HOCA ALİ RIZA BEY HAKAN KOÇ
Üsküdar’da Kar, tuval üzerine yağlıboya, 52/81cm, Özel Koleksiyon
Ressam Hoca Ali Rıza Bey, ömrünü İstanbul’un, bugün beton işgali altında olan pek çok semtinin 19. yüzyıldaki muhteşem görünümlerini bizlere gösterebilmek adına resmederek, bir nevi kayıt altına alarak geçirmiş değerli bir Türk ressamıdır.
Bu gayesini; ‘Yegane amacım, İstanbul’un doğal ve tarihi güzelliklerini resmetmek ve böylece onlara birer belge niteliği kazandırarak onları resimler vasıtası ile ölümsüzleştirmektir.’ şeklinde ifade eden sanatçıya bugünkü İstanbul’un semtlerini inceledikten sonra hak vermemek elde değil gibidir yılında İstanbul’un Üsküdar semtinde dünyaya gelen ressam, gençliğini ve evlilik hayatının büyük bir bölümünü de yine bu semtte geçirmiştir. Eğitimini Harbiye’de tamamlayan sanatçı asker ressamlarımızdan olup ilk derslerini Süleyman Seyyid Bey’den almıştır. Kolera salgını sebebiyle dönemi içerisindeki pek çok ressam gibi İtalya’ya gitmeyerek yurtta kalmış ve kendisini resim çalışmalarına adamıştır.
Bir tabiat aşığı olan Hoca Ali Rıza Bey, henüz Paris’te dahi zafere ulaşmamış empresyonizm akımının çizgilerini benimseyerek kendisini doğanın kollarına bırakmış ve karakalem desenleri, suluboya ve yağlıboya resimleri ile ışığın kendisine hissettirdiklerinin fırçasına dökülmesine izin vermiştir.
Hoca Ali Rıza Bey, gerçek bir empresyonist gibi kırlarda ve sahillerde resim yapan ilk Türk ressamdır. Bu sebeple kendinden sonra gelecek kuşakların zihninde bir ‘ekol’ olarak yer etmiş ve hocalık yaptığı dönemlerde öğrencisi olan birçok önemli sanatçı onun ifade tarzını benimsemiştir. Batılılaşan ve modernleşen toplum yapısının geleneksel izlere duyulan ilgiyi yok etmekte olduğu bir dönemde yaşayan sanatçı, gelenekselliğin çizgilerini kaybetmekten korkarcasına, bugün bizlere anımsatabilme gayretiyle çalışmış ve eserlerinde bu çizgileri özellikle vurgulamıştır.
Bu amaç doğrultusunda Hoca Ali Rıza ardında bıraktığı beş bini aşkın kroki, desen ve renkli çalışmaları ile adeta İstanbul’un portresini çizmiş gibidir. Burada bizlere düşen görev, ardında bıraktığı bu eserleri ölümünden seksen dört yıl sonra incelemek ve hak ettiği değere kavuşturmaktır.