İBRAHİM ŞİNASİ 1826-1871
Hayatı ve Edebi Kişiliği İbrahim Şinasi 5 Ağustos 1826’da İstanbulda doğdu. 13 Eylül 1871’de aynı kentte öldü. Topçu yüzbaşısı olan babası Mehmed Ağa 1829’da Osmanlı Rus savaşı sırasında vurularak ölünce, annesi onu yakınlarının desteği ile büyüttü. Şinasi ilk öğretimini Mahalle Sübyan Mektebi’nde ve Fevziye Okulunda tamamladıktan sonra Tophane Müşiriyeti Mektubi Kalemi’ne katip adayı olarak girdi.
19. yy başları Osmanlı İmparatorluğunun bir çöküşün eşiğine geldiği yıllardı. Batıya yönelerek ve Batının desteğiyle önlenebileceğine inanmıştı. Bu grup içinde yer alan Şinasi batı , özelikle de Fransız Kültürüyle de çalıştı.
Şinasi, ülkenin uygarlaşma yoluyla gelişebileceğini bununda Batı örnek alınarak eğitim alanında uygulanacak akılcı bir yöntemle gerçekleşebileceğini savunmuştur. Bu amaçla yazarlığında çok yönlü bir çaba içine girmiştir. Gazete çıkarmış, makale, şiir ve oyun yazmış, sözlük çalışmaları yapmıştır..
Halkın “aydınlanmasına” yönelik bu çalışmalarında eğitime önem vermiştir. Dilin yalınlaşması ve edebiyatın halkın anlayabileceği bir dilde yazılması çabasının ilk örneklerini ortaya koymuştur.
Batılılaşma sorununa yaklaşımında savunduğu düşünceleri gazeteciliği aracılığıyla halka iletmiştir. Bu amaçla kaleme aldığı yazıları önce Tercüman-ı Ahvâl’de daha sonrada Tasvir-i Efkâr’da yayımlamıştır.
İmparatorluğun iktisadi ve toplumsal yapısının gelişimine ilişkin sorunlara değinerek, halkın yönetimde söz sahibi olması düşüncesine savunmuştur. “ulus”, ”Özgürlük”, “kamuoyu”, “yasal haklar”, “basın özgürlüğü” gibi, o günün düşün yaşamına henüz girmemiş bir takım yeni kavramları tartışma gündemine getirmiştir.
Düzyazılarında yalın bir dil kullanılmıştır. Dili Osmanlıca’nın süslemelerinden arındırarak doğru ve güzel yazmaya öncelik tanınmıştır. Dildeki yalınlaşma çabasını edebiyat ve tiyatro alanındaki yenileştirme çabaları ile desteklemiştir..
Gazeteciliği Şinasi, 1860’da Agâh Efendi ile birlikte Tercümân-ı Ahval gazetesini çıkarmaya başlamıştır. Bilindiği üzere, o tarihe dek ülkemizde ancak iki gazete yayımlanmıştır. Bunların ilki, 11 Kasım 1831’de yayımlanmaya başlayan Takvim-i Vakkayi ‘dır. İkincisi de 1849 Ağustos’unda William Churchill adında bir yabancı tarafından yayımlanmaya başlanan Ceride-i Havadis’tir.
Haftada bir yayımlanan bu gazete, düzensiz olarak, Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışına kadar 4608 sayı çıkmıştır. Ceride-i Havadis de haftalıktır. 1860’larda azınlıklar tarafından çıkarılan daha 13 gazetenin bulunduğu anlaşılmaktadır. Demek oluyor ki, o tarihte, Türklerin çıkardığı Türkçe bir gazete yoktur.
Şinasi, bir gazete çıkartmayı düşünüyordu Şinasi, bir gazete çıkartmayı düşünüyordu. Gazete, ona göre, “yurttaşların söz ve yazı ile kendi yurtlarının yararına fikir yürütmeleri” ni sağlayan bir araçtır. Bu düşüncelerle dolu olarak Agâh Efendi ile 1860 Nisan ayında izin alınmış ve gazetede 22 Ekim 1860 tarihinde çıkabilmiştir. Ancak Şinasi, bu gazete 24 sayı çalışmış, sonra da ayrılmıştır.
Daha sonra da kendi başına bir gazete çıkarmaya yönelir ve iznini 2 Temmuz 1861 tarihinde aldığı Tasvir-i Efkâr gazetesi 27 Haziran 1862’de yayımlanır. Haftada iki kez çıkan bu karşılanmış ve Fuat Paşa, gazeteyi Padişah’a da sunmuştur. Gazeteyi çok beğenen Padişahın, 500 altın armağan verdiği, Şinasi’nin de kabul etmediği söylenmektedir.
Şinasi, bu gazeteyi 260 sayı sürdürmüş, sonra Namık Kemal’e bırakmıştır. Şinasi’nin o sırada çalışmakta bulunduğu Meclisi Maarifteki görevinden uzaklaştırılmasının nedeni olarak, gazetesinde, devlete yönelik olumsuz yazılara yer vermesi gösterilebilir. Gerçekten, Şinasi, 1863’te görevinden uzaklaştırılmıştır.
Ahmet Hamdi Tanpınar, bu uzaklaştırmanın çeşitli olasılıkları üzerinde durup bazı sonuçlara varmıştır, ama bunların birer sanıdan ileri geçmediğini kendisi de belirtmiştir. Onun da dediği gibi bu uzaklaştırmanın nedeni kesinlikle bilinmemektedir. Bundan sonra da gazetesini 2 yıl kadar yayımlamış sonra Paris’e kaçmıştır.
Düşünceleri ve Sanatı; Fransız şiirinden çeviriler yapmıştır. Şinasi, 1839 Fermanı ile başlayan yeni dönemin ilk ve önemli kişilerinden biri olmuştur. 1849 yılında Fransa’ya gitmiş ve orada çok çeşitli konularda çalışmıştır. Fransa’da gördüğü çağdaş gazetecilik üzerinde düşünmüş ve bir gazetenin nasıl olması gerektiğini yıllarca kafasının içinde oluşturmuş, batı gazeteciliği ile bağdaştırmıştır.
Şinasi, bütün bu yıllar boyunca yaptığı çalışmaların pek azını yazıya dökmüştür fakat birçok konuda bir şey yazmamıştır. Sözgelişi, ilk Paris yaşamı ile ilgili olarak, bir iki mektup dışında fazla bir şey bilmiyoruz. 1865 yıllındaki kaçışı üzerine de kendi kaleminden çıkmış herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
İkinci kaçışında ne yapmış, nasıl yaşamış, nasıl geçinmiştir? Yazılı bazı bilgilerinde gerçekle ilgisi bulunmadığı zamanla anlaşılmaktadır. Birçok nokta karanlıkta kalmıştır. Şinasi’nin yapıtlarının sayısı da fazla değildir.
Şinasi’nin sanat yönü ,Tanpınar’ın da dediği gibi, “parça parça gelen ve sınırlı hedeflerin ötesine geçemeyen , yenilikleri belirli bir yönde toplayan ve atılımı en muhtaç olduğumuz biçimde topluma döndüren, o olmuştur.” Fakat , gerek kişisel yaşamı ve gerekse düşüncelerine dönük gelişimi hakkında bilgimiz çok azdır. Elde bulunan yapıtlardan da onun oldukça kısır bir yazı temposu olduğu sonucuna varabiliriz.
Kendisinden pek az yapıt kalabilmiştir. Tanpınar’a göre, yapıtları, “ ilk bakışta, daha çok bir deniz kazasından sonra şurada burada toplanan enkazı andıran dağınık şeylerdir.” Ama gene de bir çağın içinde çabalamış ve büyük ölçüde de etkili olmuştur. Çağının bazı sorunlarına, bazı baskılarına karşı çıkamadığı anlaşılmaktadır. Çünkü, Tanpınarın’ın dediği gibi,”Şinasi’yi çok kez bir muamma çözer gibi okumak zorunludur.
Şiiri kurudur, lirizmden uzaktır. Yazılarında pürüzler görülebilir. Ama o, daha çok bir düşünce adamı olarak ele alınıp değerlendirilmelidir. Kendisi sanat yapmayı hiç düşünmemiştir. Daha çok batılı bazı düşünceleri aktarmak konusunda bir araç olarak görmüştür sanatı. Eski şiirin sanatsal yönlerini ve bunun karalını çok iyi bilmektedir.
Şinasi’nin Şiir Dünyası Şinasi’nin bir kitapta (Müntahabât-ı Eş’ar) toplanmış bulunan şiirlerinin sayısı oldukça azdır. Kitap, ad olarak seçilmiş şiirler olduğuna göre, başka şiirlerinin bulunduğu da akla gelmektedir. Tanpınar, onun şiirini üzerine şunları söyler: “Bize kadar gelen şiiri az ve kurudur; bazı maharet ve hünerlerine rağmen - bütün eski sanatları bilir, bilhassa iyi tarih düşürür - hiçbir zaman gerçek ve saf bir şiir zevkine hitap etmezler.
Edebiyatımıza Getirdiği Yenilikler İlk kez noktalama işaretlerini kullanmıştır. İlk makaleyi yazmıştır.(Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi) İlk tiyatroyu yazmıştır.(Şair Evlenmesi) İlk özel Türk gazetesini çıkarmıştır.(Agah Efendi ile) İlk şiir tercümelerini yapmıştır…
Başlıca Eserleri Durub-ı Emsal-i Osmaniye La Fontaine’den Çeviriler Müntehabat-ı Eşarım Şair Evlenmesi Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi Tercüme-i Manzume
Durub-ı Emsal-i Osmaniye: Osmanlı atasözlerini topladığı yapıtıdır. Müntebehat-ı Eşar: Şiirlerinin yer aldığı yapıtıdır. Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi: Edebiyatımızda ilk makaledir. Şair Evlenmesi: Edebiyatımızda ilk tiyatrodur. .
Şair Evlenmesi Bir töre komedyasıdır. Görücü usulü evliliğin sakıncaları anlatılır. İlk tiyatro örneğidir. Sembollere yer verilmiştir. Müzik unsurları da vardır.
Hazırlayan Mehmet Mücahit KÜÇÜK 1090310477 Türkçe Öğretmenliği Eğitim Fakültesi Erciyes Üniversitesi