AHMET HAŞİM (1884-1933).

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
KELİME TÜRLERİ ZARFLAR.
Advertisements

Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Serüvene koşmak için, trenler bekliyorsan,  Güneşi yakalayıp gözlerine yerleştirmek için,  beyaz yelkenlerin gelip seni almalarını bekliyorsan,  Ve.
GÖZLERİN(Nazım Hikmet)
Paris ve sen Yağmur yağıyor Bu sonbahar Eskiden olduğu gibi
İSTANBUL 'da Gün Doğumu Tayfun AVINCA.
AHMET HAŞİM (1885 – 1933).
GÜL'E DAİR ....
KAFİYE VE REDİF ÖRNEKLERİ
SERVET-İ FÜNUN DÖNEMİ.
İSTANBUL ŞİİRLERİ.
SALAH BİRSEL
GİTME VAKTİ Şiir: Emine TOKGÖZ.
Cemal Şimşek HÜZÜN YAĞMURLARI Venüs'ten GELİYORDU.
SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATINDA ŞİİR
SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI
MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNDE ÖĞRETİCİ METİNLER
Ahmet Şuayip’ in Biyografisi
BEŞ VAKTE BEŞ YAZI. BEŞ VAKTE BEŞ YAZI Sabah Namazı ; Vakit seher Sabah Namazı ; Vakit seher? Zamanın rahmine sabahın nutfesi düştü az önce. Gün doğuyor.
Sembolizm 19.yüzyılın ikinci yarısında parnasizme tepki olarak ortaya çıkmış bir akımdır.
NOKTALAMA İŞARETLERİ Tırnak İşareti (“ ”) Ünlem İşareti ( ! )
Cahit Sıtkı Tarancı.
CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI
Karanlıklar uzaklaştı
Bizler bugüne kadar, Kurtuluş Savası denince aklımıza hiç
İstiklal Marşının Kabulu. 12 Mart.
GÖKÇEN DOĞAR HAZIRLIK B 179
İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’un Hayatı
BİR AŞK HİKAYESİ Bizimkisi bir aşk hikayesi
HÜSEYİN CAHİT YALÇIN ( )
Dünya, Güneş ve Ay.
ATATÜRK'ÜN ÖĞRENİM HAYATI
HALİD ZİYA UŞAKLIGİL 1866 – 27 Mart 1945.
11 Mart 1891'de İstanbul'da doğdu, 18 Ekim 1949'da Ankara'da yaşamını yitirdi. Hecenin Beş Şairi'nden biri. Selanik, Üsküp ve İstanbul idadilerinde öğrenim.
EDEBİYATIN SOSYAL VE SİYASİ HAYATLA İLİŞKİSİ-11.SINIF TÜRK EDEBİYATI
ŞEHİT KAYA ALDOĞAN ANADOLU LİSESİ DERS:EDEBİYAT KONU:AHMET HAŞİM’İN HAYATI, EDEBİ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ HÜSEYİN AYDOĞAN 11/G 902.
TABLOLAR RÜBAİLER ve Teoman Bayer Değerli kardeşim Teoman Bayer’in
Mehmet Akif Ersoy Bilgi Yarışmasına Hoş Geldiniz… Türkçe Zümresi.
Servet-İ fünun edebİyatI
GENEL TEKRAR - 6 CÜMLE ÖĞELERİ - VURGU – ARASÖZ FEM DERSHANELERİ
Garipçiler (1. Yeniçiler) Geleneksel şiir anlayışına tepki olarak doğdu Garip atıl kitapta görüşlerini ortaya koymuştur Şiirde her kurala karşı çıkmışlardır.
CUMHURİYET DÖNEMİ HALK ŞİİRİ
ANLATIMDA TEMA VE KONU TEMA KONU Ana Düşünce.
GENEL TEKRAR - 01 SÖZCÜK TÜRLERİ
BARIŞ MANÇO’NUN HAYATI
Ahmet Kutsi Tecer.
HAZIRLAYANLAR GÖZDENUR KAHRAMAN BETÜL SOLAKOĞLU MÜJGAN DİLEK.
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU ( )
ALİ CANİP YÖNTEM ( ).
Selanik’te yaşadığı yıllarda şiire başlamış, sonraları Agah Kemal takma adıyla Servet-i Fünun’u destekleyen yazılar kaleme almıştır. Sonraki yıllarda.
YAKUP KADRI KARAOSMANOĞLU.  27 Mart 1889’da Kahire’de doğdu,  Babasının adı Abdulkadir Bey,  Annesinin adı İkbal Hanım’dır.
AHMET HAŞİM ( ).
ATATÜRK’ÜN OKUDUĞU OKULLAR
GÖKÇEN DOĞAR HAZIRLIK B 179
SÜLEYMAN NAZİF ( ).
CAHİT SITKI TARANCI. 4 Ekim 1910 tarihinde Diyarbakır'da Camiikebir mahallesinde doğdu, 12 Ekim 1956 tarihinde Viyana (Avusturya)'da öldü. Asıl adı "Hüseyin.
ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI (d. 1904, Uşak - ö. 23 Şubat 1946, İstanbul)
Hazırlayan:Ayşe Ulusoy
SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI
HÜSEYİN SUAT YALÇIN. ■Hüseyin Cahit Yalçın'ın ağabeyi. Tıbbiye'yi bitirdikten sonra (1886), bir süre Midilli ve İstanbul'da hekimlik yaptı. Uzmanlık.
ZIYA GÖKALP (23 MART EKIM 1924). Ziya Gökalp, özellikle Milliyetçilik ve Türkçülük üzerine kaleme aldı ğ ı eserleri ile ünlenmiştir. 18 yaşında.
EDEBİYAT PERFORMANS ÖDEVİ Adı:Ömer Soyadı:Koca No:284 Sınıf:10/H.
ÖMER SEYFETTİN[ ]. Ömer Seyfettin 11 Mart 1884 tarihinde Balıkesir'in Gönen ilçesinde doğdu. Yüzbaşı Ömer Şevki Bey ve Fatma Hanım'ın ikisi küçük.
YAHYA KEMAL BEYATLI ( ). Selanik’te yaşadığı yıllarda şiire başlamış, sonraları Agah Kemal takma adıyla Servet-i Fünun’u destekleyen yazılar kaleme.
ZEYNEP YAZGAN. Ahmet Haşim 1884'te Bağdat'ta doğdu, 1933'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. Fizan Mutasarrıfı Arif Hikmet Bey'in oğlu. Çocukluğu.
Ahmet Kutsi Tecer 1901 yılında Kudüs'te doğdu. İlköğrenimine Kudüs'te başladı ve Kırklareli'nde devam etti. Lise öğrenimini Kadıköy Sultanisi'nde tamamladıktan.
FECR – İ ÂTİ TOPLULUĞU ( 1909 – 1912)
( ) HAYATI Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 1889 yılında Mısır’ın Kahire şehrinde doğmuştur. Sanat hayatına Fecriati topluluğunda başlayan sanatçının,
Yaşar Kemal Hayatı  1922’de Osmaniye’nin Hemite köyünde doğdu.  Asıl adı Kemal Sadık Göğceli’dir.  5 yaşında kan davası yüzünden babasını yitirdi.
Sunum transkripti:

AHMET HAŞİM (1884-1933)

Pek çok âlim yetiştirmiş, eski ve yaygın bir aile olan Âlûsizâde'lere mensuptur. 1894 de İstanbul'a geldi. Ahmed Haşim, babasının Arap vilayetlerinde memurluk yapmasından dolayı İstanbul'a geldiğinde Türkçe bilmiyordu. Önce Nümune-i Terakki Mektebi'ne (1895) devam etti. Mekteb-i Sultani'ye (Galatasaray Lisesi) parasız yatılı olarak girdi (1896) ve buradan mezun oldu (1906). Reji memurluğu, İzmir Sultanisinde Fransızca öğretmenliği (1907-8), Maliye Mezareti'nde tercümanlık yaptı. I. Dünya Savaşı sırasında ihtiyat zabiti (yedeksubay) olarak askere alındı. Anadolu'nun çeşitli yerlerindeki askerî birliklerde görev yaptı. Böylece bir nisbette Anadolu'yu tanıma imkânı buldu. Savaştan sonra Düyûn-ı Umûmiye'de çalıştı. Sanayi-i Nefise Mektebi'nde (Güzel Sanatlar Akademisi) estetik ve mitoloji dersleri vermeğe başladı. Bu hocalığı uzun seneler devam etti.

1924 yazını Paris'te geçirdi 1924 yazını Paris'te geçirdi. Fransız sembolistlerinin yayın organı Mercure de France dergisinde "Les tendances actuelles de la literatüre Turque" adlı, Tanzimattan sonra Türk edebiyatını ele alan bir makalesi yayımlandı (l Ağustos 1924). Dönüşte Osmanlı Bankası'nda çalıştı. Aynı zamanda Mülkiye Mektebi ve Harp Akademisi'nde Fransızca dersleri verdi ve Sanayi-i Nefîse'deki görevine devam etti. Bu yıllar sanat hayatı bakımından da en hareketli yıllarıdır. 1928 de, hastalığı sebebiyle ikinci defa Paris'e gitti. Dönüşünde sıhhati için daha rahat bir iş; Anadolu Şimendöferleri Şirketi İdare Meclisi azalığı bulmuştu. Hastalığı ilerliyordu. 1932 de tedavi için gittiği Frankfurt'tan iyileşemeden döndü. 4 Haziran 1933 de öldü. Mezarı Eyüp'tedir

Ahmed Haşim'in sanat hayatı Galatasaray'da öğrenci iken başlar Ahmed Haşim'in sanat hayatı Galatasaray'da öğrenci iken başlar. Burada onun şiir zevkini geliştiren ilk tesir, edebiyat öğretmeni Ahmed Hikmet'ten gelir. Mektep arkadaşları İzzet Melih, Hamdullah Subhi, Emin Bülend ve Abdülhak Şinasi ile beraber bir sanat çevresi teşkil ettiler. Bu çevre içinde Haşim'in ilk şiiri Hayâl-i aşkım 7 Mart 1901 tarihli Mecmua-i edebiye'de çıktı. O yıl içinde aynı mecmuada neşredilen onüç manzumemesinde Servet-i fünun şiirinin, bilhassa Cenap ve Fikret'in tesiri görülür. 1906-8 yılları Haşim, Fransız şiirini, özellikle sembolistleri ve Batı edebiyatının estetik temellerini yakından tanımaya çalıştı

. Halid Ziya, Kırk yıl'da, Hâşim'in kendi nesli içinde Avrupa şiirini en iyi araştıran ve bilen bir şair olduğunu söyler. 1908 de İzmir dönüşü Aşiyan, Musavver muhit mecmualarında, şahsiyetini daha çok belirten şiirlerini neşre başladı. Bu tarihten ölümüne kadar şiirlerinin çıktığı diğer dergiler Resimli kitap, Servet-i fünun, Rebab, Dergâh, Yeni mecmua ve Yeni Türk'tür. 1909 da Fecr-i âti topluluğuna katıldı. Ancak, grupla bağı bu topluluğun yayın organı durumundaki Servet-i fünun mecmuasına şiir vermekle kaldı. Grubun toplantılarından yalnız birine katıldı. Şahsiyet olarak da bu topluluğun dışında olan A. Haşim, ömrünün sonuna kadar da hiç bir akım içinde yer almadı, kendine has bir şiir ve nesir anlayışıyla kendine has bir şahsiyet olarak kaldı.

Ahmed Haşim'in olgunluk devresini teşkil eden şiirlerde, Abdülhak Hâmid'le beraber, bâzı Servet-i fünun şairlerine tesir eden Şeyh Galib'in duygu ve hayâl gücü hissedilir. Gül-bülbül, Leylâ-Mecnun gibi motifler, mum alevinde yanan pervaneler, alevden kadeh ve şarap, hayâl havuzları... Galib'i hatırlatan veya düşündüren imajlardır. Ahmed Haşim'in, başta Şiir-i kamer'leri olmak üzere birçok şiirlerinde, Bağdad'da geçen çocukluğuna ait hatıraları bulmak mümkündür. Bazen platonik bir aşk olarak da görünen derin bir anne sevgisi, güneşten kaçıp çöle hayat veren geceye sığınma, hastalık ve ölüm gibi motifler çocukluğundan getirdiği, bazan açık, bazan şuur-altında gizlenmiş hatıraların izlerini taşır. Haşim'in sosyal tarafı bulunmayan şairliği de fıtraten içe-kapanıklığı, çirkinlik ve yabancılık kompleksleriyle izah edilmelidir.

Ancak, onun şiirinin asıl kaynağını Fransız sembolizminde aramak lâzımdır. Sembolist şiirle ilk defa, Galatasaray'da iken, Fransızca bir şiir antolojisinde karşı karşıya gelir. Haşim'in, bilhassa Belçikalı şair Emil Verhaeren hakkında Mussavver muhit mecmuasında neşredilen (1908) bir makalesi, onun sembolistlere ne kadar çok yaklaşmış olduğunu göstermektedir. Aynı mecmuada daha sonra Henri de Regnier'yi, 1927 yılında da Hayat mecmuasında Mallarmé'yi tanıtan birer makalesi çıkar. 1921 de Dergâh'da çıkan "Bir günün sonunda arzu" isimli şiirinin fazla müphem bulunarak tenkit edilmesi üzerine, edebiyatımızda şiire dâir en güzel yazılardan biri olan Şiirde mâna ve vuzuh başlıklı makalesini yazar.

Bu yazı daha sonra Piyale kitabının başına "Şiir hakkında bazı mülâhazalar" adıyla basılmıştır. Hâşim bu makalesinde, şiirde mâna ve açıklık aranmayacağı, şiirin tasvirî, öğretici veya belâgatçi değil, resullerin sözleri gibi çeşitli yorumlara müsait, sözden çok mûsikiye yakın bir ifade olması gerektiği üzerinde durur. Bütün hayatı boyunca 80 kadar şiir yazıp yayınlamış olan Ahmed Haşim bu yazısında ortaya koyduğu tarife, şiirlerinde yaklaşabilmiş midir? Gerçekten de onun birçok şiirleri çeşitli tefsirlere açık kalmıştır. Umumî hatlariyle bu şiirler psiko-analitik yorumlara muhtaç renkler, müzikalite, derin bir melankoli ve müphemiyet, uzak ve meçhul diyarlar hasreti arzeder.

Konturları gölgelenmiş, karartılmış ve silinmiş birer tablo gibidir Konturları gölgelenmiş, karartılmış ve silinmiş birer tablo gibidir. Onlarda gerçek değil, sadece intiba verilmek istenmiştir. Buna göre Hâşim'in şiiri sembolistlere olduğundan daha fazla belki empresyonistlere yaklaşmış olmalıdır. Ahmed Haşim'in nesri, şiirinden çok farklı bir karakter gösterir. Şiirindeki müphemiyete, vuzuhsuzluğa, aşırı santimantalizme mukabil, nesirde açık, berrak, nisbeten sade ve bazan nüktedan, hattâ müstehzi bir ifâdesi ve üslûbu vardır. Onun bu tavrı da gerçekte, "Şiir hakkında bazı mülâhazalar" makalesinde nesirden beklediği vasıflara uygun bulunmaktadır. Gerek fıkraları ve edebî tenkitleri (Bize göre ve Gurabâhâhe-i lâklâkan) gerekse seyahat anektodları (Frankfurt seyahatnamesi) kendi nevilerinde muvaffak olmuş ve beğenilmiş nesir yazılarıdır.

ŞİİRLERİ MERDİVEN Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak. Sular sarardı... Yüzün perde perde solmakta Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta. Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer? Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta

Akşam Yine Toplandı Derinde Canan gülüyor eski yerinde Canan ki gündüzleri gelmez Akşam görünür havuz üzerinde, Mehtab kemer taze belinde Üstünde sema gizli bir örtü Yıldızlar onun guldür elinde...

SÜVARİ Şu bakır zirvelerin ardından Bir süvari geliyor kan rengi SÜVARİ Şu bakır zirvelerin ardından Bir süvari geliyor kan rengi. Başlıyor şimdi malül akşamda Son ışıklarla bulutlar cengi. Bir bakır tasta alev şimdi havuz Suya saplandı kızıl mızraklar. Açılıp kıvranarak göklerde Uçuyor parçalanan bayraklar

Bir Günün Sonunda Arzu Yorgun gözümün halkalarında Güller gibi fecr oldu nümayan, Güller gibi... sonsuz, iri güller Güller ki kamıştan daha nalan; Gün doğdu yazık arkalarında! Altın kulelerden yine kuşlar Tekrarını ömrün eder i'lan. Kuşlar mıdır onlar ki her akşam Alemlerimizden sefer eyler? Akşam, yine akşam, yine akşam Bir sırma kemerdir suya baksam; Üstümde sema kavs-i mutalsam Akşam, yine akşam, yine akşam Göllerde bu dem bir kamış olsam!

Birlikte Bütün bizimçündür Nukuş-ı encüm-i vahdetle işlenen bir tül Gibi üstünde titreyen bu sema; Gecenin dallarında şimdi açan Bu kamer, Bu altın gül... Bütün bizimçündür Ne varsa aşk ile bidar-ı ra'şe, ya naim, Ne varsa aid olan leyl-i hande-me'nusa, Sana aid lebimdeki buse, Lebinin surh-ı bizevali benim.

Bülbül Bir gamlı hazânın seherinde, Isrâra ne hâcet yine bülbül Bülbül Bir gamlı hazânın seherinde, Isrâra ne hâcet yine bülbül? Bil, kalbimizin bahçelerinde, Cân verdi senin söylediğin gül. Savrulmada gül şimdi havada, Gün doğmada bir başka ziyâda.

BAHÇE Bir Acem bahçesi, bir seccade Dolduran havzı ateşten bade BAHÇE Bir Acem bahçesi, bir seccade Dolduran havzı ateşten bade. Ne kadar gamlı bu akşam vakti Bakışın benzemiyor mutade. Gök yeşil, yer sarı, mercan dallar Dalmış üstündeki kuşlar yâda. Bize bir zevk-i tahattur kaldı Bu sönen, gölgelenen dünyadı

Geldin Bir gün Akşamın ölgün Duran o namütenahi ziya denizlerine Gark olan eşcar, Gark olan ovalar Oluyorken sükut ü hüzne makar Geldin alam-ı kalbi teskine Ey şebabın hayal-ı cavidi, O melul akşamın havası kadar Gelişin bir sükun-ı saridi...

MUKADDİME Zannetme ki güldür, ne de lâle Âteş doludur, tutma yanarsın Karşında şu gülgûn piyâle. İçmişti Fuzûlî bu alevden Düşmüştü bu iksîr ile MecnûnŞi'rin sana anlattığı hâle. Yanmakta bu sâgardan içenler Doldurmuş onunçün şeb-i aşkı Baştan başa efgân ile nâle. Âteş doludur, tutma yanarsın Karşında şu gülgûn piyâle...

Şafakta Dönsek mi bu aşkın şafağından, Gitsek mi ekaalîm-i leyâle Şafakta Dönsek mi bu aşkın şafağından, Gitsek mi ekaalîm-i leyâle? Bizden daha evvel erişenler, Ağlar bugün, evvelki hayale... Dönmek mi? Ne mümkün geri dönmek, Düştüyse gönüller bu melâle? Bir eldir ufuklardan uzanmış, Zulmet bizi çekmekte visâle...