Mehmet Rauf Eylül.

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI
Advertisements

Servet-i Fünun Dönemi ANI(HATIRA).
SELİM İLERİ.
AŞK VE GURUR.
SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI (EDEBİYAT-I CEDİDE)
1) Gazetelerin ya da dergilerin belli sütunlarında gündelik konuları bir görüş ve düşünceye bağlayarak yorumlayan yazlılardır. Bu türde, yazar ele aldığı.
TANZİMAT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI
ANI Öykü Özfırat 11D.
Kitabın konusu: Hayalleri olan bir gencin lise son sınıfta babasını kaybetmesiyle hayallerinin yıkılışı ve beraberindeki hayat mücadelesi.
SERVET-İ FÜNUN DÖNEMİ.
Öykü ( Hikaye ).
SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATI
ATATÜRK VE MÜZİK Atatürk insan hayatında müziğin çok önemli bir yeri olduğuna inanıyordu. 14 Ekim 1925'te İzmir Kız Öğretmen Okulu'nu ziyaretlerinde öğrencilerin.
SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATINDA ŞİİR
9. Sınıf Türk Edebiyatı MART Manzum Hikaye.
SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI
Döneme adını veren Tanzimat Fermanı’nın 1839 da ilan edilmesine rağmen Tanzimat Edebiyatı neden 1860 yılında başlar ??
MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNDE ÖĞRETİCİ METİNLER
Performans Ödevi Ders : Dil ve Anlatım Konu : Makale (Makale Nedir?Makale Çeşitleri Nelerdir ? Makalenin Özellikleri) Öğrenci Bilgileri İsim: Burak.
ANI TÜRÜ Esra Gürçay.
Ahmet Şuayip’ in Biyografisi
HALİT ZİYA UŞAKLIGİL
EDİP CANSEVER.
CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI.
Tanzimat dönemi öğretici metinler
SÜLEYMAN TARIK BUĞRA ( 2 EYLÜL ŞUBAT 1994 )
HÜSEYİN CAHİT YALÇIN ( )
1.ÜNİTE BİR KAHRAMAN DOĞUYOR ÖZET
NECİP FAZIL KISAKÜREK.
ÖZDEMİR ASAF.
ATATÜRK'ÜN ÖĞRENİM HAYATI
ÖĞRENCİ ; -BÜŞRA YILDIRIM -10/E -425
HALİD ZİYA UŞAKLIGİL 1866 – 27 Mart 1945.
ROMAN.
NAMIK KEMAL.
ATATÜRKÜN ÖĞRENİM HAYATI
ATATÜRK VE CUMHURİYET. BEN İLYAS ÖZTÜRK SİLKAR İLKÖĞRETİM OKULU 3.SINIF ÖĞRENCİSİYİM.
SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI
SELÇUK TÜREYEN SELÇUK TÜREYEN DERİNCE 19 MAYIS ANADOLU LİSESİ UZMAN TÜRK DİLİ ve EDEBİYATI ÖĞRETMENİ.
Mehmet ÖZ / Türk Dili ve Edebiyatı Öğreetmeni
Servet-İ fünun edebİyatI
Cumhuriyet Dönemi Roman ve Hikâye -Bu dönemde roman ve hikaye cumhuriyet düşüncesi etrafında biçimlenmiştir. -O dönemdeki sosyal ve siyasi ortamı yansıtır.
Garipçiler (1. Yeniçiler) Geleneksel şiir anlayışına tepki olarak doğdu Garip atıl kitapta görüşlerini ortaya koymuştur Şiirde her kurala karşı çıkmışlardır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1881 yılında, Selanik'te Kocakasım Mahallesi, Islahhane Caddesi'ndeki üç katlı pembe.
ENVER AYSEVER ‘’Yazarlık sabır, beceri ve süreklilik gerektiren bir işçilikse eğer, bunun yineleneceği ortamın nasıl olduğunun pek önemi yoktur. Çalışkan.
HAZIRLAYAN: NİSANUR AKINCI 11-E 266
Çİzgİ Romanlar.
Aruzu ustaca kullandığı , ulusal duyguları ön plana çıkardığı vatan millet konuları şiirleri ile ün yapmıştır. Milli Edebiyat akımının ilkelerini benimseyen.
İBRAHİM ŞİNASİ HAYATI VE ESERLERİ
Selanik’te yaşadığı yıllarda şiire başlamış, sonraları Agah Kemal takma adıyla Servet-i Fünun’u destekleyen yazılar kaleme almıştır. Sonraki yıllarda.
YAKUP KADRI KARAOSMANOĞLU.  27 Mart 1889’da Kahire’de doğdu,  Babasının adı Abdulkadir Bey,  Annesinin adı İkbal Hanım’dır.
Konu : DÜZYAZI TÜRLERİNDEN MASAL – ANI – HİKAYE - ROMAN
EDİP CANSEVER.
GÜZEL SANATLAR VE EDEBİYAT GÜZEL SANATLAR İÇİNDE EDEBİYATIN YERİ
SERVET-İ FÜNUN DÖNEMİNDE ROMAN
TANZİMAT EDEBİYATI II. DÖNEM
III . ROMAN.
Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat, Tanzimat Edebiyatı'nın birçok türünde eserler vermiş yazarlarından Şemsettin Sami tarafından kaleme alınmış bir romandır.
İBRAHİM ŞİNASİ.
HÜSEYİN CAHİT YALÇIN (1875_1957) Aslen İstanbullu olan babasının memur olarak bulunduğu Balıkesir’de doğdu. Mekteb-i Mülkiye’yi bitirdikten sonra Maarif.
 NECİP FAZIL KISAKÜREK KİMDİR?  Ahmet Necip Fazıl Kısakürek, 26 Mayıs 1904 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Eğitim hayatını Fransız Frerler Mektebi'nde,
HÜSEYİN SUAT YALÇIN. ■Hüseyin Cahit Yalçın'ın ağabeyi. Tıbbiye'yi bitirdikten sonra (1886), bir süre Midilli ve İstanbul'da hekimlik yaptı. Uzmanlık.
Edebiyat,sanat,siyaset,ticaret,spor gibi alanlarda başarılı olan; insanlık adına faydalı işlerde bulunan insanların hayatlarının.
EDEBİYAT PERFORMANS ÖDEVİ Adı:Ömer Soyadı:Koca No:284 Sınıf:10/H.
YAHYA KEMAL BEYATLI ( ). Selanik’te yaşadığı yıllarda şiire başlamış, sonraları Agah Kemal takma adıyla Servet-i Fünun’u destekleyen yazılar kaleme.
FECR – İ ÂTİ TOPLULUĞU ( 1909 – 1912)
Alt Başlık. ELEŞTİRİ NEDİR?  Şiir, tiyatro, hikâye, roman, resim, heykel, film gibi bir sanat veya düşünce eserinin, zayıf ve güçlü yönleri göz önünde.
SOHBET (SÖYLEŞI). SOHBET NEDIR?
Öykü ( Hikaye ). Gerçekleşmiş ya da gerçekleşmesi mümkün olayların kişi, zaman ve mekâna bağlı olarak farklı bir kurguyla anlatılmasına "öykü (hikâye)"
Sunum transkripti:

Mehmet Rauf Eylül

Eylül Adlı Romanının Özeti, Şahıs Kadrosu: Mehmet Rauf Hayatı, Yazı Hayatı, Eylül Adlı Romanının Özeti, Şahıs Kadrosu:

HAYATI Servet-i Fünun romanın 2. Önemli romancısı Mehmet Rauf, 1875’de İstanbul’da doğdu. Babası Hacı Ahmet Efendi, bir sağlık kurumunda çalışan basit bir memurdu. Önce Balat’ ta ki Defterdar Mahalle Mektebi’ni, sonra Soğukçeşme Askeriye Rüştiyesi’ni ve Mektebi Bahriye’yi bitirdi.

Onun amacı subay olmak değil, yazın çevresine girmek ,yazar olmaktı. Okulu bitirdikten sonra bir takım resmi görevlerde bulundu. Öğrenimi sırasında Fransızca ve İngilizce‘sini ilerleterek, Alphonse Daudet, Emile Zola, Gustave Flaubert gibi, dönemin Fransa’sının gerçekci yazarlarını okudu.

Genel kültürünü artırdı Genel kültürünü artırdı. Mekteb-i Bahriye’de öğrenci iken Halit Ziya’ya gönderdiği mektuplarla onunla tanışma fırsatı buldu ve bir çok yapıtını da onun sayesinde, gazete ve dergilerde yayınla dı ve akabinde Servet-i Fünun topluluğu şair ve yazarlar gurubuna katıldı.

İlk evliliğini , 1901 de Ayşe Sermet Hanım’la yaptı İlk evliliğini , 1901 de Ayşe Sermet Hanım’la yaptı. Ayşe hanım, Tevfik Fikret’in hala kızıdır. Ondan iki kızı oldu. Sonra ilk eşinden ayrılmadan Besime Hanım’la ikinci evliliğini yaptı. Bundan da bir kızı oldu. Sonra Besime Hanım’dan ayrılarak Muazzez Hanım’la evlendi.

Bir çok gönül serüvenleri yaşadı Bir çok gönül serüvenleri yaşadı.Bu serüvenlerin onun piyasaya seslenen roman ve öykülerine esin ve malzeme kaynağı olduğu kesindir. Yaşamının sonlarına doğru kısa bir süre şeker ticaretiyle uğraştı. 1927 de hastalanarak felç oldu. 5 yıl yatalak olarak yaşadı. 1931’ de öldü.

Yazı Hayatı: Rauf’u ilk etkileyen Ahmet Mithat Efendi’dir. 16 yaşında okuduğu Halit Ziya’nın Nemide adlı romanı onun pek çok yönden hayran bırakmıştır. Nemide romanını ve Halit Ziya’ya olan hayranlığı, ona Düşmüş adlı uzun öyküsünde esin kaynağı olmuştur.

Resimli Gazete’de öyküler, Mektep Dergisi’nde mensur şiirler yayınladı. Garam-ı Şebab’ı, 1896’da İkdam Gazetesi’nde tefrika edildi. Hüseyin Cahit Yalçın, Tevfik Fikret, Ceneb Şahabettin gibi şahsiyetlerle tanışma imkanı buldu.

Bu şahsiyetler gerek dil, gerekse konu itibarı ile Tanzimat şair ve ediplerinden farklıydılar. Fuat da Servet-i Fünun denilen bu gurup şahsiyetlerin fazlaca etkilendi. Servet-i Fünun’da yayımlanan ilk yazısı, Uzaktan adlı küçük bir öyküdür.

Bu gibi küçük öyküler dışında Halit Ziya Hayatı ve Hususiyeti, Hayatı Muhayyen MuharririTevfik Fikret Hayatı ve Hususiyeti gibi yazıları ile çağdaş yazarları değerlendirirken, Karmen ve Filalançi, Paul Baurget ve bir Cinayet-i aşk, Emile Zola’nın son romanı gibi eleştirileri ile bazı batılı yazarları değerlendirmiştir.

1901’de Hüseyin Cahit Yalçın’ın Fransızca’dan çevirdiği Edebiyat ve Hukuk adlı makalesi Fransız Devrimi’ni çağrıştırıyor gerekçesiyle dergi kapatıldı. Yazarlarına da yazım yasağı konuldu. 1908 Meşrutiyeti ile Rauf ‘da hızla gelişen basın yayın alanında yeniden çalışmaya başladı.

Ancak artık amacı geçimini sağlamak olduğundan piyasaya dönük eserler vermeye başladı ve bu yüzden de eski yazım düzeyini hiç bir zaman tutturamadı. Rauf’un tek yapıtlık bir deha olduğu da söylenebilir. Tanzimat sonrası yine kazanç kapısı olarak gördüğü tiyatro alanında da eserler verdi.

Örneğin: Pençe, Cidal, İki Kuvvet, Yağmurdan Doluya...Gibi. Pek de başarılı olmadığı bu oyunlarında aşk çekişmeleri erkeklerin namus ve aşk arasında ki bocalamaları kocaların pişmanlıkları gibi temaları işledi.

1908’de Mehasin’i (güzellik) çıkardı. Bu dergide magazin konuları işlenmiş H.Ziyanın Ferdi ve Şükara’sı uyarlandı. Eylül’de, romanda olduğu gibi bütün sanatlarda da başlıca temalardan biri olan yasak aşk teması işlenir.

Eylül Romanı’nın Özeti: Genelde olduğu gibi, Eylül’de olay karı-koca-aşık üçkeni arasın da geçer. Ancak yazar romanında kocayı yani Süreyya’yı tamamlayıcı öğe olarak kullanmış, evli kadın Suat’la Suad’a aşık genç olan Necib’in duygularını, düşüncelerini ön plana çıkarmıştır.

Bu tema, başta Halit Ziya’nın Aşk-ı Memnu’su (yasak aşk) olmak üzere bir çok Servet-i Fünun yazararının işlediği temadır. Eylül’dede önemli olaylar, dolantılar, büyük tutkular,cinayetler yoktur. Dahası Eylül’de olay yoktur da denilebilir. Roman, ( Necip Süreyya ile evli olan Suat’a aşık olur. ) biçiminde özetlenebilir.

Bundan dolayı da, romanda olay betimlemeleri değil ruhsal çözümlemeler yer alır. Mehmet Rauf’a bu yüzden ruhsal ayrıntıların romancısı denilebilir. Roman boyunca Necip’in ikilemi anlatılır.

Bu ikilem trajik çatışma da yaratır Bu ikilem trajik çatışma da yaratır. Necip, aile içi cinsel aşk diye nitelendirilebilecek bir şekilde , halasının oğlu Süreyya’nın karısı Suat’ı sevmektedir. Bu sevgi, başlangıçta bir hayranlık şeklinde başlamış, daha sonra aşka dönüşmüştür.

Şahıs Kadrosu ve Özellikleri: Necip, başı boş, hovarda, amaçsız bir yaşam sürdürmektedir. H.Ziyanın Aşk-ı Memnu romanındaki Behlül ve Mai ve siyahtaki Bekir Servet gibi, evliliğe pek sıcak bakmayan bir tiptir. Kadınlara karşı soğuktur. Fakat Suat, bütün fikirlerini değiştirir.

Suat ve Necip arasında kaçınılmaz bir gönül yakınlaşması başlamıştır. Necip ,bu aşkı sonu değin götürmeye girişse ,en sevdiği dostu Süreyya’ya ihanet etmiş, kendisini kocasının mutluluğuna adamış, belirli bir yaşamın insanı olmuş, dünya da en yüce varlık diye yücelttiği Suat’ı kirletmiş olacaktı.

Ama ,bağrına taş basarak sevdiği kadından vaz geçse , bu kez yine acı çekmek zorunda kalacaktır. Aralarında ki bu aşk, her ne kadar gizli bir aşk görüntüsü verse de, hiç bir zaman, Ahmet Cemil ve yasak aşkı, Behlül ve Bihter arasında ki aşk gibi fiiliyata dönüşmemiş, romanda aşkın başladığı noktadan sonuna dek gönüllerinde kalmıştır.

Ayrıca, Suat ve Necip’in yakınlaşmasında, kocasının Suat’a ilgisizliği, karı koca arasındaki zevk uyuşmazlığı, dünya görüşleri arasındaki farklılıklar da etkili olmuştur. Nitekim ,Suat’ın ve Necip’in musiki tutkusunun yanında Süreyya’nın musikiye kayıtsız kalması, Suat’ı ihmal etmesi, bu yasak aşkın en önemli başlangıç noktasıdır.

Fiiliyata dönüşemeden tıkanma noktasına gelen olaylar, görünüşte çok basit bir olayla bağlanmıştır. Bu da bu romanın zayıf yönlerinden biridir. Zira, Suat ve Necip’e büyük bir ıstırap yaşatan bu aşk, fiiliyata dönüşmeden bir ev yangınıyla sona ermiştir.

Romanın böyle bağlanması, bir çok yazar tarafından eleştirilmiştir. Romanda Süreyya, geçim sıkıntısı nedeni ile, yazlığa çıkmadığı için bunalan, boğazda bir yalı tutulunca da kendisini denizle uğraşmaya veren, her şeyi pek fazla dert, edinmeyen bu nedenle Suat’ı ihmal eden bir gençtir.

Hiç bir art düşüncesi olmadığı için Necip’i tuttukları yazlığa çağırarak günlerce konuk eder. Yasak aşkın yeşermesine Süreyya’nın bağda sıkılması, deniz kıyısına gitmek istemesi, Necip’i ısrarla yalıya çağırması yol açar.

Bu açıdan bakılırsa Süreyya’nın, tip niteliğinden çıkıp karakter boyutuna geçemediği görülür. Suat, kocası Süreyya’ya göre daha ayrıntılı ele alınmıştır. Genç, deneyimsiz, dünyayı pek tanımayan, bu nedenle kocasına taparcasına bağlı, bir dediğini iki etmeyen yaşamını kocasının isteklerine göre ayarlayan bir kadındır.

Klasik batı müziğine tutkundur ve piyano çalar. Bu yaşamın mutluluk olduğunu sanmakta gizli aşk ilişkisi düşünmez. Ancak onun farkına varmak istemediği belli belirsiz rahatsız eden bir şeyler vardır.

Buda alabildiğine yaşamak kendisini duygularının eline bırakmak yaşamla kendisi arasına giren akıl ve mantıktan uzaklaşmak istemektedir. Ancak bunu hiç bir zaman kocasına söyleyemeyecek ancak romanın sonlarına doğru belli edebilecektir. Suat Necip’den daha akılcıdır.

Çünkü ruhsal ve trajik çatışmadan en çabuk o kurtulur ve Necib’e onu çok sevmesine, ona ihtiyacı olmasına karşın, Süreyya’nın nasıl acı çekeceğini düşünerek ayrılmaları gerektiğini söyler. Necip ise, romanın başında Beyoğlu’nda gece yaşamı içine dalmış, arada bir bey efendinin evine giden biridir gidenbiridir.

Özellikle klasik batı müziğini çok iyi bilen ve zevk alan yakışıklı biridir. Fırtınalı yaşamından bıkmıştır Beyoğlu gece yaşamı artık onu bıktırmış, Suat’ın bilerek yada farkında olmaksızın usandığı, ruh coşkusu için uzaklaşmak istediği dingin aile yaşamını özlemeye başlamıştır.

Yani yasak aşka eski hayatından bıktığı için atılır. Romanın öteki kişileri bey efendi ve hanım efendidir. Bunlar Süreyya’nın anne ve babasıdır. Romanda sadece silik olarak bu adlarla anılan iki karakterdir.

Beyefendi, mutaassıp sakin bir hayat sürdüren ,otoriter biridir. Sözü mutlak kanundur. Hacer,Süreyya‘nın kız kardeşidir. Kötü niyetli ve kıskançtır. Suat’ın ve kardeşinin yalıya çıkmasını çekemez.

Fatin, Hacer’in kocasıdır. Yalaka bir tipdir. Bey efendinin gözüne girmek için yanından ayrılmaz. Basit bir katiptir. Eve iş getirdiğinden bahis olunur.