Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

BİLİMSEL ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "BİLİMSEL ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ"— Sunum transkripti:

1 BİLİMSEL ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ
DOÇ. DR. ALİ AZAR Yrd. Doç. Dr. Süleyman YAMAN Yrd. Doç. Dr. Süleyman YAMAN

2 BİLİM NEDİR? Bilim; araştırma bulgularına dayanarak, sebep-sonuç niteliğinde ilişkiler bulmaya, olay ve olguları yöntemlere dayalı olarak çözümleyip genellemelere ulaşmaya çalışan sistematik bilgiler bütünüdür. Birçok tanımı olan bilimin diğer tanımlarından bazıları aşağıda verilmiştir: Bilim; bir alandaki varlıkları ve olayları inceleme, açıklama, onlara ilişkin genellemeler ve ilkeler bulma, bu ilkeler yardımıyla gelecekteki olayları kestirme çabasıdır. İnsanoğlunun merak ihtiyacından doğan bilim; çevrede meydana gelen olayları anlama, sebep-sonuç ilişkilerini kavrama ve yeni bir şeyler üretmek amacıyla yapılmaktadır. Bilim; belli bir konuyu bilme isteğinden yola çıkarak belli bir amaca yönelen bir bilgi edinme ve yöntemli araştırma sürecidir. Bilim; evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneysel yöntemlere ve gerçekliğe dayanarak yasalar çıkarmaya çalışan düzenli bilgilerdir.

3 DENEYSEL VE KURAMSAL BİLİM Bilimsel çalışmaları meydana getiren unsurlar incelendiğinde ortaya iki tür bilim çıkmaktadır: Deneysel bilim Kuramsal bilim Doğadaki olayları ve varlıkları gözlemleyerek, bir takım işlemlere tabi tutarak ve ölçümler yaparak sonuçlara ulaşmaya deneysel bilim denir. Bir araştırmada, değişkenleri ölçebilmek ve bu değişkenler arasındaki sebep-sonuç ilişkilerini ortaya çıkarabilmek için genelde deneysel yöntem kullanılır (Çepni, 2005; Karasar, 2005). Deneyler; varlık ve olayları bir işleme tabi tutarak ölçmek, saymak, dokunmak, koklamak gibi yollarla yapılır. Deneysel çalışmalar sonunda ortaya çıkan bilgilere deneysel bilgi denir. Deneysel çalışmalar, temel kavram ve ilkeler yardımıyla bilgiye ulaşma sürecidir. Bu bilgiler yeterli verilerle desteklenirse genellemelere ve buradan da doğa kanunlarına/yasalara ulaşılabilir. Deneysel çalışmalarda ele alınan çeşitli değişkenler vardır. Değişken, farklı ölçümlerde farklı sonuçlar alabilen özelliklerdir. Değişkenlerin nicel veya nitel olma özelliklerine göre yapılacak işlemler değişiklik gösterebilir. Bu nedenle araştırmacı, kurguladığı deneysel çalışmada amacına uygun değişkenler belirleyerek bunların sebep-sonuç ilişkilerini ortaya çıkarmaya çalışır. Kuramsal bilgi ise, o zamana kadar elde edilen bilgiler yardımıyla ortaya çıkan kavram ve ilkelerin desteklenerek yeni bilgiler oluşturma işidir. Sayıltılar bir takım hesaplamalar ve bağlantılarla doğrulanarak teorik düzeyde ele alınır.

4 Deneysel bilgi ile kuramsal bilgi arasında uygulama bakımından farklılıklar olsa bile her ikisinin de amacı bilinmeyenleri açıklama çabasıdır. Bu iki bilgi bir bütündür, birbirlerini tamamlayarak bilimi geliştirmeye çalışırlar. Kuramsal bilgi ile ortaya çıkan bilgi genellikle deneysel bilgiye temel oluşturur. Örneğin; Einstein İzafiyet Teorisi’ni kuramsal olarak ortaya koymuş, daha sonra deneysel olarak ispatlanmıştır. Bazen de deneysel bilgi ile ortaya çıkan bilgi, kuramsal bilgiyi meydana getirir. Örneğin; hayvan davranışlarını gözlemleyen bilim adamları, bu bilgilerden yararlanarak çeşitli teoriler üretmişledir. Bilim adamları her iki bilgiden yararlanarak yeni ürünler ortaya koymaya çalışırlar. Birçok bilim adamı ve felsefeci bilim ve bilgi gerçeği üzerinde durmuştur. Popper (2001:13-14) bilimsel bilginin ana hatlarının şunlar olduğunu belirtmiştir: - Çıkış noktası hem uygulamalı (deneysel) hem de kuramsal problemlerdir, - Bilgi doğru arayışıdır. Yani nesnel açıdan doğru olan ve açıklama getirebilen kuramların arayışıdır, - Bilgi kesinliğin arayışı değildir. İnsanoğlunun sahip olduğu bilgi yanlış olabilir, bu nedenle kesinlik kavramı bilim alanında mümkün değildir. Bilim adamının amacı nesnel doğruya ulaşmaktır, daha doğruya, daha ilginç doğruya, daha anlaşılır doğruya.

5 Bilim adamları, kuramsal bilgilerden yararlanarak çeşitli deneysel çalışmalar tasarlarlar. Yapılan bu çalışmalar; - O zamana kadar, o konuda yapılan bütün bilgi birikimini kapsamalıdır. Örneğin; eski bilgi X, yeni bilgi Y olarak kabul edildiğinde Y, X’in tüm bilgilerini içermelidir. - Çalışılan konuda var olan bilgilere yeni bilgiler eklemeli, eski bilgilerdeki eksikleri giderebilmelidir. Bu yeni bilgiler, önceden yasaklanan kavramları da içerebilir. - Yeni üretilen bilgi, önceki bilgilerin açıklayamadığı bazı kavramları açıklayabilmelidir. Bu açıklamalarda, yeni bilgi çeşitli deneysel çalışmalarla desteklenmelidir (Lakatos, 1986). Bilim adamlarının yapmış oldukları bilimsel çalışmaların temeli yukarıda açıklanan özelliklere dayanmaktadır. Yapılan bu çalışmalar sınanabilme özelliğine sahip olmalıdır. Böylece yapılan çalışmalar sonunda ortaya çıkan bilgi eskisine göre doğruya daha fazla yaklaşmış olacaktır. Bilim adamları olayları karmaşıklıktan kurtararak düzenlemeler yaparlar. Bu olaya basitleştirme denir. Böylece yapılan çalışmaların en basit koşulları belirlenerek temelleri bu yapının üzerine kurulabilir. Ayrıca bu bilgiler geniş kitleler tarafından anlaşılır duruma gelir.

6 Deneyle, günlük yaşamda insan müdahalesi olmadan meydana gelen doğal olaylar arasındaki en büyük farklılık, deneyde şartların değiştirilebilmesi, değişen bu şartların incelenen konu üzerindeki etkisinin belirlenebilmesi ve bu değişiklilerin isteğe göre düzenlenebilmesidir. Doğadaki olayları ve varlıkları doğal ortamlarında incelemek sonuçların güvenirliğini artırır. Fakat bazı olayları doğal ortamında incelemek mümkün olmayabilir. Bu gibi durumlarda gerekli şartlar sağlanarak ve düzenlemeler yapılarak laboratuvarlarda inceleme yolu seçilir. Özellikle fen bilimlerinde birçok çalışmanın doğal ortam yerine laboratuvarlarda yapılmasının bir takım nedenleri vardır. Bunlardan bazıları; değişkenleri kontrol altına almak, maliyeti düşürmek, olayı yakından görmek ve gerekli düzenlemeleri gerektiği zaman yapabilmektir. Bu nedenle fen bilimlerinde laboratuvarların çok önemli bir yeri vardır.

7 BİLİMİN ANLAŞILIRLIĞI Bilimi insanların ortak malı yapma çabasının başlangıcı Antik Yunan dönemine dayanmaktadır. O dönemde bilimle uğraşan herkes, birçok bilim dalı hakkında bilgiye sahipti. Bilgi birikiminin büyük artış gösterdiği 16. yüzyıla kadar bilimle uğraşan insanlar bilimi bütün olarak ele alıyorlardı. Özellikle din adamları ve felsefeciler bilimle uğraşan kişilerdi. Toplumun diğer kesimlerinden bilimle uğraşan insanlara rastlamak ise çok zordu. 16. yüzyılda Descartes’in bilime getirdiği sistematik yaklaşım bilimi öğrenmeyi kolaylaştırmış ve bilimle uğraşan insanların sayısını artırmıştır. Bilimin hızla geliştiği bu tarihten sonra özellikle fen bilimlerindeki gelişmeler bilimi cazibe merkezi haline getirmiş ve birçok insanın ilgisini çekmiştir. 20. yüzyıla kadar gelişen bilim birçok doğal olayı açıklamış ve temel dallarına ayrılmıştı. Fizik, kimya ve biyoloji gibi temel dallarda uğraşan insanlar, kurulan bu temeller üzerinde çalışmalarını sürdürmüşlerdir. 20. yüzyılla birlikte, özellikle Einstein tarafından geliştirilen kuantum fiziğinin (izafiyet teorisi) gelişimiyle, bilim alanındaki büyüme büyük bir ivme kazanmış ve bilgi birikimi hızla artmaya başlamıştır. Bu hızlı büyüme bilim alanlarının alt dallarının oluşmasına neden olmuştur.

8 Alfred North Whitehead 1931 yılında, insanların öğrendikleri bilgilerin yaşamları boyunca geçerli olmadığını belirtmiştir. Bu gün çok önemli değişimlerin meydana gelme süresi bir insanın ömründen daha kısadır. Bundan dolayı yapılacak eğitim, insanların meydana gelebilecek yeni koşullara hazırlıklı olmalarını sağlamalıdır (Akt:Knowles,1996:168). Bilimin genel anlamda bir bütün olduğu ve farklı olan her alanın bilimi geliştirmeye hizmet ettiği bir gerçektir. Bilim alanlarının birçok alt dallara ayrıştığı günümüzde farklı alanlarda çalışan insanların birbirlerini anlamayacak duruma geldikleri görülmektedir. Hatta aynı bilim dalının alt dallarını çalışan insanlar bile bazı özel konularda birbirini anlayamamaktadır. Bu durum bilimin özelleşmesine neden olmaktadır. Ortak bir bilim anlayışı oluşturma çabası içinde olan bazı bilim adamları bu durumun bilime farklı bakan topluluklar oluşturduğunu ifade etmişlerdir (Snow, 2001). Diğer bir ifadeyle bir bilim dalında ortak görüşe veya aynı paradigmaya sahip bilim adamlarının sayısı azalırken bilimdeki bireyselleşme nedeniyle bilim adamlarının bilgileri arasındaki uçurum derinleşmektedir. Bunun yanında farklı bilim dalları üzerinde çalışan bilim adamlarının fikirleri hiçbir şekilde kesişmemektedir.

9 Doğa bilimciler ve edebi bilimciler arasındaki görüş farklılığı üzerinde duran Snow (2001), Türkçe’ye “İki Kültür” ismiyle çevrilen kitabında bu görüş ayrılığının iki farklı kültür oluşturduğunu belirtmiştir. Snow’un üzerinde durduğu konu; doğa bilimcilerle edebi bilimcilerin kendilerini farklı bir kültürün temsilcileri gibi görmeleridir. Bu iki alandan birisinde çalışan insanların, diğer alandaki en basit bilgiyi bilmediklerini belirten Snow bu ayrışmanın bir çatışmaya dönüştüğünü belirtmiştir. Ayrıca birbirlerini anlamamayı kendilerine dert etmeyen bu insanların, birbirlerini küçümsediklerini belirtmiştir. Ülkemizde de görüldüğü gibi, farklı bilim dallarında çalışan insanlar arasında ortak bir dil, kültür ve anlayış bulunmamaktadır. Her bilim dalı kendisini diğer bilim dalından farklı ve hatta üstün görmektedir. Kuhn’un belirttiği “Paradigma” kavramı, bu durumu tanımlayacak ifadedir. Paradigma, bir bilim adamları topluluğunu bir arada tutan, bu topluluğun bütünlüğünü sağlayan unsurların oluşturduğu çerçevedir (Buğra, 2005).

10 Thomas Kuhn’a göre, “bir paradigma, bilimsel bir topluluktaki üyelerin ve de yalnız onların paylaşmış olduğu bir şeydir. Tam tersine başka bir yolla birbirinden çok farklı insanların oluşturduğu bir grubun bilimsel topluluğunu kuran da onların ortak bir paradigmaya sahip olmalarıdır” (Akt; Soyak, 2003). Yani bir bilim dalının, bir disiplinin, bütün üyelerinin paylaştıkları inançlar, değerler, tanım ve kavramlar. Zaman geçtikçe her bilim dalının hatta bunların alt dallarının kendi paradigmaları meydana gelmektedir. Bilim dalları arasındaki etkileşim ve iletişim zayıfladıkça bilimin insanlığa yarar getirmesi zorlaşmaktadır. Sadece kendi alanındaki problemler üzerinde duran bilim anlayışı, belirli çevrenin bilimi olmaktan öteye gidemeyecektir. Bu bağlamda, Snow’un da dediği gibi, ortak bir dil oluşturmak ve bilimi herkesin anlayabileceği ve yararlanacağı bir düzeye getirmek, bilimle ilgilenen bütün kişilerin ortak görevidir. Bilimin insanoğlunun yararı için olduğundan hareketle, öğrencilere bilimi sevdirmek, bilimin bütün insanlık için olduğunu anlatmak, farklı bilim dalları arasındaki ilişkinin önemine ısrarla vurgu yapmak gerekmektedir.

11 ARAŞTIRMALARIN BASAMAKLARI:
KONU SEÇİMİ PROBLEM ÜZERİNE ODAKLAŞMA TASARIMI KURMA VERİLERİ TOPLAMA BULGULARI YORUMLAMA SONUCU DİĞERLERİNE SUNMA VERİLERİ ÇÖZÜMLEME

12 ARAŞTIRMALARIN BASAMAKLARI VE DÖNGÜSÜ
KONU SEÇİMİ PROBLEM ÜZERİNE ODAKLAŞMA TASARIMI KURMA VERİLERİ TOPLAMA BULGULARI YORUMLAMA SONUCU DİĞERLERİNE SUNMA VERİLERİ ÇÖZÜMLEME BİR BAŞKA KONU SEÇİMİ

13 Bilimsel Araştırma Araştırma, bilimsel gelişmenin en önemli yönüdür
Bilimsel Araştırma Araştırma, bilimsel gelişmenin en önemli yönüdür. Bununla birlikte insanlar çevresindeki oluşumları anlamada sadece araştırmadan yararlanmamaktadırlar. Bu oluşumları anlamada, bazen bir sezgi, kavrayış ve yaratıcılık olabileceği gibi rastlantısal yolla da doğrulara ulaşabilmektedirler. Ancak günümüzde bilimsel ve teknolojik ilerlemelerin asıl kaynağını araştırma faaliyetleri oluşturur. İnsanların çevrelerinde meydana gelen oluşumları anlayabilmeleri ve karşılaştıkları problemlere çözüm bulmaları bilimsel araştırma kısaca araştırma yolu ile olur. Eğitimcilerin eğitim ortamı içerisinde meydana gelen problemlere gerçekçi çözüm bulabilmeleri ancak araştırma yolu ile olur. Öğretmenlerin ve eğitimcilerin hem karşılaştıkları problemlere çözüm bulabilmeleri hem de mevcut bilgi yapısını anlayıp yorumlayabilmeleri için araştırmacı kimlikle yetiştirilmiş olmaları gerekir. Bunun yanında gelişen bilim ve teknolojik çağındaki bilgi birikiminin doğruluğunun sorgulanması için araştırma önemli rol oynar. Eğitim kurumlarının çağa uygun olabilmeleri için kendilerini sürekli yenilemeleri gerekmektedir.

14 Bireyler tabiattaki olayları anlamada ve problemleri çözmede üç kavramdan yararlanırlar. Bunlar; Deneyim, Muhakeme Araştırma’dır. Deneyimler, bir konuyu açıklamada veya problemi çözmede bireyin veya toplumun ilgili konu hakkında kazanmış oldukları tecrübelerdir. Muhakeme; tümevarım, tümdengelim yöntemlerini kullanarak bir problemi çözme veya doğruyu arama olarak tanımlanabilir. Bununla birlikte deneyim, muhakeme ve araştırma teorik olarak birbirinden bağımsız düşünülmemelidir. Bu kavramlar araştırılan problemlerin çözümünde birbirlerini tamamlayan niteliklerdir. Deneyim ve muhakeme bireylerin iç dünyası ile ilgili olup, her bireyin kendine özgü deneyim ve muhakeme etme tarzı vardır. Bilimsel bilgileri elde etmede, bilimsel olayları yorumlama deneyim, muhakeme etme her zaman doğru güvenilir olmayabilir. Bunun için “bilimsel araştırma” kavramı üzerinde durulması gerekir.

15 Bilimsel çalışmalarda araştırma kavramı bilim adamları tarafından çeşitli şekillerde tanımlanmaktadır. Kerlinger’e (1986) göre araştırma; doğal olaylar arası ilişkiler hakkında hipoteze dayalı önermelerin sistemli ve kontrollü, deneysel ve eleştirisel olarak incelenmesidir. Arıkan(2000) ise, araştırmayı; bir amaca ve bir sorunu çözmeye yönelik belli aşamalar içerisinde bir düzen halinde yapılan bilimsel çalışmalar olarak tanımlamaktadır. Cohen, Manion ve Morrison (2000) ise araştırmayı; sosyal, fiziksel olgulara hakkında bilimsel bilgi elde etmek amacıyla sistematik, planlı bazen de kontrollü olarak yapılan çalışma olarak tanımlamaktadır. Araştırmayı deneyimden ve muhakemeden ayıran üç önemli özellik vardır. Bunlar; 1) Deneyim gelişigüzel bir durumda oluşan olaylarla ilgilenirken araştırma, tümevarımcı ve tümdengelimci yaklaşıma dayalı sistemli ve kontrollü veri toplama işidir. 2) Araştırma ampiriktir (deneysel). 3) Araştırma kendi düzelticidir. Araştırma ile tecrübe arasındaki en belirgin fark Çepni’ye (2005) göre, tecrübenin daha çok kişisel yoruma açık ve sübjektif olmasıdır.

16 Kerlinger (1986) araştırmayı deneyimden ayırt etmek için üç önemli özellik ileri sürmektedir. Bunlar; a) İnsanlar sık sık çevresindeki oluşumları anlama ve tanıma ve çevresini aydınlatma çabası içindedirler. İnsanların içinde oldukları çevresinde meydana gelen oluşumları anlayabilmeleri ve karşılaştıkları problemlere çözüm bulmaları bilimsel araştırma kısaca araştırma yolu ile olur. b) Eğitimcilerin eğitim ortamı içerisinde meydana gelen problemlere gerçekçi çözüm bulabilmeleri ancak araştırma yolu ile olur. c) Öğretmenlerin ve eğitimcilerin hem karşılaştıkları problemlere çözüm bulabilmeleri hem de mevcut bilgi yapısını anlayıp yorumlayabilmeleri için araştırmacı kimlikle yetiştirilmiş olmaları gerekir. Bunun yanında gelişen bilim ve teknolojik çağdaki bilgi birikiminin doğruluğunun sorgulanması için araştırma önemli rol oynar. Eğitim kurumlarının çağa uygun olabilmeleri için kendilerini sürekli yenilemeleri gerekmektedir. Bu da ancak araştırma çalışmalarının ortaya koyduğu bilimsel verileri değerlendirmekle olur.

17 Ülkemizde bir çok alanda olduğu gibi eğitim-öğretim alanında da etkili araştırmalar yürütebilecek elamanların yetiştirilmesinde bu güne kadar geç kalınmıştır. Bundan dolayı, bu gibi araştırmaları yürütebilecek elamanlara duyulan ihtiyaç gün geçtikçe daha da artmaktadır. Bu süreçte, eğitimcilere büyük görevler düşmektedir. Bu görevlerden iki tanesi; a) İlgili alandaki öğrencilere bilgi edinme yollarını öğretip, bu bilgileri projelerinde uygulayabilme becerileri kazandırmak. b) Öğretmenlere çalıştıkları kurumlarda küçük çapta da olsa, kendi arkadaşları ile kendi işini etkileyen faktörler üzerinde projeler yürütebilme becerisi kazandırmaktır.

18 Eğitimde araştırma da aynı şekilde, formal eğitimsel çerçeve içinde öğrenme, öğrenim, öğretim sorunlarına aynı ilkelerin uygulanması işidir. Öte yandan eğitim hem kuramsal ve hem de uygulamalı bir alan olduğundan eğitimin özünde karşılaşılan problemlerin uygulamaya dönüştürülmesi ve uygulamada ortaya çıkan sorunların görülmesi ile çözümlenebilir. Eğitimde yapılan araştırmalar sayesinde öğretmen ile öğrenci arasındaki ilişkiler yeniden belirlenmiş, öğrenciyi sınıf içinde başarıya götüren yöntem ve tekniklerin ağırlık kazanmasına neden olmuştur. Yeni geliştirilen programlarla öğrenciyi merkez alan yaklaşımlara yer verilirken, aynı zamanda sınıf içinde öğretmeni öne çıkaran otoriter tutumdan vazgeçilerek daha demokratik sınıf yönetimi anlayışı ağırlık kazanmıştır. Eğitimde yapılan araştırmalar sayesinde öğrencilerin öğrenmesini kolaylaştıran ve öğrenmenin kalıcı izli olmasını sağlayan yöntem ve tekniklere yer verilebilir. Bu da ancak araştırma çalışmalarının ortaya koyduğu bilimsel verileri değerlendirmekle olur.


"BİLİMSEL ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları