5. Hafta : 25 Ekim 2014 Cumartesi Ders : Açıklamalı Sûre Meâlleri Sûre : Meryem Âyetler : Hazırlayan : Yrd. Doç. Dr. Fatih Çollak
وَيَقُولُ الْاِنْسَانُ ءَاِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ اُخْرَجُ حَيًّا ﴿ 66 ﴾ 66. “ İ nsan der ki: “Ben öldü ğ üm zaman mı ileride diri olarak çıkarılaca ğ ım?”. Öldükten sonra dirilmeyi tasdik etmeyen Mekkeli müşrik Übey b. Halef yerde bulduğu çürümüş kemik parçalarını eliyle ufaladıktan sonra Hz. Peygamber’in öldükten sonra gerçekleşecek dirilişle ilgili sözlerine atıfla bunun bir iddiadan ibaret olduğunu ifade ediyor ve inkârcı bir edâ ile diyor ki: “Demek ben öldükten sonra tekrar diriltileceğim, öyle mi ?"
اَوَلَا يَذْكُرُ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْئًا ﴿ 67 ﴾ 67. “O insan, kendisi daha önce yok iken onu yarattı ğ ımı-zı düşünmez mi ?”. Öldükten sonraki dirilişi büyük bir hayretle karşılayıp inkâr eden bu insan henüz dünyada yok iken kendisini var eden ve tam bir beşer olarak yaratan Allah’ın, onu öldükten sonra diriltmeye de kâdir olduğunu; bir şeyi yoktan var eden ilâhî kudretin o şeyi öldükten sonra tekrar diriltmekten âciz olmayacağını hiç düşünmüyor mu ?
فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاطينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا ﴿ 68 ﴾ 68. “Rabbine yemin olsun ki onları ve şeytanları mahşerde toplayaca ğ ız, sonra onları muhakkak ve muhakkak cehennemin etrafında diz üstü çökmüş olarak hazır tutaca ğ ız”. Ey Muhammed ! Senin rabbine yemin olsun ki, “Demek biz öldükten sonra yeniden diriltileceğiz, öğle mi?” diyenleri kendilerini saptırmış dost ve yakınları olan şeytanları; âhiretin olmadığını, hayatın sadece dünya hayatından ibaret olduğunu iddia ederek kendilerini aldatıp saptıran önderleri ile birlikte kıyamet günü kabirlerinden diriltip mahşerde bir araya getireceğiz. Sonra onları mahşerden cehennemin kıyısına ayrı ayrı topluluklar halinde ayakları üzerinde yürüyerek değil, dizleri üstüne çökmüş bir vaziyette, şiddetlice sürüklene sürüklene getirip orada hazır bulunduracağız.
ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ مِنْ كُلِّ شيعَةٍ اَيُّهُمْ اَشَدُّ عَلَى الرَّحْمٰنِ عِتِيًّا ﴿ 69 ﴾ 69. “Sonra her gruptan Rahmân’a en çok âsî olanlar (küfürde daha cesur ve şiddetli) hangileri ise çekip alaca ğ ız”. Sonra her bir ümmet ve her bir din mensubundan Allah’a karşı inkâr ve isyanda haddi aşanları çekip alacağız, haklarındaki cezayı vermeye onlarla başlayacağız. İçlerinde ileri derecede azgın olanları mertebelerine göre ayırıp, ceza verme işine isyânı en şiddetli olanlardan başlayıp daha sonra mertebe olarak onlardan sonra gelenlere geçeceğiz.
ثُمَّ لَنَحْنُ اَعْلَمُ بِالَّذينَ هُمْ اَوْلٰى بِهَا صِلِيًّا ﴿ 70 ﴾ 70. “Sonra oraya atılmayı kimlerin daha çok hak etti ğ ini elbette en iyi biz biliriz”. Sonra bu çekip aldığımız gruplar içinde kimlerin cehennem azabını daha çok hak ettiğini, şiddetli azabı öncelikli olarak kimlerin tadacağını şüphesiz en bilen biziz.
وَاِنْ مِنْكُمْ اِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلٰى رَبِّكَ حَتْمًا مَقْضِيًّا ﴿ 71 ﴾ 71. “ İ çinizden oraya varmayacak hiçbir kimse yoktur, (bu) rabbinin üzerine hükmü kesinleşmiş bir vecîbe olmuştur”. Ey insanlar (Ey Kâfirler) ! İçinizden cehenneme varmayacak hiçbir kimse yoktur. Ve ey Muhammed ! Onların oraya vardırılması senin rabbinin kendisine vacip kıldığı kesinleşmiş bir hükümdür. Âyette geçen vürûd kelimesi ‘uğrayıp geçmek’ anlamında bir girme veya varmayı ifade eder. Bu çerçevede âyet ile kasıt mümin olsun kâfir olsun her insanın sırat köprüsünden geçme zorunluğu bulunduğundan bu geçişte cehenneme uğramış olmasıdır ki kötülükten sakınan oradan esirgenirken, zâlim kişi orada diz üstü bırakılır. Eğer âyetten kasıt kâfirler ise onların cehenneme gireceği kesin olan bir husustur. Bir başka yoruma göre ise herkes ameline göre cennete olduğu kadar cehenneme de girebilecek durumdadır.
ثُمَّ نُنَجِّي الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِم۪ينَ ف۪يهَا جِثِيًّا ﴿ 72 ﴾ 72. “Sonra biz takva üzere olanları kurtarır, zâlimleri diz üstü çökmüş vaziyette orada bırakırız”. Sonra onların hepsinin cehenneme varmasının ardından takva üzere olup, farzları edâ eden ve günahlardan kaçınanları kurtarır; nefislerine zulmedip Allah’tan başkasına ibâdet eden, emir ve yasaklarına muhâlefet etmek suretiyle rablerine isyân edenleri dizleri üzerine çökmüş olarak cehennemle baş başa bırakırız.
و اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوۤا اَىُّ الْفَر۪يقَيْنِ خَيْرٌ مَقَامًا وَاَحْسَنُ نَدِيًّا ﴿ 73 ﴾ 73. “Âyetlerimiz kendilerine açık açık okundu ğ u vakit küfredenler iman edenlere dediler ki: ‘ İ ki zümreden hangisi makam yönünden daha hayırlı, topluluk olarak daha güzel’?!” Şimdi o kâfirlere âyetlerimiz bütün açıklığıyla tebliğ edildiği zaman, onlar müminlere şöyle derler: Bırakın bu boş lafları da, bir bize bakın, bir de kendi halinize. Söyleyin bakalım bu iki zümreden hangisi, siz mi yoksa biz mi, makam-mevki açısından daha iyi, toplum nezdinde daha itibarlı?!
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَحْسَنُ اَثَاثًا وَرِئْيًا ﴿ 74 ﴾ 74. “Hâlbuki biz onlardan önce metâ ve manzara bakımından daha güzel nice kavimleri helâk ettik”. Oysa ki biz onlardan önce mal-mülk ve refah seviyesi bakımından kendilerinden daha yüksek seviyede nice kavimleri, (Âd ve Semûd kavmi gibi) toprağı işleyerek bayındır ülkeler meydana getiren, varlıklı ve daha gösterişli nice nesilleri helâk ettik.
قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمٰنُ مَدًّا حَتّٰىۤ اِذَا رَاَوْا مَا يُوعَدُونَ اِمَّا الْعَذَابَ وَاِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌ مَكَانًا وَاَضْعَفُ جُنْدًا ﴿ 75 ﴾ 75. “De ki : ‘Dalâlet içinde olana Rahman bir müddet (daha) süre versin. Nihayetinde kendilerine va’dolunanı, azap ya da kıyameti gördüklerinde kimin konumu daha kötü, ordusu daha zayıf, bilecekler”. Ey Peygamber ! De ki: “ Dalâlet batağına saplananlara Rahman bu dünyada varsın biraz daha mühlet versin, ne çıkar?! Nasılsa onlar uyarıldıkları azap ve cezâyı da kıyâmeti de yarın bir gün görecekler ve işte o zaman kimin itibarının daha düşük, kimin zayıf ve güçsüz olduğunu öğrenecekler.
وَيَزيدُ اللّٰهُ الَّذينَ اهْتَدَوْا هُدًى وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ مَرَدًّا ﴿ 76 ﴾ 76. “Hidâyeti kabul edenlere da Allah daha ziyâde hidâyet verir ve bâkî kalacak olan sâlih ameller rabbinin katında sevap bakımından da sonuç bakımından da daha hayırlıdır”. Allah doğru yolda olanların imanlarını güçlendirir. İmanın meyvesi olan kalıcı/hayırlı işler ise rabbinin nezdinde hem mükâfat yönünden daha değerli, hem de netice/semere bakımından daha güzeldir.
اَفَرَاَيْتَ الَّذي كَفَرَ بِاٰيَاتِنَا وَقَالَ لَاُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًا ﴿ 77 ﴾ 77. “Âyetlerimizi inkâr eden ve ‘Bana muhakkak mal ve evlat verilecektir’ diyen adamı gördün mü?” Ey Peygamber ! Âyetlerimizi inkârda direnen ve kendisinden alacağını isteyen mümine (Habbâb b. Eret) borcunu ödeme- mek için alaycı bir üslûpla, “Mademki öldükten sonra diriltileceğiz, o zaman nasıl olsa bana mal-mülk de verilir evlat da. İşte o zaman sana olan borcumu öderim diyen adamı (Âs b. Vâil) görüyorsun değil mi?
اَطَّلَعَ الْغَيْبَ اَمِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْدًا ﴿ 78 ﴾ 78. “O gayba mı muttali oldu, yoksa Rahmân’ın nezdinde bir söz mü aldı ?” O gaybı mı biliyor, âhirette olup bitecekleri öğrenmenin bir yolunu mu bulmuş? Yoksa Allah’ın katından bir söz mü aldı ? Rahman’dan bu konuda bir söz mü almış ki, böyle konuşuyor?
كَلَّا سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّا ﴿ 79 ﴾ 79. “Hayır, aslâ ! Biz onun dedi ğ ini yazaca ğ ız ve cezasını uzattıkça uzataca ğ ız”. Kesinlikle hayır ! Onun gayba dair ne bir bilgisi ve ne de kendisine verilmiş bir söz vardır. Biz onun bu sözlerini amel defterine kaydedeceğiz; azabını da artırdıkça artıracağız.
وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَاْت۪ينَا فَرْدًا ﴿ 80 ﴾ 80. “Ve söyledi ğ ine biz vâris olaca ğ ız ve o bize tek başına gelecektir”. Onun sözünü ettiği şeyler sonunda bize kalacak; ikide bir sözünü ettiği malı-mülkü de evlâdı da elinden alacağız. O bizim huzurumuza yapayalnız gelecek.
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اٰلِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّا ﴿ 81 ﴾ 81. “Kendilerine bir itibar ve güç vesilesi olmaları için Allah’tan başka ilâhlar edindiler”. O kâfirler/müşrikler kendilerine güç ve destek sağlasın diye Allah’ın yanı sıra bir takım sözde tanrılar edindiler.
كَلَّا سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا ﴿ 82 ﴾ 82. “Hayır, aslâ ! O ilahlar onların ibâdetlerini inkâr edecekler ve aleyhlerine zıd olacaklar”. Hayır, asla! O putlar onların ibadetini tanımayacaklar ve kendilerine hasım olacaklar; tanrı edindikleri şeyler/putlar kıyamet günü hem onların tapınmalarını reddedecek hem de onlara düşman kesileceklerdir.