Mehmet Çavuşoğlu “Kaside”
A. HİKAYESİ Arap edebiyatı ürünü olan kasidenin milattan önce V. yüzyıla kadar uzanan çok eski bir tarihi vardır. Kelime kastetmek, niyet etmek anlamlarını taşır. Cahiliye devrinden Hicret’in ilk yıllarına kadar Arap şiirinde başlıca iki nazım biçimi vardı; bunlardan biri recez, diğer kaside’dir. Recez ani ilhamların etkisiyle irticaen söylenirdi. Bu nedenle sonraki yüzyıllara çok az örneği kalmıştır.
Kasidenin ilk örneklerini muallakat adı verilen yedi muhtelif şiirde görüyoruz. Bu şiirler her yıl düzenlenen panayırlarda okunan şiirler arasından herkesçe beğenilip Kabe’nin duvarlarına asıldıkları için öyle adlandırılmışlardır. İlk kasidelerin herkesçe uyulması zorunlu ve belli bir kompozisyonu vardı. Bu sebeple kasidenin ilk örneklerini gördüğümüz İmrûl Kays’ın şiirleri ile Kabe duvarına asılan diğer şiirler aşağı yukarı aynı ortak özelliklere sahiptir. Arap edebiyatında doğan kasidenin asıl şeklini alması İran edebiyatında olmuştur. Bunun sebebi İran’ın ilk güçlü devlet olarak yerleşik edebiyata sahip olmasında görülür.
Abbasilerde: Kasideler hükümdara sunulmaya başlanır. Bilgili ve eğitimli biri olan hükümdarın şairleri etrafında topladığı görülür. Samanoğullarında: Bu türün en parlak devri olduğu söylenir. Samanoğulları sarayında toplanan şairler hükümdarı özene bezene yazdıkları kasidelerle övüyorlardı. Bunların en ünlüsü de İran şair tipinin mümessili kabul edilen Rûdekî’dir: bu tip hükümdarın ve sarayın bir süsü; değerine değer katan bir unsur; hem kendini hem de hükümdarı eğlendiren kişidir. Büyük Selçuklularda ve Anadolu Selçuklularında Kaside için müthiş bir döneme girilir. Kaside kültürlü insanların anlayabileceği kavram ve konuları içine almıştır.
Kaside ardından Osmanlı sahasına geçer. XV. yüzyılın 2 Kaside ardından Osmanlı sahasına geçer. XV. yüzyılın 2. yarısında Ahmet Paşa’nın Güneş kasidesini yazar. 16.yy şuara tezkirecileri Ahmet Paşa’yı bizde ilk kaside şairi olarak kabul ederler. Kasidenin güzel örneklerini imparatorluğun en parlak çağı olan XVI.yüzyılda buluyoruz. Necati Bey, Fuzuli, Baki gibi şairler kasidelerinde bu türün klasik biçimini tespit etmiş oldular. Kasidenin en olgun ve parlak dönemi XVII. Yüzyılda gelişmiştir. Bu yüzyılda ortaya çıkan Nef’i asıl kaside şairimizdir. Tüm İran şairleriyle kendini İran şairleriyle kıyaslayarak kendini üstün bulur. Fahriye bölümünde kendini över. Divan edebiyatı bitene kadar şairler kaside yazımında Nefi’yi örnek alır, ona nazireler yazarlar.
B. BİÇİMİ Beyitlerle yazılır. İlk beyitin kendi içinde, diğer beyitlerin de ilk beyitle kafiyeli olmasında bütün kaynaklar birleşmiştir. 33-99 arasında değişen beyit sayısı vardır. Kasideler yazılma amaçlarına göre farklı özellikler alırlar. Kaside, yazılış amacı Tanrı’ya yakarmak ise münacat, Peygamber veya aile mensuplarından birini anlatmaksa na’t, bir kimsenin erdemlerini erdemlerini sayarak ona bağlılığını göstermekse medhiyye, bir kişinin kötü taraflarını belirtip yermekse hicviye, bir kimsenin ölümünden duyulan üzüntüyü bildirmekse mersiye adını alırdı.
Kaside Bölümleri Nesib/Teşbib: Kasidenin ilk bölümüdür. Şairler eskiden ayrı olan bu iki kavramı zamanla birbirinden ayırmamışlardır. Bir mevsim, bir olay, bir manzara ve akla gelebilecek herhangi bir şeyin tasviri yapılabilir. Şair tasvir ettiği şeyle ilgili somut görüntüleri bilgi ve kültürünün elverdiği ölçüde kendi düşünce ve duygu alemine göre yorumlardı. Bu bölüm şairin sanatını göstermesi ve genel kültürünü sergilemesine en uygun bölümdür. Tegazzül: Gazel kökünden gelir. Şiire hareket kazandırmak için kullanılır. Tegazzül ile medhiye arasında “Girizgah” bulunur. Bölüm olarak adlanıdırılmaz. Bir iki beyit şeklinde olur.
Medhiye: Kasidenin yazılma amacının belli olduğu asıl bölümdür Medhiye: Kasidenin yazılma amacının belli olduğu asıl bölümdür. Şair sultanlık, vezirlik örneği yüksek makamlardan birinde bulunan kişinin o makamın gerektirdiği erdemlerin en yücesine sahip olduğunu söyler, böylece onu övmüş, fakat diğer taraftan o erdemlere gerçek anlamda sahip olmaya da teşvik etmiş olurdu. Şair, ideal bir sultan, ideal bir yönetici nasıl olmalıdır sorusunun cevabını da verir. Bir cimriyi cömert, zalimi merhametli diye tarif etmek gibi tuhaflıklar da az değildir. Fahriye: Şairin kendini ve sanatını övdüğü bölümdür. Ne kadar hünerli olduğunu söyleyerek övgüsünün değerini arttırır. Şair bu bölümde maddi ve manevi bakımdan yaşadığı sıkıntıları övdüğü kişiye bildirir. Dua: Bu bölümle kaside biter. Burada övülen kişinin mutluluğunun, ömrünün, zaferlerinin artması ve sürekli olmasına dua edilir.
C. SANAT DEĞERİ Kaside, o dilin kurallarına ve kabul edilmiş sanat anlayışına uyduğu ölçüde değer kazanır. Bir kişiyi överken mübalağada akla uygunsuzluk ve şeriate aykırılık büyük hatalar arasında kabul edilir. Övülen kişiden at, katır gibi isim belirterek bir şey istemek de edebe aykırı davranışlardandır. Kurana veya toplumdaki gerçeklere uygun düşmeyen bir biçimde yazılması hoş görülmez Tüm bunlar eserin sanat değeri azaltan unsurlardır.
D. SUNULUŞU Kasideyi sunuş, övülen kişiye ya bir vasıta ile veya huzurunda bizzat şair tarafından okunmak şeklinde olurdu. O sırada şiir bir tenkit sürecinden geçerdi. Sultana iletilmeden önce şiirden ve sanattan anlayan birinin şiirlere bakıp düzeltme görevi üstlendiğini görmekteyiz. Kanuni’nin oğlu Şehzade Mehmet’in sünnet düğününde şairlerin kasidelerini padişahın huzurunda okuduğu görülmektedir. Bunlar arasında Zati kasidesini okuduktan sonra Fazli adındaki çırağının huzura alınıp kasidesini okumasını sağlamıştır.
E. DEĞERLENDİRİLİŞİ Kasidelerin değerlendirilişinde, kendilerine kaside sunulan kişilerin zevk ve anlayışlarının etkisi büyüktür. Germiyanoğlu II. Yakup Bey’e Şeyhi ve bir ozan kasidelerini sunmuştur. Germiyan Beyi Şeyhi’nin yazdığı şiiri anlamadığından dolayı beğenmemiştir. Basit bir ozanın şiirini kelimeleri yanlış kullansa da anlaşıldığı için çok beğenmiş ve şaire hediyeler bağışlamıştır. Burada Germiyan Beyi’nin bir şiiri değerlendiremeyecek kadar bilgisiz olduğunu görmekteyiz. Kasidenin değerlendirilişi ile ilgili bir diğer örnek şudur. Yavuz Sultan Selim döneminde Revai adlı şair Mısır seferinde “berf (kar)” redifli bir kaside sununca padişah “her mevsimi sıcak olup karın ne idüğü bilinmeyen bir yerde ne münasebetle bunu yazdın” deyip azarlayarak şiiri geri çevirmiştir. Burada Sultan Selim’in edebiyat ve şairlik bilgisini de görmekteyiz. Bir şairin kabul görmesi için zamana ve mekana uygun yazması önemlidir.
KAYNAKÇA Prof. Dr. Çavuşoğlu Mehmet, Kaside, TD, Türk Şiiri Özel Sayısı-II (Divan Şiiri), 1986