RÖNESANS MİMARİSİ 1420–1600
RÖNESANS İtalyanca “Rinascita” veya Fransızca “Rönesans” sözcükleri “Yeniden Doğuş” anlamına gelir. XV. yüzyıl sonlarıyla XVI. yüzyılın ilk yarısında önce İtalya'da başlayan ve ardından Fransa, Almanya, İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinde görülen edebiyat, güzel sanatlar (resim, mimarlık, heykeltıraşlık ... vb), bilim ve teknik alanındaki gelişmelere "Rönesans" adı verilir. Jacop Burckhard’ın “Antik Yunan ve Roma sanatlarının hatırlanması, değerlerini tekrar kazanması ve bu eski biçimlerle yeni formlar oluşturmak” şeklinde özetlemeye çalıştığı Rönesans sanat akımı, İtalya’nın Toskana bölgesinde doğmuş; daha sonra tüm Avrupa’da yaygınlaşarak, sanatın mimari dahil her alanında etkisini göstermiştir.
Hümanizm Rönesans ile doğan, reform hareketleriyle gelişen ve insana salt insan olduğu için değer vermeyi ön gören felsefe anlayışıdır. Aynı zamanda akıllı insan varlığını tek ve en yüksek değer kaynağı olarak gören, bireyin yaratıcı ve ahlaki gelişiminin rasyonel ve anlamlı bir biçimde, doğaüstü alana başvurmadan, doğal yoldan gerçekleştirilebileceğini belirten ve bu çerçevede insanın doğallığını, özgürlüğünü ve etkinliğini ön plana çıkarak felsefi akımdır. Kökenleri antik Yunan düşüncesin, insanı felsefi düşüncenin merkezine geçiren Sokrates’e ve ‘insan her şeyin ölçüsüdür’ diyen Protagoras’a kadar geri gitmekle birlikte, esas Rönesans döneminde, Tanrı’dan uzaklaşan dikkatin insana yönelmesiyle ortaya çıkmıştır. Aydınlanma ve modernist hareketle gelişen hümanizm, topluma, tarihe ve kültüre ilişkin açıklamalarda önceliği insana veren felsefeleri gösterir. Hümanizm’e göre doğruyu bulmak insanın bir yetisidir. Ancak doğruyu bulma yönteminde genel geçer kanıtlarla ve mantıkla bütünleşmeyen yöntemler izlenemez. Gerçeğe, gözü kapalı kabullerle değil, bilimsel şüphecilik ve bilimsel yöntemle ulaşılmalıdır.
Vitruvius Adamı
RÖNESANSI HAZIRLAYAN NEDENLER (ORTAM) 1) 15.yy’a gelene dek sanat, Kilise teşkilatının mutlak egemenliği altındadır. Yapılan her şey Tanrı ve Kilise adınadır. Eskiye duyulan özlem, Doğu ve Batı dünyalarına ait eski eserlerin güncel dillere kazandırılması, insanın önemini arttırmış ve sanat önce insan için yapılmaya başlanmıştır. 2) İnsanın önem kazanmasıyla birlikte sanatçının kişiliği ön plana çıkmaya ve bu sanatçılar eskinin kilise neferlerinin yerlerini almaya başlamıştır. 3) İnsanın önem kazanmasına paralel bir diğer yeni olgu da din ve İncil’in yeniden yorumlanması olmuştur. Bunun sonucunda da dinsel farklılıklar, farklı Kiliseler (Katolik, Ortodoks, Protestan vb) doğmuştur.
RÖNESANSI HAZIRLAYAN NEDENLER (ORTAM) 4) Bir yandan Hümanizma’ya verilen değer artarken diğer yandan da keşif hareketleri sonucu dönemin dünyasının dar sınırları yıkılmaya başlanmış ve insanların önünde geniş ufuklar açılmıştır. Kağıt, matbaa, pusula ve barut gibi yeni ürün ve teknolojiler insanlığın hizmetinde yaygın kullanım alanları bulmuştur. 5) Büyük coğrafî keşifler sayesinde Avrupa'nın zenginleşmesi sonucu Avrupa'da sanattan ve edebiyattan zevk alan zengin ve üstün bir sınıf ortaya çıkmıştır. 6) 1453 yılında Fatih’in İstanbul’u almasıyla Ortaçağ kapanıp Yeniçağ açılırken İstanbul’u terk eden ve İtalya’ya gelen bilim adamları, Doğu’nun zenginliğini ve dinsel hoşgörüsünü de Batı’ya getirmiştir.
RÖNESANSI HAZIRLAYAN NEDENLER (ORTAM) 7) XV. ve XVI. yüzyıllarda pek çok dahî yetişmiş ve bunlar çalışmalarını birleştirmişlerdir. Rönesans insanı yetenekli bir insandır ve bu durum Alberti’nin “İnsan isterse her şeyi yapabilir” özdeyişi ile çok net açıklanabilmektir. Rönesans sanatçısına iyi bir örnek de Alberti’nin kendisidir. O, üstün bir mimar, ressam, sanat kuramcısı, şair, bilim adamı, matematikçi ve iyi bir at binicisi de olan sportmen bir insandır. 8) Rönesans’ın mimari akımları Avrupa’nın her köşesine uzanamamışsa da sanat ve düşünce anlayışı tüm Avrupa’nın çehresini değiştirmiştir.
Rönesans'ın İtalya'da Başlamasının Nedenleri 1) İtalya'nın coğrafî konumu nedeniyle doğu ve batı ülkeleri arasında aracı olması, doğunun ürünlerini batıya taşıması bu ülkeyi ekonomik yönden zenginleştirirken kültürel bakımdan da geliştirmiştir. 2) Özellikle Haçlı Seferleri'nden sonra Akdeniz ticaretinin İtalyan prensliklerinin eline geçmesi, İtalya'nın diğer Avrupa ülkelerinden daha önce zenginleşmesini sağlamıştır. 3) Rönesans’ın Toskana bölgesinde doğması bir tesadüf değil, bölge ekonomisinin ve ticari zenginliğinin bir sonucudur. Medici, Pitti, Rucelai ve Strozzi gibi zengin ve güçlü aileler sanatın ve sanatçının koruyucusu olmuş, pek çok eser de onların finansörlüğünde gerçekleşmiştir. 4) İtalya tarihsel önemi itibariyle eski Yunan, Roma ve Hellen medeniyetlerinin merkezi durumundadır. Özellikle sanat ve düşünce alanında Rönesans, öncelikle bu eserlerin incelenmesiyle başlamıştır. 5) Romanesk ve Gotik mimariler Avrupa’da gelişmiştir. Roma’nın sanat mirası üzerinde oturan İtalyanlar bunu kabul edemedikleri için bir yandan Romanesk ve Gotiği geç de olsa uygularken, diğer yandan yeni arayışlar içine girmişler; nitekim çok geçmeden sahip oldukları hazineyi değerlendirmeyi akıl etmişlerdir.
RÖNESANS MİMARİSİ Rönesans'ın eskiye özleminin en önemli sonuçlarından birisi Arkeoloji biliminin temellerinin atılması olmuştur. Mimarlık alanında Rönesans antikçağın yeniden doğuşu olmuştur. Ancak bu dönem yapıtları antik örneklerin kopyaları değil, 15. yüzyıl anlayışı ve dünya görüşü doğrultusunda yorumlarıdır. Rönesans mimarları, ortaçağ mimarisi olan Gotik tarzını terk etmişler ve yeni bir mimari üslup oluşturmuşlardır. ilk temsilcisi Brunelleschi sayılır. Yeni mimarlık anlayışının kurallarını oluşturup yerleştirenler ise Alberti ve Filarette gibi ondan sonraki kuşağın sanatçıları olmuştur. En önemli temsilcileri ise " Bramante " ve " Michelangelo " dur.
RÖNESANS MİMARİSİ Mimarlar özellikle Roma İmparatorluğu döneminin yapılarını incelemişler, yazarlarını keşfetmeye çalışmışlardır. Bu alandaki en önde gelen isim antikçağın önde gelen kuramcısı Vitrivius'un mimarlık ve kent tasarımlarını konu alan 10 ciltlik yapıtı De architectura 'nın (Mimarlı üzerine) yeni resimler ve yorumlar eklenerek önce İtalyanca'ya ardından da başka dillere çevrilmesidir. Yapıt içeriğiyle Rönesans mimarlarının Roma mimarlarını daha iyi tanımasını sağladığı gibi, pek çoğunu da benzer kuramsal kitaplar yazma konusunda etkilemiştir. Rönesans sanatı iki kaynaktan gelişmiştir: Birincisi ortaçağ boyunca gözden düşen antik Yunan ve Roma elemanlarının kullanılması ve bunların yaşatılması; diğeri ise yeni bulunan perspektif tekniğinin uygulanması isteğidir. Perspektif hem resim hem de mimariye; antik sanat ise sadece mimariye yansıtılmıştır.
Rönesans Mimarisinin Genel Özellikleri 1- Rasyonel olarak kavranabilen açık sayısal orantılara göre düzenlenmiştir. 2- Gotik stiller terk edilmekle birlikte konstrüksiyonda Gotik metot hakim olmuştur 3- Yapıların görünüşleri küp ve paralelyüz gibi basit geometrik şekillerden oluşmuştur. 4- Antik mimariden etkilenmiş; klasik elemanlardan yararlanmıştır. Ancak mimari taş blok esasına değil; taş ve tuğla karışımı yapılmış tonoz esasına dayandığından antik öğeler yalnız yapıların cephelerinde dekoratif amaçla kullanılmıştır.
Rönesans Mimarisinin Genel Özellikleri 5- Rönesans, Antik dönem mimari öğeleri (sütun, saçak silmeleri, üçgen alınlık ve pilastr) ayrım yapılmaksızın birlikte veya ayrı ayrı kullanılmıştır. 6- Rönesans’ta tüm cepheler aynı derecede önemli ve bezemelidir. Antik Roma’da ise yalnızca ön cephe vurgulanmıştır. 7- Rönesans yatayda gelişen ve insan ölçeğine uygun bir yapı anlayışı içindedir. Bu nedenle yapılar Gotikte olduğu gibi göğe uzanma çabası içinde değildir. Ancak yapılardaki yatay silmelerle, çok kat varmış izlenimi yaratılmaya çalışılmıştır. 8- Gotik, dinsel yapılar doğrultusunda ürünler verirken; Rönesans mimarisinde, zengin tüccar ve aristokratların istekleri doğrultusunda sivil mimari ağırlık kazanmıştır. Romanesk ve Gotiğin katedrallerde yoğunlaşan mimari ağırlığı, Rönesans'ta değişik yapı türlerine dağılmış, saray ve villa mimarileri gelişmiştir.
Rönesans Mimarisinin Genel Özellikleri 9- Gotiğin sivri kemerinden sonra yine yarım daire kemerlere dönülmüştür. Üst örtüde alışılagelmiş çapraz tonoz yerine hem estetik hem de konstrüksiyon bakımından daha kolay uygulanan beşik tonoz tercih edilmiştir. 10- Antik Roma mimarisinin canlandırılması, Romanesk ve Gotik ağırlıklı olarak görülen kulenin yerini kubbenin almasıyla sonuçlanmıştır. 11- Rönesans'ta rastgele bir ışıklandırma değil, kademeli ve kişiyi en kutsal yere yönelten bilinçli bir ışıklandırma yapılmıştır. 12- Rönesans meydanlarının merkezini süvari heykelleri süslemiştir.
Rönesans Mimarisinin Genel Özellikleri 13- Resim ve heykel sanatı mimariyle bağlantılı olarak yapıların tasarımında da önemli rol oynamıştır. Bu durumda, sanatçıların zengin kimliği rol oynamıştır. 14- Rönesans şehirciliği, merkezden dışa doğru ışınsal olarak açılan bir planlama anlayışına sahiptir. 15- Maniyerist dönemde merdivenin sayısına ve biçimine verilen önemin artması Baroğu oluşturan etkenlerden birisi olmuştur. 16- Bizans, Romanesk ve Gotik’te Hıristiyan ibadetine uygun olarak geliştirilmiş ideal kilise planı bazilikal şemaya tepki olarak merkezi plan benimsenmiş ve gelişmeler merkezi şema üzerinde olmuştur. Ancak daha sonraları ibadet için, ideal kilise formundan vazgeçemeyenlerin ağır baskıları sonucu bu iki ana şemanın birleştirildiği görülür.
RÖNESANS MİMARİSİ Rönesans mimarisini üç dönemde incelemek mümkündür: Rönesans fikrinin yayıldığı ve genel kabul gördüğü İlk Rönesans dönemi. En önemli merkez Floransa’dır.(1420–1500) Sanatsal üstünlüğün Floransa’dan Roma’ya geçmesiyle belirlenen Yüksek Rönesans dönemi.(1500–1530) Barok eğilimlerin görüldüğü son devre de Maniyerist dönem olarak adlandırılır. (1530–1600)
İLK RÖNESANS DÖNEMİ MİMARİSİ 1420–1500 Rönesans’ın doğum yeri, Toskana bölgesinin en önemli kenti Floransa’dır. Rönesans’ın ilk mimarı kabul edilen sanatçı Brünelleschi ve mimari hareketin başlangıcını oluşturan eser ise onun tamamladığı Floransa Katedralidir.
FİLİPPO BRÜNELLESCHİ 1377–1446 Rönesans mimarlığının ilk temsilcisi, yarım kalmış bir gotik dönem yapısı olan Floransa Katedrali'nin kubbesini tamamlayan aynı zamanda usta bir kuyumcu ve heykelci de olan Filippo Brunelleschi sayılır. Roma'ya gidip Eskiçağ anıtlarını izlemiş; ancak yapıtlarında Eskiçağ'da uygulanan ilkeleri körü körüne kopya etmeyip yeniden yaratmıştır. Rönesans sanatının yönlenişinde temel dayanak noktalarından biri nitelikler olmuştur ki Brunelleschi, antik çağ mimarlığına sezgileriyle, bir anlamda el yordamıyla ama gotikten tümüyle kopmadan yaklaşmıştır.
BRÜNELLESCHİ 1377–1446 Floransa Katedrali (Santa Maria Della Fiore) 1294–1436 Gotik üslupta yapılan katedralin ilk mimarı Arnolfo di Cambio’dur. Yapının planı transeptli bir bazilika gibidir ancak Latin haçı formu gösterir. 15.yy’ın başına gelindiğinde yapı bu plana göre bitirilmiş ancak haç kollarının kesiştiği 42 m. çaplı alanın üstü kapatılamamıştır. Bu iş için açılan yarışmayı kazanan Brünelleschi, daha sonraki Rönesans kubbelerine öncülük edecek bir tasarımla, 1420-36 yılları arasında yapıyı tamamlamıştır.
Floransa Katedrali Giriş cephesinden ayrı duran çan kulesi Giotto di Bondone’in tasarımıdır.
BRÜNELLESCHİ 1377–1446 Floransa Öksüzler Yurdu (Ospedale Degli İnnocenti) (1419-24) yarım daire kemerler, Korint başlıklı ince sütunlar, kornişler ve pencerelerin üstünde üçgen alınlıklar kullanılmış sütunların yüksekliği ve sütunlar arasındaki boşluk kare oluşturur kemerlerin arasına heykeltraş Andrea della Rohbia tarafından yapılmış kundaklı çocuk kabartmaları yerleştirilmiş ince sütunlar üstünde kemer kullanımı ilktir
BRÜNELLESCHİ 1377–1446 Floransa Pazzi Şapeli (1429-61)
BRÜNELLESCHİ 1377–1446 Floransa S BRÜNELLESCHİ 1377–1446 Floransa S. Spirito Manastır Kilisesi (1436-1482) Yapının inşası,Brünelleschi’nin ölümü üzerine onun takipçileri olan Antonio Manetti, Govanni da Gaiole ve Salvi d’Andrea tarafından yürütülmüştür. Salvi, ayrıca kubbenin yapımından da sorumlu olmuştur.
LEON BATTİSTA ALBERTİ 1404–1472 Alberti, Roma’da papalık hizmetinde çalışırken antik ören yerlerine ilgi duymuş, bunun üzerine Vitrivius’un “Mimarlık Üzerine 10 Kitap”ını incelemiş ve bu kitap üzerine kendi güncel yorumlarını içeren aynı adlı eserini yayınlamıştır.
LEON BATTİSTA ALBERTİ 1404–1472 Rimini San Francisco Kilisesi (Malatestiano Tapınağı) (1446-68) Yapımına 1446 yılında başlanan ama tamamlanması mümkün olmayan bir yapıdır. Yapıda dikkat çeken nokta; bir kilise cephesinin, Roma zafer takı cephesine benzetilmiş olmasıdır.
LEON BATTİSTA ALBERTİ 1404–1472 Rimini San Francisco Kilisesi (Malatestiano Tapınağı) (1446-68) İki yanda pilastrlarla belirlenen sağır kemerler Collesium ve su kemerlerini andırır. Kilisenin ağır ayaklarla ayrılan ve 7 yuvarlak nişle parçalanan cephesi de Roma devrini hatırlatan görünümlerdir.
LEON BATTİSTA ALBERTİ 1404–1472 Mantua Sant’andrea Kilisesi (1472-94) Alberti bu yapıda, Rönesans’ın ısrarla uygulamak istediği merkezi planla, bazilikal bir şemayı kaynaştırmaya çalışmıştır. Haçın kolları, yüksek beşik tonozlarla örtülüdür. Yan nefler bütün yapıyı dolaşmaz yan neflerin bulunması gereken hacimlerde değişken olarak sıralanmış, naosa açılan şapeller sıralanmıştır. giriş cephesi zafer takı gibi düzenlenmiştir.
Rönesans Saraylarının Genel Özellikleri Villalardan farklı olarak bunlar şehir binalarındandır ve bir blok meydana getirirler. Rönesans saray yapıları genelde üç katlıdır ve bir iç avluları vardır. Sarayın her katı birbirinden gösterişli yatay kornişlerle ayrılmıştır. Genellikle bir avlu etrafında dört kollu gelişen planla antik Roma’nın atriumunun değişik bir kombinasyonu yaratılmıştır. Özellikle sokağa bakan cepheleri dekoratif elemanlarla süslenerek görkemli hale getirilmiştir. Alt kat servis katıdır. Ofis, ahır, mutfak ve bekçi odaları bulunur. Bunların sokağa açılan pencereleri küçük ve parmaklıklıdır. Birinci kat sarayın asillere ayrılan en önemli katıdır ve “piano nobile” olarak adlandırılır. Yüksek tavanları resimlerle süslü büyük odalardan meydana gelir. İlk katı ayıran kalın yatay kornişler, bu katın üçgen veya yuvarlak alınlı büyük pencerelerinin denizliğini oluşturur. Son katta saray sakinlerinin hizmetine bakan kat personelinin yatak odaları bulunur. Her iki katın cephesindeki geniş ve büyük pencerelerin üstünde yer alan, diğerlerinden daha geniş ve çıkıntılı bir saçak silmesi ise yapının sonuna gelindiğini belirtir. Rönesans sarayları masif binalardır. Alt kısım blok taşlarla yapılmıştır. Cephelerde simetrik pencereler bir Roman motifi olan ortadaki ince bir sütunla bölünmüşlerdir. Rönesans’ın inceliği ise özellikle sarayların iç avlularında görülür. Avluda ilk kat kemerli revaklarla açıktır. Üst katlarda ise duvarlar pilastrlar veya bir açık galeri tarafından bölünürler.
LEON BATTİSTA ALBERTİ 1404–1472 Floransa Palazzo Rucellai (1446-51) Alberti'nin burada getirdiği yenilik pilastrları cephede kullanmaktır.
YÜKSEK RÖNESANS MİMARİSİ 1500–1530 Dönemin uluslararası bir uygarlık merkezi olan Roma’nın, Rönesans mimarisinde söz sahibi olması, Rönesans sanat akımının Avrupa’ya yayılmasını sağlayacaktır. Erken Rönesans’ın Floransalı karakteri, Yüksek Rönesans’ta Romalı bir karakter kazanmıştır. Yüksek Rönesans mimarisine damgasını vuran (Umbria’dan Donato Bramante ve Rafael ile Floransalı Michelangelo) mimarların hiçbiri gerçekte mimarlık eğitimi almamıştı. İlk ikisi ressam, Michelangelo ise heykeltıraştır. Ayrıca Rafael ve Michelangelo Maniyerizm döneminde de eserler vermiştir. Yüksek Rönesans’ın başlangıcına ve sanatsal üstünlüğün Floransa’dan Roma’ya geçtiğinin işareti olan yapı, kardinal Riario’nun konutu olarak, adı bilinmeyen bir mimarca tasarlanan Palazzo della Cancelleria’dır.
Palazzo Della Cancelleria (1486–95) Yapının, Palazzo Rucelai’den farklı yanlarının başında her katta değişik pencerelerin sıralanması gelir. Zemin katta az pencere bulunduğu için burada pilastrlarla bir bölünmeye gidilmemiştir. Katları ayıran kornişler, Palazzo Rucelai’de pencerelerin denizliğini oluştururken burada durum farklıdır. Cephenin köşe bölümleri, köşeye gelindiğini belirtircesine çıkıntılı olarak yapılmıştır. Orta kat cephesindeki pencereler, zafer taklarının kemerleri gibi bir form gösterir.
DONATO BRAMANTE 1444–1514 Bramante, daha önce Floransa'da Brunelleschi'nin yaptığı gibi, Rönesans'ın ilkelerini ortaya koyarak, İtalyan mimarisinin evrimi içinde belirleyici rol oynamıştır. Genellikle Rönesans'ın ısrarla uygulamak istediği merkezi plan üzerinde durmuştur. Bizans dönemine ait San Peter bazilikasının yerinde yapılacak yeni yapıda tasarladığı şemanın, Leonardo’nun eskizleri ile olan benzerliği de dikkat çekmektedir. 1500'de Roma'ya giderek, eski anıtları inceleyip yapımlarında egemen olan ilkeleri özümsemiş; ilk yapıtı Tempietto di San Pietro in Montorio ile de sanat tarihinin dönüşüm noktalarından birini ortaya koymuştur. Etkileyici yalınlığın bütün güzelliği orantıların matematiksel uyumundan gelen ve Rönesans mimarlığının başlangıcı sayılan bu başyapıt sayesinde, ömrünün sonuna kadar Roma'daki bütün sanat etkinliklerine egemen olmuştur.
DONATO BRAMANTE 1444–1514 Roma- Tempietto (Tapınakçık) (1499-1502) St. Pietro’nun tasarımından önce bu yapının avlusunda yapılmıştır. Yüksek Rönesans'ın gerçek anlamda ilk yapısı
RAFAELLO SANZİO 1483–1520 Rönesans dönemine ait pek çok yapıyı resimleyen Rafaello, Vitrivius’un kitabını incelemiş ve Roma’daki tarihi eserleri belirleyip kentin eski eser planını çıkarmaya çalışmıştır. St. Pietro’nun yapımında Bramante ile çalışmış, onun ölümünde de işi devralmıştır.
RAFAELLO SANZİO 1483–1520 Palazzo Vidoni Caffarelli (b.1515) Rafaello bu yapıda, Rucelai ve Cancelleria’daki cephelerin pilastrlarını ve pencere biçimlerini tamamen değiştirmiştir. Piano nobile, ikiz Dor sütunların taşıdığı arşitrav ile belirlenmiştir. Pencereler çift sütunlar arasına alınmış içerlek bir cephe oluşturur.
RAFAELLO SANZİO 1483–1520 Villa Madama (1516-25) Rafaello kentin Roma devri kalıntıları üzerine yaptığı araştırmalar sonucunda dönemin saray ve hamam yapılarını çağrıştıran, apsisli ve nişli odalarıyla bu dönemin hareketliliğini yansıtan ve yuvarlak iç avlusu bulunan bu yapıyı yapmıştır.
MİCHELANGELO BUONARROTTİ 1475–1564 Kendini heykeltıraş olarak tanımlayan ama Vatikan’daki Sistine şapeline yaptığı fresklerle tanınan ressam, merkezi plan üzerine yaptığı eskizleriyle görüştüğü mimarları etkileyen ve mimari eserler de veren ilginç bir kişilik, değerli bir şairdir. Mimari eserlerini Yüksek Rönesans'ın sonuna doğru vermeye başlamış ve Maniyerist dönemde devam etmiştir. Aslında Maniyerizm’in kurucusu sayılır. Michelangelo, Bramante’nin tasarımını yaptığı, Rafael’in inşasını sürdürdüğü San Pietro’nun planında bazı değişiklikler yaparak yapıyı kubbe kasnağına kadar tamamlamıştır.
MİCHELANGELO BUONARROTTİ 1475–1564 Floransa Laurentian Kitaplığı (b İç mekandaki görünümler sanatçının, Medici ailesi için yaptığı şapelde de görülür.
MİCHELANGELO BUONARROTTİ 1475–1564 Floransa Laurentian Kitaplığı
MİCHELANGELO BUONARROTTİ 1475–1564 Floransa Medici Şapeli (1519–1534)
MİCHELANGELO BUONARROTTİ 1475–1564 Roma, Palazzo Farnese (1517-49) İnşaata Sangallo başlamış, Michelangelo devam ederek tamamlamıştır.
MİCHELANGELO BUONARROTTİ 1475–1564 Roma Campidoglio Meydanı (b.1537)
MİCHELANGELO BUONARROTTİ 1475–1564 Roma Campidoglio Meydanı (b.1537)
Roma-St. Pietro (Piyer/Peter’s) Katedrali (b.1506) İnşaatı yaklaşık 150 yıl süren yapının uzunluğu giriş dahil 210 m, transept genişliği 137 m, orta nef yüksekliği 44 m’dir. Yerden 73m yükseklikteki kubbe kasnağının çevresi 191m, yüksekliği 20 m’dir. Dıştan 42 m çapındaki büyük kubbenin fener dahil zeminden yüksekliği 136 m’dir (bazı kaynaklara göre 132.5 m, bazılarına göre de haç dahil yapının yerden yüksekliği 138 m olarak belirtilmiştir). İnşası tamamlanan yapıda, Floransa Katedralinde olduğu gibi kentin simgesi bir kubbe ortaya çıkmıştır. Ancak bu yapıda Rönesans ve Barok mimarların, taş ve oyma detaylarını çok iyi bildikleri, fakat bir mimari birlik temin etmek için iş birliği yapmadıkları da görülmüştür.
Yapının inşasında çalışan mimarlar Rönesans mimarları Donato Bramante Rafaello Sanzio Michelangelo Buonarrotti Barok dönem mimarları Giacoma Della Porta Carlo Maderna Gian Lorenzo Bernini
Yapının inşa aşamaları Donato Bramante (1444-1514) tarafından hazırlanan tasarımda, dört ucu apsis gibi kavisli sona eren bir haç plan, şemanın esasını oluşturur. Dört köşede, 4 kule ve kulelerle orta mekan arasında bir çevre koridoru oluşturan yine haç planlı 4 küçük şapel yer alır. Böylece yapının planı kareye tamamlanacaktır. Bu plan, Bramante tarafından Bizans dönemine ait St. Peter’s bazilikasının yerinde yapılacak yeni yapı için tasarlanır.
2. Aşama Donato Bramante’nin ölümünden sonra yapının inşasına birlikte çalıştıkları Rafaello Sanzio (1483-1520) devam eder. 3. Aşama Rafaello’nun ölümünden sonra Michelangelo Buonarrotti (1475-1564), Bramante’nin tasarımında değişiklikler yaparak yapıyı kubbe kasnağı da dahil olmak üzere kubbesine kadar tamamlar.
Michelangelo’nun tasarım değişikliği Köşe kulelerini kaldırarak kare planın yönünü değiştirir. Rönesans’a özgü anlayışla tasarlanan ilk planda, ana kubbe nişlerle hafifletilmiş kalın duvarlar tarafından taşıtılmak istenmiştir. Michelangelo ise kubbeyi kuvvetli ayaklar ( 4 paye) üzerine oturtmuş; yapı duvarlarını kalınlaştırmıştır.
4. Aşama Mihelangelo’nun izleyicisi olan mimar Giacoma Della Porta (1537-1602) kubbe ile birlikte yapının inşasını tamamlar (1564).
5. Aşama Bazilika yanlılarının ağır basması üzerine Carlo Maderna (1556-1629), yapının batı kolunu uzatarak yeni batı cephesini düzenler (1606-1624).
6. Aşama Gian Lorenzo Bernini (1598-1680) tarafından Barok dönemde yapı önündeki meydanın düzenlenmesi (1656). Meydan, yapının batı cephesinden başlayarak iki yana doğru paralel kapanan ve her sırasında 4 sütun bulunan iki kolonadın karşılıklı olarak büyük yarım daire formundaki çıkıntılarla adeta yapıyı kucaklıyormuşçasına tasarlanmıştır.
Maniyerizm Dönemi Mimarisi 1530–1600 Maniyerizm, Klasik üslubun yadsınarak, öğelerinin deformasyona uğramasını savunan sanatsal tutumdur. Karmaşık bir mimarlığa ve ona eşlik eden çelişkilere karşı duyulan isteğin yansımasıdır. Dengesiz ve uyumsuz bir sanatı ifade eden bu sözcük döneminde, süregelen Yüksek Rönesans’ın denge ve uyumundan ayrımı ifade etmek için kullanılmıştır. Yapmacık bir gösterişi ifade eden Maniyerizm aslında bir üslup olarak kabul edilmemiştir. Çağın yapısına ve farklı şeylerin hepsine, kısaca her alana hakim olmuştur. Maniyerizm, Rönesans’ın olgunluk döneminde en verimli çağına ulaştıktan sonra 16. yüzyılın ortalarına doğru zayıfladığı ve sadece el maharetine dönüştüğü döneme de denilmektedir. Yüksek Rönesans bir bütünü ortaya koyduğu gibi Maniyerizm, zayıflık ve eksikliğin bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. Bir anlamda Rönesans, Maniyerizm’in aşırı kıvrımlarında erimiştir denilebilir. Maniyerizm dönemini Michelangelo’nun başlattığı ileri sürülür. Ancak bu deyiş daha çok resim ve heykel sanatını içermektedir. Bu dönem, mimarlık için Rafaello ve Michelangelo’nun çizgilerinin izlendiği bir geç Rönesans dönemi niteliği taşır. Dönemin belli-başlı mimarları arasında Vasari, Sansavino, Palladio ve Vignola sayılabilir.
GİORGİO VASARİ 1511–1574 Ressam ve mimar kişiliğinden çok 1550’de yazdığı, 16.yy’ın sanat anlayışının ve sanatçılarının tanıtıldığı “Ünlü İtalyan Mimar, Ressam ve Heykeltıraşlarının Yaşamları” başlıklı eseri ile tanınır. Bu kitabında “Rönesans” sözcüğünü ilk kez o kullanmıştır. En bilinen mimari yapıları arasında Floransa Uffizi Sarayı ile Pisa Cavalieri Sarayı (diğer adıyla Carovana Sarayı) da yer alır. Ayrıca Floransa’daki Vecchio Köprüsü üzerinde Vasari Koridoru olarak bilinen koridor da 1565’te Vasari tarafından tasarlanmıştır.
GİORGİO VASARİ (1511–1574) Uffizi Sarayı (1560-75)
GİORGİO VASARİ (1511–1574) Uffizi Sarayı (1560-75)
JACOBO SANSAVİNO 1486–1570 Yüksek Rönesans'ın özelliklerini Venedik’e götüren ve yaşamı boyunca bu kentin baş mimarı, aynı zamanda heykeltıraşı olan sanatçının en bilinen eseri San Marco Kitaplığı’dır.
JACOBO SANSAVİNO 1486–1570 San Marco Kitaplığı (1537-88) Yapının cephesinde, karşısındaki Gotik Dojlar sarayı cepheleriyle, taklide kaçmadan bir uyum sağlama çabası vardır. Cephedeki dikey bölünmeyi bozmamak için alt katın geniş kapıları üzerine denk gelen kemerli pencereler daha küçük sütunlarla çevrelenmiştir.
ANDREA PALLADİO 1508–1580 Mimarlığı yanında sanatı üzerine yazdığı kitaplarla, kendi adıyla anılacak bir akım başlatan ve sonraki yüzyılları etkileyen bir sanatçıdır. 1550 yılında kaleme aldığı “Roma’nın Eski Yapıtları” başlıklı kitabı 200 yıl boyunca geçerli bir rehber olmuştur. 1556 yılında, Vitrivius’un kitabının yeni çevirisine rölöveler hazırlamıştır. En önemli eseri ise klasik mimarlığın bir özeti niteliği taşıyan “Mimarlık Üzerine 4 Kitap”tır. En bilinen eserleri arasındaki Vicenza Olimpik Tiyatro (1579–1580) sahne yapısı, Eski Roma tiyatrolarının sahne yapılarını çağrıştırır. Palladio aslında saray ve konut mimarıdır. Rönesans özellikleri taşıyan pek çok saray yapmış ve kırsal alanlara villalar kurmuştur. Sonraki dönemlerde çok kullanılacak ve hatta sanatçının kendi adıyla anılacak, onun geliştirdiği bir eleman da pencerelerdir. Palladian pencere olarak anılan pencereler, ortada geniş yandakiler dar üç bölümden oluşur ve orta bölümün üzerinde kemerli bir alınlık yer alır.
ANDREA PALLADİO 1508–1580 Vicenza Olimpik Tiyatro (1579–1580) Mimarının ölümünden sonra inşa edilen yapı, bu çağdan sonra yapılan tüm tiyatro ve opera binalarının modeli olmuştur.
ANDREA PALLADİO 1508–1580 Villa (Capra) Rotundası (1566-71)
GİACOMO VİGNOLA 1507–1573 Resim ve mimarlık öğrenimi gören Vignola kullandığı oval kubbeler ve oval şemalarla Barok dönemin hazırlayıcıları olmuştur. İtalya’nın çeşitli yerlerinde saraylar, çeşmeler ve bahçe düzenlemeleri yapmış; “Mimarlıktaki Beş Düzenin İncelenmesi” adlı kitabı yazmıştır. En önemli yapısı, Roma Il Gesu Katedrali’dir.
Roma- Il Gesu Katedrali (1568-84) Kilisenin Vignola tarafından tasarlanan, Della Porta tarafından tamamlanan batı cephesi, Barok kilise cephelerinin öncüsü kabul edilir. Aynı zamanda Barok akımın “mekanda bol ışık” ilkesinde de başlangıçtır.
Roma- Il Gesu Katedrali (1568-84)