EĞİTİMDE ÖDÜL VE CEZA Y. Doç. Dr. Şükrü KEYİFLİ
Ödülün iyi, cezanın ise kötü bir eğitim aracı olduğu görüşü yaygındır Ödülün iyi, cezanın ise kötü bir eğitim aracı olduğu görüşü yaygındır. Aslında her ikisi de çok az işe yarayan, hatta zararlı sonuçlara götürebilen eğitim araçlarıdır. (1)ceza ve ödülün yarar ve zararları nelerdir. (2) ceza ve ödüllü eğitime alternatif bir tutumdan ( yani iç kontrollü disiplinden / özdenetimden);söz edilebilir mi? (3) ceza ve ödülsüz bir eğitim düşünülemeyeceği için, "Bu eğitim araçlarına başvurmak zorunda kalırsak, nasıl uygulamalıyız ki, kesin ve doğru sonuçlara ulaşalım?"
Öğrencilerimizi eğitirken, belirgin bir bakış açımız, bir eğitim felsefemiz olmalı. "nihai hedef"imiz, öğrencilerimizin ileride beklediğimiz davranışları kazanmalarını sağlamaktır. Zaman zaman onların yerine "ara hedefler"le ilgili kararlar almamız gerekebilir. Bu durumda haklı sayılabilmemiz, ancak, öğrencilerimizin yerine aldığımız kararların, nihai hedefin gerçekleştirilmesine katkı sağlaması koşuluyla mümkündür.
"Sevgi dolu disiplin iyidir "Sevgi dolu disiplin iyidir!" cümlesinden genellikle şu anlaşılıyor: “Eğiticiler, öğretmenler en iyisini bilir. Onların beklentileri mutlaka yerindedir.
Öğreticiler, öğrencilerin, büyüklerin beklentileri doğrultusundaki davranışlarını ödüllendirir, istemedikleri davranışlarını da cezalandırır.
Ödüller nasıl olmalıdır Şimdi ideal ödülleri sıralıyorum: - öğrenciyle göz kontağını korumak, - İlgiyle dinlemek, - Zaman ayırmak, - Hayranlık ve sevinç göstermek, - Başarılarını fark etmek, - Çabalarını fark etmek, - Yanlışlarını (mümkünse) görmezden gelmek.
Sık sık ideal ödüllerle ödüllendirilenler, - Kendine güvenir, - Kendini değerli ve önemli hisseder, - Başkaları ile rahatça ilişki kurabilir, - Rahat konuşur, - Sorulara ve eleştirilere rahatça cevap verebilir, - Duygu ve düşüncelerini rahatça ifade edebilir, - Yeni şeyleri deneme cesareti vardır
Ödüllendirici yaklaşım ile şımartmayı eş tutamayız Ödüllendirici yaklaşım ile şımartmayı eş tutamayız. Şımartmak: öğrenciyi karşılaştığı zorluklardan sağlıksız dozda korumaktır; ya da öğrencinin karşısında zayıf kalıp, pes etmektir.
Öğrenci, ancak başkalarına zarar verecek bir şeyi sürekli tekrarlarsa azarlanabilir. Azarlamak tek başına sorunu çözmeye yetmez. Öğrencinin istenmeyen davranışının hangi nedenlerden kaynaklandığını bulmak ve bu koşulları değiştirmek de gerekir.
Öğrenciyi azarlamak zorunda kaldığımızda ses tonumuza dikkat etmeliyiz: Aniden parlayan, hırçın bir sesle, yakınma ve şikayet tonu ile konuşmak hiç uygun değil. "Zaten sen her zaman böyle yaparsın!" gibi... Söylediklerimiz, öğrencinin yaptığı yanlış davranış ve onun sonuçları ile ilgili olmalı; kişiliğine yönelik olumsuz ifadeler ise hiç kullanılmamalı, örneğin "Çok dikkatsizsin!", "Sadece kendini düşünürsün, bencilsin!" gibi.
Ceza denince akla hemen sadece bedeni ceza gibi cezalar geliyor Ceza denince akla hemen sadece bedeni ceza gibi cezalar geliyor. Oysa aşağıda sıralanan davranışlar da bedeni cezalar gibi, hatta ondan da fazla zarar vericidir. Bunlara, "duygusal şiddet uygulamak" da denebilir :
- öğrenci konuşurken başka yöne bakmak, - Dinlememek, - Başarılarını görmezden gelmek, - Eleştirmek, - Tehdit etmek, - Suçlamak, - Aşağılamak, - öğrencinin arzu edilen tarzda olmayan (=başarısız) davranışlarını, olumlu davranışları olan çocuklarla karşılaştırmak, - Yapabileceğinden fazlasını beklemek, - Soğuk ve ilgisiz davranmak.
öğrenci bu şekilde cezalandırıldığında; - Kendine güvensiz, - Ürkek - Huzursuz, - Sık sık yanlış yaptığını düşünen, - Kendini önemsiz hisseden, - Konuşurken gözlerini kaçıran, - İş yapmaktan keyif almayan, - (belki de ) saldırgan biri olur.
Görüldüğü gibi ceza tehlikeli bir eğitim aracı Görüldüğü gibi ceza tehlikeli bir eğitim aracı... Dayak en ağır bedeni cezalardandır. "Elimizin arada bir sadece şöyle bir kaymasının zararı yoktur!" diyemeyiz. Öğrenciye yönelik ufak bir cezalandırıcı hareket, onun kişiliğine saldırıdır. Bizden çok iri birinin karşısında çaresiz bir şekilde durduğumuzu ve onun bize vurduğunu düşünelim. Öğrenci de işte böyle bir çaresizlik hisseder. Bu güç karşısında siner ve kaçış yolları arar...
Döven yetişkin çaresizdir Döven yetişkin çaresizdir. Aslında cezalarda biraz da intikam duygusu gizlidir: "Beni üzdü, ben de onu üzeyim!" gibi. Ceza veren yetişkin, cezanın arkasından suçluluk duygusu yaşayabilir. Bu da öğrenci ilişkilerini daha içinden çıkılmaz hale getirebilir.
Ceza vermek durumunda isek şu hususlara dikkat etmemiz gerekir: (1) Önce yanlış davranışın analizi yapılır. "Bu davranış hangi durumlarda ortaya çıkıyor?", "Öncesinde ne olmuştu?" gibi... (2) Ceza belirlenir ve (3) uygulanır. Cezadan önce (1) öğrenciye (mümkünse) niçin öyle yapılmaması gerektiği hatırlatılır. öğrenci istenmeyen davranışı sürdürürse, (2) böyle yapmaya devam ederse, nasıl bir önlem alınacağı bildirilir. Bütün bunlara rağmen istenmeyen davranış yinelenirse (3) ceza mutlaka uygulanır. Burada "ceza" sözcüğü ile ifade edilen şey, istenmeyen davranışın yol açtığı sonuçlarla doğrudan bağlantılı bir tedbir almaktır