Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

13. Hafta: 27 Aralık 2014 Cumartesi Ders : Açıklamalı Sûre Meâlleri Sûre : Tâhâ Âyetler : 115-135 Hazırlayan: Yrd.Doç.Dr. Fatih Çollak.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "13. Hafta: 27 Aralık 2014 Cumartesi Ders : Açıklamalı Sûre Meâlleri Sûre : Tâhâ Âyetler : 115-135 Hazırlayan: Yrd.Doç.Dr. Fatih Çollak."— Sunum transkripti:

1 13. Hafta: 27 Aralık 2014 Cumartesi Ders : Açıklamalı Sûre Meâlleri Sûre : Tâhâ Âyetler : 115-135 Hazırlayan: Yrd.Doç.Dr. Fatih Çollak

2 وَلَقَدْ عَهِدْنَٓا اِلٰٓى اٰدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْمًا۟ ﴿ 115 ﴾ 115. Andolsun ki biz bundan önce Âdem’e vahyetmiştik de o unutmuştu. Biz onu azimli bulmadık. Biz daha önce Âdem’e yasak ağaca yaklaşmama (ondan yememe) hususunda emrimizi bildirmiştik. Ama o emrimize uyma sözünü unuttu. Biz Âdem’de emre itaatle ilgili bir kararlılık görmedik.

3 وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى ﴿ 116 ﴾ 116. Vaktiyle meleklere, “Âdem’e secde edin” demiştik. İ blis dışındakiler secde etmiş, o yüz çevirmişti. Biz vaktiyle meleklere “Âdem’in üstünlüğünü kabul edin!” buyurduk. Tüm melekler onun üstünlüğünü kabul etti; fakat İblis bunu kabule yanaşmadı. Âdem’e secde emri ile kasıt, onun şerefini yüceltmek, ona ikramda bulunmak ve onu Allah’ın yarattıklarının bir kısmından üstün tutmaktır. İblis dışında bütün bu melekler bunu kabul etmiştir. İblis büyüklük taslayıp bu gerçeği kabul etmedi. Allah’ın Âdem üzerindeki nimetlerinin etkilerini görünce kıskanıp ona düşman oldu.

4 فَقُلْنَا يَٓا اٰدَمُ اِنَّ هٰذَا عَدُوٌّ لَكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقٰى ﴿ 117 ﴾ 117. Demişti ki: Ey Âdem! Bu senin de eşinin de düşmanıdır, sakın sizi cennetten çıkarma-sın. Sonra bedbaht olursun/sıkıntıya düşersin. Bunun üzerine Âdem’e şöyle buyurduk: “ Ey Âdem! Hiç şüphesiz İblis senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın o sizi geçiminiz için gerekli olan her şeye kolayca sahip olduğunuz, mutluluk ve huzur içinde yaşadığınız cennetten çıkarmasın. Ona uyup cennetten kovulduğunuz takdirde perişan olursunuz.

5 اِنَّ لَكَ اَلَّا تَجُوعَ ف۪يهَا وَلَا تَعْرٰىۙ ﴿ 118 ﴾ 118. Şüphesiz senin acıkmaman ve çıp-lak kalmaman oradadır. Sen cennette ne aç kalırsın ne de çıplak. Çeşitli geçim türleriyle faydalanacağın gibi, hoş yiyecekler ve güzel giyecekler gibi türlü nimetlerden de yararlanacaksın.

6 وَاَنَّكَ لَا تَظْمَؤُ۬ا ف۪يهَا وَلَا تَضْحٰى ﴿ 119 ﴾ 119. Ve yine şüphesiz sen orada susamayacak ve güneşe maruz kalmayacaksın. Cennette susamazsın (susuzluk çekmezsin) ve güneşin sıcağından etkilenmezsin (yanmazsın). Acıkmayacaksın, çıplak kalmayacaksın. Cennette susuzluk çekmeyeceğin gibi güneşin sıcağı da seni rahatsız etmeyecektir. Çünkü dünyada yorgunluk ve çabaların esası karnı doyurmak (açlığın zıddı), giyinmek (çıplaklığın zıddı), içmek (susuzluğun zıddı) ve barınmak (çıplak yaşamanın yahut da güneşin sıcağı altında yaşamanın zıddı) tır.

7 فَوَسْوَسَ اِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَٓا اٰدَمُ هَلْ اَدُلُّكَ عَلٰى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَا يَبْلٰى ﴿ 120 ﴾ 120. Sonunda şeytan ona vesvese verdi. Dedi ki: “Ey Âdem! Sana ebedilik a ğ acını ve hiç son bulmayacak saltanatı göstereyim mi? Şeytan Âdem’e gizli bir şekilde dedi ki: “Ben sana ebedilik ağacını -ki bu, meyvesinden yiyenin asla ölmediği bir ağaçtır- ve dolayısıyla sonu hiç gelmeyecek daimi bir saltanatı göstereyim mi ? Bütün bu sözler İblis’in Adem ile Havvâ’yı Allah’a isyan ettirmek için söylediği bir yalandan ibaretti: “Şüphesiz ben sizlere öğüt verenlerdenim, diye onlara yemin etti, sonunda ikisini de aldattı”.

8 فَاَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْاٰتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِۘ وَعَصٰٓى اٰدَمُ رَبَّهُ فَغَوٰىۖ ﴿ 121 ﴾ 121. Nihayet ikisi de ondan yediler. Bunun üzerine çirkin yerleri kendilerine göründü. Cennet yapraklarından üzerlerine koy (up mahrem yerlerini kapat) maya başladılar. Âdem Rabbine karşı geldi de şaşıp kaldı. Âdem ve eşi şeytana uyarak o yasak ağacın meyvesinden yer-yemez avret yerleri açıldı, üzerlerindeki elbiseler düştü. Hemen incir yapraklarını üzerlerine yapıştırmaya ve mahrem yerlerini örtmeye başladılar. Âdem yenilmesi yasak olan ağaçtan yemek suretiyle Rabbinin emrinin hilâfına hareket etmiş oldu. Sonuç itibariyle de doğrudan sapmış oldu, geçimini temin etmek için bir çok yorgunluklara, sıkıntılara katlanmak zorunda kaldı.

9 ثُمَّ اجْتَبٰيهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدٰى ﴿ 122 ﴾ 122. Sonra Rabbi onu seçti, tevbesini kabul etti ve onu do ğ ru yola iletti. Âdem günahından tevbe edip ondan dolayı Rabbinden mağfiret dileyerek kendi nefsine zulmettiğini itiraf etti. Bunun ardından Rabbi onu seçti, kendisine yaklaştırdı. İşlediği günahtan tevbesini kabul etti, onu tevbe etme yoluna, dosdoğru yola iletti.

10 قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَم۪يعًا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ فَاِمَّا يَاْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقٰى ﴿ 123 ﴾ 123. Buyurdu ki: İ kiniz birlikte oradan inin. Kiminiz kiminize düşmandır. E ğ er benden size bir hidâyet gelir ve kim de benim bu hidayetime tâbi’ olursa artık o sapmaz ve bedbaht da olmaz. Âdem ve eşi cennette şeytana uyunca Allah onlara şöyle buyurdu: “Hepiniz şimdiye değin huzur ve mutluluk içinde yaşadığınız cennetten birbirinize düşman olarak çıkın-gidin. Bundan sonra benden size bir yol gösterici geldiğinde her kim ona uyarsa işte böyleleri ne yolunu şaşırır, ne de bedbaht olur. Gönderdiğim peygamberlere ve getirdiklerine uyanlar dünyada doğrudan ayrılıp sapmayacağı gibi âhirette de mutsuz olmayacaktır.

11 وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَعْمٰى ﴿124﴾ 124. Kim de zikrimden yüz çevirirse şüphesiz onun için dar bir geçim vardır. Onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz. Kim de benim âyetlerimden (dinimden, Kitab’ımı okumaktan ve içindekilerle gereği üzere amel etmekten) yüz çevirirse bilsin ki böyleleri dünyada (maddi imkânsızlıklar, huzursuzluk, keder, hastalık gibi) çok sıkıntılı bir hayat yaşamaya mahkûmdur. Kıyâmet günü ise böylelerini mahşer yerine kör olarak (basireti alıkonulmuş, cennete giden yolu göremeyen, basarı da basireti de kapalı bir halde) getireceğiz.

12 قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَن۪ٓي اَعْمٰى وَقَدْ كُنْتُ بَص۪يرًا ﴿ 125 ﴾ 125. Der ki: Rabbim, neden beni kör olarak haşrettin? Oysa ki ben şüphesiz gören biriydim. Diyecek ki: “Rabbim ben dünya hayatında gören birisi olduğum halde beni mahşer yerine niçin kör olarak getirdin ?”

13 قَالَ كَذٰلِكَ اَتَتْكَ اٰيَاتُنَا فَنَس۪يتَهَاۚ وَكَذٰلِكَ الْيَوْمَ تُنْسٰى ﴿ 126 ﴾ 126. Buyurdu ki: Öyledir, âyetlerimiz sana gelmişti de sen onları unutmuştun. Bugün de sen böylece unutuluyorsun. Allah da ona şöyle cevap verecek: “Kör olarak haşredilmenin sebebi şu: Vaktiyle sana âyetlerimiz gelmişti. Ama sen onları kâle almamış, hiç umursamamış ve dolayısıyla inanmamıştın. İşte bugün de sen kâle alınmayacak ve umursanmayacaksın”.

14 وَكَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ اَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَشَدُّ وَاَبْقٰى ﴿127﴾ 127. İ şte israfa sapan ve Rabbinin âyetlerine inanmayanları biz böyle cezalan-dırırız. Âhiretin azabı ise daha çetin ve daha süreklidir. İşte biz günaha batıp haddi aşan, Rabbinin âyetlerine inanmayan kimseleri böyle cezalandırırız. Hiç şüpheniz olmasın ki böylelerinin âhirette çekeceği azap dünyadaki sıkıntılı hayatlarından daha şiddetli ve sürekli olacaktır.

15 اَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ ف۪ي مَسَاكِنِهِمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي النُّهٰى۟ ﴿ 128 ﴾ 128. Şu an ülkelerine gidip geldikleri (yahut oralarda gezip dolaştıkları) geçmiş nice toplumları helâk etmemiz de mi onları hidâyete erdirmedi? Bunda akıl sahipleri için elbette deliller vardır. Şimdi yurtlarında gezip dolaştıkları, kendilerinden önce yaşamış nice halkları yok etmiş olmamız da mı bu müşriklerin akıllarını başlarına getirmedi? Hiç şüphesiz o halkların feci âkibetlerinde nice ibretler var; fakat bunu anlayacak olanlar aklıselim ve sağduyu sahibi kimselerdir.

16 وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَكَانَ لِزَامًا وَاَجَلٌ مُسَمًّىۜ ﴿ 129 ﴾ 129. E ğ er Rabbinden önceden verilmiş bir hüküm ve belirlenmiş bir süre olmasaydı elbette (azap) gelip yapışırdı. Günahkârların cezasının belli bir süreye kadar (kıyâmet) ertelenmesi hususunda Rabbinin önceden verilmiş bir sözü/hükmü olmasaydı o müşriklerin/kâfirlerin işi çoktan bitmişti; günahlarının cezası onlar için lâzım olur, herhangi bir şekilde onların yakasını bırakmazdı.

17 فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَاۚ وَمِنْ اٰنَٓائِ الَّيْلِ فَسَبِّحْ وَاَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضٰى ﴿ 130 ﴾ 130. O halde dediklerine sabret. Güneşin do ğ uşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir kısım saatlerinde ve gündüzün uçlarında da tesbih et. Umulur ki sen rızaya eresin. Ey Peygamber! Âyetleri yalanlayanların sözlerine, senin için söyledikleri ‘şâir, sihirbaz, deli’ gibi yakıştırmalarına sabret. Güneşin doğuşundan önce ve batışından önce (namazla) Rabbini överek yücelt. Yine gecenin bir kısmında ve gündüzün iki yakasında (namazla) Rabbinin şanını yücelt ki O’nun rızasına eresin.

18 وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجًا مِنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا لِنَفْتِنَهُمْ ف۪يهِۜ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَاَبْقٰى ﴿ 131 ﴾ 131. Sakın, kendilerini imtihan etmek için içlerinden bir kısmını faydalandırdı ğ ımız dünya hayatının nimetlerine gözlerini dikme. Rabbinin rızkı hem daha hayırlı, hem daha süreklidir. O kâfirlerden/müşriklerden bir kısmına fâni hayatta kendilerini sınamak için verdiğimiz dünya nimetlerinde gözün kalmasın. Bil ki Rabbinin sana vereceği sevap/mükâfat onların sahip olduklarından mutlak hayırlı ve kalıcıdır.

19 وَاْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ لَا نَسْـَٔلُكَ رِزْقًاۜ نَحْنُ نَرْزُقُكَۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوٰى ﴿ 132 ﴾ 132. Ailene namazı emret. Kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz. (Aksine) biz seni rızıklandı-rıyoruz. Âkıbet takvânındır. Ey Peygamber ! Aile fertlerine ve ümmetine namaz kılmayı emret. Sen de namaz ibadetine devam et. Biz senin kendini ve aile fertlerini rızıklandırmak düşüncesiyle ayırdığın zaman içinde namazdan gâfil olmanı, rızık arayışının namazına engel olmasını istemiyoruz. Senin de ailenin de rızkına biz kefiliz. Övülen ve güzel olan âkıbet (cennet) takvâ ehli kimselerindir.

20 وَقَالُوا لَوْلَا يَاْت۪ينَا بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ اَوَلَمْ تَاْتِهِمْ بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْاُولٰى ﴿ 133 ﴾ 133. Dediler ki: O bize Rabbinden bir mûcize getirmeli de ğ il miydi/O’nun bize Rabbinden bir mûcize getirmesi gerek-mez miydi? Daha önceki kitaplarda ge-çenlerin apaçık delili (olan Kur’an) onlara gelmedi mi?

21 133. Müşrik kâfirler dediler ki: “Geçmiş peygamberlerin gösterdiği mûcizeler gibi (Mûsâ’nın asâsı, Sâlih’in devesi, Îsâ’nın ölüleri diriltmesi vs.) peygamberliğinin doğruluğuna delâlet etmesi için Muhammed’in de bizim kendisinden istediğimiz bir mûcize göstermesi gerekmez miydi? Tevrat, İncil, Zebûr gibi akîde esaslarını ve teşri hükümleri kapsayan, Allah tarafından gönderilmiş kitapların doğruluğunun delili ve şâhiti olan ebedî ve kalıcı Kur’an mûcizesi kendilerine gelmedi mi? Ayrıca önceki kitaplarda Hz. Muhammed’in peygamberliği açıkça ifade edilmekte, onun geleceği müjdelenmektedir. Bu indirilmiş kitapların doğruluğunu, sıhhatini bunlar itiraf ederler. Bu kitaplarda onların Muhammed’in peygamberliğini inkârlarını reddeden belgeler vardır.

22 وَلَوْ اَنَّٓا اَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِه۪ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَذِلَّ وَنَخْزٰى ﴿ 134 ﴾ 134. E ğ er biz onları daha evvel bir azap ile helâk etmiş olsaydık muhakkak diyeceklerdi ki: ‘Ey Rabbimiz! Bize bir peygamber gönder-seydin de böyle zillete düşmeden ve perişan olmadan önce âyetlerine tâbi’ olsaydık’ Şayet biz peygamber ve vahiy göndermeden onları azapla helâk etmiş olsaydık, hesap günü mutlaka şöyle derlerdi: “Rabbimiz! Bize bir peygamber gönderseydin de böyle zelil ve perişan olmazdan önce senin âyetlerine uysaydık”.

23 قُلْ كُلٌّ مُتَرَبِّصٌ فَتَرَبَّصُواۚ فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ اَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِيِّ وَمَنِ اهْتَدٰى ﴿ 135 ﴾ 135. De ki: Herkes gözetleyicidir. Siz de gözetleyin. Dosdo ğ ru olan yolun sahipleri ve hidâyet üzere olan kimdir, bileceksiniz. Ey Peygamber! De ki: Herkes ne olacağını bekleyip gözetmektedir. Biz sizin helâk olacağınız günü bekliyoruz. Siz de bizim başımıza gelmesini umduğunuz felâketi bekleyin bakalım. Doğru yolu tutanların, umduklarına kavuşanların kimler olduğunu yakında anlayacaksınız.

24


"13. Hafta: 27 Aralık 2014 Cumartesi Ders : Açıklamalı Sûre Meâlleri Sûre : Tâhâ Âyetler : 115-135 Hazırlayan: Yrd.Doç.Dr. Fatih Çollak." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları