Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Serâpâ nûr olur gönlüm anarken ben o miracı, Beyan etmek değil, hatta tasavvurlar kimin harcı Ali Ulvi Kurucu.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Serâpâ nûr olur gönlüm anarken ben o miracı, Beyan etmek değil, hatta tasavvurlar kimin harcı Ali Ulvi Kurucu."— Sunum transkripti:

1 Serâpâ nûr olur gönlüm anarken ben o miracı, Beyan etmek değil, hatta tasavvurlar kimin harcı Ali Ulvi Kurucu

2 İsra ve Mirac mucizesi, hicretten 1,5 yıl önce Recep ayının 27. gecesi vuku bulmuştur. Miraç mucizesi iki bölümde gerçekleşmiştir. Birinci bölüm, Peygamber efendimizin “Burak” adlı bir bineğe bindirilerek, gece vakti Mekke’deki Mescid-i Haram (Kâbe)’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürülmesidir. “Gece yolculuğu” anlamına gelen “İsra” adı verilen bu süreç Kur'an-ı Kerîm’de İsrâ Suresinin 1. ayetinde belirtilmiştir.

3 Miraç Mucizesinin ikinci bölümü, Peygamberimizin Cebrail (a.s.) refakatinde göklere yükseldiği kısımdır. “Yükselmek, yükseğe çıkmak” anlamlarına gelen Miraç; Peygamberimize, Allah’ın sonsuz kudretinin eserlerini temaşa etmesi için yaptırılan mucizevî ve mukaddes bir yolculuktur.

4 Kur'ân'ı Kerim İsrâ suresi 1. ayetinde şöyle buyurur: سُبْحَانَ الَّذِي اَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ اْلاَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا اِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ "Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye, Muhammed kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir."

5 Miraç, sebeplerin etkili olmadığı bir seyahattir. Efendimiz'in (sav) miracı, hatta Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya seyahatı (isrâ) dahi tamamen sebepler üstüdür. Dolayısıyla onun hızı, hayalin, ışığın ve ruhun süratiyle kıyas edilmeyecek ölçüdedir.. O hızın nasıl olduğu, ancak Allah'ın bilebileceği bir husustur. Cenâb-ı Hak, İsra sûresine "Sübhânellezî" beyanıyla başlamak suretiyle kullarına bir tembihte de bulunmakta ve âdeta "Her şeyden önce şirki kafanızdan atın ve iyi bilin ki, bunu şu âlemlerin nizam ve intizamını her an elinde tutan Allah (cc), sebepleri, tabiatı ve eşyayı aşan bir güçle gerçekleştirmiştir." demektedir. PRİZMA 4

6 Allah Resûlü (sav), gökler ötesi, aşkın bir yolculuğa çıktığında, O'nun bütün iç buud ve derinlikleri harekete geçirilmiş ve O'na zaman ve mekân üstü bir yolculuk yaptırılmıştır. "Ayağımı nereye koyayım?" sorusuna, "Bir ayağını diğer ayağının üzerine koy." denilmiş.. "Kâbe kavseyn" imkânla vücup arası mertebe demektir. Efendimiz, insanlık değerlerini aşıp, yüz binlerce buud’la, beyninin bütün fakülteleriyle, her yere ulaşıp her konuşmayı bir anda dinleyebilecek bir mertebeye ulaşmıştır. O'nun miraca çıkıp geriye dönmesi için bir lâhza yetmiş ve dönüp yatağını sıcak bulmuştur. PRİZMA 4

7 İnsan, yaratılmışlar arasında en şerefli varlıktır. İnsanlar arasından seçilen bilhassa büyük peygamberler ise, bütün yaratılmışlar içinde husûsî tecellilere mazhar olmuş kullardır. Efendimiz (sav) de, bu peygamberler arasında kaymak gibidir. Bu sebeple O’na “kaymak”, “öz” ve “hulâsa” mânâsına “Mustafa” denmesi boşuna değildir. Hatta meleklerin Hz. Adem’e “safiyyullah” demelerinin sebebinin, Hz. Âdem’in ruhunda meknî ve zamanı geldiğinde zuhur edecek olan böyle bir saffet olduğu da söylenebilir. Safiyyullah, bütün mahlukatta efdal ve Cenab-ı Hakk'ın ihsanı ile onlardan seçilip çıkarılmış tertemiz demektir.. PRİZMA 4

8 Miraç, Peygamberimizden bize miras kaldı. O Miraca yükseldi, kulluğun en uç noktasına vardı, yakınlığın en nihayetine ulaştı, kâinat ötesi bir yüceliğe erişti, Rabbiyle buluştu, binbir kelâm etti, bir anda gitti, gördü ve döndü. Çünkü zaman ötesine geçti. Zamansız, mekânsız bir derinliği yaşadı.

9 Rabbinin O’nun şahsına verdiği selâmı, O hem kendi üzerine aldı, hem de “ve alâ ibâdillâhi’s-sâlihîn” diyerek ümmetini de miracın içine kattı, o âleme taşıdı, orada andı ve hatırladı. Böylece miracını bütün bir ümmetiyle birlikte idrak etti. Çünkü O yaratılış ağacının en son ve en mükemmel meyvesi ve aynı zamanda en seçkin çekirdeği ve özüdür. Bu çekirdek O’nun kadar mükemmel ve şerefli bir meyve libasını daha giymemiştir.

10 Asıl miraç, en büyük miraç, “en büyük kul” ile Rabbi arasında vuku bulan miraç, kendi vakti içinde gerçekleşti ve tamamlandı. Ama oraya velâyetiyle gidip risaletiyle dönen Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) o nurlu kapıyı açık bırakmış, o ilâhî davete herkesi ve hepimizi çağırmıştır.

11 O zamandan bugüne ise ümmetin veli kulları ruh ve kalb ayağıyla, kendi istidat ve birikimlerine göre o nurlu caddede, nebevî miracın gölgesinde yürümüş, o yüce makamlara tırmanmışlardır. Şehadet âleminden gayb âlemine, dünya âleminden âhiret âlemine geçmiş, bizim birer iman esası olarak bildiğimiz, inandığımız, kabûl ve tasdik ettiğimiz hakikatleri o bizzat görmüş, tatmış, yakından müşahede etmiş, yaşamış ve bütün varlığıyla ruhuna sindirmiştir.

12 Öyle ki meleklerle görüşmüş, Cebrail aleyhisselâm ile birlikte bu yolculuğu gerçekleştirmiş. Mescid-i Aksâ’da bütün peygamberlere imamlık yapmış, sema katlarında peygamberleri ziyaret etmiş, bütün âhiret âlemlerini gezmiş, dolaşmış ve tanımıştır. Cennetin nimetlerini ve hurilerini, Cehennemin azabını ve zebanilerini görmüş, Cennetteki ümmetinin saadetini, Cehennemdeki günahkârların dehşetli hâlini müşahede etmiş, “Sizin inandıklarınızı ve iman ettiğiniz gayb âlemini ben gittim, gördüm, geldim. Bunda şüphe ve tereddüt yok” demiş, “âhirete gidip gören var mı?” diyenlere fiilen cevap vermiştir.

13 Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.v.), Ezel ve Ebed Sultanı olan Rabbimizin razı olduğu en büyük yol ve çare olan “namaz”ı doğrudan doğruya bir miraç hediyesi olarak getirmiş ve bize hediye etmiştir. Bu hakikati de, “Mü’minin miracı onun namazıdır” buyurmuştur. Mü’min namazda vasıtasız olarak doğrudan doğruya Rabb’inin huzuruna çıkar, yalnız O’na kulluk etme ve yalnız O’ndan yardım isteme fırsatını bulur. Eğer Müslüman günde Beş Vakit Namazını dikkatle ve huşû içerisinde kılacak olursa, o namaz onun için bir miraç olur.

14 Miraç’da; çalıştığı takdirde insanın maddî ve dünyevî mesafeleri kısaltabileceği, yerlere, göklere ve denizlere hâkim olabileceği mesajları mevcuttur. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de şöyle belirtilmektedir: “Erkek veya kadın, kim mü’min olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükafatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.” (Nahl, 97)

15 Mirac’ın diğer önemli bir sonucu, Bakara Sûresi’nin son iki ayetinin nazil oluşudur. “Âmenerrasûlü” diye de anılan ve yatsı namazından sonra okunan bu âyetlerde; ilahî emirler karşısında mutlak itaate yönelen mü’minlerin inançlarındaki sadakatleri ifade edilmektedir. Miraç’ta Hz. Peygamber’e vasıtasız olarak vahyolunan bu âyetler, Rasûl-i Ekrem’in hadislerinde de övülmüş, her zaman ve özellikle yatmadan önce okunması tavsiye edilmiştir. Bir hadis-i şerifte de: “Bu ayetlerin, geceleyin yatmadan önce okunması kişiye yeter” buyurulmuştur.

16 Mirac’ın üçüncü önemli sonucu ise, Hz. Peygamber’e tâbi olanlardan, Allah’a şirk koşanlar dışındakilerin affedilebileceklerinin vadedilmiş olmasıdır. Allah, çok bağışlayıcıdır. İşlenen günahlardan dolayı pişmanlık duymak ve Allah’tan af dilemek, bir daha günah işlememeye azmetmek kaydiyle, Allah Teâlâ işlenen günahları bağışlayabilir. Kur’an-ı Kerim’de de şöyle buyurulmaktadır: “Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan günahları ise, dilediği kimseler için bağışlar. ” (Nisâ, 48)

17 Her türlü güzelliğin ve nurun aslı esası, kaynağı ve membaı olan ve bütün Cennet nimetlerini geride bırakan, bir kere müşahedesi Cennetin bütün nimetlerini unutturan Cenab-ı Hakkın Nur Cemâlini görmüş, o cemâle âşık ve müştak olmuş ve bize de bu rü’yet hediyesini getirmiştir. O Cenab-ı Hakkın Nur Cemalini gördüğü, seyrettiği, Rabbiyle bizzat görüştüğü, konuştuğu ve birlikte olduğu gibi, bu nimetin cin ve insan her mü’mine mümkün olacağı hediyesini getirmiştir.

18 Miraç hakkında birçok hadis-i şerif vardır. Birkaçı şöyle: (İsra gecesi [miraca çıkınca] cennetin kapısı üzerinde “Sadakanın sevabı on, ödünç vermenin onsekiz mislidir” yazılmış olduğunu gördüm.) İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/292. (İsra gecesi her gökte, “Muhammedün Resûlullah” ve arkasından “Ebu Bekr-i Sıddık” yazılı olduğunu gördüm.) (İsra gecesi, nura gark olmuş bir zat gördüm. “Bu kim?” dedim. Cebrail, “Dünyada iken Allah’ı devamlı anan, kalbi camiye bağlı ve ana babasına asi olmayan bir kişidir.” dedi.)

19 Kâbe, bütün beldelerin anası, arzın merkezinden Sidretü’l-Müntehâ’ya kadar (varlık aleminin son hududuna kadar), arz yaratıldığından beri etrafında meleklerin tavaf ettiği muallâ bir yerdir. Hz. Adem’den bu yana bütün kudsîler hep oraya koşmuş ve onun hariminde ölmek istemişlerdir. Ehl-i tahkikin keşif ve ifadelerine göre, insanların tavaf ettiği o yerde yüzlerce peygamberin medfeni (kabri) vardır. Orası bir tecelligâh-ı ilâhî ve bir metâf-ı kudsiyândır (kudsi tavaf yeridir). Bu, Kâbe’nin mülk yönüdür. PRİZMA 4

20 Kâbe, Nebiler Serveri’ni, her şeye rağmen bağrında besleyen bir ana gibidir. Ama o, kendisine sığınılan bir anadır. İhtimal onun böyle olması da, Efendimiz’in (sav), maruz kaldığı değişik musibet ve belâlar karşısında metafizik gerilimini yitirmeden dayanması ve daha pek çok kabiliyet ve istidatlarını inkişaf ettirmesi açısından büyük bir önem arz etmektedir. Allah Resûlü (sav), Kâbe’yi görmüş, ondaki esrarı, âlem-i şehâdetteki bir insanın kabiliyet, istidat ve zâhir-bâtın bütün hisleri ve tecessüsleri ile alabildiği kadar almıştır. PRİZMA 4

21 Kâbe’nin hakikati, göklerin ötesinde, Sidretü’l-Müntehâ’dadır. Efendimiz’in (sav) miracı da Sidretü’l-Müntehâ ile noktalanmıştır. Bir taraftan Nebiler Serveri (sav) Miraç’ta semaların eteklerini cevherlerle doldurmuş, onlar da O’nunla şeref kazanmışlardır. Efendimiz (sav), miraç esnasında değişik yerlere uğrayıp geçmiş, tâ Sidretü’l-Müntehâ’ya kadar yükselmiştir. Sidretü’l-Müntehâ, O’nun için bile aşılmaz bir yerdir. Zira orası, insan ufkunu aşan bir hazîredir. Efendimiz (sav) de nihayetinde diğer varlıklar gibi yaratılmış biridir. PRİZMA 4

22 Ayrıca Efendimiz (sav), peygamberliğini sema ehline göstermek için, bütün gökleri dolaşmış. Başta diğer peygamberler olmak üzere bütün gök halkı, Medinelilerin hicret esnasında Allah Resûlü’nü “Üzerimize ay doğdu…” diyerek karşıladıkları gibi, O’nu büyük bir coşku ile istikbal etmişlerdir. Efendimiz, pek çok kapıdan geçmiş, kendisini karşılayanları, hattâ kendisine refakat eden Cibrîl’i bile belli bir noktadan sonra geride bırakmış ve her şeye perdesiz, engelsiz ulaştığı bir noktada Kâbe’nin Sidretü’l-Müntehâ’daki hakikati ile yüz yüze gelmiştir. Pirizma 4

23 Allah Resûlü, mirâcı anlatırken, “Öyle bir noktaya ulaştım ki, kader kalemlerinin cızırtılarını duydum.” buyurmuştur. Efendimiz’in Sidretü’l-Müntehâ’da Cenâb-ı Hakk’ın cemalini perdesiz bir şekilde müşahede etmesi de söz konusudur. Ayrıca O (sav), enbiyâ-ı izâmı da ayniyet içinde müşahede etmiş, onlarla zaman üstü görüşüp konuşmuştur. İşte İnsanlığın İftihar Tablosu, böyle bir buudda seyahatini yaparken, Kâbe’nin hakikati ile de buluşmuş ve böylece kendisini besleyen anayı tanımış, onun elini öpmüş ve onunla denk hale gelmiş veya onu aşmıştır. Prizma 4

24 Miracın başlangıcı, Allah Resûlü’nün kulluğuna terettüp eden bir ihsan ve ikramdır. Binâenaleyh, başlangıç yönüyle miraca “kerâmet” demek daha uygun olur. Öte yandan, Efendimiz (sav), miracının nihâyetinde, yeniden ümmetinin arasına dönmesi yönüyle, peygamberlik mucizesinin yanı sıra peygamberliği içinde bir velâyet yaşamış ve miraç bir yönüyle o velâyetin bir buudu olmuştur. Ayrıca Nebiler Serveri, miraçtan, iman hakikatlerini görme, tatma ve başkalarına da tattırma gibi peygamberliğini tasdik edici bir kısım semerelerle dönmüştür. Prizma 4


"Serâpâ nûr olur gönlüm anarken ben o miracı, Beyan etmek değil, hatta tasavvurlar kimin harcı Ali Ulvi Kurucu." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları