Doç.Dr.Abdullah Demir Zirve Üniversitesi Hukuk Fakültesi MALİ HUKUK Doç.Dr.Abdullah Demir Zirve Üniversitesi Hukuk Fakültesi
DEVLET HAZİNESİ (BEYTÜLMAL) Osmanlı Devleti’nin ilk zamanlarında padişahın şahsi malları ile devlet hazinesi bir arada idi. II. Murad döneminde devlet gelirlerinin artması sebebiyle müstakil bir hazine kurulmuştu. Fatih döneminde İstanbul’un fethinden sonra hazine teşkilatı genişletilmiş ve devlet hazinesinin başına hazinedarbaşı ya da hazinedar kethüdası denilmeye başlanmıştı
Osmanlı Devleti'nde iç ve dış hazine olmak üzere iki tür hazine vardı. Hazine-i Hassa veya Hazine-i Enderun da denilen iç hazine, Padişah'ın özel hazinesi olup bir tür örtülü ödenek idi
İç hazine gelirleri: Her ay Divan-ı Hümayun'dan verilen 50 bin akçe; padişah has ve malikanelerinin geliri; Haremeyn evkafının gelir fazlası; tuz ocaklarından çıkan tuzun geliri; İstanbul ve Edirne bostancıbaşılarının hasbahçeler mahsulatından topladığı gelir; darphanede para basma karşılığında alınan karlar; ganimetlerin beşte birinin beşte biri; Mısırdan gelen vergiler; bazı madenlerin gelirleri; çeşitli hediyeler; müsaderlerden elde edilen gelirler ve benzeri gelirler.
Dış hazine Devletin asıl hazinesi olan dış hazineye Miri Hazine, Divan-ı Hümayun Hazinesi, Hazine-i Birun veya Taşra Hazinesi de denilmekteydi. Dış hazine defterdar tarafından yönetilir ve sadrıazam tarafından kontrol edilirdi. Dış hazinenin başlıca gelir kaynakları şer'i ve örfi vergiler; padişah hasları olan mukataaladan elde edilen gelirlerdi
Şer’î Vergiler Şeri vergiler fıkıh kitaplarında tafsilatıyla yer alan vergilerdir. Bunlar zekat (sevaim, nükud, uruz, âşir, rikaz, hariç zekatları), öşür, haraç ve cizyedir.
Zekat Zekat, bir müslümanın malvarlığından bir kısmını Allah rızası için fakir Müslümanlara vermesidir. Zekatla mükellef olanların tam ehliyetli, Müslüman ve hür olmaları gerekir. Zekata konu olan malın belli bir meblağa ulaşması gerekir. Zekata konu olan malın yeme, içme, giyme ve oturma gibi temel ihtiyaçlardan fazla olması gerekir. Zekata konu olan malların en bir sene malikinin mülkiyetinde bulunması gerekir. Yine zekata konu olan malların üreme ve benzeri yollarla artan mallardan olması gerekir. Bu şartlar gerçekleşirse zekata konu olan malın kırkta biri fakir Müslümanlara verilir. Zekat fakirlere, miskinlere, zekat memurlarına, mükateb kölelere, borçlulara, yolda kalanlara ve kalpleri İslama ısındırılacak olanlara verilir
Zekata konu olan mallar Hayvanlar: Senenin yarıdan fazlasında çayırda parasız otlayan deve, sığır, koyun ve keçi gibi dört ayaklı hayvanların zekatı verilir. Zirai Ürünler: Mülk, vakıf veya metruk araziden elde edilen ürünlerin, yağmur ile sulanmışsa onda biri, dolap, motor vs. ile sulanmışsa yirmide biri zekat olarak verilir. Altın, Gümüş ve Para: Bir kimse ihtiyaç eşyası ve borçları dışında yirmi miskal (96 gr) altın veya iki yüz dirhem (672 gr) gümüş ya da bu kadar paraya sahipse, bir sene geçmesinden itibaren kırkta birini zekat olarak vermelidir. Ticaret Malları: Her türlü ticaret mallarının da kırkta bir zekatı vardır
Hayvanlardan Alınan Vergi: Ağnam Resmi Resmi ağnam, koyun ve keçiden alınan resimdir. Bu vergide Müslüman ve gayrı müslim ayrımı yapılmaz. Ağnam resmi, diğer şer’i ve örfi vergiler gibi sipahiye aittir. Miri arazide beslenen koyun ve keçilerden alınan ağnam resmi, şer’î vergilerden olan sevaim zekatıdır. Sevaim zekatı, hayvanlardan alınan zekattır. Ağnam resminin zekat niyetiyle verilebilir.
Madenler ve Defineler (Rikaz) İnsanların toprağa gömdükleri altın, gümüş, para gibi eşyalar define (kenz, rikaz) olarak adlandırılmaktadır. Yer altında bulunan değerli eşyalar hazine (kenz) ve maden olarak ikiye ayrılır. Hazine o beldenin İslamiyet’in hâkimiyetine geçtiği döneme ait ise kenz-i İslamî, önceki döneme ait ise kenz-i cahilî denir. Kenz-i cahilî sayılan hazine sahibi olan bir arazide bulunmuşsa, beşte biri devlete geriye kalanı arazinin ilk sahibine veya mirasçılarına, yoksa beytülmala verilir. Sahipsiz bir arazide bulunmuşsa beşte biri devlete, kalanı ise bulana aittir. Hazine kenz-i İslamî ise yani İslamiyet’ten sonraki döneme ait ise lukata hükmündedir. Sahibi çıkmazsa Beytülmal'a veya fakirlere verilir. Cahiliye veya İslam dönemine ait olduğu tespit edilemeyen hazineler de lukata hükmündedir
Gümrük Vergisi veya Zekat-ı Aşir Zekat-ı aşir ise gümrük vergisidir. Gümrük vergisi, ticaret mallarından alınmaktaydı. Müslümanlardan %3, zimmilerden %4, harbilerden %5 gümrük alınıyordu. Osmanlı’da iki tür gümrük bulunuyordu. Bir tanesi devletin sınırlarında bulunan gümrükler, diğeri ise ülke içerisinde deniz ve nehirlein kıyısında yer alan gümrüklerdir. Harbilerden alınan gümrük vergisi, bazı durumlarda %5’in altına düşebilmekteydi.
Cizye Cizye, kitap ehli gayrımüslimlerden alınan bir baş vergisidir Bu vergi müslümanlığı kabul etmeyenlerin devlet tarafından korunmaları ve savaşa katılmamaları karşılığında alınmaktadır. Kadından, büluğa ermeyenden, körden, kötürümden, köleden, halkın işlerine karışmayan rahipten ve çalışmayan fakirden cizye alınmaz
Haraç Vergisi Fetihten sonra gayrimüslimlerin elinde bırakılan topraklardan alınan vergiye haraç denilmektedir. Haraç vergisi, harac-ı muvazzaf ve harac-ı mukaseme olarak ikiye ayrılmaktadır. Harac-ı muvazzaf dönüm başına senede belli bir miktar akçe vergi alınmasıdır. Harac-ı mukaseme ise arazinin verimliliğine göre elde edilen üründen 1/10'dan 1/2'ye kadar alınan vergidir
Lukata (Yave ve Kaçgun Resmi) Lukata, sahipsiz maldır. Sahibi çıkmazsa lukata Beytülmal'a teslim edilir. Lukata bir hayvan ise yave kaçgun adı verilmekte olup bu hayvanın bakım ve korunma masrafları devlet tarafından karşılandıktan sonra hayvanın sahibinden tahsil edilirdi. Buna yave ve kaçgun resmi adı verilmiştir
Sahipsiz Terekeler Varisi belli olmayanların bıraktığı terekeler Beytülmal sandığında beş sene tutulduktan sonra varisi çıkmazsa Hazine'ye gelir olarak kaydedilirdi. Varisi çıkarsa, malların teslimi sırasında kırkta bir oranında resm-i eminiyye alınırdı
Ganimetler Savaşta elde edilen mallar ve esirler ganimet olarak kabul edilmekte ve beşte biri Hazineye alınmaktaydı. Bu beşte birlik ganimet geliri, yetimlere, fakirlere ve parasız yolculara harcanırdı. Beşte birin beşte biri ise Padişah'ın payı olarak ayrılırdı. Ganimetin beşte dördü savaşa katılanlara paylaştırılırdı. Ganimet gayrimenkul yani arazi ise beşte biri yine Hazine'ye ayrılır, beşte dördü ise savaşa katılan gazilere dağıtılabileceği gibi devlet dilerse miri araziye çevirebilirdi
Örfî Vergiler Osmanlı Devleti’nde örfî vergilerin ilk devirlerden itibaren uygulandığı görülmektedir. Osman Gazi’nin pazar bac’ı ilk örfî vergidir. Örfî vergiler olarak şunlar sayılmaktadır: İspençe, resm-i tapu, resm-i küvvare, resm-i deştbani, resm-i otlak ve kışlak ve yaylak, cürüm, cinayet, badiheva, resm-i arusane ve tarh-ı milk ve sayir bida-ı şetta
Tapu Resmi Tapu resmi, arazinin reayaya tapuya verilmesi sırasında alınan bir bedeldir. Tapu resminin hukukî niteliği ücret-i muacceledir. Yani arazinin reayaya kiralanması karşılığında alınan peşin kira bedelidir. Tapu resmi ücret-i muaccele olduğu için sipahinindir
Çift Bozan Resmi Toprağın bırakılmasına çift bozma denilmekte ve çift bozan köylüden, durumuna göre 300 akçe, 150 akçe veya 75 akçe çift bozan resmi alınmaktadır Çiftbozan resmi toprağın terkinden itibaren on yıl geçmesi halinde reayanın eski yerine dönmeye mecbur edilmemesi karşılığında alınmaktadır. Bu reaya ya çiftbozan resmi veya boş bıraktığı toprağın büyüklüğüne göre levendlik akçesi ya da yerleştiği yerin sipahisine verdiği öşrün aynını eski sipahisine ödemekle mükellef tutulur
Değirmen Resmi Mirî arazide bulunan değirmenlerden arazi kirası olarak alınan vergiye değirmen resmi (resm-i asiyab) denir. Değirmen resmi, değirmenin üzerinde bulunduğu arazinin kirası niteliğindedir. Değirmen kullanılmasa da sahibi bu vergiyi vermek zorundadır. Kanunnamelerde su değirmenlerinden alınacak resimlerin yanında yel değirmenlerinden ve zeytin değirmenlerinden alınacak vergiler de düzenlenmiştir
Tekalif-i Divaniye (Avarız Vergileri) Savaş harcamaları gibi devletin büyük masraf gerektiren hizmetlerini karşılamak için alınan vergilere avarız vergisi denilmekteydi. Avarız vergilerinin diğer adı tekâlif-i divaniye idi. Bunlar başlangıçta her zaman alınmayan, sadece savaş gibi durumlarda ihtiyaç olduğunda tahsil edilen olağanüstü vergilerdi. Ancak avarız vergileri 17. yüzyılın sonlarından itibaren olağan vergiler haline geldi
GELİR TOPLAMA USULLERİ Tımar Sistemi Tımar sistemi, devletin bazı önemli gelirleri doğrudan kendisi toplamayıp tımar sahiplerine yapacakları askeri hizmetler karşılığında tahsis etmesidir. Tımar sisteminde kendilerine tımar tahsis edilen kişilere sipahi adı verilmektedir. Sipahiler kendilerine tahsis edilen tımarlardaki vergileri toplamak karşılığında belli sayıda asker beslemek ve savaş zamanında bu askerlerle birlikte sefere katılmakla yükümlü idiler. Tımarlı sipahi denilen bu askerler Osmanlı ordusunun temel unsurunu teşkil etmekteydi
Osmanlı toprakları tımar sistemine göre has, zeamet ve tımar olmak üzere dirliklere ayrılmıştı. Yıllık geliri 100 bin akçeden fazla olan dirliklere has; 20 bin ile 100 bin arasında olanlara zeamet ve 20 binden az olanlara tımar adı verilmekteydi. Haslar genellikle padişah, hanedan mensupları, vezir, vali gibi yüksek rütbeli memurlara maaş olarak tahsis edilirdi. Adi tımarlarda sipahi sadece haraç ve zekat gibi şer'i vergileri tahsil eder, örfi vergiler tahsildar tarafından toplanırdı. Serbest tımarlarda ise bütün vergileri sipahi toplardı. Tımar usulüne Tanzimat döneminde son verildi
Mukataa (İltizam) Usulü Mukataa; maden ocağı, gümrük, tuzla, dalyan, darphane gibi devlete gelir getiren her türlü ziraî, ticarî, iktisadî gelir kaynaklarıdır. Osmanlı’da her türlü iktisadî işletmeler, madenler, ticarî tekel maddeleri, suçlardan dolayı ödenen cezalar, tarıma elverişli araziler, ticarî işletmelerden toplanan vergiler iltizama verilmiştir. İltizam usulünde en yüksek bedeli ödeyen mukataayı alır, bunun karşılığında devlete bir miktar peşin meblağı (muaccele) öder, kalanını ise kefil göstererek taksitle (müeccele) öderdi.
Emanet Usulü Gelir düşüklüğü gibi sebeplerle mültezimlere cazip gelmeyen ya da padişah hasları, madenler ve gümrükler gibi devlet eliyle işletilmesi gereken mukataalar emanet usulü ile çalıştırılmıştır. Emanet usûlünde elde edilen gelir, maaşlar, kira, yakıt gibi masraflar mahsup edildikten sonra ya merkeze gönderilir ya da merkezin belirlediği bir yere havale edilirdi. Eminler genelde civarın kadıları arasından seçilerek görevlendirilmektedir
Mâlikane Usulü Mukataaların kayd-ı hayat şartıyla yani ömür boyu iltizama verilmesine malikane sistemi denilmektedir. Malikane sistemine geçilmesinin sebebi savaşlar sebebiyle artan masrafların karşılanması için paraya ihtiyaç duyulmasıydı. Malikane sahibinin ölmesi ile malikane mahlul olur ve yeniden ihaleye çıkılırdı. İhalede en yüksek bedeli öderse malikane sahibinin oğluna yeniden tahsis edilirdi. Malikane sistemi Tanzimata kadar uygulanmaya devam etmişti.
TANZİMAT DÖNEMİNDE OSMANLI MALİYESİ 1839 Tanzimat Fermanı ile Osmanlı mali yapısı yeniden düzenlendi. Buna göre bütün gelirler tek elde toplanrak tek hazineli sisteme geçilmiş oldu. Her çeşit araziden alınan vergiler aşar adı altına birleştirildi ve oranı onda bir olarak belirlendi. Böylece miri arazi bırakılarak öşür arazisi anlayışına geçildi. Örfi vergiler, ihtisap resimleri, tımar ve müsadere usulü kaldırıldı. Devlet memurlarına maaş usulü getirildi ve memurların hiç bir şekilde vatandaştan bir şe almaması esası kabul edildi. Cizyenin tarh usulü değiştirildi, patrikhaneler aracılığı ile toplu vergi esası kabul edildi.
1838 yılında İstanbul'daki defterdarlık Maliye Nezareti'ne, başdefterdar da Maliye Nazırı'na dönüştürüldü. Modern bütçe sistemine geçilerek, temettü (gelir), karantina, patent vergisi gibi yeni vergiler konuldu. Bütün bütçe gelirleri iltizam usulü ile tahsil edilmeye başlandı. Tramvay, demiryolu, su, havagazı, elektrik gibi bazı kamu hizmetleri de imtiyaz usulü ile hükümete en yüksek bedeli ödeyen özel şirketlere ihale ile verildi