EŞREFOĞLU CAMİİ 1299 yılından günümüze... Yer Beyşehir merkezi ve gölün kenarı...
Yıl 1299, Osmanlı Tarihinin başlangıcı... bu muhteşem cami inşa edilmişti.
700 yıl boyunca tamamen kütük sütunlar üzerinde yükselen bir eser. Bu ahşaplar neden bükülmez, çatlamaz, kurtlanmaz veya çürümez?
Ahşap sütunlar doğal kök boya ile renklendirilmiş ve hala orijinal. Bu renkler hiç mi solmaz? Bu 700 yıl önce yapılmış nasıl bir statik hesabıdır ki, bu cami yüzyıllar sonra bile dimdik durur?
Şimdiki binalar oldukları yerde çöküyorlar. Müteahhitleri de pişkince, “30 yıl dayandı ya daha ne bekliyorsunuz” diyebiliyorlar. Biz de yutuyoruz...
Bu muhteşem ahşap yapıda çivi, vida benzeri metal bağlantılara gerek duyulmamış. Tamamen geçme / kakma tekniği kullanılmış.
Mimar, mühendis, usta ve hatta boyacı olmak isteyenlere bile mecburi ders olarak bu eseri yerinde inceletmek gerekmektedir.
Tuğla örme bir kubbe bu kadar mı estetik olabilir? İlle beton olmak zorunda değil demek ki...
Bir mihrabın çini işlemeleri bu kadar mı güzel olabilir?
Giriş kapısının üst yazısı. Ahşap ve çininin muhteşem birleşmesi…
Cami imamı bilgi veriyor. “Ahşap sütunlar sedir, başlıklar ise abanoz ağacından olup, 6 ay Beyşehir gölünün içinde yatırılarak, kimyasal kullanılmadan korunmuş” 700 yıldır bir şey olmuyor.
Caminin ortasında dört köşe bir çukur var. Bahar başlarken yakın dağlardan kağnılarla kar ve buz taşıyıp buraya doldururlarmış. İnsanlar yaz sıcaklarında bile serin bir ortamda ibadet edebilirlermiş.
Bu minber ise tamamen masif ağaçtan, oyma ve kakma tekniği ile yapılmış. Vida ve çivi kullanılmadığını tekrarlamaya gerek yok.
Minber kapısında ahşapla yazılan hat yazısı. Ortada ALLAH, dört köşede dört halifenin adları yazılmış.
Minber kapısının sol üst köşesine İsa Usta adını yazmış : “Amele İsa” Mütevazilik böyle olur.
Devamını gidip yerinde keşfetmek umarım sizlere de büyük haz verecektir.