Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

HUKUK YARGILAMASINDA HÜKÜM KURMA MESLEK İ Ç İ E Ğİ T İ M SEM İ NER İ 04 – 06 ARALIK 2015 ANKARA.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "HUKUK YARGILAMASINDA HÜKÜM KURMA MESLEK İ Ç İ E Ğİ T İ M SEM İ NER İ 04 – 06 ARALIK 2015 ANKARA."— Sunum transkripti:

1 HUKUK YARGILAMASINDA HÜKÜM KURMA MESLEK İ Ç İ E Ğİ T İ M SEM İ NER İ 04 – 06 ARALIK 2015 ANKARA

2 HÜKÜM KURMA  I-GENEL OLARAK  II-KARAR ÇEŞİTLERİ  A-ARA KARAR  B-NİHAİ KARAR 1-Esasa İlişkin Nihai Karar 1-Esasa İlişkin Nihai Karar 2-Usule İlişkin Nihai Karar 2-Usule İlişkin Nihai Karar 3-Davanın Konusuz Kalması 3-Davanın Konusuz Kalması  III-HÜKMÜN KAPSAMI  A-ŞEKLİ UNSURLAR  B-MUHTEVASI 1-Hükmün Gerekçesi 1-Hükmün Gerekçesi 2-Hüküm Sonucu 2-Hüküm Sonucu

3 HÜKÜM KURMA  I-GENEL OLARAK  HÜKÜM, HMK’NİN 294. MADDENİN 1. FIKRASINDA DA TANIMLANDIĞI GİBİ YARGILAMA SONUNDA UYUŞMAZLIĞIN ESASI HAKKINDA VERİLEN NİHAİ KARARDIR. DİĞER BİR DEYİŞLE DAVAYI ESASTAN ÇÖZEN, TARAFLAR ARASINDAKİ UYUŞMAZLIĞI SONA ERDİREN BİR KARARDIR.  HÜKMÜN ANLAMI, VERİLMESİ VE TEFHİMİ, KAPSAMI, YAZILMASI, İMZA EDİLMESİ, KORUNMASI VE İLAMIN ALINMASI 6100 SAYILI HMK’NİN 294 – 302. MADDELERİNDE DÜZENLENMİŞTİR.  TARAFLARIN KARŞILIKLI DİLEKÇELERİNİN SUNULMASI AŞAMASINDAN SONRA HAKİM TARAFINDAN ÖN İNLEME YAPILIR. ÖN İNCELEME AŞAMASINI TAKİBEN TAHKİKAT AŞAMASINA GEÇİLİR. HAKİM BU AŞAMADA TARAFLARIN DİLEKÇELERİNDE İLERİ SÜRDÜKLERİ İDDİA VE SAVUNMALARI VE BUNLARIN İSPATI İÇİN GÖSTERİLEN DELİLLERİ İNCELER VE TAHKİKATIN TÜMÜ HAKKINDA TARAFLARIN AÇIKLAMALARINI ALIR. TAHKİKATIN BİTİMİNDEN SONRA HÜKÜMDEN ÖNCEKİ SON YARGILAMA AŞAMASI SÖZLÜ YARGILAMA AŞAMASIDIR. SÖZLÜ YARGILAMANIN BİTMESİ ÜZERİNE HAKİM HÜKMÜ (NİHAİ KARARI) TEFHİM EDER. HÜKMÜN TEFHİMİ, EN AZ HMK’NİN 297/II. MADDESİNDE BELİRTİLEN HÜKÜM SONUCUNUN YARGILAMANIN SONA ERDİĞİ DURUŞMADA TUTANAĞINA GEÇİRİLEREK OKUNMASI SURETİYLE OLUR.

4 HÜKÜM KURMA  II-KARAR ÇEŞİTLERİ  KARARLAR ARA KARARLARI VE NİHAİ KARARLAR OLMAK ÜZERE İKİYE AYRILIR.  A-ARA KARARI  YARGILAMAYA SON VERMEYEN, BİLAKİS İLERLETMEYE YARAYAN KARARLAR ARA KARARLARIDIR. ARA KARARI İLE HAKİM DAVADAN ELİNİ ÇEKMEMEKTEDİR.  GÖREV VE YETKİ İTİRAZININ REDDİNE, ZAMANAŞIMI DEF’İNİN REDDİNE İLİŞKİN KARARLAR İLE TALEBİN KABULE ŞAYAN OLUP OLMADIĞINA YÖNELİK KARARLAR ARA KARARI NİTELİĞİNDEDİR.  BOZMA KARARINA UYULMASI DA BİR ARA KARARIDIR.  KURAL OLARAK HAKİM ARA KARARINDAN DÖNEBİLİR İSE DE, TARAFLARDAN BİRİ YARARINA USULİ KAZANILMIŞ HAK DOĞURAN ARA KARARLARINDAN DÖNÜLEMEZ. ÖZELLİKLE BOZMA KARARINA UYULMASI HALİNDE BUNDAN DÖNEREK DİRENME KARARI VERİLEMEZ.  ARA KARARLARI NİHAİ KARAR NİTELİĞİNDE DAVAYI SONA ERDİRMEDİĞİ İÇİN YALNIZ BAŞINA KANUN YOLUNA GÖTÜRÜLEMEZ.

5 HÜKÜM KURMA  “Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04.02.1959 gün ve 1957/13-1960/5; 09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı ilamlarında açıklandığı üzere, bir mahkemenin Yargıtayca verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması, usule uygun sayılamaz ve bozma sebebidir; meğer ki, bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arz etmesin. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen durum uyarınca muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli kazanılmış hak yahut usule ait kazanılmış hak denilmektedir.  “Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04.02.1959 gün ve 1957/13-1960/5; 09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı ilamlarında açıklandığı üzere, bir mahkemenin Yargıtayca verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması, usule uygun sayılamaz ve bozma sebebidir; meğer ki, bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arz etmesin. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen durum uyarınca muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli kazanılmış hak yahut usule ait kazanılmış hak denilmektedir. Hemen belirtelim ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince de, sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara ve dolayısı ile oluşan usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde ikinci bir bozma kararı verilmesini yasaklamaktadır” (YHGK., 06.03.2015, 2013/14-1139 ESAS, 2015/995 KARAR)

6 HÜKÜM KURMA  B-NİHAİ KARAR  YARGILAMAYA SON VEREN VE HAKİMİN DAVADAN ELİNİ ÇEKMESİ SONUCUNU DOĞURAN KARARLARI NİHAİ KARAR DENİR. ÖRNEĞİN; YETKİSİZLİK, GÖREVSİZLİK, BOŞANMA KARARI, ALACAĞIN TAHSİLİ, İTİRAZIN İPTALİ, BORÇLU OLMADIĞININ TESPİTİ GİBİ.  HAKİM NİHAİ KARAR İLE DAVADAN ELİNİ ÇEKER VE VERDİĞİ KARARDAN DÖNEMEZ, ONU DEĞİŞTİREMEZ. NİHAİ KARARLAR KANUN YOLUNA GÖTÜRÜLEBİLİR, BU BAKIMDAN NİHAİ KARARLAR KANUN YOLUNA GÖTÜRÜLÜP ÜST MAHKEMECE BOZULMADIKÇA HAKİMİN, NİHAİ KARARLA SONUÇLANDIRMIŞ OLDUĞU DAVAYA TEKRAR BAKMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR.  HMK’NİN 294/I. MADDESİNDE DE BELİRTİLDİĞİ GİBİ NİHAİ KARARLAR ESASA İLİŞKİN, USULE İLİŞKİN VE DAVANIN KONUSUZ KALMASI HALİNDE VERİLEN NİHAİ KARARLAR OLMAK ÜZERE 3 ÇEŞİDE AYRILABİLİR.

7 HÜKÜM KURMA  1-Esasa İlişkin Nihai Kararlar  ESASA İLİŞKİN KARARLAR, DAVAYI ESASTAN ÇÖZÜMLEYEN, TARAFLAR ARASINDAKİ UYUŞMAZLIĞI SONA ERDİREN NİHAÎ KARARLARDIR. ESASA DAİR HÜKÜM İLE TARAFLAR ARASINDAKİ UYUŞMALIK SONA ERER VE HÜKÜM KESİNLEŞİNCE O UYUŞMAZLIKLA HAKKINDA AYNI TARAFLAR ARASINDA, AYNI DAVA SEBEBİNE DAYALI YENİ BİR DAVA AÇILAMAZ.  HÜKÜMLER; EDA HÜKÜMLERİ, TESPİT HÜKÜMLERİ VE İNŞAİ HÜKÜMLER OLARAK DA ÜÇE AYRILIR.  2-Usule İlişkin Nihai Kararlar  USULE İLİŞKİN NİHAİ KARARLAR İLE DE YARGILAMA SONA ERER. ANCAK BU YÖNDEKİ KARARLARLA TARAFLAR ARASINDAKİ UYUŞMAZLIK ÇÖZÜMLENMİŞ OLMAZ. USULE İLİŞKİN KARARLARLA TARAFLAR ARASINDAKİ UYUŞMAZLIĞIN ESASI YANİ DAVA KONUSU HAKKINDA KARAR VERİLMEMEKTEDİR. BU TİP KARARLARLA USULE İLİŞKİN SORUNLAR ÇÖZÜMLENMEKTEDİR. GÖREVSİZLİK, YETKİSİZLİK, DAVANIN AÇILMAMIŞ SAYILMASI, DAVA ŞARTLARINDAN BİRİNİN NOKSAN OLMASINA İLİŞKİN KARARLAR USULE İLİŞKİN NİHAİ KARARLARA ÖRNEK OLARAK VERİLEBİLİR.

8 HÜKÜM KURMA  ÖZEL OLARAK TASARRUFUN İPTALİ DAVALARINDA “ACİZ HALİ” DAVA ŞARTIDIR VE BORÇLUNUN ACİZ HALİNDE OLDUĞUNUN BELİRLENMESİ GEREKMEKTEDİR.  “Tasarrufun iptali davasını elinde geçici veya kesin aciz belgesi bulunan alacaklı açabilir (İİK.m.277) Bu husus, dava şartı olup, hâkim görevi gereği doğrudan gözetmek zorundadır. Somut olayda, dava dayanağı takip dosyasından yapılmış bir haciz olmadığı gibi borçlunun aciz durumu da ortaya konulmamıştır. Bu durumda, davanın ön koşul yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken, aksi düşüncelerle reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykıdır” (Y17HD., 09.06.2015, 2014/3471 ESAS, 2015/8471 KARAR)  3-Davanın Konusuz Kalması  DAVANIN DEVAMI SIRASINDA DAVA KONUSU İLE İLGİLİ DAVACININ TALEP SONUCUNUN GERÇEKLEŞMESİ HALİNDE DAVA KONUSUZ KALABİLİR. ÖRNEĞİN; DAVA KONUSU ALACAĞIN ÖDENMESİ, TAŞINMAZIN TAHLİYE EDİLMESİ GİBİ.  YİNE ÖZEL OLARAK TASARRUFUN İPTALİ DAVASINDA İPTALE KONU TAŞINMAZIN BİR BAŞKA ALACAK NEDENİYLE CEBRİ İCRA YOLU İLE SATILMASI HALİNDE DAVA KONUSUZ KALABİLİR.

9 HÜKÜM KURMA  “Davalı borçlunun borcundan dolayı dava konusu taşınmazın cebri icra yolu ile satılması halinde davalı 3. kişinin elinde bir bedel kalması ve davanın diğer koşullarının da bulunması halinde davalı 3. kişi bedel ile sorumlu tutulur. Somut olayda dava konusu taşınmazın borçlunun borcundan dolayı satıldığı hususunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmadığına göre satış dosyasının getirtilerek yapılan cebri satış sonrasında davalı 3. kişiye para kalıp kalmadığı denetlenerek şayet kalmamış ise üçüncü kişinin iradesi dışında elinden çıktığından davanın konusuz kaldığı nazara alınarak karar verilmesine yer olmadığına şeklinde hüküm tesisi ile yargılama giderlerinin haksız olan taraftan alınmasına karar verilmesi yerine yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir” (Y17HD., 18.11.2014, 2014/2212 ESAS, 2014/16227 KARAR).  DAVANIN KONUSUZ KALMASI HALİNDE DAVA HAKKINDA YARGILAMA YAPILMASINA VE HÜKÜM VERİLMESİNE GEREK KALMAZ. BU DURUMDA MAHKEMECE “ESAS HAKKINDA BİR KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA” KARAR VERİLİR.  BU DURUMDA MAHKEMECE YARGILAMAYA DEVAM EDİLEREK DAVA AÇILDIĞI ZAMAN HANGİ TARAFIN HAKSIZ OLDUĞUNU TESPİT EDEREK YARGILAMA GİDERLERİNE BUNA GÖRE KARAR VERİLMESİ GEREKİR.

10 HÜKÜM KURMA  “Davanın konusuz kalması halinde mahkemenin yargılamaya devam ederek dava açıldığı zaman hangi tarafın haksız olduğunu tespit etmesi ve tutumuyla dava açılmasına sebep olan tarafı yargılama gideri ile mahkum etmesi gerekir. 6100 sayılı HMK’nun “Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri” başlıklı 331.maddesinin 1.fıkrasında; davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkimin, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmedeceği; “Yargılama Giderlerine Hükmedilmesi” başlıklı 332.maddesinde de; yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedileceği; yargılama gideri, tutarı, hangi tarafa ve hangi oranda yükletildiği ve dökümünün hüküm altında gösterileceği; hükümden sonraki yargılama giderlerini hangi tarafın ödeyeceği, miktarı ve dökümü ile bu giderlerin hangi tarafa yükletileceğinin, mahkemece ilamın altına yazılacağı, düzenlenmiştir. Davanın konusuz kalması halinde davalının yargılama giderinden sorumlu tutulmaması için yeter ve zorunlu tek şart davanın açılmasına sebebiyet verilmemesidir” (YHGK., 08.04.2015, 2013/6-1850 ESAS, 2015/1180 KARAR).

11 HÜKÜM KURMA  III-HÜKMÜN KAPSAMI (UNSURLARI)  HÜKMÜN NELERİ İÇERMESİ GEREKTİĞİ HMK’NİN 297. MADDESİNDE DÜZENLENMİŞTİR. BU MADDEDEKİ HUSUSLARDAN BİR KISMI ŞEKLİ UNSURLAR BİR KISMI İSE MUHTEVA YANİ İÇERİK UNSURLARINI OLUŞTURMAKTADIR. HÜKMÜN KAPSAMI SUNUM DA ŞEKLİ UNSURLAR VE MUHTEVA OLARAK İKİYE AYRILARAK ELE ALINMIŞTIR.  ANCAK HÜKMÜN BİR BÜTÜN OLARAK HEM ŞEKLİ ANLAMDA HEM DE İÇERİK OLARAK NELERİ İÇERMESİ GEREKTİĞİ 297. MADDEDE AÇIKÇA DÜZENLENMİŞTİR.  AYRICA HÜKME İLİŞKİN HUSUSLAR NİTELİĞİNE AYKIRI DÜŞMEDİKÇE USULE İLİŞKİN NİHAİ KARARLAR HAKKINDA DA UYGULANIR.

12 HÜKÜM KURMA  A-ŞEKLİ UNSURLAR  BİR HÜKÜMDE BULUNMASI GEREKEN ŞEKLİ UNSURLAR HMK’NİN 297, 298, 299, 301 VE 302. MADDELERİNDE AÇIKÇA DÜZENLENMİŞTİR.  HMK’NİN “HÜKMÜN KAPSAMI” BAŞLIKLI 297. MADDESİNDE “TÜRK MİLLETİ ADINA” İBARESİ, HÜKMÜ VEREN MAHKEME İLE HAKİM VEYA HAKİMLERİN VE ZABIT KATİBİNİN AD VE SOYADLARI İLE SİCİL NUMARALARI, MAHKE ÇEŞİTLİ SIFATLARLA GÖREV YAPIYORSA HÜKMÜN HANGİ SIFATLA VERİLDİĞİ, TARAFLARIN VE DAVAYA KATILANLARIN KİMLİKLERİ İLE TÜRKİYE CUMHURİYETİ KİMLİK NUMARASI, VARSA KANUNİ TEMSİLCİ VE VEKİLLERİNİN AD VE SOYADLARI İLE ADRESLERİ, HÜKMÜN VERİLDİĞİ TARİH VE HÂKİM VEYA HÂKİMLERİN VE ZABIT KÂTİBİNİN İMZALARINI, GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİHİ;  “HÜKMÜN YAZILMASI” BAŞLIKLI 298. MADDESİNDE HÜKÜMDE GEREKÇESİ İLE BİRLİKTE KARŞI OYA DA YER VERİLECEĞİ, HÜKMÜ VEREN HÂKİM VEYA HÂKİMLER İLE ZABIT KÂTİBİ TARAFINDAN İMZALANACAĞI;  “HÜKMÜN İMZA EDİLEMEMESİ” BAŞLIKLI 299. MADDESİNDE UYGULANACAK USUL ŞEKLİ;  “HÜKÜM NÜSHASI” BAŞLIKLI 301. MADDESİNDE, HÜKMÜN MAHKEME MÜHRÜ İLE MÜHÜRLENMESİ;  “İLAMIN ALINMASI, KESİNLEŞME KAYDI VE HARÇLAR” BAŞLIKLI 302. MADDESİNDE HÜKMÜN KESİNLEŞTİĞİ, İLAMIN ALTINA VEYA ARKASINA YAZILIP, TARİH VE MAHKEME MÜHRÜ KONMAK VE BAŞKAN VEYA HÂKİM TARAFINDAN İMZALANMAK SURETİYLE BELİRTİLECEĞİ  GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ HÜKÜMDE BULUNMASI GEREKEN ŞEKLİ UNSURLAR KANUNDA TEK TEK DÜZENLENMİŞTİR. BU ŞEKLİ UNSURLARDAN HAKİM VEYA ZABIT KATİBİNİN İMZALARININ BULUNMAMASI, HÜKMÜN HANGİ SIFATLA VERİLDİĞİNİN BELİRTİLMEMİŞ OLMASI GİBİ EKSİKLİKLER YARGITAY TARAFINDAN BOZMA NEDENİ OLARAK KABUL EDİLEBİLMEKTEDİR.

13 HÜKÜM KURMA  A-HÜKMÜN İÇERİĞİ (MUHTEVASI)  HÜKMÜN İÇERİĞİ DE GEREKÇE BÖLÜMÜ VE HÜKÜM FIKRASI OLARAK YİNE 2 BÖLÜMDE ELE ALINABİLİR.  1-HÜKMÜN GEREKÇESİ  HMK’NİN 297. MADDESİNİN 1. FIKRASININ “C” BENDİ HÜKÜMDE BULUNMASI GEREKEN GEREKÇENİN NİTELİĞİNİ TARİF ETMEKTEDİR. HÜKÜMDE, İKİ TARAFIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ, ANLAŞTIKLARI VE ANLAŞAMADIKLARI HUSUSLAR, ÇEKİŞMELİ VAKIALAR HAKKINDA TOPLANAN DELİLLER, DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE DEĞERLENDİRİLMESİ, SABİT GÖRÜLEN VAKIALARLA BUNLARDAN ÇIKARILAN SONUÇ VE HUKUKİ SEBEPLERİ GÖSTERİLMELİDİR.  2709 SAYILI TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ 141. MADDESİNDE ÖZELLİKLE “BÜTÜN MAHKEMELERİN HER TÜRLÜ KARARLARININ GEREKÇELİ OLARAK YAZILACAĞI” HUSUSU GEREKÇENİN ÖNEMİ DİKKATE ALINARAK DÜZENLENMİŞTİR.  AYRICA 4721 SAYILI TÜRK MEDENİ KANUNUNUN 1. MADDESİNDE HAKİMİN HÜKMÜN GEREKÇESİNİ HAZIRLARKEN YARGI KARARLARINDAN (İÇTİHATLARINDAN) VE BİLİMSEL GÖRÜŞLERDEN YARARLANACAĞI DÜZENLENMİŞTİR.  GERÇEKTEN, GEREKÇE HAKİMİN TESPİT ETMİŞ OLDUĞU MADDİ VAKIALAR İLE HÜKÜM FIKRASI ARASINDA KÖPRÜ GÖREVİ YAPAR. GEREKÇE BÖLÜMÜNDE HÜKMÜN DAYANDIĞI HUKUKİ ESASLAR AÇIKLANIR.

14 HÜKÜM KURMA  HAKİM, TARAFLARIN KENDİSİNE SUNDUKLARI MADDİ VAKIALARIN HUKUKİ NİTELİĞİNİ KENDİLİĞİNDEN ARAŞTIRIP BULARAK HÜKMÜNÜ DAYANDIRDIĞI HUKUK KURALLARINA VE BUNUN NEDENLERİNİ GEREKÇEDE AÇIKLAR.  HAKİM, GEREKÇE SAYESİNDE VERDİĞİ HÜKMÜN DOĞRU OLUP OLMADIĞINI DENETLER. ÜST MAHKEME DE, BİR HÜKMÜN HUKUKA UYGUN OLUP OLMADIĞINI ANCAK GEREKÇE SAYESİNDE DENETLEYEBİLİR. DAVANIN TARAFLARI ANCAK GEREKÇE SAYESİNDE HAKLI OLUP OLMADIKLARINI DAHA İYİ ANLAYABİLİR.  HÜKMÜN GEREKÇE İÇERMEMESİ ANAYASA’NIN 141/III VE HMK 297.MADDESİNE AYKIRILIK NEDENİ İLE BOZMA NEDENİDİR.  BU ANLAMDA DİRENME KARARININ DA GEREKÇELİ OLMASI GEREKMEKTEDİR.  “… Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyarak maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. … Başka bir ifadeyle, mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında, Özel Daire bozma ilamına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, kararın gerekçe bölümünde bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan koşullardır.”(YHGK., 14.01.2015., 2013/12-1140 ESAS, 2015/35).

15 HÜKÜM KURMA  BUNUN DIŞINDA HMK’NİN 297.MADDESİNDE HÜKMÜN KAPSAMINDA BELİRTİLEN UNSURLAR DIŞINDA HERHANGİ BİR İBAREYE YER VERİLMESİ DE BOZMA NEDENİDİR.  “Bu açıklamalar ışığında eldeki davada ön sorun incelendiğinde; mahkemece direnme kararının gerekçe kısmında davalı taraf adına tescilli tasarımlar ile yenilik ve ayırt edicilik kıyaslamasında kullanılan dava dışı kişilere ait tasarımlara ilişkin görünümlere (fotoğraf ve şekillere) yer verilmiştir. Mahkemece, gerektiğinde hükmün eki niteliğinde kroki ve şekillere kararın ekinde yer verebilir ise de, hükmün gerekçe kısmında, yukarıda anılan yasal düzenlemelere uygun düşmeyecek biçimde şekillere yer verilmesi, davadan davalar doğmasına, tarafların yeniden uyuşmazlığa düşmelerine, infazda tereddüde neden olunmasına yol açabilecektir. Renk, boyut ve diğer özelliklerinden yoksun bir şekilde markaların ve tasarımların gerekçeli karara eksik yansıtılmaları yanıltıcı sonuçlara neden olabilecektir. Ayrıca, endüstriyel tasarımın ilgi alanının genişliği dikkate alındığında, mahkeme ilamının saygınlığını zedeleyici durumların oluşmasına meydan verilmemesinin gerektiği de gözden uzak tutulmamalıdır. Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 02.11.2011 gün, 2011/11–567 esas, 2011/676 karar ve 14.11.2012 gün, 2012/11–417 esas, 2012/791 karar sayılı ilamlarında da aynı ilke benimsenmiştir. Bu durumda, yerel mahkemece yapılacak iş; gerekçeli kararı HMK’nın 297. maddesine uygun şekilde kaleme alarak, taraflara ve dava dışı kişilere ait tasarım şekillerine mahkeme ilamında yer vermemektir.” (YHGK., 14.01.2015., 2013/11-1316 ESAS, 2015/34 KARAR).

16 HÜKÜM KURMA  AYRICA HMK’NİN 298/II. MADDESİNDE HÜKMÜN GEREKÇESİNİN, HÜKÜM SONUCUNA AYKIRI OLAMAYACAĞI DÜZENLENMİŞTİR.  “Bu aşamadan sonra yapılması zorunlu iş, gerekçeli kararı kısa karar doğrultusunda ve yasal gerekçeleriyle birlikte mahkemenin yazmasından ibarettir. Artık bu karardan dönme (rücu) olanaklı olmadığı gibi, kararın asli unsurlarından olan gerekçenin de hüküm fıkrasına uygun biçimde yer alması gerekir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 1991/7 E. ve 1992/4 K. sayılı ve 10.4.1992 günlü kararı). Esasen ilamın tefhim edilen karara uygun yazılması ve gerekçe taşıması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardan olup, bu kurala kanunkoyucu 1086 sayılı HUMK’nun 381. ve 388. (HMK’u 294 ve 298) maddeleriyle varlık kazandırmıştır. Gerçekten de, 1086 sayılı HUMK’nın 381. ve 388. (HMK 294 ve 298) maddeleri kamu düzeni amacıyla konulmuş, emredici hükümlerdendir. Bu maddeler uyarınca kararların alenen tefhim edilmesi gerekir. Yine Anayasamızın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141.maddesinin 3.fıkrasında; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmüne yer verilmiştir. Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı HUMK'nun 388.(HMK’nın 298) maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Ne var ki, uygulamada 1086 sayılı HUMK'nın 381.maddesinin son fıkrasının, HMK’nın 294.maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hâkimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141.maddesi ile HMK'nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz” (YHGK., 30.09.2015., 2013/11-2358 ESAS, 2015/2018 KARAR).

17 HÜKÜM KURMA  2-HÜKÜM SONUCU (FIKRASI)  HÜKMÜN GEREKÇESİNDE OLDUĞU GİBİ HÜKÜM SONUCU (HÜKÜM FIKRASI) BÖLÜMÜNÜN TAŞIMASI GEREKEN NİTELİK HMK’NİN 297/1- Ç VE 297/II. MADDESİNDE AÇIKLANMIŞTIR.  BUNA GÖRE HÜKÜM SONUCU KISMINDA, GEREKÇEYE AİT HER HANGİ BİR SÖZ TEKRAR EDİLMEKSİZİN, TALEPLERDEN HER BİRİ HAKKINDA VERİLEN HÜKÜMLE, TARAFLARA YÜKLENEN BORÇ VE TANINAN HAKLAR, SIRA NUMARASI ALTINDA, AÇIK, ŞÜPHE VE TEREDDÜT UYANDIRMAYACAK ŞEKİLDE GÖSTERİLMESİ GEREKİR.  AYRICA BU KISIMDA YARGILAMA GİDERLERİ İLE TARAFLARDAN ALINAN AVANSIN HARCANMAYAN KISMININ İADESİ, VARSA KANUN YOLLARI VE SÜRESİ GÖSTERİLMESİ GEREKMEKTEDİR.  HÜKÜM SONUCUNUN SON CELSE DURUŞMA TUTANAĞINA GEÇİRİLEREK OKUNMASI SURETİYLE HÜKÜM TEFHİM EDİLMİŞ OLUR.  HÜKÜM SONUCLARININ HÜKÜMDE ÇOK AÇIK BİÇİMDE YAZILMASI GEREKİR. HÜKÜM SONUCU HÜKMÜN ESASIDIR.  HÜKÜM FIKRASININ AÇIK VE İCRA EDİLEBİLİR OLMASI GEREKİR.

18 HÜKÜM KURMA  TERDİTLİ OLARAK AÇILAN DAVADA VERİLEN HÜKÜM TERDİTLİ OLAMAZ.  ŞARTA BAĞLI HÜKÜM VERİLEMEZ.  HÜKÜM SONUCUNDA BÜTÜN TALEPLER HAKKINDA KARAR VERİLMESİ GEREKİR. TALEPTEN FAZLAYA YA DA İSTİSNAİ HALLER HARİÇ İSTEMDEN BAŞKA BİR ŞEYE HÜKMEDİLEMEZ.  HÜKÜM FIKRASI İLE YÜRÜRLÜKTEKİ HUKUKA GÖRE MÜMKÜN OLMAYAN BİR HUSUSA KARAR VERİLMİŞ İSE, BU KARAR GEÇERLİ DEĞİLDİR.  “Somut olaya gelince; mahkemece aslolan kısa kararda yukarıda açıklanan mevzuata uygun hüküm fıkrası oluşturulmamış sadece "önceki kararda direnilmesine" denilmekle yetinilmiş, dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar kurulmamıştır. Bu durumda, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmadığı gibi, direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda bir direnme hükmü de bulunmadığı her türlü duraksamadan uzaktır. Şu durumda mahkemece yapılacak iş; dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulmasıdır. Mahkemenin, yukarıda ayrıntılarıyla açıklanan biçimde usulün öngördüğü niteliklere haiz bulunmayan kısa kararı ve gerekçeli kararın hüküm kısmı usul ve yasaya uygun değildir” (YHGK., 01.04.2015, 2015/19-715 ESAS, 2015/1153 KARAR).

19 HÜKÜM KURMA  a-Tasarrufun İptali Davalarında Hüküm Kurma  a.1-Genel Olarak  İİK’NIN 277 VE DEVAMI MADDELERİNDE DÜZENLENEN İPTAL DAVASI, BORÇLUNUN ALACAKLILARINDAN MAL KAÇIRMAK İÇİN YAPTIĞI TASARRUFLARINI, ALACAKLININ ALACAĞI İLE SINIRLI OLARAK HÜKÜMSÜZLEŞTİRMEYE YÖNELİKTİR.  İPTAL DAVASININ HUKUKİ NİTELİĞİ BAKIMINDAN DAVA KONUSU MALIN AYNINA İLİŞKİN DAVA OLMAYIP KİŞİSEL BİR DAVADIR.  İPTAL DAVASININ KONUSUNU İİK’NIN 278, 279 VE 280. MADELERDE YAZILI TASARRUFLAR OLUŞTURMAKTADIR. BUNLAR KARŞILIKSIZ TASARRUFLAR, ACİZ HALİNDE YAPILAN TASARRUFLAR VE ALACAKLILARA ZARAR VERME KASTIYLA YAPILAN TASARRUFLARDIR. “TASARRUF” SÖZCÜĞÜ HEM HER TÜRLÜ HUKUKİ İŞLEMİ HEM DE HER TÜRLÜ HUKUKİ FİİLİ İÇERMEKTEDİR.  “Davanın kabulüne karar verildiği halde infazda tereddüt yaratacak şekilde icra dosya numaralarının belirtilmeden yalnızca tasarrufun iptaline dair hüküm kurulması isabetli değildir” (Y17HD., 28.04.2014., 2012/16039 ESAS, 2014/6428 KARAR).  “Tasarrufların iptaline karar verilirken satışların yapıldığı sırada davacı alacağının doğmuş ve (sonra bile olsa) kesinleşmiş amme alacağı miktarları tespit edildikten sonra bu miktarlara göre tasarrufun iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu gibi davacının alacak miktarı ile takip dosyası belirtilmeden infazda tereddüt oluşturacak şekilde davanın kabulüne karar verilmesinin doğru görülmediği” (Y17HD., 21.04.2015, 2014/6191 ESAS, 2015/6056 KARAR).

20 HÜKÜM KURMA  “Dava, İİK'nun 277.maddesine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Mahkemece bir kısım davalılar yönünden davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Bununla birlikte davanın sabit olması halinde davacıya borçlu aleyhinde yürütülen takiplerdeki alacak ve fer'ileriyle sınırlı olmak üzere taşınmaz üzerinde cebri icra yetkisi tanınması gerekirken yazılı şekilde sınırlama konulmadan ve borçlu aleyhinde yürütülen icra takip dosyalarının numaraları belirtilmeden infazda tereddüt yaratacak şekilde hüküm kurulması doğru değil bozma nedeni” (Y17HD., 02.07.2015, 2013/19972 ESAS, 2015/9389 KARAR).  “Somut olayda temyize konu yapılan mahkeme hükmü HUMK'nın 388. ve Anayasa'nın 141/3 maddesinde belirtilen unsurları ve özellikle gerekçenin ne olduğunu ihtiva etmemekte; sadece kısa kararın verilmesinden sonra gelişen olaylara ilişkin yazışmalara ilişkin hususlar açıklanmıştır. Böyle bir karar gerekçe içermediği için yasaya aykırı olduğu gibi HUMK'nın 428. maddesine göre Yargıtay denetimi olanağını da ortadan kaldırdığından davalılar vekillerinin bu yöndeki temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulması gerekmiştir” (Y17HD., 2011/3948 ESAS, 2011/8962 KARAR).  “Davanın bedele dönüştürülmesi halinde bedele faiz uygulanmaması doğru ise de bozma nedenine göre ve yine infazda tereddüt yaratacak şekilde hükmün şartlı olarak tesisi de bozma nedenine göre inceleme konusu yapılmamıştır” (Y17HD., 22.12.2014, 2013/11254 ESAS, 2014/19067 KARAR).  “Davanın kabulüne karar verildiği halde infazda tereddüt yaratacak şekilde icra dosya numarası belirtilmeden ve tasarrufun iptaline yazılacak yerde “satışın iptaline” yazılması ve tasarrufun iptali davalarında tarifeye göre hesaplanacak vekalet ücretinin takip konusu alacak miktarı ile tasarruf konusu malların tasarruf tarihindeki değerlerinden hangisi az ise o değer üzerinden belirlenmesi gerekirken dava konusu olayda taşınmazın tasarruf tarihindeki değeri alacak miktarından daha az olduğundan vekalet ücretinin takip konusu alacak miktarı üzerinden hesaplanması gerekirken yazılı şekilde maktu olarak belirlenmesi ve iptal edilen tasarruf için borçlu Ali’nin de yargılama giderlerinden sorumlu olduğunun nazara alınmaması doğru görülmemiştir” (Y17HD., 03.03.2014, 2012/15676 ESAS, 2014/2822 KARAR).

21 HÜKÜM KURMA  “somut olayda tasarrufun iptali davaları şahsi nitelikte dava olduğundan dava konusu tasarrufların iptaline, takip konusu alacak ve fer'ileriyle sınırlı olarak davacıya dava konusu taşınmazlar üzerinde cebri icra yetkisi tanınmasına karar verilmesi gerekirken satışların iptali yanında taşınmazların kayıtlarının eski haline getirilerek hisseleri oranında davalı borçlu adına tapuya tesciline karar verilmesi doğru görülmemiştir” (Y17HD., 14.05.2013, 2012/10434 ESAS, 2013/6953 KARAR).  “Davanın kabulüne karar verildiği halde HUMK’nin 389. maddesi uyarınca, hükmün taraflara yükletilen ödevlerin ve bahsedilen hakların hiçbir kuşku ve tereddütü gerektirmeyecek şekilde çok açık ve icra (infaz) edilebilir nitelikte olması gerekirken, infazda tereddüt yaratacak şekilde iptal edilen tasarruf işlemi belirtilmeden hüküm kurulması ve tasarrufun sadece alacak ve ferileri ile sınırlı olacak şekilde iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun değildir. Ne var ki (2) numaralı bentte belirtilen hususlar yargılamanın tekrarını gerektirir nitelikte görülmediğinden, kararın 6100 sayılı HMK'nin geçici 3/II. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nin 438/VII. maddesi uyarınca düzeltilerek onanması uygun bulunmuştur. SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı şirketler vekilinin tüm, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hüküm fıkrasının 1 numaralı bendinin çıkartılarak yerine “davalı borçlu Rivienne Tek. İm. Paz. İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti. ile davalı 3. kişi Global İnternational Ltd. Şti. arasındaki Antalya Asliye 3. Hukuk Mahkemesi'nin 21.03.2007 tarih, 2005/531 esas, 2007/101 karar sayılı ilamına konu 588.000,00.- Euro alacak ile alacağın ferileri, işlemiş ve işleyecek faizleri, yargılama harç ve giderleri, doğmuş ve doğacak hak ve alacakların temlikine ilişkin tasarruf işleminin iptali ile Serik İcra Müdürlüğü'nün 2007/3815 sayılı icra takip dosyasındaki alacak ve ferileri ile sınırlı olacak şekilde cebri icra yetkisi tanınmasına”(Y17HD., 18.04.2013, 2012/16253 ESAS, 2013/5794 KARAR).

22 HÜKÜM KURMA  a.2-Tasarrufun İptali Davasının Reddi  İPTAL DAVASININ REDDİ NEDENLERİ; İPTAL DAVASININ DAVA KOŞULU YOKLUĞU NEDENİ İLE REDDİ, FERAGAT NEDENİ İLE REDDİ VE DAVANIN ESASTAN REDDİ OLARAK GÖSTERİLEBİLİR.  TASARRUFUN İPTALİ DAVASINDA GÖREV, YARGI YOLU, DAVA EHLİYETİ GİBİ GENEL DAVA KOŞULLARI YANINDA ÖZEL DAVA KOŞULLARI DA BULUNMAKTADIR. BUNLAR: BORÇLU HAKKINDA ALINMIŞ ACİZ BELGESİNİN BULUNMASI; BORÇLU HAKKINDA YAPILAN TAKİBİN KESİNLEŞMİŞ OLMASI; İPTAL KONUSU TASARRUFUN, BORCUN DOĞUMUNDAN SONRA YAPILMIŞ OLMASI; DAVACININ BORÇLUDA KESİNLEŞMİŞ GERÇEK BİR ALACAĞININ BULUNMASIDIR.  SÖZKONUSU ÖZEL DAVA ŞARTLARININ YOKLUĞU HALİNDE VERİLMESİ GEREKEN KARAR “DAVANIN DAVA ŞARTI YOKLUĞUNDA USULDEN REDDİNE” ŞEKLİNDEDİR. YARGILAMA GİDERLERİNE HMK 326. MADDESİ VE VEKALET ÜCRETİNE AAÜT’NİN 7/II. MADDESİ GEREĞİNCE HÜKMEDİLMESİ GEREKİR.  TASARRUFUN İPTALİ DAVALARINDA GÖREVLİ MAHKEME ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDİR.

23 HÜKÜM KURMA  “Dava, İİK'nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. 1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, dava konusu 2007/11403 sayılı takip dosyası yönünden davalı borçlunun icra takibine itirazı üzerine hakkındaki takibin durduğu, davacı alacaklı tarafından itirazın iptali veya kaldırılması yönünden dava açıldığının iddia ve ispat edilmemiş olması, 2007/1773 sayılı takip dosyası yönünden rehin açığı belgesi alınarak anılan belgeye istinaden davalı borçlu hakkında yapılmış bir icra takibi bulunmamasına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, dava konusu 2007/11403 sayılı takip dosyası yönünden davalı borçlunun icra takibine itirazı üzerine hakkındaki takibin durduğu, davacı alacaklı tarafından itirazın iptali veya kaldırılması yönünden dava açıldığının iddia ve ispat edilmemiş olması, 2007/1773 sayılı takip dosyası yönünden rehin açığı belgesi alınarak anılan belgeye istinaden davalı borçlu hakkında yapılmış bir icra takibi bulunmamasına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2-Dava, dava şartı yokluğu nedeniyle reddedildiğinden AAÜT'nin 7/2 maddesi gereğince kendisini vekille temsil ettiren davalı G. E. yararına maktu vekalet ücreti takdiri gerekir” (Y17HD., 17.03.2015, 2013/17624 ESAS, 2015/4338 KARAR).  “Bu tür davalarda amaç, dava sabit olduğu takdirde davaya konu teşkil eden mal üzerinde alacaklıya cebri icra yoluyla hakkını almak yetkisinin sağlanmasıdır. Bunun için borçlu aleyhinde yapılmış bir icra takibinin varlığı zorunludur. Zira, tasarrufun iptali davası ile alacaklı iptali hüküm altına alınacak tasarrufla ancak mevcut icra takip tutarını tahsil edebilir. Bu husus davanın görülebilme koşulu olup mahkemece re'sen (kendiliğinden) gözönüne alınması gerekir. Somut olayda, davalı E. İ. aleyhine yapılmış ve kesinleşmiş bir icra takibi, dolayısıyla davacı H. Ç.'nin bu takip sebebiyle kesinleşmiş bir alacağı bulunmamaktadır. Dava, davanın açılabilme şartlarından olan kesinleşmiş icra takibinin yokluğu nedeni ile reddedilmesi gerekirken bu husus gözden kaçırılarak tasarrufun iptali davasının dinlenebilirlik şartları varmışçasına yazılı şekilde davanın konusu kalmadığından reddi doğru bulunmamıştır.”(Y17HD., 03.10.2011, 2011/3588 ESAS, 2011/8567 KARAR).

24 HÜKÜM KURMA  “Tasarrufun iptali davalarında dava koşullarından birisi de takip konusu alacağın kesinleşmiş olmasıdır. Davacı vekili her ne kadar aksini iddia etmiş ise de dava dilekçesi içeriğinden ve dosya kapsamından dava konusu edildiği anlaşılan Bakırköy 5.İcra Müdürlüğü'nün 2007/6117 sayılı takip dosyasında, takibin mahkeme kararıyla 18.12.2007 tarihinde iptal edildiği ve dosyanın 11.01.2008 tarihinde işlemden kaldırıldığı anlaşılmaktadır. Bu halde dava konusu bu takip dosyası yönünden kesinleşmiş bir alacağın varlığından söz edilemez. Bu durumda anılan bu takip yönünden davanın dava şartı yokluğundan raddedilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde esastan reddi doğru değil” (Y17HD., 07.05.2015, 2013/19279 ESAS, 2015/6817 KARAR).  “Tasarrufun iptali davasını elinde geçici veya kesin aciz belgesi bulunan alacaklı açabilir (İİK.m.277). Bu husus, dava şartı olup, hâkim görevi gereği doğrudan gözetmek zorundadır. Somut olayda, dava dayanağı takip dosyasından yapılmış bir haciz olmadığı gibi borçlunun aciz durumu da ortaya konulmamıştır. Bu durumda, davanın ön koşul yokluğundan reddine gerekirken, aksi düşüncelerle esastan reddine karar verilmesi”(Y17HD., 20.10.2015, 2015/12177 ESAS, 2015/10962 KARAR).  “aciz belgesi alındıktan sonra dahi olsa takip dosyasında icranın geri bırakılmasına karar verilmiş olması durumunda da takibe ilişkin dava şartının ortadan kalkacağının açık bulunmasına” (Y17HD., 26.01.2015, 2014/17878 ESAS, 2015/900 KARAR).

25 HÜKÜM KURMA  “Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, İİK'nın 277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkin davaların dinlenebilmesi için borcun, iptali istenen tasarruftan önce doğması dava önkoşulu olup mahkemece res'en araştırılması gerektiği, somut olayda iptale konu taşınmaz satışının 07.04.2006 olmasına karşın, davanın dayanağı takipteki kredi sözleşmesinin akdedildiği tarihlerin 05.09.2007, 25.10.2007 ve 30.05.2007 olmasına ve borcun tasarruf tarihinden önce doğduğunun iddia ve ispat edilememesine ve kararda yazılı diğer gerekçelere göre davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.  Ancak dava şartının bulunmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi halinde maktu vekalet ücretine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere nispi tarife üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değil”(Y17HD., 28.11.2011, 2011/4668 ESAS, 2011/11351 KARAR).  “Bu davanın ön koşulları, takip konusu alacağın, iptali istenen tasarruftan önce doğması, alacağın gerçek bir alacak olması, borçlu hakkındaki takibin kesinleşmiş olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK m. 277) bulunmasıdır. Ön koşulların bulunması halinde ise İİK'nın 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Bu bakımdan tasarrufun iptali davalarında, davalı borçlu ile davacı arasındaki alacağın gerçek olmadığını ileri sürülmesi halinde bu hususun araştırılması zorunludur. Zira alacaklının gerçek bir alacağının bulunmadığı hallerde tasarrufun iptali davasının dinlenmesine imkan yoktur” (Y17HD., 30.05.2013, 2012/6432 ESAS, 2013/8055 KARAR).

26 HÜKÜM KURMA  İPTAL DAVASININ FERAGAT NEDENİ İLE REDDİ ÖZELLİK ARZETMEDİĞİNDEN BURADA DEĞİNİLMEMİŞTİR.  İPTAL DAVASININ ESASTAN REDDİ HALİ, GENEL VE ÖZEL DAVA KOŞULLARININ BULUNDUĞUNUNUN BELİRLENMESİNDEN SONRA İPTALE KONU EDİLEN TASARRUFA İLİŞKİN OLARAK İİK'NIN 278, 279 VE 280. MADDELERİNDE YAZILI İPTAL ŞARTLARININ BULUNUP BULUNMADIĞI ARAŞTIRILMALIDIR. İİK'NIN 278, 279 VE 280. MADDELERİNDE BELİRTİLEN İPTAL HALLERİNİN BULUNMAMASI HALİNDE DAVANIN ESASTAN REDDİNE KARAR VERİLİR.  AYRICA TASARRUFUN İPTALİ DAVASI İPTALE KONUSU TASARRUFTAN İTİBAREN 5 YILLIK HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜREYE TABİDİR.YANİ İPTAL DAVASININ İPTAL KONUSU TASARRUFTARİHİNDEN İTİBAREN 5 YILLIK SÜRE İÇERİSİNDE AÇILMASI GEREKİR. AKSİ HALDE DAVA “HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜREDEN RED”DEDİLİR.  “Dosya arasındaki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, borçlu davalı Kooperatif tarafından taşınmazların diğer davalılara devir tarihi 16.16.2004 olup dava ise 11.05.2010 tarihinde açılmasına, İİK.nun 284. maddesine göre tasarrufun iptali davalarının tasarruf tarihinden itibaren 5 yıllık süre içinde açılmasının öngörülmesine, söz konusu süre hak düşürücü süre olup, mahkemece resen nazara alınmasının gerekmesine, bu durumda mahkemece "davanın hak düşürücü süre yönünden reddine" karar verilmesinde bir isabetsizlik olmamasına” (Y17HD., 19.02.2015, 2013/10644 ESAS, 2015/2982 KARAR).  TASARRUFUN İPTALİ DAVASINDA DAVANIN ESASTAN REDDİ HALİNDE HÜKMEDİLECEK YARGILAMA GİDERLERİ VE VEKALET ÜCRETİ ÖZELLİK ARZETMEKTEDİR. DAVANIN KABULÜ İLE AYNI ŞEKİLDE DEĞERLENDİRİLDİĞİNDEN DAVANIN KABULÜNE YÖNELİK AÇIKLAMALARA ATIF YAPMAKLA YETİNİYORUZ.

27 HÜKÜM KURMA  a.3-Tasarrufun İptali Davasının Konusuz Kalması  DAVA AÇILDIKTAN SONRA MEYDANA GELEN BİR NEDENLE DAVA KONUSUNUN ORTADAN KALKMASI HALİNDE DAVA KONUSUZ KALIR VE “DAVANIN KONUSUZ KALMASI NEDENİYLE ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA” KARAR VERİLİR.  BU DURUMDA YUKARIDA DA DEĞİNİLDİĞİ GİBİ MAHKEMECE YARGILAMAYA DEVAM EDİLEREK DAVA AÇILDIĞI ZAMAN HANGİ TARAFIN HAKSIZ OLDUĞUNU TESPİT EDEREK YARGILAMA GİDERLERİNE BUNA GÖRE KARAR VERİLMESİ GEREKİR.  a.4-Tasarrufun İptali Davasının Kabulü  İPTALE KONU EDİLEN TASARRUFA İLİŞKİN OLARAK İİK'NIN 278, 279 VE 280. MADDELERİNDE YAZILI İPTAL ŞARTLARININ BULUNDUĞU DURUMDA DAVANIN KABULÜNE KARAR VERİLİR.  BURADA ÖZELLİKLE DEĞİNMEKTE YARAR GÖRDÜĞÜMÜZ HUSUS 3. VE 4. KİŞİNİN DAVAYI KABULÜ HUKUKİ SONUÇ DOĞURURKEN BORÇLUNUN DAVAYI KABULÜ HER HANGİ BİR HUKUKİ SONUÇ DOĞURMAMASIDIR.  DAVANIN KABULÜ HALİNDE İNFAZI KABİL BİR HÜKÜM KURULMASI GEREKMEKTEDİR. BUNA GÖRE;

28 HÜKÜM KURMA  ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN ELİNDE BULUNAN TAŞINIR MALA İLİŞKİN İPTAL DAVASININ KABULÜ HALİNDE, “DAVALI BORÇLUNUN, DİĞER DAVALI 3. KİŞİYLE …. NOTERLİĞİNİN … GÜN VE …. YEVMİYE NUMARASI İLE … MARKA VE MODEL ARACIN SATIŞINA İLİŞKİN YAPMIŞ OLDUĞU TASARRUF İŞLEMİNİN, …… İCRA MÜDÜRLÜĞÜNÜN ….. SAYILI TAKİP DOSYASINDA TAKİP KONUSU ALACAK VE EKLENTİLERİNİN TOPLAMI İLE SINIRLI OLARAK İPTALİNE, ALACAKLIYA SATIŞ KONUSU ARAC ÜZERİNDE CEBRİ İCRA YETKİSİ TANINMASINA” ŞEKLİNDE HÜKÜM KURULABİLİR.  BU ÖRNEK TAŞINMAZLAR VE İPOTEK HAKKINA İLİŞKİN İPTAL DAVASININ KABULÜ HALİNDE DE GEÇERLİDİR.  “Mahkemece bir kısım davalılar yönünden davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Bununla birlikte davanın sabit olması halinde davacıya borçlu aleyhinde yürütülen takiplerdeki alacak ve fer'ileriyle sınırlı olmak üzere taşınmaz üzerinde cebri icra yetkisi tanınması gerekirken yazılı şekilde sınırlama konulmadan ve borçlu aleyhinde yürütülen icra takip dosyalarının numaraları belirtilmeden infazda tereddüt yaratacak şekilde hüküm kurulması doğru değil bozma nedeni ise de bu yanılgının giderilmesi yargılamanın tekrarının gerektirir nitelikte görülmediğinden hükmün 6100 sayılı HMK'nin geçici 3/2.maddesi uyarınca düzeltilerek onanması gerekmiştir. SONUÇ:Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalılar Aydın ve Murat Mozgallı'nın temyiz dilekçelerinin feragat nedeniyle reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı Ayşe Oltan vekilinin tüm, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hüküm fıkrasının "..satış işleminin.." ibaresinden sonra gelmek üzere "..Aydın 2.İcra Müdürlüğü'nün 2012/5885, 2012/12666, 2012/12667 Aydın 1.İcra Müdürlüğü'nün 2010/4759 ve Söke 1.İcra Müdürlüğü'nün 2009/5650 sayılı takip dosyalarındaki alacak ve fer'ileriyle sınırlı olmak üzere..." cümlesinin eklenmesine ve hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA” (Y17HD., 2013/19972 ESAS, 2015/9389 KARAR).

29 HÜKÜM KURMA  ANCAK İPTAL KONUSU MAL, ALACAK VEYA HAKKI BORÇLUDAN DEVRALAN 3. KİŞİ DAVA SIRASINDA 4.KİŞİYE SATMASI HALİNDE DAVACI DAVAYI 4.KİŞİYE YÖNELTMEK İSTEMEZ İSE VEYA 4.KİŞİNİN KÖTÜNİYETLİ OLDUĞU İSPAT EDİLEMEMESİ HALİNDE İPTAL DAVASI KEDİLİĞİNDEN BEDELE DÖNÜŞÜR VE DAVANIN KABULÜNE KARAR VERİLİR İSE, MALIN 3. KİŞİ TARAFINDAN TEMLİK EDİLDİĞİ TARİHTEKİ PİYASA RAYİCİNE GÖRE GERÇEK DEĞERİ SAPTANARAK DAVACININ ALACAĞI VE EKLENTİLERİ TOPLAMIYLA SINIRLI OLARAK 3. KİŞİDEN TAHSİLİNE KARAR VERİLİR. BUNUNLA BİRLİKTE TAZMİNATA FAİZ YÜRÜTÜLEMEZ.  “Bunun yanında İİK'nın 283/2 maddesi uyarınca borçludan malı satın alan kişinin satın aldığı malı elinden çıkarması ve satın alan kişi hakkında dava açılmaması veya kötü niyeli olduğunun kanıtlanmaması halinde üçüncü kişi tasarrufa konu malın elden çıkarıldığı tarihteki gerçek değeri üzerinden davacının alacak ve ferileri ile sınırlı olarak tazminata mahkum edilmesi gerekir.” (Y17HD., 16.05.2012, 2012/5131 ESAS, 2012/6235 KARAR).  DAVANIN KABULÜ HALİNDE HÜKMEDİLECEK YARGILAMA GİDERİ VE VEKALET ÜCRETİ TAKİP KONUSU ALACAK MİKTARI İLE TASARRUF KONUSU MALIN TASARRUF TARİHİNDEKİ DEĞERİNDEN HANGİSİ AZSA, O DEĞER ÜZERİNDEN NİSPİ OLARAK HESAPLANIR.  DAVANIN REDDİ HALİNDE HARÇ MAKTU, VEKALET ÜCRETİ İSE DAVANIN KABULÜNDE OLDUĞU GİBİ BELİRLENİR.

30 HÜKÜM KURMA  “Tasarrufun iptali davalarında harç ve vekalet ücreti takip konusu alacak miktarı ile iptali istenen tasarrufun, tasarruf tarihindeki değeri karşılaştırılarak düşük olan değer üzerinden nispi olarak hesaplanır.Ayrıca dava konusu tasarrufun da alacaklının dava konusu yaptığı takip dosyalarındaki alacak ve fer'ileriyle sınırlı olarak iptaline karar verilmesi gerekir”(Y17HD., 20.01.2015, 2013/13447 ESAS, 2015/569 KARAR).  “1136 Sayılı Avukatlık Kanunun 168.maddesinde değişiklik yapan 5904 Sayılı yasanın 35.maddesi “6183 sayılı Yasanın uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarı maktu olarak belirlenir”hükmünü içermektedir. Somut olayda davacı idare yararına anılan yasal değişiklik gereğince maktu vekalet ücreti takdiri gerekirken nisbi vekalet ücreti takdiri de doğru görülmemiştir.”(Y17HD., 2013/19645 ESAS, 2015/5864 KARAR).

31 HÜKÜM KURMA  b-Sigortanın Taraf Olduğu Davalarda Hüküm Kurma ZARAR SİGORTALARI 1-MAL SİGORTALARI ÖRN: KASKO, YANGIN, HIRSIZLIK, DEPREM, MAKİNE, FIRTINA, SU BASMASI vb. gibi 2-SORUMLULUK SİGORTALARI ÖRN:ZMSS, TMZSS, TZSS vb. gibi  CAN SİGORTALARI

32 HÜKÜM KURMA  SİGORTA TÜRLERİ 6102 SAYILI TÜRK TİCARET KANUNU’NUN “SİGORTA HUKUKU” BAŞLIKLI 6. KİTAPTA YUKARIDAKİ SUNUDA GÖSTERİLDİĞİ GİBİ ZARAR SİGORTALARI VE CAN SİGORTALARI (MEBLAĞ SİGORTASI) OLMAK ÜZERE 2 ÇEŞİDE AYRILMIŞTIR.  GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ HER SİGORTA ÇEŞİDİNİN ALTINDA BİR ÇOK SİGORTA TÜRÜ BULUNMAKTADIR.  BU BAKIMDAN BURADA HER SİGORTA TÜRÜNE GÖRE BİR ANLATIM MÜMKÜN OLMADIĞINDAN GENEL OLARAK ZARAR SİGORTALARI VE CAN SİGORTALIRININ ÖZELLİKLERİNE GÖRE VE EN SIK KARŞILAŞILAN KARAYOLU ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASINA GÖRE BİR ANLATIM YAPILMASI DAHA UYGUN GÖRÜLMÜŞTÜR.  b.1-Mal Sigortalarında Hüküm Kurma  MAL SİGORTALARINDA AMAÇ, SİGORTALININ NET VARLIĞINDA MEYDANA GELEBİLECEK AZALMALARI ÖNLEMEKTİR. BİR BAŞKA DEYİŞLE UĞRANILAN GERÇEK EKONOMİK KAYBIN KARŞILANMASIDIR. POLİÇEDE YAZILI SİGORTA BEDELİ, SİGORTACININ SORUMLULUĞUNU SINIRLAR. TAZMİNAT PRENSİBİNİN DOĞAL BİR SONUCU OLARAK, TAZMİNAT SİGORTASI GERÇEK DEĞERİN ÜZERİNDE YAPTIRILAMAZ, YAPTIRILIRSA AŞAN KISIM YÖNÜNDEN TEMİNAT SÖZKONUSU OLMAZ. YANGIN, HIRSIZLIK, SORUMLULUK, TARIM SİGORTALARI VB. BU GRUBA GİRER.  MAL SİGORTALARININ ANA İLKELERİ MENFAAT KOŞULU VE SİGORTA DEĞERİNİN SİGORTA BEDELİNE DENKLİĞİ İLKESİDİR.

33 HÜKÜM KURMA  SİGORTA SÖZLEŞMESİNDEN DOĞAN TAZMİNAT DAVALARININ REDDİ NEDENLERİ ESASEN ÖZELLİK ARZETMEMEKTEDİR. GENEL DAVA KOŞULLARININ BULUNMAMASI, FERAGAT YA DA DAVANIN ESASTAN REDDİ HALLERİNDE DAVANIN REDDİ SÖZKONUSU OLABİLECEKTİR. BU DURUMDA HMK 326 VE AAÜT HÜKÜMLERİNE GÖRE YARGILAMA GİDERLERİNE VE VEKALET ÜCRETİNE HÜKMEDİLİR.  TTK’NIN 1453. MADDESİ GEREĞİNCE ANCAK MENFAATİ BULUNANLAR BU MENFAATLERİNİ MAL SİGORTASI İLE TEMİNAT ALTINA ALABİLİRLER. BUNA GÖRE MENFAATİN BULUNMAMASI HALİNDE DAVANIN REDDİNE KARAR VERİLMESİ GEREKECEKTİR.  “kasko sigortası esas itibariyle bir mal sigortası olduğundan, sigorta sözleşmesinin kurulmasında sigorta ettirenin menfaatinin bulunmasının zorunlu olmasına, bu menfaatin ayrıca yasal bir menfaat olmasının gerekmesine, 2918 sayılı karayolları trafik kanunu’nun 20/d maddesi hükmüne aykırı biçimde, harici satış işlemi ile alıcı konumunda olan davacının sigorta akdinin gerek başlangıç ve gerekse riziko tarihi itibariyle araç üzerinde hukuken bir menfaatinin bulunduğunu kabul etmenin mümkün görülmemesine, bu nedenle sigorta akdinin geçersiz bulunmasına göre” (Y11HD., 30.01.2006, 2005/713 ESAS, 2006/629 KARAR).  SİGORTA BEDELİ, RİZİKONUN GERÇEKLEŞMESİ DURUMUNDA SİGORTACININ ÖDEMESİ GEREKEN AZAMİ MEBLAĞ MİKTARI GÖSTERMEKTEDİR. SİGORTA DEĞERİ İSE SİGORTA EDİLEN MENFAATİN DEĞERİNİ GÖSTERİR. BU BAKIMDAN MAL SİGORTASINDA SİGORTA KONUSU MENFAATİN HASARA UĞRAMASI HALİNDE SİGORTACI GERÇEK ZARARI ÖDER. ANCAK BU MİKTAR SİGORTA BEDELİNİ GEÇEMEYECEKTİR.

34 HÜKÜM KURMA  BU BAKIMDAN MAL SİGORTALARINDA POLİÇE LİMİTİ İLE SINIRLI SORUMLULUĞA HÜKMEDİLMESİ GEREKMEKTEDİR. SİGORTA BEDELİNİN ÜZERİNDEKİ ZARARDAN SİGORTA ŞİRKETİNİN SORUMLULUĞU SÖZKONUSU DEĞİLDİR. BUNUN YANINDA SİGORTA ŞİRKETİ HER HALDE SİGORTA BEDELİNİ DE ÖDEMEKLE YÜKÜMLÜ DEĞİLDİR. ZARAR SİGORTALARININ ÖZELLİĞİ GEREĞİ SİGORTACI ANCAK SİGORTALININ GERÇEK ZARARINI ÖDEMEKLE YÜKÜMLÜDÜR. ZARAR TUTARININ SİGORTA BEDELİNİN ALTINDA KALDIĞI DURUMLARDA ANCAK ZARAR TUTARINI ÖDEMEKLE YÜKÜMLÜDÜR.  “6102 sayılı TTK. Madde 1462.maddesine göre Sigorta bedeli, sigorta değerinden az olduğu takdirde, sigorta edilmiş menfaatin bir kısmının zarara uğraması hâlinde sigortacının, aksine sözleşme yoksa, sigorta bedelinin sigorta değerine olan oranına göre tazminat ödeyeceği düzenlenmiştir.. Diğer bir deyişle, eksik sigortada, sigorta bedeli, sigorta menfaat değerinin altında kalmaktadır. Sigorta edilen menfaatin kısmen zayi olması halinde, sigortacı sigorta bedelinin sigorta ettirilen menfaat değerine olan oranı hesaplamak suretiyle bu oranda indirim yaparak ödemede bulunur.”(Y17HD., 2013/19179 ESAS, 2014/10377 KARAR).  ÖZELLİKLE SORUMLULUK SİGORTA TÜRÜ OLAN KARAYOLU ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI POLİÇE LİMİTİ HER YIL HAZİNE MÜSTEŞARLIĞINCA BELİRLENEREK İLAN EDİLİR. ZMS SİGORTASINDA TEMİNAT ALTINA ALINAN MENFAATLER İÇİN BELİRLENEN LİMİTLER DAHİLİNDE SİGORTA ŞİRKETİ SORUMLU OLACAKTIR.  BU NEDENLE HÜKÜM KURULURKEN SİGORTA ŞİRKETİNİN POLİÇE LİMİTİNİ GÖSTERMEK SURETİYLE POLİÇE LİMİTİ İLE SORUMLU OLDUĞUNA HÜKMEDİLMELİDİR. YİNE ZARAR SORUMLULARI İLE BİRLEKTE DAVADA SİGORTACININ YER ALMASI HALİNDE DİĞER ZARAR SORUMLULULARI ZARARIN TAMAMINDAN SORUMLU TUTULMASI GEREKİRKEN SİGORTACI ANCAK POLİÇE LİMİTİ İLE SINIRLI SORUMLUDUR

35 HÜKÜM KURMA  AYRICA YARGILAMA GİDERLERİ VE VEKALET ÜCRETİNDEN SİGORTACI TAZMİNATIN POLİÇE LİMİTİNE ORANINDA SORUMLU OLMASI GEREKMEKTEDİR. HÜKÜMDE BU HUSUSA DİKKAT EDİLEREK HÜKMÜN OLUŞTURULMASI GEREKMEKTEDİR.  “Davalı Ak Sigorta A.Ş. kazaya karışan aracın trafik sigortacısı olup, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 93. ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında Tarife Uygulama Esasları Hakkında Yönetmelik'in 24.maddesi uyarınca rizikonun gerçekleştiği tarihte sigortaya konu motorlu aracın cinsine göre Hazine Müsteşarlığınca asgari tutarı belirlenen tarifedeki limitler uyarınca sınırlı sorumludur. Kaza tarihinde davalıya sigortalı aracın kişi başına azami sorumluluğu 80.000,00.-TL'dir. Somut olayda mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davalı Ak Sigorta A.Ş. tarafından Sosyal Güvenlik Kurumu'na yapılan 7.641,82.-TL'lik ödeme hesaplanan tazminattan mahsup edilerek davacının nihai zararının 163.926,68.-TL olduğu belirlenerek mahkemece bu miktara davalı sigorta şirketinin poliçe limiti ile sınırlı sorumlu olduğuna hükmedilmiş ise de SGK'ya yapılan ödemenin mahsubu sonucu sorumlu olduğu bakiye poliçe limitinin miktarının belirtilmemiş olması doğru görülmemiştir. Ayrıca yine davalı Ak Sigorta A.Ş. yönünden yargılama giderleri ve vekalet ücretinden de poliçe limiti ile sınırlı sorumlu olduğuna hükmedilmiş ise de sorumlu olduğu poliçe limitinin belirtilmemiş olması infazda terüddüt yaratacak nitelikte bir hata olarak kabul edilmiş ve doğru görülmemiştir”(Y17HD., 20.03.2014, 2014/3360 ESAS, 2014/3930 KARAR)

36 HÜKÜM KURMA  “Motorlu Kara Taşıt Araçları İhtiyari Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının 1. maddesine göre, sigortacı, zorunlu mali sorumluluk sigortası poliçe limitinin dışında (üstünde) kalan miktardan başlayıp, ihtiyari mali sorumluluk sigortası teminat limitine kadar sorumludur. Dosya içerisinde davacıya ait aracın zorunlu mali sorumluluk sigortasına ilişkin poliçe mevcut olmayıp, davalı sigorta şirketinin düzenlediği kasko ve ihtiyari mali sorumluluk poliçesi bulunmaktadır. Bu durumda mahkemece öncelikle aracın kaza tarihi itibariyle zorunlu mali sorumluluk sigortası poliçesinin mevcut olup olmadığı araştırılmalı, varsa örneği getirtilmeli, teminat limiti belirlenmelidir. Şayet araç için zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesi hiç yapılmamış ise modeli ve yaşına göre Hazine Müsteşarlığı'nca kaza tarihindeki tespit edilen limiti esas alınmalıdır. Hal böyle olunca; tespit edilen gerçek zararın öncelikle zorunlu mali sorumluluk sigortası poliçesi limiti içinde kalıp kalmadığının belirlenmesi, kalıyorsa davanın reddine; gerçek zarar, ZMSS limitini aşıyorsa, o zaman ihtiyari mali sorumluluk sigortası poliçesi limitiyle sınırlı olarak davalının sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı biçimde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” (Y17HD., 26.09.2012, 2011/10392 ESAS, 2012/10117 KARAR).  YUKARIDA DA DEĞİNİLDİĞİ GİBİ POLİÇE LİMİTİNE İLİŞKİN ÖZEL DURUM DIŞINDA SİGORTA KONUSU MENFAATİN UĞRADIĞI ZARARIN BELİRLENEREK DAVANIN TAMAMEN YA DA KISMEN KABULÜ HALİNDE KABUL HÜKMÜNÜN ÖZELLİK ARZETMEDİĞİ SÖYLENEBİLİR.

37 HÜKÜM KURMA  BUNUN DIŞINDA MENFAATİN ZARARA UĞRAMASI HALİNDE TAZMİNATIN TAHSİLİ İÇİN YAPILAN TAKİBE İTİRAZ EDİLMESİ HALİNDE, İTİRAZIN İPTALİ DAVASINDA ALACAK YARGILAMAYI GEREKTİRDİĞİNDEN İCRA İNKAR TAZMİNATINA HÜKMEDİLEMEZ.  “Dava konusu tazminat miktarı likit (belirli, muayyen) olmayıp hükmedilecek tazminat miktarının tespiti yargılamayı gerektirdiğinden, davalı aleyhine icra inkar tazminatına karar verilmesi doğru değil” (Y17HD., 26.09.2012, 2012/4908 ESAS, 2012/10119 KARAR).  b.2-Can Sigortasında Hüküm Kurma  CAN (MEBLAĞ) SİGORTALARI TÜRLERİ DE YUKARIDA SUNUDA GÖSTERİLMİŞTİR. BEDEL SİGORTALARINDA, POLİÇEDE YAZILI SİGORTA BEDELİ TAZMİNATA ESAS TEŞKİL EDER. ÖRNEĞİN, BEDEL SİGORTALARINDAN OLAN HAYAT SİGORTALARINDA, İNSAN HAYATININ DEĞERİ PARA İLE İFADE EDİLMEKLE BERABER SINIRLANDIRILAMAMAKTADIR. BU NEDENLE, FERTLER İSTEDİĞİ SİGORTA BEDELİ ÜZERİNDEN SİGORTA YAPTIRABİLİR VE TAZMİNATA BU BEDEL ESAS TEŞKİL EDER.  BUNA GÖRE RİZİKONUN POLİÇEDE ÖNGÖRÜLEN TEMİNAT KAPSAMINDA OLDUĞUNUN BELİRLENMESİ HALİNDE YİNE POLİÇEDE ÖNGÖRÜLEN SİGORTA BEDELİNE HÜKMEDİLMESİ GEREKECEKTİR. YANİ BU DURUMDA ZARAR SİGORTALARINDA OLDUĞU GİBİ GERÇEK ZARARIN BELİRLENMESİ YOLUNA GİDİLMEYECEKTİR.

38 HÜKÜM KURMA  ANLAŞILACAĞI ÜZERE DAVANIN KABULÜ HALİNDE POLİÇEDE ÖNGÖRÜLEN SİGORTA BEDELİNİN TAZMİNİNE HÜKMEDİLMESİ GEREKECEKTİR. ANCAK ZARAR SORUMLULARI İLE BİRLEKTE DAVALI OLAN SİGORTACI POLİÇE LİMİTİ İLE SINIRLI OLARAK SORUMLU TUTULABİLİR.  “bu davalı tarafından düzenlenen meblağ sigortası niteliğinde olan Otobüs Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigortası Poliçesi kapsamında, sakat kalma oranı ve sakatlığın derecesine göre limitin belli oranında sigorta bedelinin ödenmesi gerekeceğinden, davacının uğradığı kısıtlılığın, sigorta poliçesi genel şartlarındaki karşılığı, bozma ilamı doğrultusunda alınan bilirkişi raporu ile tespit ettirilmiş, buna göre poliçe teminatı 25.000 TL’nin %30’una karşılık gelen 7.500 TL tazminattan diğer davalılarla birlikte sorumlu olduğuna hükmedilmiştir. Yine anılan bozma ilamında, hükmolunan tazminat sigorta bedelini geçerse, sigortacının bu masrafları, sigorta bedelinin tazminata oranı dahilinde ödemesi gerektiği belirtilmiştir. Bu halde, mahkemece davacı zararı 31.333,11 TL’den yargılama sırasında ödenen 21.000 TL’nin mahsubuyla kalan 10.331,11 TL’nin davalılardan (davalı Anadolu Anonim Türk Sigorta A.Ş.’nin bu miktarın 7.500 TL kısmından sorumlu olmak üzere) tahsiline karar verilmiş olmakla, bu davalının, sorumlu olduğu 7.500 TL’nin, 31.333,11 TL’ye oranına göre harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinden diğer davalılarla birlikte sorumlu tutulması gerekirken, sigorta teminat limitinin hükmolunan maddi tazminata oranına göre yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmamış, hükmün bozulması gerekmiştir” (Y17HD., 17.03.2014, 2013/3843 ESAS, 2014/3678 KARAR).

39 HÜKÜM KURMA  “Karayolu Yolcu Taşımacılığı Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigortası, yolculuğun başlangıcından bitişine kadar, otobüsün içinde veya dışında, otobüs hareket halinde iken veya değilken, yolculuk sırasında veya bekleme, duraklama ve mola yerlerinde karşılaşılabilecek her türlü kazalara karşı, sigortalılar (yolcular, sürücüler ve yardımcılar) yararına taşımacı tarafından yaptırılması zorunlu bir kaza (can) sigortası olup, kazanın oluşunda taşımacının yada sürücü ve yardımcılarının bir kusurları bulunmasa bile, ölümlerde sigorta poliçesinde yazılı tutarın tamamı, bir zarar (destekten yoksunluk) hesabı yapılmaksızın, ölen kişinin mirasçılarına eksiksiz ve kesintisiz olarak; yaralanmalarda beden gücü kayıp oranına göre zarar gören kişilere ödenir. Ödenecek tazminat miktarı yönünden “zarar sigortası - tutar (meblâğ) sigortası” ayrımında Zorunlu Koltuk Sigortası bir “tutar (meblâğ) sigortası”dır. Zarar sigortasında sigortacının ödeyeceği tutar, “sigorta değeri” ya da “sigorta poliçesinde yazılı tutar” olmayıp, sigortalının ya da üçüncü kişinin uğradığı “zararın tutarı”dır. Meblâğ sigortasında ise, sigortacı, sigorta ettirilen kişinin zarara uğraması durumunda, somut zarar ne olursa olsun, sigorta sözleşmesinde belirlenen tutarı (meblâğı), başka bir deyişle, sigorta poliçesinde yazılı olan “sigorta bedelini” eksiksiz ve tam ödemek zorundadır” (Y17HD., 03.03.2015, 2013/14895 ESAS, 2015/3805 KARAR).  “Ancak Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigortası Poliçesi, can sigortası türlerinden olup, bir meblağ sigortası olması itibariyle de, ölüm halinde limit kadar olmak üzere maktu; yaralanma halinde ise, yapılan tedavinin giderleri bakımından buna ilişkin limiti geçmemek üzere ve yapılan harcama kadar nispi; sürekli sakatlık halinde ise, sakat kalma oranı ve sakatlığın derecesine göre limitin belli oranı olmak üzere, sigorta bedelinin ödenmesi gerekeceğinden, bu yönlerin ispatlanması yeterli olup, gerçek zararın hesaplatılmasına girişilmeksizin, tespit edilecek bu miktarların aynen ödenmesi gerekmektedir.” (Y17HD., 10.06.2014, 2013/6921 ESAS, 2014/9361 KARAR).

40 HÜKÜM KURMA  “Ferdi kaza sigortası sigortalı yararına ve onun hukuki sorumluluğunu üstlenen bir sorumluluk ve zarar sigortası değil, bir can sigortası türü olup sigorta bedeli, hesaplanacak zarar tutarına göre değil, sigorta poliçesinde belirtilen miktar üzerinden ödenmektedir. Bu nedenle davacıların zarar sigortası olmayan ferdi kaza sigortası kapsamında ödenen meblağın davacılar için belirlenen destekten yoksun kalma zararından mahsup edilmesi doğru değildir” (Y17HD., 20.05.2014, 2013/6937 ESAS, 2014/7874 KARAR).  DAVANIN REDDİ İSE RİZİKONUN TEMİNAT KAPSAMINDA BULUNMAMASI HALİNDE SÖZKONUSU OLACAKTIR.  RED VE KABUL HALİNDE HÜKMEDİLECEK YARGILAMA GİDERLERİ VE VEKALET ÜCRETİ HMK 326 VE AAÜT HÜKÜMLERİNE GÖRE BELİRLENMESİ GEREKMEKTEDİR. BU BAKIMDAN DİĞER DAVALARDAN AYRI BİR ÖZELLİK GÖSTERMEMEKTEDİR.

41 HÜKÜM KURMA  c-Direnme Hükmü Kurma  BOZMA SONRASI MAHKEMECE YAPILACAK İŞLEMLER 6217 SAYILI KANUN’UN 30. MADDESİ İLE 6100 SAYILI HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU’NA EKLENEN “GEÇİCİ MADDE 3” ATFIYLA UYGULANMAKTA OLAN 1086 SAYILI HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU’NUN, 429/2.MADDESİNDE DÜZENLENMİŞTİR.  HMUK 429. MADDESİ;  “YARGITAY İLGİLİ DAİRESİ TEMYİZ EDİLEN KARARI BOZARSA, DAVAYI, KARARI VERMİŞ OLAN MAHKEMEYE VEYA UYGUN GÖRECEĞİ DİĞER BİR MAHKEMEYE GÖNDERİR. O MAHKEME, TEMYİZ EDENDEN 434 ÜNCÜ MADDE UYARINCA PEŞİN ALINMIŞ OLAN GİDERİ KULLANMAK SURETİYLE, KENDİLİĞİNDEN TARAFLARI DURUŞMAYA DAVET EDİP DİNLEDİKTEN SONRA, YARGITAYIN BOZMA KARARINA UYULUP UYULMAYACAĞINA KARAR VERİR. MAHKEME ESKİ KARARINDA DİRENİRSE, BU KARARIN GEREKÇESİ GENİŞLETİLMİŞ OLSA BİLE, DİRENME KARARININ TEMYİZİ HALİNDE TEMYİZ İNCELEMESİ, YARGITAY HUKUK GENEL KURULUNCA YAPILIR. HUKUK GENEL KURULUNUN VERDİĞİ KARARA UYMAK ZORUNLUDUR” HÜKMÜNÜ İÇERMEKTEDİR.

42 HÜKÜM KURMA  ÖNCELİKLE BELİRTMEKTE YARAR VAR Kİ, DİĞER TÜM HÜKÜMLERDE OLDUĞU GİBİ DİRENME HÜKMÜNÜN DE GEREKÇELİ OLMASI GEREKMEKTEDİR.  “Buna göre, bir davanın taraflarının o dava yönünden, mahkemece hangi nedenle haklı veya haksız bulunduklarını anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, kuşkuya yer vermeyecek bir açıklık taşıyan direnme ya da uyma kararının bulunması, zorunludur.  Bunun yanında mahkeme, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesindeki yetkisini kullanırken, bozma nedenlerinden her birine, ne sebeple uyduğunu ya da uymadığını gerekçesiyle ortaya koymakla ödevlidir.  Zira, direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine yerel mahkemelerce verilmiş direnme kararlarına münhasır olduğundan, inceleme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini, bozmaya karşı tarafların beyanlarının tespiti ile uyulup uyulmama konusunda verilen ara kararları ile sonuçta hüküm fıkrasını içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle tam uyumu ve buna bağlı olarak kararın ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.  Başka bir ifadeyle, mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında, Özel Daire bozma ilamına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, kararın gerekçe bölümünde bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşullardır.

43 HÜKÜM KURMA  Direnme kararları, yapıları gereği, Yasa’nın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay Dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorundadırlar (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 21.10.2009 gün ve E: 2009/9-397, K: 2009/453; 19.03.2008 gün ve E:2008/15-278, K:2008/254; 22.06.2011 gün ve E:2011/11-344, K:436 sayılı ilamları). … Somut olayda Özel Dairenin üç ayrı bozma nedenine karşın mahkemece üç bozma sebebinden sadece biri hakkında gerekçe yazıldığı ancak, her üç bozma sebebine karşı direnme kararı verilerek, her üç bozma sebebine de direnilmesi şeklinde hüküm fıkrası oluşturulmuş, diğer bir ifade ile tüm bozma sebepleri yönünden karşı hangi gerekçeyle direnildiğine, bozma kararının hangi nedenle doğru bulunmadığına ilişkin herhangi bir özel açıklamaya yer verilmemiş; hangi gerekçeyle direnildiği ortaya konulmamıştır. Bu haliyle, anılan direnmenin, Anayasanın ve yasanın aradığı anlamda gerekçe içerdiğinden söz edilemez.”(YHGK., 2013/10-2081 ESAS, 2014/1095 KARAR).

44 HÜKÜM KURMA  MAHKEMECE BOZMA KARARINA UYULMASI YÖNÜNDEKİ ARA KARARINDAN DÖNÜLEMEYECEĞİ GİBİ, DİRENME KARARINDAN DÖNEREK, ÖZEL DAİRENİN BOZMA KARARI DOĞRULTUSUNDA, DİRENME KARARINAAYKIRI, YENİ BİR KARAR VEREMEZ.  “Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Y.İ.B.K.). Bu ilke kamu düzeni ile ilgili olup, Yargıtay'ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Hakimin değişmesi dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki yapamaz. (Aynı yönde H.G.K.'nun 26.2.1986 gün ve 1986/1-50 E.-174 K.; 11.5.1994 gün ve 1994/8-252 E.-314 K.; 1.12.1999 gün ve 1999/18-1041 E.- 1006 K.; 11.5.2005 gün ve 2005/2-315 E.-333 K.; 27.09.2006 gün ve 2006/19-635 E.-573 K. sayılı ilamları). Kural olarak, hakim ara kararından dönebilirse de, bozmaya uyulmasına ilişkin karar, bunun istisnalarındandır. İster aynı oturumda, ister daha sonraki oturumlarda olsun bundan dönerek eski hükmünde ısrar edemez. Hakim değişikliği olsa dahi, bozmaya uymaya ilişkin ara kararından dönülemez ve direnme kararı verilemez. Verilirse bu bir direnme kararı değil, yeni bir karar niteliğindedir(H.G.K.'nun 15.10.2008 gün ve 2008/19-624 E.-632 K.).” (YHGK., 08.04.2015, 2013/11-1750 ESAS, 2015/1181 KARAR).

45 HÜKÜM KURMA  GERÇEK ANLAMDA DİRENME KARARI, MAHKEMENİN, BOZMA KARARINDAN SONRA HİÇ BİR İNCELEME YAPMAKSIZIN VERMİŞ OLDUĞU VE ESKİ (BOZULAN) KARARININ AYNI OLAN KARARDIR. HMUK 429. MADDENİN 3. FIKRASI GEREĞİNCE GEREKÇENİN GENİŞLETİLMESİ MÜMKÜN İSE DE, İLK KARARIN GEREKÇESİNDE DAYANILAN MADDİ OLGUNUN DIŞINDA YENİ BİR DELİLE, YENİ BİR MADDİ OLGUYA DAYANILMASI HALİNDE DİRENME KARARININ VARLIĞINDAN SÖZEDİLEMEZ.  “Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir. (6217 sayılı Kanun'un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi 1086 sayılı HUMK. m.429). Eş söyleyişle; mahkemenin ilk kararının gerekçesinde dayandığı maddi olgunun dışında yeni bir delile, yeni bir maddi olguya dayanması ve gerekçesini de bu yeni maddi olgu yönünde değiştirerek karar vermiş olması halinde, usulünce verilmiş bir direnme kararının varlığından söz edilemez. Somut olayda; yerel mahkemece, ilk kararda direnildiği belirtilmiş ise de; bozmaya konu önceki kararın gerekçeleri yanında, Özel Daire bozma ilamından sonra tapu müdürlüğünden dava konusu taşınmazın tapu kaydı getirtilerek toplanan bu delil de hükme gerekçe yapılarak karar verilmiştir. Bu durumda, temyize konu karar gerçekte 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429/3.maddesi anlamında direnme kararı niteliğinde olmayıp, tapu kaydına diğer bir ifade ile yeni delile dayalı yeni bir hüküm niteliğindedir. Hal böyle olunca; kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir” (YHGK., 2014/8-64 ESAS, 2015/1485 KARAR).

46 HÜKÜM KURMA  “Somut olayda ise bozma ilamında bahsi geçen ve tartışılmasının gereğine işaret edilen “e- mailler” yerel mahkemece direnme olarak adlandırılan kararın gerekçesinde tartışılarak, bu belgenin ödeme olgusunu ispat etmediği, içeriği ve niteliği dikkate alındığında yazılı delil başlangıcı dahi kabul edilmediği açıklanarak direnme hükmü kurulmuştur. Mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın bu haliyle, Özel Daire denetiminden geçmeyen tamamen yeni gerekçeye dayalı yeni bir hüküm niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır”(YHGK., 18.03.2015, 2013/11-1574 ESAS, 2015/1056 KARAR)  “Somut olayda ise; Yerel Mahkemece, bozma öncesi davacı-davalı kocanın TMK 161.maddesine uyarınca zina hukuksal sebebine dayalı olarak açtığı boşanma davası hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmediği halde bozma sonrası “zina nedeniyle açılan davanın reddine” şekilde karar verilmiş, önceki kararda değerlendirilmeyen deliller değerlendirilmiş ve boşanma davasının kabul gerekçesi değiştirilmiştir. Bu durumda, mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, yeni hüküm niteliğinde olduğu duraksamadan uzaktır.” (YHGK., 24.06.2014, 2014/2-845 ESAS, 2015/1741 KARAR).

47 HÜKÜM KURMA  YARGITAY’IN KANUN YARARINA BOZMA, YARGI YERİ BELİRLENMESİ GİBİ İSTİSNAİ İLAMLARI HARİCİNDE MAHKEME, KENDİ KARARINDA DİRENİP DİRENMEYECEĞİ HUSUSUNDA SERBEST TAKDİR YETKİSİNE SAHİPTİR. BUNUNLA BİRLİKTE ÖZELLİKLE DAVANIN HER İKİ TARAFININDA BOZMA İLAMINA UYULMASINI TALEP ETMESİ HALİNDE DE MAHKEMECE DİRENME KARARI VERİLEMEZ.  “Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında, işin esasına geçilmeden önce, her iki tarafın da bozmaya uyulmasını istediği somut olayda, Mahkemece direnme kararı verilmesinin mümkün olup olmadığı ön sorun olarak incelenmiştir.  1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi hükmüne göre, Yargıtay bozma kararı üzerine Mahkeme tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, bozma ilamına uyulup uyulmayacağına karar verir. Kural olarak, Mahkeme, bozmaya uymak ya da bu karara karşı direnme kararı vermek konusunda tarafların istekleri ile bağlı olmayıp, serbest takdir yetkisine sahiptir.  Ancak bu genel kurala ayrık olmak üzere, çekişmeli yargıda eğer bozma kararına karşı diyecekleri sorulan tarafların bozma kararına uyulmasını istemeleri, bozma nedenleri bakımından bozma kararına uyulmasını isteyen tarafı bağlayabilecek ve davayı karşı taraf yararına sona erdirebilecek bir nitelik taşıyorsa böyle bir durumda hâkimin artık direnme kararı vermesi olanağı bulunduğundan söz edilemez.  Bir başka söyleyişle, bozma nedenlerinin kamu düzenine ilişkin ve dolayısı ile hâkimin kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurması gereken sebeplerden olmaması halinde taraflar veya vekilleri, bozma kararına uyulmasını istemişlerse, artık mahkeme önceki kararında direnemez.”(YHGK., 25.03.2015, 2013/2-2078 ESAS, 2015/1084 KARAR).

48 HÜKÜM KURMA  MAHKEMENİN BOZMA KARARINDAN SONRAKİ DAVRANIŞI BOZMAYA EYLEMLİ UYMA NİTELİĞİNDE İSE, MAHKEME KARARINI DİRENME KARARI OLARAK NİTELENDİRMİŞ OLSA BİLE, BU KARAR GERÇEK ANLAMDA BİR DİRENME KARARI OLMAYIP, YENİ BİR KARARDIR.  BUNUN GİBİ, MAHKEME, BAŞLANGIÇTA BOZMA KARARMA UYMUŞ VE BOZMA KARARI GEREĞİNCE YAPTIĞI İNCELEME SONUCUNDA DA AYNI KARARI VERMİŞ İSE, BU KARAR, BURADAKİ (GERÇEK) ANLAMDA BİR DİRENME KARARI OLMAYIP, YENİ BİR KARARDIR.  “Hukuk Genel Kurulu'ndaki görüşme sırasında, işin esasının incelenmesinden önce, Özel Daire bozma ilamında belirtilen hususlarda Mahkemece “davalı kooperatife müzekkere yazılarak dava dışı 3. kişi B. B.’ın kooperatif üyesi olup olmadığı, davacıya ait hissenin satılıp satılmadığı, ayrıca kooperatife ait tüm defter kayıt ve belgeleri sunması, davacı vekiline kooperatif üyeliğinden ihraca ilişkin belge ve bilgileri sunması veya ilgili notere ait bilgileri sunması, aynı konuda Ticaret Sicil Memurluğuna müzekkereler yazılmasına” karar verildiği, yazılan müzekkerelere cevap verilmemiş ise de, Mahkemece bozma ilamında belirtilen hususların araştırılması için müzekkereler yazılması eylemli uyma olup olmadığı, böylece mahkemece verilen direnme kararının gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla hükmü temyizen inceleme görevinin Hukuk Genel Kurulu'nca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak değerlendirilmiştir.  Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için, mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi). Eş söyleyişle; mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek, dolayısıyla da ilk kararının gerekçesinde dayandığı hukuki olguyu değiştirerek karar vermiş olması halinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.  Somut olayda ise; Yerel Mahkeme, Özel Daire bozma ilamında belirtilen hususların araştırılması için cevap verilmemiş ise de, ilgili müzekkereler yazıldıktan sonra Yerel Mahkeme “direnme” olarak adlandırdığı kararı vermiştir.  Öyleyse, mahkemece bozma ilamında belirtilen konuların araştırılması için müzekkereler yazması hali eylemli uyma olup, direnme kararının varlığından söz edilemeyeceği...”(YHGK., 14.05.2014, 2014/23-610 ESAS, 2014/646 KARAR)

49 HÜKÜM KURMA  BOZMA KARARI İLE MAHKEMENİN (BOZULAN) HÜKMÜ ORTADAN KALKTIĞINDAN YANİ GEÇERLİLİĞİNİ YİTİRDİĞİNDEN, DİRENME KARARINDA ESKİ (BOZULAN) HÜKME YALNIZCA ATIF YAPILMASI, “ÖNCEKİ KARARDA DİRENİLMESİ” VE BU GİBİ İBARELERLE YETİNİLMESİ DİRENME HÜKMÜNÜN USULÜNE UYGUN OLMAMASI SONUCUNU DOĞURUR. DİRENME HÜKMÜNDE BOZULAN HÜMÜN YENİDEN YAZILMASI (KURULMASI) GEREKMEKTEDİR.  BU USUL YARGITAY ÖZEL DAİRELERİNCEDE BENİMSENMEKTEDİR.  “Açıklanan hükümlerin ortaya koyduğu bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denilebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşması engellenir. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz. Yerel mahkeme kararı, bozma kararı ile birlikte ortadan kalkıp hukuki geçerliliğini yitirmekte olup, bozulan karar sonraki kararın eki niteliğinde değildir. Bu nedenle bozma kararına uyulduktan sonra kurulacak yeni hüküm HMK'nun 297 maddesine uygun olarak oluşturulmalıdır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.10.2011 gün ve 2011/20-607 E.-604 K.; 10.10.2012 gün 2012/9-851 E., 2012/705 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler vurgulanmıştır. Bu nedenle, mahkemenin, direnme kararı verilmesi sırasında, kararın hüküm fıkrasında yer alan ve bozmaya konu yapılmayan kısım yönüyle de ilk hükümdeki gibi karar verilmesi gerekmektedir. Bu durumda mahkemenin HMK'nun 297.maddesi gözetilmeksizin, yazılı şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı görüldüğünden direnme kararının bu nedenle bozulması gerekmiştir (YHGK., 14.05.2014, 2013/9-1989 ESAS, 2014/657 KARAR).

50 HÜKÜM KURMA  BU BAKIMDAN MAHKEME DİRENME HÜKMÜNDE HMK 297. MADDESİNE UYGUN OLARAK ÖZEL DAİRE BOZMA İLAMINA HANGİ AÇILARDAN UYULUP HANGİ AÇILARDAN UYULMADIĞININ BUNLARIN NEDENLERİNİN NE OLDUĞU VE BOZMANIN NEDEN YERİNDE BULUNMADIĞI VE MAHKEMENİN BOZULAN ÖNCEKİ KARARININ HANGİ YÖNLERİYLE HUKUKA UYGUN OLDUĞU HUSUSLARINI İÇERİR BİÇİMDE DİRENME GEREKÇESİNE VE HEM DE ÖNCEKİ KARARINA YER VERİR. AYRICA ÖNCEKİ BOZULAN HÜKÜM İLE DİRENME HÜKMÜNÜN ÇELİŞKİLİ OLMAMASI GEREKTİĞİ GİBİ DİRENME HÜKMÜNÜN DE KISA KARAR İLE GEREKÇELİ KARARININ ÇELİŞKİLİ OLMAMASI GEREKMEKTEDİR.


"HUKUK YARGILAMASINDA HÜKÜM KURMA MESLEK İ Ç İ E Ğİ T İ M SEM İ NER İ 04 – 06 ARALIK 2015 ANKARA." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları