ENFLASYON HEDEFLEMESİ VE TÜRKİYE ÖRNEĞİ 2008 MERKEZ BANKASI PARA VE KUR POLİTİKALARI – KRİZDE MERKEZ BANKASININ LİKİDİTE YÖNETİMİ
Enflasyonu Doğrudan Hedeflemek Fiyat İstikrarını Sağlamak İçin Alternatifler Parasal Büyüklükleri Kontrol Etmek Döviz Kurunu Kontrol Etmek Enflasyonu Doğrudan Hedeflemek Enflasyon hedeflemesi, Merkez bankasının, nihai hedefi olan fiyat istikrarının sağlanması ve sürdürülmesi amacıyla, para politikasının makul bir dönem için belirlenen sayısal bir enflasyon hedefi veya hedef aralığına dayandırılması ve bunun kamuoyuna açıklanması şeklinde tanımlanabilen bir para politikası uygulamasıdır. Merkez Bankası tüm para politikası araçlarını belirlenen enflasyon hedefine ulaşmaya yönelik olarak kullanır. Enflasyon hedeflemesi rejimi altında merkez bankasının temel politika aracı kısa vadeli faiz oranlarıdır.
İlk Uygulama : 1990 - Yeni Zelanda Enflasyon Hedeflemesinin Ortaya Çıkışı 1970 lerdeki petrol fiyat şoku, dünyada enflasyonun yükselişi Merkez bankalarının enflasyonu yüksek tutarak büyümeyi güçlendirebilecekleri algısı Beklentilerin bozulması Sonuç: Yüksek Enflasyon, Düşük Büyüme (Stagflasyon) Fiyat istikrarının öncelikli amaç haline gelmesiyle, parasal hedefleme ve döviz kuru hedeflemesine dayalı bilinen para politikası stratejileri fiyat istikrarını sağlamada başarısız olmuştur. Bu durumda enflasyon hedeflemesi rejimi alternatif bir strateji olarak tüm dünyada uygulanmaya başlanmıştır. İlk Uygulama : 1990 - Yeni Zelanda
Mali disiplinin sağlanması ve bütçe hedeflerine özen gösterilmesi Enflasyon Hedeflemesi Rejiminin Ön Koşulları Merkez bankası ile ilgili koşullar; • Temel amaç: Fiyat istikrarı ve finansal istikrar, • Bağımsız merkez bankası, • Şeffaflık, hesap verebilirlik, güvenilir olma. Finansal yapı ile ilgili koşullar; • Sağlam ve gelişmiş bir finansal yapının varlığı, • Mali baskınlığın engellenmesi, • Gerekli teknik altyapının sağlanmış olması Mali baskınlık: Kamuya açılan kredilerin büyük olması döviz kurundan enflasyona geçişkenliğin azaltılması: Gelecekte de enflasyon olacağını bekleyen ekonomik birimler, gelecek dönemde gerçekleşmesini istedikleri gelir artışlarını geçmiş enflasyon oranına endekslemişler, böylece geçmiş dönem enflasyon oranı geleceğe taşınarak enflasyon ataleti oluşmuştur. Geçmişe endekslemenin yanı sıra yabancı para birimi cinsinden veya yabancı para birimlerine endeksli fiyatlama, sözleşme imzalama ve tasarruf yapma/borç edinme gibi alışkanlıklar yaygınlaşmış, böylece döviz kuru artısı enflasyonun önemli belirleyicilerinden biri haline gelmiştir Faiz-enflasyon ilişkisinin güçlendirilmesi ve döviz kurundan enflasyona geçişkenliğin azaltılması Mali disiplinin sağlanması ve bütçe hedeflerine özen gösterilmesi
Bağımsız Merkez Bankası Bugün modern anlamda merkez bankası bağımsızlığı, merkez bankalarının en azından hedeflerine ulaşma yolunda hangi araçları kullanacağını serbestçe belirleyebilmesi; yani araç bağımsızlığıdır. Enflasyon hedeflemesi uygulayan bir merkez bankasının araç bağımsızlığına sahip olması ve kamuya kredi vererek hükümetin açıklarını finanse etmek gibi fiyat istikrarı ile çelişen görevlerinin olmaması rejimin başarısı için şarttır.
Enflasyon Hedeflemesinde Karar Organı “TCMB, hükümetle birlikte enflasyon hedefini tespit eder, buna uyumlu olarak para politikasını belirler. TCMB, para politikasının uygulanmasında tek yetkili ve sorumludur.”
Finansal Yapı İle İlgili Koşullar Merkez Bankası faiz kararlarının enflasyonu istenildiği düzeyde ve istikrarlı bir şekilde etkileyebilmesi için finansal sistemin temellerinin güçlü olması, sağlam bir bankacılık sektörü ile gelişmiş para, sermaye ve döviz piyasalarının bulunması gerekmektedir. Mali Baskınlığın Engellenmesi Teknik Altyapının Sağlanması Geniş Bilgi Seti Güçlü Tahmin Modelleri Mali baskınlık kamuya açılan kredilerin yüksek olması sonucu mb tarafından belirlenen kısa vadeli faizler ile piyasa faizleri arasındaki ilişkiyi zayıflatarak aktarım mekanizmasının istenildiği gibi çalışmasını engellemekte ve para politikası etkinliğini azaltmaktadır. Geniş bilgi seti-> MB enflasyonun gelecekte izleyeceği seyri öngörebilmek ve buna göre faiz kararlarını alabilmek için geniş bir bilgi setinden yararlanır. Toplam arz ve talep gelişmeleri, parasal göstergeler, kamu maliyesi gelişmeleri,iç ve dış şoklar, verimlilik,istihdam, ücretler, ödemeler dengesi gelişmeleri, döviz kurları gibi.
TCMB’nin nokta hedef etrafında belirsizlik aralığı uygulaması söz konusudur. Benimsenen bu politika ile TCMB taahhüdü yerine getirmek uğruna koşulları fazla zorlamak istememektedir. Hedef ufku enflasyon hedefinin hangi sıklıkla ve hangi zaman aralığında ilan edileceğinin belirlenmesidir. Türkiye’de enflasyon hedefleri 3 yıllık bir süre için belirlenmiştir. Bant aralığı hedeflemesi, merkez bankasına kısa vadeli şoklara cevap verebilmek için esneklik sağlar.
Petrol fiyatlarındaki gelişmeler, uluslararası likidite koşulları ile küresel risk algılamasındaki değişimler, dolaylı vergi ve kamu fiyat ayarlamaları, işlenmemiş gıda fiyatlarındaki öngörülemeyen hareketler gibi para politikasının kontrolü dışındaki unsurlar, enflasyonun zaman zaman hedeflerden önemli ölçüde sapmasına neden olabilmektedir (TCMB, 2005). Bu çerçevede belirsizlik aralığı her iki yönde 2 yüzdelik puan olarak oluşturulmaktadır.
Enflasyon Hedefinin Türü Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) ve GSMH deflatörü politika uygulayıcıları tarafından en sık tercih edilen ölçüdür. TÜFE halk tarafından daha rahat anlaşılacağı için genelde tercih edilmektedir. Ancak TÜFE pek çok mal ve hizmetin fiyatlarındaki değişmeleri yansıttığı için bazı sorunlara neden olabilmektedir. Öyle mal ve hizmetler vardır ki geçici arz şoklarına karşı oldukça duyarlı olduğu için sık sık fiyat değişimlerine maruz kalmaktadır. Bu durumun uzun vadede geçici olduğunu bilen politika yapıcılar, bu gibi mal ve hizmetlerin enflasyon oranlarının hesaplanmasındaki olumsuz etkilerinden arındırılarak hesaplanan çekirdek enflasyon göstergelerini kullanmaktadır. Örneğin; Yeni Zelanda, dolaylı vergilerde ve ithalat ya da ihracat fiyatlarında meydana gelecek dalgalanmalar ile faiz maliyetlerindeki değişiklikleri barındırmayan çekirdek enflasyon göstergelerini kullanmıştır. Ülkemiz merkez bankası da bu nedenlerle ana enflasyon eğiliminin daha iyi anlaşılabilmesi için Özel kapsamlı TÜFE göstergeleri geliştirmiştir. Örneğin: Mevsimlik ürünler hariç TÜFE, işlenmemiş gıda ürünleri ve enerji hariç TÜFE gibi. ‘’Türkiye’de hedef seçilen enflasyon oranı, 2003 temel yıl olarak TÜFE’nin yıllık yüzde değişimidir.’’
Enflasyon Hedeflemesi Türleri AÇIK ENFLASYON ÖRTÜK ENFLASYON Örtük enflasyon hedeflemesi, merkez bankasının enflasyon hedefinin yanında diğer değişkenlerle de ilgilenmesidir. Örneğin, döviz kurları, faiz oranları, üretim ve istihdam gibi. Açık enflasyon hedeflemesi, merkez bankasının sadece hedeflenen enflasyon oranına ulaşma ya da enflasyonu hedeflenen seviyeye yaklaştırmaya çalışmasıdır. Bunun dışında herhangi bir değişkeni dikkate almadığı veya enflasyon dışında hiçbir değişkende istikrar sağlamaya çalışmadığı enflasyon hedeflemesidir.
Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı Türkiye’de Enflasyon Hedeflemesi (2000-2005) 2002-2005 Örtük Enflasyon Hedeflemesi Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı 2006 ve sonrası Açık Enflasyon Hedeflemesi
Enflasyon Beklentileri, Hedefleri ve Gerçekleşmeleri(%) (2002-2005) 2003 Beklenti : 24.8 Hedef : 20.0 Gerçekleşme : 18.4 Bu dönemde gerçeklesen yılsonu enflasyon oranları da dört yıl üst üste hedeflenen enflasyonun altında kalmış, bu ise Merkez Bankası’na olan güveni yüksek düzeylere taşımıştır. Enflasyon beklentilerinin enflasyon hedeflerine yaklaşmış olması da, ekonomik birimlerin yıllar boyunca benimsemiş oldukları geçmiş enflasyon oranına endeksli fiyatlama davranışını terk etmeye başladıklarını ve artık enflasyon hedefine odaklandıklarını göstermiştir ki, bu da para politikasına olan güvenin arttığını gösteren önemli bir unsur olmuştur. %10’un altında bir enflasyon oranının 1969 yılından beri ilk defa görülmüş olması dikkate alındığında, 2002–2005 yılları arası dönemde enflasyonla mücadele konusunda sağlanan büyük başarı rahatlıkla görülebilmektedir. 99’da yaşanan deprem bu yıla kadar kötü durumda olan ekonomik yapıyı daha da sarsmış ve ülke 2000’li yıllara her açıdan kötü olan makroekonomik koşullarda girmiştir. 9 Aralık 1999’da IMF ile stand by anlaşması imzalanmış ve 2000 yılı başında enflasyonu düşürme programı uygulamaya konulmuştur. 3 yıl sürmesi planlanan bu anlaşmanın amacı enflasyonu 2000 yılı sonunda %25, 2001 yılı sonunda %12 ve 2002 yılında %7’ye indirmek olmuştur. Bu programın üç temel ayağı, sıkı bir maliye politikası uygulayarak faiz dışı fazlayı arttırmak, enflasyon ile uyumlu gelirler politikası izlemek, enflasyonun düşürülmesine odaklanmış kur ve para politikası uygulamak şeklinde özetlenebilir. Döviz kuruna dayalı olarak enflasyonu kontrol altına almayı amaçlayan bu programla, önceden açıklanmayan «yönlendirilmiş kur sistemi»nden önceden açıklanan «enflasyon hedefine yönlendirilmiş kur sistemi» ne geçilmiş ve enflasyon hedefiyle uyumlu kur sepetinin bir yılı kapsayacak şekilde günlük olarak açıklanması kararlaştırılmıştır. Bu kur politikası da merkez bankası bilançosunda yer alan net iç varlıklar, net dış varlıklar ve net uluslararası rezervler kalemlerine getirilen sınırlamalarla desteklenmiştir. Beklenti : 14.0 Hedef : 12.0 Gerçekleşme : 9.3 Beklenti : 8.7 Hedef : 8.0 Gerçekleşme : 7.7 2004 2005
Türkiye’de Enflasyon Hedeflemesi (2006 ve sonrası) 2006 yılında açık enflasyon hedeflemesi rejimine geçilmiştir. Enflasyon hedeflemesi rejiminin uygulamaya koyulması dünya konjonktüründe hızlı değişimlerin başladığı bir döneme denk gelmiş ve bu sürecin bir yansıması olarak Türkiye ekonomisi bir dizi şokla karşılaşmıştır. Türkiye’de enflasyon hedeflemesi rejiminin maruz kaldığı ilk ciddi şok, 2006 yılı Mayıs ayından itibaren uluslararası sermaye koşullarının gelişmekte olan ülkeler aleyhine değişmesi ve bunun sonucunda Türkiye’nin de dâhil olduğu birçok ülkeden sermaye çıkışları yaşanması olmuştur. Bu dönemde Türk Lirasının yaklaşık olarak yüzde 30 civarında değer kaybı yasaması, yaşanan finansal türbülansın yol açtığı güvensizlik ortamı ve gıda fiyatlarındaki kuraklıktan kaynaklanan sert artışlarla birleşerek enflasyonun yükselmesine ve enflasyon beklentilerinin hedeflerin oldukça üzerine çıkmasına neden olmuştur (TCMB, 2008a). Bu çerçevede 2006 yılı için yıl sonu TÜFE enflasyon hedefi %5 iken gerçekleşme %9,7 olmuştur.
2006 Yılında Faiz Kararlarında Değişiklik Yapılan PPK Toplantıları Toplantı Tarihleri Faiz Kararı Faiz Oranı 27 Nisan -0,25 13,50 7 Haziran +1,75 15,00 25 Haziran +2,25 17,25 20 Temmuz +0,25 17,50
2007 yılında artan enflasyonu kontrol altına almak için 2006 yılına göre çok daha daraltıcı bir para politikası uygulamasına gidilmiş ve faiz oranları %13,5 lerden %17,5 lere kadar artmıştır. 2008 yılında küresel finans piyasalarında olumsuz sinyallerin alınması, petrol ve gıda fiyatlarındaki artışlar enflasyonu yükseltmiştir. Merkez bankası %4lük hedefin inandırıcılığı kalmadığı için hedefi revize etmeyi sorgulamaya başlamıştır. Daha fazla kredibilite kaybına uğramamak ve beklentilerin kötüleşmesini önlemek amacıyla 3 haziran 2008’de yeni hedefler belirlemiştir. Buna göre 2009 enflasyon hedefi %7,5 2010 yılı %6,5 2011 yılı ise %5,5 olarak güncellenmiştir.
Mart ayı %7,61
MERKEZ BANKASI PARA VE KUR POLİTİKALARI
REZERV OPSİYON MEKANİZMASI Makro İhtiyati Politikalar POLİTİKA FAİZ ORANI LİKİDİTE YÖNETİMİ REZERV OPSİYON MEKANİZMASI Merkez bankası 2008 krizinin olumsuz etkileriyle başa çıkmak için yeni para politikası araçları geliştirmiştir. Bunlar, enflasyon hedefine odaklı kısa vadeli politika faiz oranı ve bunun yanında finansal istikrar hedefini gözetecek şekilde zorunlu karşılıklar, faiz koridoru, likidite yönetimi ve rezerv opsiyon mekanizması gibi araçlardan oluşmaktadır. FAİZ KORİDORU ZORUNLU KARŞILIKLAR
Faiz koridoru, merkez bankasının borç alma veya borç verme faiz oranlarıyla oynayarak ülke parasının kur karşısında değerinin korunmasını sağlar. Bankalar likidite fazlasını değerlendirmek için bu fonlarını merkez bankasına mevduat olarak yatırmak ister ve bu yatırım talepleri karşısında merkez bankaları da belirli bir borç alma faiz oranı belirler. Borç verme faiz oranı ise tam aksine likidite sorunu olan bankaların merkez bankasından kısa süreli borç almak istediğinde merkez bankası tarafından uygulanan faiz oranıdır. Merkez bankası bankalara mevduat ve likidite sağlamak için belirlediği faiz oranı arasında oluşan farkı bir koridor olarak tanımlar. Bu fark borç verme faiz oranının borç alma faiz oranından her zaman daha yüksek olmasından kaynaklanır. Merkez bankası, bankalara sağlayacağı likidite için daha fazla faiz oranı talep ettiğinde borç verme faiz oranı da yükselir.Bu durum faiz koridorunun değişmesine neden olduğundan merkez bankası bu hareket ile ülke parasında likidite sıkışıklığı yaşanmasını sağlayabilir. Bu durum ülke parasının da değer kazanmasını sağlar. Döviz kurlarında kritik seviyede bir artış olduğunda merkez bankası, ülke parasının kur karşısında değer kaybetmemesi için faiz koridoru ile oynayarak bu durumu ülke parasının lehine çevirmeye çalışır. POLİTİKA FAİZ ORANI(1 HAFTA VADELİ REPO FAİZ ORANI) : Kısa vadeli politika faiz oranı enflasyonu kontrol etmede tek bir araç olarak kullanılmaktadır. Kısa vadeli politika faiz oranları enflasyon kontrolüne yönelik çalışırken, finansal istikrar için daha farklı bir faiz oranı gerekebilir. Fiyat istikrarına uyumlu düşük bir politika faiz oranı kısa vadeli sermaye girişlerini engelleyici bir rol üstlenmektedir. Bu bağlamda, türk lirasının aşırı değerlenmesinin önüne geçilerek ve döviz kuru kanalı üzerinden ödemeler bilançosunda görülen bozulmaları kontrol altına almak kolaylaşacaktır. Merkez bankası finansal istikrar tedbirlerine yönelik olarak, hem mevduatın hem de yabancı sermaye girişlerinin daha uzun vadeye yönlendirilmesini hedeflemektedir. Bu nedenle, kısa vadeli mevduat faizlerinin uzun vadeli mevduat faizlerine kıyasla oldukça düşük bir sevide oluşması amaçlanmaktadır. Merkez bankası, enflasyon hedeflemesi rejimi çerçevesinde enflasyonu kontrol mekanizması olarak kullandığı politika faiz oranı üzerinde düzenleme yapmak yerine fonlama maliyetini artırıcı biçimde ortalama fonlama faiz oranında artış yaptığı gözlemlenmiştir. Ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti, TCMB'nin Bankalararası Para Piyasası (depo verme) ve Açık Piyasa İşlemleri (İMKB repo, piyasa yapıcısı repo, miktar ihalesi ile haftalık repo, geleneksel ihale ile haftalık repo, aylık repo) ile yaptığı vadesi gelmemiş fonlamanın ağırlıklı ortalamasıdır. ZORUNLU KARŞILIKLAR: Merkez Bankası finansal istikrar hedefine iki ara hedef üzerinden ulaşmaya çalışmaktadır. Kredi genişlemesini kontrol etmek ve kısa vadeli sermaye girişini istenilen düzeyde tutabilmek. Bu ara hedeflerden kredi genişlemesini zorunlu karşılıkların artırılıp azaltılmasıyla kontrol altına alınmaktadır. Ancak merkez bankasının zorunlu karşılık oranlarının artırılmasıyla bankaların krediye dönüştürülebilir fonlarında meydana gelecek bir azalmanın politika faizi üzerinden Merkez Bankasından karşılanması halinde istenilen sonuç elde edilemeyecektir. Çünkü merkez bankası enflasyon hedeflemesi çerçevesinde politika faizi üzerinden bankaların istediği fonu karşılamak durumundadır. Bunun yerine merkez bankası politika faizi üzerinden bankaların ihtiyacı olan likiditeyi miktar olarak kısıtlayarak likidite açığının bir miktarını gecelik borç alma ve borç verme faiz oranlarından oluşan faiz koridoru sisteminde, borç verme faiz oranı üzerinden temin etmeye zorlamaktadır. Merkez bankası kısa vadeli para piyasalarındaki faiz oranının politika faiz oranına yakın seyretmesini sağlayacak şekilde fonlama yapmayı tercih etmektedir. Borç verme faiz oranının politika faizi üzerinde seyretmesi ve bunun ekonomik konjonktüre göre belirlenmesi, bankaların fon maliyetlerini artıracağı ihtimaline bağlı olarak, bankalar açısından bir belirsizlik yaratmaktadır. Böylece bankaların borç alma faiz oranı üzerinden fon temin etmede isteksiz davranması beklenmektedir. Bu uygulamayla Merkez bankası, bankaların zorunlu karşılıkların artışı karşısındaki uğradığı likidite kaybını politika faizi üzerinden tekrar geri almasının önüne geçmeyi hedeflemektedir. Merkez bankası likiditeye ulaşmanın maliyetini etkileyerek kredi kanalı üzerinden kredi piyasasını kontrol etmeyi amaçlamaktadır. Aşırı bir kredi genişlemesi durumunda Merkez bankası, faiz koridorunun üst sınırını artırarak belirsizlik maliyetini yükseltmekte ve bu durum kredi kanalının aktif bir şekilde çalışmasıyla kredi daralmasını beraberinde getirmektedir. REZERV OPSİYON MEKANİZMASI: Bankaların Merkez Bankası'nda tutmak zorunda oldukları TL zorunlu karşılıkların belirli bir yüzdesini döviz ve altın cinsinden tutulmasına olanak sağlanıyor. bankalar açısından TL likiditesini artırmış oluyor. Günlük işlemlerini ağırlıklı olarak TL ile yapan bankalar açısından TL fonlama maliyeti de düşmüş oluyor. Bu uygulamanın bankaların dışarıdan daha ucuza yabancı para borçlanmalarını teşvik etmesi gibi bir etkisi de söz konusu oluyor. Bu uygulamayla kısa vadeli sermaye akımlarının döviz kuru üzerindeki etkisi azaltılmaya çalışılmaktadır. Bunun yanında, bankaların likidite yönetimi kolaylaşırken faiz koridoru üzerinden likidite temin etme zorunluluğu da hafiflemekte ve merkez bankasının brüt döviz rezervleri artmaktadır.
Merkez bankasının likidite yönetimine bağlı olarak enflasyonun yüksek seyrettiği 2011 son ayları ve 2012 ilk dört ayında kredi faiz oranlarında belirgin bir yükselme yaşanmıştır. Bu gelişme ile kredi büyüme oranının yüksek seyrettiği 2011 yılı ortalarından itibaren uygulanan makro ihtiyati politikalarla kredi büyüme oranında belirgin bir azalma yaşandığı görülmektedir. 2013 7,4 ve 2014 8,2 enflasyon rakamları
2008 VE SONRASI MERKEZ BANKASI PARA VE KUR POLİTİKALARI 1) 2008 FİNANSAL KRİZİ BOYUNCA UYGULANAN PARA POLİTİKASI Bu başlık altında 2008 Eylül ayından, TCMB’nin krizden çıkış stratejisini açıkladığı 2010 Nisan ayına kadar uygulanan para politikası incelenmektedir. Küresel iktisadi faaliyetlerdeki daralmayla birlikte, uluslar arası emtia fiyatlarındaki düşme ve mali teşvik kapsamında uygulanan vergi indirimlerinin etkisiyle, enflasyon oranları düşük seviyelerde seyretmeye devam etmiştir. 2009 yılı sonuna doğru, işlenmemiş gıda fiyatlarındaki yükselmelerin etkisiyle bir artış görülse de, yılsonu itibariyle beklenen enflasyon %7,5’luk enflasyon hedefiyle uyumlu görünmektedir. TCMB’nin, kriz sürecinde sahip olduğu amaçların başında toplam talepte ortaya çıkması beklenen daralmayı sınırlamak yer almıştır. TCMB bu amaç doğrultusunda; krizin etkisini hissettirdiği 2008 Eylül ayından itibaren temel politika aracı olan politika faizinde indirime gitmeye başlamıştır. 2008 yılının son iki ayında gerçekleştirilen 175 baz puanlık politika faiz indirimi, 2009 yılında da hızlanarak devam etmiştir. 2009 yılı ikinci yarısında, ekonomik göstergelerde görülen toparlanmaya rağmen TCMB’nin ekonomik belirsizliğe ilişkin kaygılarının devam etmesi nedeniyle faiz indirimleri 2009 yılı boyunca devam etmiş ve yıl sonuna gelindiğinde toplam 850 baz puanlık bir politika faiz indirimi yapılmıştır. TCMB, bu dönemde, toplam talepte canlanma oluşturmak amacıyla, faiz oranı dışındaki diğer politika araçlarını da kullanmıştır. 2009 Haziran ayından itibaren; temel fonlama aracı olan bir hafta vadeli repo işlemlerine ilave olarak üç aya kadar vadeli repo işlemlerinin de kullanılmaya başlanması ve %6 olan Türk Lirası zorunlu karşılık oranının %5’e düşürülmesi kullanılan bu araçlar arasında en önemli örneklerdir. TCMB’nin uygulanan bu politikalarla ulaşmak istediği temel hedef, daralan kredi hacminde genişleme yaratarak, tüketim ve yatırımlarda canlanma yaratmaktır. Uygulanan mali politikaların da etkisi göz önünde bulundurulduğunda, para politikasının tek başına toplam talep üzerinde yarattığı etkiyi tespit etmek zor olacaktır. Ancak, TCMB’nin politika faiz oranlarında ve zorunlu karşılık oranlarında uyguladığı indirimin, yılın ikinci yarısında kredi faiz oranlarına da yansıdığı ve sene sonuna doğru kredi hacminde bir genişleme ortaya çıkardığı görülmektedir.
TCMB, geçmiş dönemlere kıyasla yüksek olan döviz rezervlerinin verdiği esneklikle, ülkede döviz sıkıntısı yaşanmaması için doğrudan ve dolaylı müdahalelerde bulunarak, döviz piyasalarının sağlıklı işlemesine çalışmıştır. Döviz piyasası istikrarına yönelik alınan önlemler aşağıda Tablo 1’de özetlenmiştir.
Merkez Bankası da bu dönemde döviz piyasasının etkin bir şekilde çalışmasına ve likidite akışında yaşanabilecek sorunların önlenmesine yönelik olarak bankacılık sisteminin döviz likiditesini güçlendirmek üzere aşağıda yer alan düzenlemeleri yapmıştır:
2010 yılının ilk aylarında ekonomik olarak olumlu seyreden hava, kredi derecelendirme kuruluşlarından gelen not artırımları, siyasi istikrar ve hükümetin mali disipline dair gösterdiği olumlu performans gibi Türkiye ekonomisine özgü olumlu koşullar ile birleşince, gelişmekte olan ülkelere akan yabancı sermayenin Türkiye’de daha belirgin hissedilmesine neden olmuştur. Özellikle 2010 Şubat ayından itibaren, yabancı sermaye girişinde büyük bir artış olduğu görülmektedir. Toplam yabancı sermaye hacminde 2009 ve 2010 yılları arasında %500 oranı civarında artış yaşanmıştır. Yabancı sermaye girişlerindeki artış, 2009 yılında başlayan kredi hacmindeki artışı daha da hızlandırmıştır. Bunlara paralel olarak ekonomik göstergelerdeki olumlu seyrin de devam etmesi, TCMB’de, 2008 Eylül ayından itibaren finansal krize karşı uygulamaya konulan para politikası hamlelerine son verilmesi kanaatinin oluşmasına neden olmuştur.
2010 yılının ilk aylarında ekonomik olarak olumlu seyreden hava, kredi derecelendirme kuruluşlarından gelen not artırımları, siyasi istikrar ve hükümetin mali disipline dair gösterdiği olumlu performans gibi Türkiye ekonomisine özgü olumlu koşullar ile birleşince, gelişmekte olan ülkelere akan yabancı sermayenin Türkiye’de daha belirgin hissedilmesine neden olmuştur. Özellikle 2010 Şubat ayından itibaren, yabancı sermaye girişinde büyük bir artış olduğu görülmektedir. Yabancı sermaye girişlerindeki artış, 2009 yılında başlayan kredi hacmindeki artışı daha da hızlandırmıştır. Bunlara paralel olarak ekonomik göstergelerdeki olumlu seyrin de devam etmesi, TCMB’de, 2008 Eylül ayından itibaren finansal krize karşı uygulamaya konulan para politikası hamlelerine son verilmesi kanaatinin oluşmasına neden olmuştur. Bu amaçla, 14 Nisan 2010 tarihinde açıklanan Merkez Bankası çıkış stratejisinde, finansal kriz sürecinde uygulanan para politikasının normalleşmesi süreci açıklanmaktadır. Bu doğrultuda ilk olarak gecelik faiz oranı yerine, 1 hafta vadeli repo ihale faiz oranının politika faiz oranı olarak belirlenmesine karar verilmiştir. Bunun yanında TCMB’ye daha geniş bir politika esnekliği yaratacak şekilde zorunlu karşılık oranı aracı da daha aktif olarak kullanılmaya başlanmış ve faiz koridoru aracı kullanılmaya başlamıştır. Çıkış stratejisinin yayımlandığı 2010 Nisan ayından para politikasının genel amacının değiştiği 2011 yılı ortalarına kadar uygulanan para politikası Tablo2’de özetlenmiştir. Tablodan 2010 yılında, TCMB’nin fiyat istikrarı dışında odaklandığı temel hedeflerin; iç ve dış talepte ortaya çıkan ayrışmanın azaltılması ile bunun finansmanında kullanılan yabancı sermayenin vadesinin uzatılması, likidite bolluğu nedeniyle yüksek boyutlarda olan kredi artışının sınırlandırılması ve döviz piyasasında yaşanması muhtemel oynaklığın azaltılması olduğu görülmektedir.
2008 KRİZİNDE MERKEZ BANKASI LİKİDİTE YÖNETİMİ Merkez Bankası’nın 2001 yılında Kamu ve TMSF bünyesindeki bankalardan satın aldıgı DBS’ler, daha sonraki yıllarda ise yogun döviz alısları nedeniyle olusan fazla likidite kosulları Mayıs 2008’e kadar sürmüstür. Mayıs 2008’den itibaren ise piyasada likidite sıkısıklıgı olusmus ve bu durum yılın kalan döneminde de devam etmistir. Merkez Bankası fazla likiditeyi, asıl olarak bünyesinde faaliyet gösteren Bankalararası Para Piyasasındaki Yeni Türk Lirası depo islemleri ve stanbul Menkul Kıymetler Borsası Repo-Ters Repo Pazarındaki ters repo islemleri ile gecelik vadede çekmis, likidite açıgının ortaya çıktıgı Mayıs 2008 sonrasında ise likidite ihtiyacını düzenli olarak gerçeklestirdigi bir hafta vadeli repo ihaleleri ile saglamaya baslamıstır. Diger yandan, bazı bankaların ikincil piyasada faiz oranları Merkez Bankası borçlanma faiz oranının önemli ölçüde üzerine çıkmadıgı sürece fazla likiditelerini islem maliyetleri, vergi farklılıkları gibi faktörlerin de etkisiyle Bankalararası Para Piyasasında Merkez Bankası’na borç vererek degerlendirmeyi tercih etmeleri nedeniyle, Merkez Bankası, bir yandan piyasayı bir hafta vadeli fonlarken, diger yandan gecelik vadede borçlanmıstır. Böylece, gecelik faiz oranlarının para politikası açısından referans faiz oranı niteligindeki Merkez Bankası borçlanma faiz oranının belirgin sekilde üzerine çıkması önlenmis, likiditenin bankacılık sisteminde saglıklı dagılımı saglanmıstır. Dolayısıyla, Merkez Bankası’nın borçlanma faiz oranı piyasalar için gösterge olma niteligini sürdürmüstür. Merkez Bankası, 2007 yılı sonunda piyasadan gecelik vadede 2,9 milyar YTL, likidite senetleri ile 1,0 milyar YTL olmak üzere toplam 3,9 milyar YTL çekerken, Kasım 2008 sonu itibarıyla bir yandan bir haftalık repo ihaleleri ile 19 milyar YTL fonlarken, diger yandan gecelik vadede 8,6 milyar YTL çekmistir. Böylece 2007 yılı sonunda 3,9 milyar YTL’lik likidite fazlası, Kasım 2008 sonunda 10,4 milyar YTL’lik likidite açıgına dönüserek piyasadaki likidite 14,3 milyar YTL azalmıstır
Buna göre, 2008 yılında Merkez Bankası’nın döviz alımları ve faiz ödemeleri likiditeyi 11 milyar YTL artırırken, 14,8 milyar YTL’lik Hazine islemleri ile 10,5 milyar YTL’lik para tabanı artısı likiditeyi toplam 25,3 milyar YTL azaltmıstır.