BEYZA AK YAŞAR ACAR FEN LİSESİ İBN-İ SİNA BEYZA AK YAŞAR ACAR FEN LİSESİ
Hekim, yazar, filozof ve bilim adamıdır. Buhara yakınlarındaki Afşana köyünde (Özbekistan) Hicri 370 (M.S 980) yılında dünyaya gelmiş ve Hamedan şehrinde (İran) 427 Hicri (Miladi 1037) tarihinde vefat etmiştir.
Babası Abdullah, Samani İmparatorluğu'nun önemli şehri Belh'ten gelen saygın bir bilim adamıydı. Buhara'da iyi bir eğitim aldı. Olağanüstü hafızası ve zekası da bu konuda ona çok yardımcı olacaktı. 14 yaşına geldiğinde öğretmenlerini geçmeye başlamıştı. 16 yaşında tıbba döndü ve bu konudaki bilgileri öğrenmekle kalmayıp yeni tedaviler de geliştirdi. 19 yaşında doktor unvanı elde etti ve ücret almaksızın hastaları tedaviye başladı.
Tıp ve Felsefe alanına ağırlık verdiği değişik alanlarda 200 kitap yazmıştır. Batılılarca, Orta Çağ Modern Biliminin kurucusu ve hekimlerin önderi olarak bilinir ve "Büyük Üstad" ismi ile tanınır. Tıp alanında yedi asır boyunca temel kaynak eser olarak süre gelen El-Kanun fi't-Tıb (Tıbbın Kanunu) adlı kitabı ile ünlenmiş ve bu kitap Avrupa üniversitelerinde 17. asrın ortalarına kadar tıp biliminde temel eser olarak okutulmuştur.
Bilim ve felsefe alanındaki eşsiz konumunu ifade etmek amacı ile Ortaçağ alim ve düşünürleri tarafından kendisine “eş-şeyhü’r-reis” (ilim aleminin şeyhi ve reisi) unvanı verilmiştir. Batıda da “Avicenna” olarak bilinmekte ve “ filozofların prensi” diye nitelendirilmektedir.
Farabi’den sonra en büyük filozoftur. Eserlerini Arapça yazdığı için kendisinin Arap olduğu düşünülmüştür. Fakat İbn-i Sina Türk filozofudur. İsmaili tarikatına mensup olup, evi felsefe, Hint matematiği, geometri ile ilgili konuların tartışıldığı bir mekân olmuştur. İbn-i Sina da erken yaşlarda bu tartışmaların içinde yer aldığından felsefi konulara aşinalığı bu şekilde başlamıştır.
Sâmânî Hükümdarı Nuh b. Mansur’un ağır hastalığa yakalanması üzerine, saraya davet edilerek, saray hekimleri ile yaptığı ortak çalışmalar sonucunda nispi bir başarı göstermiştir. Bunun sonucunda saray hekimliğine getirilmiştir. Bu durum başarısında bir dönüm noktası olmuştur. “Sivan’ul Hikme” adlı saray kütüphanesine girerek, tıpla ilgili eserleri okuma ve inceleme fırsatına kavuşmuştur. Ayrıca Fârâbi’nin “Ettalim’üs-sâni” adlı eserini de inceleme fırsatı bulmuştur.
İbn-i Sina, Kuşyar isimli bir hekimin yanında tıp eğitimi aldı İbn-i Sina, Kuşyar isimli bir hekimin yanında tıp eğitimi aldı. Değişik konular üzerine 240'ı günümüze gelen 450 kadar makale yazdı. Elimizdeki yazıların 150 tanesi felsefe 40 tanesi de tıp üzerinedir. Eserlerinin en ünlüleri felsefe ve fen konularını içeren çok geniş bir çalışma olan Kitabü'ş-Şifa (İyileşme Kitabı) ile El-Kanun fi't-Tıb'dır (Tıbbın Kanunu). Bu ikincisi ortaçağ üniversitelerinde okutulmuştur. Hatta bu eser Montpellier ve Louvain'de 1650 yılına kadar ders kitabı olmuştur.
Babasından, ünlü bilgin Natili'den ve İsmail Zahit'ten ders aldı Babasından, ünlü bilgin Natili'den ve İsmail Zahit'ten ders aldı. Geometri (özellikle Öklid geometrisi), mantık, fıkıh, sarf, nahiv, tıp ve doğa bilim üstüne çalışmalar yaptı. Farabi'nin el-İbane's aracılığıyla Aristoteles felsefesini ve metafiziğini öğrendi. Babası ölünce, Cür-can'da Şirazlı Ebu Muhammed'ten destek gördü (Tıp Kanunu'nu Cürcan'da yazdı). Çağında tanınan bütün Yunan filozoflarının ve Anadolu doğacılarının yapıtlarını incelemiştir.
yaşadIĞI DÖNEM İbn-i Sina, İslam'ın Altın Çağı olarak bilinen ve Yunanca, Farsça ve Hintçeden eserlerin çevirilerinin yapılıp yoğun bir şekilde incelendiği dönemde önemli çalışmalar ve yapıtlar gerçekleştirdi. Horasan ve Orta Asya'daki Samani Hanedanı ve Batı İran ile Irak topraklarındaki Büveyhiler bilimsel ve kültürel ilerlemeye çok uygun bir ortam hazırlamışlardı. Bu ortamda Kuran ve Hadis çalışmaları çok ilerlemişti. Felsefe, fıkıh ve kelam çalışmaları İbn-i Sina ve çağdaşlarınca oldukça geliştirilmişti. Al-Razi ve Farabi, tıp ve felsefe alanında yenilikler sağlamışlardı. İbn-i Sina, Belh, Hamedan, Horasan, Rey ve İsfahan'daki muhteşem kütüphanelerden yararlanma olanağı elde etmişti.
eserlerİ Kitab’uş-şifa: Neo-platonik tesirler ve İslam kelam ilminin etkisi altında Aristo düşünce geleneği üzerinde kurulu bir felsefe ansiklopedisidir. Meşşai devrinin bütün tabiat ilimleri içine alır. Felsefeye dair en önemli eseridir. İlk kez İbrahim Medkur başkanlığındaki bir heyet tarafından 22 cilt halinde neşredilmiştir.
El-İşârat ve’t-tenbihât: Felsefenin mantık, tabiat, ilahiyat konularında yazılmış olup, eş- Şifa’daki bölümlerin özeti niteliğindedir. Gerek kullanılan kavramların farklılığı, gerekse üslubu bakımından özgün bir eserdir. Farsça, Fransızca, İngilizce ve Rusça gibi birçok dile çevrilmiştir. Filozofun sistemini ele alan bir eser olması bakımından önemlidir.
El-Kanun fi't-Tıp: (ö.s), 1593, (Tıpta Kanun) Tıp ile ilgili zamanının bilgilerini ihtiva eder. Orta çağda dört yüzyıl Batı'da ders kitabı olarak okutulmuştur. Latinceye on çevirisi yapılmıştır.
Kitabü'l-Necat: (ö.s), 1593, (Kurtuluş Kitabı) Metafizik konularda yazılmış özet bir eserdir.
Risale fi-İlmü'l-Ahlak: (ö.s), 1880, (Ahlak Konusunda Kitapçık)
felsefesİ İbn-i Sina, İslam Felsefe’sinin Farabi okulu içinde yer alan en büyük düşünürüdür. Bu geleneğin en önemli özelliği, dinin toplum için vazgeçilmez ilahi bir kurum olduğu fikridir ve bu fikir her iki filozofun felsefesinin de özünü oluşturur. İbn-i Sina felsefe ve diğer ilimleri sistematik ve didaktik bir kıvama getirdiği için kendisine “eş-şeyhü’r reis” denmiştir. Dolayısıyla 11. yüzyılın sonlarında İslam dünyasında felsefe denilince akla Farabi sonra, İbn-i Sina gelmiştir.
İbn-i Sina bütün felsefe eserlerinde; olgu yargıları ( doğru- yanlış) ile, değer yargılarını ( iyi- kötü) birbirinden ayırmaya, birinciyi felsefenin ve bilimin alanına , ikinciyi ise dinin alanına bırakmak gerektiğini vurgulayarak , metafiziğin de her ikisinin arasında bir köprü vazifesi üstlendiğini göstermeye çalışmıştır. Filozof, Aristo’ya uyarak felsefeyi “ Nazari ve Ameli Hikmet” olmak üzere iki gruba ayırır. Nazari Hikmet: Tabiat felsefesi, matematik felsefesi ve metafiziği konu alır. Ameli Hikmet: Siyaset, iktisat ve ahlak konularını ele alır.
BİLGİ TEORİSİ VE MANTIK İbn-i Sina bilgilerimizin duyum ve algı ile başladığını kabul ederek, tecrübeye büyük önem vermiştir. Ona göre; her çeşit bilgi akledilir şekillerden ibarettir. Yani bilgilerimiz sezgi yoluyla elde edilen, kesin ve açık bazı prensiplere dayanır. Bu düşüncesi ile o da Fârâbi gibi dogmatik bir görünüm içerisindedir.
Farabi‘de örneğini gördüğümüz “varlık delili”ni felsefede ilk defa İbn-i Sina kullanmıştır. Onun bilgi teorisini yakından ilgilendiren bu düşüncesine göre; varlık ve düşünce birbirinin aynıdır. Düşüncenin dışında varlık bulunamaz. Görüldüğü gibi burada varlık ve metafizik birleştirilmiştir.
Mantığın bir sanat mı yoksa bir ilim mi olduğu hususunda ortaçağ boyunca devam eden tartışmalar içinde İbn-i Sina; mantığın bir alet ilmi olduğunu, amacının da insanı hatalardan koruyan işaretler vermekten ibaret olduğunu söyler. Yine ona göre; bir ölçü ve alet ilmi olan mantık aynı zamanda bir düşünme sanatıdır.
tabİAT FELSEFESİ Meşşai geleneğinde olduğu gibi İbn-i Sina‘da tabiat felsefesini “es-Semaüt-tabii” genel başlığı altında ve tabiatla ilgili yazılarında inceler. Bu durum da tabiat ilminin konusu sürekli değişime uğrayan cisimler dünyasıdır. Genel olarak değişmeyi “ kuvveden fiile çıkış” şeklinde tanımlayan ve değişmenin çeşitli şekilleri üzerinde duran İbn-i Sina evrendeki oluş ve bozuluş sürecinin bir değişen bir de değişmeyen iki ögeyi gerektirdiğini belirtir. Cismi oluşturan bu iki ögenin değişmeyi taşıyan kısmı “madde”, değişen ve türü belirleyen kısmı ise “suretti”.
psİkolojİ İbn-i Sina psikolojiye ait düşüncelerinde fizik ile matematiği birbirine bağlar. Nebati ruh maddeye kadar iner. Düşünen nefs (ruh) de faal akıl vasıtası ile Allah’a kadar yükselir. Filozofun psikolojiye dair fikirleri üç kısma ayrılır: I. Nefs ve akıl psikolojisini içine alan, Tecrübi Psikoloji II. Aklın mahiyetinden bahseden, rasyonel veya içebakış psikoloji III. Tasavvuf Psikoloji
AHLAK FELSEFESİ İbn-i Sina; ahlak felsefesiyle pratik felsefe dolayısıyla ilgilenmiştir. Bütün eserlerinde de ahlaka yer ayırmıştır. O, bu konuda da metafizik düşünceleri ile İslami esasları uzlaştırmaya yönelerek, ahlak teorisini şu prensiplere dayandırmıştır: Allah, ilk cevher ve zaruri varlıktır. Her şeyin olduğu gibi “iyilik” ve “kötülük” de ondandır. Fakat Allah, sonsuz lütuf sahibi olduğu için, kötülük ondan değil de eşyadan gelir. İnayet Allah’ın insanları kötülükten korumak konusundaki lütfudur.
DİN FELSEFESİ İbn-i Sina’nın din felsefesiyle ilgili düşünceleri insanlık için dinin gerekli olup olmadığı, vahyin imkânı gibi konular etrafında yoğunlaşır. Filozof’a göre dinin iki hedefi vardır: Birincisi; siyasidir ki, bu dünyayı nizama koyma hedefidir. Diğeri de ruhu saflaştırmak olan psikolojik ve ahlaki hedeftir. Din felsefesini başlıca dört noktada toplar: I. Yaratılış Meselesi: Filozof monist ( birci) bir âlem telakkisi ile yaratıcıyı ve yaratılışı kabul eder. II. Allah’ın Bilgisi Meselesi: Bu konu filozofun din felsefesinin temelini oluşturur. Allah zatını bilir, zatını bilmesi de varlığı gerektirir. Fakat Allah zatını bildiği gibi, zatından başkalarını da bilir. III. Maâd ( Ahiret) Meselesi: İbn Sina’ya göre insan ruhu manevi bir cevherdir, basittir ve yok edilemez. Bedenin yok edilmesinden sonra devam eder. IV. Peygamberlik Meselesi: İbn Sina’ya göre peygamberler; arifler ve sıdıklardandır. Bir toplum ve medeniyet kurmuş olan insanlığın sosyal hayatı adaletle mümkündür. Bütün insanları adalet fikrinde birleştirmek için de Nebi’ye ihtiyaç vardır.
KAYNAKÇA Vikipedi, http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0bn-i_Sina http://tarihvedunya.blogspot.com.tr/2010/04/ibn-sina-kimdir-980-1037.html (• İslam Ansiklopesi , “İbn Sina “ Maddesi • Diyanet İslam Ansiklopesi, “ İbn Sina” maddesi • Fhilip Hitti, Siyasal ve Kültürel İslam Tarihi • Necip Taylan, Ana Hatlarıyla İslam Felsefesi • Abu Ali el- Hüseyin “El- Kanun Fı’t Tıb “ İsimli Eserinden İlaç Formülleri/ İbn Sina, (Çev. Arif Pamuk), Bahar Yay., İstanbul, 1971)