ÇEŞİTLENEN ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
Sol’da Bağımsız Ortak Aday Baskın Oran İstanbul, II. Bölge.
Advertisements

“Türküz Atatürkçüyüz” (Yuksel vd. 2001, 57)
TÜRKİYE’DE ÇAĞCIL DEMOKRASİ, DEMOKRATİK KÜLTÜR VE OLGUNLUK
KIYMETLİ EVRAK HUKUKU Doç. Dr. Mustafa ÇEKER
C)CUMHURİYET'İN BEKÇİLERİNE...
ULUS GAZETESİ 15 Aralık 2008 ULUS GAZETESİ 15 Aralık 2008 Aslı DİNÇMAN.
KAZANIMLAR 11. Laiklik ilkesinin devlet yönetimi, hukuk ve eğitim sistemi ile sosyal alanda meydana getirdiği değişimlerden yola çıkarak bu ilkenin.
ASKERLİĞİMİZİ YAPTIK MI ?
RABİA GİZEM KURU - ELVİN YILMAZ-DOĞUKAN AYTEKİN - BURAK YILMAZ-EFE ŞAHİN 4 A SINIFI.
T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük MİLLİYETÇİLİK
Erkan AĞRİKLİ Tarih Öğretmeni
Takımlar Neden Bu Kadar Popüler Oldu? Onlarca yıl önce W. L. Gore, Volvo ve General Foods gibi firmalar, üretim aşamalarına takımları da dâhil.
Milliyetçilik, Küreselleşme, Azınlıklar dersi – 6
ATATÜRK İLKELERİ ÖZGÜR GÜVERCİN 8.Sınıf İNKILAP TARİHİ.
ATATÜRK İLKELERİ 1-Cumhuriyetçilik 2-Milliyetçilik 3-Halkçılık
ATATÜRK İLKELERİ.
HUKUKUN DALLARI Doç. Dr. Mustafa ÇEKER.
MATEMATİK EĞİTİMİ FELSEFESİ
DERS-2: Milli Güvenlik Stratejimiz
GÖREVLİ KELİMELER: EDATLAR
Çok Kültürlü Bir Bakış Açısına Göre Çocuklar
ETİK LİDERLİK SEMİNERİ
Siyaset Bilimine Giriş
T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük TÜRK ÇAĞDAŞLAŞMASI
TÜRK KADININA SAĞLANAN HAKLAR
YEREL YÖNETİMLER VE DEMOKRASİ
ATATÜRK’ün İLKELERİ.
İnsan Hakları Nedir? İnsan hakları, olmadığı koşulda, kişilerin insan olarak onurlarıyla yaşabilmelerinin mümkün olmadığı temel ilkelerdir. İnsan hakları.
‘’……eski dönemin hurafelerinden ve doğuştan var olan özelliklerimizle hiç de ilişkisi olmayan yabancı fikirlerden, doğudan ve batıdan gelebilen etkilerden.
Eğitim Alanındaki Yenilikler
T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük HALKÇILIK
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİMİ
Atatürk ilkeleri.
ATATÜRK İLKELERİ Atatürkçülük, Türkiye’nin gerçeklerinden doğmuş bir düşünce sistemidir. Türk milletinin iradesiyle oluşmuş, tarihi bir gelişmenin ürünüdür.
Dünya ve Türk Tarihinde Eğitim için Çerçeve
ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAPLARI
Eğitimin Politik Temelleri
MEDYA.
HANGİ ANA BAŞLIKLARI İŞLEYECEĞİZ :
Eğitim ve Toplumsal Değişme
DİL-KÜLTÜR-UYGARLIK İLİŞKİSİ
EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR
MESLEKİ ETİK ŞUBAT 2015 TOPLUMSAL YOZLAŞMA Mehmet ERDEM.
EĞİTİMİN POLİTİK TEMELLERİ
İSLAM DÜŞÜNCESİNDE YORUMLAR 11. SINIF
İSLAM DÜŞÜNCESİNDE YORUMLAR 7. SINIF 4. ÜNİTE
TOKİ TURGUT ÖZAL İMAM HATİP ORTAOKULU
5.ÜNİTE: ATATÜRKÇÜLÜK ATATÜRK İLKELERİ KAZANIM TESTİ
TÜRK MİLLÎ EĞİTİM SİSTEMİNİN GENEL AMAÇ VE İLKELERİ
GÜZ-VII: OSMANLI DEVLETİ’NDE YENİLEŞME HAREKETLERİ Tanzimat Dönemi İngilizlerden yardım istiyoruz, iki şart: 1- Balta Limanı Ticaret Anlaşması (1838) Osmanlı.
ATATÜRK İLKELERİ.
TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ Hazırlayan = Büşra Kocaman
KAMU HUKUKUNDA ÇOCUK HAKLARI ÇOCUĞUN ANAYASAL TEMEL HAKLARI
Haziran 2015 Seçimlerine Giderken Kamuoyu Dinamikleri
Eğitim Kültür Alanında İnkılaplar
ATATÜRK İLKELERİ.
KUZEY EFTAL SESLİOKUYUCU
İnsan Hakları Nedir? İnsan hakları, olmadığı koşulda, kişilerin insan olarak onurlarıyla yaşabilmelerinin mümkün olmadığı temel ilkelerdir. İnsan hakları.
Karşılaştırmalı Eğitim
. DERS.
TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİ. TOPLUMSAL CİNSİYET-1 Toplumsal cinsiyet, bireyin belirli bir cinsten olduğuna ilişkin bilgiye, bu bilgi dahilinde olmak üzere.
TÜRK MİLLÎ EĞİTİM SİSTEMİNİN YAPISI VE ÖZELLİKLERİ
HUKUKUN DALLARI Doç. Dr. Mustafa ÇEKER.
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
1982 TARİHLİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI’NDA İNSAN HAKLARI VE DEMOKRASİ Prof. Dr. Yasemin KARAMAN KEPENEKCİ Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi.
“TEARUF” Kavramı ve İlişkili Görülen Kavramlar Açısından Metin Analizi- Kuruluma esas olan metin: M. Selçuk, Birlikte Yaşamaya Kur’anî Bir Yaklaşım ( Kültürel.
Siyaset Bilimi II 9. Hafta: milliyetçilik.
SOS407 – Kadın Çalışmaları
TOPLUMSAL BİR OLGU OLARAK ETNİK KÜLTÜR:
Sunum transkripti:

ÇEŞİTLENEN ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK TÜRKİYE DİYARBAKIRLI, VANLI, ERZURUMLU, KARSLI,TRABZONLU, İSTANBULLU, TRAKYALI, MAKEDONYALI… HEP BİR IRKIN EVLATLARI, HEP AYNI CEVHERİN DAMARLARIDIR.

TÜRKİYE: MOZAİKTEN MERMERE MİLLET İMGELERİ Türkiye'de azınlıklar kapsamına "Müslüman oldukları için" Kürtler girmezken, Türk olduğu halde başka bir dine mensup olan bir çok unsur girebilmiştir. Çokkültürlülük tartışmasının ilk çağrışımı, yaşanan 15 yıllık çatışmanın da doğal sonucu olarak hep Kürt sorunu ve bunun uyandırdığı bütünlükçü duyarlılıklar olmaktadır..

Çokkültürlülük ve bunun siyasal sonuçlarıyla igili tartışmanın hep bu hassas alanda karşılandığı Türkiye'de bu yüzden ciddi bir mesafe katedilememektedir. Türkiye'de farklı kültür denildiğinde akla gelen, Kürtler, Çerkezler, Lazlar, Zazalar gibi etnik unsurlar kadar, Aleviler, Sünniler, Nakşibendiler ve cemaatler gibi dinsel ve mezhepsel unsurlar

veya Masonlar, çevreciler gibi daha modern örgütlenmeler etrafındaki alt-kültürel oluşumların her biri kendini ifade etmenin, kendini tanıtmanın yollarını arıyor. Doğrusu, bütün bu unsurların yer aldıkları toplumsal ve siyasal özne konumları, demokratik süreçlerin seyrine daya uygun düşüyor. Buradaki uyum sorununu ortaya çıkaran, bütün bu unsurların bir bakıma birbirinin üstüne binen öznel konumlarıdır

Yani çokkültürlülük havzası içinde aynı anda bir çok kültürel aidiyetin bir grupta veya bir bireyde temsil edilmesi sözkonusu olabilmektedir. Türkiye'de çokkültürcülüğün tartışıldığı bağlam, ülkenin bölünmez bütünlüğüne tehdit oluşturan "bölücü terör" ile, ülkeyi geriye götürmeye kasteden irticaî hareketler konseptlerinin ufukları içinde belirlenmektedir

Her iki tehdit konsepti ve bu konseptlerin tepki verdiği tehditler, kültür kavramı hakkında derinlemesine herhangi bir analizin yapılabilmesini gerçekten de zorlaştırmaktadır Fiîlî gerçekliği itibariyle mozaik bir yapı arzeden ülke, hukuken bir mermer pürüzsüzlüğü esasında, tedrisatın, siyasetin, ülkenin ve ideolojinin tevhidini hedeflemiştir.

Soner Çağaptay'ın tespit ettiği gibi, oluşum döneminde, Türk Milletinin birbirinden ayırdedilebilecek üç çeşit tanımı gelişmiştir. Birincisi 1924 Anayasası'nda geçen şekliyle teritoryal, yani Türkiye'de yaşayan herkesi Türk sayan ve farklılıkları görmezden gelen tanımdır. Bu tanımın içinde etnik kökenine bakılmaksızın herkes eşit Türk vatandaşıdır

İkinci tanımda ise Türkiye'de yaşayıp da Müslüman olan herkesin Türk sayılmasını sağlayan tanım olmuştur. Bu tanımda, bugün Batılı ülkelerce azınlık olarak görülmeye çalışılan ve kendileri arasında da bu görüşe kayda değer bir taraftar kitlesi bulan Kürtler azınlık sayılmadan Türklerin faydalandığı bütün haklardan eşit olarak yararlandırılacağı öngörülmektedir

Tedavül değeri çok yüksek olmuş olan bu tanımın dahili sorunu, bütün Türklerin Müslüman olmalarına karşılık bütün Müslümanların Türkçe konuşmuyor olmaları gerçeği olmuştur (Çağaptay, 2001).

Çağaptay'ın işaret ettiği üçüncü tanım, "Yüksek Kemalizm" dediği ideolojinin pratiği içinde temayüz eden ve etno-dinsel bir karakterden dolayı daha dar bir kapsamı olan bir tanımdır. Herşeyden önce sadece etnik olarak Türk olanları Türk sayan bu yaklaşım Türk olmayanları da kendi içlerinde Müslüman ve Müslüman olmayanlar diye ayırarak bütün bunlar arasında bir hiyerarşiyi geçerli kılmaya çalışmıştır.

Günümüzde muhtemel bir çokkültürcülük tartışmasının merkezinde yer alan Kürt özelindeki sorunun her iki taraf açısından ifadesi şöyle gelişmiştir: Türk vatandaşlığı kavramı sayesinde Türkiye sınırları içinde yaşayan herkese anayasal eşitlik uygulamayı vaad eden bir siyasal pratik orta yerde dururken, kendi dilsel veya etnik farklılığını ileri sürmek, son kertede uygulamada bir ayrıma tâbî tutulmayı da talep etmekten başka bir işe yaramamıştır.

Türkiye cumhuriyetinin başına kuruluşundan itibaren Kürt olduğu söylenen en az iki kişi (İsmet İnönü, Turgut Özal), Arnavut kökenli olduğu söylenen bir kişinin (Kenan Evren) gelebilmiş olması gerçeği, vatandaşlık statüsünün içerdiği iddianın samimiyetine delil olarak bile gösterilebilir.

Ancak, farklı kökenlere sahip insanların bu mevkilere gelişinin ancak kendi kökenlerini inkâr etmeleri sayesinde mümkün olabilmiş olması, Kürt milliyetçiliğinin, Kürtlüğün tanınma talebine eşlik eden söylemin temel vurgusudur. Göze çarpan bir tanınma talebinin Aleviler için de sözkonusu olduğu söylenebilir

. Aleviler de tanındıkça, hak ettiklerini düşündükleri haklara daha fazla sahip olmak yerine daha fazla ayrıma tâbî tutulduklarını acı bir gerçek olarak öğreniyorlar. Üstelik bu tanınma hakim siyasî iradenin gözetiminde ve onun himayesinde olsa bile durum değişmiyor. Farklı kültürlere karşı hassasiyet sadece devletin kurup gözetip geliştirdiği bir hassasiyet olmayabiliyor.

Çokkültürlülük veya kütlürel tanınma siyasetlerinin toplumsal mantığını çözmeye çalışan Sara Ahmed, çokkültürlülük söyleminin tedavülde olduğu durumlarda bile farklılık iddialarının bu tarz toplumsal refleksleri nasıl harekete geçirdiğine dikkat çekiyor. Aslında bizim içimizdeki farklılıklardan bahsettiğimizde bile "biz" dediğimiz zamirin içinde tamamen eritilemeyen, tam anlamıyla bizden olmayan bir şeye gönderme yapıyoruz.

Bunu genellikle "bütünlükçü", "ulusal birlikçi" söylemlerin içinde sıkça karşılaştığımız "biz" zamirlerinde bolca gözlemleriz. "Bütün farklılıklarımıza rağmen" kaydıyla işaret edilen "biz"ler, kritik ânlarda, bileşenleri arasında kolay yarılacak çatlakları temsil eder. Tanınma siyasetlerinin uygulamaları çoğu kez bu yabancıları da açığa çıkarır. Bir toplumu oluşturan unsurlardan biri kendi farkına vurgu yaptığı zaman, kendi yabancılığına da bir anda mahkum oluverir.

Tam da çokkültürlülük bağlamında farklılık siyasetlerinin tezahürleri üzerine yaptığı ilginç analizde, Sara Ahmed, farklılık siyasetinin veya tecrübesinin karşılaştığı bir çeşit yabancı fetişizmine dikkat çekiyor. Dolayısıyla çokkültürcülük, birbiriyle çelişen çifte bir dışlama ve dahil etme süreci içerir:

farklı görünümleri bir ulus tarafından tolere edilebilecek yabancılarla, farklılıkları en heterojen ulusların selameti açısından tehlikeli olabilecek, dolayısıyla dışlanacak yabancılar arasında bir ayrım yapmaya çalışır Bununla birlikte her türlü tanınma siyasetinin, beraberinde bu tür sorunları getirmesi muhtemel olsa da, bu ihtimal tanınma taleplerinin ne haklılığını yok eder ne de çokkültürlülüğün dayandığı gerekçeleri iptal eder.

Yabancı görme, tanımama ve bundan kaynaklanan şiddet, çoğu zaman da tanınma talebinde bulunanın değil, tanımayanın kapalılığının ırkçılığının veya etnosentrizminin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bu durumda tanınma siyasetinin yarattığı hareketlilik, muhafazakâr ve ölü bir kültüre yapılmış devrimci bir aşı niteliği alabilir. Bunun da gerginlikler ve çatışmalar yaratmaması imkansızdır.

Bu durumda tanınma siyaseti, tanınma talep ettiği mercilerin niteliğini gözönünde bulunduran bir siyasetle neye talip olduğunu iyi bilmek ve bunun en uygun temsilinin nasıl olacağı konusunda, adı üzerinde, iyi bir siyaset gütmek durumundadır.

TEŞEKKÜRLER

HAZIRLAYAN NAİME DİLEKÇİ