PREMENSTRUAL SENDROM DAHA YÜKSEK ORANDA CİNSEL FONKSİYON BOZUKLUĞU VE CİNSEL STRES İLE İLİŞKİLİDİR DR GÜLŞAH İLHAN, DR FATMA FERDA VERİT ATMACA, DR HÜRKAN AKYOL, DR MERYEM EKEN SÜLEYMANİYE KADIN DOĞUM VE ÇOCUK HASTALIKLARI EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ
Amaç Premenstrual Sendrom (PMS) fiziksel ve psikolojik semptomlara neden olduğundan, cinsel yaşam üzerinde olumsuz etkilere sahip olabilir. PMS' li kadınlarda cinsel fonksiyon ve cinsellikle ilişkili kişisel stres arasındaki ilişki henüz incelenmemiştir.
PMS' nin kadın cinsel yaşamı üzerindeki etkilerini araştırmak. PMS' si olan kadınlarda cinsel fonksiyonları ve cinsel stresi değerlendirmek.
MATERYAL-METOD Şubat 2014-Ocak 2016 tarihleri arasında Süleymaniye Kadın Hastalıkları ve Doğum Eğitim Araştırma başvuran hastalarda yürütülmüştür.
18- 40 yaş arası,semptomları PMS' yi düşündüren, gebe olmayan, fizik muayenesi normal, önemli bir sistemik hastalığı olmayan, olan, vitamin, oral kontrasetif, hormonal ve psikotropik ilaç kullanmayan, laktasyon döneminde olmayan, Türkçe okuyabilen, yazabilen ve konuşabilen hastalar çalışmaya dahil edildi.
Anksiyete bozuklukları, premenstruel disforik bozukluk, depresyon, migren, kronik yorgunluk sendromu, irritabl bağırsak sendromu, distimik bozukluk, majör depresif bozukluk, tedavi edilmemiş hiper-hipotiroidizm, kortizol fazlalığı, diyabet, kalp-damar hastalıkları, karaciğer ve böbrek yetmezliği, anamnezde histerektomi, ooferektomi veya mastektomi olması, antipsikotik, antihipertansif, antidepresan, antihistaminik, benzodiazepinler de dahil olmak üzere cinsel fonksiyonları etkileyen ilaçların kullanımı ve hastaların menopoz döneminde olması dışlama kriterlerindendir.
Araştırmaya dahil olma ve dışlama kriterleri sağlandıktan sonra katılımcılar Beck depresyon envanteri (BDI) doldurdular. Beck depresyon skoru< 17 olan hastalara demografik özelliklerini değerlendiren anketler (yaş, gravida, parite, boy, kilo, evlilik süresi, aile geliri) yapıldı.
Daha sonra hastalara PMS tanısını doğrulamak için ileriye dönük olarak 2 ay boyunca sorun şiddeti günlük kayıt çizelgesi (DRSP) doldurmaları istendi.
Bir sonraki adımda; Cinsel işlev; Kadın Cinsel İşlev Ölçeği (FSFI) ile cinsellikle ilişkili kişisel stres Kadın Cinsel Distres Ölçeği Revize (FSDS -R) ile değerlendirildi.
Total FSFI skoru 26,55 olan hastalara cinsel fonksiyon bozukluğu tanısı konurken, FSDS –R skoru ≥11 olan hastalara cinsellik ile ilgili yüksek kişisel stres varlığı tanısı konmuştur.
BULGULAR 167 kadın çalışmaya katılma kriterlerini karşıladı. 167 kadının 9'u çalışmaya katılmayı reddetti. 6' sının Beck depresyon skoru ≥17 2'sine çalışma süresinde ulaşılamadı. 7' si DRSP formunu tamamlayamayarak çalışma dışı bırakılmıştır. Sonuçta 143 PMS vakası ve 73 sağlıklı kontrol çalışmaya alındı.
İki grup arasında demografik özellikler açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı( p> 0.05).
PMS grubunda; Tüm FSFI domainleri ve toplam FSFI skoru kontrol grubuna göre daha düşük ( p <0,05). FSDS -R toplam puanı daha yüksek bulundu. (p <0,05).
PMS grubunun % 77. 6' sı ve kontrol grubunun % 27 PMS grubunun % 77.6' sı ve kontrol grubunun % 27.3'ünde cinsel işlev bozukluğu vardı. Cinsellik ile ilgili kişisel stres oranı PMS grubunda % 51.7 iken, kontrol grubunda % 24.5 idi. Gruplar arasındaki farklar istatistiksel olarak anlamlı saptandı( p <0.05).
Her iki grupta FSFI ve FSDS-R toplam puanları arasında negatif ve anlamlı bir korelasyon saptandı (p< 0.001). PMS grubunda korelasyon kontrol grubuna göre daha yüksek bulunmuştur.
SONUÇ Çalışmamızda PMS grubunda hastaların daha fazla cinsel işlev bozukluğu ve daha yüksek cinsellik ile stres düzeylerine sahip olduğu görülmüştür.