BİR DAHA GELSEM DÜNYAYA

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
Bu sözleri hiç duydunuz mu?
Advertisements

KÜÇÜK İTFAİYECİ lütfen sesi açıp Tıklayınız..
A TEMASI OKUL HEYECANIM
HAYAL BU YA... Bazen sensizliği düşünüyorum gecenin ıssız o iç ürperten zifiri karanlık sessizliğinde Aniden irkiliyor tüm vücudum . Birden yaşlanıyor.
Bir Bakan Ve İki Çocuk.
Küçük bir jest….
EVİMİ VE AİLEMİ SEVİYORUM
GRUP GÜNEŞ SUNAR.
Sincabi öykücü can özoguz Fon müziği: Ezginin Günlüğü.
SİNAN AYTULU BUĞDAYIN YOLCULUĞU
HANSEL VE GRATEL.
ÇOCUKLA İLETİŞİMDE KULLANILAN DİL.
İŞLETMELER VEYA KİŞİLERİN HEDEFİ, EN İYİ OLMAK İSTİYORUM + -
BİR KADINI BEKLEMEK ATAOL BEHRAMOĞLU
Ne Güzeldir. Dört gözle beklediğiniz bir haberin gelmesi...
NE GÜZELDİR.
(BELİRTEÇ) ZARF.
SLAYTI MUTLAKA SESLİ İZLEYİNİZ… İYİ SEYİRLER…
DiŞ DOKTORU Diş hekiminin odasına giren genç ve güzel kadın:
AŞKLaRıM.
ÇOCUK, HER ZAMAN İTAAT ETTİĞİNDE YOLUNDA GİTMEYEN BİR ŞEY Mİ VAR DEMEKTİR?
BİR BABANIN ENGELLİ OĞLUNA MEKTUBU
Cemal Şimşek HÜZÜN YAĞMURLARI Venüs'ten GELİYORDU.
ÇİRKİN ÖRDEK YAVRUSU …
Söz yürekten çıkarsa, yüreğe gider. Dilden çıkarsa kulağı aşamaz.
ANNELER BABALAR/ÇOCUĞUNUZ SINAVA GİRİYOR …. Çocuklarımızı çok severken kişisel isteklerimizin, beklentilerimizin onlar için belki de aşırı bir yük olacağını.
BİLGİ YUVAMIZIN KUZUCUKLARI
9.Sınıf Sağlık Hizmetlerinde İletişim
Kuyruğunu kıskanan uçurtma
Çalışmanın Nasıl Yapılacağı Hakkında Önbilgi
 NE GÜZELDİR.
İLETİŞİM BECERİLERİ Dr. Fatma Nur Eneç Can.
DUYMAK MI, DİNLEMEK Mİ?.
SÖZCÜKTE ANLAM.
Gece yarısı parka bir baykuş geldi.Ağaçları tek tek
Bugün küçük mucizelerin günü olsun..
ANNELER BABALAR/ÇOCUĞUNUZ SINAVA GİRİYOR …
KONU: OKUMA ALIŞKANLIĞI
YA Ş ASIN TÜRKÇE ÖĞRENDİM. HAZIRLAYANLAR MEHMET İLHAN ORAL ŞEYHMUS TARKAN AFİF ALTUNKAYA.
Sınır koymak nedir?.
SEVGİ ZENGİNLİK BAŞARI
OKULDA ŞİDDET VE AKRAN ZORBALIĞI İlk-Ortaokul Öğrenci Semineri
DÜRÜSTLÜK BİR ERDEMDİR
EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAKIRKÖY İLKOKULU
MERHAMET ŞEVKAT FEDAKARLIK
FEDAKARLIK.
Bunu okumak sizi herhangi bir borç yükü altına sokmayacaktır.
Bilal BİLGİN - Gazi Anaokulu- Rehber Öğretmeni
KİŞİLERARASI İLETİŞİM
DÜZENLİ OLMAK.
Uzak bir ormanın yamacında bir ördek yaşarmış
CANIN KUŞLARI Can, o gün annesine ne kadar çok sıkıldığını anlatıyordu: — Neden oyuncaklarınla oynamıyorsun? diye sordu annesi. — Ama onlar benimle oynamıyorlar.
ETKİN DİNLEME BEN DİLİ VE SEN DİLİ
İLETİŞİM Yaşamı Zenginleştiren Ya da Fakirleştiren Sihirli Olay Kişiler Arası İletişim.
EŞ ANLAMLI KELİMELER.
ÇOCUKLARDA CİNSEL GELİŞİM
NOKTALAMA İŞARETLERİNİ TANIYALIM
bitmeyen sevgi Genç adam ellerinde bir buket çiçek, sahile koşarak geldi... Gözleri şöyle bir sahilde gezindi, aradığını göremeyince ilk gördüğü banka.
ANNE BABALAR SINAVA HAZIR MISINIZ?
OKULDA ŞİDDET VE AKRAN ZORBALIĞI Ortaokul Öğrenci Semineri
Anne Baba Tutumları ve Çocuğun Kişilik Gelişimine Etkileri.
OKULDA,SINIFTA VE SOSYAL ÇEVREDE UYULMASI GEREKEN GÖRGÜ KURALLARI
Gaziantep/ Nizip Cumhuriyet İlkokulu
KARDELEN Sinopsis : Ataerkil bir sistemde yetişen bireyin kend i kızının eğitim hakkını elinden alması ve kızının daha sonrasındaki başarı hikayesi.
TEST ÇÖZELİM.
OKULDA ŞİDDET VE AKRAN ZORBALIĞI İlk-Ortaokul Öğrenci Semineri.
Kazanım Sosyal rollerin zaman içerisindeki değişimini inceler.
ZORBA MISIN?.
Sunum transkripti:

BİR DAHA GELSEM DÜNYAYA Güneşli bir yaz sabahıydı. Güneşin bütün ışıkları dolmak istermişçesine sızıyordu odanın penceresinden içeri. Güneşin pırıltıları gibiydi genç öğretmenin duyguları da. Sabahın ilk saatleri, güneşin ilk ışıkları yeni umutların ve çalışmaların başlangıcıydı onun için. Masasına oturmuş o gün yapacağı işleri plânlıyor, önceliklerini belirliyordu.

Kapısı çalındı o sırada . Kapısı çalındı o sırada. Orta yaşlı bir bey, bir bayan ve bir çocuk bekliyordu kapının önünde. Önce baba girdi içeri, hayatın bütün yükünü taşır gibi sanki omuzlarında, neyle karşılaşacağını bilmeyen bir insanın tedirginliğiyle süzerek etrafı. Anne gelmeye çalışıyordu arkasından. Ama pek de rahat gelemiyordu. Çünkü kızı çekiyordu eteğinden geriye doğru. Girmek istemiyordu içeriye. Annenin ısrarları ve çabaları sonucu içeriye doğru yöneldi. Anne önde o arkada girdiler içeriye. Kız annenin eteğine sıkıca sarılmış, arkasını da duvara dayamış olarak, kocaman yeşil gözleriyle süzdü bir anda içeride olup bitenleri.

Yedi sekiz yaşlarındaydı. Kıpkırmızı yanakları terlemeye başlamıştı Yedi sekiz yaşlarındaydı. Kıpkırmızı yanakları terlemeye başlamıştı. Ne olup bittiğini, nereye, niçin geldiğini anlamaya çalışan birinin telâş ve ürkekliği vardı bütün hareketlerinde. Ürkek bir kuş gibiydi âdeta. Yüreğinin çırpınışı bile yansıyordu sanki odaya. Belli ki yolunda gitmeyen bir şeyler vardı, çocuk için. Dünyayla ve insanlarla olan ilişkisi yolunda gitmiyordu. Esirgemişti doğa ondan bir güzelliğini. Öğretmen karmaşık duygular içinde çocuğu izlerken, baba sözlerine başladı. Nedenler, niçinler, pişmanlıklar, hastaneler, doktorlar, tedaviler, üzüntüler, küskünlükler, duygusal çöküntüler, sevinçler, mutluluklar, hayal kırıklıkları, hepsi vardı beş dakikalık konuşmanın içinde.

Evet belli olmuştu o kırmızı yanaklı, kocaman yeşil gözlü, ürkek serçe kuşu gibi tavırlar içindeki güzel kızın tutumlarının nedeni. Çocuk işitme engelliydi. Çevresindeki o yoğun sis bombardımanını hiç mi hiç algılayamıyor, bu nedenle hiçbir sözel isteğimize tepki vermiyordu. İnsanların en önemli sosyal özelliği olan konuşma becerisini kazanamamıştı. Annesine, babasına, kardeşlerine, sıcak, sevecen ve çocuksu sesiyle bir defa bile seslenememişti. Anneciğim! diyerek, sarılamamıştı kendisini doğaya armağan eden o fedakâr insana.

Tabi her ne kadar hissetsek de o insanların bakışlarından ve yüz ifadelerinden yaşadığı duyguları, yine de mümkün değil aslında anlamak, içlerinde kopan fırtınaları. Sohbet uzadıkça uzuyordu. Belki de baba, ilk kez duygularının bu kadar iyi anlaşıldığını düşünüyor olmalı ki; bardaktan boşanırcasına yağan yağmur gibi boşalıyordu duyguları dudaklarından. Anne, baba ve öğretmen arasında süren duygu yoğunluklu bu konuşmalardan sonra sıra çocuğun eğitim geleceği ile ilgili plânlar yapmaya gelmişti. Çocuk bir okula gönderilmeliydi, gönderilecekti.

Fakat öğretim yılının ortasıydı Fakat öğretim yılının ortasıydı. Bu nedenle gelecek öğretim yılına kadar çocuk için, okula hazırlama ve konuşma eğitimi programı hazırlandı. Randevular verildi, çalışmanın amacı anlatıldı aileye. Evet zorlu bir uğraş başlamıştı, öğretmen ve güzel kız için. Günler, haftalar, aylar; çizgiler, harfler, sayılar; ses tanıma ve dudaktan okuma çalışmaları derken, üç dört ay geçmişti aradan. Pek de mesafe kat edildiği söylenemezdi aslında. Çünkü çocuk hiç hazır değildi. Sesin ne demek olduğunu algılayamıyor, konuşma gereğini, konuşarak iletişim kurulduğunu kavrayamıyordu. Ses denen bir şey yoktu dünyasında. Öğretmen usanmadı, sabırla devam etti çalışmalar. Bir kelime bile duymak çok önemliydi çocuğun ağzından.

Çalışmanın beşinci altıncı ayına gelindiğinde nihayet çocuk, çok basit birkaç kelimeyi dudaktan anlayarak ve resimlerden tanıyarak söylemeye başladı. Sesi keşfetti. Sesin ve konuşmanın anlamını kavramaya başladı. Öğretmen motive olmuş, daha bir azimle çalışmaya başlamıştı. Öğretmen, yapılan çalışmaların, harcanan emeklerin boşa gitmediğini, çok zor da olsa çocuğun konuşmayı da öğrenebileceğini aileyle paylaşmak istiyordu. Ve bir çalışmanın başlangıcında baba da alındı çalışma odasına. Çocuğun söyleyebildiği kelimeler gösterilecekti babaya.

Öğretmen çocuğa dönerek, alçak bir ses tonu ve belirgin dudak hareketleriyle, babasını göstererek"baba" dedi. Çocuk bağırarak"baba, baba" dedi. Tekrar, tekrar "baba, baba, baba" dedi. O sırada öğretmen babayla göz göze gelmişti. Hiç de beklemediği ve hazırlıklı olmadığı bir durumla karşılaştı. O anda, babanın yüzündeki ifadeyi ve duyguyu tarif etmek imkânsızdı aslında. Heyecandan kızarmış bir yüz, sevinçten parlayan ve minnet duygularıyla ışıldayan gözler, gözlerden akan damla damla yaşlar ve şükürle havaya kalkan eller.

Öğretmen dayanamadı bu duygusal ortama. İçi dolmuştu    Öğretmen dayanamadı bu duygusal ortama. İçi dolmuştu. Ama öğretmendi ya, ağlamak olmazdı öğrencisinin yanında. İçini çekerek ve derin nefesler alarak koridora çıktı, baba ve kızı duygu dolu dünyalarında baş başa bırakarak. Baba haklı diyordu aslında, içinden. Çünkü sekiz yıl beklemişti baba, o kelimeyi duymak için. Dile kolay, tam sekiz yıl beklemek, bir "baba" demesini duymak için yavrusundan. Öğretmen rahatlamak için dalgın dalgın yürüyor, büyük bir gurur ve iç rahatlığıyla, "iyi ki öğretmen olmuşum" diyordu. Hayatı boyunca yapmaktan hep şeref duyacağı mesleğiyle bir defa daha övünüyordu. Başka hiçbir şekilde yaşanamazdı çünkü az önce yaşadığı gurur.

Bir defa daha gelsem dünyaya. yine öğretmen olurum diyordu, içinden Bir defa daha gelsem dünyaya... yine öğretmen olurum diyordu, içinden. Hayır hayır yüz defa daha gelsem dünyaya, yüz defa daha öğretmen olurum, diyordu. Gözleri ufuklara dalarak, kendi kendine "genç öğretmen, henüz işin bitmedi, metin olmalısın, duygularını belli etmemelisin. Hayatında belki de daha çok sayıda, büyük kırmızı yanaklı ve kocaman yeşil gözlü güzel çocukla karşılaşacaksın. Daha yolun başındasın, çok çalışmalısın."