Güneş sistemi çekim etkisi altında kalan sekiz gezegen ile onların bilinen 166 uydusu, beş cüce gezegen (Ceres, Plüton, Eris, Haumea, Makemake) ile onların bilinen altı uydusu, ve milyarlarca küçük gökcisminden oluşur. Küçük cisimler; asteroitler, kuyrukluyıldızlar, göktaşları ve gezegenler arası tozdur.
Güneş sisteminin ve evrenin oluşumu ile ilgili olarak ortaya atılan en son görüş Edwin HUBBLE tarafından 1965 yılında ortaya atılmıştır. BigBang adı verilen bu toriye göre evren büyük bir patlama sonucunda meydana gelmiştir. Patlama ile başlangıçta galaksiler, yıldızlar ve gezegenler birbirlerinden uzaklaşmaya başlamışlardır. Bu teori Stephan HAWKİNG tarafından daha da geliştirilmiştir.
Güneş Sistemi'nin asıl bileşeni elbetteki sistemin bilinen kütlesinin % 99,86'sını oluturan ve çekim kuvveti ile sistemi bir arada tutan anakolda yeralan bir sarı cüce olan Güneş'tir. Sistemin kalan kütlesinin % 90'ından fazlasını da Güneş'in etrafında dolanan en büyük iki gökcismi olan Jüpiter ve Satürn oluşturur.
Güneş Sistemindeki gezegenler, Güneş'e olan yakınlıklarına göre; Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün dür. Bu gezegenlerin ve 54 uydularının içinde yaşama uygun bir yüzey ve atmosfere sahip olan yegane gök cismi Dünya'dır.
Her gökcismi, odak noktalarından birinde Güneş'in bulunduğu yaklaşık bir elips yörünge üzerinde hareket eder. Güneş'e daha yakın olan gökcisimleri daha hızlı hareket eder. Dört iç gezegen yoğun, kayaç bir yapıya sahiptir. Doğal uyduları ya çok azdır, ya da hiç yoktur. Gezegen halkaları bulunmaz. Yüksek ergime noktasına sahip olan minerallerden oluşmuştur. Silikatlar katı taşküreyi ve yarı akışkan mantoyu oluşturur. Demir ve nikel gibi metaller ise gezegenlerin çekirdeğini oluşturur. İç gezegenlerden üçünün (Venüs, Dünya ve Mars) önemli birer atmosferi vardır. Hepsinde göktaşlarının oluşturduğu kraterler ve yanardağlar ile yarık vadiler gibi tektonik yüzey şekilleri bulunur.
Dünyamızın yeri hakkındaki teoriler 400 yıllık teleskopik gözlemlerle oluşturulmuş bilgilerdir. Dünyamızın adresini belirlemek için, astronomik gözlemler den yararlanılarak, evren ve güneş sistemi gibi tanımlar yapılmıştır. DÜNYAMIZ NEREDE ?
Yaklaşık 4,6 milyar yıl önce oluşan dünya, oluşur oluşmaz ısınmaya başlamıştır. Bu ısınmanın nedenleri aşağıda sıralanmıştır. 1. Dünyaya çarpan meteorlar 2. Gravitasyonel Sıkışma 3. Radyoaktif Elementlerin Bozulması YERKÜRENİN OLUŞUM SÜRECİNDE GERÇEKLEŞEN OLAYLAR
Isınmadan dolayı ergimiş halde bulunan dünyada, az yoğun elementler yukarıya, daha yoğun olan elementler ise merkeze doğru hareket etmeye başlamıştır. YERKÜRENİN OLUŞUM SÜRECİNDE GERÇEKLEŞEN OLAYLAR
Elementlerin bu hareketleri farklılaşmaya yol açmış ve merkezde demir, nikel gibi metaller, yüzeye yakın yerlerde ise daha hafif elemenler yer almaya başlamıştır. YERKÜRENİN OLUŞUM SÜRECİNDE GERÇEKLEŞEN OLAYLAR
Derinlik (km) Yoğunluk (gr/cm³) BARİSFER PROSFER 13,613,3 12,3 10,0 5,5 4,3 3,6 2,7 Taş Küre İç çekirdek Alt Manto Basınç KB ºC ºC ºC Dış Çekirdek Astenosfer Litosfer Kabuk Üst Manto Yumuşak Küre Yerkürenin İç yapısı ve Fiziksel Özellikleri
6371 km yarıçapına sahip olan yerküre dıştan içe doğru; yerkabuğu (litosfer) manto ve çekirdek olarak adlandırılan katmanlardan oluşur.Manto kendi içinde alt ve üst manto çekirdek ise iç ve dış çekirdek olmak üzere ikiye ayrılır. KABUK (LİTOSFER) MANTO DI Ş ÇEKİRDEK İÇ ÇEKİRDEK
Çekirdek : Yoğunluk ve ağırlık bakımından en ağır elementlerin bulunduğu bölümdür. Dünya’nın en iç bölümünü oluşturan çekirdeğin, km’ler arasındaki kısmına dış çekirdek, km’ler arasındaki kısmına iç çekirdek denir. İç çekirdekte bulunan demir-nikel karışımı çok yüksek basınç ve sıcaklık etkisiyle kristal haldedir. Dış çekirdekte ise bu karışım ergimiş haldedir. Manto: Litosfer ile çekirdek arasındaki km’ler arasında bulunan mantonun sıcaklığı °C arasında değişir. Manto, yer hacminin en büyük bölümünü oluşturur. Yapısında silisyum, magnezyum, nikel ve demir bulunmaktadır. Mantonun üst kesimi yüksek sıcaklık ve basınçtan dolayı plastiki özellik gösterir. Alt kesimleri ise sıvı halde bulunur. Bu nedenle mantoda sürekli olarak alçalıcı-yükselici hareketler görülür. Mantonun alt ve üst kısımlarındaki yoğunluk farkı nedeniyle magma adı verilen kızgın akıcı madde yerkabuğuna doğru yükselir. Yoğunluğun arttığı bölümlerde ise magma yerin içine doğru sokulur.
Yerküre'nin iç ısı kaynağı ve mantonun konveksiyon hareketleri, yer kabuğunun günümüzdeki fiziksel özellikleri (kalınlık, bileşim, esneklik ve kırılganlık), atmosfer ve gezegenin su kütlesi uygun bir birleşim ve karşılıklı etkileşme ile, Yer'in Güneş Sistemi içinde benzerine rastlanmayan bir jeolojik etkinliğe sahip olmasını sağlar.jeolojik
Yer içi katmanları ve derine doğru sıcaklığı
1. Homojen bir gaz bulutu 2. Dünyanın Isınması 3. Yığışım ve Kompresyon (Sıcaklık 1000 dereceden fazla) 4. Radyoaktif Bozunma (Sıcaklık 2000 dereceden fazla) 5. Demirin eriyip merkeze hareket ederek dünyanın çekirdeğini oluşturması 6. Az yoğun maddelerin yüzeye hareket ederek ilkel yerkabuğunu oluşturması 7. Orta yoğunluktaki maddelerin mantoyu oluşturması 8. İlkel kabuğun soğuyup farklılaşarak kıtasal kabuğu oluşturması Elementlerin yoğunluklarının değişik olmasından kaynaklanan farklılaşma süreci yaklaşık 100 milyon yıl kadar sürmüştür. YERKABUĞUNUN OLUŞUMU
Taşküre (Litosfer) : Mantonun üstünde yer alan ve yeryüzüne kadar uzanan katmandır. Kalınlığı ortalama 100 km’dir. a) Sial: Üzerinde yaşadığımız katmandır.Katmanı oluşturan taşlar tamamen katılaşmıştır. Yoğunluğu 2,7 gr/cm3 dür. Bu değer yer katmanlarındaki en düşük yoğunluktur. Silisyum ve alüminyum bileşikleri fazla olduğu için bu isim verilmiştir. Sial tabakasının kalınlığı karalarda fazla, denizlerde azdır. Granit, kalker ve kumtaşı gibi hafif olan taşlardan oluşur. b) Sima : Sial katmanının altında yer almaktadır. Bu katman henüz katılaşmamış, yoğunluğu daha fazla olan bazalt türü taşlardan oluşur. Bu kat içindeki yoğunluk 3,3 gr/cm3 dür. Sima katında kalınlık çok fazla bir değişikliği uğramaz. Kalınlığı karalarda az, deniz diplerinde fazladır. Yeryüzünden yerin derinliklerine inildikçe 33 m’de bir sıcaklık 1 °c artar. Buna jeoterm basamağı denir. Yerkabuğunun Yapısı ve Özellikleri
Yer Kabuğunun Yapısı ve Özellikleri
Yeryuvarlağının iç yapısı ile ilgili bilgiler daha çok teorilere dayanmaktadır. Şu ana kadar yerin merkezine doğru açılan en derin kuyu 10 km civarındadır. Yerin merkezi ile ilgili bilgiler şu yöntemlerden yararlanarak elde edilmektedir. Bunlar: Deprem dalgaları, volkanizma sırasında çıkan malzemelerin incelenmesi, taşların incelenmesi, yerkabuğundaki sıcaklık değişimlerinin incelenmesi.
Yerkabuğunu etkileyen dinamikler, iç ve dış olaylar olarak ikiye ayrılır. Bu olaylar yerkabuğunda enerji ve malzeme akımını etkilemektedir. Yeryüzüne dıştan gelen etkiler ve bunları oluşturan jeolojik olaylar “Dış Dinamik” olarak adlandırılır. Dış Dinamik etkiler yeryüzündeki engebeyi yok edip düzleştirme eğilimindedir. Yeryüzünün şekillenmesinde esas rolü dış dinamik etkiler oynamaktadır. Dış dinamik etkileri ayrışma, aşınma, taşınma, çökelme vb. olaylar oluşturmaktadır. Diğer bir etki olan “İç Dinamik” etkiler daha çok yerkabuğunun iç yapısını etkilemektedir. İç dinamik etkileri kıvrımlanma, faylanma vb. olaylarla açıklamak mümkündür. Yerkabuğunu Etkileyen Dinamikler
Yerkabuğu (litosfer) mantoya oranla daha hafif maddelerden oluşmuştur ve bu iki katman arasındaki geçiş bölgesi nerdeyse kesin bir sınır çizer. Bu geçiş bölgesi, böyle bir sınırın varlığını ilk kez saptayan Yugoslav bilim adamı Andrije Mohoroviçiç'in ( ) adıyla "Mohoroviçiç süreksizlişi" kısaca "M-süreksizliği" ya da "moho" olarak anılır. Yer kabuğu okyanusların ve denizlerin altında uzandığı zaman"okyanus kabuğu", kıtaları oluşturduğu zaman'da "kıta kabuğu"olarak adlandırılır. Okyanus kabuğunun kalınlığı 6-8 km arasındadır. Ortalama kalınlığı 40 kilometreyi bulan kıta kabuğu yüksek sıradağların altında km’ye ulaşır.
Yerkabuğu, KaralardaYerkabuğu, Karalarda daha kalın (35–40 km), Tibet Platosunda ise 70 km, deniz ve okyanus tabanlarında ise daha ince (8–12 km) dir. ortalama kalınlığı 33 km kadardır. Kimyasal bileşimi ve yoğunluğu birbirinden farklı iki kısımdan meydana gelir. Bunlardan biri granit bileşimindeki kayaçlardan oluşan granitik yer kabuğu; diğeri ise bazalt bileşimindeki kayaçlardan oluşan bazaltik yer kabuğudur.Tibet Platosundadenizokyanusgranit bazalt Granitik yer kabuğunda silisyum ve alüminyum elementleri hakimdir. Bu nedenle daha hafiftir; yoğunluğu 2,7- 2,8 g/cm 3 arasında bulunur. Yer kabuğunun üst kısmını teşkil eder. Bazaltik yer kabuğunda ise silisyum ve magnezyumlu unsurlar hakimdir. Dolayısıyla granitik kabuktan daha ağırdır; yoğunluğu 3-3,5 g/cm 3 arasında değişir. Granitik yer kabuğunun altında ve okyanus tabanlarında yer alır. Bu nedenle bazaltik yer kabuğuna "okyanusal kabuk" adı da verilir.silisyumalüminyum
LEVHA (Plaka) TEKTONİĞİ Başlangıçta tüm kıtaların Pangea adında tek bir kıta olduğu, sonradan parçalanıp dağılarak zamanla günümüzdeki yerlerine ulaştığı görüşüne dayanan kıtaların kayması kuramını aslında 1912'de bir meteorolog olan Alman bilim adamı Alfred Wegener ortaya attı. Dünya'nın yüzeyi kesintisiz gibi görünüyorsa da, gerçekte dev boyuttaki bir yap-boz gibi birbirine geçen parçalardan oluşmaktadır. Levha adı verilen bu parçalar, çok yavaş olarak sürekli biçimde birbirlerine göre hareket ederler. Bir levha, yanlızca okyanusal ya da kıtasal litosferden oluşabildiği gibi her iki litosfer türünü de içerebilir. Levhalar, levha sınırı ya da levha kenarı ile sonlanır. Depremlerin ve yanardağların çoğu bu bölgelerde görülür. Pangea verilen tek kıta parçasını çevreleyen denize Panthalassa denmekteydi. Zaman içerisinde katmanlar hareket ettikçe Pangaea ikiye ayrıldı. Kuzeyde Laurasia ve güneyde Gondwanal and oluştu. Bu iki kıta Tethys (Tetis) denizi ile ikiye ayrıldı. Katmanların hareketi ile kıtalar iyice ayrılarak bugünkü halini aldı.
Ay yüzeyine yerleştirilen lazer ölçüm cihazlarıyla yapılan ölçümde 6 yıl içinde Amerika kıtasının Afrikadan 6 cm uzaklaştığı tesbit edildi.Bu Wegener'in ortaya attığı 'kıta kayması' teorisinin ıspatıydı. HarryHess deniz tabanı yayılması görüşünü ileri sürdü larda jeofizikçi j.Tuzo Wilson öncülüğünde 'levha tektoniği kuramı'ortaya atıldı. Bu kuram 1969 da Mc.Kenzie ve Morgan tarafından tamamlandı.Buna göre tüm levhaların hareket hızlarının toplamı sıfırdır. Yani levha üretim hızı ile levha yok oluş hızı birbirine eşittir,böylece yeryüzünün alanı sabit kalmaktadır. Ana levhalar Afrika,Antartika, Avustralya, Avrasya, KuzeyAmerika, Güney Amerika ve Pasifik levhalarıdır.
Levhaların yer değiştirmesinden üst mantoda oluşan konveksiyon akımlarının sorumlu olduğu, genel olarak kabul edilen bir fikirdir. Bu olay "Konveksiyon Akımları Kuramı" olarak ortaya atıldı. Konveksiyon akımları, radyoaktivite nedeni ile oluşan yüksek ısıya bağlı dır ve Sıcak maddeden daha soğuk ve yoğun olan madde aşağı doğru inerken, daha az yoğun olan sıcak madde yukarı çıkar. Karasal mantoda derin kısımlar sıcakken üst magma daha soğuktur. Sıcak madde sürekli yükselirken, soğuk madde aşağı iner. Yukarı-aşağı olan bu hareket sırasında madde hareket ederken yüzeydeki plakaları hareket ettirir. Okyanus yarıklarında konveksiyon, litosferi alt magmanın derinlerine iter. Plakanın diğer ucunda, yarığın olduğu bölümde konveksiyon, iç magmadan gelen sıcak ve daha hafif olan magmanın çıkışını sağlar. Bu hareketler sayesinde yerkürenin yüzeyi ile içi arasında bir dolaşım olur. Dolayısıyla konveksiyon akımları yukarılara yükseldikçe yerkabuğunda gerilmelere ve daha sonra da zayıf zonların kırılmasıyla levhaların oluşmasına neden olmaktadır. Halen 10 kadar büyük levha ve çok sayıda küçük levhalar vardır. Bu levhalar üzerinde duran kıtalarla birlikte, Astenosfer üzerinde sal gibi yüzmekte olup, ortalama 1-15cm/yıl hızla hareket etmektedirler. Levhaların birbirine sürtündükleri, birbirlerini sıkıştırdıkları, birbirlerinin üstüne çıktıkları ya da altına girdikleri sınırlarının dünyada depremlerin oldukları yerler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Levhalar hareket eder Konverjan (Yakınsayan) Plaka Sınırları – Plakalar birbiri altına dalıp ilerleyerek dağ sıraların oluştururlar. Diverjan (Iraksayan) Plaka Sınırları –Okyanus Ortası sırtları boyunca, plakaları birbirinden uzaklaştıran sınırlar Transform Faylı Sınırlar - Okyanus ortası sırtlarında ve kıta içlerinde plakaları birbirlerine nazaran, yanal yönde hareket ettiren sınırlar.
1 Biribirine yakınlaşan karasal levhalarda kırlma, yükselme,dağ oluşumları görülür. Örneğin; Hindistan levhası güney Asya’ya çarparak Himalayalar ve Tibet platosunu oluşturmuştur de volkanik etkinlikte Afrika- Arabistan levhalarının arası bir günde 120 cm açılmıştır Yanal hareketli- transform faylar daha çok depremlere neden olur.
OROJENEZ = DAĞ OLUŞUMU
İzostazi Yerkabuğunun kütleleri ve yoğunlukları birbirinden farklı büyük parçaları (blokları) arasındaki denge durumuna izostazi denir.
İzostazi Yüksek dağlık bölgeler çevrelerindeki basık araziye nazaran daha hafif maddelerden meydana gelmişlerdir. Mesela And dağları ve Himalayalar beklenenden daha az bir çekim etkisi uygulayarak, daha hafif maddelerden oluşmaktadır
İzostazi aynı zamanda, hafif maddelerden oluşmuş dağlık bölgelerin daha yoğun bir temel üzerinde yüzmekte olduğunu ve dağların yükseklikleri ile orantılı derin "kökleri" bulunduğu gerçeğini de açıklar. Böylece yüksek dağlar, yüzen buzdağları gibidir. Yeryüzünün büyük ölçüdeki reliefi, (sıradağlar ve okyanuslar) yerkabuğundaki yoğunluk farklarından ve dolayısıyla izostazinin var oluşundan ileri gelmektedir. Vadiler ve tepeler gibi küçük engebelerin meydana gelişi ise, kayaçların aşınmaya karşı gösterdikleri farklı dirençlerin bir sonucudur.