Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Uluslararası Güncel Sorunlar Yrd. Doç. Dr. Nesrin Kenar.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Uluslararası Güncel Sorunlar Yrd. Doç. Dr. Nesrin Kenar."— Sunum transkripti:

1 Uluslararası Güncel Sorunlar Yrd. Doç. Dr. Nesrin Kenar

2 Afrika’da var olan güncel sorunlar hakkında genel bilgi sahibi olunacak, Liberya, Zaire, Çad, Burundi, Zimbabwe, Tanzanya, Somali, Mali’de yaşanan süreç öğrenilecek, Liberya, Zaire, Çad, Burundi, Zimbabwe, Tanzanya, Somali, Mali’nin günümüzdeki vaziyeti öğrenilecek. Bu konuyu çalıştıktan sonra: 2

3 1. AFRİKA 1.1. Liberya 1.2. Zaire 1.3. Çad 1.4. Burundi 1.5. Zimbabwe 1.6. Tanzanya 1.7. Somali 1.8. Mali  Konunun Özeti  Değerlendirme Soruları  Öğrenme Hedefleri 3

4 Liberya 4 Liberya Cumhuriyeti, bir Batı Afrika ülkesidir ve batısında Sierra Leone Cumhuriyeti, doğusunda Fildişi Sahili Cumhuriyeti ve kuzeyinde de Gine Cumhuriyeti ile komşudur. Batı Afrika’da sömürgeciliğin en yoğun olarak yaşandığı dönemde bile sömürgeciliğe maruz kalmaktan kurtulmuştur. Liberya toplumunun %20.3’ünü Kpelle, %13.4’ünü Bassa, %10’unu Grebo, %8’ini Glio, %7.9’unu Mano, %6’sını Kru, %5.1’ini Lorma, %4.8’ini Kissi, %4.4’ünü Gola etnik gruplarına mensup kişiler oluştururken, toplumun %20.1’ini ise diğer irili ufaklı gruplar oluşturmaktadır. 2013 yılı tahminlerine göre ise toplam nüfusun 3,989,703 olması beklenmektedir. Ülke oldukça genç bir nüfusa sahiptir. Ülke nüfusunun %43,6’sı 0-14 yaş grubuna, %17,8’i 15-25 yaş grubuna, %31,3’ü 25-54 yaş grubuna, %4,3’ü ise 55-64 yaş grubuna, %3’ü ise 65 yaş üstü gruba mensuptur. Ülkenin %85,6’sı Hıristiyan, %12,2’si Müslüman, %0,6’sı geleneksel dinlere mensup iken ülke nüfusunun %1,4’ünün de hiçbir dine inanmadığı tespit edilmiştir. Ülkenin farklı etnik unsurlardan oluşması, dilde de birliğin sağlanamamasına sebebiyet vermiştir. İngilizce resmi dil olarak kabul edilse de ülkedeki her grup, her kabile kendi dilini kullanmaya ve korumaya devam etmektedir. Ülkenin en büyük kabilesi Kpelle, 861 bin civarında bir nüfusa sahiptir, bu nüfusun %44,8’i geleneksel dinlere, %13’ü Evanjelik olmak üzere %35’i Hıristiyanlığa, %20’si ise İslam dinine inanmaktadır. Bir diğer büyük kabile olan Bassa’nın nüfusu ise 408 bin civarındadır. Bassa kabilesinin, %16’sı Evanjelik olmak üzere %68’i Hıristiyanlığa, %30,5’i yerel dinlere inanırken, %1’lik bir kesim ise hiçbir dine inanmamaktadır. %68’lik Hıristiyan mevcudun büyük çoğunluğunu Katolikler oluşturmaktadır.

5 Anayasa 5 Liberya Cumhuriyeti’nde devletin yapısını, her ne kadar İç Savaş döneminde askıya alınsa da 6 Ocak 1986 tarihinde kabul edilen Liberya Anayasası belirlemiştir. Liberya Anayasası’nın giriş bölümünde DEVLETİN, bağımsız, hür ve egemen bir devlete sahip olmaktan BAHSETMEKTEDİR “Laiklik”, Anayasada “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması” tanımıyla kendisine yer edinmiştir. Anayasanın 14. Maddesinin son fıkrasında “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması ilkesine uygun olarak, devletin resmî bir dininin olmadığı”vurgulanmıştır. On sekizinci maddede ise; bütün Liberya vatandaşlarının, cinsiyet, inanç, etnik köken, doğum yeri veya siyasi düşüncesi nedeniyle ayırt edilmeksizin çalışma ve istihdam edilme hakkı olduğu vurgulanmış ve eşit işe eşit ücret ödenmesi zorunluluğu getirilmiştir. Anayasanın yirmi ikinci maddesinde mülkiyet konusunda çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Özel mülk edinmek için tek şart Liberya vatandaşı olmaktır.

6 Ekonomi 6 Liberya, geçmişten bu yana demircilik ve kauçuk sektöründe önde gelen bir ülke olmuştur.1970’lerde ve 1980’lerde demircilik sektörü, Liberya’nın ihracat gelirlerinin yarısını oluşturmuştur. 1980 Darbesinden sonra Liberya’nın ekonomik büyümesi durmuş, buna paralel olarak da ülkede siyasi karışıklıklar ortaya çıkmıştır. İç Savaş öncesinde dünya genelinde demircilik sektörünün liderlerinden olan Liberya, İç Savaş sırasında Ülkedeki demircilik faaliyetleri tamamen durmuş, üstüne Birleşmiş Milletler tarafından Liberya’dan yapılan kereste ve elmas ihracatı da yasaklanmıştır. Bu dönemde ülkeye yapılan dış yatırımlar da azalmış ve hatta mevcut yatırımcılar da ülke dışına çıkma kararı almıştır. Kereste ihracatına getirilen yasaklamalar 2006 yılında, elmas ihracatına getirilen yasaklamalar ise 2007 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararıyla kaldırılmıştır. Demokratik bir seçimle hükümetin iş başına geldiği 2006 yılından bu yana, ülkedeki iç savaş nedeniyle ülkeyi terk eden yerli ve yabancı yatırımcılar, ülkeye dönmeye başlamışlardır. Ülke, dünyada, gayrisafi yurtiçi hasılasındaki doğrudan yabancı yatırım oranı en fazla olan ülkedir.

7 Tarihsel Geçmiş 7 Liberya, Avrupalılar tarafından ilk olarak 1461 yılında keşfedilmiştir. 1663 yılında İngilizler, bölgede ticari garnizonlar kurmaya çalıştılarsa da, İngilizlerin bu çabaları Hollandalılar ve Almanlar tarafından akim bırakılmıştır. Bundan sonraki yaklaşık yüz elli yıllık sürede, Avrupalıların ülkeye yerleşmesine veya sömürgeleştirmesine yönelik bir faaliyet görülmemiştir. 1820 yılında Liberya kurulmuş, seksen altı göçmen kanaat önderinin biraraya gelmesiyle de, sonraları ABD Başkanı James Monroe’ya atfen Monrovia olarak adlandırılacak olan Christopolis şehrinde ilk yerleşim birimleri inşa edilmeye başlanmıştır. 1815 yılında düzenlenen Viyana Kongresi’nde bir yandan yeni bir uluslararası sistem kurulurken diğer yandan da kölecilik faaliyetleri yasaklanmıştır. Bu yasağı yürürlüğe ilk koyan ülke 1836 yılında İngiltere olmuş, 1848 yılında da Fransızlar bu karara uyma yönünde bir düzenleme yapmışlardır. ABD de köle ticaretini kaldırmıştır. Sayıları zamanla artan kölelerin düzeni tehdit etmesi üzerine ana vatanlarına geri gönderilmeleri konusunda egemen devletler kararlar almaya başlamışlardır. İngilizler, bu amaçla Sierra Leone’yi kurmuşlar ve bu ülkenin başkentine de “özgür şehir” anlamına gelen Freetown adını vermişlerdir. Fransızlar da bu dönemde Gabon Devletini kurarak, bu ülkenin başkentine yine “özgür şehir” manasına gelen Libreville adını vermişlerdir.

8 Tarihsel Geçmiş 8 ABD’de ise kölelerin ülkelerine gönderilmesi işini American Colonization Society şirketi üstlenmiş, köleler tekrar sahiplerinden satın alınarak Afrika’ya götürülmüştür. Amerikanlar, bu eski köleleri için “hürriyet ülkesi” anlamına gelen Liberya adını verdikleri bir devlet kurmuşlardır. ABD, ilk olarak 86 özgürleştirilmiş köleyi Liberya sahillerine çıkarmış, sonra da binlerce azat edilmiş köleyi buraya getirmiştir. 1820 yılında American Colonization Society için burada bir devlet kurmuşlar, bu devletin başkentine de “İsa’nın şehri” anlamına gelen Christopolis adı verdilerse de, ABD Başkanı James Monroe’ya atfen bu şehre 1822 yılında Monrovia adını vermişlerdir. Liberya Cumhuriyeti, bir devlet olarak, on dokuzuncu asrın başında Afrika’ya getirilerek hürriyetlerine kavuşturulan bu Amerikalı ve Karayipli köleler tarafından, 1847 yılında, resmen kurulmuştur. Liberya Cumhuriyeti, kurulduğu ilk yıllarda, vatandaşlık kavramını, Amerika kökenli Liberyalı kimliği üzerine inşa etmiş ve bu nedenle de yerlileri dışlayıcı bir kimlik ve vatandaşlık politikası izlemiştir. Bu politikalar 1904 yılına kadar devam etmiştir. Bunun da bir neticesi olarak; devletin kuruluşundan bu yana Amerikan kökenliler ile bölgenin yerel halkı arasında etnik ve sınıf çatışması varolmuştur. Yerli halk işçi ya da köylü sınıfını oluşturken, Amerikan kökenliler ise İngilizce ve Fransızca bilmeleri sayesinde, Liberya’nın kurulduğu ilk günden itibaren yabancı ülkeler ve şirketlerle ilişki kurdular. Bu sayede daha çok devlet bürokrasisi ve burjuvaziye mensup eski kölelerin kurduğu ‘True Whig Party’, 1980’deki darbeye kadar iktidarını devam ettirmiştir.

9 Tarihsel Geçmiş 9 Liberya Cumhuriyetinin ilk cumhurbaşkanı ABD’de doğmuş ve yetişmiş olan Joseph Jenkins Roberts’dır. Roberts döneminde, Amerikalı-Liberyalı elitler, güç tekeli oluşturmaya başlamışlar, yerlilerin oy kullanma haklarını kısıtlamışlardır. Bu dönemin diğer bir önemli olgusu da, ABD Anayasasının modifiye edilmiş bir hâlinin Liberya Anayasası olarak kabul edilmesidir. İzleyen dönemin en belirgin unsuru ise, 1869 yılında kurulan The True Whig Party (Gerçek Bağımsızlık Taraftarları Partisi) yönetiminde bir tek-partili cumhuriyet sisteminin benimsenmiş olmasıdır. The True Whig Party, 1871 yılından 1980 yılına dek iktidarda kalarak, bir cumhuriyette aralıksız en uzun süreyle iktidarda kalan parti olarak tarihe geçmiştir. The True Whig Party, neredeyse bir hanedan kadar bir ülkede muktedir olabilen yegâne siyasal parti olarak gösterilebilir. Liberya’da The True Whig Party dışında partilerin kurulması ve bu partilerin demokrasi çerçevesinde siyasî faaliyetlerde bulunması önünde hiçbir yasal engelin bulunmamasıdır. 1847 yılından 1980 yılına kadar geçen 133 yıl boyunca Liberya, tamamı Amerikan asıllı devlet başkanlarının idaresinde kalmıştır.

10 Askeri Darbe Sonrası Dönem 10 12 Nisan 1980 tarihinde Başçavuş Samuel Kanyon Doe, Başkan William R. Tolbert hükümetine karşı bir askeri darbe gerçekleştirerek, The True Whig Party’nin idaresini nihayete erdirmiştir. Samuel K. Doe, yerel Krahn (Wee) kabilesine mensup bir askerdi. Doe, askeri darbeyi de kendi kabilesine mensup askerlerle birlikte gerçekleştirmiştir. Oluşan yeni siyasi dengede, Krahn kabilesinin devletin bütün kurumlarında baskın güç olarak ortaya çıkması, ülkedeki kabile taassubunu artırmış, bu da etnik çatışmaların sıklıkla vuku bulmasına sebebiyet vermiştir. Oluşan yeni düzende, ülke, ‘Krahn kabilesi ve diğerleri’ arasındaki mücadelelere sahne olmaya başlamıştır. 15 Ekim 1985 tarihinde yapılan seçimde Samuel Doe’nun Liberya Milli Demokrasi Partisi (National Democratic Party of Liberia) seçimlerden galip ayrılmıştır. Seçimlerden sonraki dönemde, yolsuzluk olayları ve insan hakları ihlalleri ile birlikte etnik çatışmalardan kaynaklanan şiddet olayları, ülkenin istikrarını ve güvenliğini tehdit eder bir hâl almıştır. Liberya Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanı Orgeneral Thomas Quiwonkpa, 12 Kasım 1985 tarihinde Doe hükümetine karşı bir darbe teşebbüsünde bulunmuş fakat başarılı olamamıştır

11 Askeri Darbe Sonrası Dönem 11 6 Ocak 1986 tarihinde yeni bir anayasa ilan edilerek, Liberya Cumhuriyeti “İkinci Cumhuriyet” olarak nitelendirilen bir döneme girmiştir. 1989 yılı sonları ise dünya tarihinin en kanlı sayfalarından birisinin açıldığı tarihler olmuştur. 24 Aralık 1989 tarihinde, Liberya’nın gelecek yaklaşık çeyrek asrına güçlü bir şekilde tesir edecek bir şahsiyet olan Charles McArthur Ghankay Taylor, topladığı isyancı milisler ve halktan katılımlar sayesinde, Fildişi Sahilleri sınırından başlayarak başkent Monrovia’ya kadar uzanacak olan “Milliyetçi Vatansever Cephe” adında bir isyan hareketine öncülük ederek Liberya İç Savaşının başlamasına neden olmuştur. Kendisini hem devlet başkanı hem de hükümet başkanı ilan eden Taylor, Samuel Doe’yu da, Cephe üyelerinden Prince Johnson’a bağlı kuvvetlere 9 Eylül 1990 tarihinde katlettirmiştir. Bu dönemde Sierra Leone’ye sığınmış bulunan Liberya Silahlı Kuvvetleri mensupları da, Demokrasi İçin Birleşik Liberya Kurtuluş Hareketini (ULIMO) kurarak, Liberya Ulusal Yurtsever Cephesi (NPFL) üyelerine karşı mücadelelerine buradan başlamışlardır. Hareketin aktif olarak mücadeleye başlamasıyla büyük çapta şiddet olayları yaşanmış, olaylar çevre ve bölge ülkelerinin güvenliğini tehdit eder hâle gelmiştir. Olayları durdurmak için Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu’nun (ECOWAS) girişimiyle 1990 yılında, Gambia’da, Liberya Geçici Ulusal Hükümeti kurulmuş ve kurulan bu hükümetin başına Dr. Amos Claudius Sawyer getirilmiştir. Ancak 1990-1994 arasında iktidarda kalma mücadelesi veren bu hükümeti Charles Taylor reddederek ülkede iç savaş başlatmıştır. İç savaş, ancak Amerika Birleşik Devletleri, Birleşmiş Milletler, Afrika Birliği Teşkilatı, Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu’nun girişimleriyle ve Taylor’a çeşitli tavizler verilerek durdurulabilmiştir.

12 Askeri Darbe Sonrası Dönem 12 1989 yılından 1996 yılına dek Liberya’da yaşanan İç Savaş, iki yüz bin insanın hayatını kaybetmesine, yerinden edilen yaklaşık bir milyon insanın ise çevre ülkelerde mülteci olarak hayatlarını idame ettirmek zorunda kalmasına sebebiyet vermiştir. 9 Temmuz 1997 tarihinde yapılan genel seçimde, Taylor’ın başkanlığını yürüttüğü Ulusal Vatansever Parti (National Patriotic Party) oyların %75’ini almış, böylece Taylor devlet başkanı olurken aynı zamanda “Üçüncü Cumhuriyet” olarak nitelendirilen dönem başlamıştır. Liberyalıların, Charles Taylor’a oy vermelerindeki saik olarak, ‘Taylor’ın seçimleri kaybetmesi durumunda tekrar bir savaş başlatarak ülkeyi kargaşa ortamına sürüklemesinde duyulan endişe’ gösterilmektedir. Ülkesinde, halkına yeterli hizmeti veremeyen Taylor, Sierra Leone’deki iç savaşta ise Sierra Leone Birleşik Devrimci Güçlerine destek vererek, komşusu olan Sierra Leone’nin içişlerine müdahale etmekten geri kalmamıştır 1999 yılında Gana, Nijerya ve diğer bölge ülkeleri Liberya’yı, Sierra Leone’deki isyanı desteklemekte itham etmişlerdir. Bu ithamlar üzerine 25 Ocak 2001 tarihinde Birleşmiş Milletler, Liberya’ya ambargo ve yaptırımlar uygulamaya karar vermiştir. Kararın gerekçesi olarak ise ‘Devlet Başkanı Charles Taylor’un 1991 yılında başlayan iç savaşta Sierra Leone’de elmas yatakları üzerinde söz sahibi olmak için bazı silahlı grupları desteklemesi ve elmas karşılığında silah ticaretine bulaşması’ gösterilmiştir. Charles Taylor, 11 Ağustos 2003’te, ABD ve uluslararası toplumun da yaptığı baskılar neticesinde istifa ederek Nijerya’ya sürgüne gitmiştir. Taylor 29 Mart 2006 tarihinde yakalanarak Sierra Leone’deki Birleşmiş Milletler Savaş Suçları Mahkemesi’ne teslim edilmiştir ve mahkemesi tarafından yargılanmıştır.

13 Uluslararası Müdahale 13 Taylor’ın ülkeyi terketmesinin ertesinde ECOWAS, Liberya’ya ECOMIL adında barışı koruma misyonu göndermiştir. 2003 yılının ekim ayında ise ECOWAS’a bağlı barışı koruma gücü ECOMIL, yerini Birleşmiş Milletlere bağlı 12.000 asker ve 1.148 polis gücünden oluşan UNMIL’e (United Nations Mission in Liberia) bırakmıştır. 11 Ekim 2005 tarihinde gerçekleştirilen ‘başkanlık ve yasama meclisi seçimleri’, Liberya tarihindeki en hür ve en adil seçimler olarak nitelendirilmiştir. Bu seçimlerde, bayan aday Ellen Johnson Sirleaf geçerli oyların %59,4’ünü alarak hem Liberya’nın hem de Afrika kıtasının ilk kadın cumhurbaşkanı olmuştur.

14 Liberya-ABD İlişkileri 14 1864 yılında iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin tesis edilmiştir. Günümüzde her iki ülke, karşılıklı olarak büyükelçilik seviyesinde diplomatik ilişkiler kurmaktadırlar. ABD, Batı Afrika’da jeopolitik ve stratejik açıdan önemli bir konumda bulunan Liberya’ya ekonomik ve siyasi olarak destek vermektedir. Liberya’nın askeri ve sivil kolluk güçlerinin eğitilmesinde ve profesyonelleştirilmesinde katkılar sunmaktadır. ABD, bu ülkedeki varlığıyla da Batı Afrika’daki uyuşturucu ticaretini kontrolü altına alabilmektedir.

15 Liberya-Çin Halk Cumhuriyeti İlişkileri 15 Çin Halk Cumhuriyeti ile Liberya arasındaki diplomatik ilişkiler 1977 yılında kurulmuştur. 1989 yılında Doe Hükümetinin, Tayvan ile de diplomatik ilişkiler kurma antlaşması imzalaması üzerine, Çin, Liberya ile bütün diplomatik ilişkilerini askıya almıştır. 1993 yılında diplomatik ilişkiler tekrar kurulsa da 1997 yılında Taylor hükümetinin iki Çin’i de tanıdığını ilan etmesi üzerine, Çin, tekrar diplomatik ilişkileri askıya almıştır. İç Savaş sırasında Liberya’nın dış dünyaya kapanması nedeniyle ortaya çıkan durumdan dolayı yok olmaya yüz tutan Liberya - Çin ilişkileri, 2010 yılında yeni bir ivme kazanmıştır.

16 Liberya-Avrupa Birliği İlişkileri 16 Liberya, uluslararası toplumun ilgisini çektiği gibi Avrupa Birliği’nin de yoğun ilgisine muhatap olmuştur. Avrupa Birliği, Afrika politikasını “Avrupa Birliği Afrika Stratejisi”, “Avrupa Kalkınma Fonu” ve “Rehabilitasyon ve Kalkınma Ağı” çerçevesi üzerinden yürütmektedir. Diplomatik açıdan ise 2009 yılında Avrupa Birliği, tam teşekküllü diplomatik temsilciliğini Monrovia’da açmıştır.

17 Liberya-Birleşmiş Milletler İlişkileri 17 Birleşmiş Milletler, on altı organıyla Liberya’da faaliyet göstermeye devam etmektedir. Bu faaliyetlerin en önemlisi, 2003 yılında, ülkede ateşkesin sağlanmasının ardından kurulan Birleşmiş Milletler Liberya Misyonu (UNMIL)’dur. UNMIL’in askerî gücü, insani yardım ve insan haklarının yerleşmesi sağlanması misyonlarıyla da bütünleşmiştir. UNMIL, bir yandan Liberya Silahlı Kuvvetlerini eğitirken, diğer yandan da Liberya Polis Gücüne iç güvenlik hususunda eğitimler vermektedir.

18 Liberya-Türkiye İlişkileri 18 Türkiye ve Liberya arasındaki diplomatik ilişkiler bugüne kadar üst düzey bir seyir izlememiştir. 1996 yılında Liberya, İstanbul’da bir Fahri Konsolosluğu hizmete açmıştır. Liberya’ya ise Türkiye’nin Akra’daki Büyükelçiliği akredite olmuş durumdadır. Türkiye ile Liberya arasındaki dış ticaret hacmi 2012 yılında 128 milyon dolar seviyesine yükselmiştir. UNMIL faaliyetleri kapsamında Türk polis gücü, kendisine ayrılan kontenjan çerçevesinde görev yapmaya devam etmektedir. Bunun dışında TİKA 2006 ve 2008 yıllarında Liberya’da çeşitli projeler üstlenmiştir.

19 Demokratik Kongo Cumhuriyeti (Zaire) 19 Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Belçika’dan bağımsızlığını elde ettiği 1960 yılından günümüze kadar ülkede yaşanan çatışmalar ile gündeme gelmiştir. İlk dönem çatışmalar, sömürge döneminde bağımsızlık amacıyla başlamıştır. Bağımsızlık sonrası çatışmalarda öne çıkan unsur ise Soğuk Savaş’ın yansımasıdır. Ülkedeki çatışmalar Mobutu’nun otoriter yönetimi sırasında bir süreliğine kesilse de, 1970’lerin ortalarında yeniden alevlenmiştir. Bu dönem çatışmalarda etnik farklılıklar ön plana çıkmıştır. Etnik temelli çatışmalar 1990’lı yıllardan itibaren tüm bölge ülkelerini taraf haline getiren uluslararası bir krize dönüşmüştür. 2003 yılında diğer Afrika ülkelerinin taraf olduğu çatışmalar sona erse de, Kongo içinde, özellikle doğu eyaletlerde, zaman zaman alevlenen düşük yoğunluklu çatışmalar devam etmektedir. Kongo’daki bu etnik temelli çatışmaların geri planında ise özellikle zengin maden kaynakları üzerindeki çıkar mücadeleleri etkili olmaktadır. 1960'da Kongo Demokratik Cumhuriyeti adıyla bağımsız olan ve 1971'de adı Zaire Cumhuriyetine dönüştürüldükten sonra 1997 yılında tekrar Kongo Demokratik Cumhuriyeti adını alan eski Belçika sömürgesi Kongo, sömürge yönetimi tarafından bağımsızlığının ilk yıllarında kendisine gerekli olacak ne politik nede idari kurumlarla donatılmıştı. Bu şekilde hazırlıksız bir şekilde bağımsızlığını elde eden ülkede, değişik siyasi görüşlere sahip sınıflar arasında yaşanan güç mücadeleleri ve bazı etnik azınlıkların ayrı bir devle kurma arzuları BM ve onun üyesi büyük güçlerinde müdahale etmesine yol açan çatışmaların yaşanmasına yol açmıştır.

20 Demokratik Kongo Cumhuriyeti (Zaire) 20 Bölgenin Fransız sömürgesi haline gelmiş bölümü günümüzde Kongo Cumhuriyeti adını almıştır. Kongo havzasının büyük bölümü ise Belçika egemenliği altında kaldıktan sonra, tüm Afrika’yı etkileyen dekolonizasyon sürecinde bağımsızlığını kazanan Demokratik Kongo Cumhuriyeti topraklarını oluşturmaktadır. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde (DKC) 200’den fazla etnik grup yer almaktadır; bu gruplardan Bantular çoğunluğu (nüfusun %80’i) oluşturmaktadır Kongo bölgesinin sömürgeleştirilmesinin tarihi, ilk coğrafi keşiflere kadar uzanmaktadır. 1482 yılında Portekizli kâşif Don Diego Coa tarafından keşfedilen Kongo, köle ticaretinde önemli bir merkez haline gelmiştir. Bölgenin tam olarak denetim altına alınması ise, Kongo nehrinin ve göllerin keşfi ile başlamıştır. Sömürgeci güçler arasındaki paylaşımı düzenlemek ve sömürge sınırlarını belirginleştirmek amacıyla 1885 yılında düzenlenen Berlin Konferansı’nın ardından, 1886 yılında Kral II. Leopold, bağımsız Kongo Devleti’nin de kralı haline gelmiştir. 1908 yılında ise bu topraklar, “Belçika Kongosu” adı altında resmen Belçika sömürgesi haline getirilmiştir. I. Dünya Savaşı’nın ardından Ruanda ve Urundi’nin de Belçika mandası altına girmesiyle Kongo, Afrika’nın en geniş ve sahip olduğu kaynaklar ile en zengin sömürgesi halini almıştır.

21 Demokratik Kongo Cumhuriyeti (Zaire) 21 ll. Leopold Kongo'da koloni politikalarını gerçekleştirmek amacıyla büyük bir katliama neden olmuştur. Bu olaylardan sonra Kongo ll.Leopold'dan alınarak Belçika hükümeti tarafından yönetilmeye başlandı. II. Dünya Savaşı’nın ardından sömürgelerin bağımsızlıklarını kazanmaya başlaması süreci, 1950’lerin sonunda Kongo’da da etkisini göstermeye başlamıştır. 1960 da 60 siyasi partinin katılımıyla yaklaşık 2 milyon Kongolu oy kullanmıştır gerçekleşen seçimlerin ardından Kongo Ulusal Hareketi'nden(KUH) Patrice Lumumba oyların büyük bir kısmını alarak Başbakan olurken, ABAKO'dan Joseph Kasavubu ikinci aday olmuştu ve 30 Haziran 1960'da Kongo bağımsızlığını kazandı.

22 Bağımsızlık Sonrası Çatışmalar 22 200’den fazla etnik grubun yaşadığı Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde bağımsızlığın ardından ortaya çıkan farklı görüşlerin temelinde etnik köken farklılığı yatmaktadır; Bununla birlikte eski sömürgeci güçlerin de çatışmaya neden olacak görüş ayrılıklarının güçlenmesinde etkili olduğu görülmektedir. Ayrılıkçı hareketlerin güçlenmesinde bir diğer önemli unsur da bölgede ekonomik faaliyetler yürüten şirketlerin desteğidir; örneğin Katanga bölgesinin bağımsızlığı için hareket eden gruplar Union Miniere du Haute-Katanga, Campaigne du Katanga, Societe Minirale de Belgique gibi şirketlerden yardım almışlardır. Sömürgelikten bağımsızlığa geçiş sürecinin çok hızlı yaşanması, yönetim konusunda deneyimsizlik ve yüksek eğitim oranının düşüklüğü yanında etnik ve ideolojik ayrılıkların derinleşmesi ülkedeki çatışmaların durdurulmasını zorlaştırmıştır. Bunun yanında eski sömürgeci gücün askerlerinin hala ülkede bulunması ve halka müdahale etmesi gerginliğin daha da artmasında etkili olmuştur. Sonuçta Başbakan Lumumba’nın girişimiyle BM müdahalesi gündeme gelmiştir. BM Güvenlik Konseyi, hukuk düzenin inşası ve ekonomik ve politik istikrarın sağlanması amacıyla, BM Güvenlik Konseyi’nin 143 numaralı kararına dayanarak Kongo Operasyonu başlatılmıştır. Bu durumda Belçika, BM gücüyle yer değiştirmek koşuluyla, askeri gücünü ülkeden geri çekmeyi kabul etmiştir. Kongo krizinin uluslararası bir hal almasında yalnızca BM müdahalesi etkili olmamıştır. Yeni bağımsızlığına kavuşan bu ülkede sosyalist bir rejim kurulmasını destekleyen Sovyetler Birliği, komünizmin yayılmasını durdurmak isteyen ve Batı’nın ekonomik çıkarlarını destekleyen ABD ile, sorunun yeni bağımsızlığını kazanmış komşu ülkelere yayılmasından korkan eski sömürgeci güçlerin de olaya taraf olması ortamın daha da karışmasında etkili olmuştur.

23 Mobutu Dönemi 23 1965’te darbe ile yönetimi ele geçiren Joseph Mobutu, 1997 yılında Laurent Kabila tarafından iktidardan düşürülene kadar ülkeyi yönetmiştir. 1965 yılında Mobutu ABD destekli darbe ile yönetimi ele geçirmiş, ayaklanmalar bastırılarak ülke bütünlüğü sağlanmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede etnik ve ayrılıkçı örgütler dağıtılmış, federal devlet sistemi 9 bölgeli merkezi yönetime çevrilmiştir. 1966 yılında başkent Léopoldville’in Kinşasa olarak adlandırılmasının ardından Mobutu, 1971 yılında ülkenin ismini Zaire olarak değiştirmiştir. Sömürge döneminden kalan kent isimleri de yerli isimlerle değiştirilmiştir. Otoriter rejim altında ülkede 1977 yılına kadar çatışmalar durulmuştur. Afrika’da Sovyet etkisine karşı, komünizmle mücadelede ABD için önemli bir müttefik olan Mobutu, bu desteğin de yardımıyla, insan haklarını hiçe sayan bir baskı rejimi kurmuş; ülkenin zengin kaynaklarını ve uluslararası yardımları kişisel çıkarı için kullanmaktan çekinmemiştir. Demokratik Kongo Cumhuriyeti Orta Afrika’ya hakim stratejik konumu ile özellikle ABD’nin önemli kaynaklara ulaşım, ticaret yollarının kontrolü ve politik çıkarları açısından önemlidir. Bu nedenle, yolsuzluklara, ekonomik istikrarsızlığa ve insan hakları ihlallerine rağmen 1960’lı yıllarda iktidara gelmesini sağladığı Mobutu’yu desteklemeye devam etmiş, 400 milyon dolarlık silah ve askeri yardımda bulunmuştur. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle ABD, 1997’de iktidardan düşürülmesine tepki göstermemiştir.

24 Mobutu Dönemi 24 1966 yılında başkent Léopoldville’in Kinşasa olarak adlandırılmasının ardından Mobutu, 1971 yılında ülkenin ismini Zaire olarak değiştirmiştir. Sömürge döneminden kalan kent isimleri de yerli isimlerle değiştirilmiştir. Otoriter rejim altında ülkede 1977 yılına kadar çatışmalar durulmuştur. Afrika’da Sovyet etkisine karşı, komünizmle mücadelede ABD için önemli bir müttefik olan Mobutu, bu desteğin de yardımıyla, insan haklarını hiçe sayan bir baskı rejimi kurmuş; ülkenin zengin kaynaklarını ve uluslararası yardımları kişisel çıkarı için kullanmaktan çekinmemiştir. Demokratik Kongo Cumhuriyeti Orta Afrika’ya hakim stratejik konumu ile özellikle ABD’nin önemli kaynaklara ulaşım, ticaret yollarının kontrolü ve politik çıkarları açısından önemlidir. Bu nedenle, yolsuzluklara, ekonomik istikrarsızlığa ve insan hakları ihlallerine rağmen 1960’lı yıllarda iktidara gelmesini sağladığı Mobutu’yu desteklemeye devam etmiş, 400 milyon dolarlık silah ve askeri yardımda bulunmuştur. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle ABD, 1997’de iktidardan düşürülmesine tepki göstermemiştir.

25 Mobutu Dönemi 25 Mobutu’yu iktidardan devirmek için başlayan eylemler, 1977’den itibaren iç çatışmaları hızlandırmıştır. Angola’dan gelen ve Küba ile Sovyetler Birliği tarafından eğitilmiş Kongo Ulusal Kurtuluş Ordusu (CNLA) milislerine karşı, hükümet Fas’ın askeri desteği ile gerillaları püskürtmüştür. 1978’de Zambiya ve Angola üzerinden yeniden saldıran CNLA güçlerine karşı Mobutu Fransa ve Belçika’nın yardımı ile üstünlük sağlamıştır; 1987 yılında anlaşmaya varılana dek çatışmalar aralıklarla devam etmiştir. 1996 yılında Kivu’daki Tutsi halkın başlattığı ayaklanma ile ve Ruanda, Uganda, Burundi, Angola ve Eritre’nin desteği ile Kinşasa’yı ele geçirmesinin ardından Mobutu iktidardan devrilmiştir. Kabila devlet başkanı olurken, ülkenin adı Demokratik Kongo Cumhuriyeti olarak kabul edilmiştir.

26 Kongo İç Savaşı ya da Afrika Savaşı 26 Kabila yönetimi muhalif güçlerce yolsuzluk, diktatörlük gibi suçlamalarla karşılaşırken, eski müttefikleri de kendi ülkelerindeki paramiliter grupların desteklenmesinden Kabila’yı sorumlu tutmuşlardır. Ruanda’da Hutular ve Tutsiler arasındaki iç savaş, iki grubun da azınlık olarak bulunduğu Kongo topraklarına da yansımıştır. Hutu mülteci kampına yönelik Tutsi saldırıları ve katliamların engellenememesi, Ruanda askeri birliklerinin Kongo topraklarındaki varlığı, Kongo içişlerinde Ruanda etkisinin artması Kabila’ya yönelik eleştirileri arttırmıştır. 1998 ’da Ruanda ordusunun Kongo topraklarında karargâh kurması ardından Kabila, tüm yabancı güçlerin ülkeyi terk etmesini istemiştir. Bu süreçte Ruanda, Uganda ve Burundi Kongo’ya karşı bir araya gelerek, öne çıkan iki isyancı güç, Bemba liderliğindeki MLC ve RCD’yi desteklemeye başlamıştır. Kabila yönetiminin düşürülmesi için ABD ve Fransa’nın da desteğini alan bu ülkeler, kendi etnik kökenlerinden isyancıları da kışkırtmışlardır. Bu ittifak karşısında Kabila da Zimbabwe, Angola ve Namibya’nın, ardından Çad, Sudan ve Libya’nın desteğini sağlamıştır.

27 Kongo İç Savaşı ya da Afrika Savaşı 27 Bu karmaşık ittifak ağının odağında çıkarlar yer almaktadır. Angola, Kongo’daki karışıklıktan yararlanarak bu bölgede kendisine yönelik gelişecek isyan faaliyetlerinden çekinmektedir; Sudan, ülkesindeki isyancı örgütlere destek veren Uganda yönetimine karşı Kongo’yu desteklemektedir; Zimbabwe Kongo’ya verdiği borç ile ekonomik çıkarlarını düşünerek ve ABD’ye karşı, Kongo’yu desteklemiştir. Ülke içinde de Kabila’ya karşı olan bazı güçler, dış müdahaleye karşı yönetimin yanında yer almaya başlamıştır. Kongo’daki iç savaş, diğer Afrika ülkelerini de Kongo topraklarında zaman zaman karşı karşıya getirmiş ve topyekün bir Afrika Savaşı tehlikesi ortaya çıkmıştır. 2001 yılında gerçekleştirilen bir darbe girişimi sırasında Kabila’nın öldürülmesinin ardından, devlet başkanlığını oğlu Joseph Kabila devralmıştır. 2001 yılında barış yolunda önemli adımlar atılmış, Ruanda ve Namibya askerlerinin kademeli olarak ülkeden çıkarılmasına başlanmıştır. 2002’de çatışan tüm tarafların katıldığı bir anlaşmanın imzalanmasına rağmen, çatışmaların devam etmesi, tarafların güvenlik kaygısıyla müdahalede bulunmaları ateşkes anlaşmasının ihlaline neden olmuştur. 2003 yılında Fransa’nın girişimiyle Güvenlik Konseyi’nden Kongo’ya uluslararası güç gönderilmesi kararı çıkmıştır. Önce çoğunluğu Fransız askerlerinden oluşan bir uluslararası birlik gönderilmiş, daha sonra görevi BM Barış Gücü’ne (MONUC) devretmiştir. BM Barış Gücü’nün ülkede konuşlandığı süreçte de çatışmalar devam etmiştir; asker sayısının arttırılmasına rağmen, çatışmalar son bulmamıştır. Haziran 2003’te Avrupa Birliği de Avrupa dışı ilk askeri operasyonunu Kongo’da gerçekleştirmiştir (Artemis Operasyonu).

28 Demokrasiye Geçiş Çabaları ve Devam Eden Çatışmalar 28 2003 yılından itibaren Kabila yönetimi altında ülkede geçiş dönemi hükümeti kurulmuştur. Hükümette siyasi partiler, muhalif güçler ve sivil toplum temsilcilerine yer verilmiştir. Ulusal birliğin ve demokrasinin inşası için, demokratik seçimler yapılana kadar 2 veya 3 yıllık süre için Kabila’nın devlet başkanı olarak kalması kararlaştırılmıştır. 2005’te yeni anayasanın referandumda % 84 çoğunlukla kabulünün ardından, 2006 yılında seçimler yapılmıştır. Seçimlerde Kabila tekrar devlet başkanı seçilerken 2007 yılında doğudaki Kiwu Eyaletinde çatışmalar tekrar alevlenmiştir. 2008 Ocak’ında Kongo hükümeti ve isyancı güçlerin başındaki Tutsi General Nkunda arasında Goma’da bir ateşkes ve barış anlaşması imzalanmış; buna rağmen karşılıklı saldırılar devam etmiştir.

29 Çatışmaların Nedenleri 29 Kongo’da yaşanan etnik sorunların temelleri konusunda şu unsurlar sıralanabilir: Sınırlanan etnik kimliğin ifadesi arzusu Yasal, kültürel, ekonomik ayrımcılık Rejimin niteliği ve toplumsal kültür (demokrasinin gelişimi) Elverişsiz ekonomik koşullar, kaynakların ve gelirin adaletsiz dağılımı, göç Merkezi otorite boşluğu, merkezi yönetimin yozlaşması (yolsuzluklar) Tarihsel travmalar Uluslararası destek

30 Çad 30 Çad sorununun temelinde, birbiriyle ilintili dinsel, dilsel ve belli bölgelere özgü yaşam farklılığına dayalı etnik farklılıklar, dış nedenler ve sosyal ekonomik ve siyasal nedenlerin kökeninde yaklaşık 10 milyon nüfuslu Çad’da 200’den fazla etnik grubun bulunuyor olması vardır. Fransızcanın ve Arapçanın resmi diller olarak kullanıldığı Çad Cumhuriyeti’nin kuzey ve iç bölgelerinde Arap ve Müslüman kabileler, güneyinde ise Hristiyan, animist ve diğer yerli inançlara sahip kabileler bulunmaktadır. İç ve dış gelişmelerin etkisine açık olan Çad, zengin petrol rezervlerine sahip durumdadır. Sömürge döneminde ; siyasi iş birliği ya da kültürel arası anlayış zemininin oluşmaması, bölgeler arasında ekonomik dengelerin kurulması yönünde gerekli çabaların gösterilmemiş olması ve bağımsızlık sonrasında yöneticilerin bu konularla yeterince ilgilenmemeleri bugünkü sorunların doğuşunda etkili faktörler olmuşlardır

31 Tarihsel Geçmiş 31 Çad’da en eski uygarlık Sao dönemidir; ardından da Kanem İmparatorluğu kurulmuştur. 1917 yılında Çad’da dini hayatın düzenlenmesine dair sempozyum düzenleme vaadiyle toplanan 400 civarında ilim adamı, Fransız güçlerince öldürülmüşlerdir. İlk genel seçimini 1947’de Fransa’nın denetiminde gerçekleştiren Çad’da parlamentoya Fransız yanlıları yerleştirilmiştir. 1959 Mayısındaki seçimler sonrasında parlamentodaki çoğunluğu Çad İlerleme Partisi’nin elde etmesiyle birlikte Françios Tombalbaye’nin Başbakan, Gabriel Lisette’nin de Başbakan yardımcısı olduğu bir hükümet kurulmuştur. Bağımsızlık sonrasında Fransa dostu, güneydeki Saralardan bir Hristiyan olan Tombalbaye hem cumhurbaşkanı hem de başbakan olmuştur. Güneylilerin, devletin kilit noktalarında ağırlıklarının artması, etnik gruplar ve bölgeler arasındaki gerginlik ve farklılıkların daha da belirginleşmesine neden olmuştur. Bu tür farklılıklar ülkede güç mücadelesi yaşanmasına ve düşük ölçekteki gerginliklerin kolaylıkla krize dönüşebilmesine sebebiyet vermiştir. Çok sayıda kuzeyliyi yönetime ortak etmek için Malloum hükümetinin genişlemeye gitmesi, gücün bölgeler düzeyinde paylaşılma memnuniyeti sağlayamamış aksine hükümette gerginliğin giderek artmasına neden olmuştur. Güneydeki Hristiyan ve paganlar ile kuzeydeki Müslümanlar arasındaki bölünmüşlüğün tetiklediği ve 1980’de Çad’daki bu iç savaşta, kuzeyli Müslümanların liderliğini Gukuni Veday yaparken, güneyli Hristiyan/pagan ittifakının liderliğini Müslüman kökenli olmasına karşın Hüseyin Habre yapmıştır. Habre’nin 28 Kasım 1984’teki ateşkesi bozması sonrası, Libya askeri müdahalede bulunarak kuzeydeki bazı bölgeleri işgal etmiş ve bu gelişmeler üzerinde de Afrika Birliği Örgütü, Libya’nın geri çekilmesi için girişimde bulunmuştur.

32 Tarihsel Geçmiş 32 1960 yılında bağımsızlığını kazanan Çad’da Fransa’nın etkisi sürmektedir. Fransa’nın Ruanda soykırımında sorumluluğun ortaya çıkmasının ardından Afrika’daki faaliyetlerini uluslararası güçlerle koordineli yürütmeyi kararlaştırmıştır. Orta Afrika Cumhuriyeti’nin kuzeyinde Çad sınırına yakın bölgede 2005 yılında bulunan petrol Orta Afrika bölgesi genelinde çıkan çatışmaların temel nedenlerinden biridir. Son dönemlerdeki Sudan-Çad ilişkilerine bakıldığında ise iki ülke arasında neredeyse her yıl bir uzlaşmanın imzalandığı görülmektedir. Şubat 2006’da Libya’nın arabuluculuğunda imzalanan Trablus Anlaşması’na göre iki ülke iş birliği yapacak ve sınırlarındaki isyancı grupları desteklemeyeceklerdir. Çad ile Sudan arasındaki ilişkilerin gerilmesi üzerine Katar ve Libya arabuluculuk girişimlerini arttırmışlardır. Hatta Çad ile ilişkileri bozmamaya özen gösteren Fransa, ABÖ dönem başkanı Libya lideri Muammer Kaddafi’ye iki ülke arasındaki sorunu çözme çağrısında bulunmuştur.

33 Burundi 33 Baskı altında yaşayan ve nüfusun %80’ini oluşturan Hutu çoğunlukla, ülkenin yönetimini elinde bulunduran ve nüfusun %14 kadarını oluşturan Tutsi azınlık arasındaki tarihten gelen ve özellikle sömürge döneminde sömürgeci güçler tarafından körüklenen etnik farklılıklardan kaynaklanan çatışmalar oluşturmaktadır. Afrika'da gerek nüfus ve gerekse de yüz ölçümü itibariyle en küçük ülkelerinden birisi olan Burundi'de on yıllardır süren ve zaman zaman iç savaş boyutuna varan bir çatışma söz konusudur. 2008'deki hükümet güçleri ile FNL gerillaları arasında meydana gelen ve 100 kişinin öldüğü çatışmadan beri şiddetini azaltan iç savaş Burundi'nin, dünyanın en fakir ülkelerinden biri olarak kalmasına ve demokratikleşme yolunda gözle görülür bir gelişme kaydetmemesine neden olmuştur. Burundi'deki iç savaşın temelinde,hemen yanı başındaki Ruanda'dakine benzer şekilde,ülkede %85'lik çoğunluğa sahip olmalarına rağmen,%15'lik nüfusu oluşturan Tutsiler tarafından yıllardır baskı altında tutulan Hutuların gerilla savaş yöntemini kullanarak iktidarda pay sahibi olma girişimleri yatmaktadır. Orta Afrika’da, Büyük Göller bölgesinde yer alan küçük bir ülkedir. Tanzanya, Ruanda, Demokratik Kongo Cumhuriyeti (Zaire) ile komşudur. Nüfusunun %85'i Hutulardan, geri kalanın çoğunluğu Tutsilerden oluşur. Küçük bir kısmı ise Twa (Pigme) ve birkaç bin Avrupalı ve Güneydoğu Asyalıdır.

34 Burundi 34 İlk yerleşimcilerin Twa etnik grubundan insanların oluşturduğu Burundi'de, daha sonra ülkeye göçle gelen Hutular ve Tutsiler, sömürge dönemine kadar barışçıl bir birliktelik sürdürmüşlerdir. Ülkede dinî inanç: Hıristiyan %67 (Roma Katolikleri %62, Protestanlar %5), yerel inançlar %23, Müslüman %10'dur. Koloni yönetimi boyunca ülkede azınlıkta olan Tutsi elitlerin çocukları Katolik misyoner okullarında kendilerine sunulan imkanla Avrupa'da eğitim alma şansı bulmuşlardır. Eğitim alıp geri dönenler,Belçika kolonyal yönetimi için gerekli olan orta ve üst sınıf yönetici kadrolarına getirilmişlerdir. Bu da Tutsilerin Hutular üzerinde daha da güçlü bir konuma sahip olmaları sonucu doğurmuştur. Belçika'nın izin vermesiyle 18 Eylül 1961'de yapılan genel seçimleri Mwami'nin oğlu Prens Luis Rwagasore'nin liderliğindeki UPRONA kazandı. Belçika'nın askerlerini bölgeden çekmesiyle etnik çatışmalar başladı İktidarının ilk yıllarında ülkeyi demir yumrukla yöneten Micombero, Hutuların darbe planlarını püskürmek ile uğraşmaktan dolayı ülke iç düzenini sağlamakta başarısız olmuştur. Micombero ülke çapında Hutulara karşı yeni bir bastırma harekatı başlattı. 1972'nin Mayıs ayından Ağustos ayına kadar Hutu elitleri ve önde gelenlerinin neredeyse tamamı ya ülke dışına gönderildi ya da öldürüldü. Bu dönemde 150.000 Hutunun hayatını kaybetmiş olabileceği belirtilmektedir.

35 Zimbabwe 35 Zimbabwe, yaklaşık 12,5 milyon nüfusu, 390 bin km 2 ’lik yüzölçümü ile Güney Afrika bölgesinin önemli ülkelerinden birisidir. Zimbabwe’de, özellikle 2000 yılından sonra,uluslar arası camianın giderek daha fazla dikkatini çeken ekonomik çöküş ve siyasi gerginlikler,oldukça karmaşık pek çok faktörün etkisinde şekillenmiştir. Sorunun tarafları, ikiye bölünmüş ülkedeki eski rejim (1980’den beri ülkeyi yöneten Robert Mugabe ve yakın çevresi) tarafları ile değişiklik,normalleşme isteyen muhalefettir. Başta,Güney Afrika olmak üzere bölgesel aktör ve eski sömürgeci güç olan İngiltere (Britanya) ile ABD ve Çin gibi küresel aktörler, IMF gibi uluslararası finans kuruluşları da sorunun tarafları arasında yer almaktadır. Mugabe tarafıyla muhalefetin anlaşması sonucu başlayan son bir yıllık kırılgan geçiş sürecinin başarısızlığa ğraması halinde ülkenin hızla iç çatışmaya kayma ihtimali mevcuttur. Zimbabwe sorunu, 2000 yılındaki anayasa referandumunda Mugabe’nin teklifinin reddedilmesi sonucu, rejimin gittikçe daha da baskıcı bir karaktere bürünmesiyle uluslararası dikkatleri çekmeye başlamıştır. Ancak Afrika’daki diğer pek çok ülkede olduğu gibi, içine düşülen durumun sömürgeci döneme, hatta daha da öncesine dayanan tarihsel kökenleri mevcuttur.

36 Zimbabwe 36 Tarihsel Miras: Şüphesiz,sorundaki en önemli tarihsel faktör sömürgecilik döneminin yıkıcı etkisidir. İngiliz Güney Afrika Şirketi (British South Company ) önderliğinde 1890’da başlayan işgal sonucunda, Avrupalılar bölgede Britanya İmparatorluğuna bağlı, 1923’ten itibaren mali konularda ve içişlerinde özerk olmasına izin verilen bir göçmen topluluğu (koloni) kurdular. Kalkınma Sorunları: Bağımsızlıktan sonraki iki yıl içerisinde hızlı bir büyüme yakalayan Zimbabwe, sonrasındaki dönemde yaşanan kuraklık,küresel ekonomik durum, IMF ve Dünya Bankası gibi Uluslararası Finans Kuruluşlarının (UFK) tavsiyesiyle uyguladığı yapısal uyum programları gibi ekonomik stratejilerin başarısız olması gibi sebeplerle yüksek olmayan bir büyüme bir büyüme yakalayabilmiştir. 1990-95 arasındaki dönemde halkın yüzde 62’si temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmiş ve derinleşen yoksulluk nedeniyle çiftlik işgalleri baş göstermiştir. Otoriter Siyasal Sistemin Devam Etmesi: Ian Smith’den otoriter ve baskıcı bir rejim devralan Robert Mugabe’nin liderliğindeki ZANU partisi ilk başlarda oldukça pragmatist davranmıştır; çünkü bölgedeki diğer bağımsızlığını yeni kazanan ülkelerin (örneğin Mozambik) yaptığı,beyazları hızla yurtdışına sürme hatasından ders çıkarma şansına sahip olmuştur

37 Zimbabwe 37 Rejimin Otoriterleşme Süreci 30 yıllık tarihsel bir dönem içerisinde, Mugabe rejiminin otoriterleşme süreci doğal olarak,tek bir faktöre dayanmaz ve basitçe izah edilemez; diğer önemli süreçler gibi karmaşık bir dizi etkenin,zamanla iç içe geçen gelişmelerin sonucunda ve doğrusal olmayan bir şekilde ortaya çıkmıştır. En baştan muhalefete hoşgörü göstermeyen yeni rejim, tehditkar, ırkçı Güney Afrika Cumhuriyeti’nin de gölgesinde, 1990’a kadar ülkeyi olağanüstü hal rejimiyle idare etmiştir. Toprak Konusu Toprak reformu sorunu bölgede genel sorundur. Bağımsızlıktan itibaren, toprakların beyazlardan alınıp siyahlara verilmesi konusu, Zimbabwe’de özellikle kırsal bölgelerde gündem konusudur. Bu konu özellikle 1997’den sonra, en önemli siyasi tartışmaları alevlendirip zaman zaman şiddete ve çiftliklerin işgaline sebep olmuşken, insan hakları ve demokrasi konusu o dönemde uluslararası ajanda da nispeten daha marjinal bir yer bulabilmiştir Zimbabwe’de süregelen kriz ve gerginliğin önemli bir boyutu da sorunun içeride olduğu gibi, bölgesel ve küresel aktörler arasında da yol açtığı tartışma ve farklı tutumlardır. Sorunun dış boyutu kritik öneme sahip olmuştur ve rejimin muhaliflere karşı tutumun çok daha sertleşmesine engel olduğu söylenebilir. Zimbabwe sorununa dikkati çeken uluslararası aktör, BM olmuştur. Kofi Annan, BM sekreterliği döneminde 2006 Mart’ında bölgeye yaptığı ziyaret sırasında ‘’Zimbabwe ‘deki durumun Zimbabweliler için, bölge için ve dünya için zor olduğunu belirterek özellikle Mbeki yönetiminin gayretini övmüş, daha da aktif olma çağrısında bulunmuştur.

38 Tanzanya 38 İngiltere’nin Doğu Afrika sömürgelerinden olan Tanzanya, 1964’te Tanganyika anakarası, Zanzibar ve Pemba adasının birleşmesiyle kurulmuştur. 1880li yıllardan itibaren Alman egemenliği altında olan Tangankiya toprakları, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Doğu Afrika’nın tamamına yakınında olduğu gibi İngiltere hakimiyetine geçmiştir. Özellikle Müslüman Zanzibar halkının adalarından çıkan kaynakların Tangankiya anakarası ile paylaşımı gerçekleşirken, Tangankiya anakarasından çıkan kaynakların gelirlerinin tamamen anakarada kaldığı iddialarının, iki halk arasında çekişme ve anlaşmazlıklara neden olduğu bir gerçektir. Bölgeye ilk olarak gelen Arap tüccarlar burayı 700lü yıllarda kolonileştirmeye ve burada İslamiyeti yaymaya başlamışlardır. Tarihi 3.7 milyon yıl öncesine dayanan Tanzanya, dünyanın en eski insan fosilinin ülkenin kuzeyinde bulunması nedeniyle insanlığın beşiği olarak adlandırılır. 15.yy sonlarında Portekizlilerin Vasco de Gama liderliğinde bölgeye ulaşmasıyla Arapların konumları giderek önemini kaybetmiş fakat Portekizliler iç bölgelere ilerlemek yönünde fazla çaba sarf etmemişlerdir. 1920’den 1924’e kadar Tangankiya Bölge Şefliğinin İngiliz komutanı olan Sir Horace Byatt, yeni gelişme planları hazırlanmadan önce bölgede iyileşme ve yeniden kazanım amacıyla çalışmalar yürütmüştür. Yapısal olarak savaş sonrası dönemdeki en önemli gelişme, İngiliz hükümetinin Tangankiya’yı BM vasiliği altına sokan kararıydı. 1959’da Anayasal komite oyçokluğuyla Konseyin her iki tarafındaki üyelerin büyük çoğunluğunun Afrikalı olması gerektiğini ve seçilmiş üyelerin hükümetin temsilcisi olması gerektiğini tavsiye etmiştir.

39 Tanzanya 39 Bölgedeki huzur ve istikrar için önemli bir lider olan Halife İbn Harub, 1911’de Doğu Afrika sultanı olmuştur. Tanzanya genellikle bölgede çatışmadan en fazla uzak ülke olarak bilinmesine rağmen bilinen en büyük çatışmasını komşusu Uganda ile yaşamıştır. Kasım 1978’de Uganda birliklerinin Tanzanya’yı işgalini, Ocak 1979’da Uganda devlet başkanı İdi Amin’e karşı gelen 3000 Ugandalının Tanzanya birliğine katılması takip etmiştir. Ülkedeki etnik grupların sayısı 120’den fazla olmasına rağmen Tanzanya kuruluşundan beri hiçbir etnik sorun yaşamamıştır. Tanzanya’daki sorunun temelini ülkede çıkarılan petrol, altın ve elmas gibi değerli madenlerin gelirlerinin paylaşımı oluşturur. Müslüman nüfusun yoğun olduğu Zanzibar ve Hıristiyan nüfusun yoğun olduğu Tangankiya’nın birleşmesiyle oluşan Tanzanya’da, Tanganyika halkının refah seviyesinin çok daha iyi olduğu görülmektedir. Bu durumun gelecek yıllarda iki halk arasında dini temelli olan ama görünüşte ekonomik nedenlere dayalı

40 Somali 40

41 Somali 41 Somali'nin bugün ve yakın geçmişteki sorunları başlıca üç kısımda incelenebilir: İç çatışmalar, sınır problemleri ve son zamanlarda dünya gündemini sıkça meşgul eden Somali açıklarındaki deniz haydutluğu meselesidir. Bu ülkede sömürgeci güçlerin(İngiliz,İtalyan ve Fransızların) kendi çıkarları doğrultusunda çizdikleri sınırlarla Somali, bir yandan bölgedeki diğer ülkelere nazaran daha homojen yapıda olmakta birlikte yine de toplum yapısında bölünmelerin yaşanmasına, dolayısıyla iç sorunlara neden olurken diğer yandan da sınır problemlerine yol açmıştır. Ayrıca iç sorunların oluşturduğu ve şekillendirdiği istikrar boşluğu da Aden Körfezi açıklarında deniz haydutluğu sorununun ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. 19.yüzyılın yarısında Fransızların Cibuti bölgesine iyice yerleşmeleri üzerine Fransa'yı kuşatmak için; İngiltere Somali'ye çıkarak burada kendi yönetimini inşa etmiş, Fransa ile rekabet halinde bulunan İtalya ise,1889'da Güney Somali ve Eritre de kendi yönetimini kurmuştur. İtalyanların amacı İngiltere'nin Sanayi Devrimi esnasında izlediği yolu takip ederek burada pamuk plantasyonları kurarak sanayileşmesini pamuğa dayandırmaktı.

42 Somali 42 Bütün bunlar yaşanırken İngiltere, İtalya ve Fransa arasında bir çatışmadan ziyade bir anlaşma sağlanarak, egemenlikleri altına aldıkları toprakları birbirinden ayıran sınırlar çizmişler ve herkes kendi bölgesini yönetmekte serbest kalmıştır. Ancak işgalci güçlerin ele geçirdikleri topraklardaki yönetimi kolay olmamış, sürekli tekrarlanan ayaklanmalar 2.Dünya Savaşına kadar varlığını hissettirmiştir. İngiliz yönetimi altındaki Somaliland Protektorası'nın 26 Haziran 1960'da İngiltere'den bağımsızlığını kazanmasının ardından BM vesayeti altında İtalya tarafından yönetilen İtalyan Somaliland'ı 1 Temmuz 1960'da ''Somali Cumhuriyeti''adı altında birleştirmiştir. Fakat yıllarca iki ayrı sömürge devletinin kontrolünde yaşayan klanlar birleşme sürecinde ciddi bir iktidar mücadelesine girişmişlerdir.

43 Sınır Sorunlarının Gelişimi 43 a. Etiyopya ile Sorunlar 1977 yılında Batı Somali Kurtuluş Cephesi Etiyopya'ya karşı silahlı saldırı başlatmış ve bu saldırı daha sonra dönemin Devlet Başkanı Muhammed Ziyad Barre tarafından da desteklenerek Somali askeri birlikleri Ogaden bölgesine gönderilmiştir. Somali'nin bu şekilde, Etiyopya'daki Somali halkının yaşadığı Ogaden bölgesini işgal etmesine, Etiyopya 17 bin Küba askeri ve Sovyet yardımını da arkasına alarak 1978'de karşılık vermiş ve savaşı kendi lehine çevirdiği gibi Somali topraklarının bir kısmını da işgal etmiştir. b. Kenya ile Sorunlar Kenya'nın Somali sınırına yakın Northern Frontier District'te (NFD) yaşayan Kenyalı Somaliler, Somali Cumhuriyeti ile yeniden birleşmek için çeşitli formlara temsilciler göndermeye başlamışlardır. 1963'te ise Kenya sınırları içerisinde kalan Somaliler, Somali'ye bağlanmak istedikleri için yıllarca süren bir ayaklanma başlatmışlardır. Bu ayaklanma kendi ülkesindeki ayrılıkları çözme sorunu yaşayan ve birleştirici,dikkatleri başka yöne çekmeyi sağlayacak unsurları arayan Somali yönetimleri tarafından desteklenmişlerdir.

44 Somali İç Çatışmaları 44 Ziyad Barre yönetiminin Somali'de 1986 yılına kadar güvenliği sağlaya bilmiş olmasına karşın,muhalif gruplar ve klanların muhalefeti de artış göstermiştir. Somali Devrimci Sosyalist Partisi 1986 kasım'da 3.Kongresinde 7 yıllık bir dönem için tek bir cumhurbaşkanı adayı belirlemiştir. Öte yandan 1988'de Somali Ulusal Harekatı, Birleşik Somali Kongresi ve Ogaden Somali Vatan Sevenler Hareketi birleşerek Barre hükümetine karşı silahlı mücadeleye başlamıştır. İstikrarsızlığın artması ve Barre hükümetinin düşmesinin ardından, ülkede yönetim boşluğu yaşanmış ve Somali anarşi ortamına sürüklenmiştir. Süreç içerisinde merkezi bir hükümet kurulamazken,Somaliland ve Puntland gibi bölgeler kendi özerk yönetimlerini ilan etmişlerdir. Somali’de yaşanan sorunların temelinde, ülkede 20 yıldır süren iç savaş nedeniyle devam eden siyasi istikrarsızlık var. Birçok köklü medeniyete ev sahipliği yapmış Somali; dinamik ve genç nüfusu, jeopolitik ve jeostratejik önemi ve zengin yer altı kaynakları nedeniyle çeşitli müdahalelere maruz kalmaktadır. Somali’de dört önemli kabile vardır: Dir, Daarood (Orta-güneyin en büyük kabilesi), Isaq ve Hawiye. Rahanwayn ve Digil gibi daha küçük kabilelerin insanları çoğunlukla ülkenin güneyindeki Kismayu yakınlarında yaşarlar. Somali’nin çoğunluğu bu kabilelerden birine mensuptur ve hepsi Somali dilini konuşan Müslümanlardır.

45 Siad Barre Yönetimi 45 Etiyopya ile savaş 1974’te başladı, o zamandan beri Somali’de iç savaş ve kıtlık var. 1991’de Barre’nin kuvvetleri yenildi ve muhalefet Mogadişu’nun bazı bölgelerinde kontrolü ele geçirdi; fakat onlar da başkanın kim olacağı konusunda bölündüler ve iç savaş daha da büyüdü. Askeri diktatör, Siad Barre, Somali’de hükümeti ele geçirmişti. Siad Barre’nin verdiği ilk söz, kabileleri feshetmek olmuştu; Ancak daha sonra kabileler arasındaki anlaşmazlıkları kışkırtıp, halkın dikkatini bu yöne çekerek, kendi başarısızlıklarını örtmeye çalıştı. 1991’de Siad Barre ülkeyi terk edince, hükümeti dağıttı ve herkes kendi klanını toplayıp güç oluşturarak iktidar mücadelesine girişti. Doğu Afrika’da etkili olan, özellikle Somali’yi vuran kıtlık yapılan yardımlara rağmen devam etmektedir. Birleşmiş Milletlerin yayınladığı rapora göre kıtlık bölgede giderek etkisini artırırken Somali’nin güney kısımlarındaki birçok yerleşim yeri de afet bölgesi olarak belirlendi. BM ve bağımsız yardım kuruluşları seferberlik ilan etse de kıtlığın ortaya çıkmasında etkin olan faktörler var olmaya devam ettiği için kıtlığın hemen ortadan kalkması beklenmemelidir. Bu faktörlerden en önemlilerinden biri Somali’de yaşanan ve tüm bölgeyi olumsuz etkileyen çeyrek asırlık iç savaştır. Birleşmiş Milletler’ in onayıyla gerçekleştirilen askeri harekât sonrasında kurulan Geçici Hükümet şimdiye kadar ülke içinde otoritesini yerleştirip meşruiyet kazanamadı.

46 Siad Barre Yönetimi 46 Geçici hükümeti tanımayan grupların başlattıkları silahlı mücadele ise neredeyse çeyrek asırdır devam etmektedir. Somali’de 1969 yılında bir askeri darbe ile yönetimi eline alan Siad Barre 22 yıl sonra artan muhalefete dayanamayarak 1991’de yönetimi bırakmak zorunda kaldı. Barre’nin ardından yeni yönetim kurmak için toplanan muhalif grup liderleri bir anlaşmaya varamayınca kendi aralarında mücadele etmeye başladılar. Ülkede uzun yıllar süren muhalif güçler arasındaki silahlı çatışmalar ülkede devlet kurumlarını işlemez hale getirdiği gibi kargaşa ortamının doğmasına ve ekonominin savaş ağalarının kontrolüne geçmesine sebep oldu. Bir yandan ülkenin çeşitli bölgelerinde iç savaş devam ederken öte yandan Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında gerçekleşen müdahale sonrası kurulan Geçici Hükümet kendisini kabul ettirmeye çalışıyordu. Bu güvensizlik ve anarşik atmosferde zamanla bir takım gruplar ortaya çıktı ve silahlı güçleri organize ederek Geçici Hükümet’e karşı muhalefet ettiler. 1992 yılında Güvenlik Konseyi Somali krizini ele aldı. Konsey 733 (1992) sayılı kararla kapsamlı bir silah ambargosu kararı aldı. 733 (1992) sayılı kararda barış tehdidi tespiti yapılırken, bunun sebebi olarak, kararın giriş kısmında çok sayıda insanın hayatını kaybetmesi ve mal kaybı ve krizin bölgeye etkisi gösterilmiştir. Krizin komşu devletlerde özellikle Kenya ve Etiyopya’da olumsuz etkisi olmasına rağmen, Konsey kararında göçlerin komşu devletlere etkisi üzerinde fazla durulmamıştır. BMGK 746 (1992) sayılı kararıyla UNOSOM’u kurmuştur.

47 Mali 47 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa Batı Afrika’yı topyekun işgal etmiş ve bugünkü Moritanya, Mali, Senegal, Gine, Fildişi Sahili, Nijer ve Burkina Faso’yu da içine alan geniş bölgede, merkezi Dakar olan, “Fransız Batı Afrikası” (Afrique-Occidentale Française, 1895-1958) denilen bir yapılanma ortaya çıkmıştır. Bölgedeki sömürgeler, 1958-60’da, bugünkü adlarıyla bağımsızlıklarını kazanana kadar da bölge bu adla anılmaya devam etti. Fransız Batı Afrikası içinde “Fransız Sudanı” olarak anılan bölge de 22 Eylül 1960’da bağımsızlığını kazanarak “Mali Cumhuriyeti” adını almıştır. Mali Cumhuriyeti, 1962’de Fransız nüfuzundan uzaklaşarak Sovyetler Birliği’ne yakın bir dış politika uygulamaya başlamıştır. Batılı devletlerin mali yardımlarının kesilmesinin ardından ekonomik ve ardından sosyal krizler meydana gelmiş; merkezi devlet yönetimine alışamayan toplum katmanları ayaklanmıştır. Bunun üzerine 1968 yılında askeri bir darbe yaşanmış ve on yıl boyunca askeri yönetimin altındaki ülkenin ekonomik durumu daha da kötüye gitmiştir. Ülke sosyalist eğilimi terk ederek 1969’da İslam Konferansı Teşkilatı’na üye olmuş 1974’te ise anayasa hazırlanarak millet meclisi ve tek parti kurulmasının önü açılmıştır. Burkina Faso ile yaşanılan sınır mücadelesinin ardından 1979 yılında tek partili ikinci cumhuriyet dönemi başlamıştır. İki yıl sonra Batı Afrika para birliğine katılarak Dünya Bankası’ndan yardım almaya başlamıştır. 1991 yılında halk, çok partili sisteme geçilmesi için şehir merkezlerinde gösteriler düzenlemiştir.

48 Mali 48 Bunun üzerine gösterileri bastıran ordu yeniden askeri darbe yaparak yönetimi ele geçirmiştir. Aynı yılın sonuna doğru yeni bir anayasa hazırlanmasına ve çok partili sisteme geçişe askeri yönetimden izin çıkmış ve 1992 yılında yapılan serbest seçimlerle üçüncü cumhuriyet dönemi başlamıştır. Devlet başkanı Musa Traoré’ye karşı yaptığı askeri darbeyle yönetime el koyan Amadou Toumani Touré, 2002 yılında seçimle iş başına gelmiş ve 2012 yılında kendisi de bir askeri darbeyle görevinden uzaklaştırılmıştır. Bugün devam eden ayaklanmalar 2012 askeri darbesinin ardından patlak vermiştir. Bağımsızlığını kazandıktan sonra sosyalist bir yapıya sahip olan Mali Cumhuriyeti yönetimi, ülkenin kuzeyinde yaşayan halkın dışlanmışlık hissinden kaynaklanan sorunları çözememiştir. Ayrıca yönetimin ülkenin güneyinde yaşayan halkı da etkileyen baskıcı politikaları, krizi daha da derinleştirmiştir. Tüm bu koşullar “Tuaregler ayaklanması” olarak adlandırılan krizi ortaya çıkarmıştır. Ayaklanmanın başlangıcında yaşanan şiddetli silahlı çatışmalar ve Mali’nin kuzeyini etkileyen kuraklık nedeniyle çok sayıda Tuareg komşu ülkelere göç etmiştir. Kuzey Mali krizin, yalnızca Tuaregler, terörizm ve ayrılıkçı girişimler gibi konularla sınırlandırmak mümkün değil. Bu kriz, Mali’nin Afrika’daki coğrafi konumunun ortaya çıkardığı zincirleme bir bunalım olarak görülebilir. Mali, Afrika kıtasındaki üç jeostratejik bölge arasında önemli bir kavşak olarak görülmekte ve bu bölgeler de Mali’nin ülke içi koşulları ve dış politikası üzerinde birtakım etkilere neden olmaktadır. Bu üç kritik bölge şunlardır:

49 Mali 49 1. Mağrip bölgesi: Mali bu bölge ülkelerinin izledikleri politikalardan önemli ölçüde etkilenmektedir. Ancak Cezayir, Fas, Libya ve Moritanya’ya nazaran Tunus bu ülkelerin dışında bırakılabilir. 2. Sahil bölgesi: Moritanya ve Senegal’den Afrika Boynuzu’na kadar uzanan bu bölgede devrik Kaddafi rejimi, ülkelerin karşılaştıkları iç politik meselelerde taraf olmaya çalışmıştır. 3. Gine Körfezi bölgesi: Mali, bu bölge ile ekonomik ve siyasi alanlarda önemli bir ilişki ağı geliştirmiştir. Özellikle Güney Mali çeşitli alanlarda ülkenin ağırlık merkezi sayılırken Kuzey Mali için ise tersi bir durum söz konusudur. Aynı zamanda büyük devletlerin, bu üç bölgeye yönelik müdahaleleri de söz konusudur. Dolayısıyla bu durum Mali’yi, bu devletler arasında önemli bir rekabet sahası haline getirmektedir. Öte yandan Mali’nin çevresinde yer alan ülkeler tarihsel olarak Fransa’nın nüfuz alanı kapsamında değerlendirilmektedir. Ancak geçen on yılı aşkın bir süredir ABD’nin de bölgeye yönelik ilgisinin arttığı görülmektedir. Ayrıca, Brezilya, Rusya, Çin, Hindistan ve Güney Afrika’dan oluşan BRICS topluluğu ülkelerinin Afrika’ya ilgileri de giderek artmaya devam etmektedir.

50 Mali 50 Mali krizini yakından inceleyebilmek için Tuaregler sorununu ortaya çıkaran tarihsel ve sosyolojik koşulları ve Mali’nin bağımsızlığını kazandıktan sonra ortaya çıkan ayaklanmanın aşamalarını dikkatle ele almak gerekmektedir. Libya’ya uygulanan uluslararası ambargonun koşulları ve 90’lı yıllarda Cezayir’de ortaya çıkan iç savaş Kuzey Mali krizinin ortaya çıkmasında önemli bir rol oynamıştır. Tüm bu gelişmeler terörizm ve sınır ötesi organize suç olgularını ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla bu çalışma ile Fransa’nın Mali’ye askeri müdahalede bulunmasına yol açan ve Mağrip bölgesi, Sahil bölgesi ve Gine Körfezi’ni içerisinde barındıran bu stratejik çevrenin oluşumu ve Afrika sahası üzerinde ortaya çıkan yeni aktörlerin etkileri ele alınmaktadır. Fakat zamanla Fransız sömürgeciliğinin, özellikle Müslümanların yaşadığı bölgelere yayılmasıyla birlikte kurumlar ihdas edilmiş ve sömürgecilik kurumlaştırılmıştır. Batı ve Kuzey Afrika’da etkili olan Fransız politikaları sonucu bölgedeki etnik ve kültürel oluşumlar arasındaki ilişkileri ayakta tutan dengelerin çoğu zarar görmüştür. Fransa’nın bölgede izlediği politikaların Mali’deki yansıması ise Tuaregler krizi ile ortaya çıkmıştır. Fransa’nın sömürgesi altında bulunduğu dönemde Mali ile ilgili pek çok stratejik proje gündeme gelmiştir. Ancak Fransa’nın çıkarları üzerine kurulan bu projeler Mali’de yükselen bağımsızlık taleplerini olumsuz etkilemiştir.

51 Mali 51 Mali’nin bağımsızlığını kazanmasından sonra iktidara gelen hükümetin sosyalist politikalar ile Tuaregler üzerinde baskı kurması da Tuaregleri ayaklanmaya sürükleyen önemli bir faktör olmuştur. Ayrıca Mali krizi ülkede yaşanan kuraklıklardan ve kuralıkla bağlantılı olarak krizi derinleştiren siyasi manipülasyonlardan olumsuz etkilenmiştir. 1990’lı yıllarda Cezayir iç savaşı ve Libya’ya uygulanan uluslararası ambargo da, terörizm ve örgütlü suç olgularının yaygınlaşmasına zemin hazırlamıştır. Böylece bölgedeki istikrar ortamı sarsıntıya uğramıştır. Mali çevresinde değişen güvenlik koşulları ve siyasi olaylarla birlikte, ayaklanma giderek daha şiddetli bir hal almış ve tüm bu sebepler Fransa liderliğinde askeri bir müdahalenin önünü açmıştır.

52 Afrika’daki sorunlu ülkelerden biri olan Liberya, geçmişinde sömürgelere, ırk ayrımına, silah ve uyuşturucu kaçakçılığına ve darbelere şahit olmuş bir ülkedir. 1999 yılında Gana, Nijerya ve diğer bölge ülkeleri Liberya’yı, Sierra Leone’deki isyanı desteklemekte itham etmişlerdir. Bu ithamlar üzerine 25 Ocak 2001 tarihinde Birleşmiş Milletler, Liberya’ya ambargo ve yaptırımlar uygulamaya karar vermişlerdir. Tüm bunlardan sonra 2005 yılında yapılan seçimle birlikte Ellon Johnson Liberya’nın ve Afrika’nın ilk bayan cumhurbaşkanı olmuştur. Daha sonrasında Liberya; ABD, Çin, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler ile ilişkilerini geliştirmiştir. Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Belçika’dan bağımsızlığını elde ettiği 1960 yılından günümüze kadar ülkede yaşanan çatışmalar ile gündeme gelmiştir. İlk dönem çatışmalar, sömürge döneminde bağımsızlık amacıyla başlamıştır. Bağımsızlık sonrası çatışmalarda öne çıkan unsur ise Soğuk Savaş’ın yansımasıdır. Ülkedeki çatışmalar Mobutu’nun otoriter yönetimi sırasında bir süreliğine kesilse de, 1970’lerin ortalarında yeniden alevlenmiştir. Bu dönem çatışmalarda etnik farklılıklar ön plana çıkmıştır. Etnik temelli çatışmalar 1990’lı yıllardan itibaren tüm bölge ülkelerini taraf haline getiren uluslararası bir krize dönüşmüştür. 2003 yılında diğer Afrika ülkelerinin taraf olduğu çatışmalar sona erse de, Kongo içinde, özellikle doğu eyaletlerde, zaman zaman alevlenen düşük yoğunluklu çatışmalar devam etmektedir. Çad sorununun temelinde, birbiriyle ilintili dinsel, dilsel ve belli bölgelere özgü yaşam farklılığına dayalı etnik farklılıklar, dış nedenler ve sosyal ekonomik ve siyasal nedenlerin kökeninde yaklaşık 10 milyon nüfuslu Çad’da 200’den fazla etnik grubun bulunuyor olması vardır. Burundi’de ise, Baskı altında yaşayan ve nüfusun %80’ini oluşturan Hutu çoğunlukla, ülkenin yönetimini elinde bulunduran ve nüfusun %14 kadarını oluşturan Tutsi azınlık arasındaki tarihten gelen ve özellikle sömürge döneminde sömürgeci güçler tarafından körüklenen etnik farklılıklardan kaynaklanan çatışmalar oluşturmaktadır. 52 Zimbabwe, yaklaşık 12,5 milyon nüfusu, 390 bin km 2 ’lik yüzölçümü ile Güney Afrika bölgesinin önemli ülkelerinden birisidir. Zimbabwe’de, özellikle 2000 yılından sonra,uluslar arası camianın giderek daha fazla dikkatini çeken ekonomik çöküş ve siyasi gerginlikler,oldukça karmaşık pek çok faktörün etkisinde şekillenmiştir. Sorunun tarafları, ikiye bölünmüş ülkedeki eski rejim (1980’den beri ülkeyi yöneten Robert Mugabe ve yakın çevresi) tarafları ile değişiklik,normalleşme isteyen muhalefettir. Başta, Güney Afrika olmak üzere bölgesel aktör ve eski sömürgeci güç olan İngiltere (Britanya) ile ABD ve Çin gibi küresel aktörler, IMF gibi uluslararası finans kuruluşları da sorunun tarafları arasında yer almaktadır. 1880li yıllardan itibaren Alman egemenliği altında olan Tangankiya toprakları, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Doğu Afrika’nın tamamına yakınında olduğu gibi İngiltere hakimiyetine geçmiştir. Özellikle Müslüman Zanzibar halkının adalarından çıkan kaynakların Tangankiya anakarası ile paylaşımı gerçekleşirken, Tangankiya anakarasından çıkan kaynakların gelirlerinin tamamen anakarada kaldığı iddialarının, iki halk arasında çekişme ve anlaşmazlıklara neden olduğu bir gerçektir. Somali'nin bugün ve yakın geçmişteki sorunları başlıca üç kısımda incelenebilir: iç çatışmalar, sınır problemleri ve son zamanlarda dünya gündemini sıkça meşgul eden Somali açıklarındaki deniz haydutluğu meselesidir. Mali krizi ülkede yaşanan kuraklıklardan ve kuralıkla bağlantılı olarak krizi derinleştiren siyasi manipülasyonlardan olumsuz etkilenmiştir. 1990’lı yıllarda Cezayir iç savaşı ve Libya’ya uygulanan uluslararası ambargo da, terörizm ve örgütlü suç olgularının yaygınlaşmasına zemin hazırlamıştır. Böylece bölgedeki istikrar ortamı sarsıntıya uğramıştır. Mali çevresinde değişen güvenlik koşulları ve siyasi olaylarla birlikte, ayaklanma giderek daha şiddetli bir hal almış ve tüm bu sebepler Fransa liderliğinde askeri bir müdahalenin önünü açmıştır.

53 53 DEĞERLENDİRME SORULARI: 1. Liberya’da askeri darbe ne zaman meydana gelmiştir? a. 1980 b. 1979 c. 1978 d. 1977 e. 1976 2. Ruanda’da Hutular ve Tutsiler arasındaki çatışma aşağıdaki ülkelerden hangisine sıçramıştır? a. Nijerya b. Liberya c. Demokratik Kongo Cumhuriyeti d. Çad e. Sudan 3. Etiyopya ile Sudan arasındaki savaş hangi tarihte gerçekleşmiştir? a. 1964 b. 1974 c. 1984 d. 1994 e. 2004 4. Aşağıdaki hangisi Kongo’da yaşanan iç savaşın nedenlerinden biri değildir? a. Sınırlanan etnik kimliğinin ifadesi arzusu b. Avrupalı devletlere karşı ortaya çıkan milliyetçi hareketler c. Yasal, kültürel ve ekonomik ayrımcılık d. Tarihsel travmalar e. Uluslararası destek CEVAP ANAHTARI: 1) A 2) C 3) B 4) B.


"Uluslararası Güncel Sorunlar Yrd. Doç. Dr. Nesrin Kenar." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları