Hoşgörü tahammül katlanma başkalarının görüşlerine saygı duyma kendi görüşümüze aykırı düşen görüşlere sabırla ve taraf tutmadan katlanma demektir. Hoşgörülü olmak insanlarla ilişki kurmanın en iyi yoludur. Hoşgörü özünde kendini bilmektir. Hoşgörü insanın özüdür.
Hoşgörülü olmak insana ne kazandırır? Hoşgörü dünyamızdaki kültürlerin zengin çeşitliliğini ifade biçimlerini ve insan olmanın yollarını kabul etmek bunlara saygı göstermek bunların değerini bilmektir. Hoşgörü bilgiyle açıklıkla iletişimle ve düşünce vicdan ve inanç özgürlüğüyle beslenir. Hoşgörü çeşitlilik içindeki uyumdur. Hoşgörü yalnızca ahlaki bir görev değil aynı zamanda siyasi ve hukuki bir gerekliliktir. Barışı olanaklı kılan erdem yani hoşgörü barış kültürünün savaş kültürüyle yer değiştirmesine katkıda bulunur.
Hoşgörü kabullenme lütfetme veya göz yumma değildir Hoşgörü kabullenme lütfetme veya göz yumma değildir. Hoşgörü hepsinin üzerinde başkalarının evrensel insan haklarının ve temel özgürlüklerinin tanınmasıyla teşvik edilen etken bir tavırdır. Hoşgörü hiçbir koşulda bu evrensel değerlerin ihlal edilmesini meşrulaştırmak için kullanılamaz. Hoşgörü bireyler gruplar ve Devletler tarafından uygulanır.
Hoşgörü insan haklarını çoğulculuğu (kültürel çoğulculuğu da içine alan) demokrasiyi ve hukuk devletini destekleyen sorumluluktur. Hoşgörü dogmatizmi ve mutlakçılığı reddetmeyi içerir ve uluslararası insan hakları mevzuatına yerleştirilmiş standartları onaylar.
İnsan haklarına saygıyla tutarlı olarak hoşgörü uygulaması toplumsal adaletsizliğin hoş görülmesi veya inançların terk edilmesi veya zayıflatılması anlamına gelmez. Hoşgörü kişinin kendi inançlarına bağlı olmakta özgür olması ve başkalarının da kendilerine ait inançlara bağlı olduğunu kabul etmesi demektir. Hoşgörü görünüşü durumu konuşması davranışı ve değerleri doğal olarak farklı olan insanların barış içinde ve oldukları gibi yaşama hakkına sahip oldukları gerçeğini kabul etmek demektir. Hoşgörü aynı zamanda birisinin görüşlerinin zorla başkalarına kabul ettirilmemesi demektir.”
HİKAYE Çölde yolculuk eden iki arkadaş hakkında bir hikaye anlatılır. Yolculuğun bir aşamasında iki arkadaş tartışırlar biri ötekine bir tokat atar. Tokadı yiyenin canı çok yanar ama tek kelime etmez ve kum üzerine şu sözleri yazar BUGÜN EN IYI ARKADASIM BANA BIR TOKAT ATTI ! Yıkanabilecekleri bir vahaya rastlayana dek yürümeyi sürdürürler. Tokadı yiyen yıkanırken bir batağa saplanır, boğulmak üzereyken arkadaşı tarafından kurtarılır. Boğulmak üzere olan arkadaş tam kurtulduktan sonra bir kaya parçası üzerine şu sözleri kazır: BUGÜN EN IYI ARKADASIM BENIM HAYATIMI KURTARDI ! Tokadı vuran ve sonra arkadaşının hayatını kurtaran kişi ona şöyle der; senin canını yaktığımda bunu kum üzerine yazın ama şimdi kayaya kazıyorsun. NEDEN ? Öbür arkadaş ona şöyle cevap verir: Biri bizi incittiğinde bunu kum üzerine yazmalıyız ki bağışlama rüzgarı estiğinde onu silebilsin. Ama biri bize İYİ bir şey yaparsa onu kayaya kazımalı ki onu hiçbir rüzgar yok etmesin
HİKAYE Bir gün trenle seyahat eden birisi tesadüfen son derece huzursuz olan genç bir adamın yanına oturmuş. Bir süre sonra, genç adam, uzak bir hapishaneden henüz çıkmış bir mahkûm olduğunu açıklamış. Mahkûmiyeti ailesine o kadar utanç vermiş ki, ne ziyaretine gelmişler, ne de bir mektup yollamışlar. Ama mahkum, ailesinin fakir oldukları için seyahat edemediklerini, cahil oldukları için mektup yazamadıklarını umuyor; her şeye rağmen kendisini affetmiş olmalarını hayal ediyormuş. Ailesinin işini kolaylaştırmak için, kendilerine mektup yazıp tren kasabalarının eteklerindeki çiftliklerinden geçerken bir işaret koymalarını söylemiş. Ailesi kendisini affetmişse, raylara yakın bir elma ağacına beyaz bir kurdele bağlayacaklarmış. Eğer kendisinin geri dönmesini istemiyorlarsa, hiç bir şey yapmayacaklar, o da trende kalıp başka memleketlere gidecek, belki de bir serseri olacakmış. Tren, kasabasına yaklaşırken heyecanı o kadar artmış ki, pencereden dışarı bakmaya cesaret edemiyormuş. Kompartıman arkadaşı kendisiyle yer değiştirip onun yerine elma ağacına bakacağını söylemiş. Bir dakika sonra elini genç mahkûmun koluna koymuş, “Şuraya bak” demiş. Göz pınarlarında biriken yaşlarla gözleri parlıyormuş. “Her şey yolunda, bütün ağaç bembeyaz kurdelelerle bezenmiş”. O anda bir ömrü zehirleyen tüm acılar, adeta, birden dağılmış, kaybolmuş. “Affetmezseniz sevemezsiniz. Sevgisiz hayat da anlamsızdır”
Hoşgörülü olmak ne güzel O zaman kalpler hiç kırılmaz Şefkatle yaklaşırsan başkalarına Görmezsin kusurlarını Özür dile haklı olsan da Rahat yaşanır o zaman birlikte yan yana Üzülmez hiç kimse ne sen nede başkası
«Gülümsemek, iki insan arasındaki en kısa mesafedir.» Victor Borqe
«Başkalarının iyiliği için uğraşan bir kişi, kendi iyiliğini de garanti altına almıştır.» Konfüçyüs
Yıktığın varsa yapacaksın. Ağlattığın varsa güldüreceksin Yıktığın varsa yapacaksın. Ağlattığın varsa güldüreceksin. Döktüğün varsa dolduracaksın. Çıplakları giydirecek, açları doyuracak. Az halkı çok edeceksin.
«Uygarlık demek bağışlama ve hoş görmek demektir.» Atatürk
«Hoşgörü nedir. Hoşgörü insanlığın bir parçasıdır «Hoşgörü nedir? Hoşgörü insanlığın bir parçasıdır. Hepimizin hataları ve eksikleri var; gelin karşılıklı olarak birbirimizin hata ve eksiklerini bağışlayalım, çünkü hoşgörü doğanın ilk yasasıdır.» Voltaire
Sevgi ve hoşgörüyü hayatına hayat yapan Yunus, bir gönül kazanmanın hacca gitmek kadar sevaplı ve mühim olduğunu, gönül tahtında Allah’ın bulunduğunu ve bu makamın hiç bir surette incitilmemesi gerektiğini, kalp kırıp gönül yıkmanın Kabetullah’a zarar vermekle eşit, gönül yıkan kimsenin iki dünya dada bahtsız olacağını vurgularken şöyle seslenir; Aksakallı bir koca bilemez hâli nice Emek vermesin hacca bir gönül yıkar ise Gönül Çalap'ın tahtı Çalap gönle baktı İki cihan bedbahtı kim gönül yıkar ise Yüz kez hacca vardın ise yüz kez kaza kıldın ise Bir kez gönül yıktın ise gerektir çekesin ahı Sorun bana aklı eren gönül mü yeğ Kâbe mi yeğ Ben eydürem gönül yeğdir gönüldür hakkın durağı