EDEBİYAT Sunusu 9/K 200 Selin Tosun
Edebiyat Nedir? Edebiyat, kişinin duygu ve düşüncelerini, kendine özgü bir dil kullanarak, estetik kurallar çerçevesinde, yazılı veya sözlü olarak dile getirmesidir.Edebiyat’ı edebiyat yapan iki temel özellik vardır: 1) Dil- üslup 2) Estetik-güzellik. Bu özelliklerin ikisi de okuyucuya ve yazara göre değişkendir. Edebiyat duygu ve düşüncelerimizi karşımızdakine anlatabilmek için bir araç niteliğindedir.
Türk Edebiyatının Dönemleri
Sanat Nedir? Sanat,en genel anlamıyla yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi olarak adlandırılacağına dair fikirler sürekli değişmiş,bu geniş anlama zaman içinde değişik kısıtlamalar getirilip yeni tanımlar yaratılmıltır.Sanat,insanla nesnel gerçeklik arasındaki ilişki olarak tanımlanmaktadır.
Bilim Nedir? Bilim,evrenin ya da olayların bir bölümünü konu olarak seçen,deneysel yöntemlere ve gerçekliğe dayanarak yasalar çıkarmaya çalışan,bunu düzenli bilgi haline dönüştüren çalışmalar bütünü olarak tanımlanır.
Edebiyatın Diğer Bilimlerle İlişkisi 1)Edebiyat-Felsefe İlişkisi 2)Edebiyat-Coğrafya İlişkisi 3)Edebiyat-Tarih İlişkisi 4)Edebiyat-Psikoloji İlişkisi 5)Edebiyat-Sosyoloji İlişkisi
1)Edebiyat-Felsefe İlişkisi Soyut bir düşünce sistemi olan felsefe ile edebiyat ilişkisinden bahsetmek mümkündür. Çünkü her iki alanda da hammadde olarak insan işlenmektedir. Ayrıca felsefe ve edebiyatta öncelik insan olmakla beraber düşünme ve ortaya bir şey koyabilme gibi bir amaç bulunmaktadır. Ortaya konulan bu ürünlerin ifade edilmesinde kullanılan malzeme ise dil olduğundan iki alan arasında bir ortaklıktan bahsedebiliriz. Edebiyat-felsefe arasındaki ilişkiler iki yönlü olarak değerlendirilebilmektedir. Yani felsefe bazı noktalardan edebiyattan yararlanırken edebiyat sanatı da felsefenin zengin dünyasından beslenmektedir.
2)Edebiyat-Coğrafya İlişkisi Her edebî metnin - özellikle olay ve durum metinlerinin - önemli unsurlarından biri de yerdir. Olaylar, bir mekânda ortaya çıkar ve o mekânın izlerini taşır. Böylece, coğrafya edebiyat üzerinde etkili olur. Bazı edebî metinlerin yazılış amacı, belli bir coğrafi bölgeyi tanıtmaktır. Gezi yazıları, egzotik romanlar bu türden eserlerdir; bunlar her iki bilim için de önemli kaynaklardır. Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi, hem edebiyat hem tarih hem de coğrafya bakımından önemli bir eserdir. Coğrafya kitaplarında, coğrafî bilgiler veren dergilerde, ansiklopedilerde, edebiyatın anlatım biçimlerinden biri olan "açıklayıcı betimleme" kullanılır. Bu yönüyle coğrafya bilimi, edebiyattan yararlanmış olur.
3)Edebiyat-Tarih İlişkisi Milletler uzun tarihleri boyunca edebiyatla ilgili sayısız eserler meydana getirirler. Edebiyat, bir milletin hayat damarıdır. Edebiyat eserleri olmayan milletler uygarlaşamaz, tarih sahnesinden silinirler. İşte edebiyat tarihi, bir ulusun yüzyıllarca meydana getirdiği edebi eserleri inceleyerek geçirdiği dönemleri kronolojik bir sıra içinde inceleyen bilim dalıdır.
4)Edebiyat-Psikoloji İlişkisi Edebî eserlerde psikolojik yansımaları bulmak mümkündür. Her insanın, duyguları, düşünceleri, bir psikolojisi olduğu gibi, yazarların da vardır. İşte yazarlar, eserlerini yazarken o anki psikolojik durumlarını belli oranda eserlerine yansıtırlar. Ancak bunun birebir yansıma olduğu söylenemez. Yazar, duygu ve düşüncelerini, psikolojisini olduğu gibi aktarmaz. Onu dönüştürerek, değiştirerek, edebî metindeki kişilerde hissettirerek aktarır. Bu da yazarın psikolojik bilgilere de sahip olduğunu gösterir.
5)Edebiyat-Sosyoloji İlişkisi Sosyoloji, insanların toplum içindeki davranışlarını zaman ve mekâna bağlı olarak gözlemleme yoluyla araştıran, objektif sonuçlara ulaşmaya çalışan, yani sosyal olayları inceleyen bir bilim dalıdır. Bu bilim dalının ilgi alanı sosyal çevredir. Edebî metinler de bu sosyal çevreden ortaya çıkar. Sosyal çevrede yaşanan olaylar, güzellikler, olumsuzluklar vb. edebî metinlerde farklı düzeylerde kendine yer bulur. Sosyal hayatı düzenleyen ilişkiler edebî metinlerde, kişiler aracılığıyla dile getirilir. Kişilere bağlı olarak sosyal olaylar neden ve sonuçlarıyla irdelenir. İşte tüm bunlar, edebî metinlerin, sosyal yaşamla ilgili önemli bilgiler aktardığını ortaya koymaktadır. Bu bilgiler de sosyolojinin alanına girmektedir. Bu yüzden sosyologlar, kişilerin toplum içindeki yaşantılarını, davranışlarını anlatan bu edebî metinlerden sık sık yararlanma yoluna giderler.
DİLİN İŞLEVLERİ *Göndergesel İşlev *Heyecana Bağlı İşlev *Alıcıyı Harekete Geçirme İşlevi *Kanalı Kontrol İşlevi *Şiirsel(Sanatsal) İşlev *Dil Ötesi İşlev
1-) Göndergesel İşlev Dilin bilgi verme, öğretme işlevidir. Göndericinin bir iletiyi daha çok bilgi vermek amacıyla oluşturduğu metinlerde kullanılır. Bilimsel veriler, nesnel anlatımlar; dilin göndergesel işleviyle anlatılır. Öğretici metinlerde sıkça kullanılır. Örnek: Türkiye; Alp-Himalaya dağ kuşağı üzerinde bulunduğu için yüksek ve engebeli bir araziye sahip; volkanik arazilerin, sıcak su kaynaklarının ve fay hatlarının yaygın olduğu bir ülkedir. Örnek: Kardelen, nergisgillerden, baharda çok erken çiçek açan ve eczacılıkta kullanılan soğanlı bir bitkidir. Örnek: Ünlü tasavvuf şairi Yunus Emre, şiirlerinde daha çok, lirik bir duyarlılıkta ilahi aşkı dile getirmiştir.
2-) Heyecana Bağlı İşlev Göndericinin duygu ve heyecanını dile getiren işlevdir. Dilin heyecana bağlı işlevinde, göndergesel işlevinde olduğu gibi nesnellik yoktur; aksine öznellik vardır, duygu vardır, yorum ön plandadır. Edebi metinlerde sıklıkla kullanılır. Örnek: Sapsarı yaprakları üzerine döküldüğü, bankta yapayalnız oturan ihtiyar, kırış kırış yüzüyle dünyanın kahrına dayanmaya çalışan, gelecekten umudu kalmamış bir adamı andırıyordu. Örnek: Ey güzel dost, sen de vefayı semtten ibaret zannedenlerdenmişsin meğer, aldanmışım! Örnek: Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
3-) Alıcıyı Harekete Geçirme İşlevi Gönderici iletiyi, alıcıyı harekete geçirmek, bir eylemi yapmaya yöneltmek amacıyla oluşturur. Göndericinin amacı, alıcının davranışlarında bir değişiklik meydana getirmek, alıcıda bir tepki oluşturmaktır. Edebi metinlerde ve öğretici metinlerde kullanılır. Örnek: Tavuk, etlerini küp küp kesin. Tuzunu, karabiberini ilave edip karıştırın. Patlıcanların tamamını soyup uzunlamasına ince ince dilimleyin. Patlıcanların uç kısımlarına tavuk etini koyup rulo olarak sarın. Örnek: Sayın Kullanıcı, makineyi paketinden çıkarmayınız, servis gelmeden herhangi bir işlem yapmayınız. Örnek: Sevgili Öğrenciler, sınav sürenizi dikkatli kullanmaya özen gösteriniz. Örnek: Bir şoför olarak trafikte herhangi bir sorun yaşamak istemiyorsanız trafik kurallarına uymalısınız.
4-) Kanalı Kontrol İşlevi Mesajın iletilip iletilmediğini, iletişimin devam edip etmediğini öğrenmek amacıyla kullanılan işlevdir. Daha çok sözlü iletişimde kullanılır. Örnek: Yaz gelince yüzmeye gideceğiz değil mi? Örnek: Yalnızca bu parçaya bakılarak hangisine ulaşılamaz? Örnek: Arka taraftaki seyirciler sahneyi rahatça görebiliyor musunuz? Örnek: Söyleyin bakalım bana, kendinden başkasını düşünmeyen bencil birini, başkası hiç düşünür mü?
5-) Şiirsel (Sanatsal) İşlev Dil, sanatsal metinlerde bu işleviyle kullanılmakta hatta edebi dil veya sanat dil olarak adlandırılmaktadır. Daha çok edebi metinler kullanılır. Örnek: Ey bir emre hazırlanan simsiyah gecede Karanlığı emip emip de gebe kalan Ey her depremden sonra biraz daha doğrulan Herkesin Veba girmiş bir şehrin hem halkı Hem seyircisi olduğu bir günde Ey düştüğü yerden kalkmaya hazırlanan ülke. Örnek: Gittin, dağ gibi büyüdü yalnızlık Issızlığın iki ucunda şimdi sen varsın Tam ortasında; yokluğun, yokluğun, yokluğun O konuşsa konuşur, sussa susarsın
6-) Dil Ötesi İşlev İleti, dille ilgili bilgiler vermek amacıyla düzenlenmişse dil ötesi işlevde kullanılır. Daha çok öğretici metinlerde, özellikle dil bilgisi konularının anlatıldığı metinlerde kullanılır. Örnek: Evdeki, odadaki, onunki, dünkü, o günkü sözcüklerinde bulunan; bağlantı kavramı veren –ki ekine, ilgi eki adı verilir. Örnek: İsim ya da fiil köklerine gelerek sözcüklerin anlamını, yapısını bazen de türünü değiştiren eklere yapım eki denir. Örnek: Türkçede, türemiş sözcükler, çekim eki alabilir.
Dille İlgili Bazı Kavramlar; Konuşma Dili: Yazı dili gibi düzenli, kurallı olmayan, yazı dilinden az çok farklı olan, halkın gündelik konuşmalarında kullandığı dil. Yazı Dili: Bir ülkede konuşulan ağızlardan birinin eğitim, bilim, yazın ve yazılı anlatımlarda kullanılan biçimi. Lehçe: Bir anadilin tarihsel, toplumsal, bölgesel ve kültürel nedenlerle ses, yapı ve sözdizimi yönlerinden oldukça büyük farklılıklar gösteren kolu. Şive: Bir dilin, konuşulduğu sınırlar içinde, bölgelere ve değişik kültür düzeylerine göre söyleyiş özelliği. Ağız: Dilin bölgesel farklılıkları. Jargon: Küçük bir toplulukça kullanılan bozuk dil, argo. Argo: Toplumda,özellikle eğitimsiz kesim tarafından kullanılan kaba saba dil. Standart Dil: Eğitim, öğretim ve yazı dili olarak kullanılan dil.
HİKAYE(ÖYKÜ) Yaşanmış veya yaşanması mümkün olan olayların okuyucuya haz verecek şekilde anlatıldığı kısa edebî yazılara “hikâye (öykü) denir. Hikâye, insan yaşamının bir bölümünü, yer ve zaman kavramına bağlayarak ele alır. Hikâyede olay ya da durum söz konusudur. Olay ya da durum kişilere bağlanır; olay ya da durumun ortaya konduğu yer ve zaman belirtilir; bunlar sürükleyici ve etkileyici anlatımla ortaya konur.
Hikayenin Ögeleri a. Olay: Öykü kahramanının başından geçen olay ya da durumdur. Hikâyede temel öge veya durumdur. b. Çevre (yer): Hikâyede sınırlı bir çevre vardır. Olayın geçtiği çevre çok ayrıntılı anlatılmaz, kısaca tasvir edilir. c. Zaman: Hikâye kısa bir zaman diliminde geçer. Hikâyeler geçmiş zamana göre (-di) anlatılır. Konu, yazarın kendi ağzından veya kahramanın ağzından anlatılır. d. Kişi: Hikâyede az kişi vardır. Bu kişiler “tip” olarak karşımıza çıkar ve ayrıntılı bir şekilde tanıtılmaz. Hikâyede kişiler sadece olayla ilgili “çalışkanlık, titizlik, korkaklık, tembellik” gibi tek yönleriyle anlatılır. Kişiler veya tipler, belli bir olay içinde gösterilir. Bu tiplerin de çoğu zaman sadece belli özellikleri yansıtılır.
Hikaye Türleri Olay öyküsü: Bu tarz öykülere “klasik olay öyküsü” de denir. Bu tür öykülerde olaylar zinciri, kişi, zaman, yer öğesine bağlıdır. Olaylar serim, düğüm, çözüm sırasına uygun olarak anlatılır. Olay, zamana göre mantıklı bir sıralama ile verilir. Düğüm bölümünde oluşan merak, çözüm bölümünde giderilir. Bu teknik, Fransız sanatçı Guy de Maupassant tarafından geliştirildiği için bu tür öykülere ‘Maupassant tarzı öykü” de denir. Türk edebiyatında bu tarz öykücülüğün en büyük temsilcisi Ömer Seyfettin’dir. Ayrıca Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu da olay türü öykücülüğünün temsilcileri arasındadır.
Durum öyküsü: Bu tarz öykülere “modern öykü” de denir. Her hikâye olaya dayanmaz. Bu tür öykülerde merak öğesi ikinci plandadır. Yazar, bu öykülerde okuyucuyu sarsan, çarpan, heyecana getiren bir anlatım sergilemez. Onun yerine günlük hayattan bir kesit sunar veya bir insanlık durumunu anlatır. Bu öykülerde kişisel ve sosyal düşünceler, duygu ve hayaller ön plana çıkar. Durum öyküsü ünlü Rus edebiyatçı Anton Çehov tarafından geliştirildiği için bu tür öykülere “Çehov tarzı öykü” de denir. Türk edebiyatında bu tarz öykücülüğün öncüsü Memduh Şevket Esendal’dır. Sait Fait Abasıyanık da bu tarzın başarılı temsilcilerindendir.
Hikayede Bakış Açıları 1-) Kahraman Bakış Açısı : Hikaye veya romanlardaki olaylar, eserdeki kahramanlardan birinin bakış açısıyla anlatılıyorsa birinci kişi (ben- biz) ağazından anlatım söz konusudur. Örnek : Babam her sabah biz uyanmadan, karanlıkta kalkıyor, hiç bir şey yemeden ekmeğini alıp yola çıkıyordu. Akşam hava kararırken yalıdan dönen toplayıcılarla oda dönerdi. Her gün altı liraya kadar gündelik alıyordu galiba. O parayla köyün bakkalından yiyecek öteberi alırdık.
2-) Gözlemci Bakış Açısı : Gözlemci kişinin (o) bakış açısıyla yapılan anlatımda anlatıcı, gördüklerini anlatan bir şahit konumundadır. Bu yöntemde anlatıcı, öykü kahramanından daha az şey bilir. Anlatıcı, hikayedeki kişilerin aklından geçenleri bilmez, nesnel bir tavır takınır. Olan bitenler okuyucuya kamera sessizliğiyle aktarır. Örnek : Erkekler düğün evindeki bir odaya tıkılmışlardı. Kapıdan başka hiç bir yerden ışık almayan, toprak tabanlı odanın kenarında alçak bir sekinin üstünde şehirden getirdiği iki misafiriyle hancı Yakup Ağa oturmuştu. Düğün sahibi güveyinin büyük kardeşi – dört yana koşup ortalığı idare, misafirlere ikram ediyor, kapıya yakın bir yerde panikleyip duran ihtiyar bir aşığa :” Ne duruyorsun çalsana ! ” diye sesleniyordu. Yirmi beş otuz kişi küçük odanın kenarlarına sıkışıp oturmuşlar ve ortada ancak bir buçuk adım eninde ve boyunda bir yer : açık bırakmışlardı.
3-) Hakim / Tanrısal / İlah Bakış Açısı : Anlatıcı hikayelerde herşeyi biliyor, zaman ve mekan engeli tanımadan herşeyi görüyorsa hakim/tanrısal bakış açısı söz konusudur.Hakim bakış açısı olan anlatıcı, hikayelerde kahramanların psikolojik hallerini, akıllarından geçirdiklerini bil. Okura anlattığı yerin özellikleri ayrıntıl bilgi verebilir. Anlatım, üçüncü kişi “o” ile yapılır. Örnek : “Sermet Bey, bir hafta sıbra kalabalık ailesiyle köşke taşındı. Halis bir zevk ehliydi. Her gece çalgı, çağanak, yemek, içmek, keyif, sofa gırla giderdi. Daima kadın akrabalarından kadın erkek 4-5 misafiri bulunuyordu. Sermet Türkiyeliydi fakat Avrupalıların “gündüz cefa gece sefa ” düsturumu kabul etmişti. Çocukları mektebe giderdi. Kızlarını büyük ticarethanelere katip diye yetiştirmişti.
Anlatım Biçimleri Öyküleyici Anlatım: Öyküleyici anlatım, yaşanmış ya da yaşanması mümkün olayların yer, zaman ve kişilerle anlatılmasında kullanılan bir anlatım yoludur. Öyküleyici anlatım için bir hareketin, bir olay akışının olması gerekir. Bu anlatımda varlıklar, nesneler bir akış, bir değişme ve gelişme içinde verilir. Olayın olduğu yerde zaman da söz konusudur. Öyküleyici anlatımda olay, belli bir zaman diliminde, bir kişi kadrosuyla başlar, gelişir ve bir sonuca ulaşır. Öyküleyici anlatımda her şey hareket hâlinde verilir; varlıklar, durumlar yaşamın akışı içinde gösterilir, bir durumdan başka bir duruma geçiş vardır. Olayların gelişimi ve birbirine bağlanışı hareket öğesiyle sağlanır. Betimleyici Anlatım: Betimleme, bir yerin, bir varlığın özelliklerini, bu özelliklerin duyularımızda uyandırdığı izlenimleri sözcükler aracılığıyla, gözümüzde canlanacak şekilde anlatmadır. Betimlemede içinde bulunulan ortam, varlık ve durumlar donmuş olarak ele alınır. Burada varlıklar birer resim, birer fotoğraf olarak vardır. Betimlemeden yararlanılarak yapılan anlatıma ‘betimleyici anlatım” adı verilir. Betimleyici anlatımda sıfatlar çok kullanılır. Bunlar, betimlemesi yapılan varlıkların niteliklerini karşılayan sözcüklerdir.
İSİMLER Varlıkları ve kavramları karşılayan sözcüklere isim denir.İsimler;tür,yapı,anlam,sayı bakımından farklı biçimlerde sınıflandırılır. A)Varlıklara Verilişlerine Göre İsimler B)Varlıkların Oluşuna Göre İsimler C)Varlıkların Sayılarına Göre İsimler
İsim Tamlaması En az iki ismin,bir anlam ilgisi yoluyla bir araya gelmesiyle oluşur. örneğin; kapının kolu -nın eki tamlayan -u eki tamlanan dır
Belirtili İsim Tamlaması Hem tamlayan (1. isim) hem de tamlananın (2. isim) tamlama eklerini almış olduğu isim tamlamasıdır. Bir tamlamanın “belirtili isim tamlaması” olabilmesi için; İki tane isimden oluşması, Her iki isim de tamlama eklerini almış olması yani birinci isim tamlayan ekini (ın, in, un, ün), ikinci isim de tamlanan ekini (ı, i, u, ü) alması gerekir. Örneğin; Taşın üstü Tamlayan Tamlanan (1. isim) (2.isim)
Belirtisiz İsim Tamlaması Sadece tamlananın (2. ismin) ek aldığı (-ı, -i, -u, - ü iyelik ekleri), tamlayanın (1. ismin) ek almadığı (-ın,in, un, ün ilgi hali ekleri) isim tamlamalarıdır. Örnekler *Gül Bahçesi *Aşk Acısı *Deniz Suyu
Zincirleme İsim Tamlaması Zincirleme isim tamlaması, “en az üç ismin birbirini tamlama kuralları çerçevesinde tamamlayarak, bir varlık ya da kavramı karşılar hale gelmesidir” şeklinde tanımlanabilir. Bu bazen belirtili, belirtisiz veya takısız isim tamlamasının başka bir isimle birleşmesiyle; bazen de belirtilen tamlamaların yine kendileri gibi başka bir tamlama ile birleşmelerinden meydana gelir. örneğin; * Saatimin kordonunun rengi *Sınıfın duvarının sıvası *Elif’in annesinin elbisesi
Takısız İsim Tamlaması Hem tamlayanın (1. ismin) hem de tamlananın (2. ismin) hiçbir tamlama ekini almadığı isim tamlamalarına “takısız isim tamlaması” dır. Örnek: Demir parmaklık (1. isim) (2. isim) (tamlayan) (tamlanan)