DİL-DÜŞÜNCE-DUYGU İLİŞKİSİ ali.iz@zirve.edu.tr
DİL DÜŞÜNCE DUYGU ARASINDAKİ İLİŞKİ İnsanları diğer canlılardan ayıran özelliklerden biri de düşünme yetisine sahip olmalarıdır. Bilinçli olarak gerçekleştirilen fikir uğraşısı olan düşünce dille ifade edilir. Dil böylece düşüncenin aktarıcısıdır. Düşünce aktarımı dil dışında başka araçlarla da gerçekleşir: resim, müzik, heykel, davranış vb. Ancak dil, bunlar arasında en işlevsel olanı, insan zihnine en fazla hareket alanı bırakanıdır. Dil dışında hiçbir ifade biçimi insana karmaşık ve soyut düşüncelerini dil kadar ayrıntılı olarak ifade etme fırsatı vermez.
Tabiatı, ancak dilimizin bize tanıdığı imkanlar ölçüsünde gösterebiliriz. Bu görüşe göre diller farklılaştıkça düşünme biçimleri de farklılaşmaktadır. Dilleri farklı olan her toplumun farklı bir düşünme sistemi vardır. Örnek olarak bir Kuzey Amerika Kızılderili olan Hopi’de masa’ytaka kuşun yanısıra uçabilen böcek, uçak, pilot vb. gibi her şeyi göstermek için kullanılır ki bu Türkçe konuşan biri için yadsınacak bir durumdur. Sapir-Whorf-hipotezinden hareketle, toplumların, dillerinin izin verdiği ölçüde dünyayı algıladıkları, dolayısıyla dilleriyle düşünce ve kültürlerini biçimlendirdikleri sonucuna varılabilir.
İnsan: bilgiye ihtiyaç duyar, bilgiyi üretir; güzelliğe ihtiyaç duyar, güzelliği üretir, sanat yapar, sanattan zevk alır; kendi gerçeği veya toplumsal gerçeklerle ilgili, ilkeler, görüşler ortaya koyar, bunlara bağlanır; olaylar ve olgular karşısında tavır takınır; değer duygusuna sahiptir; mutluluğu arayan bir varlıktır; daima değişim ve gelişim süreci içinde olan biricik mantıklıdır; tarihî, yani “‘dün“ü, “bugün“ü, “yarın“ı olan tek medenîdir; toplum içinde yaşayıp toplumsal sorumluluk du-yabilen tek canlıdır; âlet yapabilen ve onu geliştirebilen tek yaratıktır. Yalnız insanla ve onun varlık yapısıyla ilgili olan bütün bu nitelikler teknoloji ve ideoloji kelimeleri ile karşılanabilir.
İnsan, varlığını ancak düşüncesi sayesinde anlar, bilir İnsan, varlığını ancak düşüncesi sayesinde anlar, bilir. Descartes’ in (1596-1650): «Düşünüyorum öyleyse varım.» sözünün ifade ettiği gerçek de budur. Düşünmenin çeşitli tanımları yapılabilir. Düşünme denince , nesneler, durumlar arasındaki bağıntıları kavrama işi, nesneleri ve durumları karşılaştırarak, aralarındaki bağlardan yararlanıp bir takım soyutlamalar, kavram oluşturmalar, problem çözmeler; yine olaylardan, durumlardan mantıkî sonuçlar çıkarmalar gibi zihnî fonksiyonlar anlaşılır; zihin denince de akıl yürütme, hüküm verme, anlama, kavrama, belleme melekeleri anlaşılır.
Dil ile düşünce arasında sıkı bir bağ vardır Dil ile düşünce arasında sıkı bir bağ vardır. Dil, düşüncenin düşünce de dilin bir kâğıdın iki yüzü gibi birbirinden ayrılmaz parçasıdırlar. Dil düşüncenin kalıbıdır, kabıdır, taşıtıdır. Düşünceyi somutlaştıran dildir. Dille somutlaşmayan düşünce, düşünce değildir. Düşüncenin düşünce olabilmesi, düşünce değeri taşıyabilmesi için, söz hâline gelmesi, yani dillenmesi gerekir, düşüncelerimizi, dil kalıplarına; kelimelere ve cümlelere dökerek ifadelendirir, başkalarına aktarabiliriz. Ayrıca kelimeler evrendeki varlıkların dildeki karşılıklarıdır, insanoğlu evrendeki varlıkların ve hareketlerin varlığını ancak ve ancak onları adlandırarak kavrayabilir.
Konuşan kişinin kullandığı kelimenin karşılığı olan varlık, dinleyenin beyninde ancak kelimenin marifetiyle belirir. Dile getirilemeyen bir varlıktan, bir düşünceden bahsolunamaz. Kelimeler, düşünme, fikir üretme aracıdır.
«Dil mi öncedir, yoksa düşünce mi öncedir «Dil mi öncedir, yoksa düşünce mi öncedir?» yani insan konuştuğu için mi düşünür; düşündüğü için mi konuşur, sorusu yüzyıllardır tartışılmış, konuya bilimsel bir çözüm getirilememiştir. EFLATUN (İ.Ö. 427-347), «Düşünme sessiz bir konuşmadır.» derken dile öncelik tanıyordu. Ancak sağır ve dilsizler üzerinde yapılan araştırmalardan anlaşılmıştır ki; insanda zihin işlemlerinin kurulmasında, bir başka ifadeyle düşüncenin oluşmasında zihin etkinliğinin de rolünün önemli olduğu kabul edilmektedir(‘)