Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

ADÂB-I MUAŞERET VE YAŞLILARA SAYGI

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "ADÂB-I MUAŞERET VE YAŞLILARA SAYGI"— Sunum transkripti:

1 ADÂB-I MUAŞERET VE YAŞLILARA SAYGI
ÂDÂB-I MUÂŞERET 1.Tanımı 2. Önemi 3. Kaynağı Bir toplumda örf, âdet ve kural halini almış iyi tutum ve davranışlar veya bunları kazandıran bilgi anlamında kullanılan terim. Edep (edeb) kelimesinin etimolojisi ve en eski mânaları hakkında farklı görüşler vardır. "Ziyafete davet etmek" anlamındaki edb veya "zarif ve edepli olmak" anlamındaki edeb masdarından isim olan kelimenin sözlüklerdeki başlıca mânaları "davet, iyi tutum, incelik ve kibarlık, hayranlık ve takdir" şeklinde gösterilir.

2 Edep, Câhiliye Arapları'na göre kişinin takip etmek zorunda olduğu eski geleneklerin toplamıdır. İslâm'dan önceki şiirde de"b kelimesi "sünnet" ve "edep" anlamında sıkça kullanılmaktaydı. Şu var ki edep de'bden değil bunun çoğulu olan âdâbdan türetilmiştir, yani âdâb kelimesinin asıl tekili de'b olmakla birlikte zamanla Araplar de'bi unutarak onun yerine aynı anlamda edebi kullanmışlardır. Muaşeret: Birlikte yaşayıp hoş geçinme, karşılıklı iyi ve güzel ilişkiler kurma olarak kullanılır Kur'ân-ı Kerîm'de edep veya bundan türetilmiş herhangi bir kelime geçmez. Ancak dört âyette "âdet, alışkanlık, eskilerin uygulamaları" anlamında de'b kullanılmıştır. كَدَأْبِ آفِرْعَوْنَ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا فَأَخَذَهُمُ اللّهُ بِذُنُوبِهِمْ (Onların yolu) Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin tuttuğu yola benzer. Onlar bizim âyetlerimizi yalanladılar, Allah da kendilerini günahları yüzünden yakalayıverdi.Ali imran, 4

3 كَدَأْبِ آلِ فِرْعَوْنَ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كَفَرُواْ بِآيَاتِ اللّهِ
فَأَخَذَهُمُ اللّهُ بِذُنُوبِهِمْ إِنَّ اللّهَ قَوِيٌّ شَدِيدُ الْعِقَابِ (Bunların gidişatı) tıpkı Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin gidişatı gibidir. (Onlar da) Allah'ın âyetlerini inkâr etmişlerdi de Allah onları günahları sebebiyle yakalamıştı. Allah güçlüdür. O'nun cezası şiddetlidirEnfal,52. كَدَأْبِ آلِفِرْعَوْنَ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كَذَّبُواْ بآيَاتِ رَبِّهِمْ فَأَهْلَكْنَاهُم بِذُنُوبِهِمْ وَأَغْرَقْنَا آلَ فِرْعَونَ وَكُلٌّ كَانُواْ ظَالِمِينَ (Evet bunların durumu), Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin durumuna benzer. Onlar Rablerinin âyetlerini yalanlamışlardı; biz de onları günahlarından ötürü helâk etmiştik ve Firavun ailesini (denizde) boğmuştuk. Hepsi de zalimler idiler.Enfal,54

4 وَقَالَ الَّذِي آمَنَ يَا قَوْمِ إِنِّي
أَخَافُ عَلَيْكُم مِّثْلَ يَوْمِ الْأَحْزَابِ {30} مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذِينَ مِن بَعْدِهِمْ وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْماً لِّلْعِبَادِ Şüphesiz bunda (Nuh ve kavminin başından geçenlerde) birtakım ibretler vardır. Hakikaten biz (kullarımızıböyle)deneriz Sonra onların ardından bir başka nesil meydana getirdik.Ğafir, 30 Birayettebir âyette aynı mânada deeb قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِنِينَ دَأَباً فَمَا حَصَدتُّمْ فَذَرُوهُ فِي سُنبُلِهِ إِلاَّ قَلِيلاً مِّمَّا تَأْكُلُونَ Yusuf dedi ki: Yedi sene âdetiniz üzere ekin ekersiniz. Sonra da yiyeceklerinizden az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında (stok edip) bırakınız.Yusuf, 12 bir âyettede "sürekli" anlamında dâibeyn kelimeleri yer almaktadır. Başka. وَسَخَّر لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَآئِبَينَ وَسَخَّرَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ Mûtad seyirlerini yapan güneş ile ay’ı size âmade kılan, geceyi ve gündüzü istifadenize veren de O’dur. İbrahim:33

5 ÖNEMİ VE KAYNAĞI Hadislerde ise hem edep hem de çoğulu âdâb ile aynı kökten fiil ve isimler kullanılmıştır Abdullah b. Mes'ûd'un rivayet ettiği ve sözlük ya­zrlarının edebin kökündeki "davet" an­lamı ile sonradan kazandığı "iyi alışkan­lıklar" anlamı arasında münasebet kur­mak için faydalandıkları bir hadiste, "Ger­çekten bu Kur'an Allah'ın bir sofrasıdır (me'dübetullâh); O'nun sofrasından gü­cünüz yettiğince bilgi toplamaya çalı­şın" denilmektedir. Başka bir hadiste ise yine Kur'an'dan "Allah'ın edebi" diye söz edil­mesi ilgi çekicidir. Bu şekilde etimolojik bakım­ dan ortak bir kökten gelen me'debe ve edep kelimelerinin, her iki hadiste aynı şeye (Kur'an'a) nisbet edilmek suretiyle anlam olarak da ortak oldukları, böyle­ce hadis dilinde edebin hayırlı ve yararlı bilgilerle davranış alışkanlıklarını ifade ettiği, Kur'an'ın bu bilgi ve davranışları sergileyen bir ilâhî edep kaynağı olduğu anlaşılmaktadır II. yüzyıldan itibaren yazılmaya başlanan edep kitaplarında bu terimin iyi bir eğitimle kazanılmış karakter di­siplini, takdire değer hareketler, top­lum içinde çeşitli kesimlerin birbirlerine karşı takınmaları gereken ve daha son­ra "âdâb-ı muaşeret" denilecek olan me­denî ve ahlâkî davranış tarzları ve bu hususlarda gerekli olan pratik bilgiler hakkında kullanıldığı görülür

6 مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Bizleri bizlerden daha iyi tanıyan ve bizlere şah damarımızdan daha yakın olduğunu söyleyen hak tealaوَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ dünyada rahat,huzurlu ve mutlu ahirette ise kendisinden memnun olacağımız bir hayat geçirmemiz için bizlere bir peygamber ve onunla da bir kitap göndermiştir.Kuran ı kerim günlük yaşantımızın şekillenmesinde ,ahlaki özelliklerimizi olgunlaştırmamızda,sosyal yaşantımızı hak ve hukuk çizgisinde yürütmemizde bizlere rehberlik edecekهَـذَا بَيَانٌ لِّلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِّلْمُتَّقِينَ Bu Kuran, insanlara bir açıklama, sakınanlara yol gösterme ve bir öğüttür. Kuran ı Kerim Allah kelamı olduğundan ve ifade ettiğimiz gibi adab ı muaşeretin kaynağı olduğundan şu ayete dikkat edelim Allah cc. İçimizde iyiliği emreden kötülüğü men eden insanların mutlaka bulunması gerektiğini ali imran ayette açıklıyorوَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir

7 Bu nedenle toplum da kimse görgü kurallarına uymuyor diyerek görgü kurallarını terkedemeyiz Hatta peygamberimiz sav. Bu hadisini göz önüne alark güzel çığır açmak için mücadele etmeli ve topluma insanların yapmayı terkettiği güzel şeyleri hatırlatmak ve yaşatmak adına uğraş vermeli ve mücadele etmeliyiz çirkin ve kötü şeylerin insanlar arasında yayılmasını isteyen ve sebep olanlar için dünya ve ahirette sıkıntı olduğuإِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَن تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. Nur suresi 19

8 ALLAH VE RESULÜ İLE İLİŞKİLERİMİZDE ADAB
ALLAH SEVGİSİ Alah cc. yü nasil sevmemiz gerektiğini bakara 165. ayette: وَمِنَ النَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ اللّهِ أَندَاداً يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّهِ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَشَدُّ حُبّاً لِّلّهِ وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ الْقُوَّةَ لِلّهِ جَمِيعاً وَأَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعَذَابِ İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk tanrılar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi

9 ALLAH VE PEYGAMBER SEVGİSİ
Allah ile peygamberi arasındaki ilşkiyi ve sevgiyi görmemiz açısından ve Allah ve resülünden yüz çevirenlerin durumu hakkında Ali İmran ayete bakmak ve anlamak önemlidir.قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ {31} قُلْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ فإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ . (Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez Allaha ve resülüne iteatten yüz çevirenlerin durumu Allah ve resülü tarafından sevilmemektir. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ Ey iman edenler! Allah’ın ve Peygamberinin önüne geçmeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (Hucurât,  49/1)

10 Bazıları öne geçmeyi özel örneklerle tefsir etmişlerse de âyetten görünürde anlaşılan, gerek söz ve gerek fiil hepsine umumi olmasıdır. Rasulullah'ın meclisinde bir mesele geçtiği zaman ondan önce cevaba kalkışmamaları için de olduğu gibi, yolda giderken bir izin, işaret veya ihtiyaç olmaksızın önünde yürümemeleri ve sofrada ondan önce yemeye başlamamaları da içinde olur ki buna usulde umumi mecaz yahut beyanda kinaye tabir edilir. Hakikati iradeye engel olmaz. Namazda hiçbir şekilde imamın önüne geçmenin caiz olmamasındaki mânâ da budur. Rasulullah'ın huzurunda birisi imam edilip namaz kılınacak olsa onun izni olmaksızın sahih olmaz. Bu şekilde bu âyetten her şeyde şeriata uymanın gerekliliğine delil getirilir. İşte bu âyet Rasulullah'ın protokolü ile ilgili böyle bir ara prensiptir ki, bundan sonraki âyetin mânâsı da bunun anlamı içindedir. Bazıları bununla kıyasın aleyhine de delil getirmek istemişlerse de kıyas Allah ve Resulünün hükmünde öne geçmek değil, uymak için mânâ araştırmasıdır. Evet, hiçbir şekilde Allah ve Resulü'nün önüne geçmek mânâsı bulunan hiçbir saygısızlık yapmayın. Ve Allah'tan korkun, gerek yapacağınız ve gerek çekineceğiniz her hususta, her söz ve fiilde ve bunun üzerine ve özellikle bu hususta ileri gitmekte Allah'ın gazabından korkup emrine uyup korunun. Çünkü Allah işitendir, bilendir. Dolayısıyla bütün söylediklerinizi işitir, yaptıklarınızı bilir, ona göre ceza verir. (Elmalı, Hak Dini.)

11 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَ
فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَن تَحْبَطَعُوا أَصْوَاتَكُمْ أَعْمَالُكُمْ وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider. (Hucurât, 49/2) el-Hasen ibn Muhammed kanalıyla Abdullah ibnu'z-Zübeyr'den rivayete göre Allah'ın Rasûlü (s.a.v.)'neTemîm oğulları kafilesi geldiğinde Ebu Bekr: "Onların üzerine el- Ka'kâ' ibn Ma'bed'i emir tayin et." dedi. Ömer de: "el-Akra' ibn Habis'i emir tayin et." dedi. Ebu Bekr: "Sen ancak bana muhalefet etmek istedin." dedi. Ömer: "Hayır, sana muhalefet etmek istemedim." dedi ve tartışırlarken sesleri yükseldi de bu hususta âyetin sonuna kadar olmak üzere "Ey o iman etmiş olanlar, Allah'ın ve Rasûlü'nün huzurunda öne geçmeyin..." âyet-i kerimesi nazil oldu. (Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, Hucurât, 49/2; Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, Hucurât, 49/1, hadis no: 3266.)

12 قُلُوبَهُمْ لِلتَّقْوَى لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ
إِنَّ الَّذِينَيَغُضُّونَ أَصْوَاتَهُمْ عِندَ رَسُولِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ امْتَحَنَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ لِلتَّقْوَى لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, Allah’ın, gönüllerini takvâ (Allah’a karşı gelmekten sakınma) konusunda sınadığı kimselerdir. Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır. (Hucurât, 49/3) إِنَّ الَّذِينَيُنَادُونَكَ مِن وَرَاء الْحُجُرَاتِ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ Ey Muhammed!) Odaların arkasından sana bağıranların çoğu aklı ermeyen kimselerdir. (Hucurât, 49/4) وَلَوْ أَنَّهُمْ صَبَرُوا حَتَّى تَخْرُجَ إِلَيْهِمْ لَكَانَ خَيْراً لَّهُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌرَّحِيمٌ Onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. (Hucurât, 49/5)

13 İNSANLARIN KENDİ ARASINDAKİ ADAB I MUAŞERET
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَومٌ مِّن قَوْمٍ عَسَى أَن يَكُونُوا خَيْراً مِّنْهُمْ وَلَا نِسَاء مِّن نِّسَاء عَسَى أَن يَكُنَّ خَيْراً مِّنْهُنَّ وَلَا تَلْمِزُوا أَنفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ بِئْسَ الاِسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ وَمَن لَّمْ يَتُبْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ " Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.” (Hucurât, 49/11) يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيراً مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌوَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضاً أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتاً فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌرَّحِيمٌ

14 ذَلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنكُمْ وَاللَّهُ لَا
“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucurât, 49/12) يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ إِلَّا أَن يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ وَلَكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَادْخُلُوا فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنكُمْ وَاللَّهُ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ الْحَقِّ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعاً فَاسْأَلُوهُنَّ مِن وَرَاء حِجَابٍ ذَلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَن تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ وَلَا أَن تَنكِحُوا أَزْوَاجَهُ مِن بَعْدِهِ أَبَداً إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ عِندَ اللَّهِ عَظِيماً Ey iman edenler! Yemek için çağrılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin (vakitli vakitsiz) Peygamber’in evlerine girmeyin, çağrıldığınız zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Sohbet için beklemeyin. Çünkü bu davranışınız Peygamber’i rahatsız etmekte, fakat o sizden de çekinmektedir. Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temizdir. Allah’ın Rasûlüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra hanımlarını nikâhlamanız ebediyyen söz konusu olamaz. Çünkü bu Allahkatında büyük bir günahtır. (Ahzâb 33/53)

15 فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ
اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظّاً غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmran, 3/159) وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحاً إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ {18} وَاقْصِدْ فِي مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِن صَوْتِكَ إِنَّ أَنكَرَ الْأَصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَمِيرِ “Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez.” “Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini herhalde eşeklerin sesidir!” (Lokman, 31/18-19)

16 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا
لِيَسْتَأْذِنكُمُ الَّذِينَ مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ وَالَّذِينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنكُمْ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ مِن قَبْلِ صَلَاةِ الْفَجْرِ وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُم مِّنَ الظَّهِيرَةِ وَمِن بَعْدِ صَلَاةِ الْعِشَاء ثَلَاثُ عَوْرَاتٍ لَّكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّ طَوَّافُونَ عَلَيْكُم بَعْضُكُمْ عَلَى بَعْضٍ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ “ Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlar ve sizden henüz büluğ çağına ermemiş olanlar, günde üç defa; sabah namazından önce, öğleyin elbiselerinizi çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza girecekleri zaman) sizden izin istesinler. Bu üç vakit sizin soyunup dökündüğünüz vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında (izinsiz girme konusunda) ne size, ne onlara bir günah vardır. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. Allah, âyetlerini size işte böylece açıklar. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”  (Nûr 24/58) eni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” (İsrâ 17/23-24)

17 فِي السَّرَّاء وَالضَّرَّاء وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ
الَّذِينَ يُنفِقُونَ فِي السَّرَّاء وَالضَّرَّاء وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ “Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever” (Âl-i İmran 3/134) وَإِذَا حُيِّيْتُم بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّواْ بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيباً Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selamla karşılık verin. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.” (Nisâ 4/86) فَإِذَا دَخَلْتُم بُيُوتاً فَسَلِّمُوا عَلَى أَنفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِّنْ عِندِ اللَّهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةً كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُون “Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katından mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak, selam verin. İşte Allah, düşünesiniz diye âyetleri size böyle açıklar.” (Nûr 24/61)

18 وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئاً وَبِالْوَالِدَيْنِ
إِحْسَاناً وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالجَنبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالاً فَخُوراً {36} الَّذِينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَاباً مُّهِيناً . Alet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlar (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez. Allah’a kul olmanın gereği böyle bir ahlaka sahip bulunmaktır; kaba-saba, haksız, zalim, cimri, herkese kötülük eden... kimseler yalnızca bazı ibadetleri yapmakla Allah katında makbul bir kul olamazlar. Bunlar cimrilik eden ve insanlara da cimriliği tavsiye eden, Allah'ın kendilerine lütfundan verdiğini gizleyen kimselerdir. Biz, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırladık Nisa,36-37.

19 اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُم
ANNE BABA VE YAŞLILAR اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِن بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِن بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفاً وَشَيْبَةً يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ وَهُوَ الْعَلِيمُ الْقَدِيرُ . Sizi güçsüz yaratan, sonra güçsüzlügün ardından kuvvet veren ve sonra kuvvetin ardından güçsüzlük ve ihtiyarlık veren, Allah'tır. O, dilediğini yaratır. O, hakkıyla bilendir, üstün kudret sahibidir.Rum,54. İslam dini, büyük-küçük her insanı saygıya layık görmüş, yaşlılara hürmet etmeye ise ayrı bir önem vermiştir. Bugünün gençleri, yarının ihtiyarlarıdır. Bu nedenle bir Müslümanın, kendinden yaşça büyük olanlara hürmet etmesi gerekmektedir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), bir hadis-i şeriflerinde; “ليسَ منَّا من لم يَرحَم صغيرنا ولم يُوقِّرْ كبيرَنَ "Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir." (Tirmizî, Birr, 25/15)

20 إنّ اَبَرَّ الْبِرِّ صِلَةُ الوَلَدِ اَهْلَ وُدِّ اَبِيهِ
(Sebeb-i vürudu: Bir gün, ashab-ı kiram, Peygamberimizin çevresinde oturmuş, onu dinliyorlardı. Bu sırada efendimizi görmeye ve onunla konuşmaya gelen bir ihtiyar topluluğa yaklaştı. Sahabiler ihtiyara yer verirken biraz ağır davrandılar. Müslümanların bu hareketi Peygamberimizin gözünden kaçmadı. Yer vermedeki bu gevşekliği beğenmedi ve yukarıdaki ifadeyi buyurdu.) İmam-ı Azam Hazretleri, talebesi İmam-ı Ebu Yusuf’a, “İlim sahiplerine hürmet et. Yaşlılara saygı, gençlere sevgi göster” diye tavsiye etmiştir. Sevgi ve saygı, ifade edilebildiği ölçüde çoğalır ve yaygınlaşır. Ana babayı en mesut eden, yüzünü güldüren davranışlardan biri de gönül dostları kurdukları kimselere evladı tarafından saygı ve itibar gösterilmesidir. Nitekim Efendimizin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “En iyi iyilik, insanın babasının samimi dostuna iyiliği ve ihsanı devam ettirmesidir.” Anne ve babanın dost ve arkadaşlarını ziyaret etmek, onlara ikramda bulunmak, anne ve babaya gösterilen sevgi ve saygı gibi değerli ve önemlidir. Bu hususu Resulullah (a.s.) bir başka hadislerine de şöyle ifade etmiştir: إنّ اَبَرَّ الْبِرِّ صِلَةُ الوَلَدِ اَهْلَ وُدِّ اَبِيهِ “Şüphesiz ki iyiliğin en iyisi, evladın baba dostlarını ziyaret (sıla) etmesidir.

21 Yine yasin suresinde Allah cc. Yaşlılar hakkında:
وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِ أَفَلَا يَعْقِلُونَ Ama (şunu daima hatırlasınlar ki) Biz bir insanın ömrünü uzatırsak, aynı zamanda onun güç ve yeteneklerinde (yaşlandıkça) bir azalma meydana getiririz; (buna rağmen) hâlâ akıllarını kullanmazlar mı? Yasin 68 Rızık veren, besleyen, büyüten ve terbiye eden anlamlarına gelen “Rabb” ve “mürebbi” aynı kökten gelen kelimeler olup, Rabb Allah için; mürebbi ise insanlar için kullanılır. İnsanî fiiller olarak, çocuğun ilk mürebbisi anne ve babasıdır. Bu ilahî görev ve sorumluluğu üzerine almış olması sebebiyle, insanın anne ve babasına iyi davranması, mutlak anlamda rızık veren ve insanı fıtrat üzere yaratan Rabbine kulluk ve ibadet etmesi kadar önemlidir. Bu konu ile ilgili olarak, Abdullah b. Amr'dan rivayet edilen bir hadis-i şerif oldukça dikkat çekicidir: قال اَقْبَلَ رَجُلٌ الى نبىَّ اللهِ فقال اُبَايِعُكَ على الهِجْرَةِ والجِهَادِ، اَبْتَغِى الاَجْرَ مِن الله. قال: "فَهَلْ مِن وَالِدَيْكَ اَحَدٌ حَىٌّ" قال نَعم. بَلْ كِلاَهُمَا. قال : "فَتَبْتَغِى الاَجرَ من الله؟" قال نعم قال "فَارْجِعْ إلى والِدَيْكَ فَاَحْسِنْ صُحْبَتَهُمَا"

22 Bir gün Hz. Peygambere bir adam geldi ve,
-“Sana hicret ve cihad şartı ile biat etmek istiyorum. Ecri Allah’tan dilerim” dedi. Hz. Peygamber (a.s), - “Annenle babandan sağ olan var mı?” diye sordu. Adam, - “Evet! Hatta ikisi de!” diye cevap verdi. Hz. Peygamber (a.s.), “Allah’tan ecir diler misin?” dedi.Adam, - “Evet” cevabını verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, - “O hâlde hemen annenle babanın yanına dön ve onlarla güzel sohbette bulun” buyurdu.

23 ANNE-BABAYA BAKMAK DİNİ BİR GÖREVDİR
Evladın anne ve babasına karşı sorumluluğu sadece maddi bir sorumluluk değildir. Bu sebeple, İslâm dininde, hali vakti yerinde olan evladın, fakir olan anne ve babasına zekat vermesi caiz görülmemiştir. Çünkü anne ve babanın bakıma muhtaç olması halinde, onların her türlü ihtiyacını karşılama mükellefiyeti öncelikle çocuklarınındır. Zekat sadece mali bir sorumluluk iken, maddi ve manevi her türlü ihtiyacın karşılanması sorumluluğu çok daha kapsamlıdır. İman etmek ve hayırlı ameller işlemek her insanın vazifesidir. İslâm dininde hayırlı amellerin en güzellerinden birisi de yine anne ve babaya iyi davranmak olarak va’z edilmiş yaşlılara saygı ahlâkî bir kural olarak ortaya konulmuş ve onların yalnızlığa terk edilmeden çevreleri ile diyaloglarını koparmadan hayatlarına devem etmelerini sağlamak için gereken tedbirlerin alınması istenmiştir. Bu hususta Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur:

24 Sahabeden Abdullah İbn Mes’ud anlatıyor:
"Allah'ın Elçisine, "amellerin hangisinin daha faziletli olduğunu" sordum Hz. Peygamber, “Vaktinde kılınan namazdır” buyurdu. - “Ondan sonra hangisidir?” diye sordum. - “Ana-babaya iyilik yapmaktır" buyurdu. Sahibi için bağışlanmaya sebep olan sıkıntı, üzüntü hastalık gibi problemler insanın karşı karşıya olduğu imtihanın bir parçasıdır. Yaşlılığın getirdiği güçlüklere evladın göstereceği tahammül, aynı zamanda Allah’a yakınlığa açılan bir fırsat olarak görülebilmeli ve değerlendirilebilmelidir. Onlar aynı zamanda Allah’ın bir emanetidir. Hz. Peygamber (a.s.), anne ve babasına saygıda kusur etmeyen ve onlara ihsanda bulunan kişilerin karşılaştıkları büyük zorluk ve sıkıntılar karşısında çaresizlik halinde yaptıkları duaların kabul edildiğini haber vermektedir. Nitekim Buhari’de geçen uzun bir hadis-i şerifte; üç genç bir mağaraya sığınmış iken, büyük bir kaya parçası düşerek mağara kapısını kapatır. Çaresizlik içerisinde, yaptıkları iyilikleri dile getirerek dua eden gençlerin duası kabul olunur ve mağaranın kapısını açılır. Bu gençlerden birisi de anne ve babasına karşı saygısını ve ikramını gösteren davranışlarından birini dile getirerek dua ve niyazda bulunmuştur.

25 Toplum hayatı içerisinde bazı anne ve babalarda görülen bir takım hatalı tutum ve davranışlara bakarak, anne ve babalarımıza karşı görev ve sorumluluklarımızı asla hafife almamalıyız. Zira eğitimsizlik, psikolojik veya ekonomik sorunlar sebebiyle yapılan bazı yanlışlıklar örnek alınması gereken davranışlar olmayıp, düzeltilmesi ve bunun için de yardım edilmesi gereken istisnai durumlardır. Bu gibi hatalı davranışların düzeltilmesi için sadece bireysel bir sorumlulukla değil aynı zamanda toplumsal sorumlulukla hareket etmenin gerekli olduğunu burada özellikle belirtmek gerekir. Kişinin anne ve babasına iyi davranması gerektiği, ayet ve hadislerde ısrarla dile getirilmekte; insanı günaha ve isyana sevk edecek bir istekte bulunmaları halinde onların bu isteklerini yerine getirmemekle birlikte, onlara iyi davranmaya devam edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.

26 وَوَصَّيْنَا الاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ اُمُّهُ وَهْنًا عَلى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فى عَامَيْنِ اَنِ اشْكُرْ لى وَلِوَالِدَيْكَ اِلَىَّ المَصيرُ. وَاِنْ جَاهَدَاكَ عَلى اَنْ تُشْرِكَ بى مَا لَيْسَ لَكَ بِه عِلْمٌ فَلا تُطِعْهُمَا وَصَاحِبْهُمَا فِى الدُّنْيَا مَعْرُوفًا وَاتَّبِعْ سَبيلَ مَنْ اَنَابَ اِلَىَّ ثُمَ اِلَىَّ مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ. "İnsana da anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yılda olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: “Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır. Eğer, hakkında hiç bir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim” (Lokman, 31/14-15)

27 MUSAB BİN UMEYR Mus'ab bin Umeyr, hem annesi hem de babası tarafından Kureyş'in asîl ve zengin bir âilesine mensub idi. Zengin oldukları için gâyet râhat bir hayat sürüyordu. Orta boylu, güzel yüzlü, nâzik ve yumuşak huylu, son derece zekî idi. Güzel konuşurdu. Akl-ı selîm sâhibi olduğundan, putların bir fayda veya zarar veremiyeceğini bilir onlara tapılmasından nefret ederdi. Annesi tarafından en iyi şartlar altında refah ve bolluk içinde yetiştirilmişti. Güzel yüzlü ve zengin olduğundan Mekke halkı ona gıpta ile bakardı. Peygamber efendimiz bunun için "Mekke'de Mus'ab'dan daha zarîf, daha nârin, daha güzel kimse yok idi. Saçları kıvrım kıvrım idi."buyurmuşlardı. Dîninden dönmedi Bütün bu rahatlıklara rağmen kalbinde büyük bir boşluk hissediyordu Mus'ab bin Umeyr. Bu maksatla sevgili Peygamberimizin bir merkez olarak seçtiği, İslâmı anlattığı ve o zaman Mekke'de müslümanların toplandığı Erkam bin Ebi'l-Erkam'ın evine gitti. Resulullahı görür görmez Müslüman oldu.

28 İslâmiyeti kabûl ettiği an hayatı da birdenbire değişti
İslâmiyeti kabûl ettiği an hayatı da birdenbire değişti. Eski servet ve zenginliğin yerini fakirlik aldı. Âilesinin sevgili oğullarına yapmadığı eziyet kalmadı. Onu dîninden döndürmek için evlerindeki bir mahzene hapsederek günlerce aç ve susuz bıraktılar. Arabistan'ın yakıcı güneşi altında ağır ve tahammülü zor işkenceler yaptılar. Fakat Mus'ab bin Umeyr, bu ağır ve acımasız işkenceler karşısında sabır ve sebât göstererek aslâ İslâmiyetten dönmedi. Her seferinde bütün gücüyle haykırıyordu: - Allahtan başka tapılacak, ibâdet edilecek ilâh yoktur. Muhammed aleyhisselâm O'nun peygamberidir. İslâmiyet'i kabûl ettikten sonra Mekke'de sıkıntı ve işkencelere mâruz kalan Mus'ab bin Umeyr, Resûlullahın izniyle iki defa Habeşistan'a hicret etti. Bir müddet orada kalıp, her türlü sıkıntıya katlandı. Daha sonra dönüp, Peygamberimizin yanına geldi. Onun bu gelişini Hz. Ali şöyle anlatmıştır: Resûlullah ile oturuyorduk. Bu sırada Mus'ab bin Umeyr geldi. Üzerinde yamalı bir elbiseden başka giyeceği yoktu. Resûlullah onun bu hâlini görünce, mübârek gözleri yaşla doldu ve: - Kalbini Allahü teâlânın nûrlandırdığı şu kimseye bakın! Anne ve babası onu en iyi yiyecek ve içeceklerle besliyorlardı. Allah için bunların hepsini terk etti. Allah ve Resûlünün sevgisi, onu gördüğünüz hâle getirmiştir,buyurdu.

29 وَاللّهُ خَلَقَكُمْ ثُمَّ يَتَوَفَّاكُمْ وَمِنكُم مَّن يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْ لاَ يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍ شَيْئاً إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ قَدِيرٌ "Sizi Allah yarattı. Sizi yine O öldürecek, içinizden kimi -bildikten sonra (çocuk gibi) bir şey bilmesin diye- en aşağı ömre (erzeli'l-ömür) kadar geri götürülür... (Yani ihtiyar olur, dermansızlık ve akıl noksanlığı hususunda bir çocuğa benzer, unutkanlık hali başlar)" (Nahl, 16/70); Yaşlılık hali Yaşlanmak ve ölüm kaçınılmazdır. Ömrümüz olduğu sürece yaşlanmak her insanın... Uzun ömür sürmek, insanı aldatmamalıdır. Çünkü uzun yaşamak meziyet değildir. Önemli olan, güzel hatıralar bırakarak yaşayabilmektir. Kur'an'da yaşlılara saygı وَقَضَى رَبُّكَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَا أُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلًا كَرِيمًا * وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنْ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرًا "Rabbin, sadece kendisine ibadet etmenizi, ana babaya da iyi davranmanızı kesin olarak emreder. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara "öf" bile deme. Onları azarlama. Onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek üzerlerine kanat ger ve de ki: Ey Yüce Rabbim! Küçükken onlar beni nasıl koruyup yetiştirdilerse, Sen de onları esirge." (İsrâ,17/23-24)

30 Allah’a ortak koşmanın herhangi bir mazereti olmadığı gibi, anne ve babaya kötü davranmanın da haklı bir mazereti yoktur. Bu tür davranışların, büyük günahların en büyüğü olduğunu Hz. Peygamber şöyle ifade etmiştir: الا اُنَبِّئُكُمْ بِاَكْبَرِ الكِبائر (ثلاثا) االاشراكُ بالله وعقوقُ الوالدين وشهادة الزُور (اَوْ قولُ الزورِ) Peygamberimiz (a.s), üç defa: “Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi? Allah’a şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek ve yalancı şahitliği yapmaktır (ya da yalan sözdür)” buyurmuştur Anne ve baba ile alakayı kesmek, sıla-i rahimde bulunmamak, onların kalbini kıran her türlü söz ve davranışta bulunmak ana-babaya itaatsizlik sayılır. Dolayısıyla, yapılması ve söylenmesi günah olmayan hususlarda onların sözünü dinlemek gerekir. Yüce Allah, bu dünyanın nizamıyla ilgili çeşitli kanunlar koymuştur. Bu kanunlardan birisi de, her canlının kendi şartları içinde, soyunu devam ettirmesidir. Bu sistem içerisinde yer alan canlılar, hayata geldikleri zaman genelde güçsüz ve korunmaya muhtaçtırlar. Sonra gelişir, olgunlaşır, güçlenir ve nihayet yaşlanırlar. Öyle ise yaşlanmak, bu dünyadaki geçici hayatın kaçınılmaz bir gerçeğidir. Yaşlılık, bu dünya hayatının fâni, insanoğlunun âciz, ölümün muhakkak Yüce Allah’ın bakî ve kudretinin sonsuz olduğunun açık bir delilidir. Nitekim Kur’an-ı Kerim buna şöyle işaret etmektedir:

31 وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِ أَفَلَا يَعْقِلُونَ
"Kime uzun ömür verirsek biz onun yaratılışını (gençliğini, güzelliğini) bozar, gücünü azaltır, beli bükük hale getiririz. Onlar bunu hiç düşünmezler mi?" (Yâsin, 36/68) Ömrün uzun veya kısa olması, Allah'ın takdiri iledir. İrademizin dışında insan için takdir edilen bu zaman dilimlerini yaşamanın leh ve aleyhimizde olması, ancak iman ve İslâm'a uyup uymama açısındandır. Bununla beraber ihtiyarlık akıl ve güce koyduğu engel nedeniyle devası ve şifası yaratılmayan bir hastalık olarak vasıflandırılmıştır تَدَاوَوْا عِبَادَ اللَّهِ فَإِنَّ اللَّهَ سُبْحَانَهُ لَمْ يَضَعْ دَاءً إِلَّا وَضَعَ مَعَهُ شِفَاءً إِلَّا الْهَرَمَ Tedavi olunuz, ey Allah'ın kulları. Çünkü doğrusu Allah yaşlılıktan başka yarattığı her hastalıkla beraber bir deva (ilâç) da yaratmıştır» buyurdu. (İbn Mace, Tıbb, 1/3436) Bunun için Hz. Peygamber (s.a.v): وَأَعُوذُ بِكَ أَنْ أُرَدَّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ "Allah'ım! Erzeli'l-ömür (ihtiyarlığın, bunaklığın) den de sana sığınırım" buyurmuştur (Buharî, Cihad, 25; Müslim, Zikr, 52). Önümüzde uzun yıllar var gözükebilir; ama bu durum bizi aldatmamalıdır

32 Yaşadığımız her anın kıymetini bilmeli ve en iyi şekilde onu değerlendirmeliyiz. Unutmamalıyız ki, bizim için dün geçmiştir. Yarına çıkacağımız ise kesin değildir. Bize düşen, içerisinde bulunduğumuz zamanı en güzel ve hayırlı bir biçimde değerlendirmek ve salih amel sahibi olarak dolu dolu yaşamaktır. İnsan yaşlandıkça emellerinin gençleştiği ifade edilir. Ne tûl-u ömür, ne de tûl-u emel (uzun ömür ve uzun emelli olmak arzusu) bizleri aldatmamalıdır. Hiç şüphe yok ki, bugünün gençleri, yarının yaşlılarıdır. Gençliğinde büyüklere saygı duymayanların, yaşlandıklarında küçüklerinden saygı beklemeleri muhaldir. قَالَ رَسُولُ اللَّهِ )ص( مَا أَكْرَمَ شَابٌّ شَيْخًا لِسِنِّهِ إِلَّا قَيَّضَ اللَّهُ لَهُ مَنْ يُكْرِمُهُ عِنْدَ سِنِّهِ "Her hangi bir genç, bir kimseye yaşlı olduğu için ikramda bulunursa, Allah o gence, yaşlılığında kendisine ikramda bulunacak birini nasip eder." (Tirmizî, Birr, 25/(2022)) Aşırı yaşlılıktan Allah'a sığınan Hz. Peygamber (Ahmed, Müsned, II, (185)) bir devlet başkanı olarak güçsüzlerin ve yaşlıların bakımını üstlenmiştir. عن أبي الدَّرداءِ قال سمعتُ رَسُولَ اللَّهِ )ص( يقول: ابْغُونِي ضُعَفَاءَكُمْ فَإِنَّمَا تُرْزَقُونَ وَتُنْصَرُونَ بِضُعَفَائِكُمْ "Güçsüz ve düşkünleri araştırıp bana getirin, (ihtiyaçlarını karşılayayım). Çünkü siz ancak içinizdeki güçsüzler sayesinde yardım görüyor ve rızıklandırılıyorsunuz." (Tirmizî, Cihad, 21/24) “Beli bükülmüş ihtiyarlar, süt emen bebekler ve otlayan hayvanlar olmasa idi, başınıza büyük azap gelecek ve sel gibi belalar akacaktı.” (Keşfü’l-Hafâ, 2, 212)

33 قَالَ رَسُولُ اللَّهِ )ص( يَكْبَرُ ابْنُ آدَمَ وَيَكْبَرُ مَعَهُ اثْنَانِ حُبُّ الْمَالِ، وَطُولُ الْعُمُرِ "Âdemoğlu yaşlandıkça şu iki şeyi gençleşir: Mala ve uzun yaşamaya düşkünlük." (Buhârî, Rikak, 81/5) Yaşlılara karşı görevlerimiz Yaşlılara ilgi ve saygı göstermek, onların hayır duasını almak, gündelik hayatımızın her alanında (toplu taşım araçları, alış veriş merkezleri ve bunun gibi sosyal mekânlarda) yaşlılara öncelik tanımak insanlık görevimizdir. Sofrada, sohbette, yolculukta, çarşı-pazarda vb. her yerde onlara öncelik vermek, tecrübelerinden yararlanmak, unutulmadıklarını göstermek saygının gereğidir. Bugün gençliği, sağlığı, gücü kuvveti yerinde olanların, bu nitelikleri ömür boyu koruyamayacakları açıktır. Bunların zamanla zaafa uğraması kaçınılmazdır. Öyle ise, bizim de bir gün yaşlanacağımızı göz önüne alarak yaşlılara, özellikle ana babamıza, dedelerimize, ninelerimize saygılı davranmalı ve bu konuda çocuklarımıza ve gençlerimize örnek olmalıyız Yaşlılara hürmet ve ihtimam göstererek onların gönüllerini ve dualarını almak önemli bir insanlık borcudur. Onlara güzel ve tatlı söz söylemek, merhamet ve tevazu göstermek ihmal edilmemesi gereken dînî bir vecibedir. عن أبى هريرة )ر( أنّ رَسُولُ اللّهِ )ص( قال: رَغِمَ أنفُهُ رغمَ أنفُهُ رغمَ أنفُهُ، قيلَ مَنْ يَا رَسُولُ اللّهِ ؟ قال: مَنْ أدركَ والدِيهِ عندَ الكِبرِ أو أحَدَهُمَا ثمّ لم يدخلْ الجنّةَ. Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün: "Burnu sürtülsün, burnu sürtülsün, burnu sürtülsün" dedi. "Kimin burnu sürtülsün ey Allah'ın Resulü?" diye sorulunca şu açıklamada bulundu: "Ebeveyninden her ikisinin veya sâdece birinin yaşlılığına ulaştığı halde cennete giremeyenin." (Müslim, Birr, 45/9)

34 قَطَعَهَا قَطَعَهُ اللّهُ تَعال.
قالَ رسولُ اللّهِ )ص( : الرَّاحِمُونَ يَرْحَمُهُمُ اللّهُ تَعالى! ارحَمُوا مَنْ فِي الْأَرضِ يَرْحَمْكُمْ مَنْ في السَّمَاءِ الرَّحِمُ شِجْنَةٌ مِنَ الرَّحْمنِ مَنْ وَصَلَهَا وَصَلَهُ اللّهُ وَمَنْ قَطَعَهَا قَطَعَهُ اللّهُ تَعال. Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler. Rahim (akrabalık bağı) Rahmân'dan bir bağdır. Kim bunu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar, kim de koparırsa, Allah da ondan (rahmet bağını) koparır." (Tirmizî, Birr, 25/16) Hz. Ebû Bekir'in babası Ebû Kuhâfe, pîr-i fâni olduğu halde, henüz Müslüman olmamıştı. Gözlerinin feri kalmamış, yolunu göremiyordu. Oğlu Hz. Ebu Bekir ihtiyar babasının elinden tutarak Peygamber'in huzuruna getirdi. Herkese karşı saygı gösteren büyük Peygamber: "İhtiyarı niçin buralara kadar zahmete koştun? O'nu kendi halinde bıraksaydın, biz onun ayağına giderdik", dedi. Onu önüne oturttu. Elini göğsünün üzerine koyarak ona İslâm'ı telkin etti. İşte O, yaşlılara böyle muâmele ederdi. (İbn Hişam, es-Sîretü'n-Nebeviyye, Kahire 1955, II, ; A.H.Berki, O. Keskioğlu, Hz. Muhammed ve Hayatı, D.İ.B. Yayını, Ankara 1972, Sh. 330) Başlangıç itibariyle topraktan yaratılanı insan, sonuçta da ölüm ile toprağa karışacak, kabir hayatından sonra kıyâmet ile tekrar diriltilerek mahşere sevk edilecektir.

35 نَّ رَسُولَ اللَّهِ )ص( كَانَ يَتَعَوَّذُ مِنْهُنَّ دُبُرَ الصَّلَاةِ: اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ الْجُبْنِ وَأَعُوذُ بِكَ أَنْ أُرَدَّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ الدُّنْيَا وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ Şüphesiz Rasûlullâh (s.a.v) namaz arkasında şunlardan Allah'a sığınırdı: "Allah'ım, ben korkaklıktan Sana sığınırım; ömrün en değersizine döndürülmemden de Sana sığınırım; dünya fitnesinden Sana sığınırım; kabir azabından da Sana sığınırım". (Buhari, Cihad, 25) Rasûlullâh (s.a.s) inanlara son derece sevgi ve merhamet göstermiş söz ve fiilleriyle ümmetinin de aynı şekilde davranmalarını ikaz etmiştir. O, güçsüzlükleri nedeniyle çocuk ve yaşlılara daha ziyade merhamette bulunmuş ve onların gönüllerini hoş etmeye çalışmıştır. Allah’ın bir emaneti olarak insanın yanında bulunan gerek anne-babası ve gerekse diğer yakını olan ihtiyarlar, onun için rızkının genişleme vesilesidir. Bir toplumda bulunan yaşlılar da, bir takım bela ve musibetlere karşı o toplumun sigortasıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), bu hususta şöyle buyurmuştur: “Düşkünleri görüp gözetiniz; zira siz, ancak düşkünleriniz sayesinde yardım görür ve rızıklandırılırsınız.” (Riyâzu’s-Sâlihîn, 1, 314) “Beli bükülmüş ihtiyarlar, süt emen bebekler ve otlayan hayvanlar olmasa idi, başınıza büyük azap gelecek ve sel gibi belalar akacaktı.” (Keşfü’l-Hafâ, 2, 212) Rahmet ve bereket vesilesi ihtiyarların varlıklarından rahatsız olmak, hele de kendilerini evlatlarının hayatına feda eden anne ve babaları yaşlılıklarında yalnız bırakmak, onlardan sıkılıp bir şekilde kurtulmaya çalışmak hiçbir Müslümana yakışmayacak çirkin davranışlardır. Bu şekilde haklarını ödeyip, rızalarını kazanmamız ve hayır dualarını almamız mümkün değildir. Onların yeri çocuklarının, torunlarının yanı olmalıdır. Onlar son zamanlarını çocuklarının şefkatli kollarında, torunlarının cıvıltıları arasında geçirmelidir

36 Muhterem müminler! Sonuç olarak
Toplumların sosyal yapılarında saygının çok önemli bir yeri vardır.Saygı ve sevginin olmadığı toplumlarda insanlar robotlaşmakta,makineleşmektedirler.Özellikle korunmaya muhtaç yaşlı ve çocuklar saygı ve sevgiye en çok özlem çekenlerdir. Dünyada manevi değerlerin aşınmasıyla yok olan saygı ve sevgi ,özellikle yaşlılarımızı mağdur etmektedir.İnsanın değeri meteryalist anlayışa göre üretmesiyle ölçülmekte,bu durum üretmeyen yaşlıları fazlalık olarak göstermektedir.Böylece yaşlılar, huzur evlerinde kaderlerine terkedilmekte,yiyen  içen ömrünü geçiren,ölümünü bekleyen insanlar olarak algılanmaktadır.Bütün bu yaptıklarıyla batı medeniyeti yaşlılar karşısında mahçubiyet ve vicdan azabı içerisindedir. Anne-babaları ve yaşlıların,çocuklarından ve küçüklerden hürmet beklemeleri yaratılışlarının gereğidir.Çünkü küçüklere şefkat ve merhamet,büyüklere saygı Yaratıcı tarafından insanın iç dünyasına konulan bir duygudur.Bütün semavi dinlerde ve her millete ait geleneklerde bu duyguyu besleyici izler bulunmaktadır. Her güzel hareket ve davranışta olduğu gibi,bu konuda  da en güzel tavsiyeleri islam ortaya koymuştur.Bugün toplu taşıtlarda “Büyüklere,yaşlılara, çocuklu kadınlara, yer gösteriniz.”ikaz yazılarını asmak mecburiyetinde kalışımızın arkasında bu güzelim tavsiyelerden uzaklaşma yatmaktadır.Bu ikazlara nekadar uyulduğu da metropollerde oturanlar tarafından açık bir şekilde görülmektedir.Bütün bu gerçekler bize şunu öğütlemektedir ki,aslolan kalplere manevi ikaz levhalarını koymaktadır. Çağlar öncesinde peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: ”Küçüklerimize merhamet,büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.”Müsned,2/185 Allah’a ve peygamberine sevgi ve itaat duygularıyla dolu bir gencin bu peygamberi sözü duyduktan sonra,büyüklerine saygısızlık yapması,büyüğü ayaktayken kendisinin oturması hiç mümkün müdür ?

37 Büyüklerimize saygı,kendisinden büyük insanların bulunduğu yerde söz verilmeden konuşmamayı, saldırgan davranışlardan uzak durmayı, tahkir ve tezyif sözcüklerini kullanmamayı gerektirmektedir. Kuran-ı kerimde şöyle buyurulur:”Ey iman edenler ! Seslerinizi peygamberin sesinden fazla yüksltmeyin.Birbirinizi çağırdığınız gibi,peygambere yüksek sesle bağırmayın. Öyle yaparsanız siz farkında olmadan amelleriniz boşa gider.Allah’ın elçisi huzurunda seslerini kısanlar,şüphesiz Allah’ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir.Onlara mağfiret ve büyük bir mükafat vardır.” Hucurat,1-2 Bu ayetlerde faziletce üstün olanlara saygı öğütlenmekte müminlere, büyüklere saygı tavsiye olunmaktadır.Diğer taraftan yaşlılara mutlak saygı şöyle açıklanmaktadır:”Rabb’ın,sadece kendisine kulluk etmenizi,anne-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti.Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırlarsa,kendilerine “Of” bile deme.Onları azarlama.İkisine de güzel söz söyle.” Büyüklere saygının istisnalarıda vardır. Bu ise,büyüğün yanlışa sevketmesi ve Allah’a isyana teşvik etmesidir.Bu durumda büyüklere uyulmayacağı da şöyle açıklanır:”Eğer onlar seni,hakkında bilgin olmayan bir şeyi körü körüne bana ortak koşman için zorlarlarsa onlara itaat etme.”Lokman,15

38 Bu ayetlerde görüldüğü gibi islam,Allah’a ibadetten sonra,anne-babaya ve büyüklere iyilik emrolunmaktadır.Ayrıca onların yanlışlıkları karşısında kabalık yapılmaması belirtilmektedir. Peygamberimize bir meseleyi sormak için gelen topluluktan en küçüğünün söze başlaması üzerine,peygamberimiz şöyle buyurmuştur:”Konuşmak için daha büyük olanlara öncelik ver.”Edebül müfret 1/359. Bu olay islam eğitim geleneğinde,küçüklerin büyüklere öncelik tanımasını göstermektedir. Yaşlılara da saygı duygusunun korunmasında büyük sorumluluklar düşmektedir.Küçüklere her vesileyle sevgi nazarıyla bakması gereken büyüklerin,hal ve davranışlarıyla,onlara örnek olmaları ve saygı telkin etmeleri gerekmektedir.Gayri ciddi ve ahlaksız davranışlar içerisine girerek,olgunluk ve ciddiyetlerini kaybeden büyüklerin saygı beklemeleri abesle iştigaldir. Sevgili kardeşlerim ! Anne-baba ve eğitimcilere çok önemli görevler düşmektedir.Gençlere,çocukluklarından itibaren,yaşlılara hürmet duygusu aşılanmalı ve bu duygu manevi değerler üzerine oturtulmalıdır..Aksi taktirde gençliğin taşkınlığı, yaşlıların modern hapishanelerde kaderlerine terkolunacaklardır.Sözlerimi Hz.peygamberin bir hadisiyle bitiriyorum: “Bir ihtiyar insana yaşlılığına hürmeten saygı gösteren kimseye,Cenab-ı Hak da kendisine hürmet edecek bir kimseyi mutlaka musahhar edecektir.Tirmizi,Bir:75 Hazırlayan:SAKARYA C. EVİ MERKEZ VAİZİ HİLMİ İPEK


"ADÂB-I MUAŞERET VE YAŞLILARA SAYGI" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları