KAMU MALİYESİ PROF.DR.HALUK EGELİ
Maliye ilminin tanımı, konusu, tarihi gelişimi Kamu maliyesi, ingilizce “public finance” kelimesinin karşılığıdır. Kamu maliyesi yerine kısaca “maliye” deyimi de kullanılmaktadır. Maliyenin çıkış noktası kamusal ihtiyaçlar olup, gıda, konut, giyim gibi özel ihtiyaçlar yerine milli güvenlik, milli savunma, adalet gibi piyasanın gideremediği sosyal ihtiyaçları ele alır. Maliye kelimesi, devlet mallarının elde edilmesi ve idaresi bununla ilgili olarak para almak ve ödemek anlamına gelmektedir. Yabancı literatürdeki finans kelimesi ile maliye kavramı karıştırılmamalıdır. Çünkü finans, genel olarak bir işletmenin para ve kredi konularıyla ilgili faaliyetlerini düzenlemek ve yönetmek işidir. Genellikle yalnız maliye denildiği zaman, devleti ya da diğer kamu hükmi şahıslarını ilgilendiren mali işlemler, kamu maliyesi deyiminden ise, devlet faaliyetlerinin iktisadi ve mali açıdan incelenmesi anlaşılmaktadır.
Maliye ilminin tanımı, konusu, tarihi gelişimi Maliye bilimine ilişkin çeşitli bilimsel tanımlara yer verildiği görülmektedir. Ünlü Alman maliyecisi Adolf Wagner’a göre maliye bilimi “devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin görevlerini yapmak için gerekli olan kaynağı nasıl elde edeceklerini ve nasıl kullanacaklarını gösteren bir ilimdir.”, Fransız maliyecilerden Gaston Jeze’e göre ise maliye bilimi kısaca “kamu harcamaları, kamu gelirleri ve bunların uygulamasıdır.”, Alman maliyecilerinden Fritz Neumark ise maliye bilimini “kamusal görevlerin yerine getirilmesi için mali bakımdan imkan hazırlamak ve bu görevlerin ekonomik-rasyonel bir şekilde yapılmasına imkan sağlamak üzere kamu tüzel kişilerince kurulan kurum ve önlemlerin tümüdür” şeklinde tanımlamıştır. Bütün bu tanımlardan çıkarılabilecek genel bir tanım verilecek olursa; Kamu maliyesi, devletin ve kamu tüzel kişilerinin giriştikleri faaliyetleri ve bu bağlamda ortaya çıkan mali olaylar ile mali araçları iktisadi ve sosyal açıdan inceleyen, devlet faaliyetlerinin sınırlarının ne olması gerektiğini araştıran ve bu faaliyetlerin gerektirdiği kamusal ihtiyaçlara yönelik kamu kuruluşlarının iktisadi değerler (kamu gelirleri) elde etmesi ve bu değerleri kamu hizmetleri için harcamasına ilişkin sorunların hukuki, ekonomik, sosyal ve teknik yönlerini açıklayıp analiz eden sosyal bilimlere dahil bir disiplindir.
Maliye ilminin konusu Maliye ilminin konusu mali olaylar ve kurumlardır. Mali olaylar önce sosyal bir olay olarak meydana gelmekte sonra da iktisadi bir özellik taşımaktadır. Tarih boyunca toplumlar bir arada yaşamanın bir gereği olarak toplumsal ihtiyaçları karşılamak için çeşitli organizasyonlar oluşturmuş ve sonuçta toplum hayatının en ileri şekli olan devlet kamusal ihtiyaçları karşılamakla görevli hale gelmiştir. Mali olaylar mali araçlarla gerçekleştirilir. Kamusal hizmetlerin yerine getirilebilmesi için vergi, bütçe, kamu harcaması, devlet borçlanması, emisyon gibi mali araçlar geliştiren devletin bu araçları kullanması sonucu ortaya çıkan sosyal olaylara mali olaylar denilmektedir. O halde mali olaylar devletin kamu hizmeti üretirken yaptığı harcamalar ve topladığı gelirler ile bu faaliyetlerin sonuçları şeklinde ortaya çıkmaktadır. Devletin toplumsal ihtiyaçları karşılamaya yönelik olarak sürekli yaptığı işlere kamu hizmetleri denir. Bu hizmetlerin yapılması için devlet üretim faktörü (emek, sermaye) kullanmakta ve başta insan emeği olmak üzere, arazi, yol, bina gibi çalışma ve korunma araçlarına ihtiyaç duymaktadır. Her kamu hizmeti bir kamu harcamasını gerektirdiğine göre devletin öncelikle paraya ihtiyacı bulunmaktadır. İşte gerekli kaynakların temini, nerede ve nasıl kullanılacağı ve kaynak sıkıntısı olursa hangi çözüm metotlarına başvurulacağı gibi sorular maliye ilminin konusunu oluşturmaktadır. Maliye ilminin inceleme konusuna mali kurumlar da girmektedir.
Maliye ilminin konusu Bu bakımdan maliye ilmi, görevlerinin yerine getirilmesine mali bakımdan imkân hazırlamak üzere kamu tüzel kişileri tarafından kurulan teşkilat ve alınan tedbirleri ve bu amaçla kullanılan araçları da incelemek zorundadır. Örneğin; Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı,Merkez Bankası gibi kurumlar mali olaylara yönelik ilişkilerin yürütülmesinde önemli roller üstlenmektedirler. Bu gibi mali kurumlar maliye, para, borç ve nakit yönetimine ilişkin politikaların yürütülmesinde birbirleriyle koordinasyon içinde çalışmak durumundadırlar. Ayrıca uluslar arası mali olayların yürütülmesi ve ortaya çıkan sorunların çözümü için ise uluslar arası kurumlara da (AB, İMF, Dünya bankası vs) ihtiyaç duyulmaktadır. Günümüzün küreselleşen dünyasında belirlenen hedefler doğrultusunda para, kredi ve sermayeye olan ihtiyaç uluslar arası kurumlarla ülkeleri karşı karşıya getirmektedir.
Maliye biliminin kapsamı Maliye biliminin kapsamına Maliye teorisi; maliyenin tanımı, konusu, amaçları, maliyenin temel ilkeleri, devletin ekonomideki rolü, değişik mali yaklaşımlar gibi maliyenin teorik yönlerini inceler. Kamu gelirleri, Kamu harcamaları, Devlet bütçesi, Mali yönetim ve mali kontrol; Kamu kaynaklarının belirli amaçlar doğrultusunda etkili, ekonomik ve verimli kullanılması için oluşturulan yasal ve idari süreçler ile kurumsal yapı, yöntem ve mekanizmaları ele almaktadır. Devlet borçlanması, Yerel yönetimler maliyesi; il özel idareleri, belediyeler ve köylerden oluşan yerel yönetimlerin mali sistemlerini ve bütçelerini inceler. Uluslararası maliye; giderek küreselleşen dünya ekonomisinde ülkelerin mali sistemlerinin uyumlaştırılmasına yönelik mali düzenlemeleri ele alır. Maliye politikası; maliyenin iktisadi ve politik uygulama yönlerini, maliye politikasının amaçlarını ve araçlarını inceler. Mali hukuk; mali olayların hukuki yönünü inceler. Mali hukuk kamu hukukunun bir alt dalıdır. Vergi, harcama ve bütçe hukuku mali hukukun bir alt dalıdır. gibi alt disiplinler girmektedir.
Maliye bilimin tarihi gelişimi İlk Çağ: İlk çağlarda iktisadi faaliyetler insanların yapabilecekleri en soylu işler arasında görülmemiştir. Çünkü bu dönemde ahlak önemlidir ve kazanç amacıyla yapılan iktisadi faaliyet ve bu yolla elde edilen servet faziletsizdir. Buna rağmen bu çağda kaynakların günümüzde olduğu gibi kıt olması, sınırlı olarak ihtisaslaşmasının bulunduğu, mübadelenin olduğu, belli bir teknolojinin var olduğu ve ticaretin gelişme gösterdiği söylenebilir. Bilimsel açıdan ekonomik-mali konular ise daha ziyade dini kitaplarda ve kanunlarda yer almıştır. Yine bu dönemde kamu hizmetlerinin finansmanı için hükümdarların sahip oldukları araziden elde ettikleri mülk gelirleri en önemli finansman kaynağı olarak görülmektedir. Para icat edilmiş olmasına rağmen para ekonomisi tam olarak kurulamamıştır. Kölelik bu dönemde yoğun ölçüde geçerli olduğu için parasal yükümlülükler yerine ayni yükümlülükler koymanın daha elverişli olduğu kabul edilmiştir. Ancak kamusal hizmetlerin sadece ayni yükümlülüklerle finanse edilemeyeceği anlaşıldığından toplumdaki herkesin mali yükümlülük altına sokulmaya çalışıldığı ve bu çerçevede gümrük, harcama ve servet vergisine benzeyen vergilerin uygulamaya konulduğu görülmektedir. Orta Çağ: Bu çağda da ekonomik ve sosyal hayata etki eden en önemli unsur din olmuştur. Toplumsal hayata dini kurullar hakim olurken iktisadi düşünceler dini hükümlere tabi tutulmuş ve ağırlıklı olarak kilise hükümleri geçerli olmuştur. Bu dönemde İbn-i Haldun’un ortaya atmış olduğu fikirler mali açıdan dikkat çekici olup, özellikle iktisadi hayatta özel teşebbüslere yer verilerek devletin ekonomik hayata müdahale etmemesi gerektiği düşüncesi ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede devlet kamu harcamalarını karşılamak için ılımlı oranlarda vergi almalı, vergileri bir politika aracı olarak kullanmamalıdır. Orta çağda mali konular hakkında ciddi eserler verilmemiş olup, çağın koşulları gereği maliyeyle ilgili çalışma yapmayı gerektirecek bir durum da söz konusu değildi. Çünkü hükümdarlar ülkeyi kendi mülkleri gibi yönettiğinden hem kişisel hem toplumsal ihtiyaçlar hazinden karşılanırdı. Ayrıca vergi istisnai bir uygulama olup, hazinde para kalmadığında iane, yardım hediye, resim gibi adlar altında hazineye kaynak oluşturulurdu. Sonuç olarak orta çağda maliyeyi bir ilim dalı olarak incelemenin gerekçeleri oluşmadığından mali konular daha çok dini hükümler çerçevesinde şekillenmiştir.
Maliye bilimin tarihi gelişimi Bundan sonraki süreci üç dönem itibariyle ele almak mümkündür: Birinci Dönem:Maliyenin henüz ilim olmadığı dönemdir. Bu dönemde maliye ilgili konulara iktisadi düşünceler içinde yer verilmiştir. Mali konulara eserlerinde ilk yer veren yazarlar Merkantilistlerdir. Merkantilizm; uluslararası ticaretin ön plana çıktığı, değerli madenlerin (altın, gümüş gibi) ülke içinde biriktirilmesi suretiyle ülkenin zenginleşmesine önem veren, devletin himayeci (korumacı) politikalarla ekonomiye belli ölçüde müdahalesini ön planda tutan, ağırlıklı olarak 16-18. yüzyıllarda geçerli olan uygulamalara ilişkin politika ve pratik tavsiyelerden oluşan iktisadi bir akımdır. Bu akımın en önemli temsilcileri Michel De Montaigne, Jean Bodin, J. Babtist Colbert ve Thomas Mun’dur. Merkantilist yazarlar Maliye ilmini genellikle politik açıdan ve uygulamaya yönelik olarak incelemişler, eserlerinde hükümdara ve devlet adamlarına önerilerde bulunmuşlardır. Hükümdarların vergileme yetkisinin sınırına, vergilerin iktisadi etkilerine, himayeci dış ticaret politikasının başarılı olmasında gümrük vergilerinin nasıl düzenlenmesi gerektiğine eserlerinde yer vermişlerdir.
Maliye bilimin tarihi gelişimi Merkantilizmin farklı bir versiyonu ise Almanya-Avusturya’da ortaya çıkmış olup bu akıma Kameralizm denilmektedir. Bu akım kralın veya prensin hazinesi anlamına gelen “kammer” kelimesinden türetilmiştir. Kameralizm kamuda çalışanlanların görev ve somluluklarını gösteren bir idari bilimler disiplinidir. Mali konular idarenin en önemli konusu olduğundan kameralizm içinde incelenmiş, devlet emlakı, vergiler ve tekel konuları bu kapsamda değerlendirilmiştir. Ağırlıklı olarak Merkantilistlerle aynı görüşü paylaşmakla birlikte birkaç hususta ayrışmaktadırlar. Bunlar; devleti ataerkil bir aileye benzeterek hükümdarların bu aileyi hazine kaynaklarını en iyi şekilde kullanarak geliştirmesi gerekmektedir. Ayrıca devlet gelirlerini ilk defa sistematik olarak inceleyen kameralistlerdir. Onlara göre vergiler sürekli bir devlet geliri olarak ele alınmakta, borçlanmaya ise genellikle yer verilmemektedir. Kamu gelirleri önem derecesine göre; mülk gelirleri, regalian gelirler (liman işletmesi, balıkçılık, değirmencilik kira bedeli, ruhsatiye gibi hakların kullanılması karşılığında elde edilen gelirler), vergi gelirleri ve diğer gelirler olarak sıralanmaktadır. Bu akımın en önemli temsilcisi Von Justi’dir. 18.yüzyılda merkantilizme karşı bir antitez geliştiren fizyokratlar bütün maliyeyi kapsayan genel bir sistem geliştirmişler ve teorik incelemelerle mali olayları bu sistem altında sonuçlandırarak maliye biliminin doğuşunu da sağlamışlardır. Fizyokrasi insan toplumların doğal kanunla yönetilmesi olarak tanımlanır. Fizyokrasi Doğal Kanun Felsefesinin hakim olduğu 18. yüzyılda Fransa’da gelişen iktisadi bir akımdır. Bu akımın kurucusu François Quesnay’dır. Liberalizmin öncüleri olan fizyokratlar devlet müdahalesine karşı olup toplum hayatını yöneten doğal bir düzenin varlığını kabul etmişlerdir. Fizyokratlara göre, tarım dışındaki bütün iktisadi faaliyet kolları «kısır»dır, katma değer oluşturmaları söz konusu değildir. Tarım sektöründen alınacak “tek ve dolaysız” bir verginin azaltılmış olan devlet harcamaları için yeterli olacağını savunmuşlardır.
Maliye bilimin tarihi gelişimi İkinci Dönem: Maliye ilminin iktisattan ayrılıp bağımsız bir ilim (disiplin) haline gelmeye başladığı dönemdir. Maliyenin bağımsız bir ilim dalı durumuna getirilmesinde İngiliz Klâsik Okulunun büyük rolü olmuştur. Klâsik iktisadın kurcusu Adam Smith ve David Ricardo eserlerinde mali konulara ve vergileme ile ilgili sorunlara da değinmişlerdir. Klâsikler, ekonominin tabii işleyişi sonucu dengeye geleceğini ve bu şekilde kurulacak dengenin uzun süre varlığını koruyacağını ileri sürdükleri için devletin, ekonominin «doğal düzenine» yönelik her türlü müdahalesinin karşısındadır. Devletin sadece savunma, adalet, diplomasi hizmetleri vermesi gerektiğini savunurlar. Başlıca önermeleri; Ekonomi her zaman tam istihdamda dengede olup ekonomide tam rekabet koşulları geçerlidir. Ekonomiye dışarıdan yapılacak müdahaleler ekonomik dengeyi bozucu olup piyasadaki görünmez el ekonomideki dengesizlikleri kendiliğinden ortadan kaldırır. Devlet müdahalesine karşı olmakla birlikte çok gerekli durumlarda müdahale aracı olarak para politikası maliye politikasına tercih edilir. Bütçe küçük ve denk olmalıdır. Mümkün olduğunca borçlanmaya başvurulmamalıdır. Eğer borçlanmaya gidilecekse devletin itibarına zarar vermemek için uzun vadeli borçlanma tercih edilmelidir. En iyi vergi nötr (kaynak dağılımını bozmayan) vergidir. Kamu harcamaları dolaylı vergilerle karşılanmalıdır. Şeklinde sıralanabilir.
Maliye bilimin tarihi gelişimi Üçüncü Dönem:1929 Dünya Ekonomik Kriziyle birlikte klâsik görüşler ve bu görüşlere dayanan uygulamalar büyük bir sarsıntı geçirmiştir. Krizle mücadele için pratik ve etkili tedbirler araştırılmış ve sonuçta her alanda yaygın bir devlet müdahaleciliği ile karşı karşıya kalınmıştır. Devlet müdahaleciliğinin artmasına paralel olarak mali araçlar da büyük bir önem kazanmaya başlamıştır. Bu dönemde J.M.Keynes'in 1936 yılında yayınlanan «İstihdam, Faiz ve Para Genel Teorisi» maliye ilminin gelişimi üzerinde dolaylı olarak etkide bulunmuştur. Keynes’le birlikte maliye politikası araçları ön plana çıkmış ve uzun yıllar ülkelerin iktisat politikalarına hakim olmuştur. Böylece devlet anlayışı sosyal refah devleti anlayışına dönüşmeye başlamıştır. Keynes'ten sonra yetişen iktisatçı ve maliyeciler de geliştirdikleri teorilerle maliye politikasının etkin bir şekilde kullanılmasında önemli rol oynamışlardır. Keynesyen iktisadın temel önermeleri; Ekonomide genişletici maliye politikası önlemleri uygulanmalıdır. İktisadi dengenin ve tam istihdamın sağlanması için açık finansman politikasına başvurulmalıdır. Ekonomi tam istihdam denge düzeyine gelinceye kadar ekonomiye devlet müdahalesi gerekmektedir Devlet tarafsız olmadığı için vergiler de tarafsız değildir. Ancak ekonomik koşullara göre vergi yükünü çok ağırlaştırmadan vergi hasılatını artırmak gerekmektedir. Kamu harcamaları milli gelirin teşekkülünde önemli rol almakta olup yapılacak ilave bir harcama kendisinin birkaç katı kadar genişletici bir etki (çarpan etkisi) yaparak ekonomiye yeniden canlılık kazandırabilir. Günümüzde ise maliye ilmi, ekonomik, mali ve sosyal olayların ortaya çıkardığı pek çok soruna kendi yönünden tutarlı ve makul çözümler getirme durumundadır.
Maliye İlminin Diğer İlim Dallarıyla İlişkisi Maliye ilminin diğer sosyal ilimlerle sıkı ilişkileri vardır. Çünkü mali olayları diğer sosyal ilimler alanından çıkarıp ayırmayı düşünmek mümkün değildir. Benzer şekilde mali olayları diğer sosyal ilimlerin alanına sokup, onların konuları ile açıklamaya çalışmak da doğru bir yaklaşım olmaz. Esasında maliye ilmi karma nitelikte sosyal bir ilim dalıdır. Karma nitelikte olması nedeniyle de diğer sosyal ilim dalları ile yakın ilişki içindedir. Maliye ve İktisat: Yapılan araştırmalar, maliye biliminin iktisat bilimi ile önemli bir ilişki içinde olduğunu ortaya koyar. Devleti anlamadan ekonominin anlaşılması mümkün olmayacağı için, iktisat bilim dalında çalışanların maliye konularını bilmelerine ihtiyaç vardır. Mali olayların ekonomik boyutu da, maliyecilerin iktisat konularına hakim olmalarını gerekli kılar. özellikle maliye bilim dalının alanına giren; kamu ekonomisi, devlet borçları, maliye teorisi ve politikası konularının sağlıklı tahlil edilebilmesi için mikro ve makro iktisat konularının iyi bilinmesi gerekir. İki bilim dalı arasındaki temel farklılık, iktisat biliminin bireysel ihtiyaçlarla, maliye bilim dalının ise toplumsal ihtiyaçlarla ilgilenmesinde yatar. İktisat bilim dalı özel sektörün ekonomisini, maliye bilim dalı ise kamu sektörünün ekonomisini inceler. İktisat bilim dalında piyasa mekanizması kuralları, maliye bilim dalında ise bütçe mekanizması ve siyasal tercihler geçerlidir.
Maliye İlminin Diğer İlim Dallarıyla İlişkisi Maliye ve Siyaset: Maliye biliminin siyaset bilimiyle çok yakın bir ilişkisi vardır. Kamu ekonomisinde kaynak dağılımı siyasal otoritenin tercihlerine göre oluşur. Kıt kaynakların kamu hizmet üretiminde nasıl ne miktarda kullanılacağına karar vermek siyasi karar alma mekanizmalarının (siyasaş süreç) işlemesiyle mümkündür. Siyasal otorite çıkardığı kanun, karar vs. ile uygulamayı yönlendirir. Günümüzde demokratik parlamenter rejime sahip ülkelerde, yürütme gücünü temsil eden hükümetin harcama yapabilmesi, gelir toplayabilmesi ancak hazırladığı bütçe kanun tasarısının parlamentoda kabul edilmesiyle mümkün olabilmektedir. Öte yandan, kamu hizmet alanlarının seçimi, planlanması, önceliklerin belirlenmesi gibi hususlar hep “siyasi bir tercih” konusudur. Toplum yararına en iyi çözüm yollarının bulunmasında d amali araçlardan faydalanılır, siyaset ilmi ile olduğu kadar uygulaması ve siyaset sanatı ile maliye çok sıkı bir ilişki içerisindedir. Denilebilir ki maliye bir sosyal bilim olarak iktisat ve siyaset arasında yer alan bir bilim dalıdır. Bu nedenle maliye biliminin siyaset bilimi ile ilişkisi de oldukça önemlidir ve çeşitli boyutlarıyla incelemelere konu olmaktadır.
Maliye İlminin Diğer İlim Dallarıyla İlişkisi Maliye ve Hukuk: Maliyeyi dar anlamda devlet gelir ve giderlerine ait meseleler olarak ele alırsak ne bir devlet geliri ne de bir devlet harcaması kanunsuz alınamaz, yürütülemez ve uygulanamaz. Devlet mallarının yönetiminde vergi, harç gibi bütün zorunlu gelirlere kadar, ya da kamu harcamalarına ait bütün işlemlerin hepsi yasalarla düzenlenmişlerdir. O kadar ki çağdaş toplumlardaki yasaların en geniş hacimli kısmını mali kanunlar meydana getirmektedir. Mali olaylar siyasal tercihlere göre oluşturulan mevzuat temelinde şekillenir. Kamu gelirlerinin hangi kaynaklardan toplanacağı, harcamaların nerelere ve hangi ölçütlerle yapılacağı, özelleştirmenin hangi kurallar ışığında yapılacağı gibi kamunun tüm faaliyetleri, çıkarılan mevzuata uygun olarak gerçekleştirilmek durumundadır. Maliye bilim dalının bu cephesiyle Mali Hukuk alt disiplini ilgilenir. Öte yandan vergi uyuşmazlıkların çözümünde, vergi yargı usulü, uluslar arası vergilendirmeye ilişkin sorunların çözümünde uluslar arası vergi hukuku kuralları geçerlidir. Ayrıca bütçe uygulamalarının yasalara uygunluğunun tarafsız yargı organlarınca denetlenmesi de maliyeyi hukuk bilimiyle doğrudan doğruya ilişkilendirmektedir.
Maliye İlminin Diğer İlim Dallarıyla İlişkisi Maliye ve Psikoloji: Mali araçların işletilmesinde ve mali düzenlemelerin yapılmasında insan davranışlarının sürekli olarak göz önünde bulundurulması gerekir; aksi takdirde, belirlenen amaçlara ulaşılamaz. Bir ülkede kamu gelirlerinin artırılabilmesi de o ülkede yaşayan insanların psikolojik durumlarıyla yakından ilişkilidir. Bu durum kişisel psikolojiye olduğu kadar toplum psikolojisiyle yakından ilgilidir. Çünkü toplumsal olaylar sosyal tabaka ve sınıfları psikolojik olarak etkilediği için mali olaylar da bütün bu konular üzerinde etki de bulunur. Esasen toplum psikolojisinden maliye politikası tedbirlerinin halka kabul ettirilmesinde yararlanılır. Sosyal psikolojik tutum, devletin en önemli gelir kaynağı durumundaki vergilere ve borçlanmaya ilişkin mükellefler ya da vatandaşlar aleyhine değişiklikler gerçekleştirildiğinde daha bariz biçimde görülür.Bu bakımdan maliye bilimi içerisinde ayrı bir disiplin olarak vergi psikolojisi ve buna yönelik çalışmalar önem kazanmıştır.
Maliye İlminin Diğer İlim Dallarıyla İlişkisi Maliye ve Muhasebe:Muhasebe, bir kurum ya da işletmedeki kıymet hareketlerinin belirli bir dönem itibariyle izlenmesine ve denetlenmesine imkan veren bir teknik olarak tanımlanabilir. Devlet de ekonomide önemli bir kaynağa ve harcama kapasitesine sahip birim olması nedeniyle büyük kıymet hareketlerini ortaya çıkarır. İşte bu nedenle devletin milli gelir içinde kullandığı kıymetlerdeki değişmeleri izlemek ve kontrol etmek üzere "devlet muhasebesi" ismiyle bir sistem oluşturulmuştur. Bu sistemin çalışmasını sağlamak maliye teşkilatı içindeki bir birimin (Muhasebat Genel Müdürlüğü) görevidir. Merkez maliye teşkilâtında devlet muhasebesinin düzenlenmesiyle görevli daire, merkezdeki büyük harcamacı kamu kuruluşlarıyla işbirliği halinde bir bütün olarak devlet muhasebe kayıtlarının tutulmasını sağlar. Maliye ve İstatistik: ekonomik faaliyetler sayısal verilere ihtiyaç gösterir. Başta milli gelir olmak üzere, dış ticaret, çeşitli sektörlere ait kredi istatistikleri ve temel mali araç olan devlet bütçesi istatistiğe dayanır. çünkü devlet bütçesi hazırlanır ve gelir ve gider tahminlerinde bulunurken geçmiş yıllara yönelik istatistiki verilerden yararlanılır. Bu durumda mali olayların iktisadi ve sosyal etkilerinin analiz edilebilmesi mümkün hale gelir ve böylece mali olayların soyut açıklaması somut bir hale dönüşerek açıklık ve anlam kazanmış olur.
Milli ekonomide Kamu kesiminin yeri, önemi ve gelişimi EKONOMİK SORUN Üretim kaynaklarının kıtlığı, devlet ekonomisi (Kamu Maliyesi) nin incelediği konuların hareket noktasıdır. Üretim faktörlerinin kıt olması ( Emek, Toprak, sermaye, girişimci) veya ülkeler arasında farklılık göstermesi Ekonomi biliminin çözüm aradığı başlıca unsurdur. Üretim faktörlerinin kullanımındaki tercih aynı zamanda toplumların ekonomi biliminin çözüm aradığı başlıca unsurdur. Üretim faktörlerinin kullanımındaki tercih aynı zamanda toplumların ekonomik yapısını şekillendirecektir. Günümüz modern toplumlarında bu konuda kararların alındığı iki ekonomik kesim bulunmaktadır. Bunlar "özel kesim" ve "kamu kesimidir.“ Özel Kesim: Kaynakların kullanımı gelirin dağılımı ve üretilen mal ve hizmetlerin özel ve toplumsal ihtiyaçlar arasında dağılımına serbest piyasada çözüm aranmaktadır. Kamu Kesimi: Kamu kesimi ise , totaliter yada müdahaleci güce dayanarak çözümü öngörür.
Milli ekonomide Kamu kesiminin yeri, önemi ve gelişimi Ekonomik Kararların alındığı sistemler 1- Serbest Piyasa Sistemi: Üretim kaynaklarının ( faktörlerinin) özel müteşebbislerin elinde olduğu piyasadır. Bu piyasada kimler için ne kadar mal üretileceğine üretim kaynaklarının sahipleri ve müteşebbisler karar verir. Malın fiyatı arz ve talebe göre piyasada belirlenir. Sistem tüketicinin fayda, üreticinin kar maksimizasyonunu esas alır. Ekonomik denge tamamen fiyat mekanizmasına dayanır. Üretimi piyasadaki talep Talebi de kaynak sahiplerinin geliri belirler 2- Totaliter Müdahaleci (Sosyalist) Sistem: Üretim kaynakları devletin mülkiyetindedir. Bunlar devlet tarafından kullanılır. Neyin ne miktarda üretileceğine devlet karar verir. Toplumsal faydayı ön planda tutan bu sistemde, üretim kararlarını Merkezi Planlama Otoriteleri belirler. 3- Karma Ekonomik Sistem: Sistem serbest serbest piyasa ekonomisi ve totaliter sistemin zaaflarından doğmuştur. Piyasa mekanizmasının esasının ( Serbest Piyasa) korunduğu, ancak devletin toplum çıkarlarını korumak için ekonomiye müdahalede bulunduğu, kendisinin de piyasa da mal ve hizmet ürettiği sistemdir.
MİLLİ EKONOMİDE KAMU KESİMİNİN ROLÜ Kamu Kesiminin Kapsamı ve Niteliği Kamu kesimi kamu ekonomisi veya kamu sektörü şeklinde de ifade edilmektedir. Milli ekonomi içinde kamu ekonomisinin yerini ve ağırlığını belirleyen çeşitli faktörler vardır. Bunlar devletin siyasi ve ekonomik yapısı, gelişmişlik seviyesi ve iktidarların ekonomi politikaları gibi spesifik unsurlar olarak belirtilebilir. Kamu kesimi faaliyetleri iktisat prensipleriyle birlikte siyasi tercihlerle düzenlenmektedir. Ekonomik faaliyetler bu yapı içinde şekillenmekte ve böylece ekonominin istenilen yönde gelişme mümkün olabilmektedir. Öte yandan modern devlet anlayışı olarak ifade edilen modern devlet, özel ve kamu kesiminin birbirini tamamladığı ve desteklediği bir anlayışı temsil etmektedir. Milli ekonomi içinde kamu kesiminin oransal payı yüksek olması halinde bile bu durum kamu kesiminin kaynaklarının sonsuz olduğu şeklinde yorumlanamaz, dolayısıyla kamu kesimi üzerine düşen görevi yerine getirirken kaynak tahsisinde etkinliği sağlayacak şekilde hareket etmelidir. Kıt kaynakların üretime tahsisi ve üretimin bireyler arasında dağılımı meselesi, bu kaynakların aidiyet yada mülkiyet bağları açısından onlara sahip olanların kararlarına da da sıkı sıkıya bağlı olacaktır.
MİLLİ EKONOMİDE KAMU KESİMİNİN ROLÜ Kamu Ekonomisinin Kapsamı ve Niteliği Geçmişte günümüze kamu kesiminin milli ekonomideki payı değişik ağırlıklarda olmuş, ancak ekonomik sistemlerin değişimine bağlı olarak bu paylar zaman içinde azalma göstermiştir. Nitekim geçmişte sosyalist ülkelerde (eski Yugoslavya, SSCB) kamu kesiminin ağırlığı büyük oranlarda yüksek gözükse de günümüzde kamu kesiminin payının yüksek olduğu çok az ülke olduğunu (Kuzey Kore, Vietnam, Küba, Çin) söylemek mümkündür. Buradan anlaşıldığı gibi kamu kesiminin milli ekonomi içindeki payları zamana, ekonomik ve sosyal koşullara göre değişebilmektedir. Devlet eliyle yürütülen ekonomik işlevlerin tümü "Kamu ekonomisi" kavramını ifade eder.Kamu ekonomisi kesiminin,ürünlerinin piyasa içinde veya dışında oluşlarına,bir diğer ifadeyle, üretim biriminin mülkiyetinin kamuya ait olup olmadığına bakılmaksızın kamu yetkililerinin otorite ve vesayetine tabi kurum kuruluş ve örgütlerden oluştuğu belirtilebilir. Kamu kesimi sadece merkezi yönetim kuruluşlarını kapsadığında dar; merkezi yönetim, mahalli idareler, sosyal güvenlik kurumları, döner sermaye işletmeleri, kamu fonları ve KİT’leri de kapsadığında geniş anlamda ifade edilir. Kamu kesiminin büyüklüğü toplam harcamaların GSMH’ye oranlanmasıyla bulunmaktadır. Ancak kamu kesiminin büyüklüğünü belirlemede yalnızca GSMH’den aldığı pay yeterli değildir. Çünkü kamu kesimi aldığı idari kararlarla da ekonomiyi etkileyebilmektedir. Diğer yandan belli bir büyüklüğe ulaşmayan kamu kesimi öngörülen görevleri yerine getiremez. Kamu kesimi belli bir büyüklüğe ulaşıncaya kadar özel kesime rakip olmayıp, özel kesimin tamamlayıcısıdır.
MİLLİ EKONOMİDE KAMU KESİMİNİN ROLÜ Kamu Kesimin Amacı, Bireysel ihtiyaçlardan çok toplumsal ihtiyaçların karşılanmasıdır. Bu nedenle, günümüzde her milli ekonomi, biri diğerlerinden ayrı ilkelerde işleyen ve birbirini etkileyen iki bölüme ayrılmıştır: Kamu Ekonomisi Özel Ekonomi Her iki ekonomide bireylerin ihtiyacı olan mal ve hizmetleri kıt kaynakları kullanarak artırmak hedefinde birleştikleri halde bu hedefe ulaşma yollarında farklılıklar gösterirler. Özel Ekonomide neyin nasıl ve kimler için üretileceğine bireyler karar verir. Devlet Ekonomisinde ise (Kamu Ekonomisi) üretim ve kaynakların kullanılması toplumsal isteklere göre yapılır. Kamu kesimiyle özel kesim arasındaki en büyük farklardan birisi, kamu kesiminin her türlü faaliyetinde «kamu yararını»özel kesimin de «kâr amacını» ön planda tutmasıdır. Kural olarak kamu sektörü özel sektörden büyüktür. Çünkü hiçbir kuruluş kamu sektörü kadar harcama yapamaz. Özel sektördeki firmaları tek tek ele aldığımızda hiçbir özel kuruluş devlet kadar iktisadi ve sosyal etkileri olan harcamalar gerçekleştiremez. kamu kesiminde gelirler giderlere göre ayarlanır. Özel ekonomi de ise giderler gelirlere göre belirlenir.
MİLLİ EKONOMİDE KAMU KESİMİNİN ROLÜ Özel kesim yatırımlarını kâr marjı yüksek, riski az alanlara yöneltmeye çaba gösterir. İktisadi kriterleri esas aldığı için de, kamu kesimi teşebbüslerine göre daha verimli çalışabilir. Buna karşılık kamu kesimi yatırımları, özel kesim yatırımlarını etkileme gücüne sahiptir. Devlet özellikle altyapı yatırımlarını üstlenerek, ekonomide reel maliyetlerin düşmesine sağlayabilir. Kamu kesiminde maliyet-fayda analizi yapılırken kamu harcamalarının sosyal faydası ile sosyal maliyeti göz önünde bulundurulur. Buna göre kamu kesiminde denge koşulu marjinal sosyal maliyetin marjinal sosyal faydaya eşit olmasıdır. Devletin kurduğu iktisadi teşebbüsler de, piyasada düzenleyici bir rol oynamakta; fiyatların dengeli ve istikrarlı bir gelişme göstermesine katkıda bulunmaktadır. Devlet ticari görevlerini, iktisadi teşebbüsler kurmak yanında; piyasanın sağlıklı işleyişini temin edecek düzenlemeleri gerçekleştirmek ve kontrol mekanizmaları oluşturmak suretiyle de yerine getirebilmektedir. Kamu hizmetlerinin amacı kamuya yarar sağlamaktır. Kamu yararı da, yorumlayanın siyasi eğilimine ve bakış açısına göre, değişik anlamlara gelebilen esnek bir kavramdır. Ancak bu farklı yorumların hepsi, «Kamu yararının, bazı genel yararların kişi ve grup yararlarına tercih edilmesi», olduğunda birleşmektedir.
MİLLİ EKONOMİDE KAMU KESİMİNİN ROLÜ İnsanların ihtiyaçları, mal ve hizmetlerin tüketimi ile giderildiğine göre bir anlamda refah duygusunun artmasıdır. İnsanın ihtiyaçlarını karşılayarak bu tatmin duygusunu duyması ise, mal ve hizmet üretiminin azami bolluk düzeyinde olmasını ve bireylerin bu bolluktan eşit olarak pay almasını gerektirir. Bunun için günümüz milli ekonomilerinde ulaşılması zorunlu bazı hedefler söz konusudur. Bunlar; Üretilecek mal ve hizmetlerin tercih özgürlüğü, yani üretilecek mal ve hizmetlerin toplumsal tercih ve öncelikler doğrultusunda ele alınması, Üretim kaynaklarının optimum düzeyde (en fazla üretim elde edecek tarzda) kullanılması. Buna kaynakların etkin kullanımı da diyebiliriz. Toplumda her yıl bir önceki yıla göre kişi başına düşen gelirin ( üretim miktarının- reel gelirin) artış hızının sağlanması yani büyüme hızının sürdürülmesi, Üretilen mal ve hizmetlerin toplumun kişileri arasında adil olarak bölüşümü Bütün bu hedeflere bir ekonomik istikrar içinde ulaşmak (Toplam arz = Toplam talep) Kamu kesiminin ele aldığı hususlardan bir tanesi iktisat biliminin de temel konusu olan kıt kaynak-sonsuz ihtiyaç paradoksunu çözmeye yönelik faaliyetlerdir. Burada kamu kesimiyle birlikte özel sektör de toplumsal ihtiyaçların karşılanmasında önemli bir rol oynamaktadır. Her iki kesim de toplumsal ihtiyaçları karşılamaya yönelik farklı mekanizmalar kullanmak suretiyle üzerlerine düşen görevi yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Bu mekanizmaların nasıl işlediği bir sonraki şekil yardımıyla anlatılmaya çalışılmıştır.
SİYASAL KARAR ALMA MEKANİZMASI TOPLUMSAL İHTİYAÇLAR KAMUSAL İHTİYAÇLAR ÖZEL İHTİYAÇLAR KAMUSAL MAL ÖZEL MAL SİYASAL KARAR ALMA MEKANİZMASI PİYASA MEKANİZMASI ARZ SİYASAL TALEP BÜTÇE SÜRECİ ARZ PİYASA TALEBİ VERGİ FİYAT KAMU EKONOMİSİ ÖZEL EKONOMİ KIT KAYNAKLAR
MİLLİ EKONOMİDE KAMU KESİMİNİN ROLÜ Yukarıdaki grafikten de görülebileceği üzere; Belirli bir ülkede cereyan eden ekonomik faaliyetlerin bütününü içine alan «milli ekonomi», kamu ve özel kesim olmak üzere ikiye ayrılabilir. Ekonomik faaliyetler bu yapı içinde oluşmakta ve böylelikle ekonominin arzu edilen bir yönde gelişmesi mümkün olmaktadır. Her iki sektörün de amacı, kıt kaynaklarla insan ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Özel kesim, özel mal ve hizmetler; kamu kesimi de kamusal mal ve hizmetler üreterek insan ihtiyaçlarını en iyi şekilde gidermeye çalışır. Kamu kesimi daha çok toplumsal ihtiyaçları tatminle ilgili mal ve hizmet üretimini üzerine aldığı için bu ekonomideki faaliyetlerin sürükleyici gücü hâkim karakteriyle sosyal fayda sağlamaktadır. Hangi faaliyetlerin sosyal fayda sağladıkları da mahiyeti itibariyle politik bir değer yargısı taşıdığından kamu kesimi faaliyetleri ekonomi prensipleriyle birlikte siyasi tercihlerle düzenlenmektedir.
DEVLETİN BAŞARISIZLIĞI Devletin ekonomiye müdahalesi sonucunda yöneticilerin yetkilerinin aşırı büyümesi devlet faaliyetlerinin başarısız olmasına neden olabilmektedir. Piyasa Dışı Başarısızlık olarak ifade edilen bu durumun ‘Siyasal Arz Yönü’ ve ‘Siyasal Talep Yönü’ olarak iki farklı sebebi olduğu kabul edilir. Siyasal Arz Yönü: Politikacıların Özel Çıkar Güdüsü; Politikacıların kendi çıkarlarına uygun hareket ederek kamu kaynaklarını seçimlerde kendilerini destekleyecek baskı gruplarına ve seçmenlere dağıtması ve iktidarı elde etmek suretiyle oylarını maksimize etme çabaları olarak belirtilebilir. Siyasal İktidarın Miyopluğu; Politikacıların bilinçli olarak oy maksimizasyonu için uzun dönemli ve faydalı politikalar yerine kısa dönemli politikaları tercih etmeleridir. Hizmet Kayırmacılığı; Politikacıların kendi seçim bölgelerine daha fazla hizmet getirmek istemeleri ve bütçeyi savurganca harcaması ve kaynak israfına neden olması durumudur. Politik Rekabetin Eksikliği; Bazı kesimleri temsil edecek siyasal partilerin oluşturulması önünde engellerin olması durumudur. Bu durum, bazı siyasi parti guruplarının parlamentoda temsilini engelliyorsa politik açıdan eksik rekabet söz konusu olacaktır. Parti İçi Demokrasinin Eksikliği; İktidar partilerinin kararlarını (kimlerin milletvekili olarak halka arz edileceği gibi) tek bir liderin vermesi durumudur.
DEVLETİN BAŞARISIZLIĞI 1. Siyasal Arz Yönü (Devam): Bürokratik Etkinsizlikler; Bürokraside aşırı memur alımı ve bu durumun aşırı istihdama yol açması kamuda liyakatsiz yöneticilerin sayısını artırmaktadır. Bürokratların bütçelerini aşırı artırma çabaları rasyonel olmayan sonuçlara ve kaynak israfına yol açmaktadır. Siyasal Yozlaşma; Kamu yönetiminde devlet ahlakına, siyasal etiğe uyulmayarak kamu kaynaklarının çıkar amaçlı kullanılması durumudur. Ortanca Seçmen Teorisi; Aşırı uçlarda bulunmayan seçmenleri ifade eder. Bu seçmen grubunun tercihleri doğrultusunda mal ve hizmet üretilir, çünkü bu seçmenlere en çok yaklaşan parti kazanacaktır. Piyasa Başarısızlıklarının giderilmesindeki Yetersizlikler; Devletin piyasa başarısızlıklarına müdahale etmek için kullandığı araçlar (vergi, teşvik vs.) her zaman etkin sonuçlar doğurmayabilir Kamusal Mal ve Hizmet Sunumundaki Etkinsizliğin Düzeltilmesindeki Güçlükler; Sunulan mal ve hizmetlerin kalitesine önem verilmeyişi, maliyetleri düşürmek gibi girişimlerde bulunulmaması, yeniliklere karşı direnç gösterme gibi güçlükler kamusal malların etkinliğini azaltan faktörlerdir.
DEVLETİN BAŞARISIZLIĞI 2. Siyasal Talep Yönü: Seçmenin Siyasal Bilgisizliği; Seçmenlerin tam enformasyona sahip olamamaları politikacıların kamusal faaliyetler konusunda daha rahat davranmalarına sebep olmaktadır. Siyasal İlgisizlik; Seçmenlerin politikaya ilgisizliği kamusal mal ve hizmetlere olan ilgilerinin seçim sürecine etki etmemesine sebep olmaktadır. Seçmenin Politik Miyopluğu; Politikacıların uzun dönemli ve verimli yatırımlar yerine seçmenin ‘gözünü boyayacak’ kısa vadede sonuçları görülecek harcamalar yapmasıdır. Oylama Maliyeti ve Bedavacı Sorunu; Seçmen için ‘zaman maliyeti’ ve ‘ bilgi toplama maliyeti’ olarak iki maliyete katlanmak istememesi durumu söz konusudur. ‘Bedavacı sorunu’ ise seçmenin kendi oyunun sonucu değiştirmeyeceğini düşünüp seçim sürecine girmemesidir. Mali Aldanma; Vergi mükellefi olan seçmenlerin kendilerine sunulan kamusal mal ve hizmetlerin kendilerine olan maliyetleri anlayamadıklarından dolayı talepleri sürekli olarak artış gösterir. Baskı grupları ve Rant Kollama; Baskı grupları rant kollama faaliyetleriyle kendilerine daha fazla kamusal kaynak aktarılması konusunda faaliyetlerde bulunurlar. Rant kollama faaliyetleri, kaynakları ekonomik açıdan verimli olmayan faaliyetlere yönlendirir ve üretim gücünün azalmasına yol açar.
PİYASANIN BAŞARISIZLIĞI Piyasanın etkin çalışmasını sağlayan şartların ya hiç bulunmaması ya da şartların ters yönde işlemesi Piyasa Başarısızlığı olarak nitelendirilir. Neden olan faktörler: Tam Rekabet Piyasalarının Gerçekleşmemesi; Tam rekabetin geçerli olmadığı piyasalara aksak rekabet piyasalar denilmektedir. Böyle piyasalarda az sayıda firma kar maksimizasyonu için üretimi kısıp, satış fiyatlarını artırma eğilimindedirler. Ortak (Serbest) Mallar; Bu tür malların kullanımı herkese açık olduğundan aşırı kullanım problemi doğurur. Bu durum ise kişisel çıkar maksimizasyonu uğruna toplumsal çıkarlar zarar görmektedir. Bu sorun Ortakların Trajedisi olarak adlandırılmaktadır. Kamusal Mallar; Savunma, güvenlik, diplomasi gibi hizmetler piyasa tarafından üretilememektedir. Bu malların; bölünmezlik, pazarlanamaz olması, dışlamanın olmaması, bedava yararlanılması gibi özellikleri dolayısıyla piyasa aksamasına sebep olmakta ve piyasa tarafından üretilmesi mümkün görünmemektedir. Yarı Kamusal Mal ve Hizmetler; Eğitim, sağlık gibi hizmetlerin topluma olan dışsal faydası eğer yeterince yayılmaz ise hem kişiye hem de topluma olumsuz bir maliyeti olacağından tek başına piyasa mekanizmasına bırakılamamakta ve devletin müdahalesini gerekli kılmaktadır. Dışsallık/Dışsal Ekonomiler; Bir ekonomik birimin üretim ve tüketim faaliyetinin diğer ekonomik birimlerin fayda veya üretim fonksiyonunu dolaylı olarak olumlu veya olumsuz etkilemesi olarak ifade edilir.
PİYASANIN BAŞARISIZLIĞI İçsel/Ölçek Ekonomileri; Firmaların üretim ölçeğindeki değişme sonucu firmaların maliyetlerinde bir azalma görülüyorsa pozitif içsel ekonomiler, aksine ölçek değişimi sonucunda firmada bir takım dezavantajlar oluşabiliyorsa bu şartlarda negatif içsel ekonomiler söz konusu olur. Doğal Tekel; Malın üretiminde kullanılan hammadde ve ara mallarının tek üreticisi ve sahibi olma; üretim teknolojisini tek başına geliştirip gizli tutma ve taşımacılık, elektrik, iletişim gibi teknolojik olarak büyük üretim ölçeği gerektiren alanlarda kamu yararı gözetilmesi gibi nedenlerle piyasada tek bir işletmenin yer alması durumudur. Marjinal Maliyetin Sıfır Olduğu Üretim; Bazı mal ve hizmetlerin üretim biçimi, başka bir mal veya hizmetin sıfır marjinal maliyetle üretilebilmesine imkan sağlamaktadır (elektrik üretimi için kurulan barajdan sulama yapmak için faydalanılması gibi). Bu şartlar altındaki mal ve hizmet üretimi sadece piyasaya bırakılırsa, sıfır fiyata sunulması gereken hizmet bu fiyata sunulmayacak ve sıfır fiyatın üzerinde piyasaya arz edilecek ve ekonomi optimumdan uzaklaşacaktır. Asimetrik Enformasyon (Bilgi); taraflardan birinin (üretici-tüketici) diğeri hakkında daha az yada çok bilgiye sahip olmasıdır. asimetrik bilgi tek başına bir problem olmayıp, bilgi sahibinin kendi bilgisini ya da karşı tarafın bilgisizliğini kendi lehinde ve/veya çıkarları doğrultusunda kullanmasıdır.
EKONOMİK SÜREÇ İÇİNDE DEVLETİN FONKSİYONLARI 1.Kaynak Dağılımında Etkinlik: Kaynak kullanımında etkinlik, ekonomideki sınırlı kaynakların, toplumsal faydayı en üst dizeyde sağlayacak biçimde yönlendirerek mal ve hizmet üretimi yapılması olarak ifade edilebilir. Piyasa ekonomisi işleyişinin etkin kaynak dağılımına imkan verememesi, devlete bu konuda sorumluluk yüklenmesine yol açmıştır. Örneğin devletin elindeki mali araçlardan vergiler; nihai mal ve hizmetlerin nispî fiyatlarını veya bazı sektör ve faaliyet kollarının nispî kârlılığını düzenleyebilmektedir. Bu yöndeki değişme diğer ekonomik ve mali politika araçlarıyla desteklendiği takdirde, ekonomide kaynak dağılımı daha dengeli bir görünüm kazanabilir. 2.Gelir Dağılımında Adalet: piyasanın işleyiş düzeni içinde gerek fonksiyonel gelir bölüşümü gerekse gelirin kişisel dağılımı adaletsizliklere neden olabilmektedir. Gelir dağılımındaki adaletsizlik, mevcut sosyal sorunların daha da ağırlaşmasına sebep olur. Devlet bu anlamda; (1) asgari ücret düzenlemeleri gibi araçlarla faktör piyasalarına müdahale ederek, (2) servet vergisi, eğitim ve sağlık harcamalarıyla fiziki ve beşeri sermayenin yeniden dağılımını sağlayarak, (3) orta-uzun vadeli borçlanma yoluyla cari, yatırım ve transfer harcamalarının finansmanını sağlayarak, (4) artan oranlı gelir vergisi ve transfer harcamalarını kullanarak, erdemli malların devlet bütçesinden finanse edilmesiyle gelir dağılımını düzenleyebilir.
EKONOMİK SÜREÇ İÇİNDE DEVLETİN FONKSİYONLARI 3.İktisadi İstikrar :Devletin en önemli fonksiyonlarından biri ekonomik dengeyi sağlamaktır. Bu nedenle, iktisadi dengenin sağlanması, bugün devletin iktisadi ve mali politika araçlarının başlıca hedefi durumundadır. Bu bağlamda devlet maliye politikası araçlarıyla birlikte diğer iktisat politikaları araçlarını (para-kredi politikaları gibi) uyumlu bir şekilde kullanarak toplam talep-toplam arz, yatırım-tasarruf dengesini sağlamaya çalışmaktadır. Ekonominin gelişme seviyesine ve iktisadi dengesizliğin durumuna göre devlet, elindeki araçları uygun bir şekilde kullanarak iktisadi dengeyi sağlamaya çalışacaktır. İktisadi istikrara ulaşmak için aşağıda ifade edilen durumların gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Tam istihdam Makro (Genel Anlamda): Tüm üretim faktörlerinin üretim sürecinden kendilerine düşen payı almaları 1.İşgücü : Ücret 2.Toprak : Rant 3.Girişimci : Kar 4.Sermaye : Faiz ii. Mikro (Özel Anlamda): işgücünün tam istihdamı. b. Fiyat istikrarı c. Ödemeler Bilançosunda Denklik
KAMU HİZMETLERİ Kamu Hizmeti: Devletin gerçekleştirmek zorunda olduğu, tatmin edilmesi durumunda tüm topluma yarar sağlayan ihtiyaçlara toplumsal ihtiyaçların karşılanması bakımından devletin gerçekleştirmek zorunda olduğu hizmetler kamu hizmeti olarak nitelendirilmektedir. Günümüzde piyasa ekonomisine sahip ülkelerde kamu kesimi tarafından üretilip topluma sunulan mal ve hizmetleri; tam kamusal (toplumsal), yarı kamusal, özel mal ve hizmetler şeklinde üçe ayırıp incelemek mümkündür. Bu ayırımın dışında taşıdıkları özellikler nedeniyle bazı kamusal mal ve hizmetler, «toplum için faydalı özel mal ve hizmetler» olarak ele alınıp açıklanmaktadır. Kamusal mal ve hizmetlerin sınıflandırılmasında iki temel kriter kullanılmaktadır: Tüketimde rekabet olup olmaması (bir mal ve hizmetin bir birey tarafından tüketilmesinin diğer bireylerin aynı mal ve hizmetten elde edeceği faydayı azaltıp azaltmama durumu) Tüketimden mahrum bırakmanın mümkün olup olmaması (bir mal ve hizmet için bedel ödemeyenin o mal ve hizmetin tüketiminden dışlanması)
KAMU HİZMETLERİ Tam kamusal (toplumsal) mal ve hizmetler; Tam kamusal mal ve hizmet kavramını ortaya atan Samuelson’dur. Bunlar devlet tarafından üretilmezlerse, başka bir kesim tarafından üretilmeleri mümkün olmayan mal ve hizmetler olup toplumsal ihtiyaçları karşılamaya yöneliktir. Temel özellikleri; (1) Faydaları toplum bireyleri arasında bölünemez ve faydasından yoksun kalınamaz, (2) üretim ve tüketimi zorunludur, (3) piyasa konusu olamaz ve fiyatlandırılamaz, (4) üretimleri ile ilgili karar siyasi süreçle alınır, (5) finansmanı ağırlıklı olarak vergilerle sağlanır, (6) dışsal ekonomilere neden olur (Milli güvenlik, adalet, savunma, diplomasi gibi ). Yarı toplumsal mal ve hizmetler, devlet tarafından üretilmekle birlikte, özel sektör tarafından da üretildikleri için tam kamusal mal ve hizmet yapısına sahip olmayıp, bölünebilir, fiyatlandırılabilir ve pazarlanabilir niteliktedir. Bu malların başlıca özelliği bireylere olan faydasının dışında topluma olan katkılarıdır (pozitif dışsallık). Pozitif dışsallığa sahip olan yarı kamusal mallarda MSF>MSM olduğundan devlet sübvansiyon vererek bu tür malların üretimini ve tüketimini teşvik eder (Eğitim ve sağlık gibi). Çünkü bu mal ve hizmetler yeterince üretilmezlerse toplumsal maliyetleri ağır olacak ve sosyal fayda giderek azalacaktır
KAMU HİZMETLERİ Özel mal ve hizmetler, faydaları toplum bireyleri arasında bölünebilmekte, iktisadi unsurdan yararlanabilmek için bedelinin ödenmesi gerekmektedir. Bireysel ihtiyaçları karşılamaya yönelik olan bu malların fiyatları piyasanın koşullarınca belirlenmektedir. Örneğin gıda ve giyim malları gibi mallara ek olarak ulaşım, elektrik, su, telefon ve haberleşme gibi örnekler verilebilir. Devlet de sosyoekonomik, mali ve teknolojik nedenlerden dolayı doğal tekeller yoluyla özel mal ve hizmet üretiminde bulunabilir (telekomünikasyon, su, demiryolu, doğalgaz, elektrik gibi). Merit-Demerit mal ve hizmetler, bazı kişi ya da grupların ekonomik durumlarını iyileştirmek amacıyla ya bedelsiz olarak topluma sunulmakta ve finansmanı vergilerle sağlanmakta ya da piyasa fiyatının çok altında pazarlanmaktadır. Eğer devlet müdahale etmezse erdemli (merit) mallar piyasada yeterince veya ucuza üretilmez. Erdemli mal terimi kamu ekonomisinde ilk defa Musgrave tarafından kullanılmıştır. Erdemli mallara (merit mallar) örnek olarak; devletin yaşlılara, kimsesizlere, düşkünlere yönelik hizmetleri, yeterli mali imkânı olmayan çalışkan ve başarılı öğrencilere öğrenimlerini sürdürmelerine yardımcı olmak üzere tahsis ettiği burslar, sosyal konut ve ücretsiz sağlık hizmetleri, halk ekmek, sığınma evleri, huzurevleri, çocuk esirgeme kurumları vb. verilebilir. Bireysel topluma konu olan ancak tüketimi topluma zararlı olan mallara demerit mallar denir. Bu tür maddelerin, özel sektör tarafından üretimi durumunda topluma önemli ölçüde dışsal zararlar yayılmaktadır. Devlet bu malların üretiminde tekel ve üretimi düzenleyici olarak rol almakta ve bunların tüketimini caydırıcı yönde yasaklar ve/veya vergiler koymaktadır. Devlet müdahalesi olmadığında bu mallar aşırı tüketime konu olabilir. Musgrave toplum için zararlı mallar (demerit mallar) konusunda alkollü içkileri, keyif verici uyuşturucu maddeleri ve fabrikaların çıkardıkları zararlı atıkları örnek olarak saymaktadır.
KAMU HİZMETLERİ Kulüp Mallar; faydası birden çok birey tarafından paylaşılabilen, pozitif dışsallığa yol açan, belli bir maliyet karşılığında faydası bir gruba tahsis edilebilen, tüketimde rekabetin olmadığı ancak dışlamanın mümkün olduğu mallar olarak tanımlanabilir. Bunlara örnek olarak; sendika, kooperatif, kablo TV, su sporları kulübü vb. verilebilir. Bedelini ödemeyenlerin faydadan dışlanmasının nedeni sıkışıklık (kuyruk oluşturma) maliyetlerinin önlenmesidir. Çünkü bütün kulüp üyelerine aynı haklar verildiğinden bu haklardan yararlanmada kalabalıklaşma meydana gelebilir. Küresel Kamusal Mallar; faydalanan ülkeler, insanlar ve kuşaklar (hem şimdiki hem de gelecek kuşaklar) açısından büyük ölçüde evrensel olan, çok sayıda ülkenin işbirliğine bağlı ve sınır aşırı dışsallıklara sahip olan kaynaklar, hizmetler, kurallar ve politik sistemler olarak tanımlanabilir. Bu mallar; (1) çevresel (ozon tabakası ve okyanuslar), (2) sosyal (evrensel insan hakları ve sağlık), (3) ekonomik (finansal istikrar mekanizması ve ticaret rejimleri) ve (4) kurumsal –altyapısal (etkin yönetim ve fiziki altyapı) mallar olarak dört farklı kategoriye ayrılabilmektedir. Bölgesel Kamusal Mallar; ulusal kamusal mallar ile küresel kamusal mallar arasında, ulusal boyuttan daha geniş, ancak sınırları iyi tanımlanmış bir uluslar bütününe hitap eden fayda alanına sahip mallardır (AB, NAFTA, NATO gibi). Bu malları, bitişik sınırları olan ülkelerde ortaya çıkan kamusal faydalar olarak da tanımlamak mümkündür (Karadeniz ve Tuna nehrinde meydana gelen kirlilik gibi).
DIŞSALLIKLAR DIŞSALLIKLAR(DIŞSAL FAYDALAR VE DIŞSAL ZARARLAR) Dışsallık: Bir iktisadi birimin üretim veya tüketim faaliyeti sonucunda başka bir iktisadi birimin üretim veya tüketim fonksiyonunda meydana gelen olumlu veya olumsuz değişimlerdir. Dışsallıklar ilk defa 1996 yılında Knut Wicksell tarafından incelenmiştir. Üretim veya tüketim faaliyeti sonucunda dış fayda doğarsa pozitif dışsallıklardan, dış zarar veya kayıp doğarsa negatif dışsallıklardan söz edilmektedir. Dışsallıklar bazı açılardan kamusal mallara benzemekte olup bedavacılık olgusunu da içermektedir. İkisi arasındaki temel fark ise, dışsallıklardan herkesin aynı ölçüde etkilenmemesi ancak kamusal mallardan herkesin aynı ölçüde etkilenmesidir. Dışsallığın kaynağı üretim ve tüketim fonksiyonları arasındaki veya mallar arasındaki bağımlılıktır. Üretim ve tüketim fonksiyonları bağımsız olduğunda dışsallık sıfırdır. Bağımsız mallar (ekmek-ayakkabı) arasında dışsallık yoktur. Tamamlayıcı mallar (çay-şeker) arasında pozitif dışsallık, ikame mallar (çay-kahve) arasında negatif dışsallık vardır. Dışsallıkların temel özellikleri; (1) kaynak dağılımında etkinliğin bozulmasına yol açması, (2) eksik ya da fazla üretimin ortaya çıkmasına yol açması, (3) devlet müdahalesi olmadığında negatif etkileri artıracak şekilde fazla üretimin ortaya çıkması olarak belirtilebilir.
DIŞSALLIKLAR (Devam) Dışsallık türleri; parasal dışsallıklar, teknolojik dışsallıklar, üreticiden üreticiye olan dışsallık, üreticiden tüketiciye olan dışsallık, tüketiciden üreticiye olan dışsallık ve tüketiciden tüketiciye olan dışsallık olmak üzere sınıflandırılabilir. Parasal Dışsallık: firmaların maliyet koşullarına göre mal ve hizmet fiyatlarını ucuzlatması veya yükseltmesi sonucunda mal ve hizmet üretim veya tüketimini olumlu/olumsuz etkilemesi durumudur. Teknolojik Dışsallık: teknolojik buluşlar ve yenilikler sonucu ekonomik birimlerin fayda/maliyet fonksiyonlarının olumlu/olumsuz etkilenmesi durumudur. Dışsal Fayda: Bir iktisadi birimin iktisadi faaliyetlerinden, bir diğer iktisadi birimin maliyete katlanmadan fayda sağlaması halidir. Dışsal Zarar: Bir iktisadi birimin iktisadi faaliyetlerinden bir diğer iktisadi birimin zarar görmesi halidir. Marjinal dışsallık: bir üretim veya tüketim faaliyetindeki ilave değişikliğin ekonomik birimlerin maliyet veya fayda fonksiyonlarını olumlu veya olumsuz etkilemesidir. Eğer ekonomik birimlerin ilave bir faaliyetinden dolayı fayda ve maliyet fonksiyonlarından dolayı herhangi bir etki ortaya çıkmazsa bu duruma infamarjinal dışsallık adı verilir. Dışsallıklar temelde üretim dışsallığı ve tüketim dışsallığı olarak iki başlık altında incelenebilir. Aşağıda dışsallıklara yönelik örnekler topluca bir tablo üzerinde gösterilmektedir.
DIŞ FAYDA-DIŞ ZARAR AKIMLARI ALAN ÜRETİCİ TÜKETİCİ YARATAN DIŞ FAYDA DIŞ ZARAR Elma bahçesi yapandan, arı ve bal üretene Akarsuyu kirleten kimya fabrikasından, suyu kullanan çiftçilere Özel hastaneden, toplumun hastanede tedavi olanlar dışındaki üyelerine Fabrikadan çevrede yaşayanlara (duman ve koku biçiminde) Konutların çiçek bahçesinden arı ve bal üretene Özel arabalardan, ulaştırma firmalarına yolu tıkama Bulaşıcı hastalıklara karşı ilaç alanlardan, toplumun sağlıklı üyelerine Vagonda sigara içenlerden, İçmeyenlere
KAMU HARCAMALARI Devletin toplumsal ihtiyaçları gidermek için yerine getirdiği kamu hizmetlerinin parasal karşılığı kamu harcaması. Yani her bir kamu hizmeti bir kamu harcamasını gerektirmektedir. Kamu harcaması,kamu ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla yetkili kişilerce belirli usullere göre gerçekleştirilen ve para şeklinde yapılan ödemelerdir. Dar anlamda kamu harcaması ise; devletin para karşılığı olarak yaptığı harcamaların toplamıdır. Bu anlamda kamu harcaması sadece merkezi idare ve mahalli idarelerin harcamalarını kapsamaktadır. Geniş anlamda kamu harcaması; devlet bütçesi kapsamında yapılan harcamalarla birlikte, devlet bütçesi dışında (KİT’ler, sosyal güvenlik kurumlar, fonlar, döner sermayeli işletmeler, vergi harcamaları, bağış ve yardımlar, devlet aktifinde meydana gelen azalmalar) kalan diğer tüm kamu kuruluş ve unsurlarının oluşturduğu harcamaları kapsamaktadır. Buna göre kamu harcamaları devletçe yapılan tüm faaliyetlerin maliyetine giren unsurların toplamı olarak ifade edilmektedir.
KAMU HARCAMALARI Türkiye’de dar anlamda kamu harcamaları 5018 sayılı kanun çerçevesinde yapılan bir idari ayrıma göre belirlenmektedir. Buna göre; Merkezi Yönetim bütçesine dahil Genel, Özel, Düzenleyici ve Denetleyici kuruluşlar, uygulamada daha dar kapsamlı kamu harcaması tanımına girerken; bunun dışında kalan Genel Yönetim Bütçesine dahil kuruluşlar (mahalli idareler, sosyal güvenlik kurumları) ve yukarıda geniş anlamında içinde ifade edilen diğer kamu tüzel kişilerinin yaptığı harcamalar da geniş anlamıyla uygulamada karşımıza çıkmaktadır. Kamu harcamalarının temel özellikleri; Kamu tüzel kişileri tarafından yapılır. Kamusal ihtiyaçları karşılar. Belirli usuller dahilinde yapılır. Karşılığında para ödenir. Kamu harcamalarının özel harcamalarla başlıca farkları, Kamu harcamaları gelirden önce belirlenir. Kamu harcamaları siyasi ve iktisadidir. Kamu harcamaları hacimli ve etkilidir. Kamu harcamalarında kar öncelikli değildir. Finansman kaynakları ve usulleri farklıdır.
KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINA YÖNELİK GÖRÜŞLER Kamu harcamaları sürekli artış eğiliminde olup bu artışın nedenlerini açıklamaya yönelik çeşitli görüşler mevcuttur. Bunların başlıcalar, Kamu harcamalarının artışını açıklamaya yönelik görüşler Wagner Kanunu, Peacock-Wiseman Sıçrama Tezi yaklaşımı ve diğer yaklaşımlar (sosyal refahın artırılması yaklaşımı, maksimizasyon yaklaşımı, ekonominin gelişme sürecinin kamu harcamalarını etkilediği yaklaşımı) olarak sınıflandırılabilir. Ünlü Alman maliyeci Adolf Wagner kamu harcamalarının artışını sanayileşme sürecinin getirmiş olduğu ekonomik ve sosyal ihtiyaçların artmasına bağlamış ve bu görüş maliye literatürüne Kamu Harcamaları Artış Kanunu olarak geçmiştir. Esasen Wagner kamu giderlerindeki artışı devlet faaliyetlerindeki sürekli artışla açıklamaktadır. Bir ekonomi sanayide ilerledikçe o ekonomideki genişleyen pazarlar ile bu pazarlar içindeki üniteler arasındaki ilişkiler karmaşık bir hale gelmektedir. Karmaşık hale gelen ilişkiler, bu ilişkileri adil bir sistem içinde düzenleyecek hükümlere ihtiyaç gösterir. Ayrıca paralel olarak şehirleşme ve yüksek seviyedeki nüfus yoğunluğu dışsallıkların daha belirgin olması sonucunu doğuracak bu da kamu kesimi yönünden yeni düzenlemeler yapılmasını gerektirecektir. Bundan dolayı A. Wagner bir ülkede özellikle asayiş ve güvenlik, bankacılık hizmetlerinin, adli hizmetlerin önemini ve bu hizmetlerin kamu kesimi tarafından yeterli ölçüde yerine getirilmesinin lüzumunu vurgulamaktadır.
KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINA YÖNELİK GÖRÜŞLER-Devamı Wagner belirli kamu hizmetleri için (eğitim, sağlık gibi) yapılan kamu harcamalarındaki büyümeyi bu tür hizmetlere olan talebin gelir esnekliğine bağlı olarak açıklamıştır. Bu ihtiyacın karşılanması da elbette kamu harcamasını artıracaktır. Wagner, kamu harcamalarının en azından belli bir süre milli hasıladan daha hızlı yükseldiğini belirtmiştir. Dolayısıyla kamu harcamalarındaki artış oranı milli gelir gelir artış oranına kıyaslandığında 1’den büyüktür. Buna göre, bir ekonomide kişi başına düşen reel gelir artarken kamu harcamalarının nispî hacmi de buna bağlı olarak genişlemektedir. Kamu harcamaları artış kanunu ilk ortaya atıldığı yıllarda pek çok taraftar bulmuşsa da 20.yüzyılın başlarında bazı yazarlar tarafından eleştirilmiştir. Bu yazarlara göre kamu harcamaları çeşitli ülkelerin sosyal koşulları için bazı azalmalar bile göstermekte ve bir kanun fikrini yaratacak sürekliliğe dayanmamaktadır. Örneğin Amerikalı maliyeci Richard Musgrave’e göre askeri giderler dışarıda tutulursa kamu harcamaları çoğu ülkede azalmalar göstermiştir. Diğer bir eleştiri ise, Poole tarafından yapılmış olup, buna göre kamu harcamalarının artışı özel ekonominin gelişimi içinde kamu ekonomisinde normal gelişiminin bir sonucudur. Eğer kamu harcamalarının özel harcamalardan daha fazla oranda büyüdüğünü ispat etmedikçe sosyal bir artış kanunundan söz edilemez. Yine İtalyan maliyeci Francisko Nitti ise, kamu harcamalarının artışının esasen uluslararası gerginlikler ve savunma harcamalarından kaynaklandığını ve Wagner’in belirttiği gibi bir kanun şeklinde değerlendirilemeyeceğini ileri sürmüştür.
KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINA YÖNELİK GÖRÜŞLER-Devamı İngiliz iktisatçılar Peacock-Wiseman tarafından ortaya atılan Sıçrama Tezi yaklaşımına göre, kamu harcamalarındaki artışı,kamu gelirlerindeki artışla açıklamakta, savaş gibi büyük bunalım dönemlerinde söz konusu harcamaların sıçrama yaptığını, bunalım sonrası dönemlerde de eski düzeyine inmediği belirtilmektedir. Savaş veya doğal afet dönemindeki vergi artışları nedeniyle artan kamu harcamaları tekrar eski düzeye inememektedir. Devlet olağanüstü dönemden sonra vergi oranlarını düşürmeden kamu harcamalarını artırmaya devam etmektedir. Çünkü artık savaş harcamalarının yerini bayındırlık ve barış harcamaları almıştır. Bu durum literatürde sıçrama tezi olarak adlandırılmaktadır. Pigou ve Dalton tarafından geliştirilen Sosyal refahın artırılması yaklaşımına göre, vergilemeden sağlanan marjinal liranın yaratacağı sosyal fayda ile mükellefe olan maliyetinin eşitlenmesi suretiyle sosyal refahın kamu harcamaları yoluyla maksimum düzeye çıkarılması gerektiği savunulmaktadır. Amaç sosyal refahın maksimize edilmesi olup bu doğrultuda kamu harcamalarına yön verilmesi söz konusu olacaktır.
KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINA YÖNELİK GÖRÜŞLER- Devamı Buchanan, Tullock ve Downs gibi kamu tercihi teorisyenlerinin öncülüğünü yaptığı Maksimizasyon yaklaşımına göre demokrasi ile yönetilen ülkelerde siyasal sürecin kendisi kamu harcamalarını artırıcı bir etki yaratmaktadır. Buna göre politikacılar iktidar olmak, hükümetler iktidarlarını sürdürmek, seçmenler daha fazla kamu hizmeti elde etmek, bürokratlar ise bütçelerini maksimize etmek için (bu durum aynı zamanda Niskanen’in Bürokratik Üretim Yaklaşımıyla paralellik göstermektedir) kamu harcamalarının artmasını istemektedirler. Ekonominin kalkınma sürecinin kamu harcamalarını etkilediği yaklaşımı konusunda Rostow ve Musgrave’e ait görüşler bulunmaktadır. Musgrave’e göre bir ülke ekonomisinin kalkınma sürecini tamamlamasına bağlı olarak, eğitim, sağlık ile diğer sosyal harcamalar artmaktadır. Rostow ise, kamu giderlerinin artışını ekonomik kalkınma aşamaları ile açıklamaktadır. Rostow’a göre kalkınmanın bütün aşamalarında kamu harcamaları artmaktadır. Ancak kalkınmanın ilk aşamalarında altyapıya dönük kamu yatırım harcamaları önem taşırken, sonraki aşamalarda sosyal refah harcamaları önem taşımaktadır. Devletin ekonomik kalkınma için yapması gereken altyapı yatırımları kamu harcamalarında artışa yol açacaktır. Rostow da Musgrave gibi kamu harcamalarının bileşimindeki değişmeyi kalkınma süreciyle ilişkilendirmektedir.
KAMU HARCAMALARININ ARTIŞ NEDENLERİ Kamu harcamalarının tutarında, topluma sunulan mal ve hizmetin kalitesinde veya miktarında bir artış meydana gelmemesine rağmen bir artış söz konusu oluyorsa, bu artışa “görünüşte artış” denilmektedir. Kamu giderlerinin tutarındaki artış topluma sunulan mal ve hizmetin kalitesindeki yükseliş nedeniyle ortaya çıkmış ise buna “gerçek artış” denilmektedir. Ekonomik ve sosyal yönden gelişmiş ülkelerde kamu harcamaları gerçekte artış gösterirken, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde görünüşte artış daha fazla hakim olmaktadır. Kamu harcamalarının artış nedenleri görünüşte artış nedenleri ve gerçek artış nedenleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Görünüşte artış nedenleri, para ekonomisinin yaygınlaşması, bütçe usullerinin değişmesi,para değerinin değişmesi ve ülke sınırlarının ve nüfusun büyümesi olarak sıralanabilir. Gerçek artış nedenleri ise, savaşlar, teknolojik gelişmeler, devlet anlayışındaki değişmeler, vatandaşların hayat standartlarının yükseltilmesi, kamu hizmetlerinin yaygınlaşması ve yoğunlaşması, ekonomik nedenler, sosyal nedenler, askeri nedenler ve siyasi nedenlerdir.
KAMU HARCAMALARININ SINIFLANDIRILMASI-Devamı Kamu harcamalarını idari, fonksiyonel ve bilimsel-ekonomik sınıflandırma şeklinde üçe ayırmak mümkündür. Ayrıca Türkiye’de 5018 sayılı kanun çerçevesinde uygulaması başlamış bulunan analitik bütçe sınıflandırması bu sınıflandırmaları detaylandırmakta ve tüm harcamaları analize tabi tutmaktadır. Bu konuda daha sonra kısaca bilgi verilecektir. İdari(organik) Sınıflandırmaya göre ayrım kamu harcamasını gerçekleştiren kurumun idari teşkilat yapısına göre (Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, Enerji Bakanlığı ,Maliye Bakanlığı,Sanayi Bakanlığı) yapılmaktadır. Bu sınıflandırma ekonomik analizler bakımından yetersiz olup, uluslar arası karşılaştırmalara elverişli değildir. Çünkü harcamaların ulaştığı hedeflerle ilgilenmeyen ve sadece hizmeti sunan birim ve ne kadar harcama yaptığının tespitine yarayan bir sınıflandırma şeklidir. Kamu harcamalarının Fonksiyonel (hizmet) Sınıflandırmasında, kamu hizmetleri hedeflenen amaçlar doğrultusunda ayrıma tabi tutulmaktadır. Aynı hizmetin birden fazla kamu kuruluşu tarafından gerçekleştirilmesi durumunda, her kuruluşun o hizmet için yaptığı giderler toplanmakta ve her hizmet için yapılan toplam harcama belirlenerek, hizmet grupları için devletin katlandığı maliyet ortaya konulmaktadır. Böylece hizmette etkinlik sağlanarak harcanan para ile elde edilen fayda arasında karşılaştırma yapmak mümkün olmaktadır. Buna göre; Genel: yönetim, savunma, yargı, Ekonomik: inşaat, enerji, tarım, ulaşım Sosyal hizmetler: eğitim, sağlık, sosyal güvenlik şeklinde bir ayrım yapılmaktadır.
KAMU HARCAMALARININ SINIFLANDIRILMASI-Devamı Fonksiyonel sınıflandırmanın faydalarını, Harcama tahminlerinin gerçekçi bir biçimde yapılması imkânını tanıması, Belirli bir hizmetin ya da fonksiyonun devlete maliyetinin ne olduğunu açıkça göstermesi Ödeneklerin fonksiyonlara bölüştürülmesinde sosyal faydanın azamiye çıkarılması ilkesine işlerlik kazandırması; böylece örneğin eğitime harcanan son liranın sağlayacağı sosyal faydanın sağlığa harcanan son liranın sağlayacağı sosyal faydaya eşit olmasına çalışılması, Hizmetin birim maliyetinin hesaplanmasına imkân vermesi, Harcanan para ile elde edilen fayda arasında karşılaştırma yapmayı kolaylaştırması, şeklinde sayabiliriz.
KAMU HARCAMALARININ SINIFLANDIRILMASI-Devamı Bilimsel ve ekonomik sınıflandırma Bu sınıflandırma kamu harcamaları ile milli ekonomideki üretim, yatırım ve benzeri temel büyüklükler arasındaki ilişkilerin çok daha net bir şekilde görülmesini sağlayarak, temel makro büyüklerin analiz edilmesine imkan sağlamaktadır. Bu sınıflandırma dört temel başlık altında incelenebilir: 1. Reel-transfer harcamaları ayrımında, reel harcamalar devletin mal ve hizmet alımı amacıyla yaptığı harcamalardır. Bu harcamalar üretim faktörü kullanımına yönelik olduğundan GSMH üzerinde genişletici etkiler doğurmaktadır. Özellikle ekonomik konjonktürün daralma-gerileme safhalarında reel harcamalar ekonomideki durgunluğun giderilmesinde, canlanmaya geçişte olumlu yönde etkiler meydana getirmektedir. Transfer harcamaları devletin üretim faktörü kullanmaksızın yalnızca milli gelirin bir kısmının ekonomi içinde yer değiştirmesine neden olan harcamalardır. Bu harcamalar toplumun sosyal yönden ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik karşılıksız olarak yapılan (sermaye teşkili için yapılan harcamalar hariç) ve daha çok yardım amacı güden harcamalardır. Transfer harcamaları çeşitli kalemlerden oluşmakta olup bunlardan bazıları; kamulaştırma ve bina satın almaları, iktisadi, mali, sosyal transferler, borç faiz ödemeleri ve kurumlara katılma payları olarak belirtilebilir.
KAMU HARCAMALARININ SINIFLANDIRILMASI-Devamı Bilimsel ve ekonomik sınıflandırma-Devamı 2. Verimli-verimsiz harcamalar ayrımında,milli hasılada artış sağlayan kamu gideri verimli,milli hasılada artış yaratmayan kamu harcaması ise verimsiz olarak kabul edilmektedir. Diğer bir ayırıma göre ise kendini amorti edebilen harcamalar verimli, edemeyen harcamalar verimsiz kabul edilmektedir. Örneğin kalkınma carisi olarak tanımlanan (eğitim, sağlık) harcamalar beşeri sermayeye yönelik oldukları için verimli kabul edilmekte; idari ve bürokratik harcamalar, savunma harcamalarının bir kısmı ise verimsiz harcamalar olarak ifade edilmektedir. 3. Cari-yatırım harcamalar ayrımına göre, devletin tüketim malları ile ilgili harcamaları cari, sermaye oluşumu ile ilgili harcamaları ise yatırım giderleri olarak nitelendirilmektedir. cari harcamalar üretimi artırmaya yönelik direkt bir etki sağlamayan, faydaları kullanıldıkları yılda tükenen harcamalardır(personel, kırtasiye, ısınma, demirbaş alımı gibi). Yatırım harcamaları ekonominin üretici gücünü artıran, faydaları harcandıkları dönemin dışına taşan harcamalardır. Cari harcamalar tüketimle ilgiliyken, yatırım harcamaları sermaye malı alımına yönelik harcamalardır. Yatırım harcamalarına örnek olarak yapı tesis bakım-onarım giderleri, etüt-proje giderleri gibi harcamalar verilebilir. Yatırım harcamalarının sermaye birikimini ve buna bağlı olarak üretkenliği artırıcı etkisi söz konusudur. 4. Harcamaların sağladıkları faydalar açısından; toplumun bütününe fayda sağlayan harcamalar (savunma, diplomasi, eğitim, sağlık), belirli bir kesime fayda sağlamakla birlikte sonuçta topluma faydalı olan harcamalar (fakirlere, evsizlere yardıma muhtaç olanlara yönelik harcamalar), toplumun bütününe faydalı olmaya uygun olduğu halde pratikte sadece belirli kesimlere daha fazla fayda sağlayan harcamalar (adalet), kişilere özel fayda sağlayan harcamalar (İDT tarafından sağlanan mal ve hizmetler) olarak sınıflandırılabilir.
KAMU HARCAMALARININ SINIFLANDIRILMASI-Devamı DİĞER TASNİFLER Gider yapan birime göre ayırımda, kamu giderleri, merkezi yönetim giderleri ve yerel yönetim giderleri şeklinde bir ayrıma tabi tutulabilir. Olağan-Olağanüstü kamu giderleri ayrımında, her yıl tekrarlanan giderler olağan, bir yıldan daha uzun süreli zaman aralıklarıyla ortaya çıkan giderler ise olağanüstü niteliktedir. Bu iki harcama özellikleri bakımından şu şekilde karşılaştırılabilir: olağan harcamalar önceden tahmin edilebilen, olağanüstü harcamalar ise önceden tahmin edilemeyen harcamalardır. Olağan harcamaların faydaları bir bütçe dönemine yönelik iken olağanüstü harcamaların faydaları çok daha uzun sürebilmektedir. Olağan harcamalar kural olarak devletin olağan-normal gelirleri (vergi) ile karşılanırken olağanüstü harcamalar ise başta borçlanma olmak üzere hazine gelirleriyle karşılanmaktadır. Zorunlu-ihtiyari giderler ayrımında, kuruluşun belli bir dönemde, yapması konusunda serbestiye sahip olmadığı giderler zorunlu,serbestiye sahip olduğu giderler ise ihtiyaridir.
KAMU HARCAMALARININ SINIFLANDIRILMASI-Devamı Analitik Bütçe Sınıflandırması Ülkemizde 1995 yılında kamunun yeniden yapılandırılmasını amaçlayan Kamu Mali Yönetim Projesi kapsamında çalışmalar başlatılmış ve 2006 yılında uygulamaya geçen 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu uyarınca bütçe sınıflandırması değiştirilmiş ve yerine Analitik Kodlamaya Dayalı bütçe sınıflandırmasına geçilmiştir. Buna göre, gerek harcamalar gerekse gelirler bu çerçevede ayrıntılı şekilde sınıflandırılmaktadır. Burada konumuz gereği sadece harcama sınıflandırılmasına değinilecektir. Analitik bütçe kodlamasının getirdiği önemli yenilikler; detaylı bir kurumsal kodlamayla program sorumlularının tespitine imkan vermesi, mevcut bütçede var olmayan fonksiyonel sınıflandırmanın sağlanması, aynı kodlamanın merkezi yönetim dışındaki kuruluşlarda da uygulanabilir olması, uluslararası karşılaştırmalara imkan vermesi ve ölçmeye ve analize elverişli olması olarak sıralanabilir.
KAMU HARCAMALARININ SINIFLANDIRILMASI-Devamı Analitik Bütçe Sınıflandırması-Devamı Analitik bütçe siste kod yapısında harcamalar dört sınıflandırma biçimine dayalıdır. Bunlar: KURUMSAL KODLAMA: Siyasi, dairi ve performans sorumluluğun belirlenmesi hedeflenmekte olup, bütçe sistemi içinde yer alan idari yapı temel alınmaktadır. Dört düzey ve sekiz handen oluşmaktadır. Bunlar I sayılı cetvelde gösterilmektedir. Örn: Cumhurbaşkanlığı,Sayıştay (I.düzey),Müsteşarlıklar (2.düzey),Genel Müdürlükler(3.düzey),Daire başkanlıkları,Müşavirlikler(4.düzey) FONKSİYONEL KODLAMA: Dört düzeyden ve altı haneden oluşmaktadır. Devlet faaliyetlerinin türünü göstermek üzere tasarlanmıştır. Bu sınıfladırmada devlet faliyetleri on ana fonksiyona ayrılmaktadır. Örn:Kamu düzeni hizmetleri (1.düzey),Güvenlik hizmetleri (2.düzey),Trafik güvenliği hizmetleri(3.düzey) FİNANSMAN TİPİ KODLAMA: Harcamaların hangi kaynaklardan finanse edildiğini göstermektedir. Tek düzeyden oluşmaktadır. Bütçe kapsamında genel hizmetler sunan bütün kamu kurumlarını içermek için tasarlanmıştır. Örn: Özel bütçeli kuruluşlar(1 düzeyden oluşmaktadır) EKONOMİK KODLAMA: Dört düzey ve altı haneden oluşmaktadır. Devlet faaliyetlerinin milli ekonomi ve bu bağlamda milli gelir ve piyasa ekonomisi üzerindeki etkilerinin ölçülmesini amaçlamaktadır. Örn: Personel giderleri(1.düzey)Memurlar(2.düzey) Temel Maaşlar(3.düzey).
KAMU HARCAMALARININ EKONOMİK ETKİLERİ Devletin ekonomik ve sosyal hayata giderek artan ölçüde müdahalesi sonucunda kamu mali araçlarının ve bu arada kamu harcamalarının doğrudan ve dolaylı etkilerinin bilinmesi, bu araçların yerinde ve yeterli bir şekilde kullanılması açısından önem taşımaktadır. Kamu harcamaları ekonomik, mali ve sosyal yapı üzerinde önemli etkiler meydana getirir. Devlet çeşitli araçlarla elde ettiği kaynakları kamu hizmetlerini yerine getirmek, kalkınma planları ve yıllık programlarda belirtilen hedefleri gerçekleştirmek için değişik şekillerde kullanır. Aşağıda kamu harcamalarının gelir dağılımı,üretim,fiyatlar genel seviyesi,istihdam,çarpan ve hızlandıran gibi etkileri hakkında bilgi verilecektir.
KAMU HARCAMALARININ EKONOMİK ETKİLERİ-Devamı Kamu harcamalarının gelir dağılımı üzerindeki etkisi: Kamu harcamaları gelir dağılımı üzerinde önemli etkiler meydana getirmektedir.Bu etkiler esas itibariyle gelirin yeniden dağılımı mekanizmasıyla ortaya çıkmaktadır. Vergiler ve harcamalar yoluyla kişilerin ve sosyal grupların gelirlerinde ortaya çıkan değişikliğe gelirin yeniden dağılımı adı verilmektedir.Bu durum üretim sonucunda oluşabilen gelirin vergi yoluyla yüksek gelir gruplarından alınıp sosyal transfer harcamaları şeklinde düşük gelir gruplarına aktarılması yoluyla meydana gelir. Özellikle emekli, dul ve yetim aylıkları gibi sosyal yardımlar niteliğinde yapılan harcamalar gelir dağılımını dolaysız etkilerken, cari ve yatırım harcamaları (kalkınma carileri) gelir dağılımına dolaylı yönde etkide bulunur. Öte yandan bazı kamu harcamalarının gelir dağılımı üzerindeki etkileri ise olumsuz yönde olabilmektedir.Bu harcamaların en tipik örneğini devletin borçlanma karşılığında tahvil sahiplerine ödediği faiz giderleri oluşturur.
KAMU HARCAMALARININ EKONOMİK ETKİLERİ-Devamı Kamu harcamalarının üretim üzerindeki etkileri: Kamu harcamaları kamusal mal ve hizmet üretimine yönelik olması sebebiyle piyasadan üretim faktörü talebine yol açmaktadır. Reel kamu harcamalarının artırılması üretim faktörlerine olan talep üzerinde de benzer bir artış ortaya çıkarır. Devlet kamu harcamalarıyla üretim faktörlerine sahip olarak üretimde bulunabileceği gibi piyasadan mal ve hizmet satın almak suretiyle de üretimi uyarabilir.Böyle bir durumda önemli olan husus hangi harcamaların üretim artışları üzerinde etkili olacağıdır. Özellikle reel harcamalar gayrisafi milli hasıla üzerinde artış yönünde etkili olduğundan bu tür harcamaların verimli alanlarda kullanılması toplam talebi olumlu yönde etkilemektedir.Özetle kamu harcamalarının üretim üzerindeki etkileri üç temel nokta üzerinde toplanabilir. Kamu harcamaları çalışmaya,tasarruflara ve yatırımlara doğrudan etki etmektedir. Kamu harcamaları iktisadi kaynakların tüzel kişileri arasında farklı şekilde kullanılmasını sağlamaktadır. Kamu harcamaları ekonomide teşvik edici bazen de önleyici etkide bulunmaktadır. Devlet gelişmesini arzu ettiği sektörlerde haberleşme, ulaştırma, enerji gibi alt yapı harcamalarını desteklerken, gelişmesini istemediği sektörlerde bu tür destekleri vermediği gibi ilave bir takım vergiler getirmek suretiyle o sektörün büyümesine engel olmaktadır.
KAMU HARCAMALARININ EKONOMİK ETKİLERİ-Devamı Kamu harcamalarının fiyatlar genel seviyesi üzerindeki etkileri: Kamu harcamaları, fiyatlar genel seviyesi üzerinde de, özel kesimden kamu kesimine çeşitli araçlarla (vergi, harç, borçlanma vb.) aktarılan fonların kamusal hizmetlerin gerçekleştirilmesinde kullanılarak yeniden ekonomiye girmesiyle etkide bulunur. Devlet; vergi, harç resim, borçlanma vb. yollarla özel kesimdeki satın alma gücünün azalmasına sebep olur. Satın alma gücündeki bir azalma ise, ekonomide üretilen mal ve hizmetlere olan talebin azalması sonucunu doğurur. Talepteki düşüşte, satın alma gücünün ne ölçüde azaltılmış olduğu konusu önemlidir. Genel olarak talepte meydana gelecek bir düşüş, fiyatlar genel seviyesinde de benzer bir etki meydana getirmektedir. Devlet,fiyatlar genel seviyesi üzerinde sübvansiyon politikalarıyla etkili olabilir.Üreticiye verilen sübvansiyonlar maliyetleri düşürerek üretim artışına yol açar.Buna bağlı olarak fiyatların düşmesi beraberinde tüketicilerin daha ucuza mal tüketmesi sonucunu doğurur.Eğer sübvansiyon tüketiciye veriliyorsa malın fiyatı sübvansiyon oranında düşeceğinden tüketicinin talebi artacak, bunun sonucunda ise söz konusu mala olan talep artacak ve fiyat yükselecektir. Kamu harcamalarının fiyatlar genel seviyesi üzerinde olumsuz etki yapmaması kısa dönemde toplam talebi toplam arz, uzun dönemde ise toplam arzı toplam talepteki artışlara denk bir seviyeye çıkarması ile mümkündür. Bunu için özel kesimden kamu kesimine kaynak akışının hızlandırılması (toplam talebin toplam arz seviyesine çıkarılması) ve kamu harcamalarının ekonomide üretim ve verimlilik artışını (toplam arzı toplam talep seviyesine çıkarılması) sağlayacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.
KAMU HARCAMALARININ EKONOMİK ETKİLERİ-Devamı Kamu harcamalarının istihdam üzerindeki etkileri: Devlet özellikle yatırım harcamaları, cari harcamaların özel bir türü olan kalkınma carileri ve iktisadi transferler gibi harcamalar yoluyla emeğin istihdamı ve ücret eşitsizliklerinin önlenmesi hususunda etkili tedbirler alabilir. Kamu harcamalarıyla ekonomideki istihdam hacmi arttırılabilir. Bu amaca en uygun kamu harcaması, yatırım harcamaları olmaktadır. Yatırım harcamaları üretim kapasitesinin artışına yol açarak daha büyük çapta üretim faktörü kullanılmasını sağlar. Eğer yatırımlarda seçilen, teknoloji, emek-yoğun bir teknoloji ise, bu takdirde yapılacak yatırımda daha çok sayıda işgücü istihdam edilebilir. Kamu yatırım harcamaları az gelişmiş ülkelerde genelde düşük seviyede kaldığı için, bu ülkelerde devlet, özel kesim yatırımlarını çeşitli teşviklerle (yatırım indirimi, hızlandırılmış amortisman, gümrük vergi ve resimleri muafiyeti vb. gibi) harekete geçirmeye çalışır. Devletin özel kesim lehine feragat ettiği ekonomik ve mali kaynaklar kısa dönemde ekonominin istihdam yeteneğinin gelişmesine yardımcı olur. Uzun dönemde ise, yatırımların tamamlanıp üretime geçilmesinden itibaren devlet, yavaş yavaş ve fakat daha büyük miktarlarda feragat ettiği kaynaklara kavuşmaya başlar.
KAMU HARCAMALARININ EKONOMİK ETKİLERİ-Devamı Kamu harcamalarının Çarpan ve Hızlandıran Etkisi: Kamu harcamaları, çarpan ve hızlandıran mekanizmalarını harekete geçirerek gelir artırıcı etkiler meydana getirmektedir. Çarpan: otonom yatırımlardaki bir artışın milli gelirde ne büyüklükte bir artış meydana getireceğini gösteren bir katsayıdır. Çarpan kavramının özü her yapılan ilave otonom yatırımın milli gelirde ilave bir harcama ve gelir akımına yol açmasıdır. Çünkü otonom yatırım harcamaları faktör gelirleri arasında fonksiyonel olarak dağılacak ve bu da diğer kişi veya kuruluşların gelirlerini oluşturacaktır. Yani yapılan ilave bir harcamanın bir kısmı tüketime ayrılacak kalan kısmı da tasarruflara ayrılacaktır. Ve bu süreç bu şekilde devam edecektir. Milli ekonomide yapılan yatırımlar; otonom (bağımsız) ve uyarılmış yatırımlar olarak ikiye ayrılabilir. Otonom yatırımlar, milli gelirdeki değişmelerden bağımsız olarak yapılan yatırımlar olduğu halde uyarılmış yatırımlar, milli gelirdeki değişmeler bağlı olarak yapılan yatırımlardır. Otonom yatırımlara örnek olarak devletin baraj inşası, yol yapımı, bataklıkların kurutulması vb. gibi harcamaları verilebilir. Uyarılmış yatırımlara örnek olarak, yenileme yatırımları, teknoloji transferine yönelik yatırımlar verilebilir. Hızlandıran: Tüketim malları talebindeki toplam değişikliğin yatırımlar üzerinde ortaya çıkaracağı değişikliği (uyarmayı) ifade etmektedir. Tüketim harcamalarında (özellikle dayanıklı tüketim mallarına yönelik) meydana gelecek değişiklik yatırımların belirli bir katsayıya göre artmasına ya da azalmasına yol açmaktadır. İşte bu katsayıya, hızlandıran katsayısı adı verilmektedir.
KAMU GELİRLERİ KAMU GELİRLERİNİN TANIMI Devlet veya diğer kamu kuruluşlarının kamu ihtiyaçlarından doğan harcamaları karşılamak amacıyla gerek vergilendirme yetkisine dayanarak, gerekse özel mülk ve teşebbüsleri dolayısıyla elde ettikleri bütün değerlerdir. Bu gelirler gerek devletin egemenlik gücüne dayanarak cebren elde ettiği vergi vb. kaynaklardan; gerekse devletin sahip olduğu mülk ve teşebbüsler ile yapılan yardım ve bağışlar gibi egemenlik gücünü kullanmaksızın elde ettiği kaynaklardan sağlanmaktadır. Kamu gelirleri kavramı, sadece genel idare gelirleri ile ilgili olmayıp, onun yanı sıra , kamu hizmeti sunan gerek cebri gerekse cebri olmayan gelirleri sayesinde bu hizmeti finanse eden, il özel idareleri, belediyeler ve diğer kamu kurum ve kuruluşların gelirlerini de kapsamaktadır.
KAMU GELİRLERİ-Devamı Kamu gelirleri dar ve geniş anlamda kamu geliri olarak tanımlanabilir. Dar anlamda kamu gelirleri sadece devlete ait ve zora dayanan nitelikteki gelirlerden oluşur. Geniş anlamda kamu gelirleri ise, devletin ve diğer kamu kuruluşlarının olağan ve olağan dışı karakterdeki tüm gelirlerinden meydana gelmektedir. Buna göre; zorunlu olmayan borçlanma, yardım vb. şeklindeki gelirler geniş anlamdaki tanıma dahil edilmektedir. Devlet bir kamu tüzel kişisi olarak kamusal yetkileri elinde tutmakla birlikte bu yetkilerini anayasa gereği diğer bazı kamusal kuruluşlara (mahalli idareler, sosyal güvenlik kuruluşları); eğer para ihracı yoluyla gelir elde etme söz konusuysa bu yetkisini merkez bankasına bırakabilmektedir.
Verginin Özellikleri Verginin günümüzdeki açıklanış şekli, vergi günümüzde, ödeme gücüne göre alınmak için çaba gösterilen ve özel bir karşılığı bulunmayan cebri nitelikli bir ödemedir. Özellikleri; Vergi, fertlerden yalnızca siyasi bir toplum üyesi olmaları nedeniyle alınan bir ödemedir. Topluma dahil olan yabancılar da dahil herkes, hiçbir karşılık aranmaksızın vergilere katılmak zorundadır, Verginin amacı, tüm kamu hizmetlerini gerçekleştirmeye yöneliktir, Vergi sadece ahlakın gerektirdiği bir dayanışma kuralı olmayıp, cebir ile müeyyideleşmiş, kanuni bir görevdir, Vergi, günümüzde para ile ödenir.
Harcın Faydaları i)Devlete gelir kazandırır. ii) Tayınlama/talep kısıtlaması (demand rationing) fonksiyonu vardır. Sınırlı arzın sınırsız talebe bölüştürülmesine tayınlama(veya talep kısıtlaması) denir. Harçlar aynı zamanda kısmi fiyat tayınlamasına tabidir. Ancak tam tayınlama olabilmesi için kamu hizmetlerinin tamamının harçlarla finanse edilmesi gerekir. Hizmetten yararlanan kişilerin gelir seviyeleri harcın belirlenmesinde etkilidir,örneğin: pasaport harcında maliyetin çok üstünde,eğitim harcında ise maliyetin çok altında bir miktar belirlenir. Harcın vergi gibi zorunlu olup olmadığı konusu literatürde tartışma konusudur.Örneğin pasaport harcından pasaport alınmazsa kaçınılabilir,dolayısıyla zorunlu değildir görüşü hakimdir ancak,yakını yurt dışında hasta olan birisi için pasaport almak zorunlu olabilir, çünkü pasaportun satıldığı başka bir piyasa yoktur.
Parafiskal Gelirler -II- Parafiskal gelirler vergilerle harçlar arasında bir köprü niteliğine sahip olup kelime anlamı olarak da vergi ve harçlara benzer gelirler olarak da ifade edilebilir. Parafiskal gelirlerin ve vergilerin tahsilinin zorunlu olması, ödenen miktar ile sağlanan menfaat arasında bir paralellik kurulamaması, parafiskal gelirlerle vergileri birbirine yaklaştırmaktadır. Yine aynı şekilde, özel bir hizmet karşılığı alınmaları, hizmetle yapılan ödeme arasında bir orantı olmaması parafiskal gelirler ile harçların ortak yönlerini meydana getirmektedir.
7.BORÇLANMA Devlet, normal kamu gelirleri harcamalarını karşılayamadığı durumlarda borçlanmaya gitmektedir. Kamu borçlanması zorunlu olduğunda vergiye yaklaşır. Vergi karşılıksız, tek taraflı ve nihai (kesin) bir finansman metodu olduğu halde borçlanmada borcun vade bitiminde faiziyle birlikte borç veren kişi ya da kuruluşlara geri verilmesi gerekmektedir. Borçlanmanın, günümüzde kamu gelir ve giderleri arasındaki dengesizliği gidermesi yanında bir iktisadi politika aracı olması da söz konusudur. Borçlanmada ilk ve en belirgin sakınca, meydana gelen faiz maliyetidir. Borç ile finanse edilen harcama programlarında faiz, vergi mükelleflerinin toplam maliyetlerini yükseltmektedir.
7.BORÇLANMA-Devamı
Devlet bazı malların üretimi üzerinde tekel hakkı oluşturup ürettiği malların fiyatlarını yüksek bir seviyede tespit edilebilir. Bu durumda yüksek fiyatlar bir bakıma tüketim vergisi şekline girerek dolaylı vergi etkisi meydana getirir. Devlet, talep esnekliği düşük mal ve hizmetlerin üretimini üzerine alarak tekel rantına sahip olabilir.
DEVALÜASYON SONUCU ELDE EDİLEN GELİRLER