EDA DİKİCİ SOSYOLOJİ 2. ÖĞRETİM G1002.10029
ORTA VE YENİÇAĞ
Genel olarak bütün orta ve yeniçağ’da psikolojinin konusu RUH tur. Ruh felsefesi Yakın zamana kadar psikoloji konuları felsefe içinde yer almış ve sadece “spekülasyon” yani oturup düşünme yoluyla bu alandaki bilgiler genişletilmeye çalışılmıştır.
Spiritüalistler Eski Yunandan gelen görüş…, Heraklitus ve Platon’un görüşüne katılan düşünürler ruhun var olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bunlara göre madde bir görüntüden ibaret olup; maddesel olmayan,yani fiziksel ve kimyasal yollarla açıklanmayacak olan ruh evrenin asıl cevheridir. Böyle düşünenlere spiritüalist denir.
Materyalistler Democritos’un görüşüne katılanlar ise ruh adı verilen bağımsız bir varlık yoktur. Fiziksel ve kimyasal kanunlar yaşamın bütün biçimlerini açıklamaya yeter. Ruh bedenin bir fonksiyonundan ya da Heackel’in ileri sürdüğü gibi beynin salgısından ibarettir. Böyle düşünenlere materyalist denir.
Düalistler 17.yy Descartes , düalizmi ileri sürmüştür.Ona göre Düşünen ruh, kişilik ve benlik olarak kendini gösteren, ilgileri ve gayeleri olan kendine özgü bir varlık: Bedeni içine alan sürekli hareket halinde olan madde alemi vardır. Bu iki gerçek birbirine indirgenemez.
Varlığın ikili görünüşü Spinoza ise çift yanlı gerçek kuramını ortaya atmıştır. Ona göre ruh ve beden bir tek varlığın iki yanı, iki yönden görünüşüdür. Böylece Spinoza bütün varlığı teke indirgemiştir. Fakat bu tek varlığın ne olduğunu açıklamak mümkün olmamıştır
18. yy. David Hume (1711-76) Platondan beri süregelen animizmi ilk olarak etkili biçimde eleştirmiştir. O,ilahi ve canlı bir cevher olarak ruhun varlığına ilişkin hiçbir yaşantının, hiçbir kanıtın bulunmadığını ileri sürer.Ona göre ruh adı verilen şey, içsel yaşantılardır. Algılar, tasarımlar, hatıralar, duygular, Hume ilk defa ruh yerine ruhsal olayları psikolojinin konusu olarak ileri sürmüştür.
İslamda ruh Ruh, insanların vahiy çizgisinden sapmalar gösterip, putperest yönelişlere meyletmeleriyle birlikte, değişik anlamları içeren ve tapınma, korku, ümit gibi hisleri harekete geçiren bir doğa üstü varlık haline geldi İlkel puta tapıcılık dinlerinde, cansız, donuk cisimlerden yapılan şekil verilmiş putlar veya kutsal sayılan diğer cansız varlıklar, hareketsiz oldukları ve yerlerinden kımıldamaya güç yettiremeyecekleri bilindiği halde onlara tapınılır ve onlardan isteklerde bulunulurdu Bu, çağdaş putperest toplumlarda devam eden bir davranış şekli olarak varlığını sürdürmektedir İnsanların böyle bir yola sapmalarının sebebi, tapındıkları bu cisimlerde ruhî bir kuvvetin ve yaptırım gücünün var olduğuna inanılmasıdır
İslamda ruh Allah Teâlâ, Hz Âdem (as)'ın cesedini topraktan şekillendirdikten sonra ona kendi rûhundan üflemiş ve böylece Adem (as) hayat kazanmıştır Yine, insanı ana rahminde yarattıktan sonra, ona kendi rûhundan üflemiş ve onu rûh sahibi canlı bir insan haline getirmiştir: "Her şeyi en güzel şekilde yaratan, insanı önce balçıktan vareden sonra insan soyunu adi bir suyun özünden yaratan, sonra şekil verip düzelten, ona kendi ruhundan üfleyen O'dur" (es-Secde, 32/7-9); "Hani bir zaman Rabbin melekler: "Ben balçıktan bir insan yaratacağım; Şeklini tamamlayıp rûhumdan üflediğim zaman hemen ona secde edin" demişti" (es-Sa'd, 38/71-72)
İslamda ruh İsa (as)'ın babasız olarak yaratılışı anlatılırken de rûh, aynı anlamda kullanılır: "Irzını koruyan Meryem'i de hatırla Biz ona ruhumuzdan üfledik" (el-Enbiya, 21/91: Ayrıca bk Et-Tahrim, 66/12) İsa (as) bundan dolayı rûhullah (Allah'ın rûhu) olarak da isimlendirilmiştir
İslamda ruh Yine ruh kelimesi Cebrail (as)'ın karşılığı olarak kullanılmaktadır Bu anlamda, "Ruhul-Kudüs" ve "Ruhul-Emin" terkipleri ile geçmektedir: "De ki; "Kur'ânı, Ruhul-Kudüs (Cebrail), Rabbimin katından hak olarak indirdi" "Meryemoğlu İsa'ya da açık mucizeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs ile te'yid ettik" (el-Bakara, 2/87, 253); "Uyarıcılardan olasın diye, bu Kur'ân-ı açık bir Arapça lisanıyla senin kalbine, "Ruhul-Emin" (Cebrail) indirmiştir" (eş-Şuara, 26/ 193-195)
İslamda ruh Bazı âyetlerde de rûh kelimesi ile Allah, Teâlâ'nın vahyi, yani âyetleri kastedilir: "Allah meleklerini, vahyi (ruh) ile, kullarından dilediğine göndererek" (en-Nahl, 16/2; ayrıca bk el-Mü'min, 40/15; eş-Şûra, 42/52) Dört âyette rûh, Allah Teâlâ'nın emrine bağlanmıştır (el-İsra, 17/85; en-Nahl, 16/2; el-Mü'min, 40/15; eş-Şûra, 42/52)
İslamda ruh Rûhu Allah'ın emrine bağlayan ve muhtevasından ruh ile neyin kastedildiği açıkça anlaşılmayan; "Ey Muhammed! Sana ruhtan sorarlar De ki; "Ruh, Rabbimin emrindendir (O'nun bildiği bir iştir) size ancak az bir bilgi verilmiştir" (el-İsra, 17/85) mealindeki âyet, ruh konusu üzerindeki tartışmaların odak noktasını oluşturmaktadır
6