Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Modernleşme (Çağdaşlaşma)

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Modernleşme (Çağdaşlaşma)"— Sunum transkripti:

1 Modernleşme (Çağdaşlaşma)
DOÇ. DR. SERDAR ÖZTÜRK

2 Kavram Türkiye’de modernleşme veya çağdaşlaşma olgusunu iyi anlayabilmek için önce kavramın kendisi üzerine düşünmek gerekir. Çağdaşlaşma kavramı konusunda Türk sosyologlarından ve tarihçilerinden Niyazi Berkes’in Türkiye’de Çağdaşlaşma kitabındaki açıklamaları son derece önemlidir. Berkes’in açıklamalarına göre, çağdaşlaşma, aslında laikleşme ile ilişkili ancak ondan biraz daha kapsamlı bir terimdir. Laiklik, Fransızca’dan Türkçe’ye girmiş bir terimdir ve din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını kapsar. Ancak Hıristiyan uygarlığı ile Türk-İslam uygarlığı arasındaki bazı sorunlar bu terimden daha kapsamlı bir başka terimi sekülarizmi öne çıkarır.

3 Kavramsal Sorun Türkiye’deki sorun sadece din-devlet ayrımı davası olmaktan daha geniş bir davadır. İşte çağdaşlaşma bu geniş davanın adıdır. Birazdan değineceğimiz secularism çağdaşlaşma sözcüğüne en yakın anlamı ifade eder. Laicisme sözcüğü Katolik Hıristiyanlığın yayıldığı halkların dilinde, özellikle Fransızca’da kullanılır. Kökeni, “halksallaştırma” demektir. Çünkü kaynağı olan Hıristiyanlık öncesi Grekçe’de laos (halk), laikos (halksal) sözcükleri Hıristiyanlık döneminde clericus, yani din adamları dışında olan kişiler için kullanılmıştır. Katolik Hıristiyanlığın dışındaki Hıristiyanlığın yayıldığı yerlerde özellikle Protestanlığın etkisi altında olan dünyada terimin kökeni Grekçe değil, Latince’dir. Burada kullanılan anlam ise çağa uymak, çağın gereklerine ayak uydurmak anlamına gelmektedir.

4 Kavramsal Sorun Türkçe’de sekülarizmin önceki karşılığı “asrilik” ve “muasırlaşmak” olarak karşılanmıştır. Ancak bu iki kavram da (asrileşme ve muasırlaşma) halkın kulağında olumsuz çağrımlar yaptığından büyük çoğunluğun anlamını bile bilmediği melez bir terim olan laiklik daha çok kullanılmıştır. Çağdaşlaşma, din-devlet ya da devlet-kilise ayrımından çok daha öte bir anlamı taşır: “kutsallaşmış gelenek boyunduruğundan kurtulma”. Birincisi (laiklik) ikincisinin birçok görüntüsünden birisidir. Biraz daha ilerleyelim. Sekülarizm (çağdaşlık) terimi, laiklik teriminden farklı olarak şunları içerir.

5 Sekülerizm ve Laiklik Farkı
Kilise ya da kilise adamı, kurum ve kuralları, yetkilileri ile onların dünyasal karşıtlarının (clericus ile laicus’un) karşı karşı karşıya gelmesi, birçok ölçüte göre birbirinden iyice ayırt edilebilmesi laiklikte söz konusudur. Sekülerizmde ise geleneksel, katılaşmış kurum ve kurallar karşısında zamanın gereklerine uyan kurum ve kuralları geliştirme egemendir. Din ile dünya işlerinin ilişkisini uyarlamada protestanlık, katoliklikten daha fazla esneklik gösterebilmiştir. Asıl sorunun, toplum yaşamının hangi yanları üzerinde gelenek gereklerinin yerine, zamanın gerekleriyle insan davranışlarına yol göstermesi sorunu olduğu burada daha iyi görülür.

6 Çağdaşlaşma Berkes şöyle der: “Değer ölçüleri olmayan hiçbir toplum yoktur. Ancak bazı değerler zamanın gereklerine göre değişeceğine, zamanla katılaşma, kireçleşme eğilimi gösterir. Bu bize üç şey anlatır: Toplumun bireylerini birbirlerine kenetleyen çok güçlü birlik vardır; kişiler değişmez kurallara uyarak yaşamayı çok rahat ve kolay bulurlar; yaşamları, yaşlanan kişilerin damarlarının sertleşmesi gibi katılaşmıştır. Kişiler böyle bir durumu çok beğenirlerse de değişme zorunluluklarının silsilesini yemeyen toplum da yoktur. Zamanın yumrukları altında bazı kişiler, alışık oldukları ölçüyü bırakmaya, bazılarını gizli ya da açıkça çiğnemeye, bazıları da ya dışarıdan yeni kurallara almaya ya da kendileri yeni kurallar geliştirmeye başlarlar. Bunu yapanların iç hayatında ise çatışmalar başlar, bunun da sayısız görüntüleri vardır.”

7 Çağdaşlaşma Bu hızlı değişim dönemlerinde bir toplumda en yüksek sayılan değerler dinsel değerler kılığına girmeye yatkındır. “Din, geleneğin en son sığınağı, en son savunma kalesi” haline gelir. Toplumun eski yaşayışından gelen birçok alışkanlık, adet, kolaylık din gereği imiş gibi bir nitelik kazanır. Bu durumda laikleşme ile sekülerleşme sözcükleri birbirine yakınlaşıyor. Bir toplumda değişme zorunluluktan ortaya çıkınca, bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek toplum çağdaşlaşmaya doğru gitmeye başlayınca, o zamana kadar din şemsiyesinin altında bir araya gelmemiş insanlar artık şemsiyenin altına girmeye başlarlar. Örneğin, devlet işlerinde suçlu görülen bir kişi “dine ihanet etmiş bir kişi olarak” ceza görür.

8 Çağdaşlaşma Bu nedenle çağdaşlaşma ile dinselleşme birbiriyle aynı anda yürürler. İkisi aşağı yukarı çağdaş hale gelirler. “Dinselleşme, çağdaşlaşmaya karşı kaplumbağanın kabuğuna çekilmesi gibi bir korunma çabasıdır.” Her çağdaşlaşma akımının arkasından bir dinselleşme hummasının başlaması boşu boşuna değildir böylece. İslam geleneğinde, geleneksel din kurumunun rolü sadece ruhani işlerle uğraşma ya da dünya işlerine karışmama sorunun sınırlarının ötesindedir. Katolik Kilisesi çok ruhani bir kurum olmasına karşın bile dünya işlerine karışma eğilimindedir. İnanç işlerinin dünya işleri üstünde egemenliği anlamında yapar bunu. Protestanlıkta ise tersine, inanç işlerinin kesin üstünlüğünü koruma amacı ile, din kurumunun ve adamlarının mümkün olduğu kadar dünya işlerinden çekilmesini isteme eğilimi öne çıkar.

9 Çağdaşlaşma Böylece Laiklik veya sekülarizm, din ile dünya işleri karşılaşması, din kurumları, kuralları, güçleri ile dünya kurumları, kuralları, güçleri karşılaşması sorunu olarak alınırsa, Hıristiyanlık’taki Ortodoks, Katolik ve Proteston kolları arasında farklılıklarla karşılaşılır. Berkes’e göre Avrupa’da laiklik sorunu yeni zamanın bir sorunudur. Bu sorunlar, kilise kuruluna, din işlerinin güdümünde, din adamlarının yanında halktan kişilerin de girmesi olgusundan ziyade, ekonomi, siyasa, eğitim, aile, cinsel hayat işlerinde kilise-dışı olan dünyanın gereklerinin serbestçe insanları etkilemesi daha önemlidir. İşte bu, “çağdaşlaşma” denilen olgudur.

10 Çağdaşlaşma Çağdaşlaşma konusunda asıl sorun, kutsal sayılan alanın ekonomik, teknolojik, siyasal, eğitsel, cinsel, bilgisel yaşam alanlarında daralması, etkisizleşmesi sorunudur. Kutsal alanın sınırlarının daralmasına karşı olanlar “gerici” adını alırlar. Bu durumda savaş, artık din-devlet savaşı değil ileri-geri savaşı olur. Sonuçta çağdaşlaşma, gelenekselleşmiş bir siyasal ve toplumsal sistemde dinin ne ölçüde kutsal gelenekle ya da kutsal geleneğin ne ölçüde dinle bir tutulma haline gelmiş olduğunu belirlemekle incelenebilecek bir olgudur.

11 Osmanlı-Türk Çağdaşlaşması
Yenileşmeye ya da çağdaşlaşmaya karşı her karşı çıkış dinsel bir nitelikte görünmesine karşın, daha önce belirttiğimiz gibi aslında çağdaşlaşmaya karşıt unsurların din şemsiyesi altında bir araya gelmesiyle ilintilidir. Batılı gözlemciler, Hıristiyanlık dininden başka bir dinde olan toplumlarda yenileşmeye karşı olan her davranışı (günümüzde bile) dinin bir tepkisi olarak görme eğilimindedirler. Bu eğilim yanıltıcı olabilir. Çünkü geleneksel benliğini tehlikede gören her toplum, Berkes’e göre, dine sımsıkı yapışır. Mesele şudur: değişmeyen hiçbir toplum yoktur, ancak değişme ağır olduğu için tepki gelişmez, zaten kimse de değişmenin farkına varmaz. Hatta bizatihi değişmenin kendisi (ağır ağır değişme) geleneğin bir parçası haline gelir. Ancak ya ansızın, sarsıcı, temelli ve özellikle kaynağı dışarıda sanılan değişmeler olursa?

12 Evrimci ve Devrimci Değişim
Toplumun yavaş yavaş tedricen değişmesi evrimci değişmedir. Toplumda bu tür değişmeler yavaş olduğu için sancısızdır ya da az sancılıdır. Bu nedenle tepki görülmez. Ancak devrimci değişim, hızlı, ani, sarsıcı ve şok edicidir. Devrimci değişimde tarih hızlandırılır. Bu da ikiye ayrılır: Yukarıdan devrim ve aşağıdan devrim. Yukarıdan devrim, daha çok Türk modernleşmesini iyi anlatır. Toplumda dinamik fazla olmadığı anda, yukarıdaki yöneticiler toplumsal dinamikleri hızlandırırlar. Asıl sarsıcı ve şok edici olan da budur. Bazı toplum kesimleri bunun travmatik sonuçlarını üzerinde hissederler. Ancak alttan devrim, adı üzerinde toplumsal devrim olduğu için böyle bir tepki yaratmaz. Alttan devrim de tarihi hareketlendirir, hızlandırır. Ancak V for Vendetta filminde olduğu gibi toplumun büyük çoğunluğu devrimi benimsediği ve katıldığı için travmatik sonuçlar hissedilmez. (Filmi izleyin).

13 Çağdaşlaşma kavramında en önemli kavram gelenektir.
Din kavramından daha çok “gelenek” kavramı Türk çağdaşlaşmasını anlamak için önemlidir. Osmanlı rejiminin en önemli yanı, dinsellikten çok gelenekselliğidir. (Berkes, 30). Gelenek, hem dini, hem de hilafet padişahlığını kapsar. Osmanlı toplum yapısında geleneksellik “nizam” demektir. Nizam (düzen) Tanrı tarafından konmuştur. Değişmez ve değiştirilmemelidir. Olduğu gibi tutulursa sonsuz ömürlüdür. Böyle değişmeyen devlet, Tanrı’nın koyduğu düzeni yaşar. Rejimin bu siyasal ilkesi, dinsel ilkeyle kaynaştırılmış, meşru hale getirilmiştir. Oysa, İslam dininin kendi mantığına bakıldığında böyle bir devletin meşru olması sorunludur. İslam, güçsel, siyasal, militer geleneğin bir ürününü meşru görmez.

14 Nizam Nizam ilkesini tamamlayan bir başka ayak, “patrimonyalizm”de bahsettiğimiz husustur: Tanrı, alemin düzenini kurmakla kalmamış, o düzeni tutmak ve yürütmek için padişahı seçerek onu yeryüzünde kendisinin bir gölgesi, vekili yapmıştır. Osmanlı padişahları böylece Tanrı’nın halifesi olurlar. Bu ilkeleri kabul eden kişiler için normal ve ideal toplum düzeni, sürekli olarak denge halinde duran toplumdur. Tanrı toplumun bölümlerini ayrı ayrı yerlere koymuş, her birine verdiği görevlerde onları yerlerine yerleştirmiştir. Bu topluma “reaya” yani “sürü” denir. Tanrı’nın seçtiği vekili ya da gölgesi bu sürünün çobanıdır. Hayat değişme (inkılap) değil, düzen yani “nizam”dır. İdeal olan değişme veya ilerleme değil dengedir. Dengenin dışındaki herşey ihtilaldir, anarşidir. Çünkü değişim bozulmaya yol açar. Dengesi bozulmuş toplumlarda kurtuluş yoktur (Berkes, 31).

15 Nizam Padişahın Tanrı tarafından verilmiş görevi, alemin nizamını toplumun düzenini tutmaktadır. Bu iş için ona yardımcı olan hizmet sınıfları bulunur. Bunların hepsi birlikte militer ve sivil bürokrasiyi oluşturur. Bu iki gruba “askeri” ismi verilir. Osmanlı toplum yapısını Batı toplum yapısından ayıran en önemli çizgi budur: Devlet ile toplum arasındaki ilişki Batı geleneğinden farklıdır. Şöyle ki askeri sınıf, toplum sınıflarını temsil etmez. Devlet, toplumdan meydana gelmez bu görüşe göre. Devlet, toplumsal sınıfların çıkar gerekliliklerine dayanmaz. Siyasal egemenlik toplumsal köklerden gelmemekte, toplumun üstüne Tanrı tarafından (gerçekte fetih ve güç yoluyla) dışarıdan oturtulmaktadır.

16 Osmanlı-Türk Modernleşmesi
18.yüzyıl başlarından 20.yüzyıl başlarına dek iki yüzyıl boyunca, Osmanlı nizamının ilkeleri birer birer aşınmıştır. “Tanrı düzeni kavramı yerine doğa düzeni kavramı gelecek; toplum dışında ve üstünde devlet anlayışı yerine sınıflara ve onların arasındaki çatışmalara ve uzlaşmalara dayanan yasal devlet (hukuk devleti) kavramı gelecek; “gelenek kavramı yerine “ilerleme” kavramı gelecek; “denge kavramı yerine “devrim” kavramı gelecek; toplumsal sınıfların oldukları yerde kalmaları ülküsü yerine kişilerin toplumsal yapıdaki yerlerini sınıfsal bölünüşlere göre elde etmesi olgusu çıkacaktır.” (Berkes, 33).

17 Modernleşme çelişkili yürüdü
Çelişkilerden ilki, devleti ve toplumu eskiden olduğu gibi tutmak ya da eski döndürmek amacıyla yapılan girişimlerin tersine yol açması olayıdır. Tutucu veya gerici olan bazı girişimler, değiştirici bozucu veya ilerici sonuçlara yol açmıştır. III. Selim’den II. Abdülhamit’e kadar birçok Osmanlı yöneticisi, sırf toplumu Osmanlı geleneğine uygun hale getirme kaygısıyla yaptıkları işlerle bilmeden değişmeye dönük sonuçlar yaratmışlardır. İkinci çelişki, eskiye karşı olduklarını düşün alanında ileri süren kişilerin hemen hiçbirinin tutarlı bir biçimde eskiye karşı yeni ya da yeniye karşı eski yanlısı olmamasıdır. Kişiler veya düşün akımları içinde mutlaka çelişkiler bulunmaktaydı.

18 Çelişki Berkes’e göre, Osmanlı-Türk düşün alanında toplumsal varlığın ulaşacağı ileri durumları görebilen, onları kavramlarla anlatabilen yüksek ölçüde düşünürlerin gelmemesinde bu çelişkili tavrın etkisi vardır. Ancak geleneksel düşün biçimlerinden ve kavramlarından kurtulunduğu oranda daha istikrarlı bir duruş gerçekleşebilir. Düşün özgürlüğünün derecesi de eski söylemlerin egemenliğinde etkendir. Osmanlı gelenekselliği, düşünce alanında gelişmek isteyenlere dar bir alan bırakmıştır. Alan genişletildiğinde ise düşünürler eski söylemlerin de etkisi altında sınırları zorlamamışlardır. Berkes’in sorduğu soruyla: “Bir Namık Kemal’in yerinde bir J.J. Rousseau olsaydı acaba bir J.J. Rousseau olabilecek miydi?” (34).

19 Türk Modernleşmesinin Yapısal Unsurları
Türk modernleşmesini hazırlayan unsurların en önemli noktalarından birisini, seçkinci dokusu oluşturur. Kendiliğinden oluşmayan fakat büyük ölçüde belirli bir kesimin tarihsel iradesi doğrultusunda ortaya çıkan bir modernleşmedir bu. Kahraman, bu unsurları ayrıntılı inceler (15-25) Bu oluşumun erken evresi, Yeni Osmanlılar ile başlar. Kökenlerde Batı’dan aktarılan düşüncelerin yerli kaynaklarla bütünleştirilmesinin önemli etkisi vardır. Batı’da kendisini gösteren düşünce ve siyaset hareketleri, Osmanlı toplumuna doğrudan ve hatta sarsıcı tarzda nüfuz etmişlerdir.

20 Yapısal Unsurlar Bunda altı parametre üzerinde durmak gerekir.
1) İmparatorluğun Batı karşısındaki gerilemesi artık değiştirilemez, aşılamaz bir noktaya gelip dayanmıştır. Batı’nın sürekli güçlenmesi karşısında Osmanlı modernleşmesinin aktörleri bilgiye ulaşma, onu içselleştirme sürecine girmeyi hedef almıştır. 2) 18. yüzyıl sonunda, Batı, Osmanlı karşısında sadece güçlenmez. Aynı zamanda önemli büyük bir toplumsal değişikliği kendi içinde aşar. Dönüşümün kaynağı 1789 Fransız Devrimi’dir. Osmanlı, bu Devrimi büyük bir endişeyle karşılamıştır. Devrimin nedenleri için Batı’ya bakmaya ve bilgi aktarımı için oraya başvurmaya gerek duyulmuştur. 3) 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl, Batı kapitalizminde sıçrama dönemidir. Bu dönemde yeni ekonomiler doğar. Yanısıra sömürgecilik bu dönemde yeni bir evreye ulaşır. Osmanlı da sömürgecilik bağlamında Batı’nın ilgi sahasına girmiştir.

21 Yapısal Unsurlar 4) Özellikle II. Mahmut döneminden başlayarak İmparatorluğun kurtarılması başlı başına bir sorun olur. II. Mahmut’un bu konuda bulduğu çare kurumsal yenilenmedir. Mahmut, bu amaçla Yeniçeri Ocağı’nı kaldırır ve yerine yeni askeri örgütlenmeye girişir. Askeri yenilenme ise teknoloji ithalatını getirir. Ancak bu teknolojik dönüşüm beraberinde yavaş yavaş ideolojik dönüşümü de getirir. İdeolojik yenilik kurumsal/teknolojik yeniliğe göre daha yavaş seyretse bile sonuçları açısından ilkinden daha kalıcı ve sarsıcı olmuştur (Kahraman, 2008: 16-17). 5) Modernleşme öncelikle asker önceliklidir ve askeri alanda başlamıştır. Askeri yenilikler zamanla sivil eliti de ortaya çıkarmıştır. Bu iki elit arasında ise asker kökenli mühendis ve doktorlar köprü işlevi görmüştür.

22 Yapısal Unsurlar 6) arasında kurumsal düzeyde modernleşmenin artması, yeni bir orta tabakanın ortaya çıkmasına yol açmıştır. Kendisine özgü, sınırları olan, ekonomik yeterliliğe ulaşamamış bu orta sınıf, Hasan Bülent Kahraman’a göre “beslenme kaynakları ve zihin telakkileri açısından ‘erken burjuva’ olarak nitelendirilebilir.” (2008: 18). Bu oluşumda iletişim araçlarının gelişmesinin de etkisi vardır. Gazetenin yaygınlaşması, yeni bir kamuoyunun oluşması, okuma alışkanlığının pekişmesi, posta hatlarının, yeni demiryollarının ortaya çıkmasıyla birlikte iletişimin gelişmesi ve iletişim alanında çalışan insani iletişim güçlerinin Anadolu’ya yayılması, modernleşmenin altyapısını hazırlamıştır.

23 Yapısal Unsurlar Özellikle öğretmen okullarının bu dönemde yaygınlaşması ve öğretmen kitlesinin Anadolu’ya dağılması, dönemin ideolojik eğilimlerinin toplumsallaşmasında belki de en önemli unsurlardan birisi olmuştur (18).


"Modernleşme (Çağdaşlaşma)" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları