(Resimlerin ve konunun istediğiniz sürede değişebilmesi için sayfalara otomatik geçiş koyulmamıştır. TIKLAYINIZ.) Dizayn: FUNDA KALAYCIOĞLU.

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
Hoş Geldiniz FEYAZ BİLGİ COĞRAFYA ÖĞRETMENİ SULTANBEYLİ KIZ ANADOLU İMAM-HATİP LİSESİ.
Advertisements

ÜNİTE : 8 HEPİMİZİN DÜNYASI. ÇOCUKLARIN ORTAK YÖNLERİ VE İLGİ ALANLARI Çocuklar; Sevmeye,Sevmeye, Korunmaya,Korunmaya, Bakılıp büyütülmeye muhtaçtır.Bakılıp.
Bölgelerin özelliği. EGE BÖLGESİ Türkiye'de; · En fazla tütün üretimi, en fazla zeytin üretimi, en fazla üzüm üretimi. · En fazla incir üretimi, en fazla.
TÜRKİYENİN İKLİMİ Türkiye'de gerek matematik konumun gerekse özel konumun etkisiyle birden fazla iklim görülür. Ülkemizde dört mevsim belirgin olarak görülür.
Türkiye'nin İklimi Türkiye, genelde Akdeniz ikliminin etkisi altındadır. Ancak bununla beraber, birbirlerinden belirgin farklarla ayrılabilen karasal ve.
İnsanlar; duygu, düşünce ve isteklerini cümlelerle dile getirir. Cümleler ise sözcüklerden oluştuğu için sözcükler, dilin en önemli öğesidir. Sözcükler,
Yönetim biçimi Cumhuriyet olan Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal önderliğinde 1923'te kurulmuştur. Resmî dili Türkçe‘dir. Demokratik, laik, sosyal bir.
İleri Bir Medeniyet: Sümerler Mezopotamya, Yunancada "nehirler arasında" anlamına gelir. Bu bölge, dünyadaki en verimli topraklardan biridir ve bu özelliğiyle.
BİYOÇEŞİTLİLİK NEDİR Biyoçeşitlilik, bir bölgedeki genlerin, türlerin, ekosistemlerin ve ekolojik olayların oluşturduğu bir bütündür. Başka bir deyişle.
COĞRAFYA PROJE ÖDEVİ ÖZGÜR SÖNMEZ 10/A Ulaşım Nedir ?
ALPER KABASAKAL 6/A 95 SOSYAL BİLGİLER.
1.TROIA MODA HAFTASI 1.TROIA MODA HAFTASI TANITIM DOSYASI.
EGE BÖLGES İ Ege Bölgesi, Türkiye'nin yedi co ğ rafi bölgesinden biridir. İ smini kıyısında oldu ğ u Ege Denizi'nden alır. Kıyı Ege.
Metin içi özellikler metin dışı özelliklerle yakın ilişki içerisindedirler. Bunlar çeviri stratejilerinde kolaylıkla belirlenebilirler. Örneğin Felsefe.
Mısır danatında resim ve heykel
HALK MİMARİSİ.
PLATON NAMI DİĞER: EFLATUN
MISIR UYGARLIĞI Mısır’da MÖ 3000 yıllarında Nil havzasında ortaya çıkmış bir uygarlıktır.
Seyhan Havzası Sektörel Su Tahsis Planlaması Prof. Dr. Sezai Göksu.
AHİLİ K Güçlü bir sivil toplum örgütü. ESKİ BİR SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜMÜZ; AHİLİK Bilindiği gibi Türklerin tarih sahnesine çıkışı neredeyse insanlık tarihi.
TÜRK KÜLTÜRÜNÜ OLUŞTURAN UNSURLAR VE TÜRK KÜLTÜRÜ
COĞRAFİ KONUM COĞ®AFYA NOTLA®I COĞRAFYA FİZİKİ coğrafya -Doğa olaylarını konu alır. -Klimatoloji-Jeomorfoloji-Biocoğrafya -Matematik coğr. GENEL COĞRAFYA.
Temiz su kaynakları azalıyor. Dünyanın üçte biri sularla kaplı olmasına rağmen ancak yüzde iki buçuk kullanılabilir temiz su bulunuyor. temiz su kaynakları.
 Ülkemizdeki nüfusun sayısı ve nüfusla ilgili veriler yapılan nüfus sayımları ile elde edilir. Bu sayımlar sonucunda, toplam nüfus, nüfusun yaş gruplarına.
CANLILARIN DAĞILIŞINI ETKİLEYEN PALEOCOĞRAFYA ÖZELLİKLERİ
Türkiyedeki iklim çeşitleri Doğa Sever 10/F Coğrafya Performans.
Zihinsel engellilerin sınıflandırılması
İKLİM NEDİR Türkiye,iklim kuşaklarından ılıman kuşak ile subtropikal kuşak arasında yer alır. Türkiye’nin coğrafik konumu ve yeryüzünün aldığı şekiller.
KONU: ATATÜRK ÖNDERLİĞİNDE ÖLÇÜLERDE YAPILAN YENİLİKLER
Tarihin En Büyük 10 Devleti
SLAYTI SESLİ İZLEYİNİZ…
Italya. İ talya, 1861 yılında birli ğ ini sa ğ layana dek tek bir ülke de ğ ildi. İ talya topraklarındaki küçük devlet ve krallıklar birbirleri arasında.
SAĞLIK TURİZMİNDE ÖNEMLİ TIBBİ DESTİNASYONLAR 1. Sağlık Turizminde Öne Çıkan Destinasyonlar Global ölçekte değerlendirildiğinde son yılda bazı ülkelerin.
TÜRKİYE EKONOMİSİNİN SEKTÖREL DAĞILIMI
Sözsüz İletişimin Özellikleri
ÇOK BOYUTLU SİNYAL İŞLEME
Hazırlayan: Hakan ULUTAŞ
ASYA HUN DEVLETİ. Asya Hun Devleti Tarih bilgilerimize göre Orta Asya'da kurulan ilk Türk devleti Büyük Hun Devleti'dir. Hunlar'ın bilinen ilk hükümdarı.
ASYA HUN DEVLETİ. Asya Hun Devleti Tarih bilgilerimize göre Orta Asya'da kurulan ilk Türk devleti Büyük Hun Devleti'dir. Hunlar'ın bilinen ilk hükümdarı.
TEKNOLOJİ VE TASARIM DERSİ
OYUNUN TARİHÇESİ Doç. Dr. Ender DURUALP.
Makro İktisat.
Kız çocukları için ilköğretimde en yüksek okullulaşma
Metinlerin Sınıflandırması
TEKNOLOJİ VE TASARIM DERSİ
ÜLKEMİZ VE DÜNYA.
ÜLKEMİZDEKİ DOĞAL VE TARİHİ GÜZELLİKLER
COĞRAFİ KONUM.
SOSYAL BİLGİLER 6.SINIF YERYÜZÜNDE YAŞAM ETKİNLİĞİ
 Mısır, Nil Nehri'nin akış yönüne göre Aşağı ve Yukarı Mısır olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
GÖKTÜRK KİTABELERİ.
DOĞAL AFETLER.
DÜNYANIN GEZİLECEK YERLERİ
GÖRSEL SANATLAR ÜÇ BOYUTLU ÇALIŞMA HEYKEL
KONU DEĞERLENDİRME TESTİ
MEZOLİTİK ÇAĞ Mezolitik (mesos =orta lithos=taş) Çağ adı verilen bu dönem Neolitik Çağ'a geçişi hazırlayan bir ara evredir.
DÜNYANIIN YEDİ HARİKASI HAZIRLAYAN:EDANUR CERİTLİ NUMARA:
DÜNYADA ORGANİK TARIM Günümüzden yaklaşık 1,5-2 milyon yıl önce ilk insanların dünya yaşamı içinde yer aldığı sanılmaktadır. Bu zamanda dünyada insan yaşamı.
Bu Sunu En İyi Ofis 2010 Yüklü Bilgisayarlarda Görüntülenir
Dünyada ve Türkiye’de Su Ürünleri Üretimi
5. SINIF SOSYAL BİLGİLER 3. ÜNİTE: Bölgemizi Tanıyalım
OKÇULUK.
Yrd.Doç.Dr. Reha KILIÇHAN Erciyes Üniversitesi Turizm Fakültesi 2018
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
SHB-221 TÜRKİYE’NİN TOPLUMSAL VE EKONOMİK YAPISI
DİL GELİŞİMİ KURAMLARI - II
Beden Eğitimi ve Spor Tarihi
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
OKÇULUK RUMEYSA ÇETİN.
Sunum transkripti:

(Resimlerin ve konunun istediğiniz sürede değişebilmesi için sayfalara otomatik geçiş koyulmamıştır. TIKLAYINIZ.) Dizayn: FUNDA KALAYCIOĞLU

M.Ö.3000 hatta son buluntulara göre daha da önceki çağlardan beri kesintisiz bir uygarlık merkezi olarak kalmayı başaran dünyadaki ender yerleşim yerlerinden biri olan İstanbul, geçmişten günümüze bir dünya başkentidir. Şehir çağlar boyunca farklı kültürlere ev sahipliği yapmış, çeşitli din, dil ve ırktan insanların bir arada yaşadığı olağanüstü yapısını korumuş ve tarihsel süreçte eşsiz bir mozaik halini almıştır.

İstanbul’un en eski tarihi mekanı olan Yarımburgaz Mağaraları, Küçükçekmece Gölü’ne 1,5 km. uzaklıktadır. Balkanlardan Ortadoğu’ya kadarki coğrafyada bulunan en eski iki yerleşim yerinden biri olan mağarada yapılan kazılarda insan kültürüne ait ilk izlere rastlanmış olup bu izlerin her ne kadar inanılmaz gibi görünse de yıl öncelere uzandığı anlaşılmıştır. Taş aletlerin sayısı insanların mağarada yeterince zaman geçirdiğini göstermekteler. Ancak arkeologlar, bulunan hayvan fosillerindeki alet izlerinin azlığı nedeniyle o dönemde bitkisel beslenmenin tercih edildiğini düşünüyorlar.

Bulunan kap kaçak türü buluntuların incelenmesiyle mağara ve civarının, süregelen yüzyıllar boyunca farklı kültürlere yaşam yeri sağladığı anlaşılmıştır. Taş endüstrisine ait ele geçen örneklerin sayıca fazlalığı yanında, hiç kesintisiz devam eden kültür tabakaları da bu yerin insanlarca kullanım süresinin göreli uzunluğuna işaret eden kanıtlar olarak değerlendirilmektedir. Burada, değişik dönemlerde İstanbul Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen kazılar neticesinde üç temel kültür evresi ortaya çıkartılmıştır. Bunlar alt tabakalardan yukarıya doğru, Paleolitik Çağ(M.Ö.5000 den öncesi Taş Çağı), Kalkolitik Çağ(M.Ö arası Bakır-Taş Çağı) ve Bizans dönemleridir. Yandaki resmi görülen üst mağaranın Bizanslı keşişler tarafından kilise ve manastır olarak kullanıldığı anlaşılmıştır.

Yenikapı’daki Marmaray inşaatı sırasında ve yüzyıllarca İstanbul’un sebze gereksinimini karşılaması nedeniyle ‘Langa Bostanları’ olarak anılan yerde 2004 Kasım’ında arkeolojik kazılar başlatılmıştır. Bu kazılarda rıhtımı, mendireği, 32 adet gemi batığı ve çok sayıda günlük kullanım eşyasıyla, Bizans İmparatorluğu’nun en büyük limanlarından olan ve M.S yılları arasında inşa edilen Theodosius Limanı ve bunun yanı sıra Konstantinapolis’in ilk surları gibi buluntular gün yüzüne çıkarılmıştır. Bayrampaşa Lykos Deresi’nin getirdiği alüvyonlar zaman içinde limanı kullanılmaz hale getirmiştir. Üzeri tamamen çamur tabakasıyla kaplı olan Limandan çıkarılan buluntular incelendiğinde, bataklık ortamında bakteri yaşamadığı için deri, iskelet, ahşap gibi organik maddelerin bozulmadan korunduğu görülmüştür. Özellikle sayıları 32yi bulan gemi kalıntıları arkeolojik açıdan eşsiz değerdedir.

Kazılar sırasında bu gemilerle birlikte, tahıl ve sıvı yağ taşımada kullanılan anforalar, çanak, çömlek, seramik eşyalar, gümüş ve altın paralar gün yüzüne çıkarılmıştır. Bol miktarda ahşap taraklar, deri sandalet tabanları, İznik seramikleri, gümüş ve altın sikkeler ve ibrikler bulunmuştur. Yapılan kazılarda Konstantin surları da gün ışığına çıkarılmıştır. ‘Yüzada’ olarak adlandırılan bölge, 4. yüzyıldan itibaren kullanılan limanın bitiş noktasında bulunan mendireğin ve bu mendireğin üzerinden geçen Konstantin ve Theodosius Surları’nın bir arada bulunduğu bir düğüm noktası olarak tanımlanabilir. ‘Yüzada’ çeşitli dönemlere ait mimari yapıların en yoğun gözlemlendiği alan olarak dikkat çekmektedir. Alanda Geç Roma devri duvar kalıntılarına, Bizans'a tarihlenen ve çok sayıda kandilin bulunduğu tonozlu bir galeriye ve Geç Bizans devrinden tonozlu mezar yapılarına ulaşılmıştır.

Fakat İstanbul’un tarihini değiştiren asıl buluntu, kazı alanında meydana gelen bir kaza sonucunda rastlantısal olarak gün ışığına çıkarılmıştır. Bir evin tabanında bulunan mezardaki bir iskelet, M.Ö. 6500'lere tarihlenmektedir ve bu bilgilerle, İstanbul’un Bizanslılar tarafından kurulduğu şeklinde biline gelen tarihi tamamen değişmiş olmaktadır. Neolitik dönemde ahşap ızgara üzerine yatırılmış bu iskeletin, Anadolu ve Avrupa’da bilinen başka bir örneği bulunmamaktadır. Başı batıya, ayakları doğuya getirilerek gömülen iskeletin ayakucunda, içinde çocuk iskeleti bulunan bir de çömlek mezar bulunmuştur. İskeletin yatırılmış olduğu ağaçlar yapıları korunmuş bir şekilde gün ışığına çıkarılmıştır. Tarih öncesi dönemden ölü gömme adetleri ile ilgili günümüze ulaşan en iyi örnek olan buluntu, İstanbul’un en iyi korunmuş en eski insanıdır.

Aynı zamanda, Tarihi Yarımada’da bugüne kadar tespit edilmiş Neolitik döneme (MÖ 5800 ile 6300) ait ilk yerleşim yeri yine bu bölgede ortaya çıkarılmıştır. Deniz seviyesinin yaklaşık 6 metre altında, mimari kalıntıların yanı sıra, çanak çömlek, kemik, ahşap, çakmaktaşı aletler ve gömü hediyeleriyle birlikte bulunan mezarların açığa çıkarıldığı bu yerleşim, hem İstanbul’un hem de tarih öncesi Avrupa kültürlerinin kökenini, gelişimini göstermesi açısından son derece önemli bir buluntu yeri haline gelmiştir. Ayrıca döneme ait buluntular arasında yer alan ahşap oyma aletin Anadolu ve Avrupa’da örneği bulunmamaktadır. Beraberinde bulunan kano kürekleri ise binlerce yıl önceki kültüre ilişkin çok değerli bir buluntudur. Kazılar sırasında bulunan tatlı su tabakası, o yıllarda Marmara ve Karadeniz’in (Hazar’la birleşik) bir göl olduğunu göstermektedir. Bu kalıntılar Marmara’nın göl olduğu, İstanbul ve Çanakkale boğazlarının henüz açılmadığı tarihlere işaret etmekte, muhtemelen o tarihlerde İstanbul sakinlerinin bir göl kenarında yaşamakta olduklarını göstermektedir.

Küçükçekmece'deki Bathonea antik kenti, Amerikan Arkeoloji Enstitüsünün yayınında, 2009'un dünyadaki en önemli keşifleri sıralamasında ilk 15 içinde yer almaktadır. Antik kaynaklarda söz edildiği halde yeri bugüne kadar tespit edilememiş 2700 yıllık "Bathonea" antik kentinin deniz feneri de sualtında bulunmuştur. Denize uzanan 60 metrelik mendirek ve antik fener, 2,5 km. uzunluğunda, 1.5 metre yüksekliğindeki surlarla çevrili Bathonea'nın önemli bir liman kenti olduğunu ortaya koymaktadır. 10 bin metre kareden fazla bir alanı kaplayan Bathonea Limanının Theodosius Limanından 30 kat daha büyük olduğu hesaplanmıştır. Roma imparatorluğunun bu büyük limanının MÖ 7. yüzyılda kurulan Byzantion ile çağdaş olabileceği sanılmaktadır.

Klasik dönem kalıntıları farklı dönemlere ait iki adet ayrı liman ve kilometrelerce uzanan sahil duvarlarını içermektedir. Büyük olan liman, uzun dalgakıranı ve feneriyle M.Ö. 4. veya 7.yüzyıla tarihlenmeye çalışılırken, daha sonraya tarihlenen kalıntılar arasında Helenistik çanak-çömlek parçaları da bulunmaktadır. Buluntular karada da devam etmekte, ızgara sistemli, teraslar halinde göle doğru uzanan bir kente ait izler, yukarıdaki bir tapınağa ait olduğu düşünülen sütunlarla buluşmaktadır. Milattan önce 2. yüzyıla ait Korint sütun başlığı ise bu döneme ait önemli bir binanın varlığına işaret etmektedir. Kalıntıların bitiminde rastlanan Roma dönemine tarihlenen yol ise oldukça belirgin ve iyi durumda görülmekte ve antik Fenere kadar uzanan bu yol, antik limanın kuzeyindeki kenti boydan boya kat etmektedir. Arkeologlar yolun, Roma imparatorluk yollarından 'Via Egnetia', yani imparatorluğun önemli arterlerinden biri olduğuna inanmaktalar.

Limanın arkasında bir sarnıcın izleri görülmekte, Roma yolunun kıyısında eski bir Osmanlı hamam yıkıntısı bulunmakta ve Yarımadanın içlerine doğru 3 kilometrelik kıyı boyunca yeşil alanlarda tarihi kalıntıların olduğu düşünülmektedir. Hala tarla olarak kullanılan alanın altında, tarih öncesi neolitik döneme ait bulgular ve bir mezarlık (nekropol) alanı bulunmaktadır. Hem ilk tarımın yapıldığı Neolitik çağ kalıntıları hem de Roma İmparatorluğu'nun en büyük liman kentlerinden birinin kalıntıları ile Bathonea, İstanbul’un tarihi yarımadasına eşdeğer bir tarihi öneme sahip olan ikinci yarımadasıdır.

Sadece Türkiye'nin değil, belki de dünyanın en eski yerleşim alanlarından olan Fikirtepe Höyüğü'nde, zamanımızdan yaklaşık yıl önceye tarihlenen yapı katları ile çok sayıda keramikler gün yüzüne çıkarılmıştır. Kazılarda olasılıkla sapantaşı; vurgu taşı olarak kullandıkları küresel biçimli taşların yanı sıra tokmaklar, havan elleri, havanlar, öğütme taşları gibi taş aletler, cam, çekiç olarak kullanılan taşlar, inci taneleri, firuze taşı, tunçtan yapılmış ok ucu, balık iğnesi ve diğer çeşit iğneler bulunmuştur. Bu yerleşme yerinde koyun, keçi, sığır ve domuz gibi hayvanların evcilleştirilmiş olduğu kesinleşmiştir. Yunus ve 13 cins balığa ait hayvan kemikleri teşhis edilmiştir. Kefal, levrek, istavrit, izmarit, mercan, turna balığı, tatlı su levreği kemikleri bulunmuştur. Fikirtepe'lilerin aynı zamanda iyi bir avcı toplum olduğunu gösteren yabani hayvanlara ait kemikler de saptanmıştır. Geyik, yaban domuzu ve yaban sığırı belli başlı yakalanan hayvanlardandır. Fikirtepe’de yeni Pazar yeri projesi

Erkmen Senan Kadıköy’ün Kuşdili Caddesi, Kurbağalıdere, Söğütlüçeşme, Yoğurtçu Parkı, Altıyol, Hasanpaşa, Yeldeğirmeni, Rıhtım Caddesi gibi bir çok yerinde kazı çalışmaları yapılmıştır. Söz konusu bölgede Neolitik Dönem’den Roma Dönemi’ne kadar çok geniş bir zaman aralığına yayıldığı anlaşılan çok sayıda kültür varlığına rastlanılmıştır. Erkmen Senan Kalkhedon Kentinin, Anadolu kıyılarına yönelik Helen göçleri sırasında, M.Ö.685 yılında, Yunanistan'daki Megara kentinden gelen göçmenler tarafından bugünkü Moda Burnu ile Yoğurtçu Parkı arasında kalan yerde kurulduğu bilinmektedir. Ünlü Yunan tarih ve coğrafyacısı Strabon, kentten " Denizden biraz içerilerde, içinde küçük timsahların yaşadığı bir pınar vardı " diye söz etmiştir. İçinde timsahlarin bulundugu pınarın, Koşuyolu’ndan inip, Haydarpaşa Çayırından geçerek Haydarpaşa limanına dökülen derenin kaynağı olduğu söylenir.

M.S.I yy.’da ortaya çıktığı düşünülen bir efsaneye göre Byzas, Yunanistan'daki Megara'dan, yeni bir yurt aramak için yola çıkan göçmenlerin başkanıdır. Delphoi kahininin kendilerine yeni yurtlarının " körler ülkesinde" edinmelerini öğütlemesi üzerine, göçmenler 17 yıl önce kurulan Khalkedon'un ahalisini, bu güzel yerin üstünlüklerini göremediklerinden dolayı kör farz ederek, gerçek şehrin ilk çekirdeğinin temelini burada atmışlardır. Herodotos da benzer bir hikayeyi anlatır ve ilk Khalkedon'luları kör farz eden kişiyi Pers kralı Darius’un generali Megabyzos olarak gösterir. Fotoğraf. Haydarpaşa Panoramik Yazılı kaynaklarda, Kalkhedon kentinin biri Haydarpaşa koyuna açılan, diğeri ise olasılıkla Kurbağalıdere girişinde bulunan iki limanından söz edilmektedir. Ayrıca arkeologlar, Kurbağalıdere girişinde yer alan liman boyunca uzanan bir caddenin Kalkhedon’u İzmit’e bağladığını belirtmekteler.

Söğütlüçeşme Caddesi ve Gazhane'de bronz çağına ait eserler, Moda Burnu'nda ise, topraktan yapılmış kandiller, üzerinde boyalı nakışları olan vazolar, öküz heykeli, sakallı erkek başı ve Khalkedon kitabesini ihtiva eden tunç bir levha bulunmuştur. Kadıköy'de bulunan eserlerin benzerleri Troia'da Hisarlık Bölgesinde de görüldüğünden, Khalkeidon ile Troia arasında ticari ilişkiler olduğu düşünülmektedir. Fotoğraf : Kuşdili Panoramik Fotoğraf : Bozdoğan Sukemeri Bizans döneminde daha da gelişen Khalkedon 451'de Piskoposluk merkezi olmuş ve burada Khalkedon Konsili toplanmıştır. Antik Khalkedon'dan günümüze ulaşabilen herhangi bir eser bulunmamaktadır. İstanbul'a Bizans Döneminde su taşıyan Bozdoğan Kemeri'nin, MS IV.yy’da Khalkedon surlarının taşları ile yapıldığı bilinmektedir.

Tarihi kaynaklara göre Pendik M.Ö. 5000'lerden beri yerleşim alanıdır. İstanbul Boğazı ile Sakarya nehri arasındaki bölgenin jeopolitik ve jeostratejik özelliği sebebiyle çok sık el değiştirmesi yüzünden, söz konusu bölgede bulunan Pendik de çok farklı milletler tarafından ele geçirilmiştir. MÖ. 1200'lerde bu bölgede Makedonyalılar'ın olduğu ve MÖ. 8. yy.da Roma Imparatorluğu'nun, daha sonra da Bizanslıların egemenliği ele geçirdiği biliniyor. Pendik Höyüğünün Fikirtepe yerleşme yeriyle birlikte Kuzey Batı Anadolu’nun en eski Neolitik Çağ yerleşim yeri olduğu düşünülmektedir. Pendik’in 1 kilometre doğusunda yer alan höyükten çeşitli zamanlarda yapılan kazılarda geometrik desenli kadeh, küp, testi, iğne, olta, kemikten yapılmış eşyalar, kaşık, ıspatula, cilalı balta, Anadolu ve Balkan özelliklerini taşıyan bir kadın heykelciği, az sayıda hayvan heykelciği parçaları, saplı damgalı mühür atma taşları ve balıkçılıkta kullanıldığı anlaşılan taş ağırlıklar bulunmuştur.

1986 yılındaki kurtarma kazılarında kulübe tipi yapıların yanı sıra kahverengi ve siyah renkli çanak-çömlekler bulunmuştur. Burada ortaya çıkarılan Höyükte insanların tarım yaptıkları, balıkçılık ve avcılıkla geçindiklerini gösteren bulgular ele geçmiştir. Höyüğün güneydoğu kısmındaki küçük koyun; Pendik Neolitik Çağ balıkçı-avcı köylülerinin kayıklarını; dalgalardan korumak için çektikleri koy olduğu; hatta bu koyun o dönemde daha içeri girdiği iddia edilebilir. Ayrıca Friglerin Anadolu'daki Frig devletini kurmadan önce bir süre İstanbul Boğazı ile Sakarya Nehri arasındaki bölgeye yerleştikleri, daha sonra Friglerin bir kolu olan Bebriklerin buraya yerleşerek Bebrikya ismini verdikleri bilinmektedir. Kurfalı eteklerinde ve Çınardere yakınında, eski adı “Çopani” olan Kubbeli Sarnıç, 4.80x4.70 metre ebatlarında olup kubbesi 6 adet kolon üzerinde durmaktadır. Kalıntıları pek çok araştırmacının dikkatini çeken, tuğladan yapılmış silindirik su sarnıcının ise toprak içinde yer alan almakta olup, bahçe sulama işlerinde kullanıldığı düşünülmektedir.

Pendik’in bir kilometre doğusundaki tarih öncesi bir yerleşim yeri olan Temenye Burnu ve Temenye Koyu’nda yapılan kazılarda ise, 1 ile 5 metre çapında taban düzlemleri olan, oval veya yuvarlak biçimli kulübeler olduğu ortaya çıkmıştır. Bulgular, Temenye’nin Pendik’ten daha eski bir tarihi olduğunu işaret etmekteler. Bizans döneminde “Kasilaos” diye adlandırılan Temenye’de, Hz. Yahya Kilisesi olarak da bilinen Saint Jean Babtist Kilisesi, Ayios İoanis Prodromos Ayazması ve kilisenin arkasında Yunan ve Rum dönemlerine ait mezarlıklar bulunmaktadır.

Kınalı Höyüğündeki kazılarda Geç kalkolitik Çağa inen buluntularla karşılaşılmıştır. Burada ele geçen keramiklerin Troia I. dönemi ile çok yakın benzerlikleri bulunmaktadır. Bu benzerlikten ötürü Silivri yöresinin MÖ.3000 yılında Troia ile bir bağlantısı olduğu düşünülmektedir. Büyük olasılıkla her iki bölge arasında bir kültür alış verişi bulunmaktadır. Yörenin bundan sonraki dönemi kısmen karanlık olmakla birlikte, ilk yerleşimin MÖ.1200 yıllarında Thraklar tarafından yapıldığı kabul edilmektedir. MÖ yılları arasında Yunanistan’da başlayan kolonizasyon hareketi Ege, Marmara Denizi ve Boğazları geçtikten sonra Karadeniz kıyılarına kadar yayılmıştır. Silivri’nin bulunduğu yerdeki Selymbria kenti de Dorlar tarafından kurulmuştur. Bu kolonizasyon sırasında İzmit’te Astakos, Kadıköy’de Khalkedon ve Silivri’de de Slymbria kurulmuştur.

Bu konuda yapılan çalışmalar 1000 yıl önceki büyük depremde batan en az bir ada olduğunu göstermiştir. Bazı yerbilimcileri ise bu adanın su altında kalmasının depremle değil, kutuplarda buzulların erimesiyle Çanakkale Boğazı’ndan gelen deniz suyunun, o yıllarda bugünkünden 120 metre daha düşük seviyede bir göl olan Marmara’da su seviyesini yükseltmesi sonucu olduğunu söylemekteler. Su altında yapılan çalışmalarla, Vordonisi Manastırı gibi tarihi kalıntılar ortaya çıkarılmıştır. Eski kitaplarda Prens adalarından ‘10 tane’ olarak söz edilmekle birlikte gerçekte sayının 9 olması tarihçileri hep kuşkuya düşürmüştür. Büyük ve küçük Vordonisi(Vordonos) olmak üzere, iki küçük batık adanın söz konusu olduğu ise başka bir iddiadır.

‘Byzantion’ şehri, M.Ö.685 yılında Megaralıların Khalkedon(Kadiköy)’a yerleşmelerinin hemen ardından, M.Ö.667 de Megaralı Byzas tarafından, tarihi yarımadanın doğusunda Sarayburnu civarında kurulmuştur. M.Ö. 196'da Byzantion Roma İmparatoru Septimius Severus tarafından Roma Bağımsızlık Bildirgesi'yle Roma İmparatorluğu'na dahil edilerek resmen Roma İmparatorluğu'nun hakimiyeti altına girmiştir

Byzantion İmparator Vespasian döneminde hızlı bir Latinleştirme politikasına tabi tutulmuş, adı Latince ‘Byzantium’ olmuş ve Roma İmparatorluğu'na tam bağlı önemli bir vilayet haline gelmiştir. Konstantin, şehri kurma emri alıyor /Philadelphia Museum of Art 330 yılında şehir ‘Byzantion’ adıyla, I. Konstantin tarafından Roma İmparatorluğu'nun başkenti ilan edilmiştir.

Kentin ismi imparatorun ölümünden sonra onun anısına Byzantium'dan ‘ Konstantinopolis 'e çevrilecektir. Roma'nın istilası ve yıkılmasıyla onun yerine geçen Konstantinopolis şehri, 395'de Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti olmuştur. Konstantinopolis, Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra zamanla adı Bizans İmparatorluğu'na dönüşen devletin 395'de başkenti olmuştur. Konstantinopolis erken ortaçağda da yine dünyanın en parlak ve zengin şehridir.

yılları arasında Latinlerin işgaline uğrayan Konstantinopolis bu kez de Latin İmparatorluğu'nun başkenti haline gelmiştir. Resim : Konstantinopolis’in zaptı 1204 /Jacopo Tintoretto Latin egemenliğinden sonra Konstantinopolis tekrar ve 1453'e kadar Bizans İmparatorluğu'nun başkenti olmuştur.

Milyon Taşı, Bizans İmparatorluğu'nda Konstantinopolis şehrine ulaşan tüm Antik Roma yollarının başlangıç noktası ve dünya üzerindeki diğer şehirlerin bu şehre olan uzaklığının hesaplanmasında kullanılan ‘Sıfır Noktası’ dır. İtalya'da Roma şehrinde bulunan bir diğer anıt olan ‘Milliarium Aureum’ ile aynı işlevi görmektedir. Bizans'ın yeniden inşaası ve başkent kimliğini kazanması esnasında yapılan birçok görkemli anıt gibi İmparator I. Konstantin tarafından 4. yüzyılda yerleştirildiği düşünülmektedir. Kalıntılar Aya Sofya camii karşısında Sultanahmet Meydanı'nın kuzeybatı köşesinde Yerebatan Sarnıcı'nın girişinin yakınında, tramvay yolunun yanında bulmaktadır.

Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında şehri alarak Orta Çağı kapatıp Yeni Çağı açmasının ardından ‘Konstantiniyye’ adını alan şehir, bu dönemde büyük bir cihan imparatorluğunun başkenti olmuştur, Üç kıtada yayılan toprakları 400 yıldan uzun süre hakimiyetinde bulundurmayı başarmıştır.

Fotoğraf : İstanbul, 1923 yılında kurulan Atatürk Türkiye’sinde de binlerce yıllık geçmişine dayalı bir kültür başkenti olma özelliğini korumaktadır. FUNDA KALAYCIOĞLU