EDEBİYATIN SOSYAL VE SİYASİ HAYATLA İLİŞKİSİ-11.SINIF TÜRK EDEBİYATI ÖZLEM YÜCEL-EDEBİYAT ÖĞRETMENİ ozlem.yucel0811@gmail.com
Milletlerin edebiyatları, sosyal ve siyasal yapılarının bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Sosyal ve siyasal yapıdaki değişme ve gelişmeler en belirgin şekilde edebî ürünlerle dile getirilmektedir. Çünkü şair ve yazarlar eserlerinde, genellikle ait oldukları toplumun yaşayış biçimini konu alır.
Düşünceler evrensel olabilir, fakat duygular daha çok toplumlara özgüdür. Toplumların en içten, en karmaşık duygularının, şuurlu bir şekilde ifadesini bulduğu sanat dalı genellikle edebiyattır. Şair ya da yazar, okuyucularıyla, birçok duygu ve düşünceyi paylaşan kişidir.
İnsanın bir fert olarak toplumdan, sosyal hayattan tecrit edilmesi nasıl mümkün değilse, insan elinden çıkan edebî eserler de ortaya çıktığı toplumun sosyal yapısından ayrı düşünülemez. En ferdî düşünen, tamamen şahsî duygularını, kendi iç âlemini dile getiren şair ve yazarların eserlerinde bile dikkatle incelendiği zaman içinde yaşadıkları toplumun derin izleri görülebilir.
YUNUS EMRE Anadolu insanının Moğol istilâsından bıktığı, anarşi ve kargaşadan canından bezdiği bir dönemde onlara Allah'ı, ebedî hayatı, sevgi ve hoşgörüyü hatırlatır. Kuraklıktan ve korkudan dudakları çatlamış olan Anadolu'yu ümit, aşk ve heyecanla sulayıp, yeşertir. Huzur, sükûn ve saadet devrinde Fuzûlî, insanları aşkın zirvelerinde dolaştırır, gerçek saadetin aşk ıstırabında olduğunu söyler. Milletimizin en zorlu ve karanlık günlerinde yetişen İstiklâl Marşı şâiri Mehmet Akif ise insanımızın yakasından tutup şiddetle sarsarak onu uyarmaya, uyuşukluktan kurtarmaya çalışır: "Ye's öyle bataktır ki düşersen boğulursun Ümmîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun"
Edebî eserler, belli bir görüşü, inancı, örf ve adet gibi çeşitli sosyal olay ve olguları işlerler. Onları konu olarak alırlar. Bir anlayışı ret veya kabul eden bir davranış gösterebilirler. Bu bakımdan toplumdaki görüş, düşünüş ve değişmeler edebiyata yansır. Şair ve yazarlar belli anlayışların yaygınlaşmasında, benimsenmesinde önemli rol oynarlar. Her gelen yeni nesil kendi anlayışını edebî eserlerle topluma aktarır. Topluma yön verir, onun şekillenmesine katkıda bulunur.
Öte yandan şair ve yazarlar, içinde yaşadığı toplumun bir üyesidir Öte yandan şair ve yazarlar, içinde yaşadığı toplumun bir üyesidir. Bunlar, yetiştikleri çevrenin etkisinde kalırlar. Toplumdaki çeşitli anlayışlardan birini veya birkaçını benimserler. Onların herhangi bir insandan farkları, kabul ettiği, hoşlandığı bir anlayışı başkalarına da kabul ettirebilmeleridir. Bunun için toplumlardaki değişmelerde şair ve yazarların öncü olduklarını görüyoruz. Bütün bunlara rağmen edebî eserler bir sosyoloji, psikoloji, felsefe, tarih, gelenek kitabı değildir. Edebiyatın gayesi bunların çok ötesindedir.
EDEBİYAT VE ZİHNİYET
Edebî metinler yazıldığı dönemin zevk, anlayış ve problemlerine kayıtsız kalamazlar. Dönemlerinin anlayışlarını, bütünü içinde kendi tercihlerine göre metinlerinde ortaya koyarlar. Ayrıca birçok okuyucunun, kabul ettiği veya karşı olduğu değerler dünyasını da metinlerini oluştururken göz ardı etmezler. Metni oluşturan temel öğeler arasında dönemin zihniyeti, metne değişik şekillerde yansır.
Edebî metinlerin yazıldığı dönemdeki çeşitli anlayışlar kendine özgü zihniyete zemin hazırlar. Döneminin getirdikleri, sosyal şartlar ve kişisel özellikler iç içe girerek metinde bütünleşir. Böylece eser, metni oluşturan kişinin ve döneminin damgasını taşır. Bunlardan başka, tercih edilen estetik beğeniler, temalar, yapı, kullanılan dil özellikleri de metinde dönemini yansıtarak temsil eder.
EDEBİYAT VE TOPLUM
Sanat eserleri, kısaca edebiyat eserleri aslında sosyaldir Sanat eserleri, kısaca edebiyat eserleri aslında sosyaldir. Bir dönemin sanatla ilgili verimlerinin tamamıyla fikirleri, inançları, ihtiyaçları, eğilimleri arasında ilişkinin olmaması imkânsız gibidir. Edebiyat ile toplum, toplum ile edebiyat karşılıklı olarak birbirlerini etkilerler. Esasen buna edebiyat ile toplumun karşılıklı etkilenmesi nazariyesi derler. Hiçbir edebî eser yoktur ki, belirli bir zamanın, belirli bir çevrenin ve belirli bir şahsiyetin verimi olmasın. Her edebî eser kendinden öncekilerden bir şeyler alır. Buna göre çevre eser üzerinde etkili olur. Hiçbir şey geçmiş zamanın fikirlerini ve duygularını bize bir sanat eseri kadar hayat ve hisle dolu olarak gösteremez...
Eserlerin tertip şekli, hisler, fikirler, kelimeler, kısaca her şey doğduğu zamanın sergilendiği yerdir. Bundan başka edebî eserler de toplum üzerine tesir ederler. Bir edebî eser bazen bir toplumun fikirlerini ve inançlarını daha açık, daha kesin bir şekilde ortaya koymakla, onlara belirli bir yön verir. Mevlânâ Celâleddin-i Rumî'nin, Yunus Emre'nin, Nesîmî'nin, Kaygusuz Dede'nin, Sinan Paşa'nın, Nedim'in, Şeyh Gâlib'in, Kemal'in, Hâmid'in zamanları üzerindeki tesirleri inkâr edilemez. Bir milletin edebiyatını, edebiyat tarihini öğrenmek, o milletin sosyal hayatını öğrenmek ve gelişme dönemlerini adım adım izlemek demektir.