AVRUPA BİRLİĞİ ANTLAŞMALARI SEVVAL TÜTER AYŞE KERETLİOĞLU İLKER AYDINGÜLER HÜSEYİN SUCU HARUN VARLIK
AVRUPA BİRLİĞİ NEDİR? ULUSÜSTÜ BÜTÜNLESME MODELİ İKTİSADİ BÜTÜNLESME İLE SİYASİ BİRLİĞE ULASMA GİRİSİMİ II. DÜNYA SAVASI SONRASINDA BATI AVRUPA’DA KURULAN 3 AVRUPA TOPLULUGU’NA DAYANIR AVRUPA KÖMÜR VE ÇELİK TOPLULUĞU (1951) AVRUPA ATOM ENERJİSİ TOPLULUGU (1957) AVRUPA EKONOMİK TOPLULUGU (1957)
AMAÇ VE HEDEFLER SOĞUK SAVAŞ’IN YAŞANDIĞI YENİ DÜNYA DÜZENİNE UYUM SAĞLAMAK GÜMRÜK BİRLİĞİNE DAYALI ORTAK BİR PAZAR YARATARAK EKONOMİK VE SOSYAL GELİSMEYİ SAĞLAMAK SSCB’NİN ETKİSİNE KARŞI KOYMAK ALMANYA’YI KONTROL ALTINA ALMAK ÖZELLİKLE FRANSA VE ALMANYA’YI BİRARAYA GETİRMEK SURETİYLE SÜREKLİ BARISIN TEMELLERİNİ ATMAK
KURUCU ANTLAŞMALAR PARİS ANTLAŞMASI (1951) ROMA ANTLAŞMASI (1957) BRÜKSEL ANTLAŞMASI (1965) AVRUPA TEK SENEDİ (1986) MAASTRICHT ANTLAŞMASI (1992) AMSTERDAM ANTLAŞMASI (1997) NICE ANTLAŞMASI (2001) LİZBON ANTLAŞMASI (2007) SCHENGEN ANTLAŞMASI (2008) DUBLİN ANTLAŞMASI
PARİS (AVRUPA KÖMÜR ve ÇELİK TOPLUĞU) ANTLAŞMASI 1951'de Paris'te imzalanan ve 1952'de yürürlüğe giren Avrupa Kömür Çelik Topluluğu'nu kuran Antlaşma, Avrupa bütünleşmesinin temelini attı. Federal Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg tarafından imzalanan Paris Antlaşması Avrupa Toplulukları'nı kuran üç antlaşmadan en eskisidir. 50 yıllık bir süre için imzalanan Paris Antlaşması 23 Temmuz 2002'de sona erdi. Fransız Dışişleri Bakanı Robert Schumann 1950 yılında, Avrupa'da barışın kurulabilmesi için Fransız-Alman dostluğuna dayanan ve Avrupa ülkelerinde kömür ve çeliğin kullanımının uluslar üstü bir organın sorumluluğuna vermeyi öneren bir plan geliştirdi. Plan, Savaş sanayinin bu iki ana maddesinin üretim ve kullanımının kontrolünü sağlayarak iki Dünya Savaşı sonucu yıkılan Avrupa'da savaşın çıkma olasılığını yok etmek için geliştirildi.
Antlaşmanın amacı kömür ve çelik alanlarında ortak bir pazar oluşturmak ve bunu aşamalı olarak ekonominin diğer sektörlerine de genişleterek Avrupa'nın bütünleşmesiydi. Paris Antlaşması ile kurulan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu ile antlaşmayı imzalayan 6 devlet ulusal egemenliklerinin bir bölümünü uluslar ustu bir kuruma devretti.
ROMA (AVRUPA EKONOMİK TOPLULUĞU) ANTLAŞMASI 1957'de Roma'da imzalanan, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) Antlaşması ve Avrupa Atom Enerji Topluluğu'nu (EURATOM) kuran Antlaşma, 1958'de yürürlüğe girdi. Bu iki antlaşma, 'Roma Antlaşmaları' olarak bilinir. Roma Antlaşması denildiğinde sadece Avrupa Ekonomik Topluluğu Antlaşması ifade edilir. Roma Antlaşması ile Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nu kuran 6 ülke, diğer sektörlerde de ekonomik birliği kurmak için Avrupa Ekonomik Topluluğu'nu kurdu. Roma Antlaşması Avrupa Ekonomik Topluluğu'na hukuken uluslar üstü bir kuruluş olma niteliği kazandırdı.
AET'nin hedefi malların, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaştığı bir ortak pazarın kurulması idi. Nihai hedef ise AET'nin siyasi bütünlüğe ulaşmasıydı. Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu'nu Kuran Antlaşma ise nükleer enerjinin barışçıl kullanımı için üye ülkelerin planladığı veya yürüttüğü araştırma programlarını koordine etmekti. 1965'de kurucu üyeler imzalamış oldukları 'Birleşme Antlaşması'nı (Füzyon Antlaşması) imzaladılar. Böylece AKÇT, AET ve EURATOM için tek bir Konsey, Komisyon ve Parlamento oluşturuldu, bütçeleri birleştirildi ve bunlar için bir bunlara bir bütün olarak Avrupa Toplulukları denildi.
BRÜKSEL ANTLAŞMASI 8 Nisan 1965 tarihinde Belçika’nın Bürüksel kentinde imzalanan ve o dönemin üç Avrupa Topluluğu olan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu, Avrupa Ekomik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğunu tek çatı altında birleştiren antlaşmadır. Avrupa ‘daki üç ayrı topluluğu bir araya getiren bu antlaşmayla birlikte bu topluluklar Avrupa Topluluğu adıyla anılmaya başlamıştır. Antlaşma, bunun yanında , Avrupa Topluluğunun bünyesindeki kurumları yönetmesi için Avrupa Adalet Divanıda oluşturulmuş ve bu birleştirilen üç kurum ortak bir bütçe kullanımını öngörmüştür. Bu antlaşma pek çok kişi tarafından gerçek anlamda Avrupa Birliğinin temellerinin atıldığı adım olarak görülmektedir. Brüksel antlaşması, 1997 yılında onun yerini alan Amsterdam Antlaşması ile birlikte yürülükten kalkmıştır.
AVRUPA TEK SENEDİ 1986'da imzalanan ve 1997'de yürürlüğe giren Tek Avrupa Senedi'nin amacı 31 Aralık 1992'ye kadar Avrupa Tek Pazarı'nın aşamalı olarak tamamlanmasını amaçladı. 1968'de Gümrük Birliği ile üye ülkeler arasında yapılan ticarette gümrük vergileri ve miktar kısıtlamalarının kaldırıldı. Gümrük Birliği ayrıca üçüncü ülkelere karşı ortak bir gümrük tarifesi uygulanmaya başladı. Bu, Tek pazar oluşturma yönündeki ilk önemli adımdı. 1973'de petrol krizinin neden olduğu ekonomik kriz ve 1980'lerde üye ülkelerdeki standart farklılıklarının sanayicilere bürokratik zorluklar getirmesi nedeniyle iç pazar oluşturma çalışmaları başladı.
1986'da Avrupa Tek Senedi ile Avrupa Topluluklarını kuran Antlaşmalar, ilk kez kapsamlı bir biçimde revize edildi. Senet ile kişilerin, sermayenin ve hizmetlerin dolaşımında sınırlamaların olmayacağı İç Pazar'ın en önemli adımı atıldı. Ortak Pazar'la üye ülkeler arasında politik, ekonomik ve sosyal bütünleşme, ekonomik ve parasal birlik, teknolojik araştırma ve geliştirme, çevre politikası gibi yeni Topluluk politikaları belirlendi. Tek Avrupa Senedi'nde Ortak Pazar hedefi yeniden tanımlandı, Avrupa Parlamentosu'nun yetkileri "işbirliği usulü" ile arttırıldı. Ayrıca, daha önce oybirliğinin gerekli olduğu, Ortak Gümrük Tarifesi'nde değişiklik yapılması, hizmetler, sermayenin serbest dolaşımı, ortak ulaşım politikaları konularında nitelikli oy çokluğu ile karar alma mekanizması getirildi. Son olarak, "Avrupa Siyasi İşbirliği" ile üyeler arasında dış politikada işbirliği yapılması kararlaştırıldı.
MAASTRICHT ANTLAŞMASI 1992'de Maastricht'te imzalanan Avrupa Birliği Antlaşması, 1993'te yürürlüğe girdi. Maastricht Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu, Avrupa Topluluğu adını aldı. Avrupa Birliği'ni kuran bu Antlaşma ile AB'nin "üç temel sütunu" oluşturuldu. Bu sütunlar Ekonomik ve Parasal Birlik, Ortak Güvenlik ve Dış Politika ile İçişleri ve Hukuk alanında işbirliği'dir. Ortak Dışişleri Güvenlik Politikasını ortak bir savunma politikasını başlatmayı hedefler. Adalet ve İçişleri'nde ise göç ve siyasi iltica alanlarında bir Avrupa Polis Ofisi kuruldu. Maastricht ile Avrupa Toplulukları (AKÇT, AET, EURATOM) Avrupa Topluluğu bünyesine dahil edildi.
Maastricht Antlaşması'nın 2 ana hedefi vardır: Euro'nun tanıtılması için zemin hazırlayarak parasal birliğin oluşturulması ile ekonomik ve siyasi birliğin oluşturulması. İlk sütun ile diğer iki sütun arasında büyük bir fark vardır. Üye ülkeler ilk sütun olan Avrupa Topluluğunda AB kurumlarına egemenliklerinin bir bölümünü aktarırken, diğer iki sütunda böyle bir durum söz konusu değildir. Ülkeler bu iki sütunda bağımsız karar lama yetkilerini korumuşlardır. İçişleri ve Hukuk ile Ortak güvenlik ve Dış Politika sütunlarına giren konularda üyeler AB Zirveleri'nde ve Bakanlar Konseyi'nde karar alabilirler. Bu iki sütün için Maastricht'te ortak hareket, ortak karar ve çerçeve karar gibi karar alma mekanizmaları geliştirilmiştir. Maastricht Antlaşması karar alma mekanizmasında Parlamento'ya daha fazla yetki verdi ve "ortak karar alma" prosedürünü getirdi. Maastricht ile ayrıca Avrupa vatandaşlığı oluşturularak, AB vatandaşlarına yaşadıkları ülkenin belediyelerinde seçme ve seçilme hakkı verildi.
AMSTERDAM ANTLAŞMASI Ekim 1997'de imzalanan ve Mayıs 1999'da yürürlüğe giren Amsterdam Antlaşması Maastricht Antlaşması'nın günün koşullarına uyarlanması, tek para birimine geçiş ve AB'nin genişleme süreci için AB'yi ve üye ülkeleri hazırlamak amacıyla yapıldı. Amsterdam Antlaşması Maastricht Antlaşması'nın oluşturduğu hukuksal çerçeveyi tamamladı ve "Avrupa Vatandaşlığı" kapsamındaki hakları güçlendirdi. AB ve AT Antlaşmaları yeniden numaralandırıldı, bunlara değişiklikler getirildi. Amsterdam Antlaşması ile AB Antlaşması'nın maddelerini değiştirdi ve maddeler A'dan S'ye harflerle belirlendi. Avrupa Parlamentosu'nun karar alma mekanizmasındaki rolü ortak karar alma prosedüründe getirilen değişikliklerle güçlendirildi.
Ayrıca Komisyon Başkanı'nın atanması için Parlamento'nun onayı, Komiserlerin atanması içinse Komisyon Başkanı'yla ortak karar şartı getirildi. Antlaşma ile üye ülkeler arasında sınır kontrollerinin kaldırılması amacıyla Schengen Anlaşması AB hukuku'na dahil edildi (İrlanda ve İngiltere'nin sınır kontrol hakkı saklı kaldı). Amsterdam Antlaşması'yla, ayrıca, 1.1.1999'de tek para birimine geçiş teyit edildi. AB'nin temellerini oluşturan özgürlük, demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları ile temel özgürlüklere saygı ilkelerine bağlı her Avrupa Devleti'nin üyelik için başvurabileceği, Amsterdam Antlaşması ile belirtildi.
NICE ANTLAŞMASI Şubat 2001'de imzalanan ve Şubat 2003'te yürürlüğe giren Nice Antlaşması genişleme süreci kapsamında AB'nin gerçekleştirmesi gereken kurumsal reformları getirmek amacını taşıdı. Antlaşma, AB Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu'ndaki üye sayıları dağılımı ile AB Konseyi'nde karar almadaki oy ağırlıklarını belirledi, Bakanlar Konseyi'ndeki ağırlıklı oy oranlarını değiştirdi. Nice Antlaşması'yla Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu'ndaki üye ülkelerin oy dağılımları ve Avrupa Komisyonu üye sayıları yeni katılacak ülkeleri de kapsayacak şekilde düzenlendi. Nice Antlaşması'nın büyük ve küçük üye ülkeler arasındaki dengeyi sağlaması sonucunda AB Konseyi'ndeki oy dağılımında bir ayarlama yapıldı.
Avrupa Komisyonu'nda ise her bir üye ülkenin Avrupa Komisyonu'nda tek üye ile temsil edilmesi kararlaştırıldı. Avrupa Birliği üye sayısı 27'ye ulaştığında ise Avrupa Komisyonu üyeleri sayısı üye devletlerin sayısından az olacağından rotasyon sistemi getirildi. Nice Antlaşması'yla nitelikli çoğunlukla karar alınan alanların kapsamı genişletildi, vatandaşların serbest dolaşımı, sivil işlerde hukuki işbirliği, hizmetler ve fikri mülkiyetin ticari boyutu ile ilgili uluslararası anlaşmalar, sanayi politikası, üçüncü ülkelerle ekonomik, mali ve teknik işbirliği, Avrupa düzeyindeki siyasi partilerin tüzüğü, Adalet Divanı ve Birinci Derece Mahkemesi'nin işleyiş kuralları gibi alanlar bu çerçeveye alındı.
LİZBON ANTLAŞMASI Avrupa Birliği (AB), 21. yüzyılın başında Avrupa’yı birleştirme hedefi çerçevesinde tarihi bir dönüm noktasına gelmiştir. Roma Antlaşması’ndan bu yana ekonomik, siyasi ve sosyal bütünleşme yolunda büyük ilerlemeler kaydetmiş olan Birlik, öngörülen genişleme süreci nedeniyle, başta kurumsal yapılanma ve karar alma mekanizmaları olmak üzere, yeni bir yapılanmaya ihtiyaç duymuştur. Lizbon Antlaşması yaklaşık yedi yıl süren reform tartışmaları, zorlu hükümetler arası müzakereler ve Hollanda ile Fransa’da Anayasa’nın reddedilmesine neden olan iki referandumun ardından kurumsal işleyişlere ve politika konularına ağırlık veren bir antlaşma olarak hazırlanmıştır.
13 Aralık 2007 tarihinde imzalanan ve 17 Aralık tarihli AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanan Lizbon Antlaşması, demokratik hesap verebilirliğin ve Avrupa Birliği’nin karar alma süreçlerinin etkinliğinin geliştirilmesinin yanı sıra genişlemiş Birliğin işleyişine yönelik yasal bir çerçeve oluşturulmasını amaçlamaktadır. Lizbon Antlaşması, kurucu antlaşmaları tadil eder nitelikte olması ve “Anayasa” adını taşımamasına karşın, diğer Antlaşmalar gibi, Birliğin demokratik, etkili ve şeffaf bir yapıya kavuşturulmasını ve kurumsal zorlukların giderilmesi amacını gözetmektedir. Nitekim, AB’nin genişleme süreci ve değişen küresel düzen, Birliği çok çeşitli alanlarda yeni politikalar üretmeye zorlamaktadır.
Özellikle beşinci genişleme sürecinin tamamlanması ve Türkiye ve Hırvatistan ile müzakerelerin sürdürülmesi doğrultusunda kurumsal yapıda ve karar alma mekanizmalarında değişiklikler yapılması şarttır. Bu kapsamda Antlaşma, önemli yenilikler getirmekle birlikte, kurumsal oluşumun nihai halini belirlememektedir. Diğer taraftan, içinde bulunduğumuz yüzyılın önemli gündem maddeleri arasında bulunan çevre, enerji, iklim değişikliği ve terörizmle mücadele konuları, Antlaşma’da yer almaktadır. AB kamuoyunun kısa sürede çözüm bulunması yönünde baskısının hissedildiği bu alanlarda üye devletler yeni yükümlülükler altına girmişlerdir. Örneğin, Avrupa Birliği’nin İşleyişine İlişkin Antlaşma’ya eklenen Başlık XXI kapsamında enerji piyasalarının teşvik edilmesine, enerji arzı güvenliğine, yeni enerji biçimlerinin geliştirilmesine ve enerji ağlarının ilerletilmesine yer verilmektedir. Benzer şekilde “Dayanışma Hükmü” başlığı altında da terörizmle mücadele konusunda ortak hareket edilmesi ve üye devletlerin birbirlerini desteklemesi öngörülmektedir.
Lizbon Antlaşması’nın Türkiye-AB İlişkileri Açısından Önemi Lizbon Antlaşması, ekonomik veya siyasal yapılanmaya son noktayı koymamakta müktesebata bir katman daha eklemektedir. Bu bağlamda özellikle kurumsal yapıdaki düzenlemelerin genişleme sürecine bağlı olarak yeniden değişeceği düşünülebilir. Türkiye’nin üyeliği açısından bakıldığında, Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye karşı net bir siyasi tavır belirlemesi ve müzakere sürecinin iyi işleyişinin sağlanabilmesi için, AB’nin iç sorunlarını çözmesi büyük önem taşımaktadır. Böylece Türkiye’ye yönelik olarak güçlü bir irade ortaya koyulabilecek, Lizbon Antlaşması ile getirilen değişikliklerin kurumsal aksaklıkları ortadan kaldırması, Türkiye’nin daha az sorunlu bir Birliğe katılımını kolaylaştıracaktır.
Diğer taraftan, her ne kadar Antlaşma, genel anlamda gelecek genişlemeler ve özelde Türkiye’nin katılımına ilişkin öngörüler içermese de, Akdeniz Birliği gibi tam üyelik dışı önerileri daha sık gündeme getirebilecek güçlendirilmiş işbirliği ile birlikte değerlendirildiğinde, bu durum, Türkiye karşıtı bazı Üye Devletler tarafından kullanılabilir. Bununla birlikte, nüfusun, AB Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’nun oluşumunda daha önemli bir etmen haline gelmesi, imtiyazlı ortaklık gibi önerileri daha fazla gündeme getirebilir. Ne var ki, Lizbon Antlaşması’nın ileride yeni düzenlemeler yapılmasına olanak tanıdığı unutulmamalıdır. Bu çerçevede Türkiye, Lizbon Antlaşması’nın yürürlüğe girmesini takiben kurumsal krizin aşılacağını ve AB açısından önemli bir iç sorunun geride kalacağını göz önünde bulundurarak, akılcı, süratli, ısrarcı ve dikkatli bir AB stratejisi izlemeyi sürdürmelidir.
DUBLİN SÖZLEŞMESİ Sözleşmenin en önemli maddesi, sığınma başvurusunda bulunan kişinin AB’ye giriş yaptığı ülkenin başvuruyu değerlendirmekten sorumlu olacağına dair olan maddedir. Başvuru sahibin hangi ülkeden giriş yaptığının tespit edilmesi için parmak izi bilgilerinin değiş tokuşuna dayanan EURODAC adında merkezi bir sistemin kurulması tartışılmaktadır.
SCHENGEN ANTLAŞMASI Schengen Antlaşması Arupa Topluluğu üyesi beş ülke arasında, sınır kapılarındaki polis ve gümrük konrollerini bütünüyle ortadan kaldırmayı amaçlayan antlaşmadır. Avrupa Birliği ile Schengen ortaklık antlaşmasını 28 şubat 2008 tarihinde imzalamıştır ve bir kasım 2009 tarihinde Schengen Alanına katılması planlanmıştır. Ancak onay için başlangıçta Liechtenstein’ın vergi kaçırma ile mücadelesinin yeterli olmadığını ön gören İsveç ve Almanya’nın isteği üzerine bu plan ertelenmiştir. 7 mart 2011 tarihinde AB Bakanlar Kurulunun protokolün onaylanmasına izin verilmesinden sonra Liechtenstein’ın 2011 yılı sonu itibariyle Scgenhen bölgesine katılmasına karar verilmiştir. Liechtenstein 19 aralık 2011 tarihine Schengen Bölgesine resmen katılmıştır.