«HOMEOSTAZİS» Doç. Dr. Dilek AYGİN
Homeostazis Hücrenin yaşamını sürdürebilmesi için, iç ortamın dengesini korumasına «Homeostazis» denir.
Homeostazis Cannon; (1933) Homeostazis kavramını; beden ısısı, kan basıncı, kan şeker düzeyi, kan oksijen ve karbondioksit düzeyi, adale tonüsü ve sıvı-elektrolit dengesi gibi bedende ‘kendi kendisini düzenleyen’ fizyolojik süreçleri açıklamada kullanılmıştır. 1871-1945
Homeostazis (devam…) Günümüzde, homeostazis kavramı fizyolojik süreçlerin yanı sıra, algılama ve kavramaya ilişkin süreçlerin, temel gereksinimlerin karşılanmasına yönelik aktivitelerin ve iç güdüsel tepkilerin açıklanmasında da kullanılabilmektedir.
Homeostazis (devam…) Homeostazisin sürdürebilmesi, intersitisyel sıvı tarafından belirli işlevlerin gerçekleştirilmesine bağlıdır. Bunlar; Hücreler tarafından enerji oluşturulabilmesi için ihtiyaç duyulan maddelerin taşınması, Enerji oluşumu sırasında ortaya çıkan yıkım ürünlerinin atılması, Hücre çevresinin, enerji oluşum süreçlerini destekleyecek şekilde sıvı hacmi, dağılımı ve bileşimi yönünden en uygun sınırlarda tutulmasıdır.
HÜCRENİN GEREKSİNİMLERİ Hücrenin büyüyebilmesi, çoğalabilmesi ve bedendeki belli işlevlerini yerine getirebilmesi enerji oluşturabilmesine bağlıdır. Yaşam için elzem olan enerji, hücre içindeki çeşitli kimyasal, reaksiyonlarla elde edilir ve bu reaksiyonların tümüne ‘Hücre metabolizması’ denir.
HÜCRENİN GEREKSİNİMLERİ (devam…) Metabolizma; Enerji oluşturmak üzere oksijenin besin maddeleriyle kimyasal bileşimini ve reaksiyonlar sırasında yıkım ürünlerinin oluşumunu ifade eder. İntrasellüler sıvıda yer alır. Mitokondriyal enzimler rol oynarlar.
HÜCRENİN GEREKSİNİMLERİ (devam…) Enerji oluşumu için; Oksijen Besin Enzimler mutlaka gereklidir.
HÜCRENİN GEREKSİNİMLERİ (devam…) Homeostazisin sürdürülmesinde dört temel gereksinim mevcuttur. Bunlar; Oksijen Besin maddeleri Artık ürünlerin atılımı Sıvı-elektrolit dengesini sürdürecek mekanizma
HOMEOSTATİK MEKANİZMALAR-1 Hücredışı (ekstrasellüler) Sıvı Taşıma Sistemi - Dolaşım Sistemi Hücre dışı sıvı vücut boyunca iki aşamada taşınır. Birinci aşama; Kanın dolaşım sisteminde hareket etmesidir.
HOMEOSTATİK MEKANİZMALAR-2 İkinci aşama; Sıvının kılcal damarlarla hücreler arasında dolaşmasıdır. Dolaşım sistemi iç ortam sıvısını damarlara kan pompalayarak sürekli olarak karıştırır. Kan kılcal damarlardan geçerken sıvı bölümü hücrelerarası sıvıyla büyük oranda ve hücrelerarası sıvıyla kan arasında maddelerin sürekli değiş tokuş edilmesi sağlanır.
HOMEOSTATİK MEKANİZMALAR-3 Dolaşım sitemi değişen tüm koşullarda organizmanın gereksinimi olan kanı otoregülasyon ile sağlamaya çalışır. Örneğin hücre düzeyinde metabolik artıklar attığında otoregülasyon ile kan akımı arttırılır ve bölge artık maddelerden temizlenir. Bu mekanizma kalp çalışmasının ve damar çapının değiştirilmesi ile düzenlenir.
Sinir Sistemi; Kasları yönetir, böylece hareket etmeyi sağlar. İç organ işlevlerini kontrol eder, iç ve dış çevrenin hissedilmesini sağlar. Zekayı oluşturarak hayatta kalabilmek için uygun koşulları oluşturabilmeyi sağlar.
Endokrin Bezler; Büyüme, metabolik hız gibi bir çok hücre işlevini ve üremeyle ilgili bir çok özel aktiviteyi denetleyen hormonlar salgılar. Endokrin hormonlar dolaşım sistemi içinde sinir sistemi dahil vücudun bütün hücrelerine taşınır reseptörlere bağlanarak bir çok reaksiyonu başlatır. Bazı endokrin hormonlar vücudun bütün hücrelerini etkiler. Örneğin; büyüme hormonu vücudun bir çok bölümünde büyümeyi sağlar, tiroksin hemen hemen tüm vücut hücrelerinde kimyasal reaksiyonların hızını artırır.
Böbrekler Beden ihtiyacına göre maddeleri seçerek, artık ürünleri atarak, H iyonu dengesini düzenleyerek, kan ve hücre dışı sıvının bileşimini düzenleyerek, Na miktarını düzenleyerek, idrar hacmini ve konsantarasyonunu düzenleyerek homeostazisin korunmasına yardım eder.
Solunum Sistemi Hücre dışı sıvıya oksijen sağlamakla kalmaz hücreler tarafından oluşturulan karbondioksiti kandan alveollere ve sonra da dış ortama atarak uzaklaştırır.
Sindirim Sistemi-1 Kandaki karbonhidrat, yağ asitleri ve aminoasitler şekline dönüşen besinler vücudun enerji gereksinimini büyümesi ve yenilenmesi için kullanılmak üzere ekstrasellüler sıvıya absorbe olur. Sindirim sisteminden emilen maddelerin tümü hücreler tarafından kullanılabilecek durumda olamayabilir, karaciğer bu maddelerin, bileşimini değiştirerek hücre tarafından kullanılabilir hale getirir.
Sindirim Sistemi-2 Parçalanmış/yapısı değişmiş bu besin maddeleri enerji için ya hemen kullanılır yada daha sonra kullanılmak üzere bazı dokularda depolanır. Ayrıca karaciğer ve pankreas birlikte çalışarak glikoz konsantrasyonunu düzenler
Bağışıklık Sistemi; Vücudun her gün karşılaştığı bakteri, virüslere karşı savunma sağlayarak bir düzenleme sistemi işlevi görür. Deri; Vücudu su kaybından, yaralanmalardan ve dış ortamdaki istilacılardan korur. Vücut ısısını korur.
Üreme Sistemi; Yeni canlıların oluşumunu sağlar. Yeni bir bedende trilyonlarca yeni hücre iyi düzenlenen bir iç ortamda var olabilir. Bu yönüyle üreme sistemi homeostatik bir mekanizma sayılabilir. İskelet-Kas Sistemi; Vücudun olumsuz koşullardan korunması ve gereksinimlerin karşılanması için doğru zamanda, doğru şekilde ve doğru yolla hareketi sağlar
VÜCUDUN KONTROL SİSTEMLERİ İnsan bedeni homeostazis için gerekli binlerce kontrol sistemine sahiptir. Bütün hücrelerde bulunan genetik kontrol sistemi hücre içi sistemler kadar hücre dışı işlevleri de kontrol eder. Diğer kontrol sistemleri organlar arasındaki etkileşimi düzenlemek üzere organların içinde yada tüm vücutta iş görürler.
Ekstrasellüler Sıvıda Oksijen ve Karbondioksit Konsantrasyonlarının Kontrolü-1 Oksijen hücredeki kimyasal reaksiyonlar için gereken en önemli maddelerden biri olduğu için ekstrasellüler sıvının oksijen konsantrasyonunu kesin ve sabit sınırlar içinde tutan özel bir kontrol mekanizması bulunmaktadır.
Ekstrasellüler Sıvıda Oksijen ve Karbondioksit Konsantrasyonlarının Kontrolü-2 Kan akciğerlerden geçerken hemoglobin oksijene bağlanır. Daha sonra kan doku kapillerinden geçerken eğer bu bölgede zaten yüksek düzeyde oksijen varsa hemoglobin oksijene yüksek affinite gösterdiği için doku sıvısına geçmez.
Ekstrasellüler Sıvıda Oksijen ve Karbondioksit Konsantrasyonlarının Kontrolü-3 Eğer oksijen konsantrasyonu çok düşükse oksijen gerekli konsantrasyonu sağlamak üzere hemoglobinden ayrılarak dokuya geçer. Bu düzenlemeye hemoglobinin oksijen-tamponlayıcı işlevi denir.
Ekstrasellüler Sıvıda Oksijen ve Karbondioksit Konsantrasyonlarının Kontrolü-4 Kan karbondioksit konsantrasyonu artışı solunum merkezini uyarır ve bireyin derin ve hızlı solunum yapmasına neden olur. Böylece karbondioksitin solunumla atılması artar, karbondioksitin kan ve ekstraselüler sıvıdan uzaklaştırılması sağlanır. Bu olay konsantrasyon normale dönünceye kadar devam eder.
Arteryel Basıncın Düzenlenmesi Arteryel basınç arttığı zaman baroreseptörler beyin medullasına bir dizi impuls gönderir. Bu bölgeye gelen uyarılar vazomotor merkezi inhibe eder, sempatik sinirler aracılığıyla kalbe ve kan damarlarına giden uyarıların sayısı azalır. Bu impulsların azalması kalbin pompa aktivitesini azaltır ve kanın periferik damarlardan akışını kolaylaştırır. Bu iki etken birlikte arteryel kan basıncının normale dönmesini sağlar.
HOMEOSTAZI BOZAN DURUMLAR VE RİSK FAKTÖRLERİ Hastalıklara neden olan tüm faktörler homeostazisi bozan durumlar ve aynı zamanda risk faktörleridir. Bakteri, virüs ve mantar enfeksiyonları Malnütrisyon Yaş Yaşam Şekli Stres Psikolojik faktörler Depresyon Alkol-sigara İlaç bağımlılığı
HOMEOSTAZİSE YÖNELİK HEMŞİRELİK GİRİŞİMLERİ-1 Hemşirenin yaptığı tüm bakım uygulamalarının temel amacı; organizmanın iç ve dış ortamı arasındaki dengesini korumak ve hastalık durumunda bozulan dengenin kurulmasını ve devamını sağlamak için organizmayı desteklemektir. Hemşirenin; Organizmanın dengesini bozan risk faktörlerini bilerek bunların kontrol altına alınması için sağlık eğitimi, Denge bozulduğunda, organizmayı yeniden denge durumuna getirmede gereken tıbbi ve bakım müdahalelerinin uygulanması
HOMEOSTAZİSE YÖNELİK HEMŞİRELİK GİRİŞİMLERİ-2 Denge bozulduğunda organizmaya zarar verecek komplikasyonların gelişmesinin önlenmesine yönelik bakım uygulamalarının yapılması Bireyin bozulan denge durumuna uyum sürecinde desteklenmesi Dengenin kurulduktan sonra yeniden bozulmaması için birey ve aile eğitimlerinin yapılması sorumlulukları bulunmaktadır.
HÜCRENİN YAPI VE FONKSİYONUNDA DEĞİŞİMLER-1 HÜCRENİN YAŞLANMASI Hücre yaşlandıkça küçülür, protein sentezi yavaşlar, Golgi kompleksi ayrışır ve mitokondriyon parçalanır. Hücrenin yaşlanmasının belirlenmesinde iki temel faktör mevcuttur; Genetik program Hücredeki değişimlerdir.
HÜCRENİN YAPI VE FONKSİYONUNDA DEĞİŞİMLER-2 HÜCRENİN ZEDELENMESİ Hücrenin zedelenmesine çeşitli faktörler neden olabilir. Bunlar; Hipoksi, Fiziksel faktörler, Kimyasal faktörler, Biyolojik faktörlerdir.
HÜCRENİN YAPI VE FONKSİYONUNDA DEĞİŞİMLER-3 Hipoksi: Hipoksi (dokunu yeterince kanlanamaması) hücre ölümüne neden olur. Hipoksi, dokulara kan akımını engelleyen damar hastalıkları nedeniyle gelişebildiği gibi, kanda yeterli oksijen nedeniyle de gelişebilir.
HÜCRENİN YAPI VE FONKSİYONUNDA DEĞİŞİMLER-4 Fiziksel Faktörler: Sıcak; Aşırı sıcak sitoplazma proteinleinin pıhtılaşmasına neden olarak hücreyi tahrip eder. Soğuk; Kan damarlarının kasılmasına neden olarak dokudaki hücrelere yeterli kan ve oksijen gidişini engeller.
HÜCRENİN YAPI VE FONKSİYONUNDA DEĞİŞİMLER-5 Travma; Hücre zarını parçalayarak ve organelleri etkileyerek hücrenin zedelenmesine ya da ölümüne neden olur. Radyasyon; Genleri etkileyerek mutasyonlar neden olur, enzimleri tahrip eder ve hücre bölünmesini engeller. Elektrik; Isı oluşturarak yanıklara neden olur. Sinirsel iletiyi etkileyerek kardiyak aritmilere neden olabilirler.
HÜCRENİN YAPI VE FONKSİYONUNDA DEĞİŞİMLER-6 Kimyasal Faktörler: Hücreye zararlı olan kimyasal maddeler, hücredeki organelleri tahrip ederek ve hücre metabolizmasını bozarak hücrenin zedelenmesine yol açarlar.
HÜCRENİN YAPI VE FONKSİYONUNDA DEĞİŞİMLER-7 Biyolojik faktörler: Bakteriler toksin oluşturarak hücre zedelenmesine neden olurlar. Virüsler hücre enerjisini kullanarak hücreye zarar verirler.
HÜCRESEL DEĞİŞİMLER-1 GENETİK BOZUKLUKLAR: Hücrede kalıtsal olarak bulunan ya da sonradan oluşan genetik bozukluklar, hücrenin normal fonksiyon görmesini engeller.
HÜCRESEL DEĞİŞİMLER-2 DEJENERASYON VE İNFİLTRASYONLAR: Dejenerasyon: Hücredeki yapıların (organellerin) bozulmasıdır. İnfiltrasyon: Hücre dışında bulunan bir maddenin hücre içine girerek hücre fonksiyonunu bozmasıdır.
HÜCRESEL DEĞİŞİMLER-3 Hücre içindeki dejeneratif değişimin en bilinen şekli ‘Hücre şişmesidir’. Hücre enerji metabolizmasını bozan ya da hücre zarının zedelenmesine neden olan her durum bu değişime neden olur. Enfeksiyon, zehirlenme, anoksi, malnutrisyon, böbrek, kalp, ve endokrin bez hastalıklarında görülebilir.
HÜCRESEL DEĞİŞİMLER-4 Yağ dejenerasyonu veya yağ infiltrasyonu hücre dejenerasyonuna ikinci bir örnektir. Başlıca karaciğer, böbrek ve kalbi etkiler. Malnutrisyon, karaciğer sirozu, enfeksiyöz hepatit, arsenik, bizmut, altın ya da gümüş zehirlenmelerinde görülebilir.
HÜCRE BÜYÜME VE ÇOĞALMASINA İLİŞKİN BOZUKLUKLAR ATROFİ: Doku ya da organın küçülmesidir. Doku ya da organı oluşturan hücre sayısının azalması ya da hücrelerin küçülmesi sonucunda ortaya çıkar. Organın kullanılmaması, dolaşım bozukluğu ve sinirsel uyaran yetersizliği gelişebilir.
HİPERTROFİ: Doku ya da organın büyümesidir. Büyüme, dokuyu oluşturan hücrelerin büyüklüklerinin artmasına bağlıdır, hücre sayısında artış yoktur. En sık kalp, böbrek, endokrin bezler, iskelet kasları ve intestinal sistemin düz kaslarında görülür.
HİPERPLAZİ: Doku ya da organın hücre sayısındaki artış nedeniyle büyümesidir. Fizyolojik ya da fizyolojik olmayan sebeplere bağlı olarak gelişebilir.
NEOPLAZİ Hücre farklılaşması ve büyümesindeki bozukluklar sonucunda ortaya çıkar. Neoplastik hücreler, normal çoğalma kurallarına uymaksızın hızla çoğalırlar. İki tip neoplazm vardır; Benign (İyi huylu), Malign (Kötü huylu)
HÜCRE ÖLÜMÜ VE NEKROZU Hücre ölümü; hücrenin hayati fonksiyonlarının durması anlamına gelir. Hücre nekrozu; hücrenin ölümünden sonra eriyip, yok olmasıdır. Üç tip nekroz vardır. Bunlar;
Genellikle hipoksi nedeniyle gelişir. 1. Koagülasyon Nekrozu Genellikle hipoksi nedeniyle gelişir.
2. Likeifikasyon Nekrozu: Sıklıkla cerahat oluşturan bakteriyel enfeksiyonlarla birlikte görülür.
3. Kazeifikasyon Nekrozu: Tüberküloz gibi belirli enfeksiyonlardan sonra görülür.
TEŞEKKÜRLER