Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

1. SAYIN BAŞKANLARIM HERKESİ SAYGIYLA SELAMLARIM Performans Değerlendirme ve Geliştirme Formları Performans değerlendirme ve geliştirme formu; denetlenen.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "1. SAYIN BAŞKANLARIM HERKESİ SAYGIYLA SELAMLARIM Performans Değerlendirme ve Geliştirme Formları Performans değerlendirme ve geliştirme formu; denetlenen."— Sunum transkripti:

1 1

2 SAYIN BAŞKANLARIM HERKESİ SAYGIYLA SELAMLARIM Performans Değerlendirme ve Geliştirme Formları Performans değerlendirme ve geliştirme formu; denetlenen hâkim ve savcıların denetim dönemi içerisindeki performanslarının değerlendirilmesi ve geliştirilmesine yönelik belgedir. Denetimin başladığı gün itibarıyla görevde bulunanların, o yerdeki hizmet süresinin altı ayı aşması hâlinde haklarında performans değerlendirme ve geliştirme formu düzenlenir. Altı aylık sürenin hesaplanmasında; izin ve rapor gibi hallerle, yetkili olarak başka yerde geçen süreler düşülür. Denetime başlanılan tarih dikkate alınarak, o mahalden ayrılmalarından itibaren üç ay geçmeyenler hakkında da performans değerlendirme ve geliştirme formu tanzim edilir. Yeterince kanaat edinilmesi hâlinde denetim raporunda izahat verilerek çalıştıkları ve ayrıldıkları süreye bakılmaksızın ilgililer hakkında performans değerlendirme ve geliştirme formu tanzim edilebilir. Emekli olanlar hariç olmak üzere, meslekten ayrılanlar hakkında performans değerlendirme ve geliştirme formu düzenlenir.

3 Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yönetmeliğinin Performans değerlendirme ve geliştirme formunun düzenlenmesi başlıklı 34. maddesinde, “Performans değerlendirme ve geliştirme formunun düzenlenmesinde; “mükemmel”, “beklenenin üstünde”, “beklendiği kadar”, “gelişme gerekli” ve “yetersiz” şeklindeki beşli ölçek sistemine göre değerlendirme yapılır. Performans değerlendirme ve geliştirme formunda yer alan her bir yetkinlik alanına dair bölüm doldurulur. Değerlendirme esnasında kişinin bulunmaması veya herhangi bir nedenle yeterli kanaat edinilememesi nedeniyle doldurulmayan kısımlar ile ilgilinin sıfat, yetki ve iş bölümüne göre sorumlu olmadığı kısımlar boş bırakılarak değerlendirmeye tâbi tutulmaz. Bir yetkinlik alanında boş bırakılan haneler o yetkinlik alanının toplam puan içerisindeki ağırlığını değiştirmez, aynı yetkinlik alanının puanı doldurulan diğer hanelerine veya bir yetkinlik alanının tamamen boş bırakılması halinde bu alanın yetkinlik puanı, diğer yetkinlik alanlarına ağırlıklarına göre hesaplama yöntemi formu uyarınca otomatik olarak dağıtılır. Değerlendirilen kişinin her bir yetkinlik düzeyinin performans değerlendirme ve geliştirme formuna ilişkin meslek gruplarına göre yetkinlik alanı puan cetveli ve buna ilişkin hesaplama yöntemi formunda tayin edilen ham puanın yüzde 85’i ve üstünde aldığı alanlar güçlü yönleri, yüzde 65’in altında aldığı alanlar ise gelişim alanları olarak performans değerlendirme ve geliştirme formu sonuç raporunda gösterilir.

4 Performans değerlendirme ve geliştirme formundaki yetkinlik düzeyleri 100üzerinden yapılan değerlendirmede; a) Mükemmel: 95-100 arasına karşılık gelmekte olup, en üst seviyede performans derecesini gösterir,tüm çalışmaların her açıdan beklenti ve gereklerin çok ötesinde, fevkalade bir şekilde yerine getirildiğini,çok çok nadir hata yapıldığını ve bunların küçük ve önemsiz olduğunu, b) Beklenenin üstünde: 80-94 arasına karşılık gelmekte olup, nitelik ve nicelik yönünden görevin, beklenti ve gereklerin ötesinde, çok iyi şekilde yerine getirildiğini, çok az hata yapıldığını ve bunların küçük hatalar olduğunu, c) Beklendiği kadar: 70-79 arasına karşılık gelmekte olup, nitelik ve nicelik yönünden görevin temel beklenti ve gereklerine uygun bir şekilde yerine getirildiğini, yapılan hataların işin aksamasına yol açacak düzeyde olmadığını, ç) Gelişme gerekli: 40-69 arasına karşılık gelmekte olup, sıklıkla hata yapıldığını ve bunlar nedeniyle işin aksamaya uğradığını, görevin beklenti ve gereklerinin asgari veya orta derecede yerine getirildiğini, ileride eksikliklerin ve yetersizliklerin giderilerek daha iyi sonuç alma olasılığının olduğunu ve bu performans düzeyinin gelişime ihtiyaç gösterdiğini, d) Yetersiz: 0-39 arasına karşılık gelmekte olup, görevin yerine getirilmediğini veya beklenti ve gereklerin altında yerine getirildiğini, sürekli olarak hata yapıldığını, bu hataların işin yeniden yapılmasına yol açabildiğini ve bunların yargıya ya da iş sahiplerine olumsuz şekilde yansıdığını, bu performans düzeyinin acilen gelişime ihtiyaç gösterdiğini, bu düzey için performansı düşüren nedenler araştırılarak gerekli tedbirlerin alınması yoluna gidilmesi gerektiğini, ifade eder.

5 Performans değerlendirme ve geliştirme formu doldurulurken “gelişme gerekli” ve “yetersiz seçeneklerin işaretlenmesi halinde ilgili kısma açıklama yapılır” hükmü kurala bağlanmıştır. Dolayısı ile form doldurulurken beklenen kadar, beklenenin üstünde bölümleri işaretlenirken ilgili kısma açıklama yapmaya gerek yoktur. Beklenildiği kadar ya da beklenenin üstünde olarak her haneye ilişkin tavsiye bulunması da fiilen mümkün değildir.

6

7 TC Anayasasının 159 maddesinde. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu' nun oluşumu ile çalışma usul ve esasları belirlenmiş, 11 bendinde ise: Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamayacağı hükme bağlanmıştır, 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu' nun 6. maddesinde ise, Kurulun görev alanına ilişkin yönetmelik çıkarmak ve genelge düzenlemek Kurulun görevleri arasında sayılmış ve bu konuda yetkilendirilmiştir. Dosyanın incelenmesinden; dava konusu edilen Yönetmeliğin, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun 14 üncü maddesine dayanılarak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Teftiş Kurulu ve Kurul müfettişlerinin çalışma yöntemleri ile denetim, araştırma, inceleme ve soruşturmalara ilişkin usul ve esaslarını düzenlemek amacıyla hazırlandığı ve Yönetmelik hükümlerinin ise Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından yürütüleceği anlaşılmıştır.

8 Bu durumda ise, dava konusu edilen Yönetmeliğin TC. Anayasasının yukarıda değinilen ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararlarına karşı yargı yolunu kapatan 159. maddesi kapsamında ele alınıp değerlendirilmesi gerektiği açık olduğundan, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararıyla yürürlüğe konulmuş olan dava konusu Yönetmeliğin, yargı mercileri önünde idari davaya konu edilebilmesine, Anayasanın 159. maddesindeki kesin kuralı karşında, hukuki olanak bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14/3-d ve 15/1-b maddeleri uyarınca davanın reddine” şeklinde karar verilmiştir.

9 Söz konusu kararın gerekçesinde sırf Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararıyla yürürlüğe konulması nedeniyle Yönetmeliğin yargı mercileri önünde idari davaya konu edilebilmesine olanak bulunmadığı belirtilmiştir. Bu durumda denetime ilişkin usul ve esasların Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenmesi, kurul müfettişlerin bu esaslara göre ve kurul adına performans değerlendirme ve geliştirme formlarının doldurulması nedeni ile bir nevi kurul işlemi niteliği kazanan performans değerlendirme ve geliştirme formlarına karşı açılan davalarda da bu işlemin idari davaya konu olup olamayacağı hususunun da tartışmaya açılması gerektiğini düşünmekteyim. Zira performans değerlendirme ve geliştirme formları Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından esasları belirlenen idari bir denetim sonucunda ve aynı kurul tarafından öngörülen kriterler uyarınca düzenlenmesi nedeniyle TC Anayasasının 159 maddesinin 11 bendi kapsamında performans değerlendirme ve geliştirme formlarına karşı açılan davalarda tatbikinin mümkün olduğu ileri sürülebilmektedir.

10 VERİ VE BİLGİ TOPLAMA KAYNAKLARI- Yönetmeliğimizin Performans değerlendirme ve geliştirme formları hakkındaki genel ilkeler başlıklı 33. Maddesinin 6. Fıkrası uyarınca “ Performans değerlendirme ve geliştirme formu düzenlenirken veri ve bilgi toplama kaynak ve yöntemleri şunlardır; a) Belgeler: Denetlenen kişilerin genel ve müstemir yetki, görevlendirme veya iş bölümü yoluyla uhdesinde bulunan karara bağlanmış ve derdest evrakın tamamını ifade eder. b) UYAP Verileri: Denetlenen birimlerdeki kişilerin görevleri kapsamında yapılan ve performansının değerlendirilmesinde yararlanılabilecek her türlü iş ve işlemlerle ilgili istatistikler ile Genel Kurul tarafından belirlenecek forma uygun kişisel iş cetvellerinin UYAP kayıtlarından veya fizikî olarak alınmasıdır. c) Değerlendirme Formu: Müfettiş tarafından yapılacak olan değerlendirmenin tüm boyutları ile yapılması amacıyla, diğer veri toplama yöntemleriyle bilgi edinilmesinde zorluk bulunan ve ilgilinin bilinmesinde fayda gördüğü özel durumları ile performansını etkileyen hususları açıklayabileceği, düzenlenmesi ihtiyari olan ve Genel Kurul tarafından belirlenecek forma uygun olarak kişinin kendisi tarafından doldurulacak olan belgedir. Bu belge performans değerlendirme ve geliştirme formuna eklenir.

11 ç) Gözlem: Müfettişin denetim mahallinde yargı hizmetlerinin genel gidişatı ve denetlediği kişilerin meslekî nitelikleri hakkında bilgi sahibi olmak amacıyla yaptığı incelemelerdir. d) Sosyal Bilimler Alanındaki Diğer Veri Toplama Kaynakları ve Yöntemleri: gerektiğinde sosyal bilimler alanında kabul görmüş, anket, odak grup çalışması, görüşme, soru kâğıdı yoluyla meslektaş ve personel değerlendirmesi gibi yöntemlerin kullanılmasıdır.” denilerek ç fıkrasında müfettişin hâkim ve savcılar üzerinde gözleminin de Performans değerlendirme ve geliştirme formu düzenlenmesinde kullanılabileceğini belirmiştir. Hal böyle iken “yetersiz” ve “gelişme gerekli” hariç açıklama girmediğimiz Beklendiği Kadar, Beklenenin Üstünde, Mükemmel bölümlerinden birini bu gözlemlenilen bilgiler ışığında doldurabileceğimiz kanaatindeyim.

12 HAL KAĞITLARINA KARŞI AÇILAN DAVALARA İLİŞKİN EN YENİ ÖRNEK DANIŞTAY KARARLARI 1.KARAR Dava; Hâkim olan davacının orta olarak düzenlenen 2008 yılı müfettiş hal kâğıdının iptali istemiyle açılmıştır. İstanbul 3. İdare Mahkemesi'nin 21.5.2010 günlü, E:2010/548, K:2010/785 sayılı kararıyla; dava konusu hal kağıdının dayanağını oluşturan öneriler listesinde getirilen eleştirilerin çoğunun önceki denetim sonunda yapılan önerilere uyulmaması nedeniyle listede yer aldığı, listede yer alan diğer önerilerin miktar ve mahiyeti de nazara alındığında davacıya ait hal kağıdının objektif olarak düzenlendiği ve söz konusu hal kağıdında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Davacı, Mahkeme kararının hukuka uygun olmadığını öne sürmekte ve temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

13 Yukarıda belirtilen hukuki düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, müfettiş hal kâğıtları; her denetimden sonra düzenlenen, ilgili hâkim-savcının o dönem içindeki kişisel ve sosyal özellikleri ile meslekî bilgi ve çalışmasını yansıtan ve tüm bu hususların müfettişlerce değerlendirilmesinden sonra oluşan bir hukuki belgedir. Müfettiş hal kâğıtlarında kanaatin oluşmasına etki eden hususların somut bilgi ve belgeye dayandırılma zorunluluğu ise, "idari işlemin objektifliği" ilkesinin sonucudur. Dosyanın incelenmesinden, 26.5.1993 tarihinde mesleğe başlayan ve halen Sakarya Bölge İdare Mahkemesi Üyesi olarak görev yapan davacının, dava konusu hal kağıdı öncesindeki hal kağıtlarından 2000 yılına ait olanı "orta" diğerlerinin iyi düzeyde olduğu, dava konusu 2008 yılı hal kağıdının ise; müfettişlerce yapılan denetim sonucunda hazırlanan Tavsiyeler Listesinden bahisle "orta" olarak düzenlendiği anlaşılmış ise de; dava konusu yılda İdare Mahkemelerinin teftişi sonucunda Müfettişlerce düzenlenen genel tavsiyeler listesinde belirtilen hususlardan davacıyı ilgilendiren eleştirilerin ve dava konusu hal kağıdına ekli belgede belirtilen hususların, anılan hal kağıdının orta düzeyde düzenlenmesini gerektirecek nitelikte bulunmadığı sonuç ve kanaatına varıldığından, hakkında herhangi bir soruşturma ve disiplin cezası da bulunmayan davacının, dava konusu hal kağıdının orta düzeyde düzenlenmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle İstanbul 3. İdare Mahkemesi'nce verilen 21.5.2010 günlü, E:2010/548, K:2010/785 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca bozulmasına,14/2/2011 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

14 2.KARAR: Dava; davacının, Tokat Ağır Ceza Mahkemesi Üyesi olarak görev yapmakta iken, orta olarak düzenlenen 2004 yılı hal kâğıdının iptali istemiyle açılmıştır. Danıştay İkinci Dairesi'nin 22.3.2007 günlü, E:2006/3759, K:2007/1133 sayılı bozma kararına uyularak işin esasına girilmek suretiyle verilen Tokat İdare Mahkemesi'nin 23.9.2008 günlü, E:2008/313, K:2008/778 sayılı kararıyla; davacının görev yaptığı ilin çevresinde bulunan illerde tedavi olabileceği hastane ve tıp fakülteleri ile sevk edildiği dahiliye ve hematoloji bölümlerinin bulunmasına karşın, davacının tedavi amacıyla 30.3.2003-9.4.2003, 23.6.2003-2.7.2003, 21.9.2003-27.9.2003, 21.4.2004-28.4.2004, 31.5.2004-20.6.2004 tarihleri arasında Tokat'tan İzmir'de bulunan Ege Üniversitesi Tıp Fakültesine sevk yaptırarak toplam (54) gün ayakta tedavi olmasıyla davacının göreve bağlılığı konusunda aleyhinde konuşulmasına ve yetki nedeniyle meslektaşlarının yakınmalarına sebebiyet verdiği ve davacının mesaiyi önemsemediği görülmekte olup, bu durum ve geçmiş hal kağıtları da dikkate alındığında davacı hakkında orta olarak düzenlenen dava konusu hal kağıdında hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varıldığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Davacı, Mahkeme kararının hukuka uygun olmadığını öne sürmekte ve temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir

15 Yukarıda belirtilen hukuki düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, müfettiş hal kağıtları; her denetimden sonra düzenlenen, ilgili hakim- savcının o dönem içindeki kişisel ve sosyal özellikleri ile meslekî bilgi ve çalışmasını yansıtan ve tüm bu hususların müfettişlerce değerlendirilmesinden sonra oluşan bir hukuki belgedir. Müfettiş hal kağıtlarında kanaatin oluşmasına etki eden hususların somut bilgi ve belgeye dayandırılma zorunluluğu ise, "idari işlemin objektifliği" ilkesinin sonucudur. Dosyanın incelenmesinden, 24.4.1989 tarihinde mesleğe başlayan ve halen Alaşehir Hakimi olarak görev yapan ve 2003 yılı hal kağıdı iyi düzeyde olan davacının, dava konusu 2004 yılı hal kağıdının, 5.12.1995 tarihinde Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinde başladığı tedavisini anılan yerde sürdürmek amacıyla denetim dönemi boyunca (5) kez sevk aldığından ve müfettişlerce yapılan denetim sonucunda hazırlanan ve davacının doğrudan kendisi ile ilgisi bulunmayıp, üye olarak görev yaptığı ağır ceza mahkemesine yapılan tavsiyeler listesinden bahisle "orta" olarak düzenlendiği ve davacı hakkında herhangi soruşturma ve disiplin cezasının da bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda, davacının 2004 yılı hal kağıdının orta olacak biçimde düzenlenmesine neden olabilecek kanaatin oluşmasına etki eden hususların hukuken geçerli somut bilgi ve belgeye dayandırılmadığı, bu nedenle objektif olarak düzenlenmediği sonuç ve kanaatine ulaşıldığından dava konusu hal kağıdında hukuka uyarlık görülmemiştir.

16 3.Karar: Dava; davacının Niğde Sulh Ceza Mahkemesi Hâkimi olarak görev yapmakta iken, iyi olarak düzenlenen 2007 yılı Hal Kağıdının iptali istemiyle açılmıştır. Aksaray İdare Mahkemesi'nin 8.4.2010 günlü, E:2009/621, K:2010/546 sayılı kararıyla; davacının atama ve intibak haricindeki terfilerinin dördünün "C", birinin ise "B" olduğu, hal kağıdının "Kişisel ve Sosyal Özellikleri" başlıklı kısmında somut bilgi ve belgelere dayanılarak cevaplandırılması gereken sorulara ilişkin olarak yapılan değerlendirmelerde, takdirin dayanağı ortaya konulmadan düşük not verildiği; yine hal kağıdının "Mesleki Bilgi ve Çalışması" kısmının bazı bölümlerine yönelik herhangi bir eleştiri ve öneri getirilmemesine karşın tam puandan uzaklaşıldığı; bazı bölümlerde ise getirilen eleştirinin nitelik ve niceliği dikkate alındığında verilen puanın eleştirilen hususlarla orantılı olmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde; hukuka ve hakkaniyete aykırı bulunduğu gerekçesiyle dava konusu hal kağıdı iptal edilmiştir.

17 Davalı idare, Mahkeme kararının hukuka uygun olmadığını öne sürmekte ve temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir. Yukarıda belirtilen hukuki düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, müfettiş hal kağıtları; her denetimden sonra düzenlenen, ilgili hakim-savcının o dönem içindeki kişisel ve sosyal özellikleri ile meslekî bilgi ve çalışmasını yansıtan ve tüm bu hususların müfettişlerce değerlendirilmesinden sonra oluşan bir hukuki belgedir. Müfettiş hal kağıtlarında kanaatin oluşmasına etki eden hususların somut bilgi ve belgeye dayandırılma zorunluluğu ise, "idari işlemin objektifliği" ilkesinin sonucudur. Dosyanın incelenmesinden, 2.8.1999 tarihinde mesleğe başlayan ve halen Niğde Hakimi olarak görev yapan davacının, dava konusu hal kağıdı dahil hal kağıtlarının hepsinin iyi düzeyde olduğu, 2007 yılında Adalet Müfettişlerince yapılan denetim sonucu düzenlenen tavsiyeler listesinde davacıya yönelik birçok eleştirinin yer aldığı ve bunlar gözönüne alınarak hal kağıdının düzenlendiği anlaşılmıştır.

18 Bu durumda, davacı hakkında herhangi bir soruşturma bulunmamakta ise de objektif olarak düzenlendiği sonuç ve kanaatine ulaşılan 2007 yılı hal kağıdının iyi olarak düzenlenmesinde hukuka aykırılık iptali yolundaki Mahkeme kararında ise hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüyle Aksaray İdare Mahkemesi'nce verilen 8.4.2010 günlü, E:2009/621, K:2010/546 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanunla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, 1/12/2010 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

19 4.Karar: Dava, Eyüp Cumhuriyet Savcısı olan davacının, Küçükçekmece Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaptığı dönemde orta olarak düzenlenen 05.03.2004 tarihli Hal Kağıdı'nın iptali istemiyle açılmıştır. İstanbul 4. İdare Mahkemesi'nin 24.11.2009 günlü, E:2009/752, K:2009/1584 sayılı kararıyla; dosyada bulunan bilgi ve belgelerin değerlendirilmesinden davacının hal kağıdının orta olarak düzenlenmesine dayanak teşkil eden gerekli somut nedenlerin bulunduğu, dolayısıyla tarafsız bir şekilde düzenlendiği gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Davacı, Mahkeme kararının hukuka uygun olmadığını öne sürmekte ve temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

20 Yukarıda belirtilen hukuki düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, müfettiş hal kağıtları; her denetimden sonra düzenlenen, ilgili hakim-savcının o dönem içindeki kişisel ve sosyal özellikleri ile meslekî bilgi ve çalışmasını yansıtan ve tüm bu hususların müfettişlerce değerlendirilmesinden sonra oluşan bir hukuki belgedir. Müfettiş hal kağıtlarında kanaatin oluşmasına etki eden hususların somut bilgi ve belgeye dayandırılma zorunluluğu ise, "idari işlemin objektifliği" ilkesinin sonucudur. Dosyanın incelenmesinden, 08.02.1991 tarihinde mesleğe başlayan ve halen Eyüp Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan davacının, anılan yıl hal kağıdında mesleki bilgi ve çalışması yönünden görevini gereği gibi yerine getirdiği belirtilirken eksiklik olarak nitelenen hususlarda ise puan düşüklüğünü açıklar gerekçenin yer almadığı ve denetim raporunda aynı konulara yönelik eleştiri bulunmadığı, kişisel ve ailevi durumu kısmında belirtilen nedenlerde kaynak gösterilmediği ve somut belirleme olmadığı, teftiş sırasında şikayet üzerine yapılan incelemede şikayet mektubunu gönderen avukat sahibine rahatlıkla ulaşılabilecekken zabıta marifetiyle yapılan aramada bu kimseye ulaşılamadığı belirtildikten sonra şikayet mektubundaki iddiaların tek tek incelendiği ve buna rağmen iki maddeyi kapsayan şikayet konularından birisinde soruşturmaya geçilmesine yer olmadığı, diğerinde ise işlem yapılmasına gerek bulunmadığı kanaatiyle sonlandırıldığı, yapılan inceleme sonucu davacı üzerine atılı tüm isnatların soyut kaldığı görülmekte olup, davacının geçmiş yıllara ait değerlendirmelerinin ise "iyi" olduğu anlaşılmaktadır

21 Bu durumda, uyuşmazlık konusu müfettiş hal kağıdının orta olacak biçimde düzenlenmesine neden olabilecek kanaatin oluşmasına etki eden hususların hukuken geçerli somut bilgi ve belgeye dayandırılmadığı ve ilgili tavsiyeler listesinde de davacıya yönelik açık bir tespit bulunmadığından, objektif olarak düzenlenmediği sonuç ve kanaatine ulaşılan 05.03.2004 tarihli müfettiş hal kağıdında hukuka uyarlık görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle İstanbul 4. İdare Mahkemesi'nce verilen 24.11.2009 günlü, E:2009/752, K:2009/1584 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanunla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, 18.04.2011 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

22 YENİ DANIŞTAY KARARLARI IŞIĞINDA İPTAL GEREKÇELERİ Danıştay İkinci Dairesinin en son verdiği kararların tamamına yakını taranmış, bu kararların gerekçeleri incelenmiştir. Danıştay İkinci Dairesinin kararlarında kullanılan iptal gerekçeleri özetle: -Hal Kağıdı'nın orta olacak biçimde düzenlenmesine neden olabilecek kanaatin oluşmasına etki eden hususların hukuken geçerli somut bilgi ve belgeye dayandırılmaması, -Mahkemeye yapılan tavsiyelerin doğrudan davacı ile ilgili bulunmaması, Örneğin üye olarak görev yaptığı ağır ceza mahkemesine yapılan tavsiyelerin davacı ile ilgisinin bulunmaması, yetkili çalıştığı dönem öncesi tavsiyelerin davacının aleyhine olarak değerlendirilmesi, ilgili tavsiyeler listesinde de davacıya yönelik açık bir tespit bulunmaması, -Teftiş sırasında şikayet üzerine yapılan incelemede şikayet konularından birisinde soruşturmaya geçilmesine yer olmadığı, diğerinde ise işlem yapılmasına gerek bulunmadığı kanaatiyle sonlandırıldığı, yapılan inceleme sonucu davacı üzerine atılı tüm isnatların soyut kaldığının görülmesi, -Davacı hakkında herhangi soruşturma ve disiplin cezasının bulunmaması, -Dava konusu hal kağıdı öncesindeki hal kağıtlarının hepsinin iyi düzeyde olması,

23 -Teftişi sonucunda Müfettişlerce düzenlenen genel tavsiyeler listesinde belirtilen hususlardan davacıyı ilgilendiren eleştirilerin ve dava konusu hal kağıdına ekli belgede belirtilen hususların, anılan hal kağıdının orta düzeyde düzenlenmesini gerektirecek nitelikte bulunmaması, Ayrıca Tüm Danıştay kararlarında iptal ya da ret gerekçelerinde “müfettiş hal kâğıtları; her denetimden sonra düzenlenen, ilgili hâkim- savcının o dönem içindeki kişisel ve sosyal özellikleri ile meslekî bilgi ve çalışmasını yansıtan ve tüm bu hususların müfettişlerce değerlendirilmesinden sonra oluşan bir hukuki belgedir. Müfettiş hal kâğıtlarında kanaatin oluşmasına etki eden hususların somut bilgi ve belgeye dayandırılma zorunluluğu ise, "idari işlemin objektifliği" ilkesinin sonucudur.” şeklinde gerekçe yazılmaktadır. Bu gerekçe 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun 24. maddesinde belirtilen ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yönetmeliğinin Performans değerlendirme ve geliştirme formu düzenlenirken veri ve bilgi toplama kaynak ve yöntemleri arasında sayılan ve Müfettişin denetim mahallinde yargı hizmetlerinin genel gidişatı ve denetlediği kişilerin meslekî nitelikleri hakkında bilgi sahibi olmak amacıyla yaptığı incelemeler olarak tanımlanan gözlem’in yok sayılması sonucunu doğurmaktadır.

24 BU KAPSAMDA İDARİ YARGIDA TAKDİR YETKİSİ VE SINIRLARINA GENEL BİR BAKIŞ Anayasanın Yargı Yolu başlıklı 125. maddesinde; İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.(Ek hüküm: 13/8/1999-4446/2 md.) (Değişik birinci cümle: 7/5/2010-5982/11 md.) Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez kuralını getirmiştir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü kanununun 2. maddesinin 2.fıkrasında ise; İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremeyeceklerini kural olarak benimsenmiştir.

25 Bazen yasalar idareyi belli bir şey yapmaya veya yapmamaya yönelten açık hükümler getirir. Koşulları yasayla saptanmış bu tasarruflarda “bağlı yetkiden” veya “bağlı idareden” söz edilir. Gerçekten; idare bir olayda, saptanmış koşullara göre, seçim hakkı olmaksızın yasaya veya diğer bağlayıcı düzenlemelere göre belli bir karar almak zorunda ise, ortada bağlayıcı yetki vardır. Örneğin 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48/A-5 maddesinde yazılı hallerde hapis cezasıyla hükümlülük halinde, Devlet memurluğuna alınmamak gibi.

26 Ancak yasa çoğu zaman bu derece kısıtlı düzenlemeler getirmez, getiremez. Bu takdirde görev alanı içinde belli işlemi yapıp yapmamakta özerk tutulan ve yapacağı işte seçenekleri olan idare, takdir yetkisiyle donatılmış demektir. Artan ve genişleyen kamu hizmetleri, idarelere esneklik getirmiştir. Belli ki, karşılaşılacak sorunlara, önceden getirilmiş somut hukuk kuralları içinde çözümler bulunamayacaktır. O zaman idareye seçenekleri olan bir özgürlük olanı tanınacaktır.

27 Fransız Danıştayı, idarenin takdir yetkisini, “açık takdir hatası” veya “açık değerlendirme hatası denilen istisnai durumlarda denetlemeyi kabul etmektedir. Açık takdir hatası, çok ağır ve “apaçık” takdir hatalarıdır. Bunlar öyle hatalardır ki, bunların yanlış olduğunu anlamak için uzman olmaya gerek yoktur, sıradan bir kişi bile bunların yanlış olduğunu anlayabilir. İşte idare takdir yetkisini kullanırken, böyle apaçık bir hatayla lekeli olan idari işlem iptal edilebilecektir. Ancak böyle apaçık hata yoksa Fransız Danıştayı, idarenin takdir yetkisine karışmamaktadır. Fransa'da hakimin açık takdir hatasına dayanarak yaptığı denetime, “minimum denetim” veya “sınırlı denetim” denmektedir.

28 Türk Danıştayı 24 Haziran 1986 tarihli Gökova kararı diye bilinen bir kararda “Gökova Körfezi kıyısında... Kemerköy Termik Santralinin kurulacağı yerin belirlenmesine ilişkin dava konusu işlemlerde... takdir yetkisinin kullanılmasında açık bir hata saptanamamış” olduğuna ve davanın reddine karar vermiştir. Burada şunu özellikle belirtmek isteriz ki, Fransız Danıştayı bazı alanlarda idarenin takdir yetkisini hiçbir şekilde denetlemeyi kabul etmemektedir. Yani bazı alanlarda Fransız Danıştayı “açık takdir hatası” tekniğini de kullanmamaktadır. Bu alanlar şunlardır. Sınav jürilerinin yaptığı değerlendirmeler, sportif müsabakalarda hakem kararları, Legion d'honneur nişanının verilmesine ilişkin değerlendirmeler, imtiyaz sözleşmesinde imtiyazcının seçimi işlemi. Bu alanlarda da idarenin işlemlerine karşı dava açılabilir ve idari yargı organları idarenin işlemlerini denetleyebilir. Bu nedenle bu tür denetime “minimum-altı denetim” diyenler de vardır.

29 Burada şunu tekrarlamak isteriz ki, yukarıda açıklandığı gibi, idarenin takdir yetkisinin mahkemeler tarafından denetlenmesi kaçınılmaz olarak “yerindelik denetimi”ne yol açar. Bu mahkemelerin kural olarak idarenin takdir yetkisini denetleyemeyeceklerinin, ancak istisnaen “açık takdir hatası” varsa idarenin takdir yetkisini denetleyebileceklerinin söylenmesi de yerindelik denetimi problemini çözmemektedir. Çünkü “açık takdir hatası”kriteri işe yarayan bir kriter değildir. Zira bu kriter, bu konudaki bütün insiyatifi mahkemelere bırakmaktadır. Şöyle ki, açık takdir hatası teorisine göre, bir mahkemenin idarenin takdir yetkisini kullanarak yaptığı bir işlemi iptal edebilmesi için, bu takdir yetkisinin “açık (manifeste)” bir şekilde “hatalı” olarak kullanılması gerekir. Ne var ki yapılan hatanın “açık” olup olmadığının bir objektif ölçüsü yoktur. Yapılan hatanın açıklığının takdiri tamamıyla mahkemeye aittir. Mahkemenin açık dediği hata açık, açık demediği hata ise açık değildir. Dolayısıyla idarenin takdir yetkisini sınırlandırmak amacıyla üretilmiş olan bu “açık takdir hatası” teorisi, mahkemelere aynı konuda sınırsız bir takdir yetkisi vermiş olmaktadır. Açıkçası, idarenin sahip olduğu takdir yetkisi, açık takdir hatası teorisi sayesinde mahkemelerin takdirine tabi kılınmaktadır. İdarenin sahip olduğu takdir yetkisini kötüye kullanması ne kadar mümkün ise, mahkemelerin de sahip oldukları takdir yetkisini kötüye kullanmaları da o derece mümkündür. Üstelik açık takdir hatası, hakim tarafından görülen bir hatadır

30 Kanımızca idarenin takdir yetkisi kullanarak yaptığı işlemlerde belki bir hata olabilir, ama bu Hiçbir zaman “açık” değildir. Zatin “açık” olmadığı içindir ki, mahkemeler bu konuda bilirkişilere başvurmaktadırlar. İdari yargı organlarının bir bilirkişi raporuna dayanarak “açık takdir hatası” var deyip iptal ettikleri bir konuda, daha sonra bir başka bilirkişi tam tersine bir rapor verebilmektedir. Birbirinin tersi bilirkişi raporları ortada iddia edildiği gibi “açık” bir takdir hatasının olduğunu değil, iddia edilen hatanın “tartışmalı” olduğunun kanıtıdır. Mahkeme böyle tartışmalı konularda karar verme riskini idareye bırakmalı; idarenin takdir yetkisine karışmamalıdır. Nihayet şunu da belirtelim ki, mahkemelerin oy çokluğuyla idarenin işlemini “açık takdir hatası” nedeniyle iptal etmeleri tek kelimeyle komiktir. Nasıl oluyor da, bu hata madem öylesine apaçık ki, üç üyeden biri veya beş üyeden ikisi bu “apaçıklığı” göremiyorlar? Açık takdir hatası teorisine dayanarak mahkemelerin idareyi denetleyebileceğini düşünenler, “açık takdir hatası” teorisine başvurmasınlar; doğrudan “idarenin hiçbir şekilde takdir yetkisi yoktur; idarenin bütün değerlendirmeleri idare mahkemelerinin değerlendirmesine tabidir” desinler daha iyi. Ancak unutmasınlar ki, bu durumda, artık demokratik bir hukuk devletinden çıkılmış, bir “hakimler hükümeti”ne girilmiş olunur.

31 Takdir Yetkisinin Denetimi ile İlgili Kararlar Bu gün için özellikle adli ve idari yargı mülakatları ile kaymakamlık mülakatları konusunda tartışmalı kararlar mahkemelerce verilebilmektedir. Örneğin, mülakatlarla ilgili verilen kararlarda son zamanlara kadar kabul edilen içtihada göre ilgili kanunlara göre oluşturulan her bir mülakat komisyonunun üyelerinin kanunda yer verilen usul kurallarına uygun olarak davacıya ayrı ayrı puanlar verdikleri ve ortalama olarak başarılı sayılmak için öngörülen 70 puanın altında puan takdir edildiği, mülakatların yapısı gereği adayların bilgi düzeyini ölçmeye yönelik yapılan yazılı sınavlardan farklı olarak adayların muhakeme gücü, ifade yeteneği, fiziki görünümü, genel kültürü gibi yönlerden mülakat sırasındaki durumlarının değerlendirilmesine yönelik olduğu göz önünde bulundurulduğunda komisyon üyelerinin takdir yetkilerini Kanunla düzenlenen usul kurallarına uygun olarak kullandıkları gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen mahkeme kararları Danıştayca onanmaktaydı. Ankara 5. İdare Mahkemesi'nin 23/06/2010 tarih ve 2010/679 sayılı kararında;

32 Dava, 05-22 Nisan 2010 tarihinde yapılan Adli Yargı Hakim ve Savcı adaylığı mülakat sınavına giren ve sınav sonucunda başarısız bulunan davacı tarafından, mülakatta başarısız sayılmasına ilişkin işlem ile tüm mülakatların iptali istemiyle açılmıştır. Uyuşmazlık konusu olayda, dosyadaki bilgi ve belgeler ile yukarıda yer verilen hususların birlikte değerlendirilmesinden; davalı idare tarafından 300 kişilik adli yargı hakim savcı adaylığı kadrosuna atanmak için 05/12/2009 tarihinde yapılan yazılı sınavdan 86 puan alması sonrası, 07/4/2010 tarihinde mülakata giren davacıya muhakeme gücü, bir konuyu kavrayıp özetleme ve ifade yeteneği, genel ve fizikî görünümünün, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu ve liyakati, yetenek ve kültürü, çağdaş bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı hususlarından ortalama "67.571" puan verilip başarısız sayıldığı anlaşılmakta olup, dava konusu işlemin hukuka aykırılık nedenini; mülakat sınavında davacının tüm sorulara doğru ve eksiksiz cevap verdiği halde, cevaplarına karşılık verilen puanın yerinde olmadığı iddiasının oluşturduğu görülmektedir. Bu durumda, mülakata giren davacıya sorulan sorular ile davacının sorulara verdiği yanıtların kayıt altına alınmaması nedeniyle davacı iddiaları ile dava konusu işlemin hukuka uygun olup olmadığı yolundaki yargısal denetim yapılamadığından, bu haliyle mülakat sınavının hukuka uygun olduğunun kabulüne imkan bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle; hukuka aykırılığı açık olan dava konusu işlemin; uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğacağından 2577 Sayılı Kanunun 27.maddesi uyarınca teminat alınmaksızın yürütülmesinin durdurulmasına, 23/06/2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

33 Danıştay 8.Dairenin E:2010/7143 sayılı kararında: (27/12/2010 tarihli) uyuşmazlık; Tıpta Uzmanlık Kurulunun, tıpta uzmanlık dallarının rotasyonlarını ve bu rotasyonların sürelerini belirleyen 21-22-23 Haziran 2010 gün ve 21/82 sayılı kararının "Ruh Sağlığı ve Hastalıkları" uzmanlık dalına ilişkin kısmının ve bu düzenlemenin dayanağı olan 18.07.2009 tarih ve 27292 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliğinin Ek-1 sayılı çizelgesinin 34. satırında yer alan Ruh Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlık ana dalının eğitim süresini 4 yıl olarak belirleyen düzenlemenin iptali isteminden doğmuştur. 1929 yılından günümüze kadar yayımlanan tüm idari düzenlemelerde ana dal olarak varlığını koruyan ve bu süreçte eğitim süresi 5 yıla kadar çıkartılan Ruh Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlık ana dalının eğitim süresinin 4 yıla düşürülmesine ilişkin değişikliği hukuki bir zemine oturtacak, idarenin takdir hakkını ve düzenleme yetkisini kamu yararı ve hizmet gerekleri uyarınca kullandığını ortaya koyacak bilimsel gerekçenin bulunmadığı anlaşıldığından, Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliğinin Ek-1 sayılı çizelgesinin 34. satırında yer alan Ruh Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlık ana dalının eğitim süresini 4 yıl olarak belirleyen düzenlemede hukuka uyarlık görülmemiştir.

34 Açıklanan nedenlerle, dava konusu uyuşmazlığa ilişkin olarak 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27. maddesinde öngörülen koşulların gerçekleşmiş olduğu anlaşıldığından, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlık ana dalının eğitim süresini 4 yıl olarak belirleyen düzenlemenin yürütmesinin durdurulmasına, 27.12.2010 gününde oybirliği ile karar verildi. ESKİŞEHİR İDARE MAHKEMESİNİN 12.10.2011 TARİHLİ KARARI Karar veren Eskişehir 2. İdare Mahkemesi'nce dava dosyası incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

35 Dava, Kütahya Sulh Hukuk Mahkemesi Hâkimi olarak görev yapan davacı tarafından, 30/11/2000 tarihli müfettiş hal kağıdındaki notunun orta derecede takdir edilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır. Müfettişin kanaatini etkileyen sebeplerin objektif ve somut olarak ortaya konulması gerekmekte olup özellikle orta ve zayıf notlarda somut bilgi ve belgelerin varlığı daha da önem arz eden bir husustur. Bu bakımdan görevi doğru ve hızlı bir şekilde karar vererek adaletin tesisini sağlamak olan hâkimlerin yaptıkları işin çeşitliliği, teferruatı ve iş yükü de göz önüne alındığında esası etkileyemeyen bazı usul hataları yapmaları kaçınılmazdır. Bu tür esası etkilemeyen usuli nitelikteki hataların müfettişin hazırladığı öneriler listesinde bulunması doğal olmakla birlikte, hak kaybına neden olmayan, adalet hizmetini sekteye uğratmayan bu detayların hâkimin hâl kâğıdındaki mesleki bilgi ve çalışması bölümünde değerlendirilerek düşük not takdirinin sebebi olarak gösterilmesi hakkaniyetle bağdaşmayacağı açıktır. Dosyanın incelenmesinden, halen Kütahya Sulh Hukuk Mahkemesi Hakimi olarak görev yapan davacının, 19.01.1998 ile 06.07.1999 tarihleri arasında Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi olarak, 05.09.1999 tarihinden itibaren de Zonguldak İcra MahkemesT Hakimi olarak görev yaptığı, Zonguldak Adalet Daireleri ile Hakimlerin 30.12.1998 ile 30.11.2000 tarihleri arası faaliyet dönemi ile ilgili olarak adalet müfettişleri tarafından yapılan denetim sonrası davacı hakkında düzenlenen 30/11/2000 tarihli müfettiş hal kağıdındaki notunun orta derecede takdir edilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

36 Davacının görevin ifasında gereken özen ve duyarlılığı göstermeyerek Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 1999/117 Müteferrik sayılı içtima kararına iştirak ederek infazın devamını sağladığı, Zonguldak İcra Mahkemesinin 1999/1734 esas 1999/1667 karar sayılı dosyasında taahhüdü ihlal suçundan açılan davanın kısa kararında taahhüdü ihlal suçundan 1 ay hafif hapis cezası yazılı olduğu halde gerekçeli kararında mal beyanında bulunmamak suçundan 10 gün hafif hapis cezası yazılarak kararın kesinleşmesi üzerine (mal beyanında bulunmamak suçu yönünden karara içeriğine göre suç ile karar tarihleri arasında dava zaman aşımı süresi de dolmasına rağmen infazı için C. Başsavcılığına gönderdiği, infaz aşamasında bu karar ile içtima edilen aynı Mahkemeye ait dava zamanaşımına uğramış 16.02.2000 gün ve 1999/955 esas 2000/ 14 sayılı 10 gün hafif hapis cezasına ilişkin ilamından dolayı C.Başsavcılığınca 02.06.2000günü 05.06.2000 tarihinden geçerli olmak üzere şartla tahliye talebinde bulunulması üzerine 05.06.2000 gün 659 müt.sayı ile şartla tahliye kararı vererek infazını temin ettiği belirlenerek hakkında soruşturma açılmış ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 10.06.2002 tarih ve 130 sayılı kararıyla davacıya 2802 sayılı Yasanın 63/a maddesi uyarınca uyarma cezası verilmiş ise de, hakkında açılan davada Zonguldak 1.Ağır Ceza Mahkemesinin 27.08.2001 tarih ve E:2001/93. K:2001/83 sayılı kararıyla "gerekçeli karara göre mal beyanında bulunmamak suçu için 1 yıllık zamanaşımı dolmuş olsa da kısa karara verilen suç için zaman aşımı dolmadığı, davacının kısa karar ile gerekçeli kararı farklı yazması nedeniyle aralarında çelişki yarattığı sabit olsa da kısa kararın verildiği tarihte ceza verdiği eylem için zaman aşımı dolmadığından davacının haksız olarak sanık M.H'nin cezasının infazını sağladığı konusunda görevi ihmal ettiği kastı ile hareket ettiğine dair mahkumiyetine yeterli delil olmadığından bu eylem için beraatına" karar verilmiştir.

37 Olayda, Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 1999/117 Müteferik sayılı içtima kararı ile Zonguldak İcra Mahkemesinin E:1999/1734, K:1999/1667 sayılı kararlarında hata yapıldığı açık ise de; iş yükü nedeniyle hâkimlerin bazı dosyalarda hata yapmaları mümkün olup işbu kararlar, temyize açıktır. Temyiz aşamasında anılan kararlar, temyiz merciince bozulabilecektir. Öte yandan, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 30.01.2001 tarihli kararıyla, davacının, birinci sınıfa ayrılma incelemesine esas olan Aralık 2000 itibari ile derece yükselmesinde Yargıtay'ca incelenen 128 işinden çok iyi ve iyi not oranının % 93,75 olduğu ve 2 yıl görev yaptığı Zonguldak'taki iş yüzdesinin % 81,95 olması nedeniyle (C) defteri ile yükseltilmesine, hakkındaki soruşturma sonuçlanıncaya kadar birinci sınıfa ayrılma incelemesinin bekletilmesine karar verilmiş, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 06.05.2002 tarihli kararıyla da davacının 31.12.2000 tarihinden geçerli olmak üzere birinci sınıfa ayrılmasına karar verilmiştir. Davacının dava konusu hal kâğıdından bir önceki 30.12.1998 tarihli hal kâğıdında mesleki bilgi, çalışma ve başarısının (İYİ) derecede değerlendirilerek emsallerine göre birinci sınıfa ayrılacak derecede temayüz ettiği, dava konusu hal kâğıdından sonra düzenlenen 03.12.2002 tarihli hal kâğıdında ise, davacının mesleki bilgi, çalışma ve başarısının (İYİ) derecede değerlendirildiği ifade edilmiştir.

38 Bu haliyle, Zonguldak Adliyesinde yapılan teftiş sonucunda davacının görev yaptığı Zonguldak İcra Mahkemesine yapılan önerilerin diğer mahkemelere yapılan önerilerden ağırlık itibariyle farklı olmaması, yukarıda belirtilen münferit hatalı kararlarında hal kâğıdının orta olarak düzenlenmesine yetecek ağırlık ve nitelikte bulunmaması nedeniyle davacı hakkında düzenlenen müfettiş hal kâğıdındaki notun orta derecede takdir edilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka ve hakkaniyete uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin iptaline, aşağıda dökümü yapılan 79,40.-TL yargılama giderinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, posta ücreti avansından artan tutarın istemi halinde davacıya iadesine, kararın tebliğinden itibaren 30 gün içerisinde Danıştay'a temyiz yolu açık olmak üzere 12/10/2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

39 SONUÇ OLARAK. 1-Bu çalışma kapsamında hal kâğıtları ile ilgili uyuşmazlıklara bakan İkinci Daire Üyeleri ile yapılan ikili görüşmeler esnasında davanın reddine dair verilen kararların bozma gerekçesinde geçen “dava konusu hal kağıdının orta olarak düzenlenmesini gerektirecek nitelikte bulunmadığından” ibaresinin ne anlaşılması gerektiği sorulmuş, verilen yanıtta örnek olarak dosyaların geç ele alınması, kararların makul süreyi aşması ve çok ciddi usul hatalarının yapılması olarak değerlendirilmiştir. Bu nedenle idari yargıya ilişkin performans değerlendirme ve geliştirme formunun ZAMAN YÖNETİM_ VE SURELERE UYMA başlığı altında yer alan bölümün puan değerinin artırılması önem arz etmektedir. 2-Mahkemeye yapılan tavsiyelerin doğrudan davacı ile ilgili bulunmaması ile ilgili iptal gerekçesinin ortadan kaldırılması için Teftiş Rehberinde yapılacak değişiklik ile “yetersiz” ve “gelişme gerekli” verilen kişilere yönelik olarak “Hal Kağıdına Dayanak Belge” adında bir belge düzenleme zorunluluğu getirilmelidir. Performans değerlendirme ve geliştirme formu sonuç raporunun nihai değerlendirme sonucu bölümünde “yetersiz” ve “gelişme gerekli” çıkması halinde kişiye özgü tespit edilen eksik ve hataları içeren tavsiyeler ile tavsiyeye değer görülen bütün dosya numaraları yazılması sağlanmalıdır. Bu şekilde yetkili çalıştığı dönem öncesi tavsiyelerin davacının aleyhine olarak değerlendirilmesi gibi hataların önüne geçilmiş olacaktır. Ayrıca gerek raportör gerekse dava açıldığında mahkeme dayanak belgedeki tavsiyeleri dikkate alarak hakim ve savcı hakkında daha rahat kanaat sahibi olacaktır. Performans değerlendirme ve geliştirme formu sonuç raporunun nihai değerlendirme sonucu bölümünde “yetersiz” ve “gelişme gerekli” biçimde düzenlenmesine neden olabilecek kanaatin oluşmasına etki eden hususların dayanak belgenin hazırlanması ile hukuken geçerli somut bilgi ve belgeye dayandırılmış olacaktır.

40 3- Kişisel ve sosyal özellikler bölümü yeni hal kağıdının da, PLANLAMA VE ORGANİZASYON BECERİSİ, TEMSİL BECERİSİ, İLETİŞİM BECERİSİ ile ilgili haneler içinde gerekçe arandığı görülmektedir. Bu nedenle idari yargıya ilişkin performans değerlendirme ve geliştirme formunun 1.1.2. Heyetin uyumlu çalısmasına katkısı, 1.3.2. _iyi bir gözlemci ve dinleyici olması., 1.3.3. Elestiri ve görüslere açık olması. Hanelerinin soyut olması, hakimle sıkça iletişim kurulduktan sonra bir kanaat oluşması, bu kanaatinde somut verilerle ortaya konulamaması gibi gerekçelerle performans değerlendirme ve geliştirme formundan çıkarılması gerektiği düşüncesindeyim. Bir hâkimin iyi bir gözlemci ve dinleyici, eleştiri ve görüşlere açık olması hususlarının bir iki görüşmede anlaşılması zor olmakla birlikte bunun somut olarak ispatı da mümkün değildir. 4-Performans değerlendirme ve geliştirme formundaki fonksiyonel yetkinliklere ilişkin hanelerin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini düşünmekteyim. Hane sayılarının daha da azaltılması zorunludur. Bu konuya ilişkin olarak teftiş kurulundan gruplar oluşturulmalı, tekrar mahiyetinde ve karşılaşılması ender olan hususların performans değerlendirme ve geliştirme formundan çıkartılması sağlanmalıdır.

41 5- Genellikle aynı adliye binasında görev yapan ya da aynı lojmanda oturan meslektaşlarının açtığı davalarla hâkiminin muhatap olması zor bir durumdur. Özellikle İdare mahkemesi üyesine “yetersiz” ve “gelişme gerekli” biçimde not takdir edilmesi durumunda, (mevzuat gereği bu tür davalarda görev yaptığı yer mahkemesinin yetkili olması nedeniyle) hâkim birlikte çalıştığı meslektaşı hakkında karar vermek zorunda kalacaktır. Bu nedenle mahkeme üyelerinin empati yoluna gittikleri, aynı adliye binasında görev yapan meslektaşlarının açtığı davalarda doğal olarak iletişim içerisinde bulundukları meslektaşları lehine karar verme konusunda daha tereddütsüz davrandıkları yönünde eleştiriye maruz kalmaktadırlar. Şu an hazırlığı tamamlanmış değişikliği ise yakın zamanda gerçekleşecek olan İdari Yargılama Usulü Kanununda yapılacak bir değişiklikle Performans değerlendirme ve geliştirme formuna karşı açılan davalara davacı hâkimin görev yaptığı yere en yakın bölge idare mahkemesinin bağlı olduğu idare mahkemesinde davanın görülmesinin sağlanması daha isabetli olacağı düşüncesindeyim. Örneğin İzmir Adliyesinde görev yapan hâkimin performans değerlendirme ve geliştirme formunun iptali istemiyle açtığı davayı İzmir’deki mahkeme yerine Manisa İdare Mahkemesince karara bağlanacaktır. Mevcut İdari Yargılama Usulü Kanununda Adli tatilde karara bağlanan yürütmenin durdurulması istemini görüşmeye yetkili mahkemeye ilişkin buna benzer bir düzenleme bulunmaktadır. Bu mevcut düzenlemeye paralel bir düzenleme ile karar veren hâkimin için daha özgür ve rahat bir ortam oluşturulacaktır. “Tarafsızlık yargı görevinin tam ve doğru şekilde yerine getirilmesinin esasıdır. Bu prensip, sadece bizatihi karar için değil, aynı zamanda kararın oluşturulduğu süreç açısından da geçerlidir.”Bu sürecin sağlıklı işlemesi için bu konuda yasal bir düzenlemeye gidilmesi zorunludur.

42 6- En son olarak yeni yönetmeliğimizle yürürlüğe giren performans değerlendirme ve geliştirme formlarının nasıl hazırlandığı ve yukarıda bahsi geçen örnek kararların gerekçeleri ışığında ne gibi yeniliklerin yapılabileceği hususlarında Danıştay’ın ilgili daire üyeleri ile görüşme ortamının sağlanmasının da yararlı olacağı ümidindeyim. İlgi ile dinlediğiniz için teşekkür eder saygılar sunarım.

43 43 TEŞEKKÜR LER…….


"1. SAYIN BAŞKANLARIM HERKESİ SAYGIYLA SELAMLARIM Performans Değerlendirme ve Geliştirme Formları Performans değerlendirme ve geliştirme formu; denetlenen." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları