Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

NAZIM HiKMET (GÜZEL YÜZLÜ ŞAİR- MAVİ GÖZLÜ DEV ADAM )

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "NAZIM HiKMET (GÜZEL YÜZLÜ ŞAİR- MAVİ GÖZLÜ DEV ADAM )"— Sunum transkripti:

1 NAZIM HiKMET (GÜZEL YÜZLÜ ŞAİR- MAVİ GÖZLÜ DEV ADAM )

2 **Nâzım Hikmet 20 Kasım 1901′de Selanik’te doğdu.
**Baba tarafından dedesi Nâzım Paşa valiliklerde bulunmuş, özgürlükçü, şairliği olan bir kişiydi. Mevlevi tarikatındandı. Anayasacı Mithat Paşanın yakın arkadaşıydı. **Dilci, eğitimci Enver Paşa’nın kızı olan annesi Celile Hanım, Fransızca konuşan, piyano çalan, ressam denecek kadar iyi resim yapan bir kadındı. **Nâzım Hikmet’in eğitiminde dönemin ileri düşüncelerine sahip aile çevresinin büyük etkisi oldu. **Bu arada dedesi Nâzım Paşa’nın etkisiyle şiirler de yazmaya başlamıştı. **Bir aile toplantısında denizciler için yazdığı bir kahramanlık şiirini dinleyen Bahriye Nazırı Cemal Paşa çok etkilenerek bu yetenekli gencin Heybeliada Bahriye Mektebi’ne geçmesini istedi, aileden olumlu karşılık alınca da bu okula girmesine yardım etti.

3 HEYBELİADA BAHRİYE MEKTEBİ ÖĞRENCİLİK YILLARI

4 **Nâzım Hikmet girdiği Heybeliada Bahriye Mektebi’ni 1919′da bitirip subay oldu. Aynı yılın kışında son sınıftayken geçirdiği zatürre hastalığını tekrarladı. Deniz subayı olarak görev yapabilecek sağlık durumuna kavuşamadığı görülünce, Sağlık Kurulu raporuyla, askerlikten çürüğe çıkarıldı. **Bu arada hececi şairler arasında genç bir ses olarak oldukça ünlenmişti. Bahriye Mektebi’nde tarih ve edebiyat öğretmeni olan, ayrıca aile dostu olarak evlerine de gelip giden Yahya Kemal’e büyük hayranlık duyuyor, yazdığı şiirleri gösterip eleştirilerini alıyordu. **“Alemdar” gazetesinin açtığı bir yarışmada ünlü şairlerden oluşan seçici kurul birincilik ödülünü ona vermiş, Faruk Nafiz, Yusuf Ziya, Orhan Seyfi gibi genç ustalar ondan sevgiyle söz eder olmuşlardı.

5 **İstanbul işgal altındaydı ve Nâzım Hikmet coşkun bir vatan sevgisini yansıtan direniş şiirleri yazıyordu.Yazdığı “Gençlik” adlı şiiri gençleri ülkenin kurtuluşu için savaşmaya çağırmaktaydı. **1921′de ise Mustafa Kemal’e silah ve cephane kaçıran gizli bir örgütün yardımıyla dört şair, Faruk Nafiz, Yusuf Ziya, Nâzım Hikmet, Vâlâ Nureddin, Sirkeci’den kalkan Yeni Dünya vapuruna gizlice bindiler. İnebolu’ya varınca, Ankara’ya geçebilmek için izin ve yol parası yalnız Nâzım Hikmet ile Vâlâ Nureddin’e verildi. **İnebolu’da geçirdikleri günlerde, Anadolu’ya geçmek üzere, onlar gibi izin bekleyen, Almanya’dan gelme genç öğrencilerle tanışmışlardı. Sosyalizmi savunuyorlar, Türkiye’nin Misak-ı Milli sınırlarını ilk tanıyan ülke olarak Sovyetler Birliği’nden övgüyle söz ediyorlardı. Bunlar Nâzım Hikmet ile Vâlâ Nureddin için yepyeni bilgilerdi.

6 **Ankara’ya vardıklarında kendilerine verilen ilk görev İstanbul gençliğini milli mücadeleye çağıran bir şiir yazmak oldu. **Şiirin yankıları o kadar büyük oldu ki, Millet Meclisi üyeleri böyle güçlü bir çağrının doğurabileceği sorunların nasıl çözüleceğini tartışmak gereğini duydular. İstanbullu gençler Ankara’yı doldururlarsa onlara nerede, nasıl iş bulunacağı önemli bir sorundu. **İsmail Fazıl Paşa, yazdıkları şiirle ortalığı karıştıran bu iki yetenekli şairi Meclis’e çağırarak Mustafa Kemal Paşaya takdim etti. **Mustafa Kemal onlara”- Bazı genç şairler modern olsun diye mevzusuz şiir yazmak yoluna sapıyorlar. Size tavsiye ederim, gayeli şiirler yazınız.” dedi. **Kısa bir süre sonra öğretmen olarak Bolu’ya atandılar.

7 **Tutucu çevrelerin baskısına, gizli polis örgütünün güvensizlik belirten davranışları karşısında Bolu’da barınamayacaklarını anlayan Nâzım Hikmet ile Vâlâ Nureddin, iyi bir öğrenim görmek, dünyada olup bitenleri anlamak için Moskova’ya gitmeye karar verdiler. **Bolu’dan ayrılıp doğuda, Kâzım Karabekir Paşanın yanında öğretmenlik etmeye gidiyormuş gibi davranarak Sovyetler Birliği’ne giden yirmi yaşın eşiğindeki iki genç şair Moskova’ya giderek Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’ne (KUTV) yazıldılar. **Nâzım Hikmet serbest müstezatı, Fransız şiirinin serbest ölçüsünü biliyordu.Rus şair Mayakovski’nin yazdığı şiirin uzunlu kısalı dizelerine, merdivenli istifine ilgi duymuş, daha serbest yazmayı denedi. Ortaya yer yer hece kalıplarıyla kurulmuş olsa da, kurallara uymayan, serbest bir ölçü çıktı.

8 **İçine girdiği yeni dünyanın düşünce, duygu yükü altında, bu serbest ölçüyle yazdığı şiirler birbirini izledi. **Rusça öğrenince, devrimci bir ortamda geçmişin bütün değerlerini hiçe sayarak yazan genç Sovyet şairlerini okumaya başladı. Bu şairlar İtalya’da başlayan Gelecekçilik (Fütürizm) akımının etki alanında yazan, geçmişi yadsıyarak her şeyi gelecekte gören devrimci şairlerdi. **Bu dönemde yazdığı şiirlerin bazılarını dergilerde yayımlatan Nâzım Hikmet, üniversiteyi bitirince ülkesine dönmek istedi. **1924’te gene gizlice sınırdan geçerek Türkiye’ye geldi. “Aydınlık” dergisinde çalışmaya başladı. **İstanbul’da polisçe izlendiğini anlayınca, bir basımevi kurmak için İzmir’e geçti. Böylece gözlerden de uzaklaşmış oluyordu. **Şeyh Sait İsyanı’nın başlaması üzerine,Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarıldı. **Bazı gazeteler, dergiler kapatıldığı gibi,“Aydınlık” dergisi çevresindeki yazarların çoğu da tutuklandılar. Nâzım’a tutuklama emri çıktı.

9 **Bunun üzerine Nâzım Hikmet yurt dışına çıkıp yeniden Sovyetler Birliği’ne gitti.
**Cezasının 1926′da Cumhuriyet Bayramı nedeniyle çıkarılan af kapsamına girdiğini öğrenince, hemen Türk Elçiliği’ne başvurdu. **Tekrar tekrar yaptığı başvurulara olumlu karşılık alamadı. **Bu arada İstanbul’da dağıtılan bildiriler yüzünden açılan bir davada gizli parti üyesi olmak suçlamasıyla, gene gıyaben 3 ay hapse mahkûm edildi. **Bir buçuk yıl kadar bekledikten sonra Elçilik’ten olumlu bir karşılık alamayacağını kesinlikle anlayınca, 1928′de Bakû’da ilk şiir kitabı “Güneşi İçenlerin Türküsü” ’nü yayımlattı. **Gıyaben aldığı mahkûmiyetlerden temize çıkmak için, gizlice sınırı geçerek Kafkasya’dan Türkiye’ye girdi. Arkadaşı Laz İsmail’le Hopa’da yakalandıklarında üstlerinde sahte pasaportlar vardı. Sınırı izinsiz, üstelik de sahte pasaportlarla geçmek suçuyla Savcı’nın karşısına çıkarıldılar.

10 **İki arkadaş Hopa Cezaevi’nde iki ay beklediler.
** Kelepçeli olarak İstanbul’a getirilişleri gazetelerde eleştirilere yol açtı. İstanbul’da çıkarıldıkları mahkeme, bütün suçlamaların birleştirilerek ele alınması için, iki arkadaşın Ankara’ya gönderilmelerini uygun gördü. **Basın yapılan onur kırıcı uygulamayı açıkça eleştirmeye başlamıştı. Bir bağışlama yasası çıkarılmış, siyasal tutuklular salıverilmişken, onların böyle bileklerinde kelepçeyle oradan oraya dolaştırılmaları kınanıyordu. **Ankara’ya gönderildiler ve hemen sorgulanıp tutuklandılar. Uzun bir süre sonrasında serbest bırakılmalarına karar verildi.

11 **Ankara’daki dostları, başta Şevket Süreyya Aydemir olmak üzere, şairliğine inanan aydınlar, onun Halkevi’nde çalışmasını, Halk şiiriyle ilgilenmesini, Anadolu’yu dolaşmasını istiyorlardı. Ama Nâzım Hikmet bu gibi önerileri benimsemeyerek İstanbul’da “Resimli Ay” dergisinin yazı kadrosuna katıldı. **Bir yandan şiirlerini yayımlıyor, bir yandan da edebiyatın yerleşmiş değerlerine karşı sert çıkışlar yapıyordu. “Putları Yıkıyoruz” başlığı altında başlattığı yazı dizisinde Abdülhak Hâmit, Mehmet Emin gibi şairlere yönelttiği saldırılar basında büyük yankılar uyandırdı. **Yayımlanan 835 Satır adlı kitabı ise büyük bir ilgiyle karşılandı. Bunu gene o yıl çıkan Jokond ile Si-Ya-U , ertesi yıl çıkan Varan 3; 1+1=1 adlı kitapları izledi.

12 **lk beş kitabındaki şiirlerinde “bir zümrenin başka zümreler üzerinde hakimiyetini temin etmek gayesiyle halkı suça teşvik ettiği” savıyla mahkemeye verildi. Sorgulanmasının bir yerinde Nâzım Hikmet şöyle dedi :Bundan sonra yapıtlarını tek tek ele alıp yazılış amaçlarını açıklayan şair, bir yerde, kendisini Batının emperyalist ülkelerinin mahkemeye vermesi gerektiğini, bir yerde de, Türkiye’de ekonomik sıkıntı olduğunu rakamlarla açıklayan Ticaret Odası Dergisi’ne değinerek, halkın durumundan söz etmek suç ise, ekonomi bilimini ortadan kaldırmak gerektiğini söyledi. Sorgulama sonrasında berat etti. ** İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, “halkı rejim aleyhine kışkırtmak”tan, sırasıyla yazar Nâzım Hikmet’e İdam talebiyle başlayan dava 5 yıl hapis kararıyla son buldu. Cumhuriyet’in onuncu yılında çıkarılmış olan bağışlama yasasıyla Nâzım Hikmet bir buçuk yıl kaldığı cezaevinden çıktı.

13 **II. Dünya Savaşı öncesinde sağcı ve solcu yazarlar arasındaki gerginlik son haddine varmıştı. Basın organlarında karşılıklı suçlamalar birbirini izliyordu sonunda bildiri dağıtmak suçlamasıyla on iki kişiyle birlikte gene tutuklanan Nâzım Hikmet, beraat etti. **1938′de, “askeri isyana teşvik”ten, 35 yıl ağır hapse mahkûm oldu. Mahkeme bunu çeşitli gerekçelerle 28 yıl 4 aya indirerek karara bağladı. Çankırı Cezaevi’ne, ardından Bursa Cezaevi’ne gönderildi. **Bu cezaevlerinde toplam 12 yıl kalan Nâzım Hikmet yayımlama olanağı bulunmadığı halde sürekli olarak şiir yazdı. Cezaevlerinde tanıştığı, Türk halkının güç koşullar altında yaşayan, yoksul, acılı kişileriyle dostluklar kurdu. Dört Hapisaneden; Kuvâyi Milliye; Piraye İçin Yazılmış Saat Şiirleri; Piraye’ye Rubailer; Memleketimden İnsan Manzaraları; Ferhad ile Şirin; Yusuf ile Menofis gibi yapıtlarını bu insanlara okuyup eleştirilerini aldı.

14 Askerliğini yapmamış olduğu, hemen sevk edilmesi gerektiği bildirildi
**Askerliğini yapmamış olduğu, hemen sevk edilmesi gerektiği bildirildi. Bahriye Mektebi’ni bitirdiğini, güverte subaylığı yaptığını, hastalanarak çürüğe çıkarıldığını söylemesi rağmen kabul edilmedi ve Moskova’ya kaçtı. **Nâzım Hikmet, 25 Temmuz 1951′de, Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığından çıkarıldı. **Münevver Hanım ile oğlu Mehmet ise polisçe yakından izlenmeye devam edildiler. Yurt dışına çıkmalarına ise kesinlikle izin verilmedi. **Dışarda birçok uluslararası kongreye katılan, çeşitli ülkelere yolculuklar yapan Nâzım Hikmet büyük bir ün kazandı. **Yapıtları çeşitli dillere çevrildi. Pek çok kitabı yayımlandı. **Ama gittiği ülkenin artık gençliğindeki o coşkulu, geleceğe umutla bakan Sovyetler Birliği olmadığını kısa sürede anlamıştı. **1952 yılı sonunda Nâzım Hikmet artık Dünya Barış Konseyi’nin yönetici kadrosundaydı. Çok çeşitli kentlerde toplantılara katıldı.

15 **Bu yıllarda yazdığı savaş karşıtı, nükleer silahlar karşıtı şiirleri bestelenerek, Paul Robeson gibi Pete Seeger gibi dünyaca ünlü şarkıcılarca söylendi. **Kitapları birçok dile çevrildi. **1959′da kendisinden 30 yaş küçük olan Rus Vera Tulyakova ile evlendi. **1963 sabahı, Nâzım Hikmet bir kalp krizi sonucu Moskova’daki evinde öldü.Yazarlar Birliği’nin düzenlediği bir törenle Novodeviçiy Mezarlığı’na gömüldü.

16 **2006 yılında Bakanlar Kurulunun Türk vatandaşlığından çıkarılmalar ile ilgili yeni bir düzenleme yapması durumu belirdi. Yıllardır tartışılmakta olan Nâzım Hikmet'in Türk vatandaşlığına yeniden kabul edilmesi yolu açılmış gibi gözükmesine rağmen Bakanlar Kurulu bu maddenin sadece yaşamakta olanlar için düzenlendiğini ve Nâzım Hikmet'i kapsamadığını öne sürerek bu öneriyi reddetti. 1951 yılında vatandaşlıktan çıkartılan Nâzım Hikmet Ran'ın yeniden ( 2009 )Türk vatandaşı olmasına ilişkin önerinin Bakanlar Kurulu'nca oylanarak kabul edildi. Nâzım Hikmet Ran, 58 yıl sonra yeniden Türk vatandaşı oldu.

17 -EDEBİ KİŞİLİĞİ- **İlk şiirlerini hece vezniyle yazdı.
**Ama içerik bakımından diğer hececi şairlerden uzaktı. Toplumsal içerikli bir şiir kurdu. **Moskova’daki yıllarında özellikle geleçekçiliğin önemli isimlerinden Mayakovski’nin etkisiyle hece veznini bırakıp serbest şiire yöneldi. **“835 Satır” kitabı yayınlandığında büyük şaşkınlık yarattı. Ama Ahmet Haşim, Yakub Kadri gibi şairler ondan övgüyle sözetti. **Kendisini izleyen genç şairler de serbest şiire yöneldi. **1936′ya kadar yayınlanan kitaplarıyla Cumhuriyet dönemi şiirinin değerlerini kökünden sarstı.

18 **“Şeyh Bedrettin Destanı”nda ise şiirini tam anlamıyla bir ulusal birleşime ulaştırdı.
**Divan ve halk şiiri söyleyişlerini, çağdaş bir şiir anlayışı içinde eritti. **En önemli eserlerinden “Memleketimden İnsan Manzaraları”nı 1941′de cezaevinde yazmaya başladı. 2′nci Meşruriyet’ten 2′nci Dünya Savaşı’na kadar uzanan geniş bir zaman diliminin öyküsünü bu eserinde destanlaştırdı. **Düzyazı, şiir, senaryo tekniklerinin iç içe kullanıldığı bu eser, yeni bir türün habercisi oldu. **Şiir kitapları 1938′den 1965′e kadar Türkiye’de basılamadı. Ancak, ölümünden iki yıl sonra 1965′ten itibaren yayınlanabildi.

19 ESERLERİ * Şiirler 835 Satır (1929), Jokond ile Si-Ya-U (1929), Varan 3 (1930), 1+1=1 (1930), Sesini Kaybeden Şehir (1931), Benerci Kendini Niçin Öldürdü (1932), Gece Gelen Telgraf (1932), Taranta Babu’ya Mektuplar (1935), Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı (1936), Kurtuluş Savaşı Destanı (1965), Saat Şiirleri (1965-), Memleketimden İnsan Manzaraları ( Cilt), Rubailer (1966), Dört Hapishaneden (1966

20 * Oyunlar Kafatası (1943), Bir Ölü Evi Yahut Merhumun Hanesi (1932), Unutulan Adam (1935), İnek (1965), Ferhat ile Şirin (1965), Enayi (1965), Sabahat (1966), Yusuf ile Menofis (1967), İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu (1985). * Romanlar Kan Konuşmaz (1965), Yeşil Elmalar (1965), Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim (1966). * Yazılar İt Ürür Kervan Yürür (1936-Orhan Selim takma adıyla), Alman Faşizmi ve Irkçılığı (1936), Milli Gurur (1936), Sovyet Demokrasisi (1936).

21 * Mektuplar Kemal Tahir’e Hapishaneden Mektuplar (1968), Cezaevinden Memet Fuat’a Mektuplar (1968), Bursa Cezaevinden Vâ-Nû’lara Mektuplar (1970), Nâzım’ın Bilinmeyen Mektupları (1986-Adalet Cimcoz’la Mektuplar, Haz. Ş. Kurdakul), Piraye’ye Mektuplar (1988). * Masallar La Fontaine’den Masallar (1949-Ahmet Oğuz Saruhan adıyla), Sevdalı Bulut (1967

22 VERA’YA Gelsene dedi bana, Kalsana dedi bana, Gülsene dedi bana, Ölsene dedi bana, Geldim, Kaldım, Güldüm, Öldüm. oldu.

23 MEKTUP 6 Hint Okyanusu’nu seyrettim bu sabah. Okyanuslar üstüne bir çift sözüm var sana: Kıyısından seyredilen okyanus farksızdır Marmara açıklarından. Yani demek istediğim: Okyanuslar büyük sevdalar gibidir Tulyakova seyredilmeğe gelmez, Okyanus yaşanılır.

24 DAVET Dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim…. Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim…

25 BİR FOTOĞRAFA Karşımdasın işte
BİR FOTOĞRAFA Karşımdasın işte... Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni. Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim. Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim. Tıkandığım o an, Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte, Aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim. Ellerim boşlukta, ben darda kaldım. Ellerim buz gibi, ben harda kaldım. Bir senfoni vardı kulağımda çalınan, bitti artık hepsi... Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme. Bakış açım belli oldu yine. Geride kalan, ardından bakar gidenlerin. Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim. Dağlara çarptım her esişimde. Yollara küfrettim her gidişinde. Demiştim sana hatırlarsan: “Önemli olan ‘zamana bırakmak’ değil, ‘zamanla bırakmamak’tir..” Şimdi bana, geçen o zamanın Unutulmaz sancısı kalır Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim? Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...

26 AŞK MÖNÜSÜ Sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin sen ülkemin yaz geceleri gibisin saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında beni unutma ah! saklı gülüm sen hem zor hem güzelsin şiirlerimin ılıklığında açılmalısın sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi sen memleketim kadar güzelsin ve güzel kal

27 CEVİZ AĞACI Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında, budak budak, serham serham ihtiyar bir ceviz. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında, Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril. Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil Yapraklarım ellerimdir tam yüz bin elim var, Yüz bin elle dokunurum sana, Istanbul'a. Yapraklarım gözlerimdir.Şaşarak bakarım. Yüz bin gözle seyrederim seni, Istanbul'u. Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım. Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında, Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında

28 SEVİYORUM SENİ Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi Geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi Ağır posta paketini neyin nesi belirsiz telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi Seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık içimde kımıldayan birşeyler gibi Seviyorum seni Yaşıyoruz çok şükür der gibi.

29 DOSTLUK Biz haber etmeden haberimizi alırsın, yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin. Gözümüzün dilinden anlar, elimizin sırrını bilirsin. Namuslu bir kitap gibi güler, alnımızın terini silersin. O gider, bu gider, şu gider, dostluk, sen yanı başımızda kalırsın

30 Erkek kadına dedi ki: -Seni seviyorum, ama nasıl, avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp parmaklarımı kanatarak kırasıya çıldırasıya... Erkek kadına dedi ki: -Seni seviyorum, ama nasıl, kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz, yüzde yüz, yüzde bin beş yüz, yüzde hudutsuz kere yüz... Kadın erkeğe dedi ki: -Baktım dudağımla, yüreğimle, kafamla; severek, korkarak, eğilerek, dudağına, yüreğine, kafana. Şimdi ne söylüyorsam karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana.. Ve ben artık biliyorum: Toprağın - yüzü güneşli bir ana gibi - en son en güzel çocuğunu emzirdiğini.. Fakat neyleyim saçlarım dolanmış ölmekte olan parmaklarına başımı kurtarmam kabil değil! Sen yürümelisin, yeni doğan çocuğun gözlerine bakarak.. Sen yürümelisin, beni bırakarak... Kadın sustu. SARILDILAR Bir kitap düştü yere... Kapandı bir pencere... AYRILDILAR... BİR AYRILIŞ HİKAYESİ

31 Bir tanem. Son mektubunda: 'Başım sızlıyor yüreğim sersem. ' diyorsun
Bir tanem! Son mektubunda: 'Başım sızlıyor yüreğim sersem! ' diyorsun. 'Seni asarlarsa seni kaybedersem; diyorsun; 'yaşıyamam! ' Yaşarsın karıcığım, kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda; yaşarsın kalbimin kızıl saçlı bacısı en fazla bir yıl sürer yirminci asırlılarda ölüm acısı. Ölüm bir ipte sallanan bir ölü. Bu ölüme bir türlü razı olmuyor gönlüm. Fakat emin ol ki sevgilim; zavallı bir çingenenin kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli geçirecekse eğer ipi boğazıma, mavi gözlerimde korkuyu görmek için boşuna bakacaklar Nazıma! Ben, alaca karanlığında son sabahımın dostlarımı ve seni göreceğim, ve yalnız yarı kalmış bir şarkının acısını toprağa götüreceğim... Karım benim! İyi yürekli altın renkli, gözleri baldan tatlı arım benim: ne diye yazdım sana istendiğini idamımın, daha dava ilk adımında ve bir şalgam gibi koparmıyorlar kellesini adamın. Haydi bunlara boş ver. Bunlar uzak bir ihtimal. Paran varsa eğer bana fanila bir don al, tuttu bacağımın siyatik ağrısı, Ve unutma ki daima iyi şeyler düşünmeli bir mahpusun karısı. KARIMA MEKTUP


"NAZIM HiKMET (GÜZEL YÜZLÜ ŞAİR- MAVİ GÖZLÜ DEV ADAM )" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları