Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

KATILIM BANKACILIĞI VE TÜRKİYE’DEKİ GELİŞİMİ

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "KATILIM BANKACILIĞI VE TÜRKİYE’DEKİ GELİŞİMİ"— Sunum transkripti:

1 KATILIM BANKACILIĞI VE TÜRKİYE’DEKİ GELİŞİMİ
Yrd. Doç. Dr. Mustafa CANBAZ Kırklareli Üni. İİBF- İşletme Bölümü Öğr. Üyesi

2 GİRİŞ Bu bölümde, Türk Finans Sistemi’nde ‘Katılım Bankacılığı’ şeklinde konumlanan, ancak çalışma esaslarının dayandığı temeller nedeniyle ‘Faizsiz Bankacılık’ olarak tanımlanan bankacılık uygulaması ele alınmıştır. 1940 sonrası, İslam Ülkelerindeki teorik çalışmalarla gündeme gelen ‘Faizsiz Bankacılık’, 1970 sonrası pratiğe dönüşmüştür. Bu gelişmeler, eşzamanlı Türkiye gündeminde yer almış ve yaklaşık 30 yıldan bu yana da, ‘faizsiz bankacılık’ yapan kurumlar sistemde yer almaktadır. Günümüzde, ‘Katılım Bankaları’ olarak tanımlanan bu kurumların Türk Finansal Sistemi’ne girişleri, ‘Özel Finans Kurumu (ÖFK)’ şeklinde olmuştur. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

3 Faizsiz bankacılık, Müslümanların yaşadığı İslâm coğrafyasında ortaya çıkmıştır. Ancak, başta Avrupa, ABD, Rusya Federasyonu ve Uzak Doğu ülkeleri olmak üzere çok sayıda ülkede ‘faizsiz’ esaslara göre faaliyet gösteren banka vardır. Çağdaş bankacılığın bir parçası haline gelen faizsiz bankacılığın, bir yandan İslam Ülkeleri’nin sahip olduğu ekonomik potansiyelin reel alana kazandırması, diğer yandan kazandırdığı yeni ve farklı ürünlerle sektörden önemli pay alacağı görülmektedir. Türkiye Kalkınma Bankaları Birliği(TKBB) verilerine göre, beş kıtada 80’e yakın ülkede faaliyet gösteren faizsiz banka sayısı 300’ü aşmıştır. Bunların yüzde 40’ı Körfez Bölgesi dahil Arap ülkelerinde faaliyet göstermesine rağmen son yıllarda uluslararası piyasalarda yaşanan ‘finansal krizler’in ardından, tüm dünyada ilgi daha da artmıştır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

4 Bu ilgi, Uluslararası Para Fonu(İMF)’nun da dikkatini çekmiş ve 2009’da ‘İslam Bankacılığı’ üzerine bir çalışma raporu yayınlamıştır. Bu rapora göre, faizsiz bankacılık yapan kurumların 2007 yılı sonu itibarıyla, finansal varlıkları 509 Milyar dolara ulaşmıştır. Uluslar arası Finans Servisi Londra (IFSL)’nın verileri de İslami Finans Sistemi’nin küresel boyutlarının her geçen yıl artan bir hızla yükseldiğini teyit etmektedir. IFSL’ye göre, 1990’lı yıllarda 150 Milyar doları ancak bulan faizsiz finans hacmi, 2010 yılında 1 Trilyon dolar seviyesine yükselmiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

5 Kuwait Finance House’e göre, 2010 yılında global faizsiz fonların hacmi, 1,2 Trilyon dolara yükselmiştir. Her yıl ortalama, yüzde 20’ler düzeyinde büyüyen faizsiz finans hacmi 2013’te, 1,5 Trilyon $’a çıkması beklenmektedir. Türkiye’de ise, ilki 1985 yılında faaliyete başlayan ve bir ara sayıları 6 olan ‘Özel Finans Kurumu’ sayısı, 2005’ten itibaren 4’e inmiş ve bu tarihten itibaren faaliyetlerine ‘Katılım Bankası’ olarak devam etmektedirler. 2000 yılı sonunda, aktif toplamı 2,3 Milyar TL. olan Katılım Bankaları’nın büyüklüğü 2011 sonunda 56,2 Milyar TL.’ye yaklaşmıştır. Böylece, yüzde 2.3 olan Türk Bankacılık Sistemi’ndeki payı 4,60’a yükselmiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

6 Katılım Bankacılığı, nüfusun hemen hemen tamamı Müslüman olan Türkiye gibi ülkelerde genelde ‘dini ve ahlaki’ nedenlerle gündeme gelmiştir. Başka sebepler olsa bile, geleneksel bankacılık sistemine uzak duran geniş bir kesim, ‘faiz’ olgusuna olumsuz bakmaktadır. Bu kesimin elindeki kaynak ve fonların ekonomiye kazandırılması başta olmak üzere, özellikle Körfez sermayesini Türkiye’ye çekmek amacıyla 1983 yılında bir kararname çıkarılarak, ‘Faizsiz Bankacılık’ uygulamasının yolu açılmıştır. ‘Özel Finans Kurumu - ÖFK’ olarak ekonomiye kazandırılan sistemin gelişmesinde, ülke ve dünya konjonktürü önemli etkiye sahip olmuştur. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

7 Geleneksel sistemde ‘Banka’, elinde fon fazlası olan kesimden topladığı ‘mevduatı’, fon açığı olan kesime ‘kredi kullanıcıları’na aktarma fonksiyonu görür. Temelde sistem, elinde para/fon olan kesimden, fon açığı olan kesime kaynak aktarma mekanizmasıdır. Ancak, sadece bu değil, bir çok konuda daha aracılık işlemi de yapar. En önemli özelliği, ‘güvene dayalı’ bir sistem olmasıdır. Gelişiminde, ekonomik faaliyetin dışında kalan ve yastık altı olarak ifade edilen kaynakların çekilebilmesi kadar, toplanan kaynakların en yüksek verim ve etkinlikte kullanılması kaçınılmazdır. Burada, sistemin hem kaynak toplanırken ve hem de kullandırırken, ülkedeki insanların inanç ve değer yargılarına uyumlu olması da gerekir. Bu gereklilik, Türkiye gibi kaynak ihtiyacı yüksek gelişen ekonomiler için daha fazladır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

8 Geleneksel bankacılıkta, ‘mevduat’ toplanırken ve kredi kullandırılırken ‘sermayenin kirası’ anlamında ‘faiz’ kaçınılmazdır. Ancak, başta müslümanlar ve farklı inanç sahipleri olmak üzere, çok sayıda insan inançları gereği ‘faiz’den uzak durmaktadır. Faize karşı olan bu kesimin elinde bulunan kaynaklar ile Körfez Bölgesi’nde petrol kaynaklı oluşan birikimin ekonomiye kazandırılması amacıyla, 1970’li yıllardan itibaren bankacılıkta ‘faizsiz’ döneme geçilmiştir. Benzer uygulama, 1980 sonrasında Türkiye’de de başlamıştır. 2005’ten bu yana, ‘Katılım Bankacılığı’ olarak devam eden uygulama, giderek bankacılık sisteminden daha fazla pay almasına karşın oldukça düşüktür. Çalışmanın, İlk kısmında sistem tanıtılmış, İkinci kısmında ise, Türkiye’deki gelişimi hakkında açıklama yapılmıştır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

9 DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE KATILIM BANKACILIĞI
Son yüzyıl hatta elli yıl içerisinde insanoğlu eskiye nazaran pek çok yenilikle karşılaşmıştır. Bu süre zarfında, iletişim ve bilişim araçları olağanüstü şekilde gelişmiş, dünya üzerindeki insan nüfusu muazzam ölçüde artmış, üretim şekli ve tüketim alışkanlıkları değişmiş, ihtiyaçlar çeşitlenmiş, fazlalaşmış ve farklılaşmıştır. Bankacılık sektörü, diğer tüm sektörler gibi, hatta daha fazla önem kazanarak, iktisadi hayatın tümünü etkileyecek ölçüde yaygınlık kazanmıştır. Bugün, bankacılık açık ve kapalı tüm ekonomik sistemlerin hakim unsuru ve teknoloji odağı haline dönmüştür. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

10 İnsanoğlu başlangıçta ihtiyaçlarını, önce tabiattan toplamak suretiyle karşılamıştır. Yeryüzünde ilk kez, Anadolu’nun güneydoğusunu da içine alan Mezepotamya bölgesinde kabile düzenindeki insanlar, yerleşik düzende tahıl üretmeyi ve hayvanları evcilleştirmeyi başarmışlar ve önemli aşama geçilmiştir. Metal işleme teknolojisi, yazının bulunması, yanı sıra sosyal bir varlık olan insanoğlunun ihtiyaçlarının artmasıyla, ‘takas’ şeklinde başlayan ilk ticari faaliyet yeni bir şekle dönüşmüştür. Malı malla değiştirme (trampa = bartering) olarak tanımlanan ‘takas’ yöntemiyle yapılan alışverişin sakıncaları ve yetersizliği karşısında, ‘para’ olarak kabul edilen değerli materyaller kullanılmaya başlamıştır. Parayı değişim aracı olarak ilk kullananlar, Lidyalılar olmuştur. M.Ö. 6. Yüzyılda Batı Anadolu’da Lidya Kralı Kroisos zamanında basılan gümüş sikkeler ilk metal paralardır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

11 Mezepotomya (Sümerler ve Babil) ile Akdeniz çevresinde (İskenderiye ve Efes gibi) kurulmuş olan medeniyetler, alıs verişte değişim aracı olarak metal (para) kullanımı yanı sıra bankacılık benzeri işlemleri gerçekleştirenler olarak bilinir. Başka devletlerde de varlığını uzun süre devam ettiren metal para sisteminde, genelde altın ve gümüş sikkeler kullanılmıştır. Değerli bu madenlerin elde nakit bulundurulup ticarete konu edilmesi başta güvenlik olmak üzere bir çok (taşımak, saklamak, korumak, kaybolmak, aşınmak gibi) sorun doğurmuş, sonraları bunları aşmak için büyük sarraf ve bankerler tarafından, kendilerine bırakılan bu sikkeler karşılığında senet düzenlenmiş ve bu değerli kağıtlar (senet = bono) zamanla ticari yaşamda para olarak yerini almaya başlamıştır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

12 Osmanlı Devleti’nde de, 1844 yılına kadar metal para (Altın) sistemi güçlü bir şekilde hüküm sürmüş, yaşanan para sıkıntısı ile birlikte, kağıt paraya geçiş başlamıştır. 1840 yılında, “para yerine geçen kağıt” niteliğinde, gerçekte ise para olmaktan çok faiz getirili borç senedi veya hazine bonosu şeklindeki ilk banknotlar basılmıştır. Böylece bütçe açıklarımı kapatmak amacıyla başvurulan ilk kağıt paralar tedavüle çıkarılmıştır. Batı’da ise, kağıt para, coğrafi keşifler ve biriken zenginlik sonrası görülmüş, önce 1690 yılında Amerika’da, 1694 yılında ise İngiltere’de kağıt para kullanılmaya başlanmıştır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

13 Ticari hayatın doğal sonucu, yanı sıra diğer faktörlerin de etkisiyle, bir kesimde, ihtiyacın üstünde sermaye (ürün veya mal/para) birikmiş, diğer yanda ise, başta zorunlu ihtiyaçları olmak üzere diğer ihtiyaçlarını karşılayamayan genişçe bir toplumsal kesim sürekli var olagelmiştir. Günlük iaşe/ürün veya para sıkıntısı içindeki insanların ihtiyaçları, önceleri daha çok eş ve dost çevresinden yardımlaşarak veya borçlanarak, yanı sıra bazı müesseseler vasıtasıyla karşılanmıştır. Varlık sahibi bazı kişiler, toplumda ortaya çıkan borç para ihtiyacını ‘kazanca’ tahvil etmeyi düşünmüş ve ‘bir bedel karşılığında’ onlara parayı satmaya başlamıştır. Bankacılık benzeri faaliyetlerin geçmişi, oldukça eski dönemlere M.Ö yıllarına kadar dayanır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

14 İlk örnekler, Sümerler’de, Babil İmparatorluğu’nda ve Eski Mısır’da insanların mallarını emniyete almak amacıyla mabet ve tapınakların dokunulmazlığı ve din adamlarının güvenilirliğinden yararlanmaları suretiyle ortaya çıktığı kabul edilmektedir. İnsanların güven duydukları kişilere emanet mal veya kıymetli varlıklarını bırakması, bugün de sıkça karşılaşılan beşerî (hukukî) bir işlemdir. Hatta, konu, Fıkıh kitaplarında, vedîa başlığı altında ele alınmıştır. Vedîa, Mecelle’de ‘korunması için bir kimseye emanet olunan mal’ olarak tanımlanmıştır. Diğer yandan, Peygamberimizin Hz. Muhammed (S.A.V.) Mekke’den Medine’ye Hicret etmeye hazırlanırken kendine emanet bırakılmış olunan malları sahiplerine vermesi için Hz. Ali’yi görevlendirmiş olması, Müslüman toplumda benzer işlemlere başvurulduğunu göstermektedir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

15 Güvenilir kişilere emanet verme ve geri alma şeklinde başlayan işlemler zamanla, emanet edilen malların, ihtiyacı olan bir başkasına bir senet karşılığında emanet/borç olarak verilmesiyle, bankacılık faaliyetlerine doğru dönüştüğü görülmektedir. Akdeniz’e yakın bölgedeki Mezopotamya’da kurulan Babil Devleti’nin Hükümdarı Hammurabi (M.Ö arası saltanat sürmüş) kendi adıyla bilinen yazılı ilk kanunlar içinde, ekonomik faaliyetlerle ilgili teferruatlı hükümler yer almıştır. Başta bankacılık işlemlerinden ikraz (borçlanma) usulleri ve tahsili olmak üzere, faiz oranları, simsarlık (komisyonculuk) uygulamaları yer almış olup, bunlar faizsiz bankacılık tarihi için başlangıç kabul edilen hükümlerdir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

16 Emanet (alıp-verme) işlemi yapan din adamları/rahipler ise, ihtiyaç sahiplerine verdikleri borç mallar ile alacaklarını değişik levha ve belgelere kayıt yapmışlardır. Bankacılık benzeri bu işlemler, bir anlamda bankacılık sayılmıştır. Sonraki asırlarda, bir yandan mal mübadelesi (trampa) yerini paraya bırakmış, diğer yandan bankacılık hizmetleri din adamları ve mabetlerin tekelinden çıkmaya başlamıştır. Bu arada, ticaretle uğraşan, özellikle zengin Yahudi ailelerinin bunların yerini aldığı, bankerlik ve bankacılık benzeri faaliyetlerin bu kişiler tarafından yürütüldüğü görülmüştür. Selçuklu ve Osmanlı toplumlarında ise, başta kamu olmak üzere gönüllü vakıf ve sandıklar olmak üzere farklı araçlarla insanların zaruri ihtiyaçları yanı sıra para (kredi) ihtiyacı karşılanmaya çalışılmıştır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

17 İslam’da, ekonomik gücün birkaç elde toplanması, gelir ve servetin belirli ellerde birikmesi ve kişilerin sınırsız mülk edinme hakkının yasaklanmış olması, ihtiyaç sahiplerine doğal bir mekanizma (zekat, sadaka, vb) aracıyla kaynak aktarımına imkan verilmiştir. Bir kazanç kapısı olarak ticarileşmeden toplumsal dayanışma ve yardımlaşma sayesinde, faizle borç verme üzerine kurulu sisteme olan ihtiyaç oluşmamıştır. İktisadi faaliyette borç yerine, özkaynak tercihi, bunda etkili olmuştur. Buna karşılık, Batı’daki en uzun ömürlü devlet olan Roma’da, 13. yüzyılda ‘banker’ veya ‘sarraf’ denilen kişilerin basit tezgahlarda para yerine geçen kıymetli maden/mal ticareti yapmaya başladıkları görülmüştür. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

18 Birkaç asır sonra bu basit ticari yapı, ‘banka’ya dönüşmüştür
Birkaç asır sonra bu basit ticari yapı, ‘banka’ya dönüşmüştür. Bu dönüşümde, şu faktörler etkilidir; Kağıt paranın kullanıma başlanması, Sermaye birikiminin sağlanması, Sanayi üretiminin artması, Kişi ve işletmelerin paraya olan taleplerinin artmasıdır. Kısaca, coğrafi keşiflerle sağlanan maddi zenginleşme ile her tür insan ihtiyacının ticarete tahvil edilme düşüncesi bankacılığın başlangıcında en etkili faktörlerdir. Diğer yandan, toplumsal dayanışma ve yardımlaşma duygusunun zayıflığı, önemli bir başka faktördür. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

19 Bankacılığın Kurumlaşması ve Faiz
Bankacılık, ilk medeniyet beşiği Akdeniz’den Babil ve Finikeliler yoluyla Eski Yunan’a geçmiştir. Burada, M.Ö. VI Yüzyıl’dan itibaren tapınaklarda din adamları yanı sıra Trapezites adı verilen bankerler tarafından tefecilik işlemlerinin yapıldığı görülmüştür. Kavramın kökeni, İtalyanca “Banco” kelimesine dayanır. Orta Çağ’da Roma’da çarşı ve meydanlarda para sahibi kişilerin ‘faiz karşılığı borç para alıp - verme işlemi’ni “banco” adını verdikleri tezgâhlar arkasında yapmalarından dolayı ‘banka’ isminin kullanıldığı kabul edilmektedir. Tezgahın başında mal/para ticareti yapan bu kişilere, ‘banker’ denilmiş, ‘tefeci’ olarak da tanınan bu kişiler ilk bankacılar olarak kabul edilebilir. Yanı sıra, bugün ‘faktoring’ olarak bilinen ‘çek veya senet kırdırma’ faaliyeti de, yine bu kişiler tarafından yapılmıştır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

20 Bu, bazı ilerleme ve gelişmelerin ardından gerçekleşmiştir. Bunlar;
Avrupa ülkelerinde, Sanayi Devrimi sonrası üretim artmış ve yeni pazar arayışları başlamıştır. Ticaretin gelişmesi, diğer yandan sömürge ülkelerden taşınan zengin madenler, büyük bir sermaye/para birikimi sağlamıştır. Ortaya çıkan bu gelişme, diğer yandan ticaret erbabının sermaye ihtiyacını da büyütmüştür. Bu ortamda, uzun zamandır basit tezgahlarda yürütülen bankerliğin, bankaya dönüşme ihtiyacı farkedilmiş ve nihayet yılında Venedik Bankası’nın kurulmasıyla, kurumsallaşma süreci başlamıştır. Bu, bazı ilerleme ve gelişmelerin ardından gerçekleşmiştir. Bunlar; Sağlıklı bir kayıt düzeni için muhasebe tekniğinin gelişmesi, Para ve benzeri kıymetli senetlerin gelişmesi, Banknotun genel bir değişim/mübadele aracı haline gelmesi sonucudur. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

21 Banka kavramı üzerine, herkes tarafından tatmin edici bir tanım hemen hemen imkansızdır. Hele, bugün şubeye gitmeden birçok parasal işlemin yapıldığı ‘şubesiz veya elektronik bankacılık’ döneminde, tanım güçlüğü bir kat daha artmıştır. Ancak, temel faaliyet konusundan hareketle bir tanım yapmak daha doğru bir yaklaşım olur. Banka, kişilerin ellerinde bulunan küçük-büyük tasarrufları toplayarak bunları daha büyük sermayeye dönüştürmenin bir aracı haline gelmiş ve toplanan bu paraları gelir sağlayıcı işlere ‘kredi’ yoluyla kanalize eden, daha büyük ortaklıkların ortaya çıkmasına ve üretim artışına katkı sağlayan kuruluşlardır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

22 Bir başka açıdan, bankalar, toplumda bazı insanların üretim veya başka yollarla elde ettikleri alım güçlerinin tüketilmeyen kısımlarının başkasına kullandırarak sağladıkları parasal fark/faiz ile faaliyetini sürdüren kuruluşlardır. Bu tanımlar dışında, banka ‘para ticareti yapan işletmeler’, ‘sermayeyi düşük faizle alıp, yüksek faizle satan işletmeler’ şeklinde de tanımlanmaktadır. Dikkat edilirse, tüm tanımlarda ortak nokta, ‘emanet aldıkları parayı ticari bir emtia gibi satmaları’dır. Bankaların bu temel fonksiyonuna, son Yüzyılda bir çoğu elektronik ortamda gerçekleştirilen yenileri eklenmiştir. Bunlar, menkul değer ve yatırım fonu alım-satımı, ödemelerde aracılık yapma, para transferi/nakli, senet tahsili, emanet kabulü gibi çeşitli hizmetlerdir. Hatta, bu faaliyetler ‘yatırım ve ticaretin kredilendirilmesi faaliyeti’nden daha önemli hale gelmiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

23 Banka, her tür faaliyet ve hizmeti karşılığında, başta faiz olmak üzere, komisyon, işlem bedeli, dosya masrafı, v.b. isimler altında ücret alır. ‘Banka’ üzerine yapılan her değerlendirme ve görüş, ‘para’ kavramı yanında ‘kredi’ ve ‘faiz’ konularını da kapsar. Bilindiği gibi, para, mal ve hizmet mübadelesi (değişimi)nde veya borç ödemelerinde herkes tarafından kabul edilen bir araç, bir başka açıdan kullanılmaya hazır satınalma veya borç ödeme gücüdür. Paranın satın alma gücü, bir anlamda paranın değeridir. Mübadele aracı olma özelliği ve fonksiyonu ise en önemli yanı olup, servetle olan esas farkını ortaya koyar. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

24 Paranın temel özellikleri Ortaçağ’dan itibaren, kişiler ve son birkaç yüzyıldır ise kurumsal yapılar eliyle genişletilmiştir. Bu değişimde en önemli katkıyı, bankalar sağlamıştır. Bankalar, elinde ihtiyaç fazlası para bulunan kesimlerden topladıkları paraları, bir yandan emanet olarak saklarken diğer yandan bir bedel (faiz) karşılığında talep edenlere borç olarak vermek üzerine konumlanmışlardır. İhtiyaç sahiplerine borç olarak verilen veya kullandırılan para/fon aktarma işlevi, finans dünyasında ‘kredilendirme’ veya ‘kredi verme’ olarak tanımlanır. Dikkat edilirse, ‘faiz’ hem kredi hem de bankacılık tanımında vazgeçilmez bir parça (mütemmim cüz) olarak yer almaktadır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

25 Faiz, en basit anlamda vade sonunda iade edilmek üzere başkasına kredi olarak verilen tutara (anapara) ilave olarak borçlu tarafından alacaklıya ödenen bedeldir. Ekonomik anlamda ‘faiz’, parayı belirli (geçici = muvakkat) bir zaman için kullanmanın bedeli, diğer ifadeyle “paranın kirası” anlamına gelir. Faiz, tüm kutsal dinler tarafından kötü görülmesi ve yasaklanması nedeniyle tarihsel süreç içinde, en çok tartışılan iktisadi olgulardan biridir. Adam Smith ve Ricardo gibi ünlü iktisatçılar, ‘sermayenin getirisi/karı’nı faiz olarak tanımlarken, bazı iktisatçılar ‘tasarrufun karşılığı’, Keynesyen kuram ise, ‘likiditeden vazgeçmenin bedeli’ kabul etmiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

26 Faiz, Müslüman toplumların ‘banka’ ile temasını geciktiren temel sebeptir.
Fatih Sultan Mehmet’in fethinden beri, kadim ticari geçmişi nedeniyle İstanbul’da tefecilik faaliyetinde bulunan sarraf kişilerin varlığı bilinse de, ‘banka’nın Osmanlı’ya girişi oldukça geç bir tarihte gerçekleşmiştir. Buna karşılık, kanundışı faizciliğin (tefecilik) önünü kesmek amacıyla ‘para vakıfları’ kurulmuştur. Yanı sıra, kağıt paranın henüz bilinmediği dönemlerde (İstanbul) Kapalıçarşı’da, şimdiki bankaların yaptığı gibi yine kıymetli eşyaları saklama hizmeti veren ‘emanet sandıkları’ kurulmuştur. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

27 Tefecilik ve bankerlik, Türkler arasında çokça itibar görmemiş, kötü görülmüştür. Para ihtiyacını faizsiz ya da vakıf kanalıyla gideremeyen kesimlerin varlığı, fakirliği kötü gören Yahudiler başta olmak üzere bazı gayrimüslim unsurların, bu alanda iştigalini sürekli hale getirmiştir. 19. Yüzyılın sonunda, İstanbul’daki hatırı sayılır bankerler arasında bir tane bile Müslüman-Türk yoktur. Kırk büyük bankerin on ikisi Rum, on ikisi Ermeni, sekizi Musevi ve beşi Levanten’dir. Bu yüzyılda, İstanbul para piyasasında, otuz dört büyük tefecinin on sekizi Rum, altısı Musevi ve beşi de Ermeni’ olup, piyasanın azınlıkların tekelinde olduğu görülür. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

28 İslam dini, iş ve ticaret hayatıyla ilgili karşılıklı rızâ ve gönül hoşnutluğunu temel ilke olarak koymuştur. Akde, diğer ifadesiyle sözleşmelere ve verilen söze bağlılığı emretmiş, aldatma, yalan beyanda bulunma, zorlama, karaborsacılık, karşı tarafın sıkıntıda olmasından yararlanma, belirsizlik ve risk sömürüsü yoluyla kazancı yasaklamıştır. Diğer yandan, sermayenin riske katılmaksızın emeksiz kazanç yasaklanmış, hatta bu yoldan sağlanan gelir değersiz, hukuken korumasız kabul edilmiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

29 Benzer şekilde önceki, mukaddes tüm kitaplarda kötü görülmüş, ya yasaklanmış, ya da sınırlanmıştır. Hammurabi Kanunları’nda sınırlandığı görülürken, Mısır’da, bileşik faiz yasaklanmıştır. Roma ve Yunan’da, yasak olmamasına rağmen bankerlik ve ticaret aşağılık işler olarak kabul edilmiş ve itibar görmemiştir. Bu tüden işler, Osmanlı coğrafyasında olduğu gibi, Yahudiler ve Fenikeliler tarafından yapılmıştır. Yahudiler, gerçek Tevrat’ı değiştirerek, faizi kendi aralarında yasak saymalarına karşın Yahudi olmayanlara karşı serbest saymışlardır. Luka İncili’nde faiz yasağından söz edilmekte olup, Hıristiyan dünyası, bu yasağa uzun bir süre devam ettirmiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

30 Tarih boyunca, başta Eflatun ve Aristo gibi batılı bilim adamları olmak üzere bir çok düşünür, filozof ve devlet adamı haksızlığa yol açtığı, geniş halk kitlelerinin sömürülmesine sebep olduğu, paranın bir kazanç veya servet aracı olarak kullanılamayacağı için faize karşı çıkmışlardır. Ancak, kilisenin toplum üzerindeki etkisinin yoğun olduğu Ortaçağ boyunca Avrupa’da, Yahudiler bankerlik yapmayı sürdürmüşler ve böylece zenginliklerine zenginlik katmışlardır. Toplumda doğurduğu haksızlık karşısında şairler, faizi konu yapan şiirler yazmışlar, bunlardan biri, ABD’li Ezra Pound ( )’dur. Pound, ‘Faize Karşı’ Kantosu ile dikkat çekmiştir. Bu arada, ‘Yahudiler bankaları yönetiyor’ dediği için de Amerika’ya ihanet etmekle suçlanmıştır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

31 ‘Usuray - Riba Kantosu’nun bazı kısımları şöyledir;
“Riba yüzünden taşından alıkonur yontucu, Dokumacı tezgahından koparılır ribayla, Pazara gelmez olur yün, Kendi buğdayını yemez köylü, İnsanı ve kalemini paslandırır riba, Zanaatkarı yok eder, zanaatı yıkarak, Ana rahminde öldürür çocuğu riba, Kurutur hevesini delikanlının, Çöktürür musibetleri yatağa uzanır gelinle Güveyin arasına”. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

32 “Sen torba torba paranla Rahat yaşayan Tefeci:
Bir başka Batılı ise, 16 yüzyılın başında Ortaçağ Avrupa’sında belirli kişiler (Tefeci) elinde sermaye birikimin sağlanması ve bunların monopol bir piyasada yüksek faizlerle ihtiyaç sahiplerine kullandırılması karşısında şu şiiri yazmıştır; “Sen torba torba paranla Rahat yaşayan Tefeci: Altınlarınla ense yapman Ulu Tanrı’nın hoşuna gitmez, Açgözlü tefeciliğin yüzünden Gasp ettiğin onca şey yüzünden: Günahlarından ötürü pişmanlık getirmezsen Payına cehennem ateşi düşecek” M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

33 Batının sosyal yaşamında Ortaçağlar’dan bile önce yer bulan ‘faiz’, çok sert eleştilere uğramasına rağmen sosyo kültürel hayatta sıradan alışkanlıklar olarak yer bulduğunu ifade etmek gerekir. Bunlardan biri, Norveçli yazar Knut HAMSUN( )’un Benoni isimli romanıdır. Romanda, bir bankere ait şu sözler, adeta mahalli bir küçük bankanın faaliyetini hatırlatmaktadır; Şöyle diyor banker; “Bütün köy bana gelir, hepsine karşı bir baba gibiyim ben. Paralarını bana verirler, lazım oldumu benden alırlar, ben onlara bir makbuz veririm, üzerinde imzam ve tarih. Aradan kısa, uzun bir zaman geçer, gelirler paralarını isterler; işte makbuzun derler. Güzel, sayarım önlerine paralarını, buyurun derim. Fakat bu çok, biz bu kadar vermemiştik ki derler, bunlar faizi, derim… Tabii ya, faizi de var. Ben parayaı işletirim, onunla tekrar para kazanırım”. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

34 Osmanlı Devleti’nde de, özellikle gayrimüslim nüfusun yoğun olduğu ve ticari merkezlerde 15. Yüzyıldan itibaren benzer işlemlerle karşılaşılmıştır. Ancak, bu, Müslümanlar değil, ticari yaşamda etkin olan ve bir kısmı Avrupalı tüccarların temsilcisi olan gayrimüslimler tarafından yapılmıştır. Önceleri alaydan yetişen, para sahibi bu ‘tefeci-banker’ kişiler daha sonraları, ailelerince Avrupa’da yüksek öğrenim yaptırılarak, 1850’lerden itibaren Batılı ülkelerdeki gibi her türlü finansal işlemi yapabilir hale gelmişlerdir. Bankacılık, Osmanlı Devleti’ne bu kişiler marifetiyle girmiştir. Bankacılık, toplumsal dinamiklerden ziyade, dış devletlerin Osmanlı topraklarındaki kendi ihtiyaçlarının karşılanması ve dış ticaretin yürütülebilmesi amacıyla başlamıştır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

35 Geleneksel anlamda ve ‘geçimlik’ olarak sürdürülen üretim, yerel nitelikte olup bankacılığa ihtiyaç duyulmamıştır. Ziraat, esnaflık, hatta ticaret sektöründe küçük ölçekli işletmeler hakim olup, büyük çoğunluğu yakın bölge pazarı için üretim yapmaktadır. Sçenekler dar, gelir düzeyi düşük olduğundan, zaruri ihtiyaçların karşılanması öncelik taşımakta, üretici ve tüketici yüzyüze ilişki içinde bulunmakta, üçüncü kişilerden borçlanma, hele ‘faizli borçlanma’ya gerek kalmamakta, en çok aile ve sosyal çevreden ihtiyaç karşılanmıştır. Öte yandan, para vakfı ve sandıkların para ihtiyacını karşılayan bir fonksiyon görmüştür. Para vakfı sayılarının 16. asırda hızla arttığı görülmektedir. Örneğin bu tarihte Manisa’da 200 kişi tarafından para vakfı kurulduğu, Bursa’daki toplam vakıfların ise yüzde 43’ünün para vakfı olduğu, görülmektedir. Diğer yandan, 17. asırda, Osmanlı sicil kayıtlarına göre, Bursa’da 32 adet emek-sermaye ortaklığı sözleşmesi tespit edilmesi, ticari ve sanayi faaliyet için ihtiyaç olunan sermayenin nasıl karşılandığı konusunda, oldukça net bilgi vermektedir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

36 Devlet ise, 16. Yüzyıldan itibaren zaman zaman yaşadığı mali sıkıntıları aşmak için, sarraflardan kısa vadeli borçlanma yoluna başvurmuştur. Bunlardan ilki, 1683 yılındaki İkinci Viyana Kuşatması sonrasında yapılan akçe tutarındaki ‘iç borçlanma’dır yılına kadar sadece iç kaynaklardan hisse senedi ve bir çeşit Hazine Bonosu olan yıllık sergi ve tahvil şeklindeki borçlanma, sonraki yıllarda banker ve sarraf kişiler tarafından kurulmuş olan ‘bankalar’ aracılığıyla ‘dış borçlanma’ya dönüşmüştür. Devlete borç verme yanında sınırlı sayıda bankacılık benzeri işler yapan bu kişiler, ‘Galata Bankerleri’ olarak tanınmışlardır. Bankacılığa geçişte önemli bir işlev gören bankerlerin Galata’da yerleşiminde, burasının İstanbul’un ana rıhtımı olması, ticaret ve sanayi alanı olması ve nihayet gayrimüslim unsur ve Levantenler’in yoğun yerleştiği Beyoğlu (Pera) bölgesini kapsaması etkili olmuştur. Bölgeyi, adeta bankacılık merkezi haline dönüştüren bu kişiler, hazineye borç vermek, kambiyo işlemleri yapmak, senet iskonto etmek gibi bankacılık benzeri işler yapmışlardır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

37 Osmanlı’nın ilk dış borçlanması, yine ‘Bankerler’ aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Devletin borçlanma arayışlarının yoğunlaştığı dönemde, iç ve dış ticaretin yoğun olduğu İstanbul ve İzmir’de banka kurma girişimleri olmuştur. Bu girişimler sonucu, İstanbul’da Osmanlı Hükümeti’nin himayesi altında 1847 yılında ilk banka kurulmuştur. Dersaadet Bankası (Banque de Constantinople = İstanbul Bankası) ünvanlı bankanın kurucuları, Jacques Alléon ve Manolaki Baltazzi isimli iki Galata bankeridir. Avrupa kaynaklı ithalatın artışı ile devletin borç arayışı birleşince banka kurma, kaçınılmaz hale gelmiş, yabancılar girişimlerini sıkılaştırmışlardır. Diğer yandan, Osmanlı hükümeti de, Galata bankerlerinin tekelini kırmak, daha düşük faizle borçlanmak, banker baskısından kurtulmak amacıyla ‘devlet bankası’ kurma arzusuna girmiştir. Bu, özellikle İngiliz ve Fransız sermayedarların ilgisini arttırmış ve Mart ayı itibarıyla devlet bankası imtiyazını elde etmeyi amaçlayan on dört ayrı öneri sunulmuştur. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

38 Sınırlı alanda, kısa bir dönem faaliyetten sonra, 1852 yılında İstanbul Bankası kapanmıştır. Bundan sonra, Osmanlı İmparatorluğu’nda bankacılığın başlangıcı, 1856’da kurulan Osmanlı Bankası olarak kabul edilir. Osmanlı Bankası, dış borçların alınmasında dönemin Osmanlı Hükümeti ile yabancı sermaye sahipleri arasında aracılık yapmak amacıyla İngiliz sermayesi ile kurulmuştur. Merkezi, Londra olup, Galata’da faaliyete başlamıştır tarihinde tasfiyesi öngörülerek, Sadrazamın onayı ve Osmanlı Hükümeti’nin katılımı ile bir İngiliz- Fransız ortaklığına dönüştürülmüş, Bank-ı Şahane-i Osmani adı ile yeniden örgütlenmesine karar verilmiştir. Böylece, Osmanlı Devleti, kurumsal anlamda ve faizle borçlanacağı, yatırımları finanse edebileceği bir ‘devlet banka’sına kavuşmuştur. Bu arada, 1852 yılında, çıkarılan Murabaha Nizamnamesi ile faiz oranları sınırlanmış ve tefecilik önlenmeye çalışılmıştır. 1923 yılında, Osmanlı Bankası A.Ş. ünvanı alan banka, nihayet yılına kadar faaliyetine devam etmiş ve bu tarihte Türkiye Garanti Bankası A.Ş.’ye devredilerek tasfiye edilmiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

39 Şeklinde sınıflandırma yapılması uygun olur.
Kısaca, Osmanlı’nın toplumsal yapısı bankacılığın ülkeye gelişini geciktirmiş, bir bakıma ihtiyaç doğmamış, ancak devletin borçlanma ihtiyacının karşılanması ve dış ticaretin ortaya çıkardığı zaruretle gündeme gelmiş ve kurulmuştur. Geleneksel faizli bankacılık işlemlerinin iki temel aşamadan geçerek günümüzdeki modern bankacılık dönemine geçilmiştir. Bu aşamalardan ilki, banker ve sarraf kişiler tarafından gerçekleştirilen faizli borç verme işlemleri, sonraki bankacılığın ‘banka’ ünvanlı kurumlar vasıtasıyla yapıldığı aşamadır. Buna göre; Paranın henüz mübadele aracı olmadığı, ‘malın faizle ödünç verildiği’, ilk dönem, Paranın mübadele aracı olarak kullanıldığı, ‘paradan para kazanmak için bizatihi paranın, ticaretinin yapıldığı ikinci dönem, Şeklinde sınıflandırma yapılması uygun olur. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

40 Faizsiz Bankacılık Üzerine Açıklamalar
Müslüman toplumların uzak durduğu ‘bankacılık’ sisteminin temel unsuru ‘faiz’dir. Bankalar, parayı toplarken de bunu kredi olarak ihtiyaç sahibine kullandırırken de ‘faiz’ ortaya çıkar. Bir anlamda, ‘para’, ticari bir mal gibi, bir bedel (faiz) karşılığında satılmaktadır. Ancak, bu şekildeki işlemler, Batılı toplumlardaki din adamaları, düşünürler, hatta şairler tarafından ‘beşeri’ bakışla karşı çıkılırken, Müslüman toplumlarda inanç güdüsüyle karşı olunmuştur. İslam Hukuku’nun asli kaynakları olan Kur’an-ı Kerim ve Hadis’lere göre faiz alıp-verme kötü olarak belirlenmiş ve yasaklanmıştır. Böylece, başta ‘dini’ olmak üzere iktisadi ve sosyal birçok sebep ‘faizsiz bankacılık’ için sebep teşkil etmiştir. Bunlardan ilki olan ‘dini sebep’, Kur’an-ı Kerim’de ‘faizin yasaklanması’dır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

41 İslam’a Göre Faiz Yasağı
Kur’an-ı Kerim’de, riba dört Sure’de geçmektedir. Bu ayetlerin gelişinde tedrici bir yol izlenmiştir. İlk önce gelen ayette, faizin kötülüğüne dikkat çekilmiş, ardından kendilerine yasak edildiği halde bu işlemi yapanların durumuna değinilmiştir. Sonraki aşamada ise, yasaklanmış ve nihayet şiddetli bir şekilde yasak olduğuna vurgu yapılmıştır. Faizle ilgili ilk aşamada inen, Rum Suresi’nin 39. ayeti olup, Mekke’de inmiştir. Ayette; “İnsanların mallarından artsın diye, verdiğiniz faiz Allah katında artmaz. Ama Allah'ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekat ise, işte (sevablarını ve gelirlerini) kat kat arttıranlar onlardır” buyrulmuştur. Faizin kötülüğüne vurgu yapılmış, zihinlerde soru ve şüphe uyandırılmış, buna karşılık zekatın iyiliğine işaret edilmiş ve henüz yasaklanmamıştır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

42 İkinci ve sonraki aşamadaki ayetler Medine’de inmiştir, bunlardan ilki Nisa Suresi’nin ayetleridir. Ayet meali şöyledir; “Yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kimseyi Allah yolundan alıkoymaları, kendilerine yasaklanmış olduğu hâlde faiz almaları, insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle önceden kendilerine helâl kılınmış temiz ve hoş şeyleri onlara haram kıldık. İçlerinden inkâr edenlere de acı bir azap hazırladık”. Böylece, ilk aşamada ‘kötü’ olarak tanımlanmış olan faizli işlemler, sonraki aşamada Medine’de bunu yapmaya devam eden Yahudiler’i kınamakta, ‘acı bir azap’tan bahsedilmekte, zihinlerdeki soru biraz daha büyütülmektedir. Ancak, henüz yasaklanmamakla birlikte, faizcilik yapanlar kınanmakta ve şiddetli bir azapla karşılaşacakları haberi verilmektedir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

43 Üçüncü aşamada, bir anlamda zihinlerde uyandırılan soru ve şüphelere karşılık gelmiş ve faiz yasaklanmıştır. Bakara Suresi’nin 275 ve devamında yer alan ayetler şöyledir; “Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, “Alışveriş de faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah’a kalmıştır. (Allah, onu affeder.) Kim tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalacaklardır” (275. ayet). “Allah faizi mahveder, oysa sadakaları bereketlendirir. Allah günahta ve inkârda direnen hiç kimseyi sevmez”(276. Ayet). “Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve artık faizin peşini bırakın, eğer gerçekten müminler iseniz”(277. Ayet). M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

44 Son aşamada ise, ‘yasak’ güçlü bir şekilde vurgulanmıştır
Son aşamada ise, ‘yasak’ güçlü bir şekilde vurgulanmıştır. Ali İmran suresi 130. ayet; “Müminler! Kat kat katlanan faizi yemeyin. Allah’tan sakının ki, kurtuluşa eresiniz”. Böylece, faizin kötülüğüne açıkça vurgu yapan ilk aşama ayetinden sonra, nihayet yasaklanmasına kadar varan ve bunu güçlü şekilde vurgulayan ayetin inişi ile süreç tamamlanmıştır. Vefatından kısa bir süre önce Peygamberimiz (S.A.V.), Veda Hutbesi’nde faizin her türlüsünün kaldırıldığını ve bu konuda herhangi bir istisna olmadığını belirtmiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

45 “Ashabım faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Ayağımın altındadır
“Ashabım faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Ayağımın altındadır. Ancak borcunuzun aslını vermek gerekir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız. Allah’ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahiliyetten kalma bu çirkin adetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalib’in oğlu Abbas’ın faizidir.” Ebu Said el Hudri (r.a)’den rivayet edilen bir Hadis-i Şerif’te, Allah’ın Elçisi (sav) şöyle buyuruyor; “Altına karşılık altın, gümüşe karşılık gümüş, buğdaya karşılık buğday, arpaya karşılık arpa, hurmaya karşılık hurma ve tuza karşılık tuz misli misline ve peşin olur. Kim artırır ya da fazlasını isterse faize girmiş olur. Bu konuda alan da veren de birdir.” M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

46 Faiz kavramının İslami literatürdeki karşılığı riba’dır
Faiz kavramının İslami literatürdeki karşılığı riba’dır. Riba Arapça bir kelimedir ve sözlükte, ziyade (=fazlalık) ve nema (=artma, çoğalma) manalarına gelir. Terim olarak ribâ, “borç verilen bir parayı belli bir süre sonunda belirli bir fazlalıkla veya herhangi bir borç ilişkisi ile doğan ve süresinde ödenmeyen bir alacak için ek vade tanıyıp vade sonunda bu alacağı fazlalıkla geri almanın, yine bu şekilde alınan fazlalığın” genel adıdır. Bu türden şart ve uygulamaları içeren işlemlere de “faizli işlem” denir. Türkçe’de daha çok, yine Arapça kökenli “faiz” kelimesi yaygınlık kazanmış olup genelde ribâ ile eşanlamlı olarak kullanılır. Ancak, üzerinde uzlaşılmış bir tanım yoktur. Diğer yandan, farklı faiz türlerinden de bahsedilmektedir. İslam’da borçların ödenmesinde temel prensip, ödemenin borca denk olmasıdır. Örneğin, 100 gr. altın borcu olan, aynı ayarda 100 gr. altın ödeyince borcundan kurtulur. Faiz, bu ölçünün üzerinde olan kısımdır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

47 Dikkat edilirse, ayetlerde faiz hakkında açıkça ve kesin bir yasaklama sözkonusudur. Zaten, Müslüman toplumlarda banka ve banker/tefecilikten uzak durulması ve sistemin gelişmemesi de, bu ‘faiz yasağı’ nedeniyledir. Ayet ve hadis-i şerifler dışında çok sayıda faiz yasağı nedeni sayılabilir. Öncelikle, ihtiyaç sahibi bir kimseye verilen para karşılığında, daha sonra fazla bir şey (faiz) alınması, sosyal yardımlaşma duygusu ve toplumsal barışı tahrip eder. İhtiyaç sahibine verilen paranın, o kişiye kazanç sağlayıp- sağlamayacağı kesin değildir. Kesin olan ise; alınan borç karşılığında faiz ödenmesidir. Bu ise, ihtiyaç sahibi ile borç veren/varlıklılar arasında, adaletsizliğe yol açar. Adaletsizlik ve dengesizlik özellikle, gelir ve servet kaynaklı olup, toplumdaki dayanışma duygusunu zedeler. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

48 Öte yandan, banka borç/kredi veren taraf ile borçlu arasında bu işlem karşılığında, önemli sonuçlar doğuracak bir borç akdi (kredi sözleşmesi) yapılır. Kredinin geri dönüşünü teminat altına almaya dönük bir hukuki zemin sunan bu sözleşme ile banka, genelde önemli ve güçlü ‘teminat’lar almaktadır. Böylece, banka açısından anapara ile faiz kazancı bir anlamda garanti altına alınmış olur. Ne var ki, kredi kullanan, ihtiyaç içinde olduğundan, banka ile eşit koşullarda sözleşme yapmaktan mahrumdur. Sonuçta, kredi/borç verenin anapara ve faiz geliri kolaylıkla teminat altına alınırken, borçlanan tarafın bu parayı ne ticarette kullanması, ne de kullansa bile kazancı garanti altına alınmış değildir. Alınan borcun ticari faaliyet dışında, kişinin zorunlu veya kültürel veya şahsi diğer ihtiyaçları için kullanılması da sözkonusudur. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

49 Faizin yasaklanmasına yol açan sebepleri şöyle özetlemek gerekir;
Faiz, serveti yoksuldan alıp, varlıklı kesime aktarma mekanizması olup servet dağılımındaki eşitsizliği sürekli artırır. Böylece, sömürüye dönüşen bir zulüm aracıdır. Faiz, genelde yığılmış bir servetten elde edilen kazanç olup, bu yolla geçinen atıl bir sınıf meydana getirir. Faizin farklı açılardan bazı zararları aşağıdadır. a- Faizin ahlakî zararları İnsanda cimrilik, bencillik, dar kalplilik, duyarsızlık ve aşırı madde sevgisi hatta ona tapma gibi bir takım kötü sıfatların yerleşmesine vesile olur. Buna karşılık İslam’ın emrettiği, karz- hasen, sadaka, zekat ve cömertlik gibi iyi sıfatların yok olmasına yol açar. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

50 b- Faizin toplumsal zararları
Toplumların birlik ve beraberlikleri, insanlar arasındaki sevgi, saygı, karşılıklı yardım ve menfaatler üzerine oturur ve böylece güçlenir. Yanı sıra, toplumda cömertlik ve hoşgörü yaygınlaşırsa zengin ve fakir arasındaki sevgi ve saygı da güçlenir. Buna karşılık, faiz yoluyla fakirlerin elindeki az bir sermayenin varlıklı/zengin kesime aktarılması, birini diğerine karşı duyarsızlığa itmekte, toplumsal barışı zedelemekte, hatta zengin - fakir çatışmasına sebebiyet verebilmektedir. c- Faizin ekonomik zararları Kurumlar ve kişiler ihtiyaçlarını ya kendi imkanlarıyla yahut da başka kişi ve kurumların (karz- hasen, sadaka, zekat veya şirketleşme, ortak olma, sermaye koyma gibi) katkılarıyla giderirler. Bu yardımlaşma ve örgütlenme şekli, yastık altı kaynakların hem ekonomiye kazandırılmasına ve hem de borçların faiz yoluyla büyümesine engel olur. Tersine, her tür ihtiyaç halinde faizli borçlanma yoluna başvurulması, kişi ve kurumların borçlarını büyütürken ellerinde bulunan az bir sermayeyi de alıp götürmekte, hatta son dönemlerde sık yaşandığı gibi iflaslara yol açmaktadır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

51 Kur’ân-ı Kerim’de, ticaret helal, faizin haram olarak belirtilmiştir.
Ticaret üretken bir faaliyet olup, emek de sermaye de bundan belli bir pay alırken paranın akışı hızlanır, katma değer sağlar ve istihdama katkı sağlar. Faiz ise, üretken değil tek taraflı çıkar sağlayan bir işlev görür. Eşit ve iki taraflı risk taşıyan ticarete karşılık faiz eşitsiz ve tek taraflı bir risk aracı işlevi görürken diğer tarafa ise risksiz bir kazanç taşır. Bu özellikler, önemli bir mahiyet farkını ortaya koyar. Aslında sabit bir oran ve miktar olan faiz, sermayenin verimliliğine sınır koymakta, onu çoğu zaman kısa vadeli yatırımlara yönlendirmekte, emeğin üretimden yeterli pay almasına engel olmaktadır. İslâm, sermayenin üretim ve kârdan sabit bir pay alarak bütün risk ve sorumluluğun emeğe yükletilmesine karşı çıkmaktadır. Yanı sıra, birlikte risk alarak sermayenin emek ile ortaklığını ve ticareti teşvik ederek, sonucun dengeli bir oran üzerinden paylaşımını ve sermayenin iktisadi faaliyete yönelmesini teşvik etmektedir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

52 İslam’da ‘faiz yasağı’ dışında ‘risk paylaşımı’na vurgu yapılarak, para/sermaye ile emek birleştirilir, çalıştırılır, elde edilen kazanç paylaştırılır. Bu kazanç, meşru ve helaldir. Faizin yasaklanarak ‘alış veriş’in helal kılınmış olması, paranın, para ile satılmasının yasaklanması ve karşılığında mal ve hizmetin değiş- tokuş yapılması, bir anlamda ticaretin genişlemesi, tersine paranın belirli ellerde birikmesine engeldir. Gelirin toplumda daha dengeli dağılımına yardımcı olan bu durum, ‘faizsiz bankacılığı’n gelişmesindeki en önemli iktisadi sebeplerden birini teşkil eder. Para ve karşılığında mal veya hizmet dolaşımı, insan vücudunda kanın gördüğü fonksiyonun benzerini ekonomide görür. Sağlıklı bir bünye için kan dolaşımı ne kadar gerekli ise, ekonomik yapının sağlığı için paranın dolaşımı en az o kadar gereklidir. Her iki bünyede de, dolaşımın aksamaması ve sağlıklı işlemesi bazı noktalarda ortaya çıkması olası şişkinlikleri önler, bu ise bünyenin hastalık ve krizlere karşı direncini sağlar, paranın ve malın belirli ellerde biriktiği, stoklandığı bir ekonomide ise, direnç azalır, tehditlere açık hale gelir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

53 İslam’a göre ‘para’, satılabilir bir met’a (mal) değil, sadece bir değer ölçüsüdür. Bizzat, onun kendi değeri/fiyatının olmaması esastır, yani o, bizatihi değer değildir, sadece kendisi bir yarar sağlayamaz. Faydalı olması için ek bir şeye, örneğin, ticari mal, emek, risk almaya veya bu gibi bir şeye ihtiyaç vardır. O açıdan eski bir kağıt para ile yeni para, değer bakımından farklı değildir. Halbuki, aynı iki arabadan biri yeni, diğeri eski ise, fiyatları aynı olmayacaktır. Onun için, paranın kiraya verilememesi ve onun rantının olamaması gerekir, oluyorsa bu ‘faiz’ olur, yani karşılığı olmayan bir fazlalıktır. Faizsiz sistemde ‘para’ya yüklenen anlam, yanı sıra ‘sözleşmeye bağlılık’ ve ‘spekülatif hareket yasağı’, onun özgün bir model olarak konvansiyonel sistemden farklılığına işaret eder. Kullanılan yöntem ve enstümanlar ile, sosyal barışın ve toplumsal bütünleşmenin sağlanmasında önemli katkı sağlanır. Faizsiz sistemin doğuşunda, ‘sosyal sebepleri’nden birini teşkil eden, ihtiyaç sahiplerine ‘güzel ödünç/borç verme’ anlamındaki karz-ı hasen’dir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

54 Karz-ı Hasen (Güzel Borç)
İslam’da paranın bir mal gibi, para karşılığında satılmasına, izin verilmezken, ‘ticari olmayan’ bir konuda ise, örneğin ihtiyacı olan birine ‘borç veya sadaka’ olarak verilmesi, teşvik edilmektedir. Karz-ı Hasen olarak tanımlanan, faizsiz olarak borç verme, Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde tanımlanmıştır; “Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah'a güzel bir borç (isteyene faizsiz ödünç) verecek yok mu? Darlık veren de bolluk veren de Allah'tır. Sadece O'na döndürüleceksiniz(Bakara Suresi, 245)”. İktisadi yaşamda ya da faizsiz bankacılıkta para, sadece para karşılığında ancak eşit miktarda değişime konu edilir, yani faizsiz ödünç verilebilir, yanı sıra toplum yaşamında para karşılıksız olarak ‘sadaka’ veya ‘zekat’ şeklinde de verilebilir. Eğer paradan para kazanılmak isteniyorsa, bu kazancın mutlaka topluma sunulan bir hizmet, bir katma değer veya malın değerindeki bir artışa karşılık gelmesi şeklinde olmalıdır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

55 Parasal nitelikteki bir işlemde, para tarafındaki bir artışın, mal veya hizmet tarafındaki bir artışa karşılık gelmesi veya dengelenmesi esastır. İslam, “komşusu açken tok yatan bizden değildir” prensibi gereği, en yakın çevreden başlamak üzere ihtiyaç içinde bulunanlardan dolayı toplumun diğer kesimlerine önemli bir sorumluluk yüklemiştir. Varlık sahibi kesime yüklenen bu sorumluluğa ilaveten, darlık içine düşmüş borçluya süre/mühlet verilmesini, buna karşılık, ödeme imkânı olduğu halde borcu ödemeyi geciktirilmemesini, hatta bu durumda borcun geciktirilmesini ‘zâlim’lik saymış ve cezalandırılması gereken bir fiil olarak kabul edilmiştir. Aşırı derecede sıkıntıya düşmüş borçluya mühlet verilmesi emredilmiş ve borcun sadaka (zekât) sayılması tavsiye edilmiştir. Böylece, insan ‘yükümlü bir varlık’ olarak, çevresine ya faydalı olmak ya da zarar vermemekle sorumlu kılınmış ve Karz-ı Hasen, Türkçe karşılığı ile ‘güzel borç’un yolu açılmıştır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

56 Faizsiz Bankacılık Faizsiz bankacılık, temelde fon fazlası olan kesimden fonları toplarken de fon talebi olan ihtiyaç sahibi kesime bunları kullandırırken de ‘faiz’ olmaksızın finansal kaynakların ekonomik alana aktarılması işlevini görür. Para, kar-zarar katılma esasına göre toplanır, ve yine aynı esas üzerine ekonomik alana aktarılır. Bu aktarma mekanizması, ekonomik alanda, karşılığı olan mal veya hizmet, emek veya başka bir üretim faktörü karşılığında gerçekleştirilir. Sadece, paranın toplanması ve kullandırılması sırasındaki ‘faiz yasağı’, bankacılık faaliyetini ‘faizsiz bankacılık’ olmasını sağlamaz, bütün işlemlerin İslami prensiplere uygun olarak yapılması gerekir. İslam, ‘faiz yasağı’ dışında, ticareti yasaklanmış faaliyet ve işlemler ile, faizsiz bankacılığın sınırlarını çizmektedir. Dolayısıyla, buradan hareketle, Faizsiz Bankacılık, İslam’ın koyduğu ve teyit ettiği prensipler çerçevesinde bankacılık ve yatırım faaliyetlerinin yürütülmesi olarak tanımlanır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

57 Tanım gereği olarak, faizin yasaklanmış olduğu, ticaretin teşvik edilmesi nedeniyle de paranın ortaklık şeklinde iktisadi faaliyete katıldığı, kar ve zararın paylaşıldığı, her tür işlemin İslami prensiplere göre yürütüldüğü bankacılık faaliyetine, ‘faizsiz bankacılık’ denir. Bu alanda faaliyet gösteren bankalar ‘İslami banka’ olarak da tanımlanır. Bu çalışmada, İslami kurallara göre bankacılık ürünleri sunan bu kurumlara, ‘faizsiz banka’ yanı sıra ‘İslami banka’ denilmiştir. Diğer yandan, bu bankalar, klasik bankaların üstlendikleri fonksiyonların faizli işlemler ve hizmetler dışında hemen hemen hepsini yerine getirirler. Bu nedenle, bir başka açıdan faizsiz bankaları, geleneksel bankacılık fonksiyonlarını, faizsiz ve İslami prensiplere bağlı kalarak yerine getiren kuruluşlar olarak ifade etmek mümkündür. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

58 Faizsiz bankalarda, fon toplama ve tahsisi/kredilendirme, kar ve zarar ortaklığı veya emek-sermaye ortaklığı gibi yöntemlerle getirilir. Prensipler, ‘ortaklık’ üzerine oturduğundan, fon/mevduat sahibine önceden miktarı belirli olan sabit bir faiz yerine ancak, vade tarihinde faaliyet sonucunda ortaya çıkacak ve tutarı kesinleşecek olan kâr veya zarardan pay alır ya da verilir. Diğer bankalardan en temel fark da budur. ‘Faizsiz Bankacılık’, başta teorik kaynak (referans)ları bakımından olmak üzere işletmecilik açısından, hatta hatta hitap ettiği kesim açısından da diğer bankacılık uygulamalarından farklıklar gösterir. En belirgin farklılık, referansları gereği para, mevduat sahibinden ‘kar ve zarara katılma’ sözleşmesiyle toplanmasıdır. Yatırımcıların kredi/fon talebine karşılık, vadeli mal satılması, kar veya zarara katılma ortaklığı, emek-sermaye ortaklığı veya başka ortaklıklar şeklinde kredilendirilme yapılır. Dolayısıyla, bir yatırımcının faizsiz bankacılık tarafından kredilendirilmesi, klasik bankalarda yapıldığı gibi sadece güçlü bir teminat karşılığında nakit para verilmesi suretiyle değil, örneğin talep edilen yatırım malının bir tüccar gibi vadeli olarak satılması, proje karşılığında sermaye konularak oluşturulan emek-sermaye ortaklığı, v.b. şekillerde olur. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

59 Sistem, kredilendirmede en çok tartışılan ‘teminatlandırma’ konusundan daha çok, projenin verimliliği, karlılığı gibi iktisadi kriterlere bakar. Murabaha olarak tanımlanan ‘vadeli mal satışı’ şeklindeki İslami bir kredilendirme yöntemiyle, ‘kredi ile para’nın dolaşımı değil, ‘para ile mal veya hizmetin’ dolaşımı sağlanır. Böylece, para, sadece yatırımcının talep ettiği mal veya hizmetin satın alınmasını sağlaması, yani ‘değer ölçüsü’ fonksiyonu görür. Peşin olarak piyasadan satın alınan yatırım malı, vadeli satış karşılığında ‘fiyat farkı’, veya ‘vade farkı’ ile faturalanır. Böylece kredi talep eden/yatırımcı, kuruma karşı vadeli borçlanmış olur. Faizsiz bankacılıkta, ‘vade farkı’, ‘gelir’in kaynaklarından biridir. Sistem bu ve benzeri faizi dışlayan ve ‘kar veya zarar’ esaslı düşünce temeli üzerine oturur. Kurumun kazancı da, ‘kar veya zarara katılma’ hesap sahiplerine verilen kazancın da kaynağı, bu gelirlerdir. Dolayısıyla, faizsiz bankacılık, ‘kâr ve zarar ortaklığı’ esasına göre ‘gelir’in bölüşüldüğü bir sistem olarak tanımlanır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

60 Geleneksel bankacılıkta paranın, diğer mallar gibi değerlendirilerek, satışa konu edilmesi, sorunun kaynağını oluşturmaktadır. Halbuki, para diğer mallardan hem farklı, hem de kendine özgü fonksiyonları bulunmasına rağmen, geleneksel sistemde banka parayı ihtiyacı olana belli bir vade sonunda, vadeye uygun olarak üzerine belirli bir tutar/fiyat koyarak satmakta ve geri almaktadır. Böylece, paranın temel fonksiyonlarının dışına çıkılarak, yeni fonksiyon yüklenmiş olmaktadır. Bu ise; paranın satılabilir bir mal olması, hatta servet olarak değerlendirilmesidir. Ancak, eskimiş olsa da, yeni üretilmiş olsa da paranın temsil ettiği değer, genellikle aynı kalır, mal gibi değişmeye maruz değildir. Dolayısıyla, paranın para ile satılmasında ortaya çıkan farkın (faiz) tanımı nasıl yapılacaktır? Sorusuna cevap bulmak kolay olmayacaktır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

61 Örneğin; bir bankadan 1. 000. - TL
Örneğin; bir bankadan TL. kredi talep edildiğinde, bu kredi vade sonunda TL. olarak geri istenir ve borçlu tarafından ödenir, yani para bir ‘ticari mal’ muamelesi görür. Buradaki, TL.’lık fazlalığın, ne karşılığı ve ne de nedeni sorgulanır. Kapitalist İktisatçılar bu farkı ‘sermayenin zaman değeri, iskonto haddi, gibi’ karşılıklar bularak tanımlamaya çalışırlar. Doğal olarak, faizi ‘üretim faktörleri’nden ‘sermaye’nin, karşılığı olarak kabul ederler. Faizsiz finansman sağlayan bir bankadan kredi talep edilmiş olsaydı, talep edene para değil, bunun yerine kendine ihtiyacı olan yatırım malı vadeli satılacaktır. Banka, peşin satın aldığı yatırım malına kar payını ilave etmek suretiyle, karşı tarafı borçlandırır, böylece ticari bir işletme gibi davranır. Faizsiz sistem, para ticaretinden daha çok üretime dayalı iktisadi faaliyeti destekleyen özgün bir sistem olarak dikkat çekmektedir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

62 Faizsiz bankacılığın doğuş nedenleri şöyledir;
Faizin ticaretten kaldırılması, Adaleti gerçekleştirip sömürüyü bertaraf etmek, Kazanç için emeği teşvik etmek, İslam toplumunda çalışma hayatı ile inanç arasında meydana gelen çatışmayı önlemek, Kazanmak için çalışma ve üretimi şart koşmak, İslami esaslar etrafında birliği sağlamak, Faiz geliri yerine, iş karşılığı kar kazancı koymak, İş sahaları açmak ve çalışma ortamını geliştirmek, Yardımlaşma ile birlikte sevgi ve kardeşliği toplumda yaygın hale getirmek, kin ve düşmanlığı kaldırmaktır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

63 Faizsiz bankacılığın özellikleri ise, şöyledir;
Temel referans, İslam’ın asli kaynaklarıdır. Bankacılık işlemleri ‘faizsiz’ yapılır ve ‘ortaklık esası’na göre çalışılır. Kredilendirmede ‘para’ya yüklenen tek fonksiyon, ‘mal karşılığı ödeme aracı’ olmasıdır. Banka olmak dışında ticari bir işletme gibi mal ve hizmet alım ve satımı yapılmakta ve bu işlemler sayesinde doğrudan ‘reel ekonomik faaliyete katkı’ sağlanmaktadır. ‘Proje’ye odaklandığından, teminat esnek olabilmektedir. Sözleşmeye bağlılık esastır. Sözleşme, tek taraflı olarak sonradan değiştirilemez. İslam’ın ve ahlakın uygun gördüğü alanlarda yatırım yapılır. Yasakladığı alanlarda, kredilendirme ve yatırım yapılmaz, spekülatif hareketlere yer yoktur. Belli kriterler altında karşılıksız borç/karz-ı hasen verilir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

64 Faizsiz finansman yönteminde şu hususlara dikkat edilir;
Alınan ve satılan varlık gerçek olmalıdır, hayali yada soyut olmamalıdır. Alıcı ve satıcı alım/satıma konu olan mala sahip olmalıdır. Para transferi gerçek olmalıdır. Borç satılamaz, borçla ilgili risk borcu verenden doğar. ‘Faizsiz Bankacılık’, Batı da gelişen iktisadi anlamdaki, finansal serbestliğin piyasaları derinleştiren, tasarrufları ve dolayısıyla yatırımları arttıran, rekabeti toplum yararına şiddetlendiren, sonuç olarak büyüme ve gelişmeyi sağlayan ‘olmazsa olmaz’ inancına karşı, dini ve ahlaki bir takım kurallarla sınırlı finansal hizmet ve ürünler ile emeğe dayalı üretim ve kredilendirme modelini ikame etmektedir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

65 Faizsiz Bankacılığın Doğuşu
Kâr ve zarara katılmayı esas alan, modern anlamdaki ‘Faizsiz Bankacılık’, uygulamasının geçmişi incelendiğinde, ihtiyaç, öncelikle 20. yüzyılda Müslümanların yaşadığı İslam ülkelerinde görülmeye başlamıştır. İnsanoğlunun yaşadığı her gelişme gibi, bir ihtiyacın karşılanması amacına karşılık ortaya çıkan modern anlamdaki ‘faizsiz bankacılık’ fikri, bilimsel çalışmalarda ilk olarak ancak, ’lar sonrası işlenmiştir. Dünyanın yaşadığı ilk finansal anlamdaki ‘büyük buhran’ın ardından, Müslüman ilim adamları, halkı Müslüman olan ülkelerdeki bankacılık sisteminin ‘faizsiz esasa dayalı’ olarak yeniden yapılanması yönünde yaptıkları bilimsel çalışmalar, ancak 1960’lardan itibaren pratik hayata geçmeye başlamıştır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

66 Emanet verme ve borçlanma ihtiyacının ‘faizsiz’ karşılanması gibi işlemlerin, insanoğlunun, yeryüzündeki varlığı ile beraber ortaya çıktığı bilinmektedir. 20. Yüzyılı, ‘borç verme/kredilendirme’nin İslam Dünyası’nda kurumsal ve ticari bir organizasyona dönüşme süreci olarak tanımlamak daha doğru olur. Dolayısıyla, ‘faizsiz borç alıp-verme’ fikrinin ortaya çıkışını, sadece bu Yüzyılın bir ‘fikri’ veya pratiği olarak görmek doğru değildir. ‘Geleneksel’ olsun, ‘faizsiz’ olsun her tür bankacılığın ilk işaret ve başlangıcını, çok eski geçmişe dayandırmak gerekir. İlk kutsal metinlerde borç verme karşılığı ihtiyaç sahiplerinden ‘faiz’ alınması kötü görülmüş, hatta yasaklanmıştır. ‘Faizsiz borç verme’nin erdem ve faziletine vurgu yapılmıştır. Faizsiz işlemler, sadece İslam’ın getirdiği yasaklamaya dayanmayıp, önceki inançlı tüm toplumlarda, varlığını sürdürmüş bir uygulamadır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

67 Peygamber Efendimiz (S. A. V
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Medine’ye Hicrete hazırlanırken kendine emanet bırakılan kıymetli eşyaları Mekkelilere iade yapması için Hz. Ali (r.a)’yi görevlendirmiş, yanı sıra Hicret’in hemen akabinde Medine’de Müslümanlar için müstakil bir ‘Pazar’ uygulamaya koymak için düzenleme yapması, geçmişte de bugüne benzer sosyo-ekonomik meselelerin var olduğunu ve benzer çarelerin o zaman da üretildiğini göstermektedir. Medine Pazarı’nda, faiz alma-verme ve karaborsacılık, piyasa fiyatından haberi olmayanların bu bilgisizliğinden yararlanarak onları aldatma ve suni fiyat artışı benzeri uygulamalar yasaklanmıştır. Bu düzenlemeler göre, bir pazarda yegane amacın kazanç/kar olmadığı ve kazanca götüren her yolun meşru olmadığına ulaşmak gerekir. İslama göre, “kişi kendi eliyle kazandığından daha hayırlı bir şey yememiştir” ilkesi, aynı zamanda temel bir iktisadi prensip olduğundan kazancın ‘emek’le sağlanması dışında herhangi bir yol/yöntem geliştirmek ihtiyacı olmamıştır. Bankacılığın en temel işlevleri olarak kabul edilen emanet bırakma ve (faizsiz) borç alma-vermenin Efendimiz Dönemi’nde de Osmanlı toplumunda da bir ihtiyaç olarak ortaya çıktığı ve faiz alıp-vermeden işlediği görülmektedir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

68 Bu arada, bundan çok daha önce Hammurabi Kanunları’nda ikraz/borçlanma işlerinin nasıl düzenleneceği konusunda düzenlemeler yer almıştır. İslam’da bankacılığın ilk rağbet gördüğü dönem, Abbasiler devri olarak kabul edilir. Selçuklular ve Osmanlılar dönemi, bankacılığın azınlık unsurların uğraş alanı olarak görülmesi, konu hakkında yazılanları ilmihal bilgisi ötesine taşımamıştır. Batılıların sanayi, ticari ve sosyal açıdan Müslümanları geride bırakması ile Yirminci Yüzyıl’ın başından itibaren, bankacılığın faizsiz esasa dayalı olarak ele alınması tartışma ve araştırma konusu haline gelmiştir. Pakistan’ın henüz Hindistan’dan ayrılmadığı 1940’lı yıllardan itibaren ‘İslam Ekonomisi ve Bankacılığı’ hakkında bilimsel çalışmalar basılmaya başlanmıştır. 1970’lere gelindiğinde, konu üzerinde onlarca kitap ve rapor yazılmıştır. İlk ‘faizsiz banka’ deneyimi de bu dönemde gerçekleşmiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

69 Özetle, faizin haram kılınmış olması, Müslümanların önemli bir kısmının faizli bankalardan uzak durmalarına sebep olmuş, bu durum özellikle bugün iktisadî hayatın en önemli unsurlarından kabul edilen bankacılığın, İslam Dünyası’nda gelişmesini engellemiş, küçük meblağlar halindeki tasarrufların, yastık altında, ekonomik faaliyetin dışında, hatta kayıtdışı bir halde kalmasına yol açmıştır. Kalkınma ve gelişmenin yatırıma, yatırımın ise yüksek meblağlarda sermayeyi gerektirmesi, ve nihayet büyük tutarlı sermayenin de, ancak en kolay bankalar aracılığıyla bir araya getirtebildiği gerçeğini gören bir kısım İslâm düşünürü bu durum karşısında, faiz dışında başka yöntemlerle sermaye tedâriki işlemini yerine getirecek farklı bir bankacılık fikrini gündeme getirmiştir. Konu üzerinde onlarca çalışma (kitap ve rapor) yayınlanmış, bilimsel toplantılar yapılmış ve sonuçta çağdaş anlamda ilk faizsiz banka kurma düşüncesi olgunlaşmıştır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

70 Faizsiz Bankacılığın Kurumsallaşması
Bilimsel çalışmalarda görülen artışa paralel olarak modern anlamda İslam Bankacılığı’nın doğuşunun yaşandığı ilk dönem Yirminci Yüzyılın ikinci yarısı olarak kabul edilir. Mısır’da Prof. Ahmed Neccar tarafından, (Şubat) yılları arasında kurup denenen faizsiz banka, ilk alternatif model olarak tarihe geçmiştir. Alternatif bir finansman müessesesi olarak, dünyadaki bu ilk uygulama, Mısır’ın küçük bir (Mit Gamr) kasabasında daha çok bir ‘köy sandığı’ modeli şeklindedir. Bankanın kuruluş aşamasında Almanya’dan destek alınmıştır. Girişim, eski devlet başkanı Cemal Abdül Nasır döneminde bütün bankaların devletleştirilmesi akımına karşı alternatif olarak geliştirilen bir denemedir. Mısır köylüsünün tarımsal ve ticari ihtiyaçlarını karşılayan ve bunu yaparken ‘müteselsil kefalet’ (tekeffül) felsefesine dayanan, daha çok “venture-capital” (risk sermayesi) ile “para vakfı” karışımı özgün bir modelde çalışan bu kuruluşa, modern anlamda ‘banka’ sıfatı verilmesi tartışmalıdır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

71 Model, hem bankacılığı, hem ticari ortaklığı (kâr ve zarar ortaklığı), hem tekafülü (sigorta) hem “barter” (takas), “icar” (leasing), factoring, v.b. alt finansman metotlarını bir arada ve aynı çatı altında, aynı zamanda hayata geçirmiş kendine özgüdür. Faizsiz bankacılık uygulamasına karşı olan Almanlar desteğini çekmişler ve 1967 yılı başında faaliyete son verilmiştir. Bu ilk deneme, faizsiz banka kurulmasında öncü olmuştur. Mısır’da, 1971 yılında bu kez, Nasır Sosyal Bankası kurulmuştur. Bankanın çalışma prensipleri de, ‘faizsiz’ esasa göre belirlenmiştir. İslam dünyasında, faizsiz bankacılık fikrinin ilk ortaya çıktığı ve konu hakkında teorik çalışmaların yoğun olarak yapıldığı Hindistan’ın Müslüman bölgelerinde (bugünkü Pakistan) görülen bazı ‘kooperatif bankacılık’ uygulamaları, ilk dönem faizsiz finansman kurumu örnekleri olarak kabul edilmektedir. Yüzyılın ortalarından itibaren, bu türden münferit uygulamalar birçok Müslüman ülkede filizlenmiştir. Bu girişimlerin bilinçli, organize ve çağdaş metodlarla hayata geçirilmesi, sermaye birikiminin en yoğun olduğu ülkelerde (Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri) mümkün olmuştur. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

72 Yetmişli yıllarda modern ve kurumsal anlamdaki ilk faizsiz banka girişimi, İslâm Kalkınma Bankası(İKB)’dır kurulan banka İslami esaslara dayanmıştır. Bu girişimde, 1970’li yıllarda petrol üreten ülkelerin (OPEC) ortaklaşa aldıkları kararla petrole zam yapmaları sonucu, Batı’dakine benzer şekilde İslam Ülkeleri, özelde Körfez Ülkeleri’nde biriken zengin mali kaynaklar etkili olmuştur. Ekonomik hayata farklı bir finans kaynağı olarak giren İslam Kalkınma Bankası, kuruluşunun ardından (1975) Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde faaliyete geçmiştir. Banka, halen faaliyetini devam ettiren ilk faizsiz finans kurumudur. Kuruluş amacı, İslam ülkelerinde kamusal projeleri desteklemek olup kurucuları arasında Türkiye de bulunmaktadır. İslam Konferansı Örgütü’nün alt kuruluşu olarak faaliyetine devam etmektedir. Bugüne kadar İslam ülkelerindeki kamusal projelere sağladığı mali katkılar ile çok önemli yarar sağlamıştır. Başta devlet olmak üzere, devlet garantisi olan Kamu kurumlarına ve bazı özel durumlarda özel sektör kuruluşlarına faizsiz kredi verilmektedir. Bankanın yatırım kredileri için Türkiye Kalkınma Bankası, dış ticaret kredileri için ise Türk Eximbank aracılığı ile başvuru yapılabilmektedir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

73 1980 sonrası dönem, kalkınma sürecindeki diğer ülkeler gibi İslam Ülkeleri’nde yatırım finansmanında, uluslar arası veya kamusal nitelikte kurum, diğer ifadeyle banka ihtiyacının hızla yükselişi dikkat çekmektedir. Bu amaçla, Dünya Bankası modelinde çalışacak banka modeli örgütlenmesi çalışmaları başlamıştır. İlk olarak, bölgesel nitelikte, Asya ve Afrika Kalkınma Bankaları kurulmuş, buna paralel olarak İslam Kalkınma Bankası kurulmuştur. Ancak, bankanın özel sektör projelerine finansman sağlamaması karşısında çoğu Orta Doğu ülke zenginlerinin oluşturduğu örgütlenmeler başlamış ve sonucunda 1981’de ‘Dar All-Maal Al- İslami-Faisal Group’ adlı holding kurulmuştur. Dünya faizsiz bankacılık literatüründe üç büyük gruptan biri olan Holding, önemli bir bankacılık merkezi olan ve petrol zenginliğini de ülkesine çekmeye çalışan İsviçre’nin Cenevre kentinde faaliyete geçmiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

74 Kazanılan deneyim, cesaret ve know-how birikimi sayesinde, önceki yıllarda (1969) kurulmuş olan, diğer sermaye grubları ‘Dallah Al Baraka Group’ ile Kuveyt Finans Kurumu (1977) ve Dubai İslam Bankası (1975), bölge ülkelerinde ‘faizsiz finansman sistemi’ne daha çok yoğunlaşmışlar. Bunlardan, Dubai İslam Bankası, İslam Kalkınma Bankası’nın hemen ardından kurularak başta sanayi, tarım ve emlak sektörü olmak üzere temel alanları faizsiz finanse etmesiyle ve ilk kurumsal örnek olmasıyla dikkat çekmiştir. Faysal ve Dallah Al Baraka Grubları Avrupa ve İslam dünyasında onlarca faizsiz bankanın yönetimini elinde bulundurmaktadır. Bu gelişmelerin sonucunda, özellikle yine bölge ülkelerinde özel kesimi finanse etmeye odaklı bir çok şirket ve grup ‘faizsiz bankacılık ve finans’ alanına giriş yapmıştır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

75 Düşünce planında ilk çalışmaların ortaya çıktığı Pakistan’da ise, yılında Ziya-ül Hak tarafından faizsiz sistemin kurulmasını amaçlayan bir bildiri yayınlanmış ve 1983 yılında geçiş yapılmıştır. Malezya gibi bazı bölge ülke yöneticilerinin teşvikleri ile kurulan faizsiz banka ve finansman kurumları, Doğu Asya ve Japonya’nın sahip olduğu kültür ve teknolojik imkânları birleştirmek suretiyle bölgenin büyük bir ekonomik sıçrama yapmasında lokomotif rolü oynamışlardır. 1970’lerde ilk deneyimi yaşayan faizsiz bankacılık 1980’lerde, emekleme dönemi yaşamış, 1990’larda hızla gelişerek alternatif bir bankacılık modeli olduğu görülmüş ve 2000’li yıllarda, kendini iyice göstermiş ve dünyanın her tarafında kabul görmeye başlamıştır. 1929’da Dünyanın yaşadığı ilk ‘finansal kriz’ sonrası dönemde önce bilimsel çalışmalarla gündeme gelen, akabinde uygulamaya geçen ‘faizsiz bankacılık’, Türkiye’de henüz çeyrek yüzyılı aşmış bir uygulama olup, gelişmesi tamamlanmamıştır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

76 Ekonomide suni şişme veya köpüklenme oluşturan, modern finansın bel kemiği konumundaki doğurgan ve spekülatif faiz ile finansal serbestlik ile sistemin özellikle finansal kurumlar vasıtasıyla yozlaştırılması, 2007 yılı ortalarından itibaren Dünyanın başına ikinci büyük ‘finansal kriz’ açılmıştır. Buna rağmen, ‘faizsiz sistem’, tüm ekonomileri sarsan bu global krize karşı gösterdiği dayanıklılık ile, geleneksel sisteme karşı ciddi bir alternatif olduğu yönündeki görüşleri güçlendirmiştir. Kar/zarar paylaşımından yoksun faizli işlemler ile türev ürünlerin aşırı arttığı ve spekülatif işlemlerin ortaya çıkardığı kriz olarak tanımlanan, bu ‘ikinci büyük buhran’ karşısında sadece İslam ülkelerinde değil, gelişmiş tüm Batılı ülkelerde benzer eleştiriler yapılmaktadır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

77 Son çeyrek yüzyılda, üretim ekonomisinden daha çok finansal ekonomi (ürünler) üzerine yoğunlaşan gelişmiş ülkeler, krizlerin önemli sebeplerinden biri olan türev ürünlerle, esasen geçici iyileştirmelerle zaman kazanılmıştır. Buna karşılık, ‘faizsiz finans sistemi’, odaklandığı üretim ükonomisi ile, krizlerle boğuşan ekonomiler için ümit ışığı olmuştur. Spekülatif işlem ve türev ürünlere yer verilmeyen faizsiz sistemde, ekonomilerin olduğundan büyük (parasal veya şişen balon gibi) görünmeleri önlenmektedir. Krize rağmen, büyümesini istikrarlı şekilde sürdüren İslami fonlar, bir kez daha bu gerçeği ortaya koymuştur. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

78 Dünyanın önde gelen faizsiz finans kuruluşlarından Kuwait Finance House’un yaptığı araştırmanın gösterdiği gibi, yılında global faizsiz fon hacmi 1,2 Trilyon dolara yükselmiştir. Beş kıtada 80’e yakın ülkede faaliyet gösteren faizsiz banka sayısı ise 300’ü aşmıştır. Uluslar arası Finans Servisi Londra (IFSL)’nın verileri de, İslami finans sisteminin küresel boyutlarının her geçen yıl artan bir hızla yükseldiğini teyit etmektedir. IFSL’ye göre, 1990’lı yıllarda 150 Milyar doları ancak bulan faizsiz fonların hacmi, 2007 yılında 758 Milyar dolar seviyesine, yılında ise, yüzde 20’nin üstünde artışla 1 Trilyon dolar seviyesine yükselmiştir. Bunun yüzde 80 dolayındaki kısmını, ‘faizsiz bankacılık’ işlemleri oluştururken, yüzde 12’lik kısmını Türkiye’de ‘kira sertifikası’ olarak adlandırılan sukuk ihracı, kalan kısmı ise faizsiz ortak fonlar ile özkaynak fonları ve faizsiz sigortacılık işlemleri (tekafül) oluşturuyor. Bu rakamlar da göstermektedir ki, faizsiz finans sistemi, ürün çeşitliliği bakımından sürekli ilerleme içerisindedir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

79 Her yıl yayınlanan istatistik verilerinden anlaşıldığı üzere, dünyada en büyük 1000 banka arasında yer alan bankalardan 89 adedi halen İslam ülkelerinde kurulmuş olan faizsiz finans kurumlarıdır. Diğer yandan, dünyanın en büyük bankaları (Deutsche Bank, Citibank, HSBC, Union Bank, Lloyds TSB ve UBS) bu sisteme yakın ilgi duymuş ve ‘faizsiz bankacılık yapan birim, şube ya da banka kurmuşlardır. İngiltere’de son yıllarda faizsiz finans konusunda çok ciddi çalışmalar yapılmakta, bir bakıma Avrupa’nın faizsiz finans üssü olmuştur. Başta mevzuat olmak üzere işin alt yapısı kurulmuş, 2009 yılında sadece Londra’da faaliyet gösteren faizsiz banka sayısı beştir. Sisteme ilgi, sadece özel bankalar kurmak ve şubeler açmak şeklinde olduğu gibi mevcut yapı içinde, bir bölüm veya faizsiz bankalarla ortaklaşa bazı projelere katılmak metoduyla da olabilmektedir. Faizsiz bankacılık sadece İslam ülkelerinde zemin bulan bir uygulama olmayıp, dünyanın hemem hemen gelişmiş tüm ülkelerinde uygulama alanı bulmakta, talep görmekte ve yayılmaktadır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

80 Batılıların sisteme yakıştırdığı ‘faizsiz banka’ yerine, Müslüman ülkeler ‘İslâm Bankacılığı’nı benimsenmişlerdir. Faizin haram kılınması, sadece İslam’a özgü bir yasak olmayıp, tüm semavi dinlerde kabul gördüğü için, asli kültür öğelerine gittikçe daha çok ilgi duyan ve köklerindeki değerleri keşfeden bütün toplumlarda ‘İslam bankacılığı’, giderek özel ve saygın bir yer kazanmaktadır. Kurucusu Prens Muhammed Al Faisal olan ve merkezi Cidde'de (S. Arabistan) bulunan Dünya İslam Bankaları Birliği’nin en belirgin faaliyeti, konvansiyonel (klasik faizli) bankacılık standartları ile faizsiz finansman sistemini karşılıklı olarak birbirine adapte ederek iki kardeş sistem arasındaki dil birliğini geliştirmek yönündedir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

81 Gerçek şu ki, Müslüman toplumların sosyo-ekonomik ve finansal ihtiyaçları, diğer toplumlarınkinden önemli bir fark göstermemektedir. Ancak, Müslümanlar ayet ve hadislerde bildirildiği şekilde Allah’ın emrettiklerini yapmakla ve yasakladıklarından kaçınmakla emrolunmuşlardır. Böyle olunca, bu temel prensiplere bağlı kalınarak klasik bankacılık enstrümanlarının faizsiz bankacılık sistemindeki karşılıkları veya yenileri üzerinde çalışmalar yapılması gerekir. Nisan 2011’de Cidde (S.Arabistan) şehrinde düzenlenen bir sempozyumda, ‘İslami Bankacılık’ alanından katılımcılar, emlak finansmanı sektöründe kullanılmak amacıyla “Zimmette Nitelenen -İleriye Dönük- Kiralama” adlı bir finansman programın uygulanabilirliği üzerinde tartışmışlardır. Özetle, sisteme kazandırdığı farklı finansal ürünlerle derinliği giderek artan ‘faizsiz bankacılık’, geleneksel bankacılığa alternatif olmaktan çok finansal sistemi tamamlayıcı bir modeldir. Bu özelliği nedeniyle, sadece İslam ülkelerinde değil, Dünyanın yüz civarında ülkesinde, Doğu’dan Batı’ya, Güney’den Kuzey’e her yanında ‘faizsiz banka’ ya da şube şeklinde faaliyet gösterirken, alanı ve hacmi sürekli genişlemektedir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

82 Türkiye’de Faizsiz Bankacılığın Ortaya Çıkışı
Faizsiz bankacılığın, Türkiye’de ortaya çıkmasında, bir yandan 1970’li yıllarda tercüme edilerek yayınlanan teorik çalışmalar etkili olurken diğer yandan pratik uygulamalar etkili olmuştur. Bu pratiklerden en önemlileri, ‘işçi şirketleri’ ile yılında kurulan ve bu yöndeki çalışmalarını 1978’e kadar sürdüren Devlet Sanayi İşçi Yatırım Bankası (DESİYAB)’dır. Ulusal ve uluslararası düzeydeki iktisadi ve siyasi gelişmelerin yanı sıra ilmi faaliyetlere paralel olarak ‘faizsiz esaslara göre çalışan banka kurma çalışmaları başlamıştır. Ardından, 1980’li yılların ilk yarısında, dışa açık ve rekabete dayalı ekonomik sisteme geçişle birlikte, finansal alanda da bir liberalleşme gerçekleşmiş ve bu kapsamda faizsiz bankacılığa geçiş sağlanmıştır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

83 Bu arada, kurucuları arasında bulunduğu İslam Kalkınma Bankası sayesinde modelle tanışan Türkiye, 1984 yılında bankadaki sermaye payını arttırarak, kuruluşun en büyük ortaklarından biri haline gelmiş ve Yönetim Kurulu’nda sürekli üye bulundurma hakkını elde etmiştir. Böylelikle, İslam ülkeleri arasında iktisadi işbirliği programlarının gerçekleştirilmesinde, dış ticaretin artışında, altyapı yatırımlarının desteklenmesinde, özel sektörün teşvik edilmesinde ve çeşitli finansman tekniklerinin geliştirilmesinde büyük rol oynayan ve dünyanın önde gelen finans kuruluşlarından birinde etkinliğini arttırma imkanı elde etmiştir. Diğer yandan, faizsiz finansal ürünlerin dünyadaki çeşitliliğine paralel olarak Katılım Bankacılığı vasıtasıyla Türk finansal sistemine önemli kazandırılmıştır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

84 Bunlardan ilki, ‘Sukuk’tur.
Hazine Müsteşarlığı’nca çıkartılan ve bazı Kamu İktisadi Teşekkülleri’nden genel bütçeye aktarılacak hâsılat paylarına endekslenen Gelire Endeksli Senet (GES) olmak üzere, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK)’nın uygulamaya konulmuştur. Kuveyt Türk Katılım Bankası tarafından yurt dışında ihraç edilmiştir. Diğer adı, Kira Sertifikası’dır. İkinci yenilik, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası(İMKB)’nda Ocak 2011’de açıklanan Katılım Endeksi’dir. Yine, ‘faizsiz sigortacılık’ olarak tanımlanan ‘Tekafül’ bir başka yeniliktir yılında özel bir şirket ile sisteme girmiştir. Ardından 2010 yılından itibaren üç Katılım Bankası tarafından, ‘bireysel emeklilik sistemi’ hayata geçirilmiştir. Son bir yenilik ise, 2010 yılında, yine Kuveyt Türk Katılım Bankası tarafından altına dayalı olarak fon ihracıdır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

85 Özetle, ‘faizsiz bankacılık işlemleri’ yapmak amacı ile finansal sisteme kazandırılan Katılım Bankaları, sadece ‘para/mevduat toplayan ve bunu kredi olarak talep edenlere kullandıran’ kurumlar almayıp, finansal sistemin çeşitlenmesine ve derinlik kazanmasına imkan verecek ürünleri sisteme kazandırma yönünde ciddi katkı sağlamışlardır. Bir başka katkı bankacılığın sadece, sermaye sahibinin ‘ne yolla olursa olsun aşırı kar’ sağlama amacına hizmet eden değil, insanlara zarar vermeyecek hatta yarar sağlayacak (reel ekonomiye ve üretime destek, karz-ı hasen gibi) yolları açmaya dönük işlevler görebileceklerini göstermiş olmalarıdır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

86 Faizsiz Bankacılığın Türkiye’de Kurumsallaşması
Faizsiz bankacılık, Türk finansal sistemine 1983 yılında ‘Özel Finans Kurumu(ÖFK) olarak girmiştir sonuna kadar bu statüde faaliyetlerini sürdürmüşler, ancak sonrasında, ‘Katılım Bankası’ olarak sürdürmektedirler. Özel finans kurumu modeli, Türkiye’ye özgü bir ‘faizsiz bankacılık’ modelidir. 1980 Darbesi sonrasında kurumlaşan model, dönemin hassasiyetleri nedeniyle, İslam vurgusundan kaçınılarak zorlama bir tanım yapılmıştır. Buna rağmen, toplumsal ilgi sürekli artış eğiliminde olmuştur. 1990’lı yılların sonlarında ise, yaşanmaya başlanan ‘finansal krizler’ sonrasında, sistemin reel sektöre katkısı ve krize dayanıklığı test edilmiş ve hem yasal dayanakları güçlendirilmiş ve hem de ‘faizsiz bankacılığa’ vurgu yapan yeni tanımlamaya gidilmiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

87 İlk olarak, 16/12/1983 tarihli, 83/7506 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile ‘Özel Finans Kurumları’ kararnamesi yayınlanmış ve faizsiz bankacılığın yolu açılmıştır. Daha sonra, 25 Şubat 1984 tarihinde, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın, 21 Mart 1984 tarihinde ise, T.C. Merkez Bankası'nın yayımladığı tebliğlerle de sistemin ayrıntıları düzenlenmiştir. 1984 yılında, Faisal Finans ile Al Baraka Türk Özel Finans Kurumu, ilk kurulan ve 1985 yılında faaliyete geçen ÖFK’ları olmuşlardır. Bu kurumları, 1989 yılında kurulan Kuveyt Türk, 1991 yılında kurulan Anadolu Finans, 1995 yılında kurulan İhlas Finans ve nihayet 1996 yılında kurulan Asya Finans takip etmiştir. Böylece; toplam altı adet ‘özel finans kurumu’ kurulmuş ve faaliyete geçmiş, bunlardan ilk 3 tanesi yabancı sermaye ağırlıklı iken, sonrakiler tamamen yerli sermayelidir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

88 Ancak, 2001 Şubat krizinde İhlas Finans Kurumu, mali başarısızlığa düşmüş ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından tasfiye sürecine sokulmuştur. 1999’da başlayan ve 2001’de tekrarlayıp zirve yapan ‘kriz’in ve banka iflaslarının da etkisiyle finansal sistemde ‘yeniden yapılanma’ ihtiyacı doğmuş ve bu alanda çok radikal düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır. Bu değişim ve dönüşümden ‘Özel Finans Kurumları’da payını almış, ve çıkarılan çeşitli tebliğ ve düzenlemeler sonucunda sistemin mevzuat bakımından alt yapısı güçlendirilmeye çalışılmıştır. 1985’ten beri ‘Özel Finans Kurumu’ olarak faaliyet gösteren ‘faizsiz bankacılık’ uygulamasında, 19 Aralık 1999 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 4491 sayılı Bankalar Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun ile önemli değişikliğe gidilmiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

89 Bunlar; a- Mevcut çalışma prensipleri korunarak, 4389 sayılı Bankalar Kanunu kapsamına alınmışlardır. b- 16 Aralık 1983 tarih ve 83/7506 sayılı Özel Finans Kurumlarının Kurulması’na dair Kararname ile bu karara istinaden çıkarılmış tüm mevzuat ise, yürürlükten kaldırılmıştır. c- Kanun yayınlandığı tarihten itibaren iki yıl içinde özel finans kurumlarının mevcut durumlarını 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun tabi oldukları maddelerine intibak ettirmeleri zorunlu tutulmuştur. d sayılı Kanun’un 14. maddesinde belirtilen durumların tespiti halinde, BDDK kararıyla faaliyet izinleri kaldırılabilecektir. Emtia veya gayrimenkullerin finansal kiralanması ya da kâr ve zarara katılma ve benzeri yöntemlerle yapılan her türlü finansman faaliyetleri ‘kredi’ olarak addolunmuştur. Diğer yandan, ‘özel cari hesaplar’ ile ‘kar ve zarara katılma’ hakkı veren hesaplar yoluyla toplanan fonlar hakkında, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’nun ilgili hükümleri’nin uygulanması kararlaştırılmıştır. Böylece, Özel Finans Kurumları ilk kez Kanun kapsamına alınmış ve güçlü bir yasal dayanağa kavuşmuşlardır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

90 Özel Finans Kurumu olarak başlayan Türkiye uygulamasında, mevzuat çalışmaları kurumların Kanun kapsamına alınmasıyla sona ermemiş, 12 Mayıs 2001 tarihinde çıkarılan 4672 sayılı Bankalar Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun ile sürmüştür. İhlas Finans Kurumu’nun mali başarısızlığa düştüğü bu yılda Kanun’la yapılan önemli değişiklikler aşağıdadır; a- Türkiye Bankalar Birliği’ne benzer tüzel kişiliği haiz ve kamu kurumu niteliğinde ‘Özel Finans Kurumları Birliği’ kurulmuştur. b- Birlik bünyesinde, özel cari hesaplar ve kar ve zarara katılma hesabı sahibi gerçek kişilerin tasarruflarını güvence altına almak amacıyla, ‘Güvence Fonu’ oluşturulmuştur. c- Faaliyet izni kaldırılan ÖFK’ların tasfiyesine ilişkin özel hükümler getirilmiştir. Başta Türk Ticaret Kanunu, İcra ve İflas Kanunu ve Devlet İhale Kanunu olmak üzere birçok Kanun uygulanması bakımından ‘banka’ addolunmuştur. Bu tanımlama ilk kez Kanun’da yer almıştır. d- Şahsi sorumluluk müessesesi getirilmiştir. Bir özel finans kurumunun yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imzaları özel finans kurumunu ilzam eden memurların kanuna aykırı karar ve işlemleriyle verdikleri zararlarla sınırlı olarak bunların şahsî sorumlulukları yoluna gidilerek, Tasfiye Kurulu’nun talebi üzerine şahsen iflaslarına mahkemece karar verilebilir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

91 Denetimleri BDDK tarafından gerçekleştirilmesine karar verilmiş olan özel finans kurumları için, 29 Kasım 2004 tarihinde BDDK tarafından oluşturulan ‘Tek Düzen Hesap Planı’ yayınlanmıştır. ‘Kullandırılan Fonlar’ yerine bundan böyle ‘Krediler’ tanımı, Hesap Planı’nda yer almıştır. Sürecin sonunda, ÖFK mevzuatı yürürlükten kaldırılarak, ‘Banka’ kapsamına alınmışlar. Altı olan kurum sayısı, sektörden çekilen İhlas Finans ile Anadolu Finans ve Family Finans’ın bir kurum (Türkiye Finans) çatısı altında birleşmesiyle dört adete inmiştir. Bankacılık ve finansal sektörün hızla yeniden yapılandığı, mali yapısı zayıf olanların sistemi terk ettiği 2000’ler sonrası, altı adet ÖFK ile birlikte (81+6) 87’ye kadar çıkan banka sayısı, 2005’e gelindiğinde neredeyse yarı yarıya azalarak (47+4) 51’e, daha sonra 2008’de (45+4) 49’a, 2011’in ilk yarısında ise 48’e düşmüştür. Benzer eğilim toplanan fonlarda izlenmiş, 2001 yılının 3-4 ayında, sektörden toplanan fonların yüzde 50 azalma olmuştur. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

92 Hemen hemen yarı yarıya küçülen sektörde, Faizsiz bankacılık yapan kuruluşların, hasarı nispeten daha az olmuş, ancak kurumsal yapı zarar görmüş, akabinde hızla iyileşmeye geçilmiştir. Ülkenin hemen hemen geneline yayılan ve istikrarlı bir tempoda gelişen kurumların, şube sayısı 660’ı, çalışan sayısı 13 bini, aktif büyüklüğü ise 55 Milyar TL.’yi aşmıştır. Bankacılık sisteminden ortalama yüzde 5’in üzerinde pay alır hale gelmişlerdir. Böylece, faizsiz sistemin ‘güven’ unsuruna sahip olduğu, toplumda karşılık bulduğu ve kurumsal yapılarının giderek güçlendiği söylenebilir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

93 Faizsiz Bankacılığın Katılım Bankacılığı’na Dönüşümü
Özel Finans Kurumları hukuki alt yapılarını güçlendirmek amacıyla Bankalar Kanunu kapsamına alan, tarih ve sayılı Bankalar Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin Kanun, tarih ve sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Son olarak, 19/10/2005 tarih ve 5411 sayılı yeni ‘Bankalar Kanunu’ ile ‘Özel Finans Kurumu’ statüsü, ‘Katılım Bankası’na dönüştürülmüştür. Statü dönüşümleri ve sermayelerini öngörülen tutara çıkarmaları için verilen sürede (2006 yılına kadar) yükümlülüklerini yerine getirmişlerdir. Bu süreçte, ünvanı 2001 yılında ‘Family Finans’ olarak değiştirilen ‘Faisal Finans’ ile ‘Anadolu Finans’ kurumları, Türkiye Finans Katılım Bankası A.Ş. ünvanı altında birleşmişlerdir. Diğer yandan, BDDK tarafından oluşturulan 2004 tarihli ‘Özel Finans Kurumlarınca Uygulanacak Tekdüzen Hesap Planı’, 10 Şubat 2006 tarihinde çıkarılan Tebliğ ile ‘Katılım Bankalarınca Uygulanacak Tekdüzen Hesap Planı’ olarak değiştirilmiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

94 olarak belirlenmiştir.
26 Ocak 2007 tarih ve (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ‘Katılım Bankalarınca Uygulanacak Tekdüzen Hesap Planı ve İzahnamesi Hakkında Tebliğ’ ile, yeni düzenlenme yapılmıştır. Bu Tebliğ’de amaç; “katılım bankaları için muhasebeleştirme ve finansal raporlama açısından tekdüzeni sağlama, tek tip bilanço ve gelir tablosunun doğrudan elde edilmesi, denetim ve gözetim için gerekli olan bilgilerin doğrulanabilir ve denetlenebilir bir şekilde doğrudan ve sağlıklı olarak elde edilmesi, ekonominin izlenmesi ve yönlendirilmesi için yetkili mercilerin ihtiyaç duyduğu bilgilerle, diğer istatistiki bilgilere doğrudan ulaşılması, finansal analiz, risk analizi, verimlilik analizi gibi çeşitli analiz ve yorumlar için ihtiyaç duyulan bilgilerin standart bir şekilde elde edilmesini sağlamak” olarak belirlenmiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

95 Yapılanma süreci gerçekleşen diğer gelişmelerden önemlileri şunlardır;
Türkiye Katılım Bankaları Birliği kurulması, Güvence Fonu (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu) oluşturulması, Faaliyet izni kaldırılan Katılım Bankaları’nın tasfiyesine ilişkin özel hükümler ve şahsi sorumluluk müessesesi getirilmesi, Müşterilere sermaye piyasası enstrümanlarını sunmak üzere Sermaye Piyasası Kurulu’na yaptığı başvurunun sonucunda, sermaye piyasasındaki fonlara aracılık etmek üzere Katılım Bankaları’na aracı kuruluş satın alma veya aracı kurumlara acentelik yapma hakkı verilmesidir. Böylece, bir aracı kurumla acentelik sözleşmesi yaparak şubelerinde menkul kıymet hizmeti sunabilme hakkına sahip olunmuştur. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

96 Katılım Bankaları Çalışma Esasları
Katılım Bankacılığı’nın faaliyetlerini, temelde iki gruba ayırmak gerekir. Bunlardan ilki, esas faaliyetleri, diğeri ise ‘diğer faaliyet ve hizmetler’dir. a- Esas faaliyet kapsamında, fon toplama ve kullandırma faaliyetleridir. b- Diğer faaliyet ve hizmetler kapsamında, geniş bir yelpazeden sözetmek gerekir. Katılım bankaları, ‘Kar ve Zarara Katılma’ ilkesi kapsamında fon toplarlar. Bunlar; a- Cari Hesaplar, b- Katılma Hesapları’dır. a- Cari Hesaplar; Türk Lirası, USD ve EURO üzerinden açılabilen hesaplardır. Bu hesaplar kısmen veya tamamen her an geri çekilebilme özelliği taşıyan ve karşılığında hesap sahibine herhangi bir getiri ödenmeyen fonların oluşturduğu hesaplardır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

97 b- Katılma Hesapları; Genel olarak 1 ay, 3 ay, 6 ay, 1 yıl ve üzeri vadeli, Türk Lirası USD ve EURO üzerinden açılabilir. Her para birimi havuz sisteminde para cinslerine göre gruplandırılır. Her grubun kar/zarar tutarı tasarrufun vade tarihinde hesaplanır ve mudarib hissesi olarak kar/zararın yüzde 20 veya yüzde 25'i bankaya kalır, bu hisse vadeye ve hesabın büyüklüğüne göre belirlenir. Geri kalan yüzde 75 veya yüzde 80'i tasarruf sahibine aittir. Her bir grup için kar - zarar miktarı, hesabın vade günüde hesaplanır. ‘Katılma Hesabı’ sahiplerine dağıtılan kar payı üzerinden (%15) Gelir Vergisi stopajı yapılır. ‘Katılma Hesabı’ sahiplerine hesap açılırken sabit bir gelir taahhüdünde bulunulmamaktadır. Hesaptan, vadesinde para çekilebilir. Ancak, Kurumun muvafakat etmesi halinde vadesinden önce de para çekilmesi mümkündür. Katılma Hesapları’nda toplanan fonlar, faizsiz finansman yöntemleriyle doğrudan ticaretin ve sanayinin finansmanında kullanılmakta ve elde edilen kârın bu hesaplara isabet eden kısmı hesap sahiplerine dağıtılmaktadır. Kredilendirmeden dolayı ortaya çıkan risk, krediye fon sağlayan hesap (mevduat) sahiplerine aktarılır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

98 sigorta kapsamındadır”.
Faizsiz bankacılığın gereği olarak bu tür hesap sahiplerine getiri garantisi verilmemesi ve oluşabilecek zarara da katılma ilkesi üzerine kurulmuş olmakla birlikte, katılma hesapları da aynen diğer bankalarda olduğu gibi kanunla Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kapsamında sigorta altına alınmıştır. Buna göre; Türkiye'de faaliyet gösteren bir kredi kuruluşunun yurt içi şubelerinde gerçek kişiler adına açılmış olan ve münhasıran çek keşide edilmesi dışında ticari işlemlere konu olmayan Türk Lirası, döviz ve kıymetli maden cinsinden; · Tasarruf mevduatı hesaplarının anaparaları ile bu hesaplara ilişkin faiz reeskontları toplamının, · Katılma hesapları birim hesap değerleri ve özel cari hesapların, 50 bin TL'ye (ellibin TL) kadar olan kısmı, sigorta kapsamındadır”. Katılma hesaplarına dağıtılacak kâr belirlenirken, hesabın açılması, kurumca işletilmesi ve sonunda kâr veya zarar ilavesiyle çekilmesi safhasında, ayrı ayrı değer ölçüleri kullanılır. Bu değer ölçüleri şunlardır; Birim değer, Hesap değeri ve Birim hesap değeri’dir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

99 a- Birim değeri: Katılma hesaplarının Kurumca işletilmesi sonucu kâr veya zarar edildiğinde değişen bir ağırlık birimidir. Hesapların oluşturduğu havuzun kâr-zarar gelişimini yansıtır. Katılma hesaplarına fon kabul edildiği ilk gün için 100 olarak alınan birim değer her gün veya hafta sonu, o gün veya hafta içinde elde edilen kâr veya zarar ilavesiyle yeniden hesap edilir ve bir sonraki gün veya hafta sonuna kadar geçerli olmak üzere ilan edilir. Birim değer, kâr veya zarar kayıtları yapılan fondaki mevcut aktifler değeri toplamının bir önceki gün veya haftadaki hesap değerleri toplamına bölünmesi ile bulunur. Fonun kâr etmesi halinde birim değer yükselir, zarar halinde düşer. Birim değerin yükselmesi kârlılığın göstergesidir. Haftalık olarak hesaplanır. b- Hesap değeri: Katılma hesabı fonlarına para yatıran kişilerin bu fonda mevcut aktiflere katılma oranıdır. Bu, her bir hesap için, hesaba para eklendikçe değeri artan, çekildikçe azalan bir katsayıdır. Yatırılan paranın hesap değeri o günkü birim değere bölünerek bulunur. Bu katsayı, kâr- zarara katılma belgesinde gösterilir ve her hesaba para yatırıldığı ya da hesaptan para çekildiği zaman belge üzerinde yeni hesap değeri yazılır. Fonda hesabı olan kişilerin hesap değerlerinin ayrı ayrı toplamı “hesap değerleri toplamı”nı oluşturur. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

100 Birim - hesap değeri = 10.000 * 100 = 1.000.000.- TL
c- Birim-hesap değeri: Birim değer ile hesap değerinin çarpılması sonucu bulunan ve katılma hesabı akdi sahibinin üzerinde hak iddia edebileceği meblağı gösterir. Hesabın açıldığı gündeki birim-hesap değeri, haliyle hesabın kendisine eşittir. Fonun işletilmesi sonucu kâr elde edildiğinde birim değer yükseldiğine göre bu yeni birim değerin, hesap değeri ile çarpımı sonucu bulunan yeni birim- hesap değeri, fon sahibinin vade sonunda hak iddia edebileceği meblağı yani yatırdığı para artı kârını gösterir. Örnek 1: Bir müşteri Kurum nezdinde açtırdığı katılma hesabına TL yatırmıştır. Paranın yatırıldığı gün geçerli olan birim değeri 100 ise, Hesap değeri = / 100 = Birim - hesap değeri = * 100 = TL Örnek 2: Fonun işletilmesi sonucu kâr ettiğini ve birim değerin 105 olduğunu varsayalım. Bu durumda vade sonunda; Birim-hesap değeri = * 105 = TL. Yani, müşteri vade sonunda TL kâr etmiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

101 Fon Kullandırma Faaliyetleri
Katılım bankaları, geleneksel bankacılıktan farklı bir esasa dayandıklarından, kredilendirmede farklı yöntemler kullanmaktadırlar. Bu yöntemler, faizsiz esasa göre işlemektedir. Bunları iki sınıfta ele almak mümkündür. Bunlar; Peşin alım – vadeli satış (Murabaha), Kar - zarar ortaklığı (Mudarabe ve Müşaraka) yöntemleridir. Katılım bankalarının tabi oldukları Bankacılık Kanunu’nun 48. maddesi ise, ‘kredi’yi şu şekilde tanımlanmıştır; “Bankalarca verilen nakdî krediler ile teminat mektupları, kontrgarantiler, kefaletler, aval, ciro, kabul gibi gayrinakdî krediler ve bu niteliği haiz taahhütler, satın alınan tahvil ve benzeri sermaye piyasası araçları, tevdiatta bulunmak suretiyle ya da herhangi bir şekil ve surette verilen ödünçler, varlıkların vadeli satışından doğan alacaklar, vadesi geçmiş nakdî krediler, tahakkuk etmekle birlikte tahsil edilmemiş faizler, gayrinakdî kredilerin nakde tahvil olan bedelleri, ters repo işlemlerinden alacaklar, vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri ile benzeri diğer sözleşmeler nedeniyle üstlenilen riskler, ortaklık payları ve Kurulca kredi olarak kabul edilen işlemler izlendikleri hesaba bakılmaksızın bu Kanun uygulamasında kredi sayılır.” M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

102 Kurumsal Finansman Desteği
Banka ile fon kullanıcısı arasında akdedilecek sözleşme dâhilinde, ihtiyaç duyulan her türlü emtia, gayrimenkul ve hizmet bedelinin fon kullanıcısı adına satıcıya ödenmesi ve bunun karşılığında fon kullanan gerçek ya da tüzel kişinin borçlandırılması işlemidir. Kredi kullanıcısı önceden belirlenen vade ve kar payı oranı üzerinden borçlandırılır. Kredi kullanıcısı borcunu önceden belirlenmiş tarihlerde taksitler halinde öder. Üretim Desteği şeklindeki yöntem İslam Hukuku’nda ‘Murabaha’ olarak tanımlanır. Murabaha; sanayi, ticaret ve hizmet işletmelerinin faaliyetlerini sürdürebilmeleri için ihtiyaç duyulan hammadde, yarı mamül, mamül, makina, techizat vb. elle tutulan gözle görülen malların üçüncü şahıslardan peşin satın alıp, başvuran müşterilere vadeli satılmasıdır. Faizsiz bankacılık literatüründe, bu fon kullandırma yönteminde malın Kuruma maliyet fiyatı üzerine alıcı ile anlaşılan oranda bir kar ilavesi ile satışı yapılır. Bu işlemde; satın alınacak mal veya materyal, peşin fiyatı, kalitesi ve satıcı işletme gibi önemli ayrıntılar müşteri/fon kullanıcısı işletme tarafından belirlenebilmektedir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

103 Talep edilen malların teslimatı yapıldıktan sonra, mutabık kalınan para cinsine ve vadeye uygun karın ilave edildiği fatura düzenlenir ve müşteri işletme borçlandırılır. Bankanın satın alma ve satma akdini sözleşme serbestisi dahilinde aynı anda tamamlaması şarttır. Murabaha’nın, Türkçe karşılığı ‘karlı satış’tır. Sermaye sahibinin bir malı satın alarak ve belli bir kar payı ekleyerek müşterisine vadeli olarak satmasıdır. Ticaretle uğraşan kişi veya kurum malı satın almak için Katılım Bankası’ndan finansman isteğinde, Banka finansmanı nakit olarak sağlamayıp müşterinin yazılı isteği üzerine malı satın alır ve üzerinde anlaştıkları kar payını ekleyerek bu kişi veya kuruma satar. Bu işlemde malın fiziki olarak mevcut olması Katılım Bankası’nın mevcut olan bu malı satın aldıktan sonra alıcıya satması gerekir. Vadeli olarak satılan malın bedelinin tahsili bir defada veya taksitler halinde olabilir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

104 M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

105 Burada alıcı, Bankanın kredi limiti tahsis ettiği kredi müşterisidir.
Katılım Bankaları, faaliyete başladıkları yılından bu güne kadar fonlarının yüzde 90’dan fazla büyük kısmını Murabaha yöntemiyle kullanmışlardır. Üretilen mamüllerin maliyetlerinin kontrol edilebilmesi ve daha kolay hesaplanabilmesi, ihracat ve döviz taahhüdü olmaksızın dövize endeksli borçlanılabilir ve kaynak maliyetinin azaltılabilir olması bu fonlama tekniğinin avantajlarından bazılarıdır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

106 Finansal Kiralama - Leasing
Arapça karşılığı ‘İcare’ olan Finansal Kiralama, Türk Finansal Sistemi’ne 1983 tarihli Özel Finans Kurumları’nın kuruluş kararnamesi ile girmiştir. Ardından, 1985 yılında çıkarılan 3326 sayılı Finansal Kiralama Kanunu ile de yasallaşmıştır. Esasen, çok eski zamanlardan beri Anadolu’da bilinen ve kullanılan ‘icare’ sisteminin kurumsallaşmasıdır. Murabaha’dan sonra en çok kullanılan ikinci finansman yöntemidir. Bir yatırım malının mülkiyeti finansal kiralama şirketinde kalarak, belirlenen kiralar karşılığında kullanım hakkının kiracıya verilmesi ve sözleşmede belirlenen değer üzerinden kiracıya geçmesi sağlanır. Yatırım mallarının satın alınması yerine, kiralanarak kullanılmasını sağlayarak işletme ve kurumların işletme sermayelerini diğer ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılması ile verimliliğin ve karlılığın artmasında önemli rol üstlenir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

107 M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

108 Finansal kiralamanın müşterilere sağladığı avantajlar şunlardır;
Mevcut piyasa alternatiflerine göre daha uzun vadeli bir finansman imkanı sağlar. Diğer finansman alternatiflerine göre daha düşük maliyetlidir. Özvarlıkları ve borçlanma imkanı sınırlı şirketlerde büyüme imkanı sağlar. Kira ödeme planı ve kira miktarları, kiralayan ve kiracının karşılıklı mutabakatı ile kiracının ödeme gücü ve nakit akışı gözönüne alınarak tespit edilir. Kira ödemelerinin tamamı kar-zarar hesaplarında kiralama gideri olarak gösterilebilir. Mal alınırken ve kira ödemelerinde düşük KDV ödenir (Binek otolarda yüzde 25, Kamyon, Otobüs vb. ticari vasıtalarda yüzde 8, Makina ve teçhizatta yüzde 1). Kiralama dönemi sonunda, kiralanan mal önceden belirlenen bedelle işletmeye satılabilir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

109 Kar - Zarar Ortaklığı Kar - zarar ortaklığı yöntemi ile fon kullandırılması için, Banka ile fon kullanacak gerçek ve tüzel kişiler arasında “Kar ve Zarara Katılma Yatırım Akdi” imzalanır. Kar ve zarara katılma fon kullananın tüm faaliyetlerinden doğacak kar ve zarara katılma şeklinde olabileceği gibi, belirli bir faaliyetten veya belirli bir parti malın alım satımından veya herhangi bir malın üretilerek pazarlanmasından doğacak kar ve zarara katılma şeklinde de olabilir. Banka ‘kar-zarar ortaklığı’nda fon tahsisi yapılan işletmelerin yerine onların belli bir vadede sonuçlanabilecek, masraf ve gelirleri belgelere dayalı olarak tespit edilebilecek ve belli aşamalarda kontrol imkanı verecek nitelikte bir işine(proje) ortak olmaktadır. Banka, fon kullandırdığı gerçek ve tüzel kişilerin sözleşme konusu faaliyetinden ortaya çıkacak karına, sözleşmede belirlenen oranda iştirak edebilir, bu fonu kullanan gerçek ve tüzel kişilerin zararı halinde ise, Kurum azami o işe tahsis ettiği meblağ kadar katılır. Kar-zarar ortaklığı, uygulamada iki farklı biçimde ortaya çıkmaktadır. Bunlar; Emek – Sermaye (Mudarabe) ve Sermaye - Sermaye (Müşaraka) ortaklığı şeklindedir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

110 Emek – Sermaye Ortaklığı-Mudarabe
Sermaye sahibinin sermayesini, emek sahibinin emeğini koymaları sonucunda meydana gelen bir ortaklıktır. İşlem sermayeyi başkasının emrine vermektedir. Banka, mudarabe yoluyla fon kullanan işletmenin basiretli davranmasını ve anaparanın geriye dönüşünü sağlamak için teminat alabilir. Kar/zarar ortaklığı için tahsis olunan ve ödenen fonun bir kısmı iş sonuçlanmadan da geri istenebilir. Bu durumda geri istenen kısım için ortaklık sona erecek, bakiyesi için ise devam edecektir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

111 Sermaye - Sermaye Ortaklığı-Müşaraka
Bankanın herhangi bir işletme ile birlikte muayyen bir sermaye koyarak kar ve zararı önceden anlaşılan oranda paylaşmaları ve emeğe tayin edilmiş bir bedelin ödenmesi suretiyle yapılan ortaklıktır. Müşaraka şeklindeki bu işlemin emek-sermaye ortaklığından farkı, Her iki tarafında sermaye koymaları, Ortaklık sonucunda oluşan kar veya zararın taraflarca konan sermaye miktarları ile orantılı olarak paylaşılması, Emeğini koyan ve işi bizzat yürüten ortağa, belli bir ücretin ödenmesi ve bu ücretin kar-zarar ortaklığında masraf olarak mütalaa edilmesidir. Katılım bankaları, Kar - Zarar Ortaklığı yöntemiyle fonlarının çok az bir (yüzde 10 bile değil) kısmını kullandırmaktadırlar. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

112 Proje Finansmanı ve Karz-ı Hasen
Banka, yurt dışından sağlanan bu tür fonlara aracılık etmek suretiyle müşterilerimizin ihtiyaç duydukları uzun vadeli yatırım finansmanını sağlamaktadır. Karz-ı Hasen Faizsiz verilen borç, karz-ı hasen olarak ifade edilir. İhtiyacı olmayana verilme ihtimali daha düşük olduğu için güzel karşılanmıştır. İhtiyaç sahiplerine verecekleri karz-ı hasen temelde iki şekilde görülmektedir; Sosyal amaçlı verilen karz-ı hasen Üretim amaçlı verilen karz-ı hasen Bu borçlar, bankalar tarafından borçluları zorlamayacak vadelerde geri alınır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

113 Diğer Bankacılık İşlemleri
Katılım bankaları, müşterilerine yukarıda anlatılanlar dışında başka bankacılık hizmetlerini de sunmaktadır. Bunlar; Türk Lirası ve dövizle yurtiçi ve yurtdışına her türlü havale ve transfer işlemi yapmak. Döviz alım satımı ve faizsiz her türlü döviz işlemi yapmak., Her türlü kambiyo işlemi yapmak. İthalat ve ihracat işlemlerinde aracılık hizmetleri vermek. Teminat Mektubu vermek (gayrinakdi kredilendirme). Cari Hesap şeklinde çalışan müşterilerine TL ve Döviz çekleri kullandırımı. Türk iş adamları ve sanayicilerinin finansman ihtiyaçlarını karşılamak amacı ile Türkiye dışından faizsiz fon temin etmek ve değerlendirmek. Yatırım, yönetim, teknik ve mali konularda müşavirlik hizmeti vermek. Kiralık kasa hizmeti vermek, Bireysel krediler vermek ( Taşıt, gayrımenkul vb. ) Kredi kartı ve POS hizmeti vermek, ATM kurmak, Call Center hizmeti vermek. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

114 KATILIM BANKACILIĞIN TÜRKİYE’DEKİ GELİŞİMİ
Faizsiz bankacılığın, çeyrek yüzyılı aşan Türkiye’deki uygulaması, genel olarak istikrarlı ve başarılı olarak değerlendirilebilir. Türkiye’de, 1985 yılında ÖFK olarak bankacılık faaliyetine başlayan kurumlar, bir kararname kapsamında, ‘cari ve katılma hesapları’ adı altında topladıkları fonları genel olarak murabaha, çok az kısmını kar - zarar ortaklığı (müşaraka/mudaraba) ile finansal kiralama (leasing) yöntemleri ile kullandırmışlardır. Sonraki yıllarda, kurumların hukuki statüleri yanı sıra bankacılık sektörüne kazandırdıkları enstrümanlarda değişim göstermiştir. 1999 yılında başlayıp, 2001 yılında zirve yapan kriz ardından ‘yeniden yapılanma süreci’ne giren mali sektördeki değişim, ÖFK’ları da etkilemiş, Bankacılık Kanunu kapsamına alınmışlardır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

115 Özel Finans Kurumları’nın kurulabilmesi için kanun hükmünde kararname 1983 yılının 12. ayında çıkarılmasına rağmen ilk kurumlar olan Al Baraka Türk ve Faisal Finans 1985 yılı başlarında kurulmuşlar ve Nisan ayında faaliyete başlamışlardır. Her iki kurum sermayesinde, önceki kısımlarda ‘dünyanın en önemli faizsiz bankacılık kurumları’ olarak zikredilen sermaye grubları ağırlıklıdır. Böylece, faizsiz bankacılık, sisteme ilk olarak Arap ve Körfez ülke kaynaklı girmiş, ilk yerli sermaye ise, 1991 yılında giriş yapmıştır. İlk faizsiz bankacılığa başlayan Al Baraka Türk’ün ana hissedarı Suudi Arabistan kökenli ‘Dallah Al Baraka Group’dur. Faisal Finans’ın ise kuruluş sırasında ana ortağı yine aynı ülke kökenli olan ‘Dar - Al Maal Al İslami - Faisal Group’dur. Ancak, Faisal Finans’ın ortaklık yapısı yılında değişmiş ve yüzde 96.5’i Olfo SA’ya geçmiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

116 Daha sonra da, yerli bir sermaye grubuna satılmış ve nihayet Türkiye Finans Katılım Bankası’na katılarak sektörden çekilmiştir. Kuveyt Türk ise 1989 yılında Kuveyt kökenli başka bir faizsiz bankacılık grubu olan “Kuwait Finance House”un iştiraki ile kurulmuştur. Sermayesinin tamamı yerli özel finans kurumlarından ilki, 1991 yılında ‘Anadolu Finans’ olarak kurulmuş, ardından 1995 yılında, İhlas Finans ve son olarak da 1996 yılında Asya Finans Kurumu izlemiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

117 M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

118 Katılım Bankaları’nın, genel görünümü özet olarak şöyledir,
1990 yılı sonunda, üç olan kurum 21 şubeye ve 645 çalışan sayısına sahipken, 2000 yılında kurum sayısı 6 olmuş, buna karşılık şube sayısı 109’a, çalışan sayısı 2.182’dir. Yeniden yapılanma sonrası, 2006 yılında, Katılım Bankası sayısı dörde inmiş, buna karşılık şube sayıları 294 ve çalışan sayısı ise 5.909’a çıkmış, nihayet 2010 sonunda şube sayısı 607’ye, çalışan sayısı ’e kadar yükselmiştir. Bankacılık sisteminde son yıllarda gözlenen hızlı büyüme Katılım Bankacılığı’nda da gözlenmiş ve 2011 Ekim başında şube sayısı 641’e, çalışan sayısı ise ’ye çıkmıştır. ‘Mudi’ olarak ifade edilen, tasarruf sahipleri sayısı, bakiyesi sıfır olan hesap sahipleri hariç 2 Milyon 471 bindir. Mart 2011 itibariyle kredi müşteri sayısı 921 bin, kredi kartı müşteri sayısı 793 bin kişidir. Ödenmiş sermaye toplamı 2010 sonu Milyon TL. iken 2011 Kasım sonu Milyon TL.’ye, Özkaynak toplamı aynı dönem itibarıyla Milyon TL.’ye ulaşmıştır. Böylece, 2005 yılında 951 Milyon TL. olan Özsermaye’nin, 2010 yılında ulaştığı nokta, 4,73 kat, 2011’de ise 6,43 kat artışa karşılık gelmektedir. Katılım Bankaları’ndan ikisinin hisse senetleri, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası(İMKB)’nda işlem görmektedir. Bunlardan Asya Katılım Bankası’nı yüzde 31,4’ü, Al Baraka Türk’ün ise yüzde 16,2’si, İMKB’da alınıp satılmaktadır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

119 Katılım Bankacılığı, özellikle 2005 sonrası hukuki statü sıkıntılarının çözülmesi ardından, şube ve personel açısından önemli bir gelişme sürecine girmiştir. Katılım Bankaları’nın, Türk Bankacılık Sektörü’ndeki yeri, sadece bu veriler açısından değil aşağıda yer alan temel bankacılık faaliyetleri açısından değerlendirildiğinde de, ‘orta ölçekli bankalar’ katagorisine yükseldikleri görülmektedir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

120 Katılım Bankacılığı’nın Türk Bankacılık Sistemi’ndeki Yeri
Katılım Bankacılığı’nın, gelişme ve derinlik kazanması şube ve çalışan sayısı ile sınırlı kalmayıp, aktiflerinin artışı ve buna paralel olarak bankacılık sistemindeki yeri ile de dikkat çekmektedir. 1984 yılında faaliyete başlayan ‘faizsiz finans kurumları’, bir yandan yetişmiş personel yokluğu, diğer yandan sistemin yeterince bilinmemesi gibi sorunlar yanında ‘kurumlaşma’ çabası içine girmek zorunda da kalmışlardır. Bir bakıma, ilk faaliyete başlayan finans kurumları ‘okul’ fonksiyonu da görmüşlerdir. 2000’lere kadar, genelde, bankacılık işlemleri ile sınırlı olan faaliyetler sonraki yıllardan itibaren, yetişmiş insangücü ve kamusal destek sayesinde yeni bankacılık ürünlerini sisteme kazandırmaya başlamış, böylece bir yandan çeşitlilik ve derinlik artmış, diğer yandan kurumsallaşma süreci hemen hemen tamamlanmıştır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

121 Buna göre, yüzde 147,2 oranında büyümüştür.
Sadece Katılım Bankaları değil, finansal sektör tümüyle, yeniden yapılanma sonrası hızlı bir gelişim eğilimi içine girmiştir. Bankacılık Sektörü’nün de dahil olduğu Türk Finansal Sektörü 2005 yılı sonunda 591,5 Milyon TL. iken, 2010 yılı sonunda 1.314,8 Milyon TL. olmuş, buna karşılık Bankacılık Sektörü sonu 406,9 Milyon TL. iken 2010 sonunda Milyon TL. olmuştur. Buna göre, yüzde 147,2 oranında büyümüştür. Türk Finansal Sistemi’nde 2005 sonu yüzde 68,7 pay sahibi olan Bankacılık Sektörü, 2010 sonunda payını yüzde 76,5’ine yükseltmiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

122 M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

123 Katılım Bankaları’nın, Bankacılık Sektörü içindeki payı, faaliyete başladıkları ilk yıllardan itibaren, finansal kriz ( ) yılları hariç, yükselen bir eğilim içindedir. Kriz yıllarında, sadece aktif küçülmemiş, kurum sayısı da dörde inmiştir. Bu sırada (1999), sektör payı yüzde 2.28’e kadar çıkmışken, 2002’de 1,83’e kadar inmiş, ancak bu yıldan itibaren düzenli olarak artmış ve 2010’de yüzde 4,31’e kadar yükselmiştir. Yeniden yapılanmayla son yıllarda her açıdan göz kamaştıran bir görünüm yakalayan Bankacılık Sektörü’nün toplam büyüklüğü, yılında 406,9 Milyar TL., 2010 yılında 1 Trilyon 6 Milyar TL.’ye ve nihayet 2011 Kasım ayı itibarıyla 1 Trilyon 212,4 Milyon TL.’ye yaklaşmıştır. Bu artış, Katılım Bankaları’nda da izlenmiş, yılında 9,9 Milyar TL. olan ‘Aktif’ büyüklüğü 2010 yılında 43,3 Milyar TL.’ye ve 2011’in Kasım ayında ise 55,3 Milyar TL.’yi aşmıştır. Böylece, bankacılık sistemindeki payı yüzde 4,56’ya yükselmiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

124 Artış, 2005 sonrası dikkate değer niteliktedir.
Türk Bankacılık Sistemi ileri düzeyde bilgi teknolojisine sahip olup ATM (Otomatik Vezne Makinesi), POS (Satış Noktası Terminali), telefon ve bilgisayar bankacılığı gibi teknoloji yoğun hizmetler sunmaktadır. ‘Şubesiz bankacılık’ olarak tanımlanan teknoloji yoğun bankacılık işlemlerin boyutu önemli boyutlara çıkmış, diğer yandan maliyetler düşmüştür. Banka ve personele ihtiyacı büyük oranda azaltan bu ‘şubesiz bankacılık’, daha fazla kazanç sağlama aracı olarak dikkat çekmektedir. Bu eğilime rağmen klasik olsun Katılım Bankaları olsun, şube sayısındaki artış ve aktif büyümesi istikrarlı şekilde sürmektedir. Artış, 2005 sonrası dikkate değer niteliktedir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

125 M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

126 Esasen, bankaların, finansal sisteme ve ekonomiye katkısı, yanı sıra temel amacı, küçük küçük kaldıkça verimli ve etkin kullanılmayan paraları/fonları toplamak suretiyle daha büyük ve önemli tutarlara dönüştürmesi ve yatırımcılara kullandırmasıdır. Diğer ifadeyle, fon fazlası olanların ellerindeki kaynakları fon açığı olanların kullanımına aracılık etmesidir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

127 M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

128 2010 sonu itibarıyla bankacılık sistemi toplam bilançosunda toplam fonların ‘Pasif’’ içindeki payı yüzde 61’dir. Bu oran, Katılım Bankaları’nda yüzde 72’dir. arası istikrarsızlık döneminde Katılım Bankaları’nın sektör içindeki fon payı azalmıştır. Bir yandan yaşanan finansal kriz diğer yandan İhlas Finans Kurumu’nun tasfiyesi buna sebebiyet vermiştir. 2005 yılında 8,4 Milyar TL. olan Katılım Bankaları toplam fonlarının bankacılık sektörü içindeki payı yüzde 3,19 iken, 2011 Kasım sonunda yüzde 5,54 pay karşılığında 38,1 Milyar TL. olmuştur. 2011 ilk yarısı sonunda ‘mudi’ olarak ifade edilen hesap sahiplerinden bakiyesi pozitif (+) olanların sayısı 2 Milyon 471 bin olmuştur. Türk Bankacılık Sistemi’ndeki fonların yüzde 56,7’si ‘tasarruf mevduatı’ndan oluşurken, Katılım Bankaları’nda bu oran yüzde 76,5’tir. Türk Bankacılık Sistemi’nin kısa vadeli kaynak ağırlıklı olduğu dikkat çekmektedir sonunda toplam mevduatın yüzde 91,5’i 1-3 ay arası vadeye sahiptir, bu oran 2011’in ilk yarısında 84,6’ya düşmüştür. Buna karşılık, bir yılın üzerindeki mevduat 2010 sonu yüzde 2,7 olan payını 2011’in ilk yarısında yüzde 4,2’ye yükseltmiştir. 2004 yılına kadar yavaş ya da istikrarsız bir görünüm arzeden bankacılık sistemi, mali yapısı zayıf ‘holding bankaları’nın tasfiyesi ve yeniden yapılanma sonrası sağlıklı bir görünüm kazanmış ve bu eğilim 2008’de başlayan küresel krize rağmen sürmektedir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

129 M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

130 M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

131 Katılım Bankaları’nda toplanan fonların ‘Aktife Oranı’, bir başka açıdan ‘Pasifteki Payı’, 2005 yılında yüzde 84,1 iken 2010 yılında yüzde 78,0 olarak gerçekleşmiştir. Buna karşılık, aynı dönemde, ‘Özkaynakları’, yüzde 9,56’dan yüzde 12,58’e yükselmiştir. Böylece, yeniden yapılanma sonrası ‘Özkaynaklar’daki artış, aktiflerdeki artıştan fazla olmuş, faizsiz bankacılık yapan kurumlar, sistemin diğer kurumları gibi, ‘Mali Yapıları’ nı giderek güçlendirmişlerdir. Bankalar, tasarruf sahiplerinin ellerinde bulunan ve ekonomiye kazandırılması zor olan küçük küçük fonların, büyük ve kullanılabilir fonlara dönüşmesine aracılık yapan kurumlardır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

132 Toplanan fonlar, ‘mevduat’ olarak ifade edilir ve bilançonun ‘Pasif’ tarafındaki en önemli kalemdir. Diğer kalem ise, ‘Özkaynaklar’dır. Mevduat, tasarruf sahiplerinin belli bir vade ile gelir (faiz veya karpayı) elde etmek için bankalara yatırdıkları emanet paralardır. Kredi için en önemli kaynak olan ‘Vadeli Mevduat’ yanında, kişi ve kuruluşların günlük ihtiyaç veya ödemeleri için bankada tuttukları ‘Vadesiz Mevduat’ ise, genelde kredi kaynağı olarak kullanılmamaktadır. Banka fonlarının ekonomik faaliyete kazandırılması, diğer ifadeyele ‘krediye dönüştürülmesi’ bankacılık sisteminin en önemli ve beklenen işlevidir. Katılım bankaları, faaliyete geçtiği günden itibaren topladığı fonları yanı sıra özkaynaklarının önemli kısmını ekonomik faaliyete aktarmak suretiyle kriz yılları hariç, sektördeki paylarını genelde artırmışlardır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

133 M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

134 2007 yılında bankacılık sektöründe kullandırılan fonlar içindeki Katılım Bankaları’nın payı ilk kez yüzde 5’i aşarak sonu itibarıyla payları, 5.80’ler düzeyine ulaşmıştır. 2005 yılı sonunda 7,4 Milyar TL. olan toplam Katılım Bankaları kullandırılan fonları, 2010 sonunda 32.1 Milyar TL.’ye, 2011 yılı Kasım ayında ise 38,1 Milyar TL.’ye yaklaşmıştır. Bu arada, kredi müşteri sayısı, Mart itibarıyla, 921 bine çıkmıştır. Bankacılık sisteminden kullandırılan toplam kredilerin, sonunda yüzde 33,1’i, 2011’in ilk yarısında ise yaklaşık yüzde 32’si konut ve ihtiyaç kredisi ile kredi kartı kullanımı gibi müşteri sayısı oldukça fazla olan ‘bireysel krediler’den oluşmuştur. Kullandırılan fonların müşteri grupları bazında dağılımı, bankaların odaklandıkları müşteri kitlesi hakkında bilgi vermektedir. Türk Bankacılık Sistemi’nce kullandırılan kredilerin (2010 yılı Eylül ayı itibarıyla) yüzde 33,3’ünü bireysel krediler ve 66,7’sini işletme kredileri oluşturmaktadır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

135 Katılım Bankaları’nın, sistem içindeki kurumsal müşteri kredileri payı yüzde 6.30, küçük ve orta boy işletme (KOBİ) kredileri içindeki payı yüzde 9.30’dur. Bireysel müşteri kredilerinden aldığı pay ise, yüzde 2.6’dır. Bu oranlar, Katılım Bankaları’nın fonlarını öncelikli olarak, ekonominin esas üretim ve istihdam alanı KOBİ’lere tahsis ettiğini, tersine 2007’de Amerika’da finansal krizin sebebi olarak görülen ‘bireysel kredileri’ oldukça kısıtlı kullandırdıklarını göstermektedir. Kullandırılan fonlar, diğer ifadeyle kredilerin vade yapısına bakıldığında, mevduatın vade yapısına uyumlu ve benzer şekilde, kısa (1-3 ay) vadeli olduğu görülür. Kredilendirme, genel olarak kısa vadelidir. Orta ve uzun vade azdır ve ‘Özkaynaklar’ kaleminden yapılmaktadır. ‘Özkaynaklar’ın, bilançonun ‘Pasif’ içindeki payı, Bankacılık Sektörü’nde 2011 ilk yarısı itibarıyla yüzde 12,1 olurken, Katılım Bankaları’nda yüzde 11,94’dür. Mevduatın krediye dönüşme oranı, Türk Bankacılık Sistemi’nde yılında yüzde 36 iken, 2010 yılı sonunda ise yüzde 86’ya kadar yükselmiştir. Bu oran, kamu sermayeli bankalarda yüzde 66 olmasına karşılık, özel sermayeli bankalarda yüzde 88, yabancı sermayeli bankalarda yüzde 110 olmuştur. Katılım Bankacılığı’nda ise, yüzde 95’in üzerinde gerçekleşmiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

136 Türk Bankacılık Sistemi ve Katılım Bankacılığı tarafından kullandırılan kredilerin gelişimi
M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

137 M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

138 M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

139 1984 yılında başlayan faaliyetleri açısından Katılım Bankaları’nın kayda değer göstergeleri şöyledir; Aktifler bakımından; 1995 yılında, 4.102,4 Milyon TL. toplam bankacılık aktifi içinde 85 Milyon TL. ile sadece yüzde 2,07’lik yer tutarken 2010 yılı sonunda, Milyar TL. dolayındaki toplam bankacılık büyüklüğü içinde 43.3 Milyar TL. aktif büyüklüğü ile yüzde 4,31’lik paya ulaşmıştır. Toplanan fonlar bakımından; 1995 yılında toplam Milyon TL. mevduat içinde Katılım Bankaları 68,5 Milyon TL. fonla yüzde 2,81 pay alırken, 2010 yılı sonunda, 631,1 Milyar TL. bankacılık sistemi toplam mevduatı içinde ‘faizsiz fonlar’ 33,8 Milyar TL. ile yüzde 5,36’ya ulaşmıştır. Kullandırılan krediler bakımından; 1995 yılında, toplam 1,6 Milyar TL. bankacılık sektörü kredileri içinde Katılım Bankaları’nın payı 61,6 Milyon TL. ile yüzde 3,75 iken, 2010 yılı sonunda, 554,1 Milyar TL. bankacılık sektörü toplam kredileri içinde ‘faizsiz kullandırılan fonlar’ 32,1 Milyar TL.’ye yaklaşarak, sistemde yüzde 5,79’luk paya ulaşmıştır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

140 Katılım Bankaları’nın, Türk Bankacılık Sistemi içinde temel büyüklükler açısından aldığı pay
M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

141 Katılım Bankaları’nın, genel olarak bankacılık sisteminden giderek daha fazla pay almaktadır.
Sadece aktif toplamı açısından sistemdeki pay, yüzde 5’in çok az altında, toplanan fonlar ve kullandırılan fonlar bakımından yüzde 5’in üstündedir. Dolayısıyla, bu kurumların, topladığı fonları mümkün olan en yüksek etkinlikte ekonomik faaliyete kazandırdığı dikkat çekmektedirler. Yanı sıra, reel mal/hizmet alım-satımına finansman sağlamış olması, diğer ifadeyle ekonomiye olan katkı, üretimin geliştirilmesi amacına dönük yapmasından dolayı, sistem içindeki işlevi daha çok anlamlıdır. Sonuçta, aldıkları paydan daha çok bu nitelikleri ve yanı sıra geçmişte genelde sistem dışında kalan kesime yönelmiş olmaları nedenleriyle Katılım Bankaları, bankacılık sisteminin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

142 SONUÇ Türk Finans Sistemi’nde Katılım Bankacılığı, ilk olarak yılında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname ile ‘ÖFK’ olarak yer almıştır. Bu gelişmede, toplumun talebine karşılık olması yanında dışa açılan ülkenin, dışarıdan kaynak sağlaması amacı da etken olmuştur. Böylece, klasik bankacılık sistemine uzak duran geniş bir toplum kesiminin ülke kalkınmasına katkı sağlanması yolu açılmıştır. Çünkü, bir yandan inançları nedeniyle bankacılık sistemine girmeyen bu yüzden ekonomiye kazandırılmayan ve yastık altı kalan önemli bir atıl kaynak ile sisteme kazandırılmış, diğer yandan yine inançları nedeniyle kredi kullanmayan geniş bir girişimci kitle ise, iş ve işletmelerini büyütme imkanı yakalamıştır. Faizsiz bankacılık ilkelerine göre işlem yapan bu kurumların sisteme girmesiyle, Anadolu kaynaklı, muhafazakar bir girişimci sınıfın hızla ekonomik alanda gözle görülür hale gelmesi, bu görüşü güçlendirmiştir. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

143 Dünyada ‘Faizsiz Bankacılık’, yanı sıra ‘İslam Bankacılığı’ olarak da ifade edilen bu bankacılık, İslam’ın sosyo-ekonomik hayata dair kuralları dikkate alınarak yapılır. Bu kurallar, başta faiz yasağı ve riskin paylaşımı olmak üzere, ticaretin teşvik edilmesi, spekülasyondan kaçınma, haram ve yasak olan alanda girişimde bulunmama, zora düşürmeme, sözleşmeye bağlılık ve başkaca kurallardır. Bu kurallar, sosyo-ekonomik hayatın ve toplum hayatının yanı sıra kişilerin hem dünya hem de ahret hayatını doğrudan etkilemektedir. İslam’a göre, yeryüzünde Allah’ın halifesi olarak bulunan insan, ‘erdemli yaşama’ ait bu kurallarla, yükümlülüğünü ifa edebilir. Yanı sıra bu kurallar, son dönemde ekonomik hayatta ortaya çıkan ‘finansal krizleri’n doğmasına yol açan, reel olmayan, diğer ifadeyle üretim ekonomisine dayanmayan alanda, yani türev ürünlere desteği yasaklayarak, modern ekonomik yaşama da olumlu katkı sağlamaktadır. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

144 Dünya finansal sistemi, 1929’daki “Büyük Buhran”dan sonra 2008 yılında Lehman Brothers’in batışıyla yayılan ve etkisi halen devam eden, risk paylaşımından uzak faize dayalı ve türev ürünlerin hakim olduğu piyasaların çökmesiyle büyük kayıplar yaşamıştır. Krizin nedeni olan bu piyasa disiplinsizliği ve türev ürünler karşısında Batılı ülkeler, daha sıkı bir piyasa disiplini yönlü çare arayışına girişmiş olmaları, globalleşen dünyada ekonomik kuralların da giderek harmonize olmasına yol açmaktadır. Benzer nedenlerle, 1999 yılında başlayan ve 2001 yılında ağırlaşan Türkiye’deki kriz ile birlikte finansal sistem ağır bir zarar/hasar görmüş ve ardından piyasa disiplinini öne çıkaran yeniden yapılanma süreci ile sağlığına kavuşmuştur. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI

145 Kriz öncesi, 81’e kadar yükselen banka sayısı, sürecin başından bugüne 48’e, altı olan faizsiz bankacılık yapan kurum sayısı ise dörde inmiştir. Radikal anlamda değişim ise, ÖFK yerine ‘Katılım Bankacılığı’ ünvanına geçilmiş olması ve ‘Bankacılık Kanunu’ kapsamına alınmış olmalarıdır. Katılım Bankaları’nın klasik bankacılıktan temel farkı, fon toplama ve kullandırmada ‘kar ve zarar ortaklığı’ esasına göre işlem yapması olup, diğer hizmet ve yükümlülükleri bakımından hemen hemen benzerdirler. ‘Katılım Bankası’nın temel bankacılık hizmeti bakımından sistemdeki payı artarken bankacılık liğindeki yerleri, ‘orta ölçekli bankalar’ grubudur. M. CANBAZ, KATILIM BANKACILIĞI


"KATILIM BANKACILIĞI VE TÜRKİYE’DEKİ GELİŞİMİ" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları