ÇAĞDAŞ EĞİTİM AKIMLARI “Çocuktan Hareket” Akımı – I (“vom Kinde aus”, “Child initiated”) Öğrenciler; Esin Barlak, Yıldız Özsarı, Şule Koşar, Emine Öksüzler, E.Selcen Uyar, E.Beyza Öztürk, Mehmet Ertürk, Mahmut Adalı, Leyla Kösemen, Seda Meral, Havva İleri, Melek Eroğlu, Medine Kaya, Ayşe Nurdağ, Halil Bozdemir, Gonca Emen, Bilge Üyümez, Önder Hocaş’ın katkılarıyla Ders sorumlusu: Prof. Dr. Mustafa ERGÜN
“Çocuktan hareket” akımı çağdaş eğitim reformu akımlarının başlangıcına ve ilk devresine damgasını vurmuştur. “Çocuk” bu dönemde sanki yeniden keşfedilmekte ve her türlü eğitim ile öğretimin merkezinde yer almaktadır. Çocuktan hareket eden görüşler, çeşitli eğitim reformu taslaklarında ifadelerini buldular.
Bu akımla eğitim, kendisine çocukta yeni bir yönelme bulmaktadır Bu akımla eğitim, kendisine çocukta yeni bir yönelme bulmaktadır. Daha önceleri eğitimin amaç ve içeriklerini ‘’toplum’’, ‘’yetişkinler’’, ’’dış çevre’’, ’’objektif değerler’’ gibi unsurlar belirlerken, bu akımla birlikte belirleyici unsur ‘’ÇOCUK’’ olmuştur. Eğitimin dayandırıldığı yeni çocuk imajı, şu çizgileri taşımaktadır: Çocuk, bir küçük yetişkin değildir. O, ruhsal yapısı yönünden olduğu gibi, fiziksel gelişim kademesi yönünden de yetişkin insandan farklıdır. Çocuk, kendisine has bir varlıktır. Hayatın özel bir biçimini temsil etmektedir.
Bu akımın temsilcilerine göre çocuk, ancak kendisinden hareket edilerek anlaşılabilir. O yetişkinlerin ölçüsüyle ölçülemez. Onun tıpkı yetişkinlerin olduğu gibi kendine has ve göz önüne alınması gereken değerleri ve beklentileri vardır.
Bu akımda yeni eğiticiler geleneksel eğitimin zıddına olarak yeni bir görevle karşı karşıya bulunmaktadırlar. Buna göre modern eğitici; *** çocuğun ferdi özelliklerini anlamak, *** ona saygı duymak, *** ondaki iyiyi keşfetmek, *** onun içinde bulunduğu ve sürekli değişimden geçtiği gelişme sürecinde uygun davranmak zorundadır.
Bu tasarıma bağlı bulunan bu reformcular, en sonunda çocuğu ‘’YETİŞMEYE TERK ETMEK’’ teorisine galip gelip dayandılar. Bu teoride çocuk, tıpkı bir çekirdek gibi, gelecekteki tüm yapısını, potansiyel olarak kendi içinde taşımaktadır. O halde, çocuğun kendi bünyesinden geldiği şekilde tabi olarak bir “açılıp gelişmeye’’ kavuşturulması gerekir. Yani çocuğu yetişmeye terk etmek gerekir. Bu ilke çocukta hareket akımının sarsılmaz bir temel ilkesi olmuştur. Bu akıma göre çocuktaki bütün güçler geliştirilmelidir. Bunun içinde bu güçlerin, geleneksel eğitimin yersiz müdahalelerinden kurtulması gerekir. Onun için şu deyim bu akımın parolası olmuştur. ‘’EN İYİ EĞİTİM HİÇ EĞİTMEMEKTİR’’
Bu akımda ‘’oyun’’ her şeyden önce bir kurtarıcı, bağlardan ve baskılardan çözücü en etkili araç olarak görmektedirler. Oyun oynayan çocuğun yetenekleri gelişir. Bundan dolayı oyun didaktik önem kazanır. Oyun oynayarak öğrenme ve öğrenerek oyun oynama şuurlu bir şekilde gerçekleşir. Bu durum eğiticinin geri plana atılmasına yol açar. Oyun ilk sırayı alır ve eğiticinin oyun için uygun ortamları ve şartları hazırlamaktan ibaret kalmaktadırlar.
ESKİ OKULA YAPILAN YIKICI ELEŞTİRİLER: ‘’Çocuktan Hareket’’ akımı temsilcileri kendi aralarında farklı görüşlere sahip olmalarına rağmen, geleneksel okulları reddetme işinde birleşmektedirler. Bu akımın görüşleri şunlardır: *** Eski okullar birer “esaret yuvasıdır’’. Yeni okullar “özgürlük yuvasıdır’’. *** Eski okullar “ceza kurumlarıdır’’. Yeni okullar’ “cezalandırmayan kurumlardır’’. *** Eski okullar “bilgi okuludur’’. Yeni okullar’’eğitim okuludur’’. *** Eski okullar “yaşatmamakta ve sadece öğretmektedir’’. Yeni okullar’’ canlı okulun hiçbir yönteme ihtiyacı yoktur. *** Eski okullarda ezberleme yöntemi vardır ve öğretmenin okuludur. Yeni okullarda ezberleme yoktur ve öğrenci yaşayarak kendisi öğrenir. Esaret okulu Bilgi okulu Ceza müesseseleri Kitap okulu Ezberletme okulu Öğretmenin okulu
YENİ OKULUN TEMEL İLKELERİ 1- Özgürlük ilkesi 2- Hayata yakınlık ilkesi 3- Tabii Öğretim 4- Öğrencilerin etkinleştirilmesi
ELLEN KEY (1849-1926) Çağdaş eğitim reformcularının bir öncüsü olmuştur. Eğitim ile ilgili görüşleri: *Baskıcı eğitim anlayışlarına bağlı bulunan geleneksel okullara karşı çıkar. *Bu okullarda kişiliğin yapısı bozulmakta, sinirler yıpranmakta, orijinallikler engellenmekte, girişimcilik yetenekleri zayıflamaktadır. O’na göre; bütün olarak insanlık, önce tabiat bilimlerine dayalı bir dünya görüşü ile yetiştirilmelidir. Ancak bundan sonra eğitmek işi mümkün olabilir. Çocuğu, tabiattan yana bir veri olarak kabul eden E.Key’in natüralist görüşü, her türlü eğitim müdahalesinin kaldırılmasına kadar varan bir eğitim şüpheciliğine ulaşır
O’na göre Çocuktan hareket eden bir eğitimin sınırları, başkalarına zarar vermeyecek en son noktaya kadar genişletilmelidir. Uygulanacak eğitim, çocuğa baskı yapmaktan sakınmalı ve bütün dikkatini, çocuğun içinde yetiştiği çevreyi düzenlemeye yöneltmelidir. Mevcut eğitimi temelinden yıkacak bir eğitim devrimi gerekir. “…bir eğitim tufanı olmalıdır” ‘Eski eğitim harabesinden en ufak bir taş bile, yeni eğitimde kullanılmamalıdır.’ KEY’e göre Geleneksel okullarda insan şahsiyetinin malzemesi boğulmakta ve ruhlar katledilmektedir. Geleneksel okullar beyin güçlerini aşındırmakta, sinirleri yıpratmakta, orijinallikleri engellemekte, teşebbüs güçlerini zayıflatmaktadır.
eğitimin şimdiye kadar gizli kalmış sırrı, “Artık şu husus anlaşılmalıdır ki eğitimin şimdiye kadar gizli kalmış sırrı, hiç eğitmemekten ibarettir.”
Ellen Key “natüralist eğitim anlayışı”na sahiptir. Çocuğun tabiatı mutlak olarak iyidir, kötülük ona sonradan ve dışardan etkilenmiştir. Çocuğun hayat eylemlerinden hiçbirisi, kendisine ya da başkasına zarar vermediği sürece, baskı altına alınmamalıdır. “Tabii eğitim”de çocuğa doğrudan doğruya müdahale etmekten sakınmalı ve bütün dikkati, çocuğun içinde yetiştiği çevreyi düzenlemeye yöneltmelidir.
Geleceğin okulu nasıl olmalıdır? Geleceğin okulları, içerisinde ruhların tam olarak kendi gelişimlerine ulaşabilecekleri okullardır. Çocuk toplumun anonim bir üyesi olacak şekilde ya da bir düzine insan içinde alelâde bir insan olarak eğitilmemelidir. Tam tersine, kendi ferdi yapısına uygun bir biçimde geliştirilmelidir. Genel olarak eğitim ve öğretim, tek tek her bir ferde uygun düşecek şekilde planlanmalıdır.
Geleceğin okulu nasıl olmalıdır? Geleceğin okullarında; öğretmenler, öğrenciye yalnızca yardımcı olan bir unsurdan ibarettir. diploma verilmez ve sınıf esasındaki bölümlemeler de mevcut değildir. Okul her şeyden önce zengin bir kitaplığa sahip olup, bir bahçe ile çevrilmiştir.
MARİA MONTESSORİ (1870-1952) İtalya’nın ilk kadın doktoru. 2 yıl boyunca Roma Üniversitesi Tıp Fakültesi “geri zekalı çocuklar bölümü”nün yöneticiliğini yapmıştır. 1907 de, Roma’nın San Lorenzo bölgesinde çalışan ailelerin çocuklarından oluşan 60 kişilik grupla çalışmak için üniversitedeki kürsüsünden ve tıbbî uygulamalarından vazgeçer. Burada ilk Casa dei Bambini’ yi ya da Çocuklar Evi’ni kurar.
Montessori çocukların normal özelliklerinin gelişimine elveren koşulları incelemiş ve çevrenin niteliğinin, yetişkinin tarafsız davranışlarının, çocukların çalışabilecekleri özel araçların önemini fark etmiştir. Böylece çocukları sarmalayan çevre, öğretmenin çocuk halinden anlayan ve alçakgönüllü olduğu, araçların çocukların ihtiyaçlarına uygun olduğu elverişli bir çevre olmuştur. M. Montessori metodunun belkemiği olan, çocukların tercihiyle oluşan ilkeleri ve çocukların geri çevirdikleri şeyleri şu şekilde listeler:
Tercihleri: • Alıştırmanın tekrarı • Özgür seçim • Hata denetimi • Hareketlerin çözümlenmesi • Sessizlik alıştırmaları • Sosyal ilişkilerde düzgün davranış • Çevrede düzen • Kişisel temizliğe özen • Duyuların eğitimi • Okumadan ayrı yazma • Okumadan önce yazma • Kitapsız okuma • Özgür faaliyetli disiplin. Geri çevirdikleri: • Ödüller ve cezalar • İmla kılavuzları • Toplu dersler • Programlar ve sınavlar • Oyuncaklar ve şekerlemeler • Öğretmen masası
M. Montessori, çağdaş eğitim reformcuları arasında, öğretimi, çocuğun kendi kendine etkinliği ilkesine dayandırarak kendine has bir öğretim sistemi yaratan kişidir. M. Montessori, 1898 yılından itibaren, geri zekalı çocuklarla ilgili bir okulu yönetmeye başladıktan sonra, Edouard Seguin’in öğretim materyallerini, eleştirel bir esasta yeni baştan işleyip uyguladı ve geliştirdi. Böylece, kendine göre, geri zekalı çocuklar için, yeni öğretim materyalleri geliştirdi. M. Montessori’nin büyük başarısı, E. Seguin’in geri zekalılar üzerine geliştirdiği eğitim sistemini, normal çocuklar üzerinde uygulamayı gerçekleştirmiş olmasıdır. M. Montessori, geliştirdiği bu yeni metodu, önce okul öncesi devresindeki çocuklar için kurulan “Çocuk Evleri”nde (Casa dei bambini) uygulamaya başladı. Bu metod daha sonraları esas alınarak, çeşitli ülkelerde normal okullara uygulandı ve bu suretle de “Montessori Okulları” açılmaya başlandı. Montessori yönteminin temel ilkesi “ her çocuk kendi kendine etkinlik gösterebilir ve öğretimde bu ana noktadan hareket edilmelidir” ilkesidir.
Ona göre, çocuk etkinlik alanını ve bunun şeklini, kendine göre seçer Ona göre, çocuk etkinlik alanını ve bunun şeklini, kendine göre seçer. O halde yapılacak iş, çocuğun bu kendi kendine etkinlik gösterme tepkisine uygun düşebilecek oyun ve uğraşı materyallerini sunarak, onun yeteneklerinin bu suretle hiçbir dış yardıma gerek kalmaksızın açılıp gelişmesini sağlamaktır. Demek oluyor ki, Montessori’ye göre, her çocuk kendi kendini eğitme gücüne sahiptir. Aynı şekilde her çocuk, kendi gelişim kademesine uygun bir biçimde, belirli bir etkinlik gösterme gereksinimine sahiptir. Eğer bu şartlar sağlanırsa, o zaman çocuk, yetişkinlerin başka bir etkisine gerek kalmadan, bu etkinliklerini tam olarak ve sürekli bir biçimde yerine getirir. Bu suretle çocuk, kendi kendini tatmin eder ve farkına bile varmadan kendi kendini geliştirerek eğitir. Bu görüşe göre eğitici bir kişinin yapması gereken esas mesele şudur: Çocuğun ihtiyaçları nelerdir? İhtiyaçlarına ne şekilde cevap vermek gerekir? Bunlar tespit edildikten sonra eğiticinin ikinci görevi, gerçek çevre şartlarını ve etkinlik göstermeyi sağlayacak araçları yaratmaktır.
Bu araçlar, M. Montessori’ye göre öyle basit olmalıdır ki, çocuklar bunları en kolay biçimde kullanabilmelidirler. Bu araçlar, çocuğun dikkatini yoğunlaştırmaya uygun düşmeli, hatalarını bizzat düzeltmeye yardımcı olmalıdır. Görülüyor ki, Montessori tarafından geliştirilen öğretim sisteminde, yıllık sınıflar sistemine gerek kalmamaktadır. Çünkü öğrenci, öğrenme materyallerini serbestçe seçerek en serbest tarzda oyalanmakta ve bu yolla da kendine uygun düşen bir biçimde öğrenmektedir. Bu öğretim sisteminde öğretmen geri plana alınmakta, ama öğretime katılımı daha da güçlenmektedir. Bu sistem, diğer yandan öğretmenin tek tek her bir öğrenciyle daha içten ilgilenilmesini amaçlamaktadır.
Montessori Programının Genel Amaçları Montessori programlarının genel amaçları çocuğun okula karşı pozitif bir tutum takınması, öğrenme sevgisi göstermesi, öz disiplin göstermesi, öz motivasyonlu olması, bağımsız olarak hareket edebilmesi, tekrardan ve çalışmaktan keyif alması, kendine güven geliştirmesi, konsantrasyon alışkanlığı kazanması, kalıcı merakının beslenmesi, iç güvenin ve düzen duygusunu geliştirmesi ve oyun oynamak yerine çalışmayı seçmesi olarak sıralanabilir
Montessori Programının Özellikleri Holistik (=bütüncül eğitim) Evrensel eğitim Hayat için eğitim Barış eğitimi Ahlak eğitimi Karakter eğitimi Ruhsal eğitim
Geleneksel Eğitim Montessori Eğitimi Çalışma kağıtları, kalem ve kağıt, ders kitapları Hatanın kontrolünü içeren materyaller. Özel olarak geliştirilmiş başvuru materyalleri Öğretmen merkezli eğitim Çocuk merkezli öğrenme Öğrenmenin öğretmenlerce sağlanması ve yönetilmesi Çocukların yaparak öğrenmeleri ve kendilerine öğretmeleri; bireyselleştirilmiş ve oto öğrenme Sınırlı, ünite bazlı müfredat Uluslararası geliştirilmiş, birleştirilmiş müfredat Bireysel konular Bütünleştirilmiş konular ve gelişimsel psikoloji temelli öğrenme Öğrenim hızının grup normlarınca ya da öğretmenlerce belirlenmesi Çocuğun kendi öğrenme hızını belirlemesi Çocuk için oturulacak yer belirlenmesi ve ders boyunca sessizce oturmaya teşvik edilmesi Çocuğun nerede rahat ediyorsa orada çalışması Soyut öğrenmeye vurgu Somut öğrenmeye vurgu Grup öğretimine öncelik Bireysel öğretime vurgu Müfredat programının çocuğun ilgilerine çok az saygı duyularak hazırlanması Çocuğun kendi işini ilgilerine ve yeteneklerine göre seçmesi Çocuğun ne yapacağının önceden belirlenmesi Çocuğun ne yapacağını kendisinin belirlemesi
BERTHOLD OTTO (1859-1933) Eğitimle ilgili yazılarıyla ün saldığı için, Prusya Kültür Bakanlığı, herhangi bir görev yüklenmesini gerekli görmeden,onu tam maaşla 1902’de Berlin’e davet etti. 1906 da Berlin-Linchterfel’de kendi “Hauslehrerschule” adlı okulunu kurdu. Otto, yalnızca eğitim reformu konusundaki düşünceleriyle değil, ayrıca da reform uygulamalarıyla ün kazanmış bir kişidir. Ona göre günümüzün insan tipi, esas olarak, zekaların okullarda eşitleştirici bir işleme bağlı tutulmasından ortaya çıkmaktadır. Buna karşı olarak ta çocukların yeteneklerine uygun düşen aynı kalıplara sokmaya çalışmayan yeni bir eğitim modeli bulmaya yönelmişti.
Otta’ya göre her türlü eğitim, kültürle ilişki içerisinde yürütülmelidir. Bunun en etkili aracını ana dili teşkil eder. Otto, böylece ulusalcı bir görüş açısından hareket ederek “toplumun birinci dereceden biçimi olarak dil”in önemini belirtir. Otto çocuklarla yetişkinler arasında, aile içindeki bir masa başında konuşma modelinde olduğu gibi gerek zaman gerekse içerik yönünden çocuğun ilgilerine cevap veren serbest, tabii ve zihinsel bir ilişkinin gerçekleştirilmesini talep eder. O, buna “tabii öğretim” adını verir. Tabii öğretimde ne bir ders planı ve ne de derslerin dallara ayrılması işi vardır.Otto tabii öğretimi dört temel ilkeye dayandırır: 1.Baskıdan uzak bir gelişme, 2.Engellerin ortadan kaldırılması, 3.Güçlüklerin dışarıda tutulması, 4.Başarı sınırlarının göz önüne alınmasıdır. TOPLU ÖĞRETİM Okuldaki ya tüm öğrencilerin ya da belirli yaş gruplarındaki bir kısım öğrencilerin, branş dersleri dışında, haftada belirli sürelerde bir araya gelerek, tıpkı aile içerisinde cereyan ettiği tarzda, arzu edilen konularda serbestçe konuşmaları ve sohbet etmeleridir. Amaç; çocuğun ilgilerine, çevresine uygun zihni gıdasını vererek, çocuğun zihinsel yönden mümkün olduğu ölçüde serbest, bağımsız olarak gelişmesine hizmet etmektir.
OTTO’NUN OKUL UYGULAMASI Kendisinin “Özel Öğretmenlik Okulu”adı verilen “Berthold-Otto–Okulu” reform okulu 1911’de Berlin’de kurulmuştur. Bu okul da öğrenciler çeşitli din ve mezheplerdendi. Ebeveynler, istedikleri an derslere katılabiliyordu. Otto’nun eğitim reformu konusunda gerçekleştirmesini öne sürdüğü diğer bir husus da okul disiplini ile ilgilidir. Ona göre okulda öğrenciler, kendi kendilerini yönetmelidir. Okul disiplini öğrencilerden oluşan ”okul mahkemesi” tarafından sağlanmalıdır.
OTTO’NUN OKUL UYGULAMASI Okul sınıflara ayrılmış değildi. Öğretim kurslar ve toplu öğretim şeklinde yapılıyordu. Sınıfta kalmak mümkün değildi.öğrenciler daha çok kendilerine uygun düşen kurslara devam eder ve başarı şartı uygun olunca bir üst kurula geçerlerdi. Karne ve sınav sistemi mevcut değildi. Sınav yerine her yıl öğrencinin kendi kendini denemesi ve başarı seviyesini ölçme usulü konmuştu. Dersler daha çok blok dersler şeklinde yapılıyordu. Derslere devam etmek, aslında isteğe bağlıydı. Derslere ilgi kuvvetli olduğundan, devamsızlık çok azdı. Ders saatlerinin değiştirilmesi, çok sıcak havalarda ders yapılmaması gibi hususlar, bizzat öğrenciler kararlaştırıyordu.