ABD
Amerika Birleşik Devletleri 50 eyalet ve bir federal bölgeden oluşan bir federal anayasal cumhuriyettir. Kuzeyinde Kanada ve güneyinde Meksika ile sınırı bulunur. Alaska ve Hawai’yi de içine alan Amerika Birleşik Devletleri’nin 9 milyon kilometrekareden fazla yüzölçümü vardır. Alaska 50 eyaletin içinde yüzölçümü en geniş olanıdır. İkinci sırada ise güneyinde bulunan Teksas gelmektedir.
ABD tarihi üzerinde Amerika Birleşik Devletlerinin kurulduğu Kuzey Amerika topraklarının tarih öncesi dönemlerden günümüze kadar uzanan tarihidir. Amerika kıtası'nın 15. yüzyılın sonlarında Kristof Kolomb tarafından keşfedilmesinden önce bu topraklarda yüzyıllar boyunca sadece Kızılderililer yaşamaktaydı. Keşiften sonra başta İspanya, Fransa ve Britanya olmak üzere aralarında Hollanda, İsveç ve Portekiz'in de dahil olduğu birçok Avrupa ülkesi buralarda sömürgeler kurdular. Bu sömürgeler arasında Britanya'ya ait On Üç Koloni de vardı. Günümüzdeki ABD 18. yüzyılda Britanya İmparatorluğu'na ait bu sömürgelerin bağımsızlıklarını kazanması sonucu oluşmuştur.
ABD tarihi üzerinde Amerika Birleşik Devletleri'nin kurulduğu Kuzey Amerika topraklarının tarih öncesi dönemlerden günümüze kadar uzanan tarihidir. Amerika kıtası'nın 15. yüzyılın sonlarında Kristof Kolomb tarafından keşfedilmesinden önce bu topraklarda yüzyıllar boyunca sadece Kızılderililer yaşamaktaydı. Keşiften sonra başta İspanya, Fransa ve Britanya olmak üzere aralarında Hollanda, İsveç ve Portekiz'in de dahil olduğu birçok Avrupa ülkesi buralarda sömürgeler kurdular. Bu sömürgeler arasında Britanya'ya ait On Üç Kolonide vardı. Günümüzdeki ABD 18. yüzyılda Britanya İmparatorluğu'na ait bu sömürgelerin bağımsızlıklarını kazanması sonucu oluşmuştur.
Bu iki dünya savaşından sonra dünya ülkeleri iki kutuba ayrıldılar Bu iki dünya savaşından sonra dünya ülkeleri iki kutuba ayrıldılar. Soğuk Savaş adıyla anılan bu dönemde ABD, NATO örgütü çatısı altında Batı Bloğunun liderliğini üstlenirken, Sovyetler Birliği Doğu Bloğunun(Varşova Paktı) lideri durumundaydı. Soğuk Savaş yılları boyunca ABD başta Kore Savaşı ve Vietnam Savaşı olmak üzere birçok savaşlara katıldı. 1989 yılında Berlin Duvarı'nın yıkılışı ardında Soğuk Savaş sona erdi. 1990 yılında Irak'ın Kuveyt‘i işgal etmesi üzerine çıkan I. Körfez Savaşı’nda ABD, Irak ordusunu yendi. ABD 1995 ve 1999 yıllarında NATO ülkelerinin yardımıyla Bosna Savaşı'na ve Kosova Savaşı'na müdahale etti. 2001 yılında New York ve Washington, DC gibi büyük ABD kentleri 11 Eylül 2001 Saldırılarına sahne oldu. Bu saldırılara yanıt olarak ABD,2001 yılında Afganistan Savaşı ve 2003 yılında da Irak Savaşı’nı başlattı. Bu savaşlar halen sonuçsuz bir şekilde devam etmektedir.
ABD Yönetimi Birleşik Devletler'in federal yönetimi, Amerika Birleşik Devletleri'ni oluşturan 50 eyaletin ait olduğu anayasal cumhuriyetin mili yönetimidir. Federal hükûmet (veya yönetim), üç organdan oluşur: yasama,yürütme ve yargı. Bu dallar ve onların güçleri ABD Anayasası içinde belirtilmiştir; güçler hakkında daha çok ayrıntı, Kongre tarafından yürürlüğe geçirilen kanunlarda belirtilir.
Birleşik Devletlerin yönetim merkezi Washington, DC’de yer alır, bu coğrafi bölge hiçbir eyalete ait değildir. Bu yüzden ABD federal hükûmeti için "Washington" tabiri yaygın olarak kullanılır. ABD Kongresi, federal hükûmetin yasama organıdır. Kongre çift meclislidir, ABD Temsilciler Meclisi ve Senato'sundan oluşur. Yönetimin yürütme organı Başkan ve Başkan'ın yetkilendirdiği kişilerden oluşur. Başkan hem devlet başkanı hem başbakandır, ayrıca Başkomutan ve baş diplomattır. Anayasa'ya göre Başkan, "kanunlara sadık kalındığına dikkat etmeli" ve "Anayasa'yı muhafaza etmeli, korumalı ve savunmalıdır". Başkan, federal yönetimin yürütme organının başında yer alır. 5 milyon kişiden oluşan bu teşkilatın içinde 1 milyon aktif askeri personel ve 600.000 posta hizmeti görevlisi vardır. Şu anki Başkan olan Barack Obama, ABD tarihinin 44. Başkanıdır.
ABD’nin ilk Afrika kökenli başkanı Obama’ya nükleer silahların azaltılması ve dünya barışına katkılarından dolayı Nobel Barış Ödülü verildi. ABD'nin ilk Afrika kökenli başkanı olan Obama'nın, dünyada nükleer silah stokunun azaltılması çağrıları, Ortadoğu barışı için çalışması ve Müslüman dünyasına yaptığı açılım nedeniyle 10 milyon İsveç Kronu (yaklaşık 1.4 milyon dolar) değerindeki bu ödüle layık görüldüğü belirtildi. Norveç Nobel Komitesi'nden yapılan açıklamada, Obama'nın, "uluslararası diplomasiyi ve halklar arasındaki işbirliğini güçlendirme konusundaki olağanüstü çabalarından ötürü barış ödülünü" kazandığı ifadesi kullanıldı. Açıklamada, "Obama'nın çok az insanın yapabileceği ölçüde dünyanın dikkatini çektiği ve halkına daha iyi bir gelecek umudu verdiği, diplomasisinin, dünyayı yöneteceklerin, bunu, insanlığın ortak değer ve tutumları temelinde yapmak zorunda olduğu anlayışı üzerine kurulu olduğu" ifade edilmiştir.
Güç Olgusunun Evrimi Uluslararası ilişkilerde güç, bir devletin başka bir devlete karşı uyguladığı ve normal şartlar altında o devletin yapmak istemeyeceği bir şeyi yapmasını sağlamaya yönelik etkidir. 17. ve 18. yüzyılda güç kaynağın nüfus idi. Halk vergiler ve çoğunlukla paralı askerlerden oluşan kara orduları için temel kaynak teşkil ediyordu. 19. ve 20. yüzyıla gelindiğinde sert güç ön plana çıktı. 21. yüzyıl ise yumuşak güce vurgu yapmaktadır. 19. yüzyılda sanayi önem kazanmıştır. Önemli bir konuma sahip eşsiz donanması ile İngiltere ve demiryollarına hakim Almanya avantajlı bir konumdadır
20. yüzyıl ortaları ABD ve Sovyetler Birliği süper güç konumundadır 20. yüzyıl ortaları ABD ve Sovyetler Birliği süper güç konumundadır. Bunu belirleyen faktörler ekonomik üstünlük ve ideolojik çerçeveleri yanında özellikler nükleer silahlar başta olmak üzere askeri karşı konulmazlıklarıdır. İlk defa yumuşak güç, Joseph Nye ‘ın 1990 “Amerikan Gücünün Değişen Doğası” adlı kitabında geçer. Yumuşak güç, propaganda kapsamındaki faaliyetler, siyasi, ekonomik ve kültürel düzenlemeler ile halkın huzur ve refahını temin edecek uygulamalardır.
ABD ve Güç Kullanımı ABD 20.yüzyılda özellikle askeri harcamalara fazla bütçe ayırıp, Dışişleri Bakanlığı bütçesine oldukça düşük pay ayırması yumuşak güç kapasitesini arttırıp bunu sert güç kapasitesi ile uyumlu bir biçimde çalışmasını sağlamak fikrini gündeme getirmiştir. ABD aslında salt sert güçle birşeyleri yoluna koyamadığının bilincine tarihte yaşadığı tecrübelerle varmıştır. 1970 yılında Fransa Pakistan ile askeri amaçlar için de kullanılması mümkün bir nükleer santral satış anlaşması yaptı.Nükleer silahların yayılmasını önlem telaşındaki FORD ve CARTER yönetimleri Fransa’yı anlaşmayı uygulamaya koymaktan vazgeçirmek için çok çalıştı.1977 yılına kadar bunu beceremedi.1977 yılında Fransız yetkililerine Pakistan’ın nükleer silah üretmeye yönelik hazırlıklar içinde olduğuna dair deliller sunuldu.İkna oldular. Amerika istediğini elde ederken tehdit ve askeri güç kullanmamıştı.
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) verilerine göre 2009 yılında en çok askeri harcama yapan ülkeler ve harcamaların milli gelirdeki payları şöyle:
ABD, generallerin de desteğiyle 11 Eylülden bu yana ordu bütçesini ilk kez küçültmüştür. Fakat Irak ve Afganistan Savaş harcamalarında kısıntıya gitmeyi reddetmektedir. Ancak sert güce yaptığı vurgunun ve orantısız kullanılan sert gücün sebep olduğu kayıpların da farkındadır.
ABD aynı zamanda sert güç kullanımının dezanvantajını yaşayan devletlere de tanık olmuştur. 2008 yılında Rusya’nın sert güç vurgusunun, Gürcistan’ı işgalinin Avrupa’da karşılandığı tutumdur. Rusya, Gürcistan politikasında uluslar arası forumlarda istediği desteği bulamadığı gibi Polonya, kendi topraklarında Amerikan anti- balistik füzeleri yerleştirilmesi konusunda gösterdiği dirençten vazgeçti ve gereken izni verdi. 21. yüzyılda da ABD’nin gücü sorgulanmaktadır. Çin, Hindistan veya Brezilya’nın ABD’yi geride bırakabileceğine dair popüler öngörüler bulunmaktadır. Fakat diğer tehditler; modern barbarlar ve devlet dışı güçler yani sivil aktörler göz ardı ediliyor. 11 Eylül saldırılarında ölenlerin sayısı, Japonya’nın Pearl Habour baskınında öldürdüğü Amerikalı sayısından fazlaydı. Bu gücün devlet dışı oluşumlar yönüne dağılmasına örnektir.
Dünyada güç dengelerinin ne yöne kaydığını anlamak için GSMH gösterge olarak kullanılır. Tabloda 2003 yılı satın alma gücü paritesine (SAGP) göre dünyanın en büyük 25 ekonomisi sıralanmıştır. Dünyanın en büyük ekonomisi hem GSMH açısından hem de SAGP’ye göre hesaplanmış GSMH yönünden ABD’dir. ABD birinciliğini Japonya üçüncülüğünü sürdürmesine rağmen Çin ABD’ye Hindistan da Japonya’ya yaklaşmaktadır.
Kişi başına GSMH göre ülkelerin listesi (2007):[kaynak belirtilmeli] Sıra Ülke Kişi başına düşen GSMH Amerikan Doları 2 Lüksemburg 76.224 3 Norveç 65.785 4 İzlanda 56.364 5 Katar 53.539 6 İrlanda 49.533 İsviçre 49.485 7 Danimarka 48.530 8 Amerika Birleşik Devletleri 44.168 9 İsveç 39.562 10 Kanada 38.659 11 Hollanda 38.232 12 Avusturya 37.378 13 Finlandiya 36.928 14 Birleşik Krallık 36.875 15 Belçika 35.843 16 Avustralya 35.311 17 Japonya 34.590 18 Fransa 33.387 19 Almanya 33.356 20 Birleşik Arap Emirlikleri 30.257 21 İtalya 30.144
ABD’nin Askeri Güce Verdiği Önem Her zaman her durumda yumuşak gücün her ihtilafı çözebileceği de söylenemez.Taliban Hükümetini El Kaide’yi desteklemekten vazgeçirme konusunda tüm cazip önerilere rağmen başarılı olunamadı. Nitekim sorun 2001 yılında sert askeri gücün kullanılmasıyla sonlandırılabildi. Amerikan Hükümeti içerisinde en iyi eğitilmiş ve en büyük kaynaklara sahip olan kurum Pentagon’dur. Ancak askeri gücün tek başına yapabileceklerinin bir sınırı vardır.Yönetimin her sorunu Pentagon’a yönlendirmesi aşırı militer bir dış politika imajı yaratılmasına sebep olmaktadır.
PENTAGON
ABD’nin sert ve yumuşak gücün değişik şartlara göre harmanlanmasını öngören akıllı gücü etkin bir şekilde kullanması gerekmektedir.Bu da sert güce yaptığı yatırımlar kadar yumuşak güce de önem vermesiyle sağlanabilir. Her zaman askeri anlamda güçlü olanın askeri kaynakları güçlü olanın kazanabileceği anlamına gelmiyor. Amerika’nın Vietnam Savaşı’nda yenilgisi de bunun açık bir örneği. ABD askeri imkanları çok üstündü, tüm hava sahasını kontrol ediyorlardı ve ülkeyi bombalamak için sınırsız olanaklara sahiplerdi. Maliyetler yüksek olmasına ve Amerikan ekonomisini etkilemeye başlamasına rağmen, salt askeri açıdan konuşmak gerekirse, Amerikalılar Vietnam’da daha uzun yıllar kalabilirdi. Fakat işçi sınıfı ödemeyi reddederse, bu savaşı finanse etmek imkansızdı. Amerikan işçi sınıfı savaşmayı reddederse savaşı sürdürmek imkansızdı. Eğer hükümet bunu ihmal etseydi ve savaşı sürdürseydi, ABD bir devrimin eşiğine gelirdi. 1975’te, 28 yıllık savaştan sonra emperyalizm Vietnam’dan tamamen atıldı.
ABD, Irak’ın biyolojik ve kimyasal silahlar ürettiğini gerekçe göstererek bölgeyi bombalarken kendisi Vietnam Savaşı sırasında kimyasal silahlar kullanmaktan çekinmemiş ve buradaki çocukların kalıcı hasarlar ve kalıcı rahatsızlıklara maruz kalmasını umursamamıştır. Agent Orange, ABD ordusu tarafından özellikle Vietnam Savaşı’nda kullanılmış bir herbisit ve yaprak dökücüdür. Kimyasal adı 2,4,5-trikloro fenoksi asetik asit ‘tir. Amerikan ordusu tarafından Vietnam Savaşı’nda ilk 7 Şubat 1967 gününde kullanıldı ve savaş dönemi boyunca 20 milyon galona yakın sprey edilmiştir. Madde ardında Dioxin maddesini bırakmaktadır. Vietnamlılar maddenin kas ve kemik dokusu bozukluklarına ve doğumsal anormalliklere neden olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Askeri Güç Paradoksu Taliban hükümetinin ABD güçlerince devrilmesi, İngiliz ve ABD güçlerinin Saddam rejimini bertaraf etmeleri askeri gücün önemini koruduğuna örnek olarak gösterilebilir. Amerikan ordusu neredeyse hiç kayıp vermeden Çöl Fırtınası (Irak) ve Kosova operasyonlarını tamamladı. Bu güçle başa çıkılamayacağını anlayan hasım taraflar ise içinde ekonomik, diplomatik, ekonomik, sibermetik, taşeron terör unsurlar da dahil belirgin hiçbir kuralı olmayan sınırsız savaş stratejisini geliştirdi. Fakat 11 Eylül saldırıları artık devlet dışı aktörlerden gelen tehditlerin dikkate alınması gerektiğini ve savaş stratejisinin çoktan değiştiğini ABD’nin anlamasını sağladı.
11 Eylül saldırıları , El-Kaide'ye bağlı kişiler tarafından kaçırılan uçakların 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'ndeki iki farklı hedefe intihar saldırısı düzenlemesiyle gerçekleşen bir dizi terör saldırısıdır. İkiz kulelere ve Pentagona saldırı şeklinde gerçekleşmiştir. 3000 e yakın insan hayatını kaybetmiştir. 11 Eylül saldırılarını gerekçe gösteren başkan George W. Bush, önce Afganistan, ardından da Irak'ı işgâl etti. ABD Başkanı George W. Bush Terörizmle Savaş Kampanyası başlattı ve bu kampanya ile NATO'nun 5. maddesini işletmeye başlattı. Bu Kampanya'da ABD'ye başta Birleşik Krallık olmak üzere birçok ülke destek olmaktadır. 11 Eylül saldırıları sonucu, başta ABD olmak üzere batılı devletlerde Müslümanlara karşı işlenen nefret suçlarında büyük artış görüldü.
Saldırılarla ilgili sinema filmleri çekilmeye başlanmıştır Saldırılarla ilgili sinema filmleri çekilmeye başlanmıştır. İlk film olan United 93 adlı film 1 Eylül 2006'da vizyona girmiştir. Film kırsal alanda düşen United Airlines adlı şirkete ait 93 sefer sayılı uçağın mürettebat ve yolcularının o gün yaşadıkları dehşeti varsayımlara dayanarak anlatmaktadır. Nicolas Cage'in başrolünde oynadığı 2006 yılı yapımı Dünya Ticaret Merkezi adlı filmde de kuledeki insanları kurtarmaya giderken enkazın altında kalan iki polisin hikâyesi anlatılmıştır. Aynı zamanda "Remember Me" adlı yapıtta da 11 Eylül Saldırısı sonucunda hayatını kaybeden genç rolünü Robert Pattinson oynamıştır.
11 Eylül Saldırıları Sonrası Pentagon
11 Eylül Sonrası İkiz Kuleler
Yeni Dünya Düzeninde ABD Donanmaların okyanuslarda bayrak dalgalandırması, ulusal bayramlarda görkemli geçit törenleri yapılması baskı siyasetinin klasik örnekleridir. Yakın geçmişte Çin’in dünya yörüngesinde kendisine ait bir uyduyu patlatıp yok etmesi ABD’nin uzayın tek hakimi olmadığı yolunda bir hatırlatmaydı.