Kardeşler arası ilişkileri belirleyen önemli faktörLER
Kardeşler Arası İlişkiyi Belirleyen İki Önemli Faktör Vardır: 1.Annenin tutumu 2.Çocuğun sosyal yeri ve özellikleri(sıra,yaş,cinsiyet vb.)
Anne – çocuk arasında bir sevgi bağı vardır Anne – çocuk arasında bir sevgi bağı vardır. Kardeşler arası ilişkilerin büyük kısmını anne-çocuk arasındaki sevgi bağı belirler. Çoğunlukla çocuk annenin sevgi dağıtımında kendisinin eksik bırakıldığı duygusuna kapılır. Bu da kardeşler arası rekabete yol açar. Aslında, annelerin rekabet duygusunu engelleyememesi eşit dağıtım yapıp yapmadıklarına ilişkin kaygıya dayanır.
Sevginin olduğu her yere kıskançlıkta girer. Kardeş kıskançlığı; Annenin bu konuda çok ihmalkar olduğu durumlarda, Annenin bu konuda çok dikkatli olduğu durumlarda önemli boyutlara gelir
Çocukluk problemlerini yeniden yaşayan veya evliliği iyi gitmeyen anne; Aşırı şekilde çocuğa bağlanır. Çocuklarından beklenti içine girer. Sonuçta her çocuk bu beklentilere farklı karşılık verdiği için rekabet yaratır. Çözüm : Anne yeterli uzaklık bırakan, çocuklarına sıcak anne sevgisini gösterebilen ve karşılık beklemeyen bir tutum sergilerse rekabet yaratmaz. Kardeş ilişkilerinde babanın rolü azdır. Genelde; Anne davranışını destekler. Davranışın devamını sağlar. NOT: Anne-baba kardeşlerden birini evin gözdesi yaparsa, kardeşler arası düşmanlık başlar.
Çocuklar arası problemlerin çözümünde; Zeki, mantıklı, adil bir yol izlenmeli, Çocuklar arasında dengeli ilişkiler kurulmalıdır. Çocuklar arasında haklı ve haksızı ayırmak mümkün değilse; ya durumla hiç ilgilenmemek, ya da ikisini de cezalandırmak gerekir. Bu tek tarafı suçlamaktan daha iyidir.
Çocuklar genellikle yetişkinlerin yanında kavga ederler Çocuklar genellikle yetişkinlerin yanında kavga ederler. Amaç dikkat çekmektir. Bu durumda; Ya ilgisiz kalınır. Ya da problemlerini dışarıda çözmeleri gerektiği kesin bir dille anlatılır. Çocuğun doğuş sırası anne-baba ve kardeşler karşısındaki tavırlarını belirler. Şimdi bunları inceleyelim:
Büyük Çocuk: Ailede iyi bir yere sahip olduğu düşünülür. (Kalabalık ailede bu geçersizdir.) Anne sevgi ve ilgisi ona aittir.(Yeni bir kardeş gelinceye kadar) Kardeş gelince sevgi paylaşmak ve statü kazanmak için mücadele başlar. İlk denemeler hep onun üzerinde yapılır. Kardeş gelecekse, çocuk önceden hazırlanmalıdır. Bebek doğunca taşıyabileceği kadar sorumluluk verilmelidir. Küçük çocuğun yanında küçük düşürülmemeli, kıyaslama yapılmamalıdır. Aşırı ayrıcalıklar verilmemelidir. Yaşının üstünde davranışlar beklenmemelidir.
Ortanca Çocuk: En şanssız ve en az ilgi gördüğünü düşünen çocuklardır. Uyum ve davranış bozukluğu olan ve suçlu çocuklar genelde ortanca çocuklardan çıkar. Diğer kardeşleri kadar yetenekli olmadığını düşünür, sürekli yarış içindedir. Tepkici, başkaldırıcı olabileceği gibi ezik ve karamsar da olabilir. Aile içinde bir yeri olduğunu hissettirmek gerekir. Kaldırabileceği kadar sorumluluk verilmeli ve başarabileceği söylenerek buna inanması sağlanmalıdır. Gereği kadar sevgi gösterilmelidir.
Küçük Çocuk: Ailenin ilgi merkezidir. (İleride bunu çevresinden de bekler.) Hep korunan kollanan çocuklardır. Kendinden yetenekli kardeşlerinin yanında kendilerini yetersiz hissederler. Büyük kardeş baskısı kalıcı davranış bozukluğuna neden olur. Hep çocuk kalır, ben merkezci tavırlar geliştirebilir. Kendi ayakları üzerinde durmasına izin verilmelidir. Diğer kardeşlerin yanında küçük düşürülmemelidir.
ÖDÜL – CEZA VE PEKİŞTİREÇ Ödüllendirici yaklaşım ile şımartmayı eş tutamayız. Şımartmak: çocuğu karşılaştığı zorluklardan sağlıksız dozda korumaktır; ya da çocuğun karşısında zayıf kalıp, pes etmektir.
İdeal ödüller * Çocukla göz kontağını korumak, * İlgiyle dinlemek, * Zaman ayırmak, * Hayranlık ve sevinç göstermek, * Başarılarını fark ederek, yanlışlarını görmezden gelmek.
Sık sık ideal ödüllerle ödüllendirilen çocuk: - Kendine güvenir, - Kendini değerli ve önemli hisseder, - Başkaları ile rahatça ilişki kurabilir, - Rahat konuşur, - Sorulara ve eleştirilere rahatça cevap verebilir, - Duygu ve düşüncelerini rahatça ifade edebilir, - Yeni şeyleri deneme cesareti vardır.
Ceza denince akla hemen sadece bedeni ceza gibi cezalar geliyor Ceza denince akla hemen sadece bedeni ceza gibi cezalar geliyor. Oysa aşağıda sıralanan davranışlar da bedeni cezalar gibi, hatta ondan da fazla zarar vericidir. Bunlara, "duygusal şiddet uygulamak" da denebilir : - Çocuk konuşurken başka yöne bakmak, - Dinlememek, - Başarılarını görmezden gelmek, - Eleştirmek, - Tehdit etmek, - Cevaplarının olumsuz olduğunu bildiğimiz soruları yöneltmek, - Suçlamak, - Aşağılamak, - Çocuğun arzu edilen tarzda olmayan (=başarısız) davranışlarını, olumlu davranışları olan çocuklarla karşılaştırmak, - Yapabileceğinden fazlasını beklemek, - Soğuk ve ilgisiz davranmak
Çocuk bu şekilde cezalandırıldığında; - Kendine güvensiz, - Ürkek - Huzursuz, - Sık sık yanlış yaptığını düşünen, - Kendini önemsiz hisseden, - Konuşurken gözlerini kaçıran, - İş yapmaktan keyif almayan , - (belki de ) saldırgan biri olur.
Cezalandırılan yanlış davranış başlangıçta hemen ortadan kalktığından, yetişkinler cezanın uygun bir eğitim aracı olduğu izlenimine kapılırlar. Ceza geçici çözümdür. Çocukta iç görünün gelişmesini engellediğinden, çocuk istenilen davranışı kendiliğinden ortaya koyamaz ve cezanın etkili olabilmesi için dozunun giderek arttırılması gerekir. Ceza yetişkin - çocuk ilişkisini bozar; çocukta öç alma duygusunu geliştirir; çocuğa ( özellikle zayıflara karşı) saldırganlığı öğretir. Cezalandırılması ihtimali olduğunda çocuk suçunu / yanlışını itiraf edemez. Özellikle, sadece olumsuz davranışları ile ilgiyi üzerine çekebilen çocukta olumsuz davranışlar giderek artar
Dayak en ağır bedeni cezalardandır Dayak en ağır bedeni cezalardandır. "Elimizin arada bir sadece şöyle bir kaymasının zararı yoktur!" diyemeyiz. Çocuğun elinin üzerine vurulan ufak bir fiske, onun kişiliğine saldırıdır. Bu arada, elin şöyle bir kayması ile, bedeni cezalara eğilimli oluş arasında önemli bir fark bulunduğunu da vurgulamalıyım. Bu farkı çocuk da algılar. Bizden çok iri birinin karşısında çaresiz bir şekilde durduğumuzu ve onun bize vurduğunu düşünelim. Çocuk da işte böyle bir çaresizlik hisseder. Bu güç karşısında siner ve kaçış yolları arar... Öfkesini zayıflara boşaltır. Döven yetişkin çaresizdir. Aslında cezalarda biraz da intikam duygusu gizlidir: "Beni üzdü, ben de onu üzeyim!" gibi. Ceza veren yetişkin, cezanın arkasından suçluluk duygusu yaşayabilir. Bu da çocukla ilişkilerini daha içinden çıkılmaz hale getirebilir.
Bazen cezadan başka çare bulamayabiliriz. Böyle bir durumda anlamlı cezalar vermeliyiz ki bir işe yarasın. Örneğin, çocuğumuz zamanında yatmıyor... Zamanında yatmazsa, ona hikaye okuyacak zamanda kalmayabilir. Ceza vermek durumunda isek şu hususlara dikkat etmemiz gerekir: (1) Önce yanlış davranışın analizi yapılır. "Bu davranış hangi durumlarda ortaya çıkıyor?", "Öncesinde ne olmuştu?" gibi... (2) Ceza belirlenir ve (3) uygulanır. Cezadan önce (1) çocuğa (mümkünse) niçin öyle yapılmaması gerektiği hatırlatılır. Çocuk istenmeyen davranışı sürdürürse, (2) böyle yapmaya devam ederse, nasıl bir önlem alınacağı bildirilir. Bütün bunlara rağmen istenmeyen davranış yinelenirse (3) ceza mutlaka uygulanır. Burada "ceza" sözcüğü ile ifade edilen şey, istenmeyen davranışın yol açtığı sonuçlarla doğrudan bağlantılı bir tedbir almaktır.
Eğer ceza vermek durumunda kalırsak, cezanın etkili olabilmesi için; *istenmeyen davranışın hemen ardından verilmesi; *Çelişkisiz olması, *Dozunun ayarlı olması; *Kaçış olanaklarının bulunmaması; *Süresinin uzun olmaması *Arkadaşlarının gözünde itibarını arttırıcı olmaması gerekir.
Anlatılanların tamamına uyularak verilen cezalar, giderek cezaların azalmasına ve ortadan kalkmasına yol açabilir.