Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

KONU: ALLAH’IN AZAMETİNİ HİSSETMEK: HUŞU. Sözlükte “sakin olmak, gözünü ve boynunu eğmek”, sesini kısmak ve tevazu göstermek anlamına gelen huşû, din.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "KONU: ALLAH’IN AZAMETİNİ HİSSETMEK: HUŞU. Sözlükte “sakin olmak, gözünü ve boynunu eğmek”, sesini kısmak ve tevazu göstermek anlamına gelen huşû, din."— Sunum transkripti:

1 KONU: ALLAH’IN AZAMETİNİ HİSSETMEK: HUŞU

2 Sözlükte “sakin olmak, gözünü ve boynunu eğmek”, sesini kısmak ve tevazu göstermek anlamına gelen huşû, din ıstılahında, mütevazi, sakin, saygılı, ihlaslı ve itaatkar olmak, boyun eğmek ve söz dinlemek, Allah’a yönelmek ve ibadet etmek demektir. (Dini Kavramlar Sözlüğü, D.İ.B, s.272) Huşu’ sahibine hâşi’ denir. Çoğulu, hâşiûndur.

3 Kur’an-ı Kerim’de huşû sahipleri öğülmüştür: وَكَانُوا لَنَا خَاشِعِينَ “Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi.” (Enbiya, 21/90) Buyrularak Zekeriya ve Yahya (a.s) huşû sahibi olmaları sebebiyle övülmüşlerdir.

4 Huşû hâli Allah’a saygıyı ifade eder. Kur’an’da: وَاسْتَعِينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلَاةِ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلَّا عَلَى الْخَاشِعِينَ “Sabrederek ve namazı kılarak (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saydı duyanlardan başkasına ağır gelir.” (Bakara,2/45)

5 Namazda Huşû: قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ : الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ “Müminler kurtuluşa ermişlerdir. Onlar namazlarını huşu içerisinde kılarlar.” (Mü’minun, 23/1-2) Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Müminûn suresinin ilk ayetlerinde, kurtuluşa erecek olan müminlerin bir takım vasıfları sayılmakta, bunlardan ilkinin namazlarını huşu içerisinde kılanlar olduğu bildirilmektedir

6 Namazın kıyam, kıraat, rükû ve sücut gibi dış organlarla yerine getirilmesi gerekli olan farzları bulunduğu gibi; huşû, hudû ve ihlâs gibi kalbe ait bir takım özellikleri de bulunmaktadır. Nitekim yukarıdaki ayetler bunu ifade etmektedir. Şair Vehbî ne güzel söylemiş: “Yüzünü sür o ulu dergâha Kıl huşû ile niyaz Allah’a.”

7 Kalbin huşu içerisinde olması diğer organlara da tesir eder, bunun eseri diğer organlarda da görülür. Nitekim Peygamber Efendimiz (SAV),namaz kılarken sakalıyla oynayan birini görünce: “Bunun kalbi huşu içerisinde olsa idi, organları da huşu içerisinde olurdu.” (Tirmizi) buyurmuştur.

8 Huşu, ibadetlerimizi anlamlı kılar, huşu namazın ruhudur. Huşusuz kılınan namaz da sahih olur, fakat huşu ile kılınan namazın sevabı daha fazla olur. Kur’an-ı Kerim’de: اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ “Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da usulüne uygun şekilde kıl. Çünkü bu şekilde kılınan namaz, insanı her türlü fenalık ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebut, 29/45) Ayetin sırrının tecelli etmesi, namazın zahiri farzlarından başka, huşu ve ihlâs gibi kalbî hususların da yerine getirilmesine bağlıdır.

9 Namazı huşu içerisinde kılanlar denilince, hiç şüphesiz ilk akla gelen Peygamber Efendimiz (SAV) olur. Peygamber Efendimiz (SAV) namazlarını son derece huşu içerisinde kılar, her hususta olduğu gibi bu hususta da ümmetine örnek olurdu. Fiiliyle ümmetine örnek olan Peygamber Efendimiz (SAV),sözleriyle de onları namazlarını huşu içerisinde kılmaya teşvik ederdi. Bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

10 خمس صلوات افترضهن الله من احسن وضوءهن و صليهن لوقتهن و اتم ركوعهن و خشوعهن كان له على الله عهدا ان يغفر له و من لم يفعل فليس له على الله عهد ان شاء غفر و ان شاء عذبه “Allah, beş vakit namazı (kullarına) farz kılmıştır. Kim abdesti güzelce alır, beş vakit namazı vaktinde kılar, rükûunu, secdesini ve huşûunu tam yaparsa bu kimseye Allah’ın onu bağışlayacağı (ve cennete koyacağına) dair ahdi (sözü) vardır. Namazlarını kılmayan kimseye ise Allah’ın bir sözü yoktur. Dilerse onu bağışlar (ve cennetine koyar), dilerse ona azap eder.” (Ebû Dâvûd, Salat, 9. I, 295-296.)

11 İhlâs ve huşu kalple ilgili özellikler olup, namaz ve diğer ibadetlerde çok önemlidir. Namazda ihlâs ve huşudan uzak olan kimse, onun diğer şartlarına da riayet etmez, eksik yapar. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

12 وَأسْوَأُ السَّرِقَةِ الَّذِى يَسْرِقُ صلَاتَهُ قَالُوا : وَكَيْفَ يَسْرِقُ صَلَاتَهُ يَا رَسُولُ اللّهِ؟ قالَ : لَا يُتِمُّ رُكُوعَهَا وَلَا سُجُودَهَا “Hırsızlığın en kötüsü, kişinin namazından çalmasıdır.” buyurdu. Bunun üzerine onlar: “Ya Resûlallah, kişi namazından nasıl çalar?” diye sordular. Efendimiz (s.a.v) şu cevabı verdi: “Rükûsunu ve secdelerini tamamlamaz, yani namazını adap ve erkânına riayet ederek kılmaz.” (Muvatta, Kasru's-Salât: 72, (1, 167)

13 Hz. Ali (r.a)’ın namazı rivayet edildiğine göre Hz. Ali (r.a) namaz vakti gelince yüzünün rengi sararır, titremeye başlardı. Kendisine: “Ey müminlerin emiri ne oluyor sana?” denilince:“Allah’ın yere, göklere ve dağlara arz edip kabul etmedikleri ve insanın kabullendiği emanetin ifası vakti geldi. Korkum bu emaneti gereği gibi yerine getirememektir.” derdi.

14 Peygamber Efendimiz (SAV) ibadet ve bütün davranışlarında huşu içerisinde bulunur, dualarında huşudan mahrum kalpten Allah’a sığınırdı. Efendimiz (SAV) şöyle dua ederdi: وعن ابن عمرو بن العاص رَضِيَ اللّهُ عَنْهُما قال : كَانَ رسوُلُ اللّهِ يَقُولُ : اللَّهُمَّ إنِّى أعُوذُ بِكَ مِنْ قَلْبٍ َ يَخْشَعُ، وَمِنْ دُعَاءٍ َ يُسْمَعُ، وَمِنْ نَفْسٍ َ تَشْبَعُ، وَمِنْ عِلْمٍ َ يَنْفَعُ، أعُوذُ بِكَ مِنْ هؤَءِ ارْبَعِ "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu duayı okurlardı: "Allah'ım, huşû duymaz bir kalbten sana sığınırım, dinlenmeyen bir duadan sana sığınırım, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden, bu dört şeyden sana sığınırım." (Tirmizî, Da'avât 69, (3478); Nesâî, İstiâze 2, (8, 255)

15 Huşu ve ihlâsla ibadet yapmak, hadis-i şerifte belirtilen ihsan derecesine yükselmek demektir: Peygamber Efendimiz (SAV)’e ihsanın ne olduğu sorulunca şöyle cevap vermiştir: “Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmendir, sen her ne kadar O’nu göremiyorsan da O, seni görüyor.” Demek ki ihsan, dünyevî duygulardan sıyrılarak, sanki Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmektir. Buna Kur’an’da da işaretler vardır. Yüce Rabbimiz şöyle buyurur:

16 وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ “Çok güçlü ve çok merhametli olan Allah’a güven. O, namaza kalktığın zaman seni görüyor. Secde edenler arasında dolaşmanı da görüyor. Çünkü her şeyi işiten ve bilen O’dur.” (Şuara,217-220)

17 وَمَا تَكُونُ فِي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُو مِنْهُ مِنْ قُرْآَنٍ وَلَا تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ إِلَّا كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا إِذْ تُفِيضُونَ فِيهِ وَمَا يَعْزُبُ عَنْ رَبِّكَ مِنْ مِثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ وَلَا أَصْغَرَ مِنْ ذَلِكَ وَلَا أَكْبَرَ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ “Ey Muhammed! Ne işte bulunursan bulun, Kuran’dan ne okursan oku ve siz ne iş yaparsanız yapın, ona daldığınız anda sizi mutlaka görürüz. Gerek yerde ve gerekse gökte, zerre kadar bir şey bile Rabbinden gizli kalmaz. Bundan küçük veya büyük hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta bulunmasın.” (Yunus, 10/61)

18 Huşu, genellikle ihlâs gibi kalple ilgili bir iştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim şöyle buyurur: أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آَمَنُوا أَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ “İman edenlerin kalplerinin, Allah’ı zikretmek için huşu içerisinde bulunmaları ve ondan inecek gerçeğe içten bağlanmaları zamanı hâlâ gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilip de, üzerlerinden uzun zaman geçmiş ve kalpleri katılaşmış kimseler gibi olmasınlar. Onlardan birçoğu yoldan çıkmış fasıklardır.” (Hadid 16. Ayet)

19 Hazreti Ali (RA) da şöyle buyurur: “el-Huşû’u fil-kalb: Huşu kalptedir.”

20 Feridüddin Attar’ın “Tezkiretü’l-Evliya” isimli eserinde naklettiğine göre bu ayet-i kerime, Horasan’da yetişmiş olan meşhur sufî Fudayl b. Iyaz’ın gaflet uykusundan kurtulup, hak yola girmesine sebep olmuştur. Şöyle ki;

21 Fudayl önceleri yollardan gelip geçen kervanları soyan haramilerin/haydutların, yol kesenlerin başı idi. Haramiler, gelip geçen kervanlardan soydukları malları Fudayl’e getirirlerdi, aralarında o taksim ederdi. Bir gün yine bir kervan geliyordu. Fudayl ve adamları kervanı soymak için pusuya girmişlerdi. Kervan içerisinde bulunanlardan biri yukarıdaki ayeti (hadid suresi, 16. ayet) okuyordu. Ayet Fudayl’i çok etkilemişti. Kendi ifadesiyle, “ayet sanki onun için okunuyordu.” Her şeyin bir zamanı vardı, artık Fudayl için de gelip geçen kervanları soyup, insanlara zulmetmeyi terk etme zamanı gelmişti. Nitekim öyle de oldu. Fudayl başını secdeye koydu, yaptıklarından dolayı pişmanlık duydu, içtenlikle tevbe etti, herkese hakkını vererek helallik diledi.

22 Büyük Mükafata Ulaştıran Haller: Kur’an-ı Kerim’de iman eden, itaatkar olan, doğru olan, sabreden, Allah’a derin saygı duyan (huşû sahibi), sadaka veren, oruç tutan, namusunu koruyan, Allah’ı çokça anan erkeklerle kadınlara Allah, bağışlama ve büyük bir mükafat hazırladığını haber vermektedir. (Ahzap,33/35)

23 Sonuç itibariyle gerek namaz ve diğer ibadetler ve gerek diğer sosyal faaliyetler olsun her işte huşu, tevazu ve samimiyet olduğu zaman yapılan işler anlam kazanır ve sahibine fayda verir. Samimiyetten yoksun yapılan işler serap misali faydasız, güdük faaliyetlerdir. Kişinin kendisine de çevresine de bir yarar sağlamaz.

24 Yüce Rabbimiz cümlemizi kendisine ihlâsla, huşu ile ibadet eden kullarından eylesin. Cümlemizi riyadan, gösterişten muhafaza buyursun. Amin

25 HAZIRLAYAN: CAVAT BAYRAKTAR EYNESİL İLÇE VAİZİ


"KONU: ALLAH’IN AZAMETİNİ HİSSETMEK: HUŞU. Sözlükte “sakin olmak, gözünü ve boynunu eğmek”, sesini kısmak ve tevazu göstermek anlamına gelen huşû, din." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları