Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Âlimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler, ne dinar ne dirhem miras bırakırlar, ama ilim miras bırakırlar.[1][1] Müceddıd: Yenileyici, kuvvetlendirici.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Âlimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler, ne dinar ne dirhem miras bırakırlar, ama ilim miras bırakırlar.[1][1] Müceddıd: Yenileyici, kuvvetlendirici."— Sunum transkripti:

1

2 Âlimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler, ne dinar ne dirhem miras bırakırlar, ama ilim miras bırakırlar.[1][1] Müceddıd: Yenileyici, kuvvetlendirici. İslam dinini kuvvetlendiren, bid'atleri, yani İslam dinine sokulmak istenen hurafeleri söküp atan ve sünnetleri ortaya çıkaran alim; Her yüz senede bir müceddid zahir olur (ortaya çıkar). Ümmetimin işlerini yeniler.[2][2] Müceddid zamanın problemlerine göre Efendimizin uygulamalarını o devre teşmil eder. Bunlardan; Ömer Bin Abdülaziz, Kur’an ve sünnete göre devlet yapısını, İmam-ı Rabbani, sahte dinlere karşı mücadeleyi, İmam-ı Gazali, Yunan felsefesiyle mücadeleyi kendilerine hedef seçtiler. [1] Ebu Davud, İlm 1, (3641); Tirmizi, İlm 19, (2683); İbnu Mace, Mukaddime 17, (223). [2] Ebû Davûd [1][2]

3 Ama gün gelir bütün insanları peşlerinden gittikleri önderleriyle çağırırız. (Kim dünyada gerçek ve hakikate götüren bir önderin arkasından gider de, Ahirette) hesap defteri sağından verilirse, işte o kutlu insanlar defterlerini mutluluk içinde okurlar ve güzel davranışlarının karşılığını görmede kıl kadar olsun haksızlığa uğratılmazlar. (İsra suresi 71. Ayet) Ama kimde bu dünyada gerçeklere kör olur (ve gerçeğe götüren bir önderin izinden gitmezse), böylesi Ahiret’te de kör olacaktır ve (İlahi af ve mağfiret) yoluna çok daha fazla uzaklıktadır. (İsra suresi 72. Ayet)

4 Zamanımızda, İslamiyet düşmanları iman esaslarını zayıflatmak için uğraşıyor. Bunun için şimdi en mühim iş, imanımızı kuvvetlendirmektir. Asrımızın Mücedddi ise imanımızı kuvvetlendirecek Kur’an ve iman hakikatlerini içeren eserler ve onların müellifidir. Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nurları; Kur’an hakikatlerini müsbet ilim anlayışına göre izah ve ispat eden, “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyor?” gibi soruların cevaplarını veren kitaplardır.

5 Risale-i Nurlar bir nevi Kur’an’ın asrımıza bakan tefsiridir. Ancak tefsir iki kısımdır. Birisi: Kur’anın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin manalarını beyan ve izah eder. Diğeri: Kur’anın imani olan hakikatlerini kuvvetli delillerle beyan ispat ve izah etmektir. Risale-i Nur doğrudan bu kısmı esas tutar. Risale-i Nurun beyanıyla: “Lillahilhamd, Risale-i Nur, bu asrı, belki gelen istikbali tenvir edebilir (aydınlatır) bir mucize-i Kur’aniye olduğunu çok tecrübeler ve vakıalar ile körlere de göstermiştir.[1][1] [1] Kastamonu Lahikası

6 ÜSTAD KONUŞUYOR: Bana “Sen şuna buna niçin sataştın?” diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evladım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış. Ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hadise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler! Dar görüşler! Beni nefsini kurtarmayı düşünen hodgam bir adam mı zannediyorlar? %

7 Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, ahiretimi de. Seksen küsür senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eziyet kalmadı. Bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca kimseyle görüştürülmedim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere maruz kaldım.%

8 Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni menetmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti. Cemiyetin imanı, saadet ve selameti yolunda nefsimi, dünyamı feda ettim. Helal olsun. Onlara beddua bile etmiyorum. Çünkü bu sayede Risale-i Nur hiç olmazsa birkaç yüzbin, yahut birkaç milyon kişinin, Belki daha ziyade imanını kurtarmaya vesile oldu. Ölmekle, yalnız kendimi kurtaracaktım. Fakat hayatta kalıp da zahmet ve meşakkatlere tahammülle bu kadar imanın kurtulmasına hizmet ettim.%

9 Allah’a bin kere hamdolsun. Sonra ben cemiyetin iman selameti yolunda ahiretimi de feda ettim. Gözümde ne cennet sevdası var, ne cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin, imanı namına bir Said değil bin Said feda olsun. Kur’an’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa cenneti de istemem, orası da bana zindan olur. Milletimin imanını selamette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken gönlüm gül gülistan olur.[1][1] [1] Tarihçe-i Hayat

10 Bir adamın imanını kurtarmak, on mü'mini velayet derecesine çıkarmaktan daha mühim ve daha sevaplıdır. Çünkü iman, saadet-i ebediye yi kazandırdığı için bir mü'mine, küre-i arz kadar bir saltanat-ı bakiyeyi temin eder. Kastamonu Lahikası

11 Risale-i Nur sırf âhirete bakar. Gayesi Allah rızası ve insanların imanını kurtarmaktır. Risale-i Nur’a bağlananlar kendilerini ve vatandaşlarını i'dam-ı ebedîden ve ebedî haps-i münferidden kurtarmaya çalışırlar. Risale-i Nur’la meşgul olanların yaptığı vazife, yeryüzündeki bütün büyük meselelerden daha büyüktür. Risale-i Nur’la ilgilenenlerin elinde nur var; topuz yoktur. Dolaysıyla tecavüz edemezler. Onlara tecavüz edilse, nur gösterirler. Risale-i Nur ve hakikî şakirdleri, elli sene sonra gelecek nesle gayet büyük bir hizmet ve onları büyük bir vartadan (uçurumdan) ve millet ve vatanı büyük bir tehlikeden kurtarmağa çalışıyorlar.

12 Nasıl ki sadaka belayı def ediyor, Risale-i Nur da, bu memlekette belanın def'ine vesile olduğu çok hâdiselerle meydana çıkmıştır. Risale-i Nur bir vesile-i def'-i beladır; ta'tile uğradıkça, bela fırsat bulup gelir. Bu vatanın belalardan muhafazası için Risale-i Nur bir kat'î vesiledir. Risale-i Nur okunması umumi bir sadaka gibi semavî ve arzî belaların def'ine vesiledir. Risale-i Nur'un serbest bırakılması belaların kaldırılmasına ve Risale-i Nur’a ilişmek ve onu susturmak belaların gelmesi sebeptir.

13 Risale-i Nur, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın taht- ı tasarrufunda olduğundan, ona uzanan, ilişmek isteyen her el kırılır ve her dil kurur. Risale-i Nur'daki ihlâsın, samimiyetin hakikati, Allah rızasından başka hiçbir şeye âlet ve tâbi' olamaz. Risale-i Nur'da öyle bir manevî zevk ve çekici bir nur var ki; mekteplerde çocukları okumağa şevkle sevk etmek için icat ettikleri her nevi eğlence ve teşviklere üstün gelecek bir lezzet, bir sevinç, bir şevk Risale-i Nur veriyor. Yavaş yavaş, tetkik ede ede okunursa, Risale-i Nur'un gıda ve taam hükmündeki hakikatlerinden hem akıl, hem kalp, hem ruh, hem nefis, hem his, hisselerini alabilir. Yoksa yalnız akıl küçük bir hisse alır, ötekiler gıdasız kalabilirler.

14 Risaleler, tercümanın Kur'an dersinde arkadaşları olan, halis ve metin ve sadık zatların, ruhen istemeleri, kabul, tasdik ve tatbik etmeleri yönünden meydana gelmiştir. Tercümanın istidadından ziyade o Nurların meydana gelmesine o arkadaşları dayanak olmuştur. Samimi olarak her şeyin üstünde iman hakikatlerini on adama ders vermek, büyük bir makamla binler adamı irşat etmekten daha ehemmiyetlidir. Çünkü o on adam, tam o hakikati her şeyin üstünde gördüklerinden sebat edip, o çekirdekler hükmünde olan kalpleri, birer ağaç olabilirler.

15 Haslardan olan kişi, dünyada, sosyal hayata bağlanmak istiyor. Madem o haslar içindedir, katiyen Risale-i Nur'un hizmetine zararı varsa, girmeyecek. Eğer bilse ki; o hayat arkadaşını bazı has kardeşlerimiz gibi Risale-i Nur'un hizmetinde yardımcı olarak çalıştırsa, o hayata girebilir. Çünkü hasların hayatı, Risale-i Nur'a aittir ve şahs-ı manevîsini temsil eden arkadaşlarının tensibiyle kayıt altına girebilir. Risale-i Nur' için çalışanların geçimindeki bereket gibi Allah’ın ikramı hepsine kâfi gelir. Başka şahsî kemalât ve kerameti aramazlar.

16 Risale-i Nur şakirdlerine bu noktada benzeyen eskiden bir zât, hanımıyla beraber büyük bir makamda bulundukları halde, geçim sıkıntısı yüzünden hanımı demiş: "İhtiyacımız çoktur." Birden, altından bir kerpiç yanlarında hazır oldu. Hanımına dedi: "İşte Cennet'teki bizim sarayımızın bir kerpicidir." Birden o mübarek hanım demiş ki: "Gerçi çok muhtacız ve âhirette de çok böyle kerpiçlerimiz var; fakat fâni bir surette bu zayi' olmasın, o sarayımızdan bir kerpiç noksan olmasın. Dua et, yerine gitsin; bize lâzım değil." Birden yerine gitti.

17 Risale-i Nur'un ekser hakikatleri namaz tesbihatında inkişaf eder. Risale-i Nur talebelerine beyan ediyorum ki: Risale-i Nur nurdan bir ibrişimdir ki, kâinat ve kâinattaki mevcudatın tesbihatları onda dizilmiştir. Ey Risale-i Nur ile ilgilenenler! Allah'ın sizlere ihsan ettiği ezelî lütfuna karşı secdeden başlarınızı kaldırmayınız. Gecenin soğuğuna aldırmayınız. Sizlere lütfunu hiç bir hususta esirgemeyen Rabb-ı Rahîm'e, gecenin mübarek saatlerinde kalkarak vazife-i şükrü eda ediniz. Kat'iyyen inanınız ki; Nur'un şefaatı, Nur'un duası, Nur'un himmeti sizleri kurtaracaktır.

18 Tarih göstermiyor ki, Risale-i Nur gibi, pek çok taifelere ve mesleklere hücum eden, bu derece, pek az ve hafif tenkidle kurtulmuş olsun. Büyük bir hasene ve iyilik, çok günahlara keffaret olur. Nur'a ve Nur vasıtasıyla imana hizmet eylemiş kişi, bin hatasını affettirir. Risale-i Nur, müşterileri aramaz; müşteriler onu aramalı, yalvarmalı.

19 Risale-i Nur’u kalemle yazmanın beş türlü dünyevî faidesi var. 1- Rızıkta bereket. 2- Kalbde rahat ve sürur. 3- Maişette sühulet (kolaylık). 4- İşlerinde muvaffakıyet. 5- Talebelik faziletini almakla, bütün Risale-i Nur talebelerinin has dualarına hissedar olmaktır. Risale-i Nur talebeleri melaikelerin hürmetine mazhar olur. (Bazı ehl-i keşfin kat'î müşahedesiyle sabittir.) Talebe-i ulûm-u diniye sınıfına dâhil olup âlem-i berzahta -talii varsa, tam muvaffak olmuşsa- Hâfız Ali ve "Meyve"de bahsi geçen meşhur talebe gibi; şüheda hayatına mazhar olur.

20 Büyük bir hasene ve iyilik, çok günahlara keffaret olur. Nur'a ve Nur vasıtasıyla imana hizmet eylemiş kişi, bin hatasını affettirir. Risale-i Nur, müşterileri aramaz; müşteriler onu aramalı, yalvarmalı.


"Âlimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler, ne dinar ne dirhem miras bırakırlar, ama ilim miras bırakırlar.[1][1] Müceddıd: Yenileyici, kuvvetlendirici." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları