SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI (1945-1991) 1960-1990 Yılları Arasında Türk Dış Politikası İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD ve Avrupalı devletlerin yanında yer alan Türkiye , 1960 sonrası dönemde (Yumuşama Dönemi) dış politikasında önemli değişiklikler olmuştur. Bu dönemde Küba Bunalımı,Kıbrıs Sorunu gibi gelişmeler yaşanmıştır.
Kıbrıs Sorunu Kıbrıs Sorununun Tekrar Ortaya Çıkması Daha önce imzalanan Londra Antlaşmalarının ardından; 13 Aralık 1959’da yapılan seçimlerde Başpiskopos Makarios Cumhurbaşkanı, Dr. Fazıl Küçük ise Cumhurbaşkanı Yardımcısı seçilmiştir. Geçici hükümet tarafından hazırlanan Kıbrıs Anayasası 6 Nisan 1960’ta kabul edilmiştir. 16 Ağustos 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etmiş ve 24 Ağustos 1960’ta BM’ye üye olmuştur. 30 Kasım 1963’te Cumhurbaşkanı Makarios’un, İngiltere, Yunanistan ve Türkiye’den Kıbrıs Anayasası’nın on üç temel maddesinin değiştirilmesine yönelik talebi, Aralık ayında iki toplum arasında yeniden çatışmaların patlak vermesine neden olmuştur.
Tüm bu gelişmelerden sonra İngilizler, Ocak 1964’te Londra Konferansı’nı toplayarak soruna çözüm bulmak istemiştir. Kıbrıs için Birleşmiş Milletler Barış Gücü (UNFICYP) kurularak Mart 1964’te Kıbrıs’ta göreve başlamıştır. Bu kuvvetler Kıbrıs’ta tansiyonu düşürmeye yardımcı olmuş ancak iki toplum arasındaki çatışmayı sonlandıramamıştır. Adadaki Türk-Rum çatışmasının sona ermemesi, İnönü’nün 1964 yılı Haziran ayında Kıbrıs’a müdahale kararı vermesine yol açmış ve İnönü, müdahale kararını ABD’ye 4 Haziran günü duyurmuştur. Ancak 5 Haziran 1964’te ABD Başkanı Johnson’un İnönü’ye gönderdiği meşhur mektubu üzerine Türkiye, Kıbrıs’a müdahale etmekten vazgeçmiştir.
Kıbrıs Sorunu Türkiye’nin Kıbrıs Olaylarına Müdahalesi Yunanistan, 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ta darbe yaparak Makirios’u devirmiş ve ENOSİS’i gerçekleştirme çabasına girmiştir. Bunun üzerine 19 Temmuz 1974’te Bakanlar Kurulunun çıkardığı bir kararname ile TSK tarafından Kıbrıs’a fiili müdahalede bulunma kararı vermiştir. Bu gelişmenin hemen ardından da Türkiye 20-22 Temmuz ve 14-16 Ağustos 1974 tarihlerinde Kıbrıs’a yönelik iki askeri harekât gerçekleştirilmiş ve bugünkü barış hattı çizilmiştir. 13 Şubat 1975’te Rauf Denktaş başkanlığında Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulmuştur Nüfus Mübadelesi antlaşması ile güneyde kalan Türkler kuzeye, kuzeyde kalan Rumlar da güneye geçmişlerdir. Bunlar yaşanırken ABD, Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni tanımamanın yanı sıra Türkiye’ye 5 Şubat 1975’ten 12 Eylül 1978’e kadar süren bir silah ambargosu uygulamıştır. 15 Kasım 1983 tarihinde de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuştur.
1960-1990 Yılları Arasında Türk Dış Politikası Türkiye-ABD İlişkileri : Türkiye,İkinci Dünya Savaşı sonrasında batı demokrasilerinin yanında yer almıştı.Sonraki dönemde komünizme karşı olan ABD ve Batılı Devletleriyle iyi ilişkiler kurmaya çalışmıştır. Buna rağmen, 1960’lı yılların başından itibaren Küba Krizi ve özellikle de Kıbrıs Meselesi konularında Türkiye, ABD ve Batılı devletler tarafından yalnız bırakılmıştır. Bu nedenle Türkiye ABD ve Avrupalı devletlerle ilişkilerini gözden geçirmiştir. Başbakan Süleyman Demirel ‘in girişimiyle 7 Nisan 1966’da ABD ile mevcut ikili antlaşmaları gözden geçirmek üzere görüşmeler yapılmıştır. Ancak bu konuda tam bir sonuç alınamamıştır. Uzun süren bu görüşmelerden sonra 3 Temmuz 1969’da Türkiye ile ABD arasında Savunma ve Ekonomik İş Birliği Antlaşması imzalanmış ve geçici de olsa iki devlet arasındaki ilişkiler yumuşamaya başlamış fakat çok uzun sürmemiştir. Yine bu sıralarda Türkiye ile ABD arasında patlak veren önemli sıkıntılardan biride Haşhaş üretimi olmuştur.
Türkiye-ABD İlişkileri Türkiye-ABD ilişkileri inişli-çıkışlı seyrederken Türkiye’nin 1974’te gerçekleştirmiş olduğu Kıbrıs Harekatına ABD’nin karşı çıkması ve 1975 yılından 1978 Eylülüne kadar devam bir silah ambargosu koyarak askeri kredileri askıya almıştır. Bu gelişmeler üzerine Türkiye, 3 Temmuz 1969 tarihli Türkiye-ABD Savunma ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması’nı yürürlükten kaldırmış ve Türkiye’deki bütün Amerikan üs ve tesislerine el koymuştur. İlişkilerin iyice gerildiği bu sıralarda Mart 1976’da iki devlet arasında yeni bir antlaşma imzalamışsa da bir türlü yürürlüğe girmemiş ve nihayet 29 Mart 1980’de yenir bir Savunma ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması imzalanarak Türkiye’nin üsler ve tesisler üzerindeki egemenlik hakları ABD tarafından onaylanmıştır.
Türkiye-ABD İlişkileri Türkiye’de 1978-12 Eylül 1980 arasında yaşanan iç olaylar ABD için de korkulu bir dönem oluşturmuştur. Özellikle Şubat 1979’da İran’da Humeyni rejiminin kurulması ve aynı yıl içinde Sovyetlerin Afganistan’ı işgal etmesi gibi gelişmeler ABD için daha karanlık bir tablonun ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Dolayısıyla Türkiye stratejik açıdan ABD için oldukça önemli bir yer tutmaya başlamıştır. Bu nedenlerden dolayı Türkiye’de gerçekleşen 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi ABD tarafından memnuniyetle karşılanmış ve 1980’de yapılan Başbakanlık seçimlerini Ronald Reagan’ın kazanmasının da etkisiyle Türkiye ile ABD arasında yeni bir yakınlaşma dönemi başlamıştır. Bir bütün olarak ele alındığın da 1980-1983 askeri yönetiminde Türk dış politikasında ABD’nin etkisi oldukça hissedilmeye başlanırken, Türkiye’nin Avrupa ile (AET ve Avrupa Konseyi) ilişkileri oldukça zayıflamıştır. Ortadoğu ülkeleriyle girişilen ilişkiler ise gelişme kaydetmiştir. 1983’te yapılan genel seçimlerde iktidara gelen Turgut Özal başkanlığındaki Anavatan Partisi ile birlikte dış politikada yeni bir dönem başlamıştır. 1980’li yıllar boyunca Türkiye (1980 tarihli Savunma ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması kapsamında) ABD’den en yüksek yardımı alan devlet olmuştur. Ancak söz konusu yardımlar 1980’lerin sonunda bir yandan Türkiye karşıtı Rum ve Ermeni lobilerinin etkisiyle diğer yandan Soğuk Savaş gerginliğinin azalmasıyla oldukça azalmış ve Türkiye-ABD ilişkileri gevşemeye başlamıştır.
Türkiye –SSCB İlişkiler Türkiye-Sovyetler Birliği ilişkileri de 1960’lı yılların ortasından itibaren yeni bir boyut kazanmıştır. 1964 tarihli Johnson Mektubu nasıl Türkiye-ABD ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuşsa Türk-Sovyet ilişkileri açısından da yeni bir dönemi başlatmıştır. Türkiye, 1960’ların ortalarından itibaren Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye başlamıştır. Sovyet Rusya ile Türkiye arasında 1965 yılında bir takım görüşmeler olmuştur.Bu görüşmeler sonrasında, taraflar arasındaki ekonomik ilişkilerin geliştirileceği vurgulanarak, bundan sonra Türkiye’nin Sovyetlere mahsuller satması karşılığında Sovyetlerin de Türkiye’ye sanayi tesisleri kurmak üzere makine ve teçhizat temin edeceği belirtilmiştir. 1970’li yıllarda Türkiye-Sovyetler Birliği ilişkilerinde yeni bir durgunluk dönemi başlamıştır. Bununun temel nedenlerinden biri ,1968’den itibaren Türkiye’de başlayan iç olayların Sovyet Rusya’dan kaynaklandığı görüşleri olmuştur. Sovyetler Birliği’nin 1979’da Afganistan’ı işgali Türk-Sovyet ilişkilerinin yine soğumasına sebep olmuş ve bu durum 1980-1983 döneminde de devam etmiştir. Sovyetler Birliği ile Türkiye arasındaki bu soğuk ilişkiler Soğuk Savaş Döneminin sona ermesine kadar devam etmiş ve Sovyetlerin dağılmasından sonra Türkiye ile Rusya Federasyonu arasındaki ilişkiler yeni bir boyut kazanmıştır.
AB’nin Oluşumu ve Türkiye Türkiye, 12 Eylül 1963’te imzalanan Ankara Antlaşması ile Avrupa Topluluğu ile ilk temasını kurmuştur. Aralık 1964’te yürürlüğe giren Ankara Antlaşması, Türkiye’nin Avrupa Topluluğu ortaklığı için en az beş yıl sürecek olan hazırlık dönemini başlatmış, 22 Kasım 1970’te taraflar arasında imzalanan Ek protokol ile Türkiye’nin 22 yıllık Ortak Pazar üyeliği başlamıştır. Ancak 12 Eylül 1980 askeri yönetimi döneminde Türkiye’nin Topluluk ile ilişkileri bozulmaya başlamış ve Avrupa Parlamentosu Ocak 1982’de aldığı bir kararla daha önce öngörülmüş olan 600 milyon dolarlık yardımı dondurmuş ve Mart 1982’de Türkiye ile var olan ortaklık ilişkilerini süresiz askıya almıştır. 12 Eylül 1980 askeri yönetimi sırasındaki bu olumsuz gelişmeden sonra Türkiye’nin Avrupa Topluluğu ile ilk münasebetleri Ortaklık Konseyi’nin Eylül 1986’da yaptığı toplantı ile tekrar işlemeye başlamışsa da bir türlü beklenen seviyeye gelememiştir. Buna rağmen Türkiye, 14 Nisan 1987’de Avrupa Topluluğu’na tam üyelik için resmen başvuru yapmıştır. Ancak Avrupa Topluluğu’nun Ekim 1989’da bu başvuruya karşılık açıkladığı raporda, Türkiye’nin tam üyelik başvurusunun ancak 1993 yılından sonra ele alınabileceği ifade edilmiştir.