Karşılaştırmalı Yerel Siyaset Hafta-1
Siyaset Nedir? Siyasetin tek odağı insandır… Siyaset insan iradesini zorunlu olarak etkin kılar. Siyaset yaşamımızın her alanında etkin rol oynar.
KAVRAM: Bir şeye veya bir şeylere dair, genel olarak bir veya birden fazla sözcükle ifade ettiğimiz genel bir fikre işaret eder. Bir kavram basit olarak bir şeyin adı değildir, çok daha fazlasını ifade eder. Örneğin; bir kediden, (belirli ve tek bir kediden) bahsetmekle, kedi kavramına veya kedi fikrine sahip olmak arasında fark vardır. Kedi kavramı bir “şey”e değil, bir fikre işaret eder ve kedi türüne dair bütün özellikleri bünyesinde barındırır: “küçük”, “evcil” “fareleri yakalar” gibi. Eşitlik kavramı da iki kardeş arasında “eşit olarak” bölüşülen bir mirastan bahsederken kullandığımız anlamdan farklı olarak bir ilkeye veya ideale işaret eder.
Kavramların Değeri Nereden gelir? Kavramlar düşünürken, eleştirirken, iddia ederken, açıklarken ve analiz yaparken kullandığımız araçlardır. Dünyayı kavramlar vasıtasıyla anlarız. Basit bir örnek verecek olursak, bir kediye kedi olarak davranabilmek için, öncelikle bir kedi kavramına ihtiyaç vardır. Kavramlar bize, nesnelerin benzer biçim ve özelliklerini fark ederek sınıflandırma yapma imkanı verir. Dolayısıyla kavramlar “geneldir” ve kapsayıcılıkları oldukça geniştir. Ancak, bizim anlamaya çalıştığımız “siyasi gerçeklik”in tabiatı oldukça değişken ve karmaşıktır.
Kavramlar siyasi gerçekliği anlamamızda vazgeçilmez araçlar olsa da, kimi zaman gerçeklik ile kavramlar arasında ciddi farklılıklar söz konusu olabilir; “demokrasi”, “insan hakları”, siyaset gibi. Siyaset kavramı da dönemsel ve konjonktürel olarak farklı zamanlarda farklı anlamlarla tanımlanmıştır. Kavramın bu şekilde elastik bir yapıya sahip olması bu kavramı zorunlu olarak üzerinde muhalif tanımların olduğu kavram (essentially contested concept) denen olgu içerisinde değerlendirmemiz gerekmektedir.
SİYASET KAVRAMI Siyaset Arapça bir kelime olup, köken itibariyle “at eğitimi” anlamına gelmektedir. Aynı şekilde at bakıcısı anlamına gelen “seyis” kavramı da aynı kökten gelmektedir. Siyaset kavramı üzerine muhalif birçok farklı anlamı (Essentially Contested Concept) içerse de siyasetin ortak bir tanımı yapılabilir. Siyaseti iktidar ilişkileri olarak en basit haliyle ele aldığımızda genelde şu denklemle karşılaşırız?
KARŞILAŞTIRMALI SİYASET Siyaset biliminin ana dallarından biri olan karşılaştırmalı siyaset, temel olarak dünyadaki farklı siyasal sistemlerin karşılaştırılmasını konu edinir. Son derece geniş olan bu çalışma alanı; siyasal rejimlerden (demokrasiler, otoriter ve yarıotoriter sistemler) siyasal kurum ve süreçlere (siyasi partiler, çıkar grupları, STK’lar, siyasal kültür, seçimler, demokratikleşme vb.) ve buradan toplumların ekonomi politiğine kadar uzanan büyük bir çerçeveyi içine alır. Siyaset biliminde karşılaştırma yaparken, siyasal olay ve toplumsal olguların ortaya çıkışı, değişimi ve sosyal olarak sonlanışı ele alınıp, süreç içinde değişkenleri tesbit edilerek, bunların bireyin dolayısıyla toplumun yaşamına olan etkisi incelenir. Oysa uzun yıllar Türkiye’de yapılan karşılaştırmalı çalışmalar, sadece ülkelerin devlet kurumlarının ya da anayasal kural ve yapılarının ele alınıp, incelenmesiyle sınırlı kalmış, kapsayıcı bir nitelik kazanamamıştır.
İktidardan; Kim, Ne zaman, Nerede ve Ne kadar pay almaktadır İktidardan; Kim, Ne zaman, Nerede ve Ne kadar pay almaktadır? Dolayısıyla, siyaset iktidar ilişkilerini yukarıdaki denklem üzerinden şekillendiren bir işleve sahiptir. Siyaset Kavramının Farklı Kullanımları Devlet faaliyeti olarak Siyaset: Siyaset Bilimi başlangıçta sadece devleti incelemeye odaklanmıştır. Dolayısıyla İktidar devletin elinde olduğundan yukarıdaki denklemi şekillendiren de tabiatıyla iktidarın (otoritenin kullanımı sadece devlete aittir)
Siyaseti devletin dar alanının dışına çıkardığımızda ise siyaset karşımıza bir kamusal faaliyet olarak çıkar. Dolayısıyla siyasetin bu şekilde algılanması her kamusal faaliyetin siyasi faaliyet olduğu sonucunu doğurur. Siyaset ve Politika Sözcükleri Arasındaki Temel Fark Siyaset ve Politika Sözcüklerini eş anlamlı sözcükler olarak kullanmamıza rağmen her iki kavram farklı tarih ve kültürden türemiştir.
Politika (politics), Eski Yunanda şehir anlamına gelen “polis” kelimesinden türemiştir. Polis, basit bir şehir değildir; her şeyin başı ve sonu olan şehir devletini, insanların vatandaşı olmaktan gurur duydukları bir siyasi topluluğu ifade eder. Öyle ki her polisin ayrı bir tanrısı vardır. O şehrin vatandaşı olmak o tanrıya inanmak demektir. Kısaca polis aynı zamanda kişinin dinidir. Böyle bir toplulukta, bütün vatandaşların şehrin ortak işleriyle ilgilenmeleri hem bir hak, hem de bir vazife olarak kabul edilmektedir. Öyleyse kelime kökeni olarak politika, “şehir devleti ile ilgili işler” anlamına gelmektedir.
Siyaset ise, Arapça bir kelime olup, köken itibariyle “at eğitimi” anlamına gelmektedir. Aynı şekilde at bakıcısı anlamına gelen “seyis” kavramı da aynı kökten gelmektedir. Eski Mısır’ın taş kabartmalarında, tanrı-kral olan firavunların, bir ellerinde dizginlerle tasvir edildikleri görülmektedir. Türk-İslam geleneğinde ise siyaset kelimesi, devlet yönetme sanatının yanında, devlete karşı işlenen suçlara verilen veya kamu düzenini sağlamak için uygulanan cezaları da ifade etmektedir. Mesela; Osmalı’ da bu gerekçelerle verilen ölüm cezaları için “Siyaseten Katl” denmektedir.
PLATON (MÖ 428-348) Hocası Sokrates ve Öğrencisi Aristoteles ile Batı Kültürünün felsefi temellerini atan Yunan Filozof’u Platon aristokrat bir aileden gelmektedir. Aristokrat bir aileye mensup olması Platon’un felsefesi üzerinde derin etkiler bırakmıştır. İdealar felsefesi ile tanınan platon oluşturmuş olduğu idealar evreni ve nesneler evreni dichotomisi (İkilik-karşılıklık) siyaset’i ideal olana yaklaştırma çabası gütmüştür. Platon’a göre yeryüzündeki tüm devletler ideal olandan uzaklaşmış dolayısıyla yozlaşmıştır.
Siyasetin görevi ideal düzene yakın bir düzen kurmaktır Siyasetin görevi ideal düzene yakın bir düzen kurmaktır. Bu ideal düzen ise kral-filozofların yönetimde olduğu devlet düzenidir. Dolayısıyla Platon’a göre devleti iyi eğitilmiş filozof-krallar yönetmelidir. Siyaset’in görevi de bu ideal düzene ulaşmaktır. Polis içinde ideal düzeni sağlayacak olan bilge-krallar hem yasa koyucu hem de yasayı uygulayanlardır. Toplum Platon’a göre 3 gruptan oluşur; Yönetenler (filozof-krallar) (Altın Ruhlu) Koruyucular (Askerler) (Gümüş Ruhlu) Yönetilenler (Halk-Reaya) (Demir Ruhlu) Platon’un en önemli eseri ‘Devlet’tir.
*Filozof Kral Platon, Devlet isimli kitabında toplumu, tarım ve ziraatle uğraşanlar, koruyucular/askerler ve yöneticiler olmak üzere 3’e ayırır. Hem fiziksel, hem de zihinsel olarak eğitilmiş, hakikatin peşinden gitmeyi amaç edinmiş, erdemli kişilerin başarabileceği devlet yönetimine ancak filozof kralların; yani hem düşünmeyi, hem de adilce hükmetmeyi bilenlerin layık olduğunu ileri sürer. Platon bu fikre atfen; “Toplumlar, filozofların, kral, ya da kralların filozof olduğu güne kadar, rahat huzur yüzü görmeyeceklerdir demiştir.
Aristo (MÖ: 384-322) : Batı düşüncesini en derinden etkileyen düşünür olan Aristo’nun siyaset anlayışı onun “insan siyasi bir hayvandır” (zoon politikon) sözünde saklıdır. Aristo bu sözüyle siyasetin insan doğasının bir parçası olduğunu ve insanın siyasetle uğraşmasının bir ahlak ve ödev anlayışı olduğunu dile getirmektedir. Polis içinde yaşayan her yurttaş siyasetle ilgilenmek zorundadır.
Dolayısıyla Aristo, Siyaseti (Politika’yı) en yüce ve en anlamlı beşeri faaliyet ve insan mutluluğunu gerçekleştirme sanatı olarak tanımlamaktadır. Aristoteles’e göre asıl anlamda varolan ideal olan değil, tek tek varolanlardır. Dolayısıyla Aristoteles’in siyaset felsefesi de onun temel felsefi düşüncelerine dayanır. Aristoteles siyaset felsefesini Politika adlı yapıtında sunar. Platon gibi ideal biçimlerin asıl anlamda varolanlar olduğunu düşünmediğinden ideal bir devlet resmi çizmez. Bunun yerine tek tek varolanlara öncelik veren temel düşüncesinden hareketle varolan devlet (polis) ve yönetim biçimlerini eleştirir.
Aristoteles’in toplum ve devlet anlayışı da onun insan anlayışına bağlıdır. Aristoteles’e göre insan her şeyden önce bir “zoon politikon”dur, toplumsal bir varlıktır. Bu insanın olanaklarını ancak bir toplum ve devlette gerçekleştirebileceği anlamına gelir. Bu yüzden de insanın kendi olanaklarını gerçekleştirebilmesi açısından toplumsal düzenin ve devletin varlığı zorunludur. .
Devletin varlık nedeni Devletin varlık nedeni de erdemli yurttaşlar yetiştirmek, insanları erdem bakımından geliştirmektir. Yönetim biçimlerinin doğru ya da yanlış yönetimler olduğunu gösteren de göz önünde tuttukları amaçlarıdır. Devleti insanları erdemli kılmak amacına uygun yöneten yönetim biçimleri doğrudur. Aristoteles “Kendi gözlemlerimiz, bize, her devletin iyi bir amaçla kurulmuş bir topluluk olduğunu söyler” der (Aristoteles 2004, s. 7). Aristoteles’e göre devlet siyasal bir birlikteliktir, siyasal bir bütündür. Bütün birliktelikler bir iyiyi amaç edindiği için her siyasal birliktelik ortak bir iyiyi amaç edinir ve bu ortak iyi de devlettir. Aristoteles’e göre devlet en yüksek iyidir çünkü devlet herkesin iyi yaşaması ya da ortak mutluluğu için vardır. İnsan doğası gereği hep bir iyiye yöneldiğinden, siyasal düzen olarak devletin ortaya çıkışı da doğal bir zorunluluk olmaktadır
Devletin nedeni insanın doğasına, insanın toplumsal bir varlık olmasına bağlıdır. İnsan doğası gereği toplumsal bir varlık olduğundan, Aristoteles “Devletin doğası gereği varolan şeyler sınıfına girdiğini” söyler. İnsanın doğası gereği toplumsal varlık olması, insanın doğası gereği bir birlikteliğe yönelmesi anlamına gelir. Aristoteles’e göre insanı diğer hayvanlardan ayıran yönü akıl sahibi olmasıdır. Akıl sahibi olan insan konuşan bir varlıktır. İnsanın bu doğası onu bir arada yaşamaya yöneltir. İnsan bütün olanaklarını bir arada yaşarken gerçekleştirebilir. Bu yüzden insanın bir arada yaşaması sonucu toplum oluşmuş, köyler ve şehir-devletler ortaya çıkmıştır. Aristoteles’e göre iki kişinin üreme amacıyla bir araya gelmesiyle aile oluşur. Ailelerin bir araya gelmesiyle köyler oluşur. Köylerin bir araya gelmesiyle de şehir-devletleri ortaya çıkar.
Devleti incelemek için önce onu oluşturan yurttaşları ele almak gereklidir. Çünkü “Devlet yurttaşların toplamıdır” (Aristoteles 2004, s. 70). Aristoteles tarafından devlet yurttaşlar topluluğu olarak tanımlanınca, yurttaşın ne olduğu sorusu sorulur. Aristoteles’e göre belli bir ülkede yaşamak bir insanı yurttaş yapmaz. Dava açma ve dava edilebilme hakkı da bir insanı yurttaş yapmaz. Yurttaşlardan oluşan birkaç kuşaktan gelmek de bir insanı yurttaş yapmaz. O hâlde yurttaş kime denir? Yurttaş devlet yönetimine, yargıya katılarak siyasal, yasal ve yönetimle ilgili görevler alan kişidir. Devlet de yurttaşların bir anayasa içinde birleşmeleri demektir. Dolayısıyla yurttaşın tanımı belirli bir anayasal yönetim içinde yönetime katılan insan olmaksa, yönetim biçimine bağlı olarak yurttaşın anlamı da değişecektir. İyi yurttaşın erdemi de yönetmeyi ve yönetilmeyi bilmesidir. “Aristoteles’in yurttaş kavramı modern yurttaş kavramından büyük ölçüde farklıdır; çünkü ona göre yönetim temsili değil, doğrudan yönetimdir” (Ross 2002, s. 287). Başka bir deyişle, yurttaşlar yöneticilerini seçmede söz sahibi olmak dışında devletin yasalarını yapmaya bizzat katkıda bulunurlar.
Yunanca Polis Kökünden Gelen Kelimeler: Polis: Devlet Politeia: Anayasa veya Cumhuriyet Politike: Devlet Yönetme Sanatı Politika: Devlete ait işler Politikos: Devlet Adamı Politis: Vatandaş
Nicolla Machiavelli(1469-1527) Büyük övgülere ve yergilere uğramış, Floransalı siyasetçi ve düşünür olan Machiavelli’ye göre Siyaset, din ve ahlaktan ayrılması gereken bir uğraştır. Bu şekilde siyaseti din ve ahlaktan ayırarak analiz etmek isteyen Machiavelli’ye göre siyaset “gerçekliktir”. Bu yüzden modern siyaset biliminin kurucusu Machiavelli’dir. En önemli eseri Prens (Hükümdar) olan Machiavveli’ye göre “Amaca varmak için her yol mübahtır”. Makyavelizm olarak da adlandırılan bu kavrama göre amaca ulaşmak için ahlaki kriterler göz ardı edilebilir.
Franz Oppenheimer (1864-1943) 1907 yılında kaleme aldığı Devlet adlı eseriyle Siyaset’in tanımına radikal bir bakış açısı geliştirmiştir. Bu eserde Oppenheimer, hayatını sürdürmek için bir geçim yolu arayan insanın karşısında, başvurmak zorunda olduğu birbirine taban tabana zıt iki yol vardır. Bunlar: Çalışmak ve soymaktır. Biri kimsenin kendi emeğine dayanması, öteki ise zorla el koymaktır. Oppenheimer birinci yola, yani insanın kendi emeğine dayanması ve bu emeğin ürünlerini başkalarınki ile eşit olarak değiştirmesine “ekonomi”, başkalarının ürününe karşılıksız olarak el konulmasına da “siyaset adını vermektedir. Dolayısıyla Oppenheimer’da Siyaset kavramı pejoratif (aşağılayıcı, kötüleyici) bir içeriğe sahiptir.
İbn-i Sina (980-1037) Felsefe, astronomi, matematik, fizik, kimya, tıp e müzik gibi alanlarda Doğu’yu ve Batı’yı uzun süre peşinden sürüklemiş İslam filozofudur. Siyasetle ilgili görüşlerinde genellikle eski yunan filozoflarından esinlenmiştir. İbn-i Sina, beşeri otorite tarafından toplumun refahını emniyet altına almak için konulan kanunları zaruri bulmaktadır. Ayrıca, tıpkı Platon’un yapmış olduğu gibi toplumu; yöneticiler, esnaf ve koruyucular olmak üzere 3 kısma ayırır. Yine Platon’a benzer şekilde ilahi sistem (idealar evreni) ve dünyevi sistem (nesneler evreni) ayrımı yaparak siyaset felsefesini şekillendirir. Dolayısıyla devleti dünyevi sistemin bir parçası olarak değerlendirip, yönetenlerin de hem ilahi bilgiye sahip, hem de yönetim işlerine hakim bilgeler tarafından oluşmasını tavsiye eder.
Farabi (878-950) Ortaçağda yaşayan islam aleminin en büyük mantıkçı filozoflarındandır. Yunan felsefesinden, özellikle de Aristoteles’ten etkilendiği için ikinci Aristoteles diye de bilinir. Platon gibi siyasetin görevinin ideal toplum yaratmak olduğunu savunan düşünüre göre, filozofların görevinin devlete kılavuzluk etmek olduğunu dile getirir. Farabi siyaset ile ahlak arasındaki ilişkiye dayanarak yöneticinin iyi bir ahlaka sahip olması gerektiğini savunduğu için politikacı, Farabi’ye göre, aynı zamanda ahlak prototipi olmalıdır.
Farabi, Aristo’nun “zoon politikon” deyişini, “hayvanat-ı medeni” olarak kullanır ve toplum hayatının temelinde insanın tabii eğilimleri bulunduğuna dikkat çeker. Siyaset ilmini, “mükemmelliğe ulaşmak için gerekli beşeri faaliyetleri ve alışkanlıkları araştıran” bir ilim olarak tarif eder.
Siyaset - Bilim İlişkisi Siyaset, Bilim midir? Doğa Bilimleriyle Siyaset Bilimi Arasındaki İlişki Nedir? Siyasetçiyle Siyaset Bilimci Arasındaki Fark Nedir?
Siyasetçi Siyaset Bilimci Gücü Sever Güce Şüpheyle Yaklaşır Popüler Olma Peşindedir Doğruluk Peşindedir Pratik Düşünür Soyut Düşünür Tek Sebebe İndirger Çok Fazla Sebep Sıralar Kısa Vadeli Düşünür Uzun Vadeli Düşünür
yerel yönetimlerin kökenleri Avrupa’da, günümüz anlamındaki yerel yönetimler 19. yüzyılda biçimlenmiştir. Ancak yerel yönetimlerin kökenlerinin çok daha eskilere dayandığı genellikle kabul edilmektedir. Çoğunlukla 11. yüzyılda ilk olarak ortaya çıkıp, daha sonra da Avrupa’nın çeşitli kesimlerinde yaygınlaşan ‘komünler’ yerel yönetimlerin tarihsel kökleri olarak ortaya konmaktadır.
kent yönetimi Bunun yanında ‘kent yönetimi’ olması açısından, yerel yönetimlerin tarihsel geçmişini eski Yunan site devletlerine ve Roma ‘serbest şehirlerine dayandıranlar da vardır. Kurt Schiling Makedonya Krallığı döneminde siteler arası oluşan ittifak ve birliklerde, bazı alanlarda sitenin özgürlük ve özerklik sahibi olması olgusunu, bugünkü belediye ve özerk komün yönetiminin kaynağı (o dönem kalıntılarının eseri ) olarak görmektedir.
komün Yerel yönetim geleneğinin tarihi ‘komün’ geleneğinin tarihi kadar eski olduğu görüşü de dile getirilmektedir. Belli bir mekân üzerine yaşamını sürdüren bir topluluğun, birlikte yaşamasından kaynaklanan sorunları çözümlemek ve toplu gereksinimleri karşılamak amacıyla oluşturulmuş birlikteliklere örgüt veya ‘komün’ adı verilmektedir. Keleş komünü, yerel bir topluluğun kamu hizmetlerinin gerçekleştirilmesini sağlayan siyasal birimler olarak tanımlamaktadır.
ulus devleti Yerel yönetimlerin Komün geleneğinden geldiği görüşü genellikle kabul görmekle beraber aksi görüşler de bulunmakta ve yerel yönetimlerin 18. ve 19. yüzyıldaki gelişmelerin ve ulus devletin düzenlemelerinin bir ürünü olduğu düşüncesi de savunulmaktadır
belediyeler Yerel yönetimler denince ilk akla gelen belediyeler veya kentler olmasına rağmen, insanların yaşadığı tüm birimleri kapsaması nedeniyle ulusal ölçekteki sistemlerden, başta siyasal sistemden ayrı düşünülmesi mümkün değildir. Dünya üzerinde değişik yönetim sistemlerinin ve siyasal yaklaşımların farklı olması yereldeki yapılanmaları, yönetim anlayışını ve katılım biçimlerini de doğrudan farklılaştırmıştır.
ülkeler Yerel yönetimlerin yapılanmaları ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Bu farklılıklar ülkenin tarihi ve kültürel mirasları, coğrafi durumları, demokratik gelişme süreçleri ve siyasi yapılarıyla ve hatta ekonomik gelişmişlik düzeyleriyle ile ilgilidir. Bazı ülkelerde yerel yönetimler, kendi meclisleri bulunan geniş yetkilere sahip kurumlar iken, kimi ülkelerde ise, merkezi idareye sıkıca bağlı, katılıma izin vermeyen ve dar hizmet alanları olan kurumlardır
ulusaşırı aktörler Klasik, alışılagelmiş yönetsel süreçler, yerini yerel ve ulusaşırı aktörleri de içine alan bir sürece bırakmaktadır. Bireyin, hem genel düzeyde hem de yerel düzeyde devlet organlarının çalışanlarını ya da kararlarını etkileyen tüm davranışlar; kendilerince ya da başkalarınca tasarlanan, yasal ve yasal olmayan, başarılı ya da başarısız davranışların tümü, siyasal katılma kavramı içerisinde yer alırlar
Yerel sorunlar Yerel sorunların algılanması, sorunların bilincinde olma, değerlere yönelme ve partilerin sorun çözme yetenekleri, bireyin katılımının ve siyasal ilgisinin derecesini belirler. Sistem teorisi yanlılarına göre, siyasal kararlar ve uygulama sonuçları, yurttaşın siyasal sisteme olan isteklerini belirler. Siyasal süreç, aldığı kararlar ve bu kararlar doğrultusunda yurttaşa sunduğu hizmetlere göre, yurttaşların tepkisiyle yönlenir ya da etkilenir.
Siyasal kültür Siyasal kültür, siyasal hayata etkin bir biçimde katılan yurttaş tipine, siyasi sistemle tek yönlü bir ilişki içinde olan uyruk tipine veya siyasal ufku sınırlı yerel insan tipine dayanabilir. Her kültürde ortaya çıkacak etkenlik duygusu farklılaşacaktır. Birçok toplumda bireyler, yalnızca uygulamaları seyretmekle yetinirler. Bireyler siyasal sürecin dışında kalmayı yeğlerler; çünkü, bir takım nedenlerle kendilerini güçsüz ve etkisiz görürler. Bu hem halkın sorunlarının yürütme organına taşınamaması, hem de yürütme organının halkla bütünleşememesi gibi katılmacı ve güçlü demokrasi bakımından istenmeyen bir sonuç ortaya çıkarır
yerel siyaset Ulusal veya genel siyasetin karşıtı olarak anlaşılabilen ‘yerel siyaset’ kavramı, yerelde siyasetin yapılması ile ilgilidir ancak sadece yerel yönetimler ve kurumlar ile ilgili değildir. Bir siyasal etkinliğin yerel siyaset olarak kabul edilebilmesi için etkinliğin yerel düzlemde olması yeterlidir. Yerel siyaset kısaca yerel siyasal kurum veya kişiler ile çıkar gruplarının, yerelde hizmet sunan yerel veya ulusal düzeydeki siyasal otoriteleri ve onların kararlarını etkilemeye yönelik etkinlikleri olarak açıklanır.
'yerel hizmet 'yerel hizmet' kavramı; bir yer, yöre, mahal veya bölgeyi ve orada yaşayan halkı ilgilendiren, ulusal çapta olmayan yani tüm ülkeyi ve ülke halkını ilgilendirmeyen hizmetleri ifade eder. Yerel hizmetler, özellikleri itibariyle yerel halkın günlük yaşamını sürdürebilmesinde önemli bir yeri olan hizmetlerdir. Bunların başlıcaları temizlik hizmetleri, itfaiye hizmeti, şehir içi ulaşım, su, gaz ve elektrik hizmetleri gibi hizmetlerdir.
Yerel yönetimler ‘Yerel yönetimler’ de yerel siyaset yaparak, yönetsel organları seçimle belirlenen ve yerel hizmetleri yerel halka tek başına ya da merkezi yönetim ile ortaklaşa bir şekilde sunma yetkisini alan birimlerdir. Yerel yönetim, kısa bir tanım ile ‘yerel hizmetlerin sunulması için kurulmuş yönetim birimleri’ olarak, daha geniş bir tanım ile ‘il, belediye veya köy hizmetinin müşterek mahalli ihtiyaçlarını karşılayan ve genel karar organları halk tarafından seçilen kamu tüzel kişileri’ olarak açıklanabilir.
Birbirine olan bağlılığı Yerel siyaset, yerel hizmet ve yerel yönetim kavramlarını şu şekilde ilişkilendirmek mümkündür: Yerel siyaset, genel yönetimin temsilcisi olan kurum ve kişilerin yerel düzlemde gördükleri hizmetlerin dışında kalan yerel hizmetlerin türü, miktarı, niteliği ve sunum yöntemi gibi konularda temel karar ve politika mekanizmalarını geliştirme ve bu karar ve politikaları yerel düzlemde uygulayacak yerel yönetimlerin çalışma alan ve yöntemlerini belirleme işlevi görür. Diğer bir ifade ile yerel yönetimler, yerel siyaset yaparak yerel hizmetleri sunmaya talip birimlerdir.