ramazan dolaşık DİVAN EDEBİYATI
Türk-İslâm kültür ve medeniyetinin etkisinde 13-19. yy Türk-İslâm kültür ve medeniyetinin etkisinde 13-19. yy. arasında oluşup gelişen bir edebiyattır.
Hoca Dehhânî bilinen ilk divan şairidir. 6 gazel 1 kaside Selçuklu Şehnamesi Gözi hançerlerin boynuma çaldı Aceb ol zâlimün imkânı yok mı Su gibi kanumı toprağa kardun Ne sanursın garîbün kanı yok mı Cemâl-i hüsnüne mağrûr olursın Kemâl-i hüsnünün noksânı yok mı Begüm Dehhânî ye ölmezdin öndin Tapuna irmeğe imkânı yok mı Aceb bu derdümün dermânı yok mı Ya bu sabr itmegün oranı yok mı Yanaram mûmlayın başdan ayağa Nedür bu yanmağun pâyânı yok mı Güler düşmen benüm ağladığıma Aceb şol kâfirün îmânı yok mı Delübdür ciğerümi gamzen okı Ara yürekde gör peykânı yok mı
Klasik edebiyat kimliğini taşır.
Şiirler, “divan” adı verilen yazmalarda topladığı için “Divan edebiyatı” denmiştir. Divan-ı Muhibbi adlı eserden bir sayfa
Klâsik Türk edebiyatı Eski Türk edebiyatı İslam Etkisinde Türk edebiyatı...
Dil; Arapça ve Farsça kelimelerin yer yer sanat amacıyla kullanılması nedeniyle zaman zaman ağır ve süslü haldedir.
Aşkta kanun imiş âşıklara cevr eylemek Âşık oldur kim cefâ-yı yâre sabretmek gerek Aşk nâz ü şîve evvel gösterir âşıklara Âşık ol demde ona cânı fedâ etmek gerek Âşıkın ancak murâdı dostunun maksûdudur Çekse de bin derd ü mihnet hep sebât etmek gerek Arzû-yı dü-cihândan geçmedir aşka nişân Terk-i cân edip reh-i cânâna azm etmek gerek Âftâb-âsâ bilip her zerresin nûr-ı safâ Her belâ dosttan gelir kim merhabâ etmek gerek Havf-ı a’dâ eylemez olan müsellah aşk ile Yanmadan Hakka erilmez pertev-i tevhîd gerek Nefsle cehd et tecellî eylesin aşk-ı Hudâ Beyt-i kalbi Âdile ma’mûr ü pâk etmek gerek
b. Olgunluk Dönemi (16-18 yy) İki ana evresi vardır: a. Kuruluş Dönemi (13-15 yy) b. Olgunluk Dönemi (16-18 yy) ramazan dolaşık
Kurallara ve kalıplara sıkı sıkıya bağlıdır. ramazan dolaşık Nazım şekillerinin belirli kuralları vardır ve bu kuralların dışına çıkılmaz.
Şu kaynaklardan beslenir: Dinî inançlar, İslamî ilimler, tarihî olaylar, tasavvuf, efsaneler, peygamber kıssaları, evliya menkıbeleri, çağın bilimleri, günlük olaylar, gelenek ve görenekler, terimler, deyimler ve atasözleri...
Divan edebiyatında nesirden (düzyazı) çok nazıma (şiir) önem verilmiştir. Şiir ağırlıklı bir edebiyattır. ramazan dolaşık
SIRADAN OLMAYANIN ŞİİRİ ramazan dolaşık DİVAN ŞİİRİ AŞK SIRADAN OLMAYANIN ŞİİRİ SADAKATİN ŞİİRİ
Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı Felekler yandı âhımdan murâdım şem'i yanmaz mı Kamu bîmârına cânân deva-yı derd eder ihsan Niçün kılmaz bana derman beni bîmar sanmaz mı Şeb-i hicran yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım Uyarır halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı Gûl-i ruhsârına karşu gözümden kanlu akar su Habîbim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı Gâmım pinhan tutardım ben dedîler yâre kıl rûşen Desem ol bî-vefâ bilmem inanır mı inanmaz mı Değildim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil Beni ta’n eyleyen gâfîl seni görgeç utanmaz mı Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı
Âşık oldur kim kılar cânın fedâ cânânına Meyl-i cânân etmesin her kim ki kıymaz cânına Cânını cânâne vermekdir kemâli âşıkın Vermeyen cân îtirâf etmek gerek noksânına (Fuzûlî)
AŞK : SULTAN Ezelden şâh-ı aşkun bende-i fermânıyuz cânâ ramazan dolaşık Ezelden şâh-ı aşkun bende-i fermânıyuz cânâ Mahabbet mülkinün sultân-ı âlî-şânıyuz cânâ Bâkî Ey can! Ezelden beri aşk padişahının emir kuluyuz... (İşte bu yüzden de), sevgi ve muhabbet ülkesinin anlı şanlı sultanıyız.
AŞK : GAM Zülfünü görenlerin hep bahtı siyâh olurmuş ramazan dolaşık Zülfünü görenlerin hep bahtı siyâh olurmuş Tek zülfünü göreydim siyâh olaydı bahtım Nevres- Kadîm
AŞK : BELÂ(BELÎ) Ya Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni Az eyleme inâyetini ehl-i derdden Yânî ki çok derdlere kıl müptelâ beni
AŞK : GÖRÜNMEZ BELÂ Kazâ-yı âsmânîden sakınmak sûd-mend olmaz Rızâdur çâresi aşkun görinmez bir belâ ancak
AŞK : DÖNÜLMEZ YOL Ey Fuzulî çıksa cân çıkman tarîk-i aşkdan Reh-güzâr-ı ehl-i aşk üzre kılın medfen bana
AŞK : CAN TELEF EDEN AFET Cân verme gam-ı aşka ki aşk âfet-i cândur Aşk âfet-i cân olduğı meşhûr-ı cihândur
Aşk bir şem'-i ilâhîdür benim pervanesi Bir şu'lesi var ki şem'-i cânun Fânûsına sığmaz âsumânun AŞK : İLÂHÎ ATEŞ Aşk bir şem'-i ilâhîdür benim pervanesi Şevk bir zencîrdür gönlüm anun dîvânesi
AŞK : VAHDET MAKAMI Vâdî-i vahdet hakîkatde makâm-ı aşkdır ramazan dolaşık Vâdî-i vahdet hakîkatde makâm-ı aşkdır Kim müşahhas olmaz ol vâdîde sultândan gedâ
Cihanı hiçe satmakdur adı ‘ışk Döküp varlığı gitmekdür adı ‘ışk Elinde şükkeri ayruğa sunup Aguyı kendü yutmakdur adı ‘ışk Bela yağmur gibi gökden yağarsa Başını ana dutmakdur adı ‘ışk Bu ‘alem sanki oddan bir denizdür Ana kendüyi atmakdur adı ‘ışk Var Eşrefoğlı Rûmî bil hakikat Vücudı fani itmekdür adı ‘ışk
Dini hayat, aşkın halleri, tabiat, ictimâî ve siyasî hayat, felsefî düşünce… farklı şiir biçim ve türlerinde dile getirildi.
Cihân-ârâ cihan içredir, ârâyı bilmezler, Ol mâhiler ki deryâ içredir, deryâyı bilmezler.
Ehl-i dünyânın olmaz âhireti Ger bunu ister isen andan geç Meskenin bezm-gâh-i vahdettir Ey Fuzûlî bu hâk-dândan geç İ’tibar etme mülk-i dünyâya İ’tibâr-i uluvv-i şândan geç Lâ-mekân seyrinin azîmetin et Bu harâb olacak mekândan geç Yâ tama’ kes hayât zevkinden Yâ leb-i lâl-i dil-sitândan geç Mülk-i tecrîddir ferâgat evi Terk-i mâl eyle hân-ü-mândan geç Ey gönül yârı iste cândan geç Ser-i kûyun gözet cihândan geç
Dilberin işi itâb u nâz olur Çeşmi câdu gamzesi gammâz olur Nazım birimi genel olarak “beyit”tir. Dörtlük ve bentler de kullanılmıştır. Gel gel berû ki savm u salâtın kazâsı var Sensiz geçen zamân-ı hayâtın kazâsı yok Nesîmî Dilberin işi itâb u nâz olur Çeşmi câdu gamzesi gammâz olur Ey gönül sabret tahammül kıl ana Yâre erişmek işi az az olur Kadı Burhâneddîn
Ölçü, aruz ölçüsüdür. . . __ __ / . . __ __ / . . __ __ / __ __ Bende yok sabr / u sükûn sen / de vefâdan / zerre __ . __ __ / . . __ __ / . . __ __ / __ __ İki yoktan / ne çıkar fikr / edelim bir / kerre . . __ __ / . . __ __ / . . __ __ / __ __ Nâbî
Divan şairlerinin bir kısmı ve özellikle Divan şiiri geleneği ile yetişen Tanzimat edebiyatı dönemi şairlerinden bazıları çok az da olsa halk şiiri geleneğine yönelmiştir. Türkü – Nedîm 1 3 Sevdiğim, cemâlin çünkü göremem Çıkmasın hayâlin dil-i şeydâdan Hâk-i pâye çünkü yüzler süremem Alayım peyâmın bâd-ı sabâdan Sevdiğim, bendene düşerse hidmet Kapında kul olmak canıma minnet Göre idim sende bûy-ı mahabbet İstediğim budur sen bî-vefâsın 2 4 Kebûd çeşm-i bî-rahm etti nigâhın Âşıkların göğe çıkardı âhın Sordum gerdeninden, zülf-i siyâhın Bir haber vermedi aktan karadan Nedîmâ hüsnüne olmuştur âşık Öyle bir âşık ki kavlinde sâdık Kereme ne kadar değilse lâyık Âr etmez efendim şehler gedâdan
Nazım şekilleri genelde Fars edebiyatı aracılığıyla Arap edebiyatından alınmıştır.
Tuyuğ ve Şarkı gibi ilk defa Türk şairlerin kullandığı nazım biçimleri de vardır. Rubai ve mesnevi ise Farsların bu edebiyata kazandırdığı nazım şekilleridir.
Genellikle süslü, sanatlı bir dil kullanılmıştır Genellikle süslü, sanatlı bir dil kullanılmıştır. Fakat Türkî-i Basit denilen bir akım etkisi ile oluşturulan şiirlerin lisanı ile daha çok didaktik nitelikli şiir yazan bazı şairlerin lisanı daha sadedir. --- Gülüp açılmağa gül gibi her çağ Gelin güllüğe doğru açılalım Göze göz sevgi oduna ki düştün Onunla pes yanalım yakılalım Geçip Nazmî bu varlıktan gel imdi Varalım yokluğa bir yol bulalım
Çağatay lehçesi ile yazılan şiirlerin çoğu Çağatay lehçesi kapsamında ve zamanına göre oldukça sadedir. Bahâr boldu vü gül meyli kalmadı könlüm Açıldı gonce vü likin açılmadı könlüm Yüzün hayâli bile vâlih irdi andak kim Bahâr kelken ü kitkenni bilmedi könlüm Yüzün nezâresi de mahv ü mest idi ya'ni Ki gül çağıda zamânı ayılmadı könlüm Nevâî gonce tilep könlüm ağzın etti heves Eğerçi tapmadı likin yanılmadı könlüm
Redif ve kafiye kullanılmıştır. Göz için kafiye esas alınmıştır.
x x ---kafes ----mülevves قفس --- ملوث --- --- ses --- kafes سس --- Göz için kafiye anlayışına uymaz. Kulak için kafiye anlayışına uyar. --- ses --- kafes سس --- قفس --- --- nefes --- kafes نفس --- قفس --- x ---mâni’ ----Câmi’-i Sânî مانع --- ثانى جامع --- Göz için kafiye anlayışına uymaz. Kulak için kafiye anlayışına uyar. ---mâni’ ---- sanâyi’ مانع --- صنايع ---
x x ---’abes ---- muktebes عبث --- مكتبس --- --- bes --- muktebes Göz için kafiye anlayışına uymaz. Kulak için kafiye anlayışına uyar. --- bes --- muktebes بس --- مكتبس --- x Göz için kafiye anlayışına uymaz. --- kıyas --- havas قياس --- خواص --- Kulak için kafiye anlayışına uyar. --- kıyas --- mikyâs قياس --- مكياس ---
x ---neşât نشاط --- ----hayât حيات --- Göz için kafiye anlayışına uymaz. Kulak için kafiye anlayışına uyar.
Şiirlerin belli bir adı yoktur. (Kaside ve mesneviler bir yönüyle bunun istisnasıdır.) Terkîb-i Bend ve Tercî-i Bend türü şiirlerde başlık bulunabilir.
Kasidelerde şiirin ithaf edildiği kişiye dair söylenen ifade başlık vazifesini üstlenir. Kaside-i Der-Na’t-ı Hazret-i Nebevî (Fuzûlî, Su Kasidesi) Der-Sitâyiş-i Sultân Murâd Rahmetu’l-lâhi Aleyh(Nefî, Bahar Kasidesi)
Mesnevilerde bölüm başlarında bölümün içeriği başlık halinde verilir: Bu Leylî’nin Mecnûn’dan haberdâr olduğudur ve Meta-ı Vaslına nakd-i cân ile harî-dâr olduğudur. Bu Mecnûn’un nihyet-i hayretidir ve Leylî’den istiğna ve gafletidir. (Fuzûlî, Leylâ vü Mecnûn) Hilye-i Nûr-ı Musavver Yûsuf, Hilye-i Hazret-i Mûsâ-yı Kelîm… (Neşâtî, Hilye-i Enbiyâ) Âğâz-ı Destân, Vilâdet-i Hüsn ü Aşk… (Şeyh Gâlib, Hüsn ü Aşk) Der-Beyân-ı Hûbân-ı Mısr, Der-Beyân-ı Hûbân-ı İslambol… (Enderunlu Fazıl, Hûbân-nâme)
Terci'-i bend der-sitâyiş-i Sultân Murâd ibn-i Süleyman Hân Terkîb-i Bend ve Tercî-i Bend türü şiirlerde başlık bulunabilir. Terci'-i bend der-sitâyiş-i Sultân Murâd ibn-i Süleyman Hân aa xa xa ... VV bb xb xb ... VV 1 Tâli' oldı neyyir-i ikbâl-i devlet subhdem Şu'le saldı âleme necm-i hidâyet subhdem Kâ'inâtı kıldı mir'ât-ı cemâl-i şâhdan Gark-ı envâr-ı hidâyet Rabb-ı izzet subhdem Çokdan eylerdi cemâl-i bâ-kemâlin arzû Ber-murâd oldı hele tâc-ı sa'âdet subhdem Şeş cihâtı rûşen itdi tal'atından gün gibi Buldı ziynet çârsû-yı mülk ü millet subhdem Nâgehân bir toz kopardı bâd-ı pây-ı devleti Rûşen oldı dîde-i a'yân-ı hazret subhdem Nevbet ol şâh-ı cevân-baht-ı cinânundur deyu Çaldılar eflâkden kûs-ı beşaret subhdem Âfitâb-ı âlem-ârâ gibi zerrîn tâc ile Taht-ı sîmîn üzre saldı ferr-i devlet subhdem Sâye-i Yezdan penâh-ı dîn ü devlet Hân Murad Dâver-i devrân mu'izz-i saltanat Sultân Murâd Bâkî 5 Gül gibi halkı nesîm-i hulkı handan eylesün Nevbahâr-ı adli âfâkı gülistân eylesün Âsumânun gûşe-i bâm-ı zümürrüd-fâmına Kadri tâvûsı çıkup gün gibi cevlân eylesün Kârgâh-ı dîn ü devletde düşen duşvâr işin Hak Te'âlâ hazreti lutfından âsân eylesün Târ-ı zülf ü turra-i hûbân-ı müşgîn-mû gibi Sâl-i ikbâlin Huda bî-hadd ü pâyân eylesün Karşusında ayagun tursun mülûk el baglasun Kendü çıksun bârgâh-ı adle dîvân eylesün Şevket-i İskenderi dârât-ı Dârâ bî-kusûr Mesnedün şimdengeru taht-ı Süleyman eylesün Mülk-i Mısra nitekim bir bendesin sultân ider Bir kulın salsun diyâr-ı Çîne hâkân eylesün Sâye-i Yezdân penâh-ı dîn ü devlet Hân Murâd Dâver-i devrân mu'izz-i saltanat Sultân Murâd (5 bend)
Şiirin sonunda şairin mahlası geçer. Vefâ ummaz cefâdan yüz çevirmez Bâkî âşıkdır Niyâz etmek ana cânâ yaraşur sana istiğnâ
1. Nedür bu handeler bu işveler bu nâz u istiğna Nedür bu cilveler bu şîveler bu kâmet-i bâlâ 2. Nedür bu ârız u hatt u nedür bu çeşm ü ebrûlar Nedür bu hâl-ı hindûlar nedür bu habbe-i sevdâ 3. Nedür bu pîç pîç ü çîn çîn ü ham be-ham kâkül Nedür bu turralar bu halka halka zülf-i müşk-âsâ 4. Miyânun rişte-i cân mı gümüş âyine mi sînen Benâgûşunla mengûşun gül ile jâledür gûyâ 5. Vefâ ummaz cefâdan yüz çevirmez Bâkî âşıkdır Niyâz etmek ana cânâ yaraşur sana istiğnâ
Nedir bu tâlî ile derdi Nefî-i zârın Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır Sorun kim bû ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı Nedir bu tâlî ile derdi Nefî-i zârın Ne şûhu sevse mülâyim dedikçe âfet olur
Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı Felekler yandı âhımdan murâdım şem'i yanmaz mı Kamu bîmârına cânân deva-yı derd eder ihsan Niçün kılmaz bana derman beni bîmar sanmaz mı Şeb-i hicran yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım Uyarır halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı Gûl-i ruhsârına karşu gözümden kanlu akar su Habîbim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı Gâmım pinhan tutardım ben dedîler yâre kıl rûşen Desem ol bî-vefâ bilmem inanır mı inanmaz mı Değildim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil Beni ta’n eyleyen gâfîl seni görgeç utanmaz mı Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı
Nazım şekil ve türleri kesin sınırlarla birbirinden ayrılmıştır.
Şiirlerde genellikle parça güzelliğine önem verilmiştir Şiirlerde genellikle parça güzelliğine önem verilmiştir. (kaside ve özellikle mesnevi hariç)
Sanat için sanat anlayışı hâkimdir.
Anlam derinliği ve söyleyiş güzelliğine çok önem verildiği için edebi sanatlara sıkça başvurulmuştur.
Divan edebiyatının zirve noktasına çıktığı sosyal, edibane ve kültürel yaşam dönemlerinde şiir gündelik hayatın bir parçasıdır. ramazan dolaşık
Bütün dünya benim olsa gamım gitmez nedendir bu? Ezelden gam turâbıyla yoğrulmuş bir bedendir bu.
hikemî şiirler, hicviye, pend-name, şitaiye, ıydiye.. Konular genellikle soyuttur: aşk, tabiat, sevgili, ölüm, ıstırap, şarap, övgü, din... Bununla birlikte tabiatı, yaşamı, sorunları, ahlakı işleyen şiirler de yazılmıştır: hikemî şiirler, hicviye, pend-name, şitaiye, ıydiye.. ramazan dolaşık
Karnum açdur karnum açdur karnum aç Rahmet itgil Tangrı baña kapu aç Uçmak aşından dilerüm bir çanak Nur hamîrinden iki üç bazlamaç Rahmetüñ çokdur deñizdür iy Çalab Rahmetüñ eksilmeye sen çok saç Ger yazukluvan bağışla iy Kerîm Kuluña dutma katı bu kez geç Sen buyurduñ kuluña gel bir karış Kim gelem seniñiçün ben bir kulaç Kim seni bir bilmeye canlar canı Oldı gâvur boynına asıldı haç Kim seni göre vü âşık olmaya Ya eşekdür yâ ki taşdur yâ ağaç Sen güneşsin gök tahtuñ iy paşa Çayır u çimen nurından oldı çaç Kaşlaruñ yâdur gözüñ oklar atar Göñlüm ol oklariçün oldı amaç Ol ne kaşdur ol ne gözdür cân alur Ol ne boydur ol ne yüzdür ol ne saç İy Veled gözlü cihanda azdur Gözsüze bakma ırakdan kaç kaç Sultan Veled
Çeşitli sanat ve mesleklerden gelmiş sanatçılar bu tarzda ürünler vermiştir: padişah, vezir, müderris, şeyhülislam, hekim, kadı, mutasavvıf, katip, mütercim, türbedar, remilci, ayakkabıcı, şeyyad(duvarcı, duvar ustası), ev hanımı(Zeynep Hatun, Feride Hanım ), asker...
Duygu ve düşünceler, “mazmun”larla anlatılır. Sevgili tipi ortak mazmunlarla işlenmiştir: boyu servi, kaşı hilal veya keman, ağzı mim, kirpikleri ok, miyânı nokta, zülfü siyah, çeşmi cadu ve can alıcı...
Divan şairi daima âşıktır Divan şairi daima âşıktır. Şair bu aşk derdinden memnundur; bu derdin dermanı yine bu derttir. Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib Kılma derman kim helakim zehri dermanındadır. Aşk mıdır ki can-ü dil mülkünü yağma eyleyen Aşk mıdır sinemin içre gelip de câ eyleyen
Hâlini bilmez perişanın perişan olmayan (Ahmet Paşa) MISRA “çift kanatlı kapının kanatlarının her biri” Terim anlamı, “ölçülü ve anlamlı, bir dizelik nazım parçası”dır. Bir şiire bağlı olmayan, tek satırlık şiirlere “mısra-ı azade (bağımsız mısra)” denir. Vecize düzeyine yükselmiş mısralara “mısra-ı berceste/ şah mısra” denir. Hâlini bilmez perişanın perişan olmayan (Ahmet Paşa) Gönüldendir şikayet kimseden feryadımız yoktur (Nev’î) Ol mâhiler ki derya içredir deryayı bilmezler (Hayalî)
Derdini söylemeyen hastaya dermân olmaz Sabit Sâlik râh-ı kanâatte peşîman olmaz Râgıp Paşa Tabîb nicesin öldürmezse tabîb olmaz Necâtî
Kamu diyarda ehl-i hüner garîb olmaz --------- Bir hâne ki virân ola, ayş u tarab olmaz Adlî İçinde hânenin bir sâhib oldukça harâb olmaz Belîğ Sükût etmek gibi nâdâna bir uygun cevâb olmaz Şefiî
Kemâl-i cehl ile da’vâ-yı irfân eylemek olmaz Fuzûlî Bir aceb meydir mahabbet kim içen huşyâr olur
BEYİT beyt: ev Terim anlamı anlamca birbirine bağlı aynı ölçüde iki dizelik nazım birimidir. Beyit nazım birimi özellikle Divan şiirinde kullanılır. Beyti oluşturan dizeler arasındaki kafiye şiirin türüne ve beytin şiirdeki yerine göre değişir. O gül-endam bir al şala bürünsün yürüsün Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün. (Enderunlu Vasıf) Zen merde civan pîre, keman tire muhtaç Ebna-yı beşer, hasılı cümle alem birbirine muhtaç. (Basîri) O dem ki fani dünyadan Muhammet Mustafa gitti. Sevindi ahiret amma bu dünyadan safa gitti (Aziz Mahmut Hüdaî)
Hepsi aynı düşünce ve duyguyu özgün bir tarzda söyleme peşindedir Hepsi aynı düşünce ve duyguyu özgün bir tarzda söyleme peşindedir. Aynı temayı özgün olarak söylemek öne çıkmak için gereklidir. Şairin büyüklüğü söyleyişin özgünlüğün-de ve güzelliğindedir.
Usta şairlerin şiirlerinin benzerleri yazılarak nazirecilik geleneği oluşturulmuştur. Nazire geleneği taklit değildir. Şiirine nazire yapılan şairin büyük, kıymetli şair olduğunun ifade edilmesidir. Nazire mekteb gibidir. Usta bir şairin şiirinin naziresinin yapılması onun kadar ustalaşma gayretinin alametidir. Nazire aynı zamanda örnek alınan şiiri aşma, daha iddialı eserler yazma gayretinin göstergesidir. Nazirelerden sonra özgün şiirler yazan şair kendini ispatlamış demektir. Bu bir tür şairane meydan okumaktır. Tanınmış bir şairin pek meşhur olmayan bir şairin şiirine nazire yazması, onun değerini onaylayan bir durumdur. Divan edebiyatında şiir tenkidi, kritiği yerine nazire vardır. Şiir kritikleri, ancak örnek şiirlerin ve hal tercemelerinin verildiği Tezkiretü’ş-Şuara türü eserlerde vardır.
Ey kemân-ebrû şehid-i nâvek-i müjgânunam Bulmuşam feyz-i nazar senden senün kurbânunam Kâkülün târına peyvend itmişem cân riştesin Başın için bir terahhum kıl ki ser-gerdânunam Fuzûlî Sen gülersin gül gibi ben bülbül-i nâlânınam Mest-i medhûş-ı temâşâ-yı gül-i handânınam Bana kul olsun deyü hâcet ne fermân etmeğe Ben senin çokdan efendim bende-i fermânınam Nedîm
Hayret ey büt sûretin gördükde lâl eyler meni Sûret-i hâlüm gören sûret hayâl eyler meni Mihr salmazsan mana rahm eylemezsen bunca kim Sâye tek sevdâ-yı zülfün pây-mâl eyler meni Zâ’f-ı tâli’ mâni’-i tevfîk olur her nice kim İltifâtın ârzû-mend-i visâl eyler meni Ben gedâ sen şâha yâr olmak yok ammâ n’eyleyem Ârzû ser-geşte-i fikr-i muhâl eyler meni … (Fuzûlî) --- Bûs-ı la'lin şöyle sîr-âb-ı zülâl eyler beni Kim gören âb-ı hayât içmiş hayâl eyler beni Şâire söz bulmağa minnet ne ammâ neyleyim Âh kim hayret seni gördükçe lâl eyler beni Sevdiğim câm-ı meye hâcet nedir la'l-i lebin Bir şeker-handeyle mest-i bî-mecâl eyler beni Bâğda zülf ü ruhun andıkça bu kimdir deyü Sünbül ü gül biri birinden suâl eyler beni … (Nedîm)
Bir söz dedi cânân ki kerâmet var içinde Ma'cûn-ı firâkun ki merâret var içinde Eczâ-yı gelû-gîr-i nedâmet var içinde Bakdukça o şeh nâmene çîn oldı cebîni Ey gam-zede bilmem ne ibâret var içinde Her mes'elesin kim okudum nüsha-i hüsnün Resm-i edebe şart-ı riâyet var içinde Virdüm sana dürc-i dil-i ser-bestemi ammâ Pek sakla büyük yirden emânet var içinde Âlûdeliğe eyleye hâşâ ki tasaddur Ol zühd ki da'vâ-yı kerâmet var içinde Nefy eyler idüm âlemün âsâyişin ammâ Erbâbı içün künc-i ferâgat var içinde Düşvârcadur gerçi reh-i teng-i kanâat Yokdur hatar u bîmi selâmet var içinde Âsân idi hâhişgerî-i mansıb-ı vuslat Ammâ n'ideyüm kayd-ı liyâkat var içinde Nâbî bu gazel gerçi biraz sâdedür ammâ İm'ân olınursa nice hâlet var içinde Bu bezm ki peymâne-i devlet var içinde Ne kimseye pâyende ne râhat var içinde Helvâ-yı fenâ zehr ile âlûdedür ammâ Çekmek eli güç gizlüce lezzet var içinde Câmı kef-i sâkîde şikest olması yeğdür Ol bâde ki keyfiyyet-i minnet var içinde Ol gül ki gire nahvet-i gül-çîn ile deste Şemm eyleyemem bûy-i mezellet var içinde Bir âyinedür kim görinür ayb-ı şikâfı Ol maslahat-ı şer' ki rüşvet ver içinde Hicrân ana nisbetle safâ-bahş-ı derûndur Ol meclis-i vuslat ki meşakkat var içinde Nâbî bilmem farkı nedür bey' ü şirâdan Ol zühd k'anun hâhiş-i cennet var içinde Bir söz dedi cânân ki kerâmet var içinde Dün geceye dâir bir işâret var içinde Mey-hâne mukassî görünür taşradan ammâ Bir başka ferah başka letâfet var içinde Eyvâh o üç çifte kayık aldı karârım Şarkı okuyup geçdi bir âfet var içinde Olmakda derûnunda hevâ âteş-i sûzan Nâyın diyebilmem ki ne hâlet var içinde Ey şûh Nedîmâ ile bir seyrin işitdik Tenhâca varup Göksuya işret var içinde
Âşiyân-ı murg-ı dil zülf-i perîşânundadur Kanda olsam ey perî gönlüm senin yanundadur Aşk derdiyle hoşum el çek ilâcımdan tabîb Kılma dermân kim helâküm zehri dermânundadur Çekme dâmen nâz idüp üftâdelerden vehm kıl Göklere açılmasun eller ki dâmânundadur Gözlerüm yaşın şûr itme nefret kim bu hem Ol nemektendür ki lâ’l-i şekker-efşânundandur Mest-i hâb-ı nâz ol cem’ it dil-i sad-pâremi Kim anun her pâresi bir nevk-i müjgânundadur Bes ki hicrânundadur hâsiyet-i kat’-ı hayât Ol hayât ehline hayrânam ki hicrânundadur Ey Fuzûlî şem’veş mutlak açılmaz yanmadan Tâblar kim sünbülünden rişte-i cânundadur Zerreveş dil pençe-i mihr-i dırahşânındadır Cân u ten çün mevc dest-i kahr-ı ummânındadır Çâk çâk olmazsa destinde girîbân-ı seher Rûz-ı haşr ey âh iki destim girîbânındadır Yârin ey âşüfte dil hüsnün nihan tutmaz velîk Var ise bi'llah tekâsül çeşm-i irfânındadır Va'd-i ferdâ tâ-be-key ey hestî-i nâkıs dügen Çünki feyz-i vuslat-ı câvîd pâyânındadır Dûr olur mu hîç ey pîr-i mugân dâim senin Bûy-ı sahbâveş dil-i hûn-keşte dâmânındadır Sen bat-ı sahbâ değil tâvûs-ı kudsîsin Nedîm Kim zuhûr-ı hâletin meclisde cevlânındadır
İsmi en çok öne çıkan Divan şairleri şunlardır:
Hoca Dehhani Kadı Burhaneddin Ahmedi Avni (F.Sultan Mehmed) Cem Sultan Ahmed Paşa Adli Necati Mihri Hatun Ali Şir Nevai Fuzuli Hayali Bey Zati Aşık Çelebi Baki Ruhi Bahti (I.Ahmed) Muhibbî Azmizade Haleti Nefi Nevizade Atai Şeyhülislam Yahya Naili Nedim Neşati Vefai (IV.Mehmed) Ahmed (II.Ahmed) Nâbi Nevres-i Kadim Fıtnat Hanım Şeyh Galip Leyla Hanım Şeyhülislam Arif Hikmet Leskofçalı Galip Yenişehirli Avni …
DİVAN ŞİİRİNDE NAZIM A. BİÇİMLERİ B. TÜRLERİ 1. MÜNACAT 2. TEVHİT a. Beyitlerle b. Tek Dörtlük c. Bentlerle 1. MÜNACAT 2. TEVHİT 1. GAZEL 1. RÜBAÎ 3. MURABBA 3. NAAT 2. MÜSTEZAD 2. TUYUG 4. ŞARKI 4. MEDHİYE 3. KASİDE 5. TERKİB-İ BENT 5. HİCVİYE 4. MESNEVİ 6. TERCİ-İ BENT 6. MERSİYE 5. KIT’A 7. Diğerleri MUHAMMES (5) TARDİYE (5) TAHMİS (5) TAŞTİR (5) 7. FAHRİYE MÜSEDDES (6) TESDİS (6) MÜSEBBA (7) MÜSEMMEN (8) MÜTESSA (9) MUAŞŞER (10)