Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

NATO Kuruluşundan Bugüne Stratejik Konsept Evreleri.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "NATO Kuruluşundan Bugüne Stratejik Konsept Evreleri."— Sunum transkripti:

1 NATO Kuruluşundan Bugüne Stratejik Konsept Evreleri

2 NATO’nun Kuruluşu İttifakın Stratejik Evreleri
Takdim Planı NATO’nun Kuruluşu İttifakın Stratejik Evreleri

3 NATO’nun Kuruluşu Avrupa’nın ekonomisinin ve altyapısının tahrip olması Beliren Sovyet tehdidi ABD ile işbirliğine gidilme zorunluluğu 4 Nisan 1949 tarihinde imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması II. Dünya Savaşı sırasında Avrupa’nın ekonomisinin ve altyapısının tahrip olması nedeniyle Avrupa’nın kendi güvenliğini kendisinin sağlama olanağı kalmamış, ABD ile işbirliğine gidilme zorunluluğu ortaya çıkmıştır. 4 Nisan 1949 tarihinde 10 Batı Avrupa devleti, Kanada ve ABD arasında imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması ile NATO kurulmuştur.

4 İttifakın Stratejik Yaklaşım Evreleri
Soğuk Savaş Dönemi ( ) Soğuk Savaş’tan hemen sonraki dönem ( ) 11 Eylül 2001 sonrası dönem ( ) NATO’nun Lizbon Zirve Deklarasyonu ve Kabul Edilen Yeni Stratejik Konsepti Stratejik Yaklaşımın Evreleri: Genel anlamda NATO’nun kuruluşundan günümüze kadar geçen dönemde, İttifakın stratejik yaklaşımının dört belirgin evreden geçtiği söylenebilir: 1. Soğuk Savaş Dönemi ( ) 2. Soğuk Savaş’tan hemen sonraki dönem ( ) 3. 11 Eylül 2001 sonrası güvenlik ortamı ( ) 4. NATO’nun Lizbon Zirve deklarasyonu ve kabul edilen yeni stratejik konsepti

5 Stratejinin temel esası “savunma” ve “caydırıcılık”
Soğuk Savaş Dönemi ( ) Stratejinin temel esası “savunma” ve “caydırıcılık” “diyalog” ve “detant” NATO’nun kurulduğu 1949 yılında Sovyetler Birliği büyük konvansiyonel askeri gücüne rağmen henüz nükleer nükleer silahlara sahip değildi. Buna mukabil, ABD İkinci Dünya Harbi’nde denediği, tahrip, imha ve dolayısı ile caydırıcı gücü çok yüksek olan nükleer silahları envanterinde bulunduruyordu. 1949’dan 1991’e kadar geçen dönemde NATO stratejisini esas itibarı ile “savunma” ve “caydırıcılık” olarak tanımlamak mümkündür. Bununla birlikte dönemin son yirmi yıllık bölümünde “diyalog” ve “detant” (yumuşama)’a giderek artan ölçüde önem verilmiş olduğu da söylenebilir. Önemin genel karakteristiği gerginlik ve çatışma üzerine odaklandığından tehlikeli ve pahalı bir silahlanma yarışı kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkmıştır. 1970’den sonra ise “işbirliği” ve “güvenlik” kavramlarının kabul edildiği daha geniş bir yaklaşım benimsenmiştir. Toplam olarak 4 stratejik konsept yayımlanmıştır.

6 Soğuk Savaş Dönemi ( ) İlk Stratejik Konsept (6 Ocak 1950) : Tecavüzü Caydırma İkinci Stratejik Konsept (3 Aralık 1952) Entegre Askeri Kuvvetin Oluşturulması Tecavüzü Caydırma; NATO’nun temel görevi tecavüzü caydırmak olup, NATO kuvvetleri ancak caydırmanın başarılı olamaması ve bir taarruzun vukuu durumunda kullanılacaktı. İttifak üyeleri arasında birbirlerini tamamlama ve standardizasyon da bu dokümanın ana öğelerini oluşturmakta idi. Her bir üyenin savunmaya olan katkısı; ekonomik, endüstriyel, coğrafi ve askeri kapasitesi ile orantılı olacaktı. Diğer yandan, SSCB’ye karşı askeri olanaklar açısından mevcut zafiyet nedeni ile ABD nükleer yeteneklerine bel bağlanmasından bahisle İttifak’ın “gerektiğinde istisnasız olarak her türlü silah ve vasıta ile derhal stratejik bombardıman icra yeteneğini teminat altında bulundurması” öngörülüyordu. Entegre Askeri Kuvvetin Oluşturulması; 25 Haziran 1950’de Kuzey Kore tarafından Güney Kore’nin istila edilmesi, NATO’yu ve İttifakın stratejik mantalitesini derhal etkiledi. İki temel sorun olarak NATO’nun askeri yapısının etkinliğinin ve NATO kuvvetlerinin gücünün acilen ele alınması gereği ortaya çıktı. 26 Eylül 1950’de Kuzey Atlantik Konseyi (KAK) merkezi komuta altında entegre bir askeri kuvvet oluşturulmasını onayladı. Bu kapsamda Orgeneral Dwight D. Eisenhower NATO’nun ilk Avrupa Müttefik Kuvvetler Başkomutanı (SACEUR) olarak atanırken, Avrupa Müttefik Kuvvetler Başkomutanlık Karargâhı (SHAPE) da Paris’te 2 Nisan 1952’de kuruldu. Buna ilaveten; o güne kadar var olan Bölgesel Planlama Grupları (Kanada-ABD Bölgesel Planlama Grubu hariç) lağvedilirken Atlantik Yüksek Komutanlığı (SACLANT) oluşturuldu. Bu yapısal değişikliklerin yanı sıra Türkiye ve Yunanistan’ın da İttifak’a üye olmalarının Stratejik Konsept’e yansıtılması gerekiyordu. Yeni Stratejik Konsept bir önceki konseptteki temel esasları büyük ölçüde korumakta idi. Buna bağlı olarak askeri uygulamaya ilişkin diğer dokümanlar da güncelleştirildi. Yeni konsepte göre; “NATO’nun temel amacı; NATO bölgesinin savunmasını teminat altına almak, Sovyetler Birliği ve peyklerinin savaşma azim, irade ve yeteneklerini yok etmektir.” Bu maksatla NATO öncelikle stratejik hava taarruzu gerçekleştirecek ve buna paralel olarak hava, kara ve deniz harekâtı icra edecektir. Müttefik hava taarruzlarında “her türlü silah” kullanılacaktır. NATO’nun “ileri savunma” ya duyduğu ihtiyaç nedeniyle NATO savunmasının Avrupa’da mümkün olan ölçüde Doğuya, Demir Perde’ye yakın tertiplenmesi anlayışı benimsendi. Bu anlayış 1955 yılında Federal Almanya Cumhuriyeti’nin NATO’ya üye olmasıyla sonuçlandı.

7 Soğuk Savaş Dönemi ( ) Üçüncü Stratejik Konsept (23 Mayıs 1957) : Topyekun Mukabele Dördüncü Stratejik Konsept (16 Ocak 1968) Esnek Mukabele Topyekun Mukabele; Süveyş Krizi ve 1956 Macaristan kalkışmasının Sovyetler tarafından bastırılması ”Her ne kadar NATO savunma planlaması İttifak sorumluluk bölgesinin savunulması ile sınırlandırılmış ise de, NATO’ya karşı bölge dışında oluşabilecek tehlikelerin de hesaba katılması gerekmektedir” ifadesinin yeni konsepte girmesiyle sonuçlandı. ABD kendi savunma politikasında ağırlığı nükleer silahlara kaydırmaya karar verdi. Bu “Yeni Bakış” savunmaya daha fazla harcama yapmaksızın askeri etkinliği arttırabilmeyi sağlayacaktı. Bu gelişme paralelinde nükleer silahların NATO stratejisine de tam olarak entegrasyonunu hedefleyen çalışmalar kısa sürede sonuçlandırıldı. Müttefiklerden bir kısmı kuvvet ihtiyaçlarında, dolayısı ile savunma harcamalarında tasarruf sağladığı için topyekûn mukabeleye ısrarla taraftar olurken, diğerleri farklı düşüncelere sahipti. Bu nedenle küçük çaplı tecavüzlere karşı “nükleer silahlara başvurmayı gerektirmeden” konvansiyonel silah kullanımını öngören sınırlı ölçekte bir esneklik sağlanmıştı. Bu esnekliğin varlığına rağmen NATO’nun SSCB ile bir sınırlı savaş konseptini kabul etmediği vurgulanmakta ve “şayet SSCB düşmanca yerel bir çatışma içine girmeyi ve böyle bir olayın kapsam ve süresini genişletmeyi hedeflediği takdirde durum, NATO’nun nükleer silah kullanımını gerektirecektir. Çünkü Sovyetlerle bir sınırlı savaş konsepti yoktur.” denilmekte idi. Esnek Mukabele; SSCB’nin nükleer potansiyeli arttıkça NATO’nun sahip olduğu nükleer caydırma üstünlüğü giderek azaldı. “Karşılıklı Mutlak Yok olma” (Mutually Assured Destruction-MAD) gibi terimler kullanılmaya başlandı. ABD, daha güçlü bir nükleer-dışı NATO yapısını ve bir “esnek mukabele” stratejisini gündeme getirdi. Ancak bu konuda müttefikler arasında bir oydaşma sağlanamadı. NATO içindeki politik çekişmeler, Başkan Kennedy’nin öldürülmesinin ABD yönetimini sarsması ve Vietnam’daki savaşın içine ABD’nin giderek çekilmekte olması, yeni bir NATO stratejik konsepti oluşturulma gayretlerinin dondurulmasına yol açtı. Esnek Mukabele konsepti ancak Fransa’nın NATO’nun askeri kanadından 1966 yılında çekilmesinden sonra kaleme alınabilmişti. Yeni stratejinin göze çarpan iki temel özelliği bulunmakta idi: “esneklik” ve “tırmanma”. “NATO’nun maruz kalabileceği bir tecavüze karşı üç tip mukabele seçeneği belirlenmişti: • Direkt Savunma: Tecavüzü düşmanın tercih ettiği savaş düzeyinde muharebe ederek onu mağlup etmek. • Kontrollü Tırmanma: Kriz tırmandıkça nükleer güç kullanma tehdidini giderek artırmak suretiyle mütecavizi mağlup edecek bir dizi olası adımları atmak • Genel Nükleer Mukabele: Nihai caydırma yöntemi.

8 Soğuk Savaş Dönemi ( ) Harmel Raporu ve Soğuk Savaşın sona ermesine kadarki dönem SALT1 INF SALT2 START arası dönemde bir taraftan iki blok arasında ciddi gerginlikler yaratan olaylar yaşanmakta iken, diğer taraftan da umut verici bazı gelişmeler cereyan ediyordu. Sovyetlerin Afganistan’ı işgali ve SS-20 füzelerini Doğu Avrupa’ya konuşlandırması gerginliği yükseltti. Buna karşılık NATO Aralık 1979’da çift yönlü bir karar çerçevesinde Varşova Paktı’na; orta ve orta-uzun menzilli balistik füzelerde karşılıklı indirime gidilmesini önerirken, bir taraftan da Pershing ve Cruise füzelerini Batı Avrupa’ya konuşlandırmaya hazırlandı. Moskova’dan olumlu bir cevap alınamaması üzerine bu füzeler mevzilerine yerleştirildi. ABD-Sovyetler Birliği arasında Stratejik Silahların Sınırlandırılması (SALT-I), Anti-Balistik Sistemler, Orta-Uzun Menzilli Nükleer Güçler (INF) Antlaşmaları’nın imzalanması, SALT-II ve ayni zamanda ABD-Sovyet Stratejik Silahların Azaltılması Görüşmeleri (START) ile yumuşamada ilerleme sağlanabilmişti. Buna rağmen; 1980’lerin ortalarında her iki blok da güven arttırmayı ön plana çıkaran gayretlere girişmiş olmakla beraber, ilişkilerin yeni bir temele oturtulabilmesi ancak Berlin Duvarı’nın yıkılması, Varşova Paktı’nın dağıtılması ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra mümkün olabildi. Harmel Raporu; NATO, Fransa’nın İttifak’ın entegre askeri yapısını terk etmesinden sonra, 1967 yılında, gelecek yirmi yıllık dönemdeki stratejik hedeflerini saptayabilmek amacı ile politik ve askeri yaklaşım içeren bir rapor hazırlattı. Bu rapor, zamanın Belçika Dışişleri Bakanı Paul Harmel’in adı ile “Harmel Raporu” veya “NATO’nun Gelecekteki Görevlerine İlişkin Rapor” olarak adlandırılmıştır. Rapor; bir yandan yeterli savunma gücünü elde bulundururken diğer yandan İttifak’ın kuruluşundan itibaren var olagelen güvenlik ortamının geniş bir analizini yapmakta, Doğu-Batı ilişkilerinde gerginliklerin azaltılabilmesi ve Avrupa’yı bölen siyasi sorunların çözümüne yönelik çalışmalar yapılmasını önermekte idi. İçerik itibarı ile biri politik, diğeri askeri olmak üzere iki temel görev öngörülüyordu. Politik görev olarak: Doğu-Batı arasında dengeli kuvvet indirimlerine yol açabilecek önerilerin formüle edilmesi, Askeri açıdan ise: başta Akdeniz olmak üzere hassas bölgelerin savunulması. Nispeten bir yumuşama döneminde kaleme alınan Harmel Raporu caydırma ve diyalogu birlikte ele alan bir tutumu benimsemişti. Böylelikle güvenlik sorunlarına daha işbirlikçi bir yaklaşım için ilk adımlar atılmış olacaktı.

9 Soğuk Savaş’tan Hemen Sonraki Dönem (1991-2001)
Berlin Duvarı yıkılmış, Belirsizlik artmış, tehdit asimetrik hale gelmiştir ve 1999 Stratejik Konseptleri 1991 yılından itibaren yeni bir devir başladı. Bir zamanlar NATO’nun güçlü hasmı olan Sovyetler Birliği dağılmış, Rusya ve diğer eski hasımlar NATO’nun ortağı hatta üyesi olmuşlardır. İttifak için bu dönem diyalog ve işbirliğinin ön plana çıkarıldığı, barış ve istikrara çok uluslu kriz yönetim harekâtları ile katkıda bulunulduğu bir dönem olmuştur. Bu dönem aynı zamanda bilinen anlamdaki tehdit ve risklerin büyük ölçüde azaldığı, buna karşılık alışılmadık bir belirsizlik ortamının uluslar arası güvenliği etkisi altına alma niteliklerini taşımaktadır. Artık uluslar arası toplumu yakından ilgilendiren asimetrik tehditler, terörizm, kitle imha silahlarının devlet dışı güçlerin eline geçme riski, giderek artan yasa dışı göç ve insan kaçakçılığı hareketleri, narkotik ve uyuşturucu kaçakçılığı, kıtlaşan su ve enerji kaynaklarının paylaşım ve kontrolü, enerji nakil yollarının ve açık denizlerde ulaşımın güvenliği, iklim ve çevre sorunları gibi karmaşık konular İttifak’ın gündemini işgal etmeye başlamıştır. Böyle bir ortam içerisinde kendini bulan NATO, Soğuk Savaş’ın hemen sonrası olarak adlandırılan dönemde Kasım 1991 ve Nisan 1999 tarihlerinde ilk defa gizliliği olmayan ve eskiye oranla güvenliğe daha geniş bir yaklaşım sergileyen iki stratejik konsept yayımladı.

10 Soğuk Savaş’tan Hemen Sonraki Dönem (1991-2001)
1991 Konsepti (Kasım 1991) NATO’nun İlk Gizli Olmayan Stratejik Konsepti 1991 Stratejik Konsepti; daha önce yayımlanan strateji belgelerinden büyük ölçüde farklılıklar göstermekte idi. İlkin hiç kimse ile çatışma öngörmeyip kamuoyuna açık bir belge niteliği taşıyordu. İkincisi; ana amaç olarak bir yandan ittifak üyelerinin güvenliğini korurken (kolektif savunma ile), öte yandan eski hasımlarla ortaklık ve işbirliği münasebetleri içerisinde Avrupa’da güvenliği geliştirerek yaymayı hedefliyordu. Ayrıca nükleer kuvvetlerin kullanımı barış ve istikrarın korunabilmesi için gerekli asgari düzeye indirilmişti. “Bu stratejik konsept, İttifakın savunma ağırlıklı niteliğini beyan ederken üyelerinin güvenlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüklerini koruma kararlığını tekraren vurgulamaktadır. İttifak’ın güvenlik politikası; diyalog; işbirliği ve etkin kolektif savunma temeline dayandırılmış olup bunlar barışın korunmasında birbirlerini karşılıklı olarak güçlendiren unsurlar olarak değerlendirilmektedir. Yeni fırsatlardan tam olarak yararlanmak suretiyle, İttifak savunma ihtiyacı için uygun olan en asgari düzeyde kuvvet bulundurmak suretiyle güvenliği sağlayacaktır. Bu yolla İttifak; kalıcı bir barış düzeninin sağlamlaştırılmasına köklü bir katkıda bulunmaktadır.”

11 Soğuk Savaş’tan Hemen Sonraki Dönem (1991-2001)
1999 Konsepti (Nisan 1999) NATO’nun İkinci Gizli Olmayan Stratejik Konsepti 1999 Stratejik Konsepti; NATO’nun 50’nci kuruluş yıl dönümü olan 1999 yılında İttifak liderleri genişletilmiş Avrupa-Atlantik bölgesinin ortak savunması, barış ve istikrarı için yeni bir stratejik konsepti onayladı. Bu yeni konsept; savunma boyutuna ilave olarak siyasi, ekonomik, sosyal ve çevresel faktörlerin de önemini kabul eden güvenliğin geniş bir tanımına dayandırılmıştı. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra ortaya çıkan terörizm, etnik çatışmalar, insan hakları ihlalleri, siyasi istikrarsızlık, ekonomik kırılganlıklar ve nükleer, biyolojik, kimyasal silahlar ve atma vasıtalarının yayılması dâhil olmak üzere yeni riskleri belirlemekte idi. Belgedeki ifadelere göre; İttifak’ın asli görevleri; güvenlik, danışma ve savunma olup, Avrupa-Atlantik bölgesinde güvenlik ve istikrarın güçlendirilebilmesi için kriz yönetimi ve ortaklıklar da önemli unsurları oluşturmaktadır. Bu strateji; kolektif savunmadan barışı desteklemeye ve diğer krizlere müdahale harekâtına kadar İttifak görevlerinin tamamı için askeri yeteneklerin sürekli geliştirilmesinin gerekliliğini belirtmektedir. Bunlara ilave olarak İttifak’ın görünür gelecek için uygun oranda konvansiyonel ve nükleer kuvvetleri elde bulundurmayı devam ettireceği taahhüt edilmektedir.

12 11 Eylül 2001 Sonrası Dönem (2001-2010)
11 Eylül 2001 saldırıları Terörizm ve kitle imha silahları tehdidi “Kapsamlı Siyasi Rehber” 11 Eylül’de ABD’ye karşı girişilen terör saldırıları, terörizm tehdidini ve kitle imha silahlarını ön plan çıkarmış bulunuyordu. NATO’nun gerek kendi bölgesinde, gerekse alan dışındaki halklarını koruma ihtiyacı ortaya çıktı. Bu nedenle ittifak üyelerini, Afganistan’da Birleşmiş Milletler onaylı uluslar arası Güvenlik Gücü(ISAF) gibi yeni görevlere hazırlayabilmek amacı ile askeri yapı ve yetenekleri bu görevlere uyumlu duruma getirecek büyük çaplı iç yeni yapılanma reformları gerçekleştirildi. Diğer yandan, giderek küreselleşen ve zorlu sorunların yumağı şekline bürünen dünyanın yarattığı durumların üstesinden gelebilmek amacı ile NATO, değişimini hızlandırarak temelde mevcut ortaklıklarını derinleştirmek ve genişletmek ve güçlü operasyonel yetenekler kazanmak yoluna girdi. Bu radikal değişikliklerin NATO’nun strateji belgelerine yansıtılması gerekmekteydi. Bu yönde ilk adım Kasım 2006’da NATO liderlerinin “Kapsamlı Siyasi Rehber” belgesini onaylaması ile atılmış oldu. Bu doküman; gelecek yıl için İttifak’ın yetenek sorunlarını, planlama disiplinlerini ve istihbarat çerçeve ve önceliklerini belirleyen önemli bir siyaset belirleme belgesidir. Geleceğin muhtemel güvenlik ortamının tahlilini yaparak, önceden tahmin edilemeyecek olayların meydana gelme ihtimalini kabul etmektedir. Bu tahlile dayalı olarak; stratejik konseptin ışığında yapılmaya muktedir olunması gereken harekât tipleri ve ihtiyaç duyulacak yetenek çeşitleri belirtilmiştir. Daha sonraları Nisan 2009’da NATO liderleri “İttifak Güvenlik Deklarasyonu”nu onayladı. Burada, yeni bir stratejik konsepte gerek duyulduğu belirtiliyordu. Bu talep NATO sorunlarının derinliğine incelenme ve tartışılmasını başlattı. Ekonomik içerikle birlikte NATO’nun yeniden düşünülmesi, önceliklerin yeniden gözden geçirilmesi ve yeniden yapılandırılması için bir fırsat yaratılmış oluyordu.

13 Lizbon Zirve Deklarasyonu ve Yeni Stratejik Konsept (2010)
Üye ülkelerin güvenlik ve bağımsızlığı Kollektif savunma, kriz yönetimi ve güvenliğin sağlanması Her türlü tehdide karşı yeterli yetenek NATO-AB stratejik ortaklığını geliştirmek Yeni Stratejik Konsept; Kasım Lizbon Zirve Toplantısı’ndan sonra yayımlanan deklarasyon; İttifak üyesi devlet ve hükümet başkanlarının Soğuk Savaş’tan bu yana, özellikle 11 Eylül sonrasından günümüze kadar karşılaşılan güvenlik sorunlarına bakış açılarını ortaya koymaktadır. Bunun için on yıllık dönemde NATO’nun neler yapması gerektiği açık ve net bir vizyonla beyan edilmiştir. Her şeyden önce; NATO kuruluş amaç ve felsefesinin aynen korunduğu ilan edilerek; üye ülkelerin bağımsızlık ve güvenliğinin korunmasından ibaret olan temel ve kalıcı amacın her zaman geçerli olacağı; İttifak üyelerinin korunması için gerekli olan kolektif savunma, kriz yönetimi ve işbirliği içinde güvenlikten ibaret üç asli görevin etkin bir şekilde yerine getirilmesine devam edileceği kararlılıkla vurgulanmaktadır. Bu anlayışı yansıtan yeni Stratejik Konsept, İttifak üyelerini karşı karşıya kalınabilecek her türlü tehdide karşı savunacak yeteneklere sahip olunmasını öngörmektedir. Deklarasyonun altı çizilmesi gereken en önemli konu başlıklarına bu aşamada kısaca değinmek yararlı olacaktır. Uluslar arası toplumun gayretlerinin bir parçası olarak NATO’nun kriz yönetimlerine katkısı arttırılacaktır. Edinilen tecrübeler, güvenliğe yönelik karmaşık sorunların üstesinden gelebilmek için askeri araçlar esas olmakla birlikte tek başlarına yeterli olamadığını göstermiştir. Avrupa-Atlantik bölgesinin içinde ve dışında, NATO diğer aktörlerle birlikte hareket ederek siyasi, sivil ve askeri kriz yönetim araçlarını etkili kullanmak suretiyle çözüm üretebilmelidir. İstikrar ve yeniden yapılandırma sorumluluğu en uygun olarak bu konularda gerekli birikim, yetki ve yeteneğe sahip aktörler tarafından üstlenilmelidir. Bu amaçla NATO’da gerekli kriz yönetimi planlaması yapabilecek ve diğer aktörlerle birlikte daha etkin olarak çalışabilecek, mütevazı fakat yeterli bir sivil birim oluşturulması kararlaştırılmıştır. Bu bağlamda BM, AB, AGİT gibi uluslar arası kuruluşlarla işbirliğine daha fazla önem verilmektedir. NATO ve AB ortak değer ve stratejik çıkarları paylaşmakta ve kriz yönetim operasyonlarında yan yana çalışmaktadır. AB, krizlere müdahalede NATO’nun en başta işbirliği yapması gereken kuruluş olduğundan, yeteneklerinin geliştirilmesi desteklenmeli, duplikasyonlar önlenmelidir. Bu nedenle NATO-AB stratejik ortaklığını geliştirmeye azmedilecektir. Rusya karşılıklı ve şeffaflığa dayalı olarak NATO ile olan işbirliğini derinleştirmeye davet edilmektedir. NATO-Rusya işbirliğine stratejik önem atfedilmekte, başta füzesavar sistemlerinin irtibatlandırılması olmak üzere Afganistan, narkotik, korsanlık ve terörle mücadele, doğal afet yardımı konularında işbirliği olanaklarından bahsedilmektedir. Buna karşılık Rusya’nın AKKA antlaşmasına uymamasından duyulan endişe dile getirilmiştir. Dünyada nükleer silahların varlığı sürdükçe NATO nükleer silahları envanterinde bulundurmaya devam edecektir. NATO caydırıcılık ve kolektif savunma için yeterli asgari düzeyde nükleer ve konvansiyonel kuvvet yapısını idame ettirecektir. Avrupa’da konuşlu nükleer silah sayısı büyük ölçüde azaltılmış ve NATO stratejisinin nükleer güçlere olan bağımlılığı asgari düzeye indirgenmiş bulunmaktadır. Balistik füze tehdidinin giderek artması ciddi endişelere yol açmaktadır. Bu nedenle sadece askeri kuvvetleri değil, NATO’nun bütün üyelerinin halklarını ve topraklarını da kapsayan bir füzesavar sisteminin oluşturulması gerekmektedir. Bundan sonra NATO kuvvet yapısı konvansiyonel ve nükleer kuvvetlerin yanı sıra füzesavar kuvvetlerini de içerecektir. Füzesavar sistemlerine sahip olunması kolektif savunma için göz ardı edilemeyecek bir kuvvet ihtiyacıdır. Siber tehditler hızla artmakta olup taarruzlara karşı güvenliğin sağlanması konuları NATO doktrinlerine ithal edilecektir. Siber savunma kapsamında bu tür saldırıların tespiti, değerlendirilmesi, önlenmesi, saldırı sonrası sistemlerin geri kazanımı konuları merkezi siber korunma yeteneği kapsamında ele alınacaktır. Bilgisayar Olaylarına Müdahale Yeteneği Computer Incident Response Capability-NCIRC) 2012 yılında tamamen devreye alınmış olacaktır. İstikrarlı ve güvenilir enerji tedariki, alternatif enerji ulaştırma hatlarının, tedarikçilerinin ve kaynaklarının çeşitlendirilmesi, enerji şebekelerinin birbirlerine bağlanmaları kritik önemini korumaktadır. Enerji güvenliği konusu NATO politika ve etkinliklerine dâhil edilecek, ayrıca bu konuda NATO ortakları ile danışma ve işbirliği içinde olunacaktır. Kritik çevresel ve kaynak sınırlamaları, sağlık riskleri, iklim değişiklikleri, su kıtlığı, artan enerji gereksinimleri NATO’nun ilgi sahasındaki güvenlik ortamını şekillendirecektir. Bu durum NATO planlama faaliyetlerini önemli ölçüde etkileyebilecek potansiyele sahip bulunmaktadır. Afganistan’a Uluslar arası Yardım Görevi (ISAF) İttifak’ın asli önceliğine sahiptir. BM, AB, Dünya Bankası, Japonya ve 21 NATO Ortağı ile birlikte İttifak’ın Afganistan’a olan uzun vadeli taahhüdü vurgulanmakta, 2011 yılı başından itibaren 2014 yılı sonuna kadar güvenlik sorumluluğunun tedricen Afgan güçlerine devredilmesi öngörülürken, bu devrin bir takvime ve ISAF güçlerinin çekilmesine bağlı kalmadan şartların gelişmesine göre uygulanacağı belirtilmektedir. NATO’nun savunma ve caydırma olanakları gözden geçirilecek; İttifak’ın mevcut komuta yapısı ve kurumlarında, kaynak yönetiminde, karargâh yapılanmasında reformlar gerçekleştirilerek geleceğin ihtiyaçlarına cevap verebilecek duruma getirilecektir. Bu amaçla mevcut karargâhların sayısında önemli bir azaltma, karargâh personel mevcutlarında %35’e varan indirimler öngörülmüştür. Yeni yapı, üye ülkelerin milli karargâhları ile ilişki içinde olacaktır. Keza yeni yapının bölgesel odaklanması söz konusudur. Yeni komuta yapısı ve karargâhların coğrafi konuşlanma kararı Haziran 2011’e kadar alınmış olacaktır.

14 Lizbon Zirve Deklarasyonu ve Yeni Stratejik Konsept (2010)
Rusya ile işbirliğinin artırılması Dünyada nükleer silahların varlığı sürdükçe NATO’nun nükleer silahları envanterinde bulundurmaya devam etmesi Füzesavar sistemlerine sahip olunmasının kolektif savunma için zorunlu olması Siber saldırılara karşı önlem alınması Rusya karşılıklı ve şeffaflığa dayalı olarak NATO ile olan işbirliğini derinleştirmeye davet edilmektedir. NATO-Rusya işbirliğine stratejik önem atfedilmekte, başta füzesavar sistemlerinin irtibatlandırılması olmak üzere Afganistan, narkotik, korsanlık ve terörle mücadele, doğal afet yardımı konularında işbirliği olanaklarından bahsedilmektedir. Buna karşılık Rusya’nın AKKA antlaşmasına uymamasından duyulan endişe dile getirilmiştir. Dünyada nükleer silahların varlığı sürdükçe NATO nükleer silahları envanterinde bulundurmaya devam edecektir. NATO caydırıcılık ve kolektif savunma için yeterli asgari düzeyde nükleer ve konvansiyonel kuvvet yapısını idame ettirecektir. Avrupa’da konuşlu nükleer silah sayısı büyük ölçüde azaltılmış ve NATO stratejisinin nükleer güçlere olan bağımlılığı asgari düzeye indirgenmiş bulunmaktadır. Balistik füze tehdidinin giderek artması ciddi endişelere yol açmaktadır. Bu nedenle sadece askeri kuvvetleri değil, NATO’nun bütün üyelerinin halklarını ve topraklarını da kapsayan bir füzesavar sisteminin oluşturulması gerekmektedir. Bundan sonra NATO kuvvet yapısı konvansiyonel ve nükleer kuvvetlerin yanı sıra füzesavar kuvvetlerini de içerecektir. Füzesavar sistemlerine sahip olunması kolektif savunma için göz ardı edilemeyecek bir kuvvet ihtiyacıdır. Siber tehditler hızla artmakta olup taarruzlara karşı güvenliğin sağlanması konuları NATO doktrinlerine ithal edilecektir. Siber savunma kapsamında bu tür saldırıların tespiti, değerlendirilmesi, önlenmesi, saldırı sonrası sistemlerin geri kazanımı konuları merkezi siber korunma yeteneği kapsamında ele alınacaktır. Bilgisayar Olaylarına Müdahale Yeteneği Computer Incident Response Capability-NCIRC) 2012 yılında tamamen devreye alınmış olacaktır. İstikrarlı ve güvenilir enerji tedariki, alternatif enerji ulaştırma hatlarının, tedarikçilerinin ve kaynaklarının çeşitlendirilmesi, enerji şebekelerinin birbirlerine bağlanmaları kritik önemini korumaktadır. Enerji güvenliği konusu NATO politika ve etkinliklerine dâhil edilecek, ayrıca bu konuda NATO ortakları ile danışma ve işbirliği içinde olunacaktır. Kritik çevresel ve kaynak sınırlamaları, sağlık riskleri, iklim değişiklikleri, su kıtlığı, artan enerji gereksinimleri NATO’nun ilgi sahasındaki güvenlik ortamını şekillendirecektir. Bu durum NATO planlama faaliyetlerini önemli ölçüde etkileyebilecek potansiyele sahip bulunmaktadır. Afganistan’a Uluslar arası Yardım Görevi (ISAF) İttifak’ın asli önceliğine sahiptir. BM, AB, Dünya Bankası, Japonya ve 21 NATO Ortağı ile birlikte İttifak’ın Afganistan’a olan uzun vadeli taahhüdü vurgulanmakta, 2011 yılı başından itibaren 2014 yılı sonuna kadar güvenlik sorumluluğunun tedricen Afgan güçlerine devredilmesi öngörülürken, bu devrin bir takvime ve ISAF güçlerinin çekilmesine bağlı kalmadan şartların gelişmesine göre uygulanacağı belirtilmektedir. NATO’nun savunma ve caydırma olanakları gözden geçirilecek; İttifak’ın mevcut komuta yapısı ve kurumlarında, kaynak yönetiminde, karargâh yapılanmasında reformlar gerçekleştirilerek geleceğin ihtiyaçlarına cevap verebilecek duruma getirilecektir. Bu amaçla mevcut karargâhların sayısında önemli bir azaltma, karargâh personel mevcutlarında %35’e varan indirimler öngörülmüştür. Yeni yapı, üye ülkelerin milli karargâhları ile ilişki içinde olacaktır. Keza yeni yapının bölgesel odaklanması söz konusudur. Yeni komuta yapısı ve karargâhların coğrafi konuşlanma kararı Haziran 2011’e kadar alınmış olacaktır.

15 Lizbon Zirve Deklarasyonu ve Yeni Stratejik Konsept (2010)
Enerji güvenliği konusunun NATO politikalarına dâhil edilmesi Afganistan’a Uluslar arası Yardım Görevi (ISAF)’ın İttifak’ın birinci önceliğine sahip olması Mevcut karargâhlarla, personel mevcutlarında küçülme/azalmaya gidilmesi İstikrarlı ve güvenilir enerji tedariki, alternatif enerji ulaştırma hatlarının, tedarikçilerinin ve kaynaklarının çeşitlendirilmesi, enerji şebekelerinin birbirlerine bağlanmaları kritik önemini korumaktadır. Enerji güvenliği konusu NATO politika ve etkinliklerine dâhil edilecek, ayrıca bu konuda NATO ortakları ile danışma ve işbirliği içinde olunacaktır. Kritik çevresel ve kaynak sınırlamaları, sağlık riskleri, iklim değişiklikleri, su kıtlığı, artan enerji gereksinimleri NATO’nun ilgi sahasındaki güvenlik ortamını şekillendirecektir. Bu durum NATO planlama faaliyetlerini önemli ölçüde etkileyebilecek potansiyele sahip bulunmaktadır. Afganistan’a Uluslar arası Yardım Görevi (ISAF) İttifak’ın asli önceliğine sahiptir. BM, AB, Dünya Bankası, Japonya ve 21 NATO Ortağı ile birlikte İttifak’ın Afganistan’a olan uzun vadeli taahhüdü vurgulanmakta, 2011 yılı başından itibaren 2014 yılı sonuna kadar güvenlik sorumluluğunun tedricen Afgan güçlerine devredilmesi öngörülürken, bu devrin bir takvime ve ISAF güçlerinin çekilmesine bağlı kalmadan şartların gelişmesine göre uygulanacağı belirtilmektedir. NATO’nun savunma ve caydırma olanakları gözden geçirilecek; İttifak’ın mevcut komuta yapısı ve kurumlarında, kaynak yönetiminde, karargâh yapılanmasında reformlar gerçekleştirilerek geleceğin ihtiyaçlarına cevap verebilecek duruma getirilecektir. Bu amaçla mevcut karargâhların sayısında önemli bir azaltma, karargâh personel mevcutlarında %35’e varan indirimler öngörülmüştür. Yeni yapı, üye ülkelerin milli karargâhları ile ilişki içinde olacaktır. Keza yeni yapının bölgesel odaklanması söz konusudur. Yeni komuta yapısı ve karargâhların coğrafi konuşlanma kararı Haziran 2011’e kadar alınmış olacaktır.

16 NATO Kuruluşundan Bugüne Stratejik Konsept Evreleri


"NATO Kuruluşundan Bugüne Stratejik Konsept Evreleri." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları