Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

1. ÇEVRE SORUNLARI VE ÇEŞİTLERİ

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "1. ÇEVRE SORUNLARI VE ÇEŞİTLERİ"— Sunum transkripti:

1 1. ÇEVRE SORUNLARI VE ÇEŞİTLERİ

2 1. Çevre Sorunlarının Sebepleri
Your text here 1. Çevre Sorunlarının Sebepleri

3 1.1. Nüfus Çevre sorunlarının temel sebeplerinden birisi insan nüfusundaki artıştır. Nüfusun hızlı artışına karşılık, doğal kaynakların sınırlı kalması ve bu nedenle artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak için çevre üzerinde sömürü ve baskı artmaktadır. Nüfus ile kaynaklar arasındaki ilişkinin sorunsallaştırılması:MALTHUS nüfus geometrik artarken, besin maddeler aritmetik olarak artmaktadır ve makas açılmaktadır. Makasın sürekli açılması, insan nüfusu için önemli bir sorundur ve dolayısıyla kapanması gerekir. Makasın kapanabilmesi için de ya insan nüfusunun artışının kontrol altına alınarak yavaş bir hızda artması sağlanmalıdır ya da gıda artışını sağlayacak yeni yöntemler ve arayışlar ortaya konulmalıdır. doğum kontrol doğadan daha fazla yaralanma yönünde teknolojiler ve buluşlar gıda artışını sağlayacak teknolojiler

4 Nüfus artışı özellikle azgelişmiş ülkelerde ve bölgelerde ortaya çıkmaktadır.
Refah ülkelerinde ise düşük nüfus artışına karşılık, fazla oranlarda gıda ve doğal kaynak olanakları mevcuttur. Dünyada kaynak dağılımı konusunda büyük adaletsizlik vardır. Azgelişmiş ülkelerde hızlı nüfus artışı, kaynakların yetersiz ve sınırlı olması, kıtlık, salgın hastalıklar, yoğun çocuk ölümleri, yaygın savaşlar ve sağlıksız besin ve su tüketimi gibi olumsuzluklar, doğrudan çevre sorunlarına yol açmaktadır. Öte yandan söz konusu olumsuzluklar, yaşanılan coğrafyadaki doğal varlıkların hızlı ve sürdürülemez biçimde tüketilmesine yol açarak, dolaylı biçimde de çevre sorunlarına yol açmaktadır.

5 Nüfus artışının ülkeler arasında adaletsiz kaynak dağılımına bağlı çevresel sonuçları dışında genel olarak her ülkede görülebilecek olumsuz sonuçları da vardır. Özellikle kırdan kente göç olgusunun baş göstermesi ve nüfusun kentlerde yoğunlaşması çevre sorunlarına yol açmıştır. kırsal kaynakların atıl kalmakta Daha fazla toprak işgali, su ve gıda gereksinimi, daha fazla sıvı ve katı atık oluşumu, kirletici sanayilerin kurulması, trafik, hava kirliliği vs. gibi sonuçlar.

6 1.2. Sanayileşme 19. yüzyılın başından günümüze sanayileşme ve teknoloji sayesinde gerçekleştirilen kitlesel üretim, her alanda ciddi tahribata sebep olmuştur. Tarihsel uygulamalar, insanın makinenin gücüne kendisini kaptırmasına paralel olarak, kurumsal tekniklerle otoriter yönetim ve toplum biçimlerinin ortaya çıktığını göstermektedir. Diğer yandan bilimin endüstriyel bir nitelik kazanmasıyla, tabiatın sırlarını keşfetme sürecinden, doğaya hâkim olma ve onu dönüştürme sürecine geçilmiştir. Bu süreçte sanayileşme ideolojisinin tamamlayıcıları olan merkezi devletler ile sanayi kapitalizmi ortaya çıkmış ve doğanın sömürüsü hızlanmıştır

7 Bugünkü biçimiyle çevre sorunlarının ilk ortaya çıkışı, sanayileşmeyle birlikte olmuştur.
Sanayileşmenin çevre sorunlarına yol açan işleyişi çeşitli şekillerde kendini gösterir. Bunlardan ilki, sanayileşme sonrasında mekanik enerjinin kullanımına bağlı olarak, doğadan hammadde elde etme süreçlerinin kolaylaşması ve aynı zamanda bunların hacim olarak büyük boyutlara ulaşmasıdır. Böylece, petrol, madenler, su gibi yer altı kaynakları ile bitki, hayvan, toprak, hava, su gibi yer üstü kaynakları hızlı biçimde tüketilmeye ve kirlenmeye başlamıştır. Bu süreçte, nesli tükenen hayvanlar, çoraklaşan ya da zehirlenen topraklar ya da sömürülen/yoksullaşan halklar ortaya çıkmıştır

8 Ayrıca sanayileşme, üretim sırasında ve sonrasındaki etkileriyle çevre sorunlarına yol açmaktadır.
Moderniteyle yaratılan tüketim toplumunda tüketimi sürekli kılmak adına kitlesel üretim hedefi, üretim süreçlerinde büyük ölçekli oluşu, sürekliliği ve yoğunlaşmayı gerektirmiştir. Bu ise bir yandan geniş alanların sanayi tesisleriyle kaplanmasını, bir yandan yoğun ve kirli teknolojilerle havanın, suyun ve toprağın kirletilmesini, bir yandan da mamul malların kullanımdan sonra dönüştüğü artıklarla çevrenin kirlenmesine yol açmıştır. Sürekli tüketim nedeniyle sorunlar birikmiş, 20. yüzyılın sonlarına doğru daha önceden öngörülemeyen ozon tabakasının incelmesi, küresel ısınma gibi sorunlara yol açmıştır.

9 1.3. Kentleşme Kentleşmenin çevre sorunlarına yol açması, esasen yukarıda değinilen nüfus artışı ve yoğunlaşması itibariyle kendini gösterir. Günümüzdeki kent yapısı, sanayileşme ve teknolojik gelişmeye dayanır. Nüfusu 10 milyonun üzerinde olan kentlerin ekolojik yaşama ve sürdürülebilirliğe uygun olmadığı konusunda yaygın bir görüş vardır: yoğun nüfusuyla doğa ve kaynaklar üzerinde bir baskı merkezi devletin, sanayi kapitalizminin, kitlesel üretimin ve dağıtımın merkezleri olarak çevre sorunları

10 1.4. Turizm Turizm, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren tüm dünyada yükselen bir sektör haline gelmiş ve “bacasız sanayi” olarak adlandırılmıştır. Ülkemizde de 1980’lerden sonra gelişmeye başlayan turizm, ekonomik bakımdan önemli bir sektör olmasının yanısıra ekolojik bakımdan çeşitli sorunların da kaynağı olabilmektedir. Kentlerde, doğal güzelliklerin bulunduğu yerlerde oteller, pansiyonlar, gazino ve lokantalar, plajlar, kamplar, eğlence yerleri, kaplıcalar, dinlenme ve tedavi yerleri, spor ve avcılık tesisleri gibi altyapı tesisleri kurulurken, buradaki çevre ve doğa üzerinde tahribatlar yaratılır. Özellikle bakir doğa köşelerinin dinlenme amaçlı tesislere tahsis edildiği durumlarda hem doğa tahrip olmakta hem de o bölgenin ekolojik yapısı zarar görmektedir

11 Turizmin çevre üzerinde yarattığı diğer tahribatlar/olumsuzluklar;
Ülkelerde turizmi geliştirmeye yönelik kurumsal teşkilatlar, turizme olan ilgiyi artırmak üzere müzeler, tarihi eserler, festivaller ve şenlikler, konserler, spor gösterileri gibi konularda faaliyet gösterirler. Ayrıca turizmin gelişmesi adına arazi tahsis etme, teşvik sağlama ve çeşitli vergisel muafiyetler de sağlarlar. Özellikle doğal ortamların turizme açılmasıyla, buralardaki doğal yaşam öğeleri ve çevre olumsuz etkilenmekte ve bir müddet sonra mevcut doğal yaşam unsurları kaybolabilmektedir. Turizmin çevre üzerinde yarattığı diğer tahribatlar/olumsuzluklar; deniz ve göl kıyıları ile yeşil alanların tahribi, su kaynaklarının kirlenmesi, doğal yaşamın tehdidi, yığılma ve aşırı kalabalıklaşma, tarım arazisi ve ormanların tahribi, yerel kültürlerin tahribi olarak sıralanabilir

12 Turizmin çevre üzerinde yol açtığı tahribatların çoğalması nedeniyle son yıllarda alternatif turizm arayışları başlamış ve “sürdürülebilir turizm” ya da “eko turizm” denilen anlayışlar ortaya çıkmıştır. Sürdürülebilir turizm, insanın etkileşim içinde bulunduğu ya da bulunmadığı çevrenin bozulmadan veya değiştirilmeden korunarak, kültürel bütünlüğün, ekolojik süreçlerin, biyolojik çeşitliliğin ve yaşamı sürdüren sistemlerin idame ettirildiği ve aynı zamanda tüm kaynakların ziyaret edilen bölgedeki insanların ve turistlerin ekonomik, sosyal ve estetik ihtiyaçlarını doyuracak şekilde ve gelecek nesillerin de aynı ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri biçimde yönetildiği bir kalkınma şekli" olarak tarif edilmektedir. Ekoturizm de yeryüzünün doğal kaynaklarının sürdürülebilirliğini güvence altına alan, bunun yanısıra yerel halkların ekonomik kalkınmasına destek olurken, sosyal ve kültürel bütünlüklerini koruyup gözeten bir yaklaşım olarak belirlenmiştir.

13 2. Çevre Sorunlarının Çeşitleri

14 2.1. Hava Kirliliği Atmosfere bırakılan kirleticilerin havayı hem canlı hem de cansız varlıklara zarar verecek hale getirmesine genel olarak “hava kirliliği” adı verilmektedir. Hava kirliliğine yol açan faktörler doğal ve yapay olarak nitelendirilebilir. Doğal faktörler; volkanik faaliyetler, orman yangınları, bitki örtüsü ve doğanın tahrip edilmesi, hayvanların dışkılaması örnek olarak verilebilir. Yapay faktörler ise insanların faaliyetleri sonucu oluşan konutlarda yakıt kullanımı, sanayi faaliyetleri ve trafik kaynaklı kirlilikler verilebilir. Hava kirliliğine yol açan sebepler içinde yapay kaynaklar ağırlıklıdır

15 Atmosferde her zaman kirletici gazlar olmakla birlikte, toz, duman, gaz, koku ve saf olmayan su buharı şeklinde bulunan kirleticilerin, insanlar ve canlıların sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecek ve maddi zararlar oluşturacak seviyelere yükselmesi durumunda hava kirliliğinden söz edilir. Katı yakıtlar ve akaryakıt gibi karbonlu maddelerin tam yanmamasından meydana gelen katı ve sıvı parçacıkların bir gaz karışımı olan duman, en yaygın hava kirliliği çeşitlerinden birisidir.

16 Buna benzer bir başka sorun da “ozon tabakasının incelmesi”dir.
Hava kirliliğinin sanatsal ve mimari yapılar üzerinde tahrip edici ve bozucu etkisi vardır. Bitkiler üzerinde ise öldürücü ve büyümelerini engelleyici etkisi olabilmektedir. Bu nedenle hava kirliliği hem canlıların sağlığı açısından, hem de ekonomik yönden zarar vericidir. Hava kirliliğinin son yıllarda ortaya çıkan etkilerinden birisi de atmosfer ısısının artmasını ifade eden “sera etkisi”dir. Özellikle fosil yakıtların yakılması sonucu atmosferdeki karbondioksit miktarının artmasına bağlı olarak ortaya çıkan sera etkisi, dünyanın ısısını artırmakta, bu da başta buzulların erimesi olmak üzere, mevsimlerde değişikliklere ve orman yangınlarının çoğalmasına yol açmaktadır. Buna benzer bir başka sorun da “ozon tabakasının incelmesi”dir. Özellikle saç spreyleri, deodorantlarda, buzdolaplarında ve plastik köpük yapımında kullanılan CFC (cloroflorocarbon) gazının atmosfere bırakılması, ozon tabakasının incelmesine yol açmaktadır

17 2.2. Toprak Kirliliği Toprak kirliliği, toprağın insan müdahalesi sonucu fiziksel, kimyasal, biyolojik ve jeolojik yapısının bozulmasıdır. Yerleşim için toprak üzerine konutlar ya da başka yapılar yapılması, zirai ilaçlar, yapay gübreler, hormonlar, kirlenmiş sular, katı atıklar, çöpler ve radyoaktif atıklar, kirletici gazlar (sanayi, egzoz ya da ısınma kökenli gazlar), yoluyla toprağın kirlenmesinden söz edilebilir. Toprak sistemi ilişkili olduğu su ve hava sistemlerinin içerdiği kirletici unsurlar için son depolama noktasıdır. Toprak, karasal ekosistemin taşıyıcı unsuru olup, toprak kalitesindeki değişim, doğal ve tarım ekosisteminin verimliliğini etkiler. Dolayısıyla insan müdahalesiyle toprağın kirletilmesi, ekolojik yapıda geniş ölçekli etkiler yaratır. İnsan müdahalesi dışında toprağın niteliğini bozan erozyon, yaşlılık, çoraklık ve taşlık gibi nedenlerden de söz edilebilir

18 İkincisi ise toprağı kendine yaşam alanı olarak seçmesiyle ilgilidir.
İnsanın toprakta kirliliğe yol açan etkinlikleri iki biçimde gerçekleşir: Bunlardan ilki, insanın topraktan bir üretim faktörü olarak yararlanmasıdır. Toprağın gerek yanlış ve aşırı işlenmesi ve kullanılması, Tarımda aşırı yapay gübre kullanımı, tarımsal ilaç kalıntıları, kirli sulara maruz kalma Sanayide ise özellikle toprağın hammadde olarak kullanımı, maden ve petrol arama faaliyetleri İkincisi ise toprağı kendine yaşam alanı olarak seçmesiyle ilgilidir. Mekânsal yerleşim, bir yandan toprağın işgal edilmesini, bir yandan da ona müdahale edilmesini gerektirmektedir. Bugün dünya nüfusunun yarısının kentlerde yaşamaktadır. Mevcut yerleşimlerin pek çoğunun, işlemeye uygun ilk dört sınıf topraklar üzerine kurulduğu söylenebilir. Ülkemizde 3. ve 4. ve hatta 1. ve 2. sınıf arazilerde sanayi tesislerinin kurulduğu görülebilmektedir. Son yıllarda özellikle kıyı bölgelerinde 1. sınıf toprakların turizm amacıyla yapılaşmaya konu olduğu bilinmektedir. Öte yandan özellikle sanayi atıklarının toprağa ya da akarsulara verilmesiyle de toprağın yapısı bozulmakta ve zehirlenmektedir.

19 2.3. Su Kirliliği Tarihsel olarak insanın suyun doğal dolanımına yaptığı müdahaleler artmış, giderek su kaynaklarının sürekliliğini etkileyecek boyutlara ulaşmıştır. Barajlar ve göletler, akarsuyun ulaştığı yüzeysel su kaynaklarına taşıdığı suyu azaltmakta ya da kaynağın zarara uğramasına yol açmaktadır. Öte yandan, tarımsal, kentsel ve sınai faaliyetlerin ortaya çıkardığı atık ve artıklar da su kirliliğine yol açmaktadır. Genel olarak su kirliliğini etkileyen unsurlar; sanayileşme, kentleşme, nüfus artışı ile zirai mücadele ilaçları (pestisit) ve kimyasal gübreler olarak gruplandırılabilir

20 Sanayinin genel olarak çevre üzerinde olduğu gibi su kaynakları üzerindeki etkisi de belki diğer tüm faktörlerden daha fazladır. Ülkemizde özellikle sanayi kuruluşlarının sıvı atıkları su kirliliğine yol açmakta ve buna bağlı olarak toprak ve bitki örtüsü üzerinde aşırı kirlenmeler oluşmaktadır. Ayrıca kentleşmeye bağlı olarak su kaynakları ve alıcı ortamlar üzerinde yoğun bir baskı oluşmuştur. Öte yandan zirai mücadele ilaçlamalarının rüzgârla ve yağmurla sulara taşınması veya pestisit üretimi yapan fabrika atıklarının akarsulara boşaltılması sonucu ciddi kirlenmeler oluşmaktadır. Ayrıca, kimyasal gübrelerin bilinçsiz ve aşırı kullanımı da doğal çevrim ile suların kirlenmesine yol açmaktadır. Evsel, endüstriyel ve tarımsal atıklar, sağlıklı suyun ekolojik dengesinin değişmesine neden olmaktadır.

21 Su kirliliği, insanın ve diğer tüm canlıların sağlıklarını etkilemektedir.
Kirlilik belli değerlerin üzerine çıktığında sağlıkta bozulmalar başlamakta, salgın hastalıklar baş göstermekte ve hatta ölümler olabilmektedir. Su kirliliği kapsamında deniz, göl ve akarsularda ve bunların kıyılarında gerçekleşen kirlenmeler de yer alır. Deniz kirliliği çevre kirliliğinin bir parçasıdır. Denizler, kirliliğe maruz kalma bakımından diğer su yapılarına göre daha dezavajlı durumdadırlar. Çünkü denizler, kara, nehir, göl, atmosfer gibi ortamlara atılan her türlü kirleticinin ulaştığı son noktalardır. Endüstriyel ve tarımsal üretimler sonucu ortaya çıkan atıklar ile evsel atıklar, alıcı ortam olarak nehirler, göllere ya da denizlere bırakılabilmektedir.

22 2.4. Gürültü Kirliliği Gürültü, genel olarak istenmeyen sesleri ifade eder. Dünya Sağlık Örgütü ölçütlerine göre dB düzeyindeki sesler gürültü olarak kabul edilmektedir. Ayrıca, dB düzeyindeki seslerin insanların ağrı eşiği olduğu bilinmektedir. Bir sesin gürültü niteliği taşıması için mutlaka yüksek düzeyde olması gerekmemektedir. Özellikle büyük kentlerimizde gürültü yoğunlukları oldukça yüksek seviyede olup, Dünya Sağlık Örgütü'nce belirlenen ölçülerin üzerinde olduğu değerlendirilmektedir. Gürültünün insan sağlığını ve rahatını bozduğu, olumsuz psikolojik etkiler yaptığı ve gürültünün süreklilik arz ettiği durumda bir kirlilikten söz edilebilir.

23 Gürültünün kaynakları çeşitlilik gösterir.
Doğal kaynaklılar: dereler ya da ırmakların yarattığı gürültü, denizde dalgaların yarattığı gürültü ya da çeşitli hayvanların çıkardığı sesler Yapay kaynaklılar: insan etkinliklerine bağlı olarak ortaya çıkan yapay kaynaklı gürültüler Yapay kaynaklı gürültüler: karayolu, raylı sistem, hava yolları, deniz yolları araçlarından kaynaklanan gürültüler, sanayi tesisleri, ve işyerlerinden kaynaklanan gürültüler, rekreasyon ve eğlence yerlerinden kaynaklanan gürültüler . Gürültü, yakın zamanlara kadar bir sorun kaynağı olarak algılanmamaktaydı. Gürültünün sağlıklı yaşamı tehdit eden bir kirlilik kaynağı olduğuna yönelik bilincin gelişmesine paralel olarak yasal mevzuatın konusu olmuştur.

24 2.5. Radyoaktif Kirlilik Dünyayı tehdit eden en önemli çevre sorunlarından biri durumuna gelen radyoaktif kirlenme konusu, 1950’lerden bu yana uluslararası hukukun gündemindedir. Radyoaktif kirlenme/radyolojik kirlenme, (insan vücudu da dâhil) katı, sıvı veya gazların içinde, arzu edilmeyen radyoaktif maddelerin bulunmasını ifade eder. Nükleer enerji santralleri, nükleer silah üreten fabrikalar ve radyoaktif madde atıkları radyoaktif kirlenme yaratan başlıca kaynaklardır. Bunların dışında mikro dalga fırınlar, radyo dalgaları ve manyetik alanlar, röntgen araçları ve hatta televizyon bile bir ölçüde radyasyon yayıcıdırlar.

25 Kentleşmenin yoğunluk kazanmasına paralel olarak artan enerji ihtiyacıyla kendini gösteren yeni enerji kaynakları bulma zorunluluğu, dikkatleri nükleer enerjiye çekmiştir. Ancak nükleer enerji merkezleri ve nükleer reaktörler radyasyon yayma özelliğine sahiptirler. Ayrıca bu merkezlerdeki çalışmalar sırasında kullanılan çeşitli araç ve gereçlere de radyoaktif madde bulaşmaktadır. Bunların korunması veya yok edilmeleri sırasında gereken özen gösterilmediği takdirde çevrenin radyasyonla kirlenmesi mümkündür. Radyasyonun en büyük tehlikesi anormal doğumlara neden olarak, insanlığın gelecek nesillerini etkilemesidir

26 Radyoaktif kirlenme, çevre ve insan üzerinde anlık zararlara yol açtığı gibi asıl zarar uzun vadede ortaya çıkmaktadır. Örneğin; Çernobil kazası nedeni ile yayılan radyoaktif atıkların, toprak ürünlerinde yol açtığı kirlilik bilinmektedir. Çernobil reaktöründe oluşan kazayla 30 civarında kişi ölmüş olsa da önemli etkisi, yaralanan, sakatlanan, hastalanan ve belirtileri sonradan, gelecek nesillerde ortaya çıkacak olan genetik riskler nedeniyledir. Radyoaktif kirliliğe karşı ormanların koruyucu etkisi vardır. Ağaçlar emdikleri radyoaktifi, belirli bir süre sonunda eritirler. Genellikle ormanın radyoaktif kirlenmeden insanları koruma oranı %30-60 arasında değişmektedir

27 2.6. Bitki ve Hayvan Türlerinin Azalması
Belirli bir dönemde ya da yöredeki bitki topluluğu (flora) ya da hayvan topluluğu (fauna), mikroorganizmalarla birlikte çevrenin insan dışında yer alan ve biyolojik zenginlik de denilen canlı ögelerini oluştururlar. Kentleşme ve sanayileşme, doğada bulunan bitki ve hayvan toplulukları üzerinde gözle görülür bir baskı oluşturmuştur. Söz konusu baskı, özellikle ormanlar, ulusal parklar, çayır ve meralar, sulak alanlar, endemik bitkiler ile endemik hayvanları olumsuz etkilemiştir.

28 İnsan etkinliklerinin yol açtığı en önemli sorunlardan birisi ormansızlaşmadır.
Ormansızlaşma, ormanı oluşturan ögelerin bir kısmının ya da tümünün ortadan kalkmasıyla ormanın kendini yenileyebilme kapasitesini yitirmesi demektir. Yerleşme, kentleşme, turizm ve orman yangınları, ormansızlaşmaya yol açan temel faktörlerdir. Toprağı koruyan, suyu tutan, kaynak sularını toplayan ve bu nedenle su toplama havzası işlevi gören, yabanıl yaşamın besin kaynağı durumundaki çayır ve meralar da insan baskısından olumsuz etkilenir. Çayır ve meralar aşırı otlatma, tarıma açma, yapılaşmaya açma gibi sebeplerle hızla bozulmaktadır. Zengin bir ekosistem olan, oksijen üretimi ve çevrede nem oranı dengelemesi işlevi gören bataklık, sazlık, turbiyeler gibi sulak alanlar da doldurma, kurutma, tarıma açma gibi sebeplerle gün geçtikçe azalmaktadır. Kirlenme, bozulma, avcılık, kentsel ve sınai atıklar, tarım ilaçları, yaşam ortamlarının yok edilmesi ve bozulması gibi nedenlerle endemik hayvan türleri de tehlike altındadır.

29 2.7. Kuraklık, Açlık ve Ekolojik Mültecilik
İnsanlık tarihinin çeşitli dönemlerinde felaket boyutunda etkiler yaratan iklimsel değişiklikler gerçekleşmiştir. Kavimler göçü diye anılan büyük göçün gerçekleşmesi Mezopotamya ve Harran uygarlıklarının tarihten silinmesi Sanayi devriminden bugüne ortaya çıkmış olan iklim değişikliği, geçmiştekilerden niteliksel olarak farklılık taşımakta ve onlardan çok daha hızlı biçimde gerçekleşmektedir. İklim değişikliğinin en önemli sonuçlarından birisi, kuraklık ve açlık gibi küresel ölçekli büyük felaketlerdir.

30 Günümüzde dünya topraklarının %6’sının çölleşmiş durum olup, %29’u da az, orta ve yüksek düzeyde çölleşme tehlikesi ile yüz yüzedir. Özellikle Afrika, Asya ve bazı Latin Amerika ülkeleri sık sık kıtlık tehlikesiyle karşılaşmaktadırlar. Hâlihazırda 7 milyarlık dünya nüfusunun 1 milyarı açlık ya da dengesiz beslenme sorunuyla karşı karşıyadır. Gelişmiş ülkeler obezite (aşırı şişmanlık) ile mücadele ederken, az gelişmiş ülkelerin açlıkla mücadele etmeleri paradoksal bir durum yaratmaktadır. Dünya nüfusunun ¾’ünü oluşturan gelişmekte olan ülkeler, dünya sanayi üretiminin yaklaşık %8’ini gerçekleştirmektedirler. Yani, sanayi yaynaklı küresel ısınmaya yol açan etkinlikler, büyük ölçüde gelişmiş ülkelerin faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca azgelişmiş ülkelerin doğal kaynakları, yıllarca gelişmiş ülkeler tarafından kullanıldığı gibi kirletici sanayiler de bu ülkelerde kurulmaktadır. Dolayısıyla kıtlık ve açlık sorunu, ilk bakışta iklim değişikliğinin bir sonucu gibi görünmekteyse de esasen toplumsal ve siyasal nitelikli bir sorundur ve büyük ölçüde bölüşüm adaletsizliğinden kaynaklanmaktadır.

31 Kuraklık ve açlık sorunları bağlamında, son yıllarda “ekolojik mültecilik” olgusuna da değinmek gerekir. Ekolojik mültecilik, kuraklık, kıtlık, çölleşme, sel baskını, deprem, tsunami gibi ani veya uzun süreli çevresel felaketlerin yaşamlarını, ekolojilerini veya ekonomilerini tehlike altında bıraktığı ve bu nedenle yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kalan insanları tanımlar. Hâlihazırda mevcut uluslararası hukukta “mültecilik”e yönelik bir mevzuat bulunmakla birlikte, henüz çevresel ve doğal felaketlere bağlı olarak başka bölge veya ülkelere sığınmak zorunda kalan insanlara hukuki güvence sağlayabilecek bir mevzuat geliştirilmiş değildir

32 2.8. Silahlanma ve Savaşlar
Ekolojik dengenin bozulmasında tarih boyunca etkili olmuş faktörlerden birisi de savaşlardır. Sanayi devrimi öncesi savaşların çevre üzerindeki etkileri görece sınırlı kalmış ve ekolojik dengeyi pek etkilememiş olmasına rağmen sanayileşmeyle birlikte savaşların yöntem ve araçlarındaki değişiklikler, ekolojik dengeler ve insan yaşamı üzerinde büyük zararlar oluşturmaya başlamış, kitlesel yıkımlara yol açmıştır. Savaş teknolojilerinin ilk dünya savaşından bu güne hızla geliştiği bilinmektedir. Konvansiyonel silahlarla başlayan gelişmeler, zamanla nükleer ve kimyasal silah teknolojileriyle gelişmiş ve bu eğilim, günümüzde yeni teknoloji arayışları biçiminde devam etmektedir.

33 Özellikle kimyasal ve radyoaktif nitelikli silah kullanımları,
Dünya, bir yandan açlık ve kıtlık felaketleriyle boğuşurken, bir yandan da hızlı bir silahlanma yarışı içindedir. Kimi ülkeler ekonomik gelişmeleriyle orantılı olarak silaha yatırım yaparlarken, kimi ülkeler de mali kaynaklarının önemli bir kısmını savaş sanayisi için kullanmaktadırlar. Silahlanma yarışı, insanlar için zarar verici olduğu gibi çevre üzerinde de çeşitli biçimlerde olumsuzluklara yol açmaktadır. Bombardımanlarla kullanılamaz hale getirilen altyapı, yok edilen ormanlar, verimsizleştirilen topraklar, radyoaktif kirlilik, kirletilerek kullanılamayacak hale getirilen yer üstü ve yer altı su kaynakları Savaş sonrası dönemde insan kayıplarına hatta büyük göçlere sebep olmakta ve göçlere bağlı bağlı çevre sorunları ve çatışmalar ortaya çıkabilmektedir. Savaş teknolojilerinin gelecekte ortaya çıkacak etkileri de söz konusudur. Özellikle kimyasal ve radyoaktif nitelikli silah kullanımları, canlıların genetik yapılarını bozacağından, gelecekte kısırlık ya da anormal doğum gibi durumlar yoğunlaşacaktır.

34 2.9. Sağlık Sorunları ve Uyuşturucu
Kent yaşamı, iş olanakları, eğlence mekanları ve sağlık hizmetlerine ulaşım kolaylığı gibi avantajlara sahiptir. Bununla birlikte kent yaşamı stresin de kaynağıdır. Şizofreni, depresyon ve anksiyete bozukluğu gibi ruhsal hastalıkların kentlerde yaşayanlarda daha sık görüldüğü bilinmektedir. Hatta bu tür hastalıkların kentleşmeye özgü hastalıklar olduğuna yönelik bir algı oluşmuş durumdadır. Yine kentlere özgü olarak, uyuşturucu ve keyif verici madde ile alkol kullanım alışkanlıkları yaygınlaşmakta ve suç işleme oranları artmaktadır. Bugün dünyada kırsal nüfusun azaldığı ve kentlerde yoğunlaşma olduğu düşünüldüğünde, gelecekte söz konusu sağlık sorunlarının, kötü alışkanlıkların ve suç oranlarının artacağı öngörülebilir.

35 2.10. Asit Yağmurları Avrupa ve Kuzey Amerika başta olmak üzere, gelişmiş ve sanayileşmiş pek çok ülkede sülfürik asit ve nitrik asit içeren yağmurların yağdığı bilinmektedir. Asit yağmurları, kısaca fosil yakıtların yakılması sonucu ortaya çıkan yağışlardır. Özellikle fosil yakıtların yoğun olarak kullanıldığı bölgelerde azot ve kükürt gazları açığa çıkmakta ve bunlar bulutlardaki su buharıyla tepkimeye girerek, sülfürik ve nitrik asitleri ortaya çıkarmakta ve bunlar da kar, yağmur, çiğ ve sis gibi yollarla yeryüzüne düşmektedir. Asit yağmuru toprağın kimyasal yapısını ve biyolojik koşullarını etkilemektedir. Toprağın yapısında bulunan kalsiyum, magnezyum gibi elementleri yıkayarak taban suyuna taşımakta, toprağın zayıflamasına ve zirai verimin düşmesine neden olmaktadır. Toprağa ya da göl yataklarına inen bu kimyasallar, tepkimeler sonucunda, besin zinciri ya da içme suyu yoluyla bitki, hayvan ve insana ulaşıp toksik etkiler yaratmaktadır.

36 Özellikle sanayileşmiş kentlerin çoğunda bina ve anıtlar asit yağmurlarından önemli biçimde zarar görmektedir. Tarihi yapılar, binalar, açık metal yüzeyler, boya kaplamalar ve bazı plastikler, sülfürdioksit ve yağışın sulandırdığı bu asitten dolayı bozulma gösterir. Bunların yanısıra asit yağmurlarından en çok etkilenen çevresel unsurlar ormanlar ve tarım alanlarıdır. Bu tür yağışlar, toprağın yapısındaki magnezyum ve kalsiyum gibi bitki gelişiminde önemli olan elementleri yıkayarak derinlere taşınmasına sebep olmaktadır. Bu durum, ağaçların ve diğer bitkilerin topraktan yeterli besini alamamasına ve zamanla kurumasına yol açmaktadır. Asit yağmurlarının özellikle tarım alanlarını etkilemesi, insan ve diğer canlılar üzerinde doğrudan etkiler yaratır. Bugün asit yağmurları nedeniyle Norveç’te km2’lik gölde balık nesli tükenmiş durumdadır. İsveç’te ise km2’lik bir alanda suların tamamı asit içermektedir. Kanada da 140 gölde balık yaşamamaktadır

37 2.11. İklim Değişikliği/Küresel Isınma
“İklim değişikliği” kavramı “küresel ısınma” olarak da anılır. Küresel ısınma, insanların çeşitli aktiviteleri sonucunda meydana gelen "sera gazları"nın (karbon dioksit, diazotmonoksit, metan, su buharı, kloroflorokarbon) miktarlarının artması sonucunda, yeryüzüne yakın atmosfer tabakalarının ve yeryüzü sıcaklığının artmasıdır. İklim sisteminde vazgeçilmez bir yere sahip olan sera gazları, güneşten gelen ve dünyadan yansıyan radyasyonunu tutarak, atmosferin ısınmasına yol açan etken maddelerdir. Sera gazlarının bulunmaması durumunda yeryüzünün sıcaklığının bugüne göre 300°C daha düşük olacağı hesaplanmıştır. Buna göre sera gazları, belli bir denge durumunda yaşam için gereklidir. Öte yandan bu dengenin bozularak sera etkisinin artması, atmosferin ve yeryüzü sıcaklığının artmasına ve iklimlerin değişmesine yol açmaktadır

38 2007’de açıklanan BM Küresel ısınma Raporu öngörüleri:
Küresel ısınma 50 yıldır saptanabilir duruma gelmiş ve önem kazanmıştır. Dünyanın atmosfere yakın yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20. yüzyılda 0.6°C artmıştır. İklim değişimi üzerindeki yaygın bilimsel görüşe göre son 50 yılda sıcaklık artışı, insan hayatı üzerinde fark edilebilir etkiler oluşturmuştur. 2007’de açıklanan BM Küresel ısınma Raporu öngörüleri: +2 derece: Su sıkıntısı başlar. Kuzey Amerika'da kum fırtınaları tarımı yok eder, deniz seviyeleri yükselir. Peru'da 10 milyon kişi su sıkıntısı çeker, mercan kayalıkları yok olur. Ayrıca gezegendeki canlı türlerinin % 30'u yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. + 5 derece: Denizler 5 m. yükselir ve deniz seviyesi ortalaması 70 m. olur. Dünyanın yiyecek stokları tükenir. + 6 derece: Yüz milyonlarca insan uygun iklim koşullarında yaşamak umuduyla göç yollarına düşer.

39 Küresel ısınmaya yol açan sera gazları fosil yakıtların yakılması, sanayi, ulaştırma, arazi kullanımı değişikliği, katı atık yönetimi ve tarımsal etkinlikler sonucu ortaya çıkmaktadır. Arazi kullanımı değişiklikleri ve ormansızlaştırma yoluyla 1.6 milyar ton (MMt) Fosil yakıt yanmasından 6.3 MMt (her yıl toplam 7.9 MMt karbon) atmosfere salınmakta. İklim değişikliğini önleyebilmenin odak noktası: Atmosfere salınan sera gazı salımlarını sınırlandırması.

40 Uzay Kirliliği İnsanoğlu, Spoutnik’in 1957 yılında fırlatılışından bu yana uzaya 4000’i aşkın uydu ve uzay istasyonu göndermiştir. İlk uzay aracının gönderilmesinden sonra uzay, sonsuz bir boşluk olarak algılanır olmuştur. Aydınlanma ve sanayileşme döneminde yeryüzünde doğanın ve doğal kaynakların sınırsız olduğu algısıyla, yoğun bir tahrip ve kirletme faaliyetine girişilmesi gibi uzay da keşfedildiği günden bugüne, «sonsuz bir çöplük» olarak algılanmaktadır. Nitekim Amerikan US Space Com tarafından gezegenin etrafında dönen 9000 nesne tespit edilmiştir. Bunlardan sadece 540’ının (toplam %6) işler uydu, Geri kalanların(%94’ü) ise kullanılmayan uydular ve metal parçaları gibi atıklar Başlangıçta bir sorun olarak algılanmayan uzaydaki atıkların ciddiyeti, 1980’li yılların başından itibaren uzay mekiklerinin atıklar yüzünden hasar görmüş lombozlarıyla yeryüzüne dönmeye başlamasıyla anlaşılmıştır

41 2.13. Yeni Kirlilik Alanları
Gelişen bilim, teknoloji, tutum ve anlayışların doğal sonucu olarak yukarıda değinilenlerin yanı sıra yeni kirlilik alanları ortaya çıkmaktadır. Bu tür kirlilikler içinde belki de en önemlisi “genetik kirlilik” ya da “transgenik kirlilik” olarak adlandırılan, gen teknolojisindeki gelişmeler sonucunda genetik yapısı değiştirilmiş organizmaların (GDO) üretilmesidir. Daha önce mümkün olmayan, ancak gelişen gen teknolojisiyle, farklı canlılar arası gen transferinin yapılabilir oluşu, doğal olarak bulunan canlıların genetik yapılarında istenilen düzenlemelerin yapılabilmesine olanak sağlamaktadır. Bu durum, iyiniyetli uygulamaların yanı sıra gen kaçışları ya da kötü niyetli uygulamalarla doğal biyoçeşitliliğin bozulması ve öngörülemeyen yeni türlerin ortaya çıkışı tehlikesini taşımaktadır. Gen teknolojisi yoğun biçimde ürün artışı sağlamak ve zararlılar karşısında dirençli türler elde etmek için tarım sektöründe kullanılmaktadır. Bu durum, bir yandan toprağın verimliliği üzerinde yıkıcı etkiler yaratırken, bir yandan da insan sağlığı üzerinde henüz tam olarak kestirilememiş olan riskler taşımaktadır

42 Genetik mühendisliğindeki ilerlemelerin bir diğer boyutu da biyolojik silah üretilmesiyle ilgilidir.
Hâlihazırdaki gelişme potansiyeli bakımından genetik biliminin “silah” amacıyla kullanıldığında, insanoğlu için görülmemiş yıkıcılıkta bir tehdit oluşturabileceği ileri sürülmektedir. Genetik olarak çok tehlikeli virüsler, bakteri ve mantarların kazara ya da kasten yayılması bitki, hayvan ve insan yaşamının kütlesel ölçüde zarar görmesine ve hatta yok olmasına yol açabilecektir. Öte yandan genetik kirlilik sonucu oluşacak kalıtımsal değişikliklerle, Hollywood’un bilim-kurgu filmlerindeki gibi bir “genetik istila” riski de söz konusudur.

43 Işık kirliliği, gerekli veya gereksiz biçimde yapılan dış aydınlatmaların yan etkisi olarak tanımlanabilir. Yerleşim alanlarının her geçen gün büyümesi, açık alanlarda güçlü aydınlatıcıların bulunması, park ve bahçelerin çoğalması ve yerleşimlerin genişlemesi dolayısıyla gökyüzüne yayılan ışık miktarı her geçen gün artmaktadır. Işık kirliliği, çevreye zarar vererek ve gökyüzünün olağan görüntüsünü bozarak doğayı etkiler. Gökyüzüne yönlendirilmiş aydınlatma kaynaklarının atmosferdeki toz taneciklerine ve moleküllere çarparak gökyüzünün doğal fonunu bozduğu, geceleri görüşü bozduğu, güvenlik ve konforu düşürdüğü, insan sağlığına, var olan ekosistem ve hayvanlara zarar verdiği bilinmektedir. Işık kirliliği, özellikle göçmen kuşlar için de ciddi bir tehlikedir. Gece yıldızlarla yollarını bulan kuşlar, şehir ışıkları nedeniyle yollarını kaybedebilmektedirler. deniz kaplumbağalarının da ışık kirliliğinden olumsuz etkilendikleri bilinmektedir

44 -devamı haftaya- Ders Bitmiştir


"1. ÇEVRE SORUNLARI VE ÇEŞİTLERİ" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları