TEVAZU Tevazu yani alçakgönüllülük, kibirlenmenin zıddıdır. Yüceliğin Allah’a ait olduğunu bilip ona boyun eğmektir. Allah’a itaat eden tevazu göstermiş, isyan eden kibirlenmiş olur. Tevazu, kalbe yerleşmiş sağlam bir imanın sonucudur. Rabbini tanıyan ve kendini bilen kimsenin kibirli olması mümkün değildir.
Tevazu, Allah’a kullukta kendini eksik, başkalarını ise kendinden üstün görmektir. Tevazu, kalbin samimi, dilin tatlı, yüzün yumuşak olmasıdır. İnsanlara saygı göstermek, başkalarının düşüncelerine değer vermektir Tevazu, her söze ve davranışa güzellikle karşılık vermektir. Zengin olsun fakir olsun herkesin davetine katılmaktır.
Tevazu, insanlara hizmet etmekten rahatsız olmamaktır. Bir toplulukta çay dağıtmak tevazudandır, kendine hizmet edilmesini beklemek kibirdendir. Ayakta kalana yer vermek tevazudandır, her zaman başköşeye oturmak kibirdendir. Yoksullar, yaşlılar ve çocuklarla ilgilenmek, tevazudandır, onlara tepeden bakmak kibirdendir. Tevazu sahibi kimse, fakir iken herkesle güzel geçinir, zengin olunca havalara girmez.
İnsan öğrenci iken edepli olduğu gibi, hoca olduğu zaman da edepli olmalıdır. İlmi ve makamı yükseldikçe alçakgönüllülüğü, imkânı genişledikçe hizmeti artmalıdır. Tevazu kalpte, dilde, davranışlarda, ibadette ve her işte kendini gösterir. Böyle bir kimse doğruyu kim söylerse söylesin kabul eder. Hatasını söyleyen kendisinden küçük de olsa rahatsız olmaz, teşekkür eder.
Her şeyde olduğu gibi tevazuda da ölçülü olmalıyız. Bir kimsede tevazu hiç yoksa onun yerini kibir alır. Aşırı tevazu ise hafifliktir ve kendini küçük düşürmektir. Yanlış yerde ve zamanda gösterilen tevazu ise şahsiyetsizliktir. Hakarete ve aşağılamalara razı olmak tevazu değildir. İnsanlardan korkarak boyun eğmek tevazu değildir.
Menfaati için yağcılık yapmak tevazu değildir. Kalpte kibir ve hırs varken, tatlı sözler ve sahte tebessümler de tevazu değildir. Böyle kimseler mal ve makam kazanır, fakat dininden kaybeder. Çünkü o, Allah rızası için değil, menfaati için tevazu gösterir. İslam’ı küçümseyen ve alay eden kimselere karşı ezilip büzülmek de tevazu değildir.
Müslümanlar böyle kimselere İslam’ı güzellikle anlatır ve onların hidayeti için dua ederler. Dışarıda edepli gözüküp, kendi ailesine sıkıntı vermek de gerçek edep ve tevazu değildir. Kibirli kimselere dünyada sevgi kapıları açılmadığı gibi, ahirette de cennet kapıları açılmaz. Allah’ın emirlerine burun kıvıran ve insanları küçümseyenler hakkında Peygamberimiz şöyle der:
Kalbinde zerre kadar kibir taşıyan kimse cennete giremez. (Müslim) İnsanın ilmi, malı, makamı ve şanı arttıkça şımarıyorsa, onun Allah’a uzaklığı artar. Allah’tan uzaklaşan kimse ise insanlıktan çıkana kadar azar. Kibir hastalığına yakalanmış bir kalp, tevbe ile temizlenirse bu tehlikeden kurtulur. Bunun için insan, kalbinin derdine düşmeli, kibrini temizlemek için çare aramalıdır.
Peygamberimiz her güzellikte olduğu gibi, tevazuda da zirvedeydi. Onunla geçinmek çok kolaydı. Çünkü yumuşak huylu idi. İnsanlara isimleriyle veya güzel lakaplarla hitap ederdi. Zengin-fakir herkesle tokalaşırdı. Karşılaştığında önce kendisi selam verirdi. Fakir, dul ve yetimleri gözetir, onlara yardım eder ve davetlerine de katılırdı.
Misafirine kendisi hizmet eder, altındaki minderi ona verir kendisi yere otururdu. Çocuklara selam verir, onlarla konuşur ve şakalaşırdı. Küçük bir kız çocuğu onu elinden tutup istediği yere götürürdü. Özel ilgi ve özel muamele istemezdi, bir iş yapılırken o da bir ucundan tutardı. Ev işlerine yardım eder, bazen evinin temizliğini kendisi yapardı.
Kahkaha atmadan tebessüm ederdi. Yüzü asık olmadan hüzünlenirdi. Kendisini alçaltmadan tevazu gösterirdi. İsraf etmeden cömertlik yapardı. Evinde hayvanının yiyeceğini kendisi verirdi ve koyun sağardı. Yırtılan ayakkabısını tamir eder, elbisesini diker ve yamardı.
Hizmetçisiyle yemek yer onunla birlikte buğday öğütürdü. Bütün insanlara karşı çok şefkatli ve merhametliydi. Allahu Tealâ onu güzel ahlâkta bizim için mükemmel bir örnek yaptı. MUSAB