“Harap iller; serilmiş hanümanlar; başsız ümmetler; Düşünmez başlar; aldırmaz yürekler; paslı vicdanlar; Emek mahrumu günler fikr-i ferda ( yarınki fikri) bilmez akşamlar, Geçerken, ağladım geçtim; dururken, ağladım durdum; Duyan yok, ses veren yok, bin perişan yurda başvurdum.” [[Mehmet Akif Ersoy “Safahat”]]
Son yıllarda yara daha bir derinleşti, acılar daha bir arttı. Temel değerlerimiz bütünüyle -Üstad Necip Fazıl’ın ifadesiyle- künde künde üstüne devrildi. Bu arada yuva da yıkıldı; yuvadaki eşler arasında sağlam temeller üzerine kurulu hayat felsefemiz de, anne-baba evlat arasındaki sıcak ve samimi münasebet anlayışımız da. Ne var ki, bu acı ve hazin tablo karşısında ümitsizliğe düşmek yerine, her birimiz, aile müessesinin yeniden ihyası adına elimizden gelen gayreti ortaya koymamız gerekir. Fakat şu husus da unutulmamalı ki, aile bütün bir toplumla irtibat hâlinde olduğundan, onun tam manasıyla ıslah ve ihyası toplumun bütün müesseseleriyle ıslah ve ihyasına bağlıdır. Mesela siz belli bir dönem kendi evinizde melekleri imrendirecek bir huzur atmosferi yakalayabilirsiniz.%
Fakat eğer sokak, o mana ve ruhu vermiyorsa sizin evde belli bir düzene koyduğunuz, çözüme kavuşturduğunuz meseleleri sokak alır ve yeniden kendine benzetir. Aynı şekilde mâbed o mevzuda yuvaya destek olmuyor, mektep onun yanında değilse, sizin evde kazandırdığınız iyi ve güzel hasletler yeniden berhava olup gider. Bu sebeple hiçbir zaman unutmamak gerekir ki, aile müessesesinin ihyası bütün bir toplumun ihyasıyla irtibatlıdır. [KIRIK TESTİ ] []
Resûl-i Ekrem Efendimiz’in (S.A.V.) aile fertlerini arızasız ve kusursuz bir şekilde idare etmesi fetanet-i uzma sahibi oluşunun bir tezahürüdür. Eğer Allah Resûlü’nün (A.S.V.) peygamberliğine delalet eden; parmaklarından su akması, bir parmak işaretiyle kamerin iki parçaya ayrılması, bir oğlakla üç yüz insanı doyurması vb. herhangi bir mucizesi olmasaydı bir dönem aynı anda dokuz tane mübarek anamızı kavgasız, gürültüsüz idare etmesi, bir arada tutması peygamberliğine delil olarak yeterdi. Ayrıca ezvac-ı tahirat, cahiliyeden yeni çıkmış kadınlardı. Üzerlerinde hâlâ o döneme ait bazı hususiyetler taşıyan o mübarek validelerimiz, saadet hanesine girince birdenbire değişiyorlardı. Beşeriyetten çıkıp âdeta melekleşiyorlardı. [KIRIK TESTİ ] []
Âişe Validemiz’in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, bir ay, bir ay daha, bir ay daha geçiyordu da hücre-i saadetlerinde ocak yanmıyordu. [Buhârî, rikâk 17; Müslim, zühd 20-36] []
Efendimiz ailesinin hukukunu görüp gözetmede de kılı kırk yararcasına bir hassasiyete sahipti. İnsanlığın İftihar Tablosu’nun ibadet ve ubûdiyete karşı nasıl bir iştiyak içinde olduğunu biliyoruz. Meselâ bir hadis-i şeriflerinde O:“Bana (üç şey) sevdirildi: Kadın, güzel koku; namaz ise benim gerçek göz aydınlığım.” [Nesâî, işretü’n-nisâ 1] buyururken, başka bir yerde ise şöyle der: [] “Benim şehvetim, gece namaz kılmaktadır.” [Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, 12/84] Bunun mânâsı şu demektir: Sizin yeme, içme ve daha başka cismanî arzularınızı tatminde aradığınız lezzeti ben ibadetten alıyorum. İşte durum böyle olmasına rağmen Peygamber Efendimiz (S.A.V.), gece ibadeti için yatağından ayrılırken, Hz. Âişe’den müsaade istediğini görüyoruz. [] Evet, O, gece ibadeti için dahi yatağından ayrılırken; “Yâ Âişe! Müsaade eder misin, bu gece Rabbime ibadet edeyim.” buyuruyordu. Bunun üzerine Hz. Âişe Validemiz: “Seninle olmayı severim, fakat senin hoşuna gidecek olan her şeyi de severim.” cevabını veriyor. [İbn Hibbân, Sahih, 2/386] []
Siz karşı tarafa emniyet ve güven telkin etmeli ve inandırmalısınız ki, o da size inansın. Vefalı davranmalısınız ki, vefalı davransın. Onu görüp gözetmelisiniz ki, o da sizi görüp gözetsin. Bu durum molekül yapımız diyebileceğimiz aile hayatında bu çerçevede olduğu gibi, köy, kent ve devlet çapında da aynı şekildedir. Vefaya vefa ile, teveccühe teveccühle, nazara nazarla, sadakate de sadakatle mukabele olur. Aslında Efendimiz’in (S.A.V.) yaptığı da buydu. O (A.S.V.) Veda Hutbesi’nde “Onlar sizin nezdinizde size emanet, siz de onlara emanetsiniz.” buyurmuştu. [KIRIK TESTİ ] []
Akrabalığın en özeli ve en değerlisi doğurmaktır. Bu bakımdan akrabalık ve sılayı rahim hakkı burada oldukça kuvvet bulur. Nitekim Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Çocuk, babasının hakkını hiçbir şekilde ödeyemez; ancak onu köle olarak bulup da satın alarak azat ederse ödeyebilir.” [Müslim] [] Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Anne-babaya yapılan iyilik, namazdan, sadaka, hac, umre ve Allah yolundaki cihattan daha üstündür.” [[Ebu Yala, Taberani]]
Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Anne-babasını razı ederek sabahlayan, kimse için cennette iki kapı açılır. Aynı şekilde onları razı ederek akşamlayan kimse için de böylesi vardır. Eğer birini razı ederse, bir kapı açılır. Kendisine zulmetseler de onları razı etmeye çalışmalıdır. Kim de ebeveynini kızdırdığı halde sabahlarsa ona da cehennemde iki kapı açılır. Onları kızdırarak akşamladığı zaman da yine kendisi için cehennemde iki kapı açılır. Eğer birini kızdırırsa bir kapı açılır. Kendisine zulmetseler de durum değişmez.” [Beyhaki] []
Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Cennetin kokusu beşyüz senelik mesafeden hissedilir. (Fakat buna rağmen) anne- babaya karşı gelen evlat ile sıla-yı rahmi kesen kimse, onun kokusunu alamaz.” [Taberani] [] Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Annene, babana, kız kardeşine, erkek kardeşine, sonra da sana en yakın olandan başlamak üzere diğer yakınlarına iyilikte bu lun. [Nesai, Ahmed, Hâkim, Ebu Davud] []
Allah Teala Hz. Musa'ya şöyle buyurmuştur: 'Ya Musa! Anne-babasına karşı iyi davranıp (onlara itaat edip) bana isyan eden kimseyi itaatkâr kullarımdan, Bana itaat edip de anne-babasına isyan eden kimseyi de asi kullarımdan yazarım'. [İhyau Ulumi’d Din Cilt 2] [] Hz. Yusuf, huzuruna giren babası Hz. Yakub için ayağa kalkmadı. Bunun üzerine Allah Teala kendisine şu vahyi gönderdi: 'Sen baban için ayağa kalkmayı bir küçüklük mü sanıyorsun? İzzet ve Celalim hakkı için yemin ederim ki bu hareketinden dolayı senin sulbünden bir tek peygamber bile göndermeyeceğim'. [İhyau Ulumi’d Din Cilt 2] []
Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Bir Müslüman’ın, vermek istediği sadakayı annesi- babası Müslüman iseler onlar için vermesinde hiçbir beis yoktur. Bu bakımdan o verilen sadakanın ecri, anne- babasına yazılır ve bir o kadarı da, onların ecirlerinden hiçbir şey eksilmeksizin, sadakayı veren kimsenin defterine yazılır.” [Taberani] []
Malik b. Rabia şöyle anlatıyor: Hz. Peygamberin yanında oturduğumuz bir sırada Beni Seleme kabilesinden bir kişi gelerek 'Ey Allah'ın Rasulü! Ebeveynimin benim üzerimde vefatlarından sonra takdim edebileceğim bir hakları var mıdır?' dedi. Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurdu: 'Evet. Onlara salâvat getirmek (dua etmek), onlar için bağışlanma dilemek, sözlerini yerine getirmek, dostlarına ikram da bulunmak ve onların dost ve yakınlarıyla ilgiyi (ve ancak onların yolundan gelen sılayı rahmi) kesmemektir'. [Ebu Davud, İbn Mace, İbn Hibban, Hâkim] [] Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Kişinin babasının sevdiklerine (vefatından sonra onun dostlarına) sılayı rahim yapması, iyiliğin en alasıdır.” [Müslim] []
Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Validenin evladı üzerindeki ihsanı, iyilik, lütuf ve bağışlaması, iki kattır.” “Validenin duası herkesin duasından daha evvel kabul olunur.” “Bu neden böyle oluyor? Valide, babadan daha şefkatlidir de ondan. Şefkatlinin duası sakıt olmaz.” Bir kişi Hz. Peygambere (S.A.V.) şöyle sordu: “Ey Allah'ın Rasulü (S.A.V.)! Kime iyilik yapayım?” “Anne-babana.” “Onlar hayatta değildirler.” “Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “(O halde) evladına iyilik yap; çünkü ebeveyninin senin üzerinde hakkı olduğu gibi evladının da hakkı vardır.” [Taberani, Darekutni] []
Deniliyor ki, Kıyamet gününde kişinin yakasına ilk yapışan ailesi ve çocuklarıdır. Onlar kişiyi Allah Teala'nın yüce mahkemesinde durdururlar ve derler ki: 'Ey rabbimiz! Bizim hakkımızı bu adamdan al! O bizim bilmediklerimizi bize öğretmedi. Bilmediğimiz halde bize haram yedirdi'. Bunun üzerine kişiden onların intikamları alınır. [İmam-ı Gazali “İhayau Ulumi Din Cit 2” Kitabından alınmıştır.] []
Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle demiştir: “Hiçbir kimse dünyada ihmal ettiği çoluk çocuğunun cehaletinden daha büyük bir günah ile Allah'ın huzuruna varamaz.” [Deylemi, (Ebu Said'den)] [] Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmaktadır: “Nafakası kendisine düşen kimseleri perişan etmek günah bakımından kişiye yeter de artar.” [Ebu Davud, Nesai] []
Süfyan es-Sevri şöyle demiştir: 'Toplu halde yiyen bir ev halkına meleklerin ve Allah'ın salâvat-ı şerife getirdikleri bize bildirilmiştir'. Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Herhangi bir Müslüman’ın bir kızı varsa, o kızına İslam terbiyesini vermiş ve terbiyesini de gereği gibi yapmışsa, ona yedirip ve yemeğini helalinden vermişse ve Allah'ın kendisine ihsan ettiği nimetlerden o kızcağıza ihsanda bulunmuşsa, o kız, babasını ateşten korumak hususunda bir teminat ve cennete girmesini kolaylaştıran bir vesiledir.” [Taberani ve Haraiti ] []
Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Kimin üç kızı veya kız kardeşi olup, onların şiddet ve zahmetlerine karşı tahammül gösterirse, Allah Teala, o kulunu, onlara gösterdiği merhametten ötürü, cennetine dahil eder. “Ey Allah'ın Rasülü! İki tane olursa durum nasıldır?” “İki tane olursa da durum böyledir.” “Ya bir tane ise nasıldır?” “Bir tane de aynı fazileti elde ettirir.” [İmam-ı Gazali “İhayau Ulumi Din Cit 2” Kitabından alınmıştır.] []
İyilik yapması hususunda evladına yardım eden babadan Allah razı olsun. Yani kötü amelleriyle çocuğunu isyana teşvik etmeyen baba dan Allah razı olsun. Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur: 'Bir şey verirken çocuklarınız arasında eşitlik yapınız!' 'Çocuğun senin reyhanındır; ilk yedi senede onu koklarsın. İkinci yedi senede senin hizmetçindir. Bundan sonra da ya düşmanın veya ortağındır' denilmiştir. [İhyau Ulumi’d Din Cilt 2] []
Hz. Enes (R.A.) Hz. Peygamber'in şöyle dediğini naklediyor: “Çocuğun doğumunun yedinci gününde akika olarak bir koyun kesilir. Kendisine isim verilir. Kirlerden temizlenir. Altı yaşına bastığında güzelce terbiye edilir. Dokuz yaşına ulaştığında yatağı (odası) ayrılır. Onüç yaşına girdiği zaman namaz kılmadığı takdirde ceza verilir. Uygun yaşa geldiği zaman, babası onu evlendirir ve sonra elinden tutarak; 'Ben seni güzelce terbiye ettim. Öğrettim ve evlendirdim. Dünyada fitnenden ve ahirette de azabından Allah'a sığmıyorum' der. [İbn Hibban] []
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Çocuğun babası üzerindeki hakkı; onu güzelce terbiye etmek ve ona güzel bir isim vermektir.” [İbn Hibban] [] Adamın biri Abdullah b. Mübarek'e gelerek çocuklarından bazılarını şikâyet etti. Abdullah ona şöyle dedi: “Onlara hiç beddua ettin mi?” “Evet!” “O halde onları ifsad eden sensin!” [İhyau Ulumi’d Din Cilt 2] [] Abdullah b. Şeddad şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber bir gün namaz kıldırırken Hz. Hüseyin çıkageldi, secdeye gittiğinde Hz. Peygamberin omzuna çıktı. Hz. Peygamber cemaatin önünde secdeyi oldukça uzattı. Hatta cemaat bir şey olduğunu zannettiler. Namaz bittikten sonra cemaat 'Ya Rasulullah! Secdeyi çok uzattınız. Öyle ki bir şey olduğunu zannettik' dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurdu: 'Oğlum (torunum) sırtıma binmişti. Ben de onu hevesini almadan hemen indirmeyi doğru bulmadım'. [Hakim] []
Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Çocuğun kokusu cennet kokusundandır. ”[ Taberani ][ ]
Yezid b. Muaviye şöyle anlatıyor: Babam (Muaviye) Ahnef b. Kays'a haber gönderdi. Huzuruna geldiğinde de ona şöyle sordu: “Ey Ebu'l-Bahr! Çocuk hakkında ne dersin?” “Çocuklar, kalplerimizin meyvesi, sırtlarımızın direğidir. Biz ise onlar için yumuşak bir arazi ve gölge yapan bulutlarız. Onlar için her şeyi göze alırız. Eğer bir şey isterlerse, onlara istediklerini ver! Eğer öfkelenirlerse, onları razı et! Böyle yaptığın takdirde seni severler ve sana sevgilerini verirler. Onlara yük olma ki, senden usanıp vefatını temenni etmesinler ve sana yaklaşmayı çirkin bulmasınlar. Ey Ahnef! Sen Allah'ın sevgili bir kulusun. Huzuruma girdiğinde oğlum Yezid hakkında öfke ile dopdolu idim (öfkemi yatıştırdın). Ahnef, yanından çıkıp giderken Muaviye, oğlu Yezid'i bağışladı ve ona ikiyüzbin dirhem ve ikiyüz elbise gönderdi. Yezid de bu hediyenin yarısını (yüzbin dirhem ile yüz elbiseyi) Ahnefe gönderdi. [İhyau Ulumi’d Din Cilt 2] []
Âlimlerin çoğu 'Anne ve babaya itaat, şüpheli şeylerde de farzdır' demişlerdir; fakat haramlığı kesin olan konularda onların dediklerini yapmak farz değildir. Hatta annen ve baban kendilerinden ayrı yemek yemenden rahatsız oluyorlarsa, yemeği onlarla beraber yemen farzdır. Çünkü şüpheliyi terk etmek takvadandır. Ebeveyni razı etmek ise farzdır. İkincisi; mübah ve nafile olan yolculuklara, izinleri olmaksızın çıkamazsın. Müslümanların üzerinde farz olan haccı hemen yapmak sünnettir; çünkü hac geniş zamanlı bir farzdır. İlim talep etmek için başka memleketlere gitmek nafile ibadettir. Ancak talep ettiğin ilim namaz, oruç gibi farzların ilimleri ise ve memleketinde bu ilimleri öğretecek kimse de yoksa bu ilimleri öğrenmek için gitmen farz olur; Tıpkı yeni Müslüman olan birinin, memleketinde İslam nizamını öğretebilecek kimse olmadığında, İslam dinini öğrenmek için hicret etmesinin farz olduğu gibi... Bu gibi meselelerde anne ve babanın iznine gerek yoktur. [[İhyau Ulumi’d Din Cilt 2]]
Hz. Peygamber (S.A.V.), savaşa katılma hususunda kendisiyle istişare etmek üzere gelen birisine şöyle sordu: “Annen var mı?” “Evet!” “O halde onun hizmetinden ayrılma; çünkü cennet annenin ayakları dibindedir.” [Nesai, İbn Mace, Hakim] [] Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Büyük kardeşin küçük kardeşler üzerindeki hakkı, babanın evladı üzerindeki hakkı gibidir.” [İbn Hibban] []
Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Fakirlere verilen sadakalar bir, fakir akrabaya verilen sadakalar ise iki sadaka sayılır.” [Tirmizi, nesai, İBN MACE] [] Ebu Talha 'Sevdiğiniz şeylerden sadaka vermedikçe birr'e (iyiliğe) erişemezsiniz' (Al-i İmran/92) ayetinin hakikatine uymak için, çok hoşuna giden bahçesini sadaka olarak vermek istediğinde; Hz. Peygambere (S.A.V.) gidip şöyle dedi: “Ya Rasulullah! Bahçemi, Allah yolunda fakir ve miskinlere bağışlıyorum.” “Sana ecir vermek Allah'a vacib oldu. Bu bakımdan onu fakir akrabaların arasında taksim et.” [İhyau Ulumi’d Din Cilt 2] [] Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Sadakanın en faziletlisi, kişinin, kendisine buğzeden yakın akrabasına verdiği sadakadır.” [Ahmed, Taberani] []