Tarihin Belirleyicisi Olarak Ulusların Karekterinin Rolü
Ulusların Yücelişinin Psikolojik Yasaları/Gustave Le Bon -Olayların ve çevre değişikliklerinin etkisi altında ulusların davranış biçimlerini belirleyen soyunun özellikleridir. -Karakter, üzerine ulusların dengesinin kurulduğu temel taşıdır. -Ne çevre değişiklikleri, ne fetihler bir ulusun ruhunu değiştirmeye yetmez. Onun değişimi ancak sürekli tekrarlanan ulus karışmaları aracılığı ile gerçekleşebilir. Toprak, kurumlar, hatta din bile bir ulusun ruhunu değiştiremez. Ulus karışmaları da ancak mantalite bakımından yakın olan uluslar arasında oluşuyorsa bir etkiye sahiptirler.
-Bir ulusun gücü; akıl ve zekasına değil karakterine bağlıdır. Akıl, doğanın sırlarını incelemeye ve onun güçlerini kullanmaya yarar. Karakter kendini yönetmeyi ve zorluklara başarılı biçimde direnmeyi öğretir. -Bir toplum içeride barışı sağlayamazsa uzun süre varlığını sürdüremez.
Tarihin Psikolojik Faktörleri: -Yeni bir fikri benimsetmek ne kadar güç ise, eski bir fikri yıkmanın güçlüğü ondan az değildir. İnsanlık her zaman iyileştirilemez bir şekilde ölü fikirlere ve ölü tanrılara sarılmıştır. - Bir ulusun yaşamı; kurumları, inançları ve sanatları onun görünmez ruhunun görünür yapıtlarından başka bir şey değildir.
Ulusların Psikolojik Karekterleri: 1. Ulusların Ruhu: -Her ulusun anatomik bünyesi kadar değişmez bir zihinsel yapısı vardır. -Bir ulusun ruhunu oluşturan ahlaksal ve zihinsel karakterler bütünü o ulusun geçmişinin sentezini, atalarının mirasını, davranışının itici güçlerini temsil ederler. -Bir ulus dirilerinden daha çok ölüleri tarafından yönetilir. -Bir ulusun üç temel dayanağı vardır:ortak duygular, ortak çıkarlar, ortak inançlar. Ulusal ruhun kaybolduğu gün ulusun dağılıp çöktüğü gündür. -Yüzyıllar boyunca aynı çevre şartları altında kalmış ve kalıtım aracılığı ile toplanmış olan bu karakterler zamanla büyük bir değişmezlik kazanırlar ve her ulusun tipini belirlerler.
2. Ulusların karakterlerinin değişebilirlik sınırları. Ulusların ruhu yüzyılların akışı içinde son derece yavaş bir şekilde değişir. 3. Ulusların psikolojik düzeyleri. Bir ulus dilini, yapısını, inançlarını ya da sanatlarını aniden ancak görünüş itibarıyla değiştirebilir. Gerçekte böyle bir değişikliği gerçekleştirebilmek için onun ruhunu değiştirebilmek gerekir.
4. Bireylerin ve ulusların birbirlerinden giderek farklılaşmaları. -Uygarlıkların gelişmeleri ile sadece uluslar değil fakat her ırkın bireyleri de en azından gelişkin ulusların bireyleri giderek birbirlerinden farklılaşmaktadırlar. -Uluslar birbirlerinden kitlelerle değil fakat elitlerinin sayısıyla ayrılırlar. 5. Tarihsel ulusların oluşumu. Ulusların birleşip karışabilmeleri ve az ya da çok kaynaşık yeni bir ulus oluşturabilmeleri için üç şart gerekmektedir. Birincisi; karışacak ulusların sayıca birbirlerinden çok farklı olmamaları, ikincisi; karakter bakımından çok farklılık göstermemeleri, üçüncüsü; uzun süre benzer çevre şartları altında kalmış olmalarıdır. Çok kalabalık ulusları istila eden fatihler birkaç nesil sonra kendilerinden gelenler arasında kanlarından bir iz bırakmaksızın ortadan yok oldular.
Arapların Mısır’da yaşadıkları gibi arkalarında uygarlıklarını, sanatlarını ve dillerini bırakabildiler, kanlarından bir izi ise hiçbir zaman bırakamadılar. -------------------- 1. Bir uygarlıkta bir ulusun ruhunun dışavurumu olarak beliren çeşitli unsurlar. Bir uygarlığın meydana geldiği dil, kurumlar, fikirler, inançlar, sanatlar, edebiyat gibi çeşitli unsurlar onları yaratmış olan insanların ruhunun dış dünyaya yansıması olarak kabul edilmelidir.
2. Kurumlar, din ve dil nasıl değişir? -Bir uygarlığın bütün unsurlarını değiştirmek onların kaynaklandığı zihinsel yapıyı değiştirmeden mümkün değildir. - din değiştirme olayları dikkatle incelenirse hemen görülür ki değiştirdikleri dinin kendisi değil, eski dinlerinin adıdır. 3. Ulusların psikolojik karakterleri nasıl değişir? Ulusların yaşamında fikirlerin rolü: fikirler pek yavaş hazırlanma döneminden sonra etkili olurlar. Fikirler yavaş oluşumu geçirdikten sonra güçleri çok büyük olur. Çünkü mantık onlar üzerinde etki yapmayı durdurur.
-Kitleler hiçbir zaman gözlem ve kanıtlama ile değil fakat sadece iddialarla inandırılırlar ve bu iddiaların gücü onları öne süren kişinin sahip olduğu prestije bağlıdır. -siyasette de dinde de başarı daima inananlarındır, şüphecilerin değil. -fikir duyguya dönüşünce onu sarsmak için yapılacak olan bütün akılcı kanıtlamalar boşuna olacaktır. -en zalim diktatör bile iki hükümdara asla karşı çıkamaz: gelenek ve inançlar. -ruhlara nüfuz ettikleri anda fikirlerin gidişini durdurmak iktidarı insanlara verilmemiştir. -Yeni bir dinsel fikir ile yeni bir uygarlık doğar.