BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİLER DERS SORUMLUSU ÖĞRETİM GÖREVLİSİ: PROF.DR. ÖMER ÜRE HAZIRLAYANLAR Alim ALTIKAT Ümit AKTEPE
Artan terapi deneyimleri, davranışçı tedavilerin hastaların düşünce ve inançlarını yeterince göz önünde bulundurmadığı fikrini pekiştirmiştir. Bunun üzerine insan davranışlarını belirlemede önemli olan düşünce ve inançları içeren bilişsel süreçlerin daha iyi anlaşılması ve bunların davranışçı terapilere entegre edilmesi arayışına girilmiştir. Pek çok bilişsel davranışçı model olmasına rağmen en çok bilinenleri Ellis’in “Rasyonel Emotif Terapi”(Akılcı Duygusal Terapi) yaklaşımı ve Beck’in “Bilişsel Terapi” yaklaşımıdır.
Bilişsel Davranışçı Terapilerin Temel İlke ve Özellikleri 1- Duygusal bozuklukların bilişsel modeli üzerine kurulmuştur. 2- Zaman sınırlı ve kısa süreli terapilerdir 3- Etkili bir terapi için, terapötik ilişki gereklidir ancak bilişsel davranışçı terapilerde terapötik ilişki temel odak değildir 4- Terapistle hasta arasında işbirliğine yönelik bir çaba gereklidir 5- Daha çok SOKRATİK yöntem kullanılır 6- Yönlendirici ve yapılandırılmıştır 7- Soruna odaklıdır 8- Eğitimsel modele dayanır 9- Bilişsel terapilerin teori ve teknikleri tümevarımcı yönteme dayanır 10- Ev ödevleri bilişsel davranışçı terapilerin vazgeçilmez öğesidir
AKILCI DUYGUSAL TERAPİ ALBERT ELLİS
Albert Ellis (1913- 2007) Pittsburg,Pennsylvania’ da doğdu 12 yaşındayken anne-babası boşandı (zor bir çocukluk geçirdi) NewYork Şehir Üniversitesinden iş yönetimi alanında mezun oldu Hediye ve süs eşyası firmasında çalıştı Kurgusal yazılar yazdı fakat yayınlatma konusunda sıkıntılar yaşadı 1942’de Columbia Üniversitesi klinik psikoloji master programına başladı, 1947’de doktora eğitimini de tamamladı Doktoradan sonra psikanaliz eğitimi ve süpervizyonu alarak, psikanaliz uygulamaya başladı Psikanalize karşı şüpheleri ortaya çıkmaya başlayınca, terapisinde yavaş yavaş daha aktif ve yönlendirici olmaya başladı
Bilişsel terapiyi ilk savunanlardan birisi de akılcı duygusal terapiyi geliştiren Albert Ellis’tir. Akılcı-Duygusal terapi 1950’lerde psikoterapide metot ve kişilik kuramı olarak Albert Ellis tarafından geliştirildi. Akılcı-Duygusal terapinin temel hipotezi, bizim hislerimizin başlıca yaşamımızdaki inançlar,değerler,yorumlar ve hareketlerimizden kaynaklandığıdır.
Kuramın Ana Hatları ve İnsan Anlayışı Akılcı-duygusal terapinin dayandığı temel varsayım,insanları doğuştan hem mantıklı hem de mantıksız düşüncelerle dünyaya geldikleridir ama,Akılcı-Duygusal terapi (ADT) insanların hem mantıklı hem de mantıksız olmak için doğuştan olduğu kadar sonradan kazanılmış güçlü eğilimleri olduğu görüşündedir.
Ellis,insanların hepsinde temel mantıksızlıkların bulunabildiğini ve bunun kültür ve eğitim düzeyine bağlı olmadığına inanmaktadır. Ellis’in geliştirdiği akılcı-duygusal terapinin en önemli noktası,düşünce ve duygunun iki farklı süreç olmadığıdır.
Ellis’e göre insanlar yanlış akıl yürütme ve akılcı olmayan inançlarından dolayı depresif, kaygılı,sıkıntılı olmakta ve benzeri sorunlar yaşamaktadır. İnsanı mantıksızlığa iten güçlü biyolojik ve toplumsal güçler bulunsa bile insanlar mantıklı olabilme potansiyeli taşırlar.
Ellis, ADT’yi anlamak için temel olan üç hipotez önermiştir: Birincisi, düşünce ve duygu yakından ilişkilidir. İkincisi,düşünce ve duygu birbirleriyle o denli yakın ilişkilidir ki, birbirlerine eşlik etmektedir. Üçüncüsü,hem düşünce hem de duygu kendi kendine konuşmaya veya içselleştirilmiş cümlelere dönüşmeye eğilimlidir.
Akılcı-Duygusal terapiye göre insanlar mantıksızlığa eğilimli olarak dünyaya gelirler,bununla beraber bu eğilimleri çevreleri tarafından beslenir,özellikle de insanların dış etkilere en çok yatkın oldukları ilk çocukluk döneminde,insanların temelde etkilenmeye çok yatkın varlıklar olduğunu düşünmektedir,ancak doğuştan gelen bireysel farklılıkları da kabul etmektedir
Çocuğun daha çok çaresiz olduğu dönemde uygun olabilen mantıksız düşünceler,çeşitli nedenlerden dolayı kazanılmaktadır. Birincisi,çocuk özellikle gelecekteki doyumdan daha çok şimdiki doyum da ısrar ettiğinden iyi düşünememektedir ve gerçek korkularını fantezi korkularından doğru olarak ayırt edememektedir.
İkinci,çocuk başka insanların düşüncelerinde ve planlarına bağımlıdır. Üçüncüsü;anne-babanın,aile üyelerinin mantıksız eğilimleri,önyargıları,batıl itikatları vardır ve bunları çocuğa geçirmektedir. Dördüncüsü,bu süreç tüm medyanın öğretileri ile yoğunlaşmaktadır
KİŞİLİK KURAMI Kişiliğin Fizyolojik Temelleri Kişiliğin Psikolojik Temelleri Kişiliğin Sosyal Temelleri
Akılcı-Duygusal Yaklaşım, diğer kişilik yaklaşımlarından şu yönlerden farklılık göstermektedir: 1-) Psikoanalitik yaklaşımın savunduğu, insanların içgüdüleri ve ihtiyaçlarının doyurulmaması sonucu duygusal rahatsızlıkların ortaya çıktığı görüşüne katılmaz. William Glasser’ in insanların başarı ve kabul ihtiyaçlarının karşılanması ve bunların engellenmesi durumunda kendilerini kabul etmelerinin mümkün olmadığı ve mutlu olamayacakları görüşünü reddeder. Bunun yerine ADT, insan isteklerinin ve eğilimlerinin, sadece ihtiyaç ve gereklilik olarak görüldüğü durumlarda duygusal rahatsızlığın ortaya çıktığını savunur.
2-) ADT, insanların gerçek dışı inançlarının oluşumunda Oidipus Kompleksi’nin çok az yeri olduğunu savunur. Birey ailesinden ve diğerlerinden kabul görmek ister bu bir zorunluluktur. Kabul edilmediği durumlarda bu reddedilmişlik demektir ve değersizlik anlamındadır. Bir çok seksüel problemin de bireyin kabul ve başarı elde etmeye ilişkin mantık dışı düşüncelerinin sonucu oluştuğunu savunur.
3-) Bireyin çevresi ve çocukluk dönemindeki aile çevresi bireyde bir eğilim oluşturabilir, fakat temel belirleyici unsur değildir. Aile ve kültür çocuğa bazı hurafeleri, tabuları, mantık dışı inançları kazandırmada etkilidir. 4-)İnsanlar yanlış yapabilen varlıklardır. 5-) ADT, insanların bilinç dışı ve bilinç gibi parçalara bölünemeyeceğini savunur. Bilinçdışı olarak adlandırılan şeylerin de aslında bilinçte yer aldığını iddia eder.
Akılcı Duygusal Terapiye Göre Psikolojik Sağlık Akılcı-Duygusal Terapiye göre psikolojik sağlığı bozan başlıca neden, akılcı olmayan düşüncelerdir. Ellis, psikolojik sağlığı bozan bu akılcı olmayan düşüncelerin temellerini batı toplumu insanlarının, kendileri hakkında geliştirdikleri ortak bazı sayıtlılarda görmektedir. Bu sayıtlıların ise duygusal bozukluklara yol açtığını ileri sürmektedir. Söz konusu sayıltılar (temel akılcı olmayan düşünceler) şöyle sıralanmaktadır:
Kişi, çevresindeki hemen herkes tarafından beğenilmeli ve sevilmelidir. Kişinin kendini yaralı ve değerli biri olarak algılaması için yeterli ve başarılı olması gerekir. Bazı kişiler kötüdür kusurludur ve cezalandırılmalıdır. Olaylar kişinin istediği gibi gelişmezse bu bir felakettir. Mutsuzluk dış olaylardan kaynaklanır ve bireyin onun üzerinde hiçbir denetimi yoktur.
Kaygının nedeni, tehlikeli ve korku erici şeylerdir Kaygının nedeni, tehlikeli ve korku erici şeylerdir. Bunların meydana gelme olasılığı sürekli olarak engellenmelidir. Bazı güçlüklerden ve sorumluluklardan kaçmak onlarla yüzleşmekten daha kolaydır. Kişi başkalarına bağımlı olmalı, güvenebileceği ve danışabileceği kendisinden güçlü biri olmalıdır. Geçmişteki yaşantılar ve olaylar bu günün davranışlarını belirler. Her sorunun her zaman tam ve doğru bir çözümü vardır. Kişi başka insanların sorunları ve rahatsızlılarına ilişkin üzüntü duymalıdır.
Mantıksız düşüncelere neden olan bazı alışkanlıklarımız bulunmaktadır Mantıksız düşüncelere neden olan bazı alışkanlıklarımız bulunmaktadır. Bunlar şunlardır: Filtreleme, Aşırı Genelleme, Etiketleme Kutuplaşmış Düşünce Zihin Okuma Felaket Tellallığı / Facialaştırma Kontrol Yanılgısı –Meli, -Malı ‘ lamak Değiştirme Yanılgısı Suçlama Fedakarlık Seferberliği
Mantıksız İnançları Değiştirme İlk olarak, Ellis büyük ölçüde mantıksız inançların (ABC çerçevesi bakımından) değiştirilmesi üzerinde odaklaşmaktadır. Böylece ADT’nin temel amacı, mantıksız ve işlevsel olmayan inançların yerine mantıklı ve işlevsel inançları yerleştirmektir. İkinci olarak, ADT kuramında ABC çerçevesi yeterli olmakla beraber, bunun psikoloji uygulamaları bakımından ABCDE çerçevesine doğru genişletilmesine gerek duyulmaktadır. D aşaması, mantıksız inançların tartışılmasını ve çürütülmesini ifade etmektedir.
Aktif-öğretici bir yaklaşım Üçüncüsü, ADT mantıksız inançları mantıklı inançlarla değiştirmeye üç şekilde odaklaşır: Aktif-öğretici bir yaklaşım Model olmayı ve teşvik etme Ev ödevlerini, yaratıcı teknikleri ve kendini-pekiştirmeyi Bilişsel Olarak Duygusal Olarak Davranışsal Olarak
ABC ÇERÇEVESİ A Harekete Geçirici Olay B A hakkındaki inançlar Mantıklı İnançlar Mantıksız İnançlar C A hakkındaki inançların sonuçları İstendik Sonuçlar İstenmedik sonuçlar D Akılcı olmayan in irdeleme,sorgulama ve meydan okuma süreci E Bilişsel yapı üzerindeki etkisi
TERAPİ SÜRECİ ADT kuramında süreç, akla uygun olmayan düşünce ve davranışların akıl ve mantıkla iyileştirilmesini içermektedir. Terapi sürecinde ilk olarak; danışana, mantıksal düşünmede düştüğü hatalar gösterilmektedir. İkinci basamakta; danışana, mantık dışı düşünmekle problemini ve rahatsızlıklarını daha fazla artırdığı ve sürdürdüğü gösterilmektedir. Danışmada, düşünme yollarını değiştirmesi için yapılan yardım, terapisinin üçüncü basamağı olmaktadır. Danışana akılcı yaşam felsefesi ve davranış tarzı kazandırma sürecin son basamağıdır.
Terapinin Amaçları Kendine İlgi Duyma Toplumsal İlgi Kendini Yönetme Hoşgörü Belirsizliğin Kabulü Bağlanma Bilimsel Düşünme Kendini Kabul Etme Risk Alma Ütopyacı Olmama
Terapistin İşlevi Terapistin esas görevi, danışana kendini anlama ve değerlendirme yollarını öğretmektir. Terapist; yöneltici, ikna edici ve öğretici yöntemler kullanır.
Albert Ellis, Akılcı-Duygusal Terapiyi uygulayan terapistin terapi sürecindeki davranışlarını şöyle sıralamaktadır: Davranış bozukluklarına yol açan bazı temel akılcı olmayan düşünceleri araştırması için danışanı zorlar. Kendi düşüncesini geçerli kılması için danışanı mücadeleye davet eder. Danışanlara düşüncelerinin mantıksız yapısını gösterir.
Danışanın akılcı olmayan inançlarını en aza indirgemek için akılcı çözümlemeler kullanır. Danışanın akılcı olmayan inançlarını ileride ne gibi duygusal ve davranışsal bir takım rahatsızlıklara neden olabileceğini gösterir. Danışanın akılcı olmayan düşünceleri ile mücadele etmek için mizaha başvurur. Danışanın akılcı olmayan düşüncelerinin daha akılcı olan düşüncelerle nasıl değiştirilebileceğini açıklar. Danışana akılcı bir biçimde düşünmek için bilimsel yöntemi nasıl uygulayabileceğini öğretir.
Danışma Sürecinde Danışanın Geçirdiği Yaşantı: Danışanın danışma sürecindeki temel yaşantısı içgörü kazanmasıdır. Ellis 1967’ de içgörü, “danışanın kendi sorunlarının nedenlerini öğrenmesi veya görmesi ve bu bilgileri sorunlarının sorunlarının çözümüne uygulamak için enerjik bir biçimde çalışması” olarak tanımlamıştır. İçgörünün üç düzeyi vardır:
1-)Danışan, mevcut nevrotik davranışlarının bir geçmişi olduğuna inanır. 2-)Danışan akılcı olmayan inançlarının önceden içselleştirildiğine inanır. 3-) Danışan kendisi için akılcı olmaktan başka daha iyi bir yol olmadığına inanır.
Terapistle Danışan Arasındaki İlişki Ellis’ e göre terapist ile danışan arasında sıcak bir ilişki olması etkili kişilik değişimi için ne gereklidir ne de tek başına yeterli bir durumdur. Ellis, terapistin kişisel yakınlık göstermeden de başarılı olabileceğini belirtmektedir.
Ellis, terapistin terapi sürecinde danışana model olmasını da önermektedir. Terapi sürecinde terapist, kendisini duygusal yönden yoğun bir biçimde rahatsız eden ve akılcı olmayan düşünce yapısına sahip biri olmadığını danışana model olarak gösterir
Terapi Teknikleri A-B-C-D Modeli: Terapistin ilk amacı danışana ABCD modelini öğretmektir. Yüzleştirme: Yanlış inançlar ortadan kaldırılmak için kullanılır. Çelişkilere dikkat çekilir. Bir duygu ve davranışın başka bir duygu ve davranış ile ilişkisi gösterilir.
Değerlendirme: Yanlış inançların kişiye ne kazandırdığı ve ne kaybettirdiğinin değerlendirilmesi yapılır. Yorumlama: Akılcı-Duygusal terapist ilk seansta danışanda duygusal rahatsızlılara yol açan mantık dışı inanışları yorumlamaya başlar. Terapist aktiftir ve danışanın mantıkdışı inanışlarını açıklamasını beklemez. Akılcı-duygusal terapi eğitimi gördüğü ve bir çok danışanla karşılaştığı için terapist bu inanışların ne olduğunu tahmin edebilir.
Eleştiri Tekniği: Danışman eleştiri tekniği kullanarak genel ve akıcı olmayan düşünceleri eleştirir ve danışanı daha akılcı görüşler benimsemesi konusunda teşvik eder. Çürütme Tekniği: Terapistler danışma sürecinde eleştiri tekniğini destekleyici nitelikte rol oynayan çürütme tekniğini de kullanarak danışanların bilinç düzeylerini daha olgun ve mantıksal bir düzeye getirirler.
Ödevlendirme Tekniği: Akılcı- Duygusal terapide kullanılan bilişsel teknikler arasındadır. Terapist danışanlardan kendi problemlerini liste halinde sıralamalarını, kesin buldukları düşünceleri arayıp bulmalarını ve bunlarla mücadele etmelerini ister. Onlara ödev verir. Bu da “gereklilikleri” ve “olması gerekenleri” ortay çıkarmanın bir yoludur. Espri-Güldürü Tekniği: Terapistler danışanlarının duygularında ve davranışlarında daha mantıklı olabilmelerini sağlamak ve danışanlara mantık dışı ve saçma inanışlarını göstermek amacıyla espri-güldürü tekniği kullanılır. Terapist gerekli gördüğünde grubu, danışanın saçma düşüncelerine güldürür.
Tartışma Tekniği: Terapist danışanın mantık dışı düşüncelerini tartışarak danışana problemleriyle nasıl başa çıkacağını gösterir.
Daha büyük bir bilişsel terapi programının bir parçasıdır. Kendini Eğitme Daha büyük bir bilişsel terapi programının bir parçasıdır. Bu yöntemi kullanan terapistler,danışanların sıkıntı yaratan duygulara yol açan düşüncelerini tanımlamalarını ve bunların yerine daha uyumlu düşünme yöntemlerini benimsemelerini sağlar.Danışanlar ayrıca sıkça sorun yaratan durumlarla başa çıkmalarını sağlayacak belirli bilişsel stratejiler geliştirirler.
Sık tekrar eden sorunların bir nedeni de bazı insanların genellikle zarar verici düşünme tarzına sahip olmasıdır Kendini eğitme yöntemini kullanan terapistler,kendine zarar verici düşünceleri daha uygun ve olumlu düşüncelerle değiştirmeyi denerler. Bu kişiler için ne yapılabilir?
Kendini eğitme yöntemini kullanan terapistler,karşılaştıkları her stresli deneyim için danışanlarına içsel konuşmalar hazırlamalarını söyler.
Akılcı-Duygusal Terapinin Diğer Terapilerle Olan Benzerliği Akılcı-Duygusal Terapi, en çok Adlerian Terapiye benzer. Adler, insanların değer sistemlerine göre hissettikleri ve davrandıkları görüşünün öncüsü olmuştur. Adler’in kendisini bir psikanalist değil de bir bireysel psikolog tanımlaması onu Akılcı-duygusal Terapiye daha çok yaklaşmaktadır. Akılcı-duygusal terapi, Davranışçı terapiye de, benzemektedir. Çünkü bir çok davranışçı kullanmaktadır. Ev ödevleri verdiği için Eysenck, Akılcı-Duygusal Terapinin terapistlerini birer davranışçı terapist olarak nitelendirmektedir.
Ellis, Akılcı-Duygusal Terapinin, Danışandan Hız Alan Terapiye amaçlar yönünden benzerlik gösterdiğini ileri sürmektedir. Akılcı-Duygusal Terapi, bireyin kendisi için olumlu bir biçimde düşünmesini sağlamaya, suçlayıcı olmamasına, yaptıkları kötü olsa bile kendisini olumsuz bir biçimde değerlendirmemesine çalışır. Fakat, bunu çok daha yöneltici ve etkin bir biçimde yapar. Danışandan Hız Alan Terapide olduğu gibi, Akılcı-Duygusal Terapinin amacı da, bireyin önemli hatalarına karşın kendisini kabul etmesidir.
Ellis’ e göre Akılcı-Duygusal Terapi, Var Oluşçu Terapiyle de insanın değerli olduğu konularında da benzerlik göstermektedir. Ellis’ e göre Victor Frankl gibi terapistler etkin ve yöneltici oldukları için Akılcı-Duygusal Terapinin terapistlerine daha çok benzemektedirler. Her iki terapide de, danışanın koşulsuz olarak kendisini kabul etmesi için çaba gösterilmektedir.
Akılcı-Duygusal Terapinin Diğer Terapilerden Olan Farkı Akılcı-duygusal Terapiye göre çoğu terapist farkında olmadan danışanın kendini iyi hissetmesi için uğraşmaktadır. Böylece, bir çok psikanalitik, davranışçı, varoluşçu ve gestalt terapisti danışana nasıl hoş bir yaşantı geçireceğini gösterir. Oysa ki, Akılcı-duygusal Terapiye göre bunların pek bir yararı yoktur. Çünkü, danışan o zaman kendisini daha kötü duruma sokan düşünce sistemi ile uğraşmaz.
Akılcı-Duygusal Terapiyi uygulayan terapist, danışanın kendisini yenilgiye uğratan inançlarını görüp bunlarla mücadele etmesini sağlar. Çok etkin ve yönelticidir. Diğer yaklaşımları uygulayan terapistlerin çoğundan ev ödevleri vermesi açısından farklılık gösterir. Akılcı-Duygusal Terapi, kişiyi o anda bulunduğu yerde ele alır. Geçmişi ile çok ilgilenmez. Duygusal olarak neden ve nasıl rahatsızlandığı önemli değildir. Danışan şimdi rahatsız durumdadır ve mutlaka bir saçma düşünceye inanmaktadır. Bu saçma düşünceyle burada ve şimdi uğraşılmaktadır.
Sınırlılıkları ADT, fazlaca zihinleştirilmiş ve duygudan yoksun olması, telkine fazlaca yer vermesi, aşırı otoriter ve yönetici olması konularında eleştirilmektedir. Bu yöntemin, danışmanın düşünce ve değerlerini danışana aktarmasına fazlası ile imkan verdiği belirtilmektedir. Aklın ve mantığın rolüne aşırı yer verilmiştir. Bunun yanında duygular ve terapötik ilişkinin önemi geri plana itilmiştir.
Çoğunlukla danışanların kendilerine gerçekleştirme ve kapasitelerini artırmada onlara yardımcı olmalıdır ancak bazı ciddi psikotik ve ağır derecedeki zihinsel yetersizlikler gösteren kişilere yardımda yetersiz kalmaktadır. Bu yöntem, karakter bozukluğu ve diğer psikotik reaksiyon gösteren bireyler gibi terapide çalışmak için uygun olmayan veya problemlerini kabul etmeyen bireyler için daha az etkilidir. Bu yöntemin, genç ve zeki danışanlar için daha etkili olduğu belirtilmektedir.
Bilişsel Yaklaşımın Güçlü Yönleri ve Eleştirisi Görüşlerinin çoğunun deneysel araştırma bulgularından evrilmiş ve gelişmiş olmasıdır. Psikolojinin güncel ruhuna uygun düşmesidir. Bilişsel kavramları inceleyen makalelerin ve doktora tezlerinin sayısı son 30 yılda büyük artış göstermiştir.
Eleştirilir Bilişsel yaklaşıma sıkça yönlendirilen bir eleştiri, bazen kavramların deneysel araştırma için çok soyut kaldığıdır. Bunlarla bağlantılı bir soru da bu kavramları davranıştaki bireysel farklılıkları açıklamakta kullanılıp kullanamayacağızdır. Bazı eleştirmenler bilişsel kuramcılar tarafından kullanılan kavramların çoğunun çok soyut olduğundan yakınır.
Başka eleştirmenler de davranışı açıklamak için bilişleri kullanmanın her zaman gerekli olup olmadığını sorgular. Bilişsel yaklaşıma yapınla bir eleştiri de bu yaklaşım çerçevesinde yapılan tüm çalışmaları düzenleyen genel bir modelin bulunmamasıdır. Belki bilişsel kuram hala gelişim aşamasında olduğu için, kuramı ve araştırmayı düzenlemek ve yönlendirmek için henüz tek bir model yoktur.
Bilişsel Terapi Aaron T.Beck (1921- )
Aaron Beck ve Albert Ellis (2000)
Beck’in Bilişsel Terapisi Beck ilk olarak depresyonun gelişimini bilişsel olarak açıklamış ve bilişsel terapiyi depresyonun tedavisinde kullanmıştır. Başlangıçta bilişsel terapinin başka bozukluklarda kullanılıp kullanılamayacağı konusunda tereddütleri olmuş ancak çok sonraları yöntemi başka bozukluklara da uyarlamıştır.
Bilişsel Terapide Temel Kavramlar Olumsuz Üçlü Özellikle depresyonda görülen bir durumdur. Kişinin kendisine, çevresine ve geleceğine yönelik olumsuz düşüncelerinin olmasıdır.
Bilişsel Terapide Temel Kavramlar Şemalar Beck’ e göre çocukluk çağındaki yaşantılar kişide bazı temel düşünce, varsayım ve inanç sistemlerinin oluşmasına neden olur. Bu temel düşünce ve varsayımlara şema denir. Bu şemalar ileride kişinin kendisine, yaşadığı dünyaya ve geleceğe ilişkin algılarını ve bunlardan yola çıkarak geleceğe ilişkin beklentilerini şekillendirir. Şemalar, katı ve değişime dirençlidirler. Ancak patoloji için tek başlarına yeterli değildirler.
Başarılı sayılmak için her alanda başarılı olma zorunluluğunu hissetme Örneğin: Birey ne yaparsa yapsın kendisini değerli hissedebilmesi için başkalarının onayına ihtiyaç duyması Başarılı sayılmak için her alanda başarılı olma zorunluluğunu hissetme Yaşamda her şeyin kontrol edilebileceğine inanma Bu çeşit fikir ve inançlar sürekli olarak bilişsel çarpıtmalarla desteklenmektedir.
Bilişsel Terapide Temel Kavramlar Olumsuz Otomatik Düşünceler Kişide hoş olmayan duygulara (üzüntü, suçluluk, öfke, kaygı vb.) yol açan olumsuz düşüncelerdir. Bunlar kişiye mantıklı gelirler. Temeldeki şemaları yansıttıkları için yaşanan kritik olaylarla şemaları biraz daha besleyerek onların kalıcılığını artırırlar. Otomatik düşünceler, kişinin içinde bulunduğu durumla ilgili bilgi ve verilerin işlenmesi sırasında oluşan bilişsel hataları içerirler.
Bilişsel Terapide Temel Kavramlar Bilişsel Hatalar Gerçekliği konusunda yeterince veri olmayan bilgilerin yanlı ya da hatalı olarak işlenme biçimlerini yansıtırlar. Beck’in ileri sürdüğü temel bilişsel hatalar şunlardır: Seçici Soyutlama: Bir durumun seçici olarak belirli bir ayrıntısına odaklanılarak, diğer özelliklerin göz ardı edilmesidir. Abartma: Olumsuz olayları büyütmedir. Küçümseme: Olumlu olayları küçümsemedir. Aşırı Genelleme: Bir tek olaydan genel kurallar çıkartma Kişiselleştirme: Günlük aksiliklerden kendini sorumlu tutmadır. Ya hep ya hiç tarzı düşünme: Olayların siyah ya da beyaz, çok kötü ya da çok iyi gibi iki uçta algılanması Keyfi çıkarsama: Kanıt olmadan ya da aksi yönde kanıtlar olduğu halde bazı sonuçlara ulaşma
Terapinin İşleyişi Önce danışanın sorunlarını anlamaya odaklanılır Duygusal problemin ortaya çıkmasına neden olan otomatik düşünceler incelenir. Bunu yaparken çeşitli sorularla hastaya yardımcı olunur Hastanın tekrarlayan olumsuz otomatik düşüncelerini tanıması için kayıt tutturulabilir. Olumsuz otomatik düşünceler bulunduktan sonra bunların gerçekçi olup olmadığına yönelik sorgulama yapılır. Bu sorgulamada, 1- Bu düşüncenin doğruluğunu gösteren kanıtlar neler? 2-Bu şekilde düşünmenin yararları ve zararları neler? 3- Ne tür bir mantık hatası yapıyorum?
Terapinin İşleyişi Otomatik düşüncenin hatalı ve kişi için zararlı olduğu ve gerçekçi olmadığı anlaşıldıktan sonra alternatif düşüncenin ne olabileceği tartışılır. Bunu kolaylaştırmak için şu sorular sorulabilir: - Kendinizi daha iyi hissettiğiniz bir zaman olsa ne düşünürdünüz - Güvendiğiniz bir kişi olsa bu durumda ne düşünürdü? - Bir arkadaşınız size bunu anlatsa ona ne derdiniz?
Şemalarla Çalışma Hasta, olumsuz otomatik düşünceleri tanıyıp, sorgulayarak alternatif düşünce tarzlarıyla onları değiştirme becerisi kazandıktan sonra, tedavide iyileşmenin daha kalıcı olabilmesi için şemaları oluşturan temel varsayımların sorgulanması gerekir. Ancak bu işlevsel olmayan varsayımların (temel inançların) ortaya çıkarılması otomatik düşüncelerin ortaya çıkarılmasından daha zordur. Bunları ortaya çıkarmak için bazı ipuçlarından faydalanılır. 1- Tedavi sırasında bir araya gelen ortak düşünceler ve temalardan yola çıkarak 2- Bu duyguyu ilk defa ne zaman hissetmiştin gibi sorularla 3- Aşırıya kaçan duyguların araştırılmasıyla 4- Aşağı inen oklar tekniğiyle. (burada otomatik düşünceyi değiştirmek yerine farz edelim ki bu doğru, bunun senin için anlamı nedir? gibi tekrarlayan sorular sorarak temel varsayımlara ulaşır)
Şemalarla Çalışma İşlevsel olmayan varsayımlara (şemalara) ulaşıldıktan sonra bunların değiştirilmesi aşamasına gelinir. Bunun için şu sorular sorulabilir: 1- Bu varsayım ne kadar gerçekçi? Ya da gerçek hayata uygulanabilir mi? 2- Bu varsayımın yararları ve zararları neler? 3- Bu varsayımlar nereden geliyor? Erken yaşam olaylarına dayanıyorsa, bunların şimdiki yaşam koşullarına uymadığı gösterilebilir 4- Bu varsayımın alternatifi ne olabilir? Örneğin; “hayatla tek başıma mücadele etmeli kimseden yardım almamalıyım” yerine, “ben bir insanım benim de yardıma ihtiyacım olabilir” ya da “problemlerle mücadele etmek güzel ama hepsiyle tek başıma mücadele edemem” düşünceleri gelebilir.
Hem otomatik düşüncelerin hem de şemaların değiştirilmesinde davranışsal denemeler kullanılabilir. Örneğin kişiden varsayımın tam tersi yönde bir davranış deneyerek bunun sonucunu görmesi istenebilir. Örneğin yardım isteyemeyen birine gerekli olmadığı halde birinden yardım istemesi yönünde ödev verilerek sonuçları gözlemesi ve sonucun düşüncesiyle tutarlı olmadığını görmesi sağlanabilir.
SAYGILAR SUNARIZ.