BİYOGRAFİ VE OTOBİYOGRAFİ Hüseyin SAY Edebiyat Öğretmeni
BİYOGRAFİ: Bilim, sanat, siyaset, ticaret, edebiyat, sosyal vb. alanlarda tanınmış insanların hayatlarını, eserlerini, başarılarını okuyucuya duyurmak amacıyla yalın bir dille, tarafsız bir görüşle yazılan inceleme yazılarına hayat hikâyesi (biyografi) denir. “Biyografi” teriminin Türkçe karşılığı “hayat hikâyesi” veya “yaşam öyküsü”dür. “Biyografi” sözcüğünün kökeni, Yunanca “bios” (hayat) ve “grafien” (yazmak) sözcüklerinin birleşiminden gelmektedir.
Biyografi, bir edebi tür olarak ilk kez 17 Biyografi, bir edebi tür olarak ilk kez 17. yüzyılda, dönemin ünlü oyun yazarı ve şairi olan John Dryden tarafından tanımlanmış. Biyografilerde kişinin yaşam öyküsü bir başkası tarafından anlatılır. Biyografilerde kişinin doğumundan itibaren çocukluk yılları, öğrenim ve meslek hayatı, yaşam tarzı, kişilik özellikleri, etkilendiği kişiler, eserleri kronolojik olarak anlatılır.
Hayatta olmayan kişilerin biyografisi yazılabileceği gibi, sağ olanların da biyografisi yazılabilir. Hayatta olmayan bir kişinin biyografisi yazılacaksa kişinin doğumundan ölümüne kadarki dönem, yaşayan bir kişinin biyografisi yazılacaksa kişinin doğumundan biyografisinin yazıldığı ana kadarki dönemi anlatılır. Biyografi türündeki yazılar birkaç sayfalık makale büyüklüğünde olabileceği gibi, bazen bir kitap boyutunda da olabilir. Sayfa sayısı arttıkça, kişinin hayatıyla ilgili ayrıntılar da fazlalaşır.
Bir kişinin biyografisini yazmak için birtakım ön çalışmalar yapmak gerekir. Öncelikle yaşam öyküsü yazılacak kişi hayattaysa kendisiyle röportaj yapılır, yakın arkadaş ve dostlarıyla görüşülür. Kişinin mektup, günlük ve anılarından yararlanılır. Biyografisi yazılacak kişinin eserleri, hakkında yazılanlar gözden geçirilir. Edebiyatçılar, yakından tanıdıkları, kendilerini etkileyen kişilere dair gözlemlerini, anılarını, değerlendirmelerini okuyucularla paylaşmak isterler. Kendilerince değerli buldukları kişilerin unutulmasına gönülleri razı olmaz. Sevdikleri kişilerin bu şekilde uzunca bir süre gönüllerde yaşamasını sağlarlar, bir anlamda onları ölümsüzleştirirler.
Biyografi Türünün Gelişimi Başarılı olmuş, insanlara hizmet etmiş kişilerin biyografilerini okuduğumuzda, kişiyi başarıya götüren yolları, verilen emekleri görme imkânı buluruz. Bu kişileri kendimize örnek alırız. Birkaç sayfalık bir biyografi yazısı, içimizdeki korkuları yok edecek, içimizdeki devi uyandıracak, bizi yüreklendirecek, bize cesaret verecek güce sahiptir. Biyografi Türünün Gelişimi Biyografi türünü yazı dilinin kullanılmaya başladığı çok eski dönemlere kadar götürmek mümkündür. Eski Yunan’da mezar taşları üzerindeki yazılar, biyografi türünün ilk örnekleri sayılır. Mısır, Babil ve Asur’da bulunan yazıtlar, ölen kişilerin hayatları hakkında kısa bilgiler içermektedir.
BATI'DA BİYOGRAFİ Türün, Batı'da bugün kast ettiğimiz anlamıyla ilk örneği 17. yüzyılda 5 din adamını yazan İngiliz biyografi yazarı Isaac Walton. 18. yüzyılda örnekler artıyor. Hatta türün başyapıtı olarak kabul edilen James Boswell imzalı "Dr. Samuel Johnson'ın Yaşamı" bu dönemin ürünü. Bu arada, Boswell'e konu olan Dr. Johnson'ın kendisi de bir biyografi yazarıdır.
TÜRK EDEBİYATINDA BİYOGRAFİ Edebiyatımızda biyografi türünün en eski örnekleri olarak “Siyer-i Nebi” adı verilen, Hz. Muhammed’in hayatını anlatan manzum eserleri verebiliriz. Tarikat büyüklerinin, evliyaların, pîr ve şeyhlerin olağanüstü hallerini, kerametlerini anlatan eserlere “menakıpname” ve “velayetname” adları verilir. Divan edebiyatında şairlerin hayatları hakkında bilgi veren eserlere “tezkire” denir. “Şuara Tezkireleri”nde (Şair Tezkireleri) şairlerin kısa hayat hikayeleri, şiirlerinden seçilmiş örnekler, şairlik yeteneği hakkında değerlendirmelere yer verilir. Edebiyatımızda ilk tezkire örneği Ali Şir Nevai’nin “Mecalisün Nefais” adlı eseridir. Edebiyatımızda biyografi türündeki yazılara eskiden “tercüme-i hal” denirdi.
TÜRK EDEBİYATINDA BİYOGRAFİ 2 Türkiye'de biyografinin ilk örneklerine 13. ve 14. yüzyılda rastlanır. Ancak bu dönemde yazılanlar, daha çok dini figürleri anlatan menkıbeleşmiş biyografiler... Kast ettiğimiz içeriğiyle biyografi türünün örnekleri ise daha geç tarihlere denk düşer. 16. yüzyılda İdris-i Bitlisi, "Sekiz Cennet"te, Osmanlı Devleti'nin ilk 8 hükümdarını anlatır; Türk edebiyat tarihinde biyografi daha çok, din ve devlet adamlarının yaşamlarına yönelir. Nihayet 19. yüzyıla gelindiğinde modern anlamda biyografi yazarlığı da başlar. Namık Kemal 1881 tarihli "Evrak-ı Perişan" isimli eserinde Selahaddin-i Eyyubi, Fatih Sultan Süleyman, Yavuz Sultan Selim ve Emir Nevruz'u; Recaizade Ekrem, "Kudema'dan Birkaç Şair"de Osmanlı şairlerini yazar. Yine 19. yüzyıl ile 20. yüzyılın başlarında kimi meslek gruplarını anlatan biyografilerle karşılaşırız; "Türk Kemankeşleri" ve "Türk Hekimleri" gibi.
ÖZELLİKLERİ 1.Kişilerin yaşamı tarafsız bir bakış açısıyla yazılmalıdır. 2.Bilgi, belge ve tanıklara başvurulmalıdır. 3.Gerçekçi bir anlatım kullanılmalıdır. 4.Kronolojik sıra izlenmelidir. 5.Biyografide kişinin önemi, değeri, benzerlerinden farkı belirlenmeli, asılsız bilgilere yer verilmemelidir. 6.Nesnel bir tutum izlenmelidir 7.Açık, sade bir dil kullanılır. 8.Divan edebiyatında şairleri anlatan eserlere, "Tezkire" denir. 9.Türün önde gelenleri; Mithat Cemal Kuntay, Şevket Süreyya Aydemir’dir.
Biyografi Türleri: Evrensel Biyografi: Her döneme, her millete, her mesleğe ait kişilerin biyografilerini veren eserlere denir. Mesleki Biyografi: Belli, bir mesleğe mensup kişilerin yer aldığı biyografilerdir. Dönem Biyografisi: Belli bir dönemde yaşayanların hayat hikâyelerinin verildiği biyografilerdir. Ulusal Biyografi: Bir millete ait kişilerin hayatlarının anlatıldığı eserlerdir. Bölgesel Biyografi: Bir bölgeye mensup kişilerin biyografilerinin toplandığı eserdir.
Biyografiler yazım tekniğine göre de farklılıklar arz etmektedir Biyografiler yazım tekniğine göre de farklılıklar arz etmektedir. Bunları kısaca şöyle sınıflandırabiliriz:
a. Bilimsel biyografi: Biyografik bilgileri kronolojik bir sıra içerisinde, alt başlıklar halinde, onun dönemi içindeki konumunu, getirdiği yenilikleri, gösterdiği başarıları, eserlerini, eserlerinin değişik özelliklerini eleştirel bir tutumla, belgelere, araştırma ve incelemelere dayalı olarak veren çalışmalara bilimsel biyografi ya da biyografik monografi denir. Bu tür eserlerde kişinin doğumu, yetişmesi, öğrenimi, çalışma hayatı, türlerine göre eserleri, eserlerinin önemi, şekil ve muhteva özellikleri, başarıları, ödülleri ve başka özellikleri bölümler halinde verilir. Bilimsel biyografi türüne şu örnekler verilebilir: Mehmet Kaplan, Tevfik Fikret Devir-Şahsiyet-Eser (1971)
b. Biyografik roman: Ünlü kişilerin hayatlarını konu alan, bunları roman tarzında işleyen edebî yazılara biyografik roman denir. Biyografik romanlar genelde ölmüş kişiler üzerine yazılır. Yaşadığı dönemi derinden etkilemiş bir kişinin ölümünden sonra onu yakından tanıyan bir yazar tarafından hatırlatılmasıdır. Biyografik romanlarda yazarın benimseyici, onaylayıcı bir tutumu vardır. Yazar, anlattığı kişiye hayrandır. Edebiyatımızda yazılan biyografik romanlar genelde kendini gerçekleştirmeyi başarmış insanı konu alır. Oğuz Atay, “Bir Bilim Adamının Romanı” adlı eserinde Mustafa İnan’ı taşradan gelip üstün zekasıyla büyük bir bilim adamı olmayı başaran bir insan olarak gösterir.
Mehmet Emin Erişirgil, “Bir Fikir Adamının Romanı: Ziya Gökalp” Mehmet Emin Erişirgil, “İslâmcı Bir Şairin Romanı: Mehmet Âkif” Tahir Alangu, “Ülkücü Bir Yazarın Romanı: Ömer Seyfeddin”(1968) Oğuz Atay, “Bir Bilim Adamının Romanı”1975) Yusuf Ziya Ortaç, “İsmet İnönü”
BİYOGRAFİK ROMAN ÖRNEKLERİ
MONOGRAFİ Mehmet Kaplan, “Tevfik Fikret” İsmail Parlatır, “Şinasi” Bilimsel bir konunun ya da sanat, edebiyat, siyaset gibi alanlarda tanınmış bir kişinin yaşamının, kişiliğinin, eserlerinin ayrıntılı olarak incelendiği eserlere “monografi” denir. Monografi türüne örnek olarak şunları verebiliriz: Mehmet Kaplan, “Tevfik Fikret” İsmail Parlatır, “Şinasi” Asım Bezirci, “Orhan Veli” Ömer Faruk Huyugüzel, “Halit Ziya Uşaklıgil” İsmail Çetişli, “Memduh Şevket Esendal” Ramazan Korkmaz, “Cahit Sıtkı Tarancı” Beşir Ayvazoğlu, “Peyami”
MONOGRAFİ ÖRNEKLERİ
c. Nekroloji: Ölen ünlü bir kişinin hemen ölümünden sonraki günlerde genellikle gazete ve dergilerde yakın çevresinde yer alan kişiler tarafından onun üstün niteliklerinin, erdemlerinin, çalışmalarının ve diğer özelliklerinin anı üslûbuyla anlatıldığı yazılara denir. Bu tür yazılara örnek olarak Yahya Kemal'in ölümü dolayısıyla kaleme alınmış şu yazıları verebiliriz: Vehbi Cem Aşkun, İstanbul Aşığını Kaybetti, Dünya, 5 Kasım 1958. Nimet Behsuz, Büyük Şairin Arkasından, Yeni Gün, 3 Kasım 1958. Cenap Gedikoğlu, Bir Dev Şair Göçtü, Yeni Gün, 5 Kasım 1958.
Necip Fazıl KISAKÜREK 1904-1983
Şuara Tezkireleri: Şairlerin biyografilerine, eserlerine yer veren, şiirleri hakkında değerlendirmelerin bulunduğu eserlere şuara tezkiresi denir. Türk şairlerinin biyografilerinin toplandığı ilk Türkçe şuara tezkiresi XV. yüz-yılda kaleme alınan Ali Şir Nevayî (ö.1501/907) ‘nin Mecâlisü’n-Nefâis (1491/896) adlı eseridir.
Tezkirelerden Biyografiye: Tanzimat’tan günümüze kadar yazılmış biyografilere şu örnekleri verebiliriz: Recaizade Mahmut Ekrem, Kudemadan Birkaç Şair (1885); Muallim Naci, Osmanlı Şairleri (1890); Beşir Fuad, Viktor Hugo (1886); Süleyman Nazif, Mehmet Akif (1924); Kenan Akyüz, Tevfik Fikret (1947); Mehmet Kaplan, Namık Kemal Hayatı ve Eserleri (1948); Olcay Önertoy, Halit Ziya Uşaklıgil, Romancılığı ve Romanımızdaki Yeri (1965); Birol Emil, Mizancı Murad Bey, Hayatı ve Eserleri (1979); Nurullah Çetin, Behçet Necatigil, Hayatı, Sanatı ve Eserleri (1998). Tevfik Fikret, Tevfik Fikret (1947);
ÖRNEK BİYOGRAFİ: CEMİL MERİÇ Yazar ve mütercim. 12 Aralık 1917’de Hatay Reyhanlı’da doğdu. Hatay Lisesini bitirdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne girdi. Öğrenimini tamamlayamadan Hatay’a döndü. Bir süre ilkokul öğretmenliği ve nahiye müdürlüğü, Tercüme Kalemi’nde reis mua vinliği yaptı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Elazığ Lisesi’nde Fransızca öğretmenliği yaptı (1942-45). İstanbul Üniversitesi yabancı diller okulunda okutman olarak çalıştı (1946). 1955’te gözleri görmez oldu. Fakat talebelerinin yardımıyla çalışmalarını ölümüne kadar sürdürdü. 1974 senesinde İstanbul Üniversitesi’nden emekli oldu. 13 Haziran 1987 günü İstanbul’da vefat etti. Cemi!Meriç’in ilk yazısı Hatay’da Yeni Gün Gazetesi’nde çıktı (1928). Sonra Yirminci Asır, Yeni İnsan, Hisar, Türk Edebiyatı, Yeni Devir, Pınar, Doğuş ve Edebiyat dergilerinde yazılar yazdı.
ÖRNEK BİYOGRAFİ: CEMİL MERİÇ Cemil Meriç, gençlik yıllarında Fransızcadan tercümeye başladı. Honore de Balzac ve Victor Hugo’dan yaptığı tercümelerle kuvvetli bir mütercim olduğunu gösterdi. Batı medeniyetinin temelini araştırdı. Dil meseleleri üzerinde önemle durdu. Dilin, bir milletin özü olduğunu savundu. Sansüre ve anarşik edebiyata şiddetle karşı çıktı. Eserleri: Umrandan Uygarlığa (1974), Kırk Ambar(1983), Hint Edebiyatı, Saint Simon, İlk Sosyolog, İlk Sosyalist, Bir Dünyanın Eşiğinde, Bu Ülke, Mağaradakiler, Bir Facianın Hikâyesi, Işık Doğudan Gelir ve Kültürden İrfana başlıca eserleridir. Aldığı ödüller: “Kırk Ambar” adlı eseriyle iki defa “Türkiye MilIî Kültür Vakfı” ödülü, Ankara Yazarlar Birliği Derneği’nin “Yılın Yazarı”, Kayseri Sanatçılar Derneğince, “İnceleme”, “Kültürden İrfana” adlı eseriyle, Türkiye Yazarlar Birliği “Yılın Fikir Eserleri” ödüllerini aldı.
BİYOGRAFİ ÖRNEKLERİ
OTOBİYOGRAFİ
Kişinin kendi hayatını anlattığı yazıya otobiyografi denir Kişinin kendi hayatını anlattığı yazıya otobiyografi denir. Otobiyografide doğumdan itibaren otobiyografinin yazıldığı ana kadar yaşananlardan anlatmaya değer olanlar yazılır. Otobiyografi her ne kadar öznel bir anlayışla kaleme alınsa da gerçekler göz ardı edilmemelidir. Otobiyografiler sayesinde o kişinin sanatı, düşünceleri, yaptığı işler hakkında bilgileniriz. Biyografiler aynı zamanda iyi bir belgeseldirler. Bu alanda çalışacaklara ve yazarın yaşadığı dönemin özelliklerine kaynaklık eder. Otobiyografileri okumak, kendi deneyimlerimize bir yaşam deneyimini, yaşayanın ağzından katmak demektir. Onların; başarılarının nedenlerini çözeriz.
Otobiyografinin belirleyici özellikleri: Otobiyografi düşünsel plânla yazılır. Otobiyografi, belgelere dayanılarak yazılır. Rivayetlere ve tartışmalara yol açacak bilgilere yer verilmez. Derlenen bilgiler bilimsel araştırma yöntemiyle bir araya getirilmelidir. Biyografi yazarı objektif olmak zorundadır. Otobiyografi yazarı ise kendini anlattığı için nesnel olamaz, öznel davranır.
Kendini tanıtma yazısı olarak “otobiyografi” yazılırken dikkat edilecek hususlar: Ailenizden biraz bahseder misiniz? Sizi çok etkileyen olaylar ve bunların etkileme sebepleri nelerdir? Hayatınız boyunca geçirdiğiniz önemli hastalıklar var mıdır? Bu güne kadar ki öğrenim hayatınızda etkisinde en çok kaldığınız öğretmen ve bunun nedenleri nelerdir? En çok hoşlandığınız dersler, konular ve bunların nedenleri nelerdir?
Kendini tanıtma yazısı olarak “otobiyografi” yazılırken dikkat edilecek hususlar (devam): En çok sevdiğiniz renkler ve eşyalar nelerdir? Bunları sevmenin özel nedenleri var mı? Hiç sevmediğiniz dersler ve bunun nedenleri nelerdir? Kişiliğinizle bütünleşmiş hobileriniz nelerdir? Hayatta karşılaşmayı istemediğiniz durumlar var mıdır ve korkularınız nelerdir?
BİYOGRAFİ-OTOBİYOGRAFİ FARKI: • Biyografilerde bir kişinin yaşamı başkası tarafından, otobiyografilerde kişinin yaşamı kendisi tarafından anlatılır. • Biyografilerde nesnel anlatım, otobiyografilerde ise öznel anlatım benimsenir.
Örnek otobiyografi: CAN DÜNDAR Tek çocuktum. 60'larda 6'ıncı ayın 16'sında saat 6'yı 56 geçe, 06 trafik kodlu şehirde doğdum. Bu 6'lar hayat boyu peşimi bırakmadı. Can Bartu'dan ad takmışlar; adımı ve tutacağım takımı seçme şansım olmadı. 21 Mayıs 1963. Ankara'da bir ihtilal günü, stüdyoda babam ve annemle... Doğduğumda anayasa kabul edileli birkaç hafta olmuştu ve Menderes'in asılmasına birkaç ay vardı. Anayasayı 10 yaşıma gelmeden budadılar, 30'uma varmadan Menderes'in itibarını iade ettiler. CAN DÜNDAR
Örnek otobiyografi: Haziran 1961 tarihli Cumhuriyet: Bizim evi basan selin haberi manşette... Daha göbek bağımın ucu kurumadan evin önünden akan boklu dere taştığından bütün zıbınlarımı sel aldı; çıplak doğdum denilebilir. Annem babam memurdu. Annemin "daire"sinde, facit hesap makinalarıyla, DMO damgalı daktilolar arasında büyüdüm. Yandaki bina Tuslog'tu. Birtakım kızgın gençler üç günde bir gelip bağırır, çağırır, taşlarlardı. 68 kuşağıyla orada tanıştım. CAN DÜNDAR
Kreş yılları-(1964)Usluydum. Sabah bir koltuğun üzerine bırakırlar, akşam gelip oradan alırlardı. Utanılacak kadar normaldim. Hiçbir oyuncağımı kırmadım, zil çalıp kaçmadım, Ayşegül'lerimi yırtmadım. Şimdi onları tek tek oğlum yırtıyor. Pazar'ları Ankara'da banyo günüydü. Koca odun parçalarıyla zor yanan kazanların kaynar sularında tuğla büyüklüğünde yeşil sabunları kafama yiye yiye yıkandım. Babamdan fiske yemedim, ama annem feci keseler ve vurdu mu çınlatırdı. CAN DÜNDAR
-Lunaparkta alnıma yazısını Babamla 6. yaşgünümde -Lunaparkta alnıma yazısını bırakan kazanın izlerini silmeye çalışıyoruz.(16.06.1966)Ulus'ta Santral Bebe'den giyinirdim. 5 yaşımda teyzem beyaz puantiyeli kırmızı gömleğimin üzerine maşrapayla su dökünce ilk kez intiharı düşündüm. Sonra vazgeçtim. 6 yaşımda feci bir trafik kazası geçirdim. Bir minibüs taklalar atarak geldi ve içinde bulunduğumuz Citroen'in üstüne çöktü. Arabanın motoru dizlerime bindi, kafam ön cama geçti. Alnıma çizili yara, alın yazısı değil, kaza kalıntısıdır. CAN DÜNDAR
Handan halamla lunaparkta (23. 09. 1967) Sünnet davetiyem Handan halamla lunaparkta (23.09.1967) Sünnet davetiyem... Bir yaşgünümde sünnet oldum. Sünnet davetiyemin üzerinde baltasıyla bir adam ve kenarda bekleyen kedi figürü vardı. "Maşallah" yazılı şapka giydim. 3-5 arabalık konvoyla kısa bir Ankara turunun ardından Hacı Bayram'a gittik. Tören Harita müdürlüğünün bahçesindeydi, ama aksilik işte, Haziran ortasında yağmur yağdı. Neyse ki top ve saat geldi de hediye, sevindim... CAN DÜNDAR
PORTRE PORTRE PORTRE
PORTRE Bir yazarın yakından tanıdığı, değerli saydığı, etkilendiği, beğendiği kişilerin karakter özelliklerini, belirgin yanlarını, aralarında geçen ilginç olayları anlattığı kısa yazılara “portre” denir. Fransızcada “portraire” sözcüğünün anlamı “tasvir etmek”tir. Latincede ise “portraire”, “birinin resmini cepheden çizmek” demektir. İyi bir portre ressamından beklenen, kişinin sadece baş ve omuz kısmının resmini çizmesi, ayrıca bu resme kişinin ruhunu, kişiliğini ekleyebilmesidir. İşte portre yazarı da kişinin iç dünyasına girebilmeli, karakter özelliklerini, huy ve davranışlarını, arkadaş ilişkilerini, başkalarının o kişi hakkındaki görüşlerini anlatmalıdır.
PORTRE Fizikî Portre: Kişinin dış görünüşünün, fiziksel özelliklerinin anlatıldığı portrelerdir. Ruhî Portre: Kişinin karakter özelliklerinin, iç dünyasının anlatıldığı portrelerdir. Portreler üç-beş sayfalık kısa yazılardır. Portre türünde yazılmış bir eserde yaklaşık yirmi-otuz kişinin portresi bulunur.
PORTRE Bir portre yazarı ele aldığı kişiyi tanıtırken onun en belirgin, en keskin, en özel yanlarını ince bir duyarlılıkla anlatmaya çalışır. Yazar, portresini yazdığı kişiyle bütünleşir. Ayrıntıya girmeden öz ve etkileyici bir anlatımla kişiyi tanıtır. Okuyucu, birkaç sayfalık portreyi okuduktan sonra, portresini okuduğu kişiye sanki kırk yıllık arkadaşıymışçasına yakınlaşır. Portreler kısa, ancak çarpıcı yazılardır. Daha ilk satırlardan itibaren okuyucu kendisini metnin büyüsüne kaptırır. Tıpkı bir öykü ya da şiir gibi bıkmadan, sıkılmadan okunur, tadımlık bir lezzet bırakır okuyucunun gönlünde.
Edebiyatımızda portre türünde yazılmış önemli eserler şunlardır: Yusuf Ziya Ortaç, “Portreler” Haldun Taner, “Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil” Beşir Ayvazoğlu, “Defterimde Kırk Suret” Hüseyin Cahit Yalçın, “Tanıdıklarım” Hakkı Süha Gezgin, “Edebî Portreler” Orhan Okay, “Silik Fotoğraflar” Hilmi Yavuz, “Yüzler ve İzler”
PORTRE ÖRNEKLERİ
PORTRE ÖRNEĞİ Beşir Ayvazoğlu, “Defterimde Kırk Suret” adlı eserinin önsözünde portreleri yazarken neleri göz önünde bulundurduğunu şu şekilde açıklar: “(…) Yıllardır gazeteci ve yazar olarak çok sayıda değerli insan tanımıştım; okuyucularım için onlara daha yakından bakabilir, kurduğum dostlukları onları tanıma şansı bulamayanlarla paylaşabilirdim. Bizde insanların değerleri hep onlar öldükten sonra sayıp dökülür; bu kötü alışkanlığı kırmak için özellikle yaşayanları yazmak istiyorum.(…)
PORTRE ÖRNEĞİ İlk yazıları hafızama ve arşivime güvenerek yazmıştım; dolayısıyla hatıraların, kanaatlerin tasvir ve tahlillerin birbirine karıştığı yazılar da olmuştu. Ancak, bu yolla bilinenlerin ötesine pek geçemeyeceğimi çabuk anladım. Yazmadan önce mutlaka görüşmeliydim. Böylece son derece heyecan verici bir keşif yolculuğuna başlamış oldum. Ben sordukça insanlar ister istemez çocukluklarına dönüyorlardı. Yani ben insanları çözdükçe karşıma çocuklukları çıktı. Sonunda anladım ki her şey insanın çocukluğunda olup bitiyor.
PORTRE ÖRNEĞİ Çocukluk temel… Sonrası hep bu temel üzerinde yükseliyor. Velhasıl, portrelerimde kahramanlarımın çocukluk dönemleri ağırlık kazanmaya başladı. (…) Bu metot sayesinde, birçok değerli insanın en yakınları tarafından bile bilinmeyen bazı taraflarını ilk defa ben yazdım. ‘Filancayı yıllardır tanırım, bu tarafını ilk defa duyuyorum!’ diyen okuyucularım oldu.
PORTRE ÖRNEĞİ Portresini yazacağım insanları seçerken bilim, kültür, sanat, siyaset vb. hayatımızda önemli yerlerinin bulunup bulunmadığına dikkat ediyor, bir de adları duyulmamış, kıyıda köşede kalmış değerli insanları bulup gün ışığına çıkarmaya çalışıyorum. Yazdıklarım arasında uzun süredir tanıdıklarım çoğunluktadır; çünkü onları yazmak daha kolay. Daha önce tanımadıklarımı ise uzun uzun konuşarak ve –varsa– eserlerini okuyarak iyice tanıdıktan sonra yazıyordum. Aynı sıcaklığı sağlayabilmek için onlarla ilgili yazılara daha fazla emek verdiğimi söyleyebilirim.”
ÖRNEK SORULAR Edebiyat, sanat, siyaset gibi alanlarda ün yapmış insanların hayatlarını, eserlerini, başarılarını okura duyurmak amacıyla yalın bir dille, tarafsız bir bakış açısıyla anlatan yazılara ---- denir. Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakiler- den hangisi getirilmelidir? A) anı B) günce C) söyleşi D) biyografi E) otobiyografi
Bu parça aşağıdaki yazı türlerinin hangisinden alınmış olabilir? Koca Yusuf, küçük yaşta güreşe başladı. Uzun süre Kırkpınar başpehlivanlığını elinde bulunduran Kel Aliço ile güreşti. Adalı Halil'i iki kez art arda yendi. 1897'de Avrupa'ya gitti ve Paris'te minder güreşinin kurallarını öğrendi. Bu dönemde güreştiği ve döneminin önemli güreşçilerinin tümünü yendi. Avrupa'da büyük ün kazanınca aldığı davetle ABD'ye gitti. Orada da yaptığı bütün güreşleri kazandı. En ünlü güreşçileri mindere serdi. Türkiye'ye dönmek üzere 21 Mayıs 1898'de Fransız bandıralı La Bourgogne adlı gemi ile yola çıktı. Bindiği geminin New York'un kuzeydoğusundaki Sable Adası'nın 60 mil açıklarında İrlanda bandıralı Crmartyshire şilebiyle çarpışıp batması sonucu tüm yolcular ve mürettebatla birlikte boğularak yaşamını yitirdi. Bu parça aşağıdaki yazı türlerinin hangisinden alınmış olabilir? A) Anı B) Deneme C) Biyografi D) Otobiyografi E) Gezi yazısı
Aşağıdaki cümlelerden hangisi bir biyografiden alınmış olamaz? Mehmet Akif Ersoy, 1873'te İstanbul'da, Fatih'te dünyaya gelmiştir. Yahya Kemal, Charles Baudaleire ve Arthure Rimbaud gibi şairlerden etkilense de kendi şiir yolunu bulmuştur. Batı etkisinde Türk edebiyatının oluşmasında Tanzimat döneminin çok büyük etkisi vardır. Evliya Çelebi, yaptığı geziler sırasındaki göz- lemlerini, izlenimlerini "Seyahatname" adlı eserinde tarih ve yer belirterek yazmıştır. E) Divan şiirinin Önemli isimlerinden olan Fuzuli'nin asıl adı Mehmet bin Süleyman'dır.
Mimar Sinan, Osmanlı İmparatorluğu'nun en güçlü olduğu çağda yaşamıştır. I. Süleyman (Kanuni), II. Selim ve III. Murat olmak üzere üç padişah döneminde mimarbaşılık yapmış, imparatorluğun gücünü simgeleyen mimarlık başyapıtlarının tasarlanıp uygulanmasında birinci derecede rol oynamıştır. Etkisi ölümünden sonra da sürmüş, her dönemde saygınlığını korumuştur. Ünlü mimar; 84 cami, 52 mescit, 57 medrese, 7 okul ve dârülkurra, 22 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa, 7 su yolu kemeri, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 köşk ve saray, 6 ambar ve mahzen, 48 hamam olmak üzere sayılamayanlarla birlikte üç yüz elliyi aşkın yapıya imzasını atmıştır. Bu metinle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez? Betimlemeye başvurulmuştur. Dil, göndergesel işlevde kullanılmıştır. Biyografiden alınmıştır. Kanıtlanabilir yargılar ortaya konmuştur. Sayısal verilerden yararlanılmıştır.
A) Dil, göndergesel işlevde kullanılır. Biyografiyle ilgili aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? A) Dil, göndergesel işlevde kullanılır. B) Olayların anlatımında kronolojik sıraya uyulur. C) Kesinliği kanıtlanmamış bilgi ve belgelere yer verilmez. D) Anlatmaya bağlı edebî türler grubuna girer. E) Kişisel yaşamlar üzerine kurulur.
Aşağıdaki altı çizili sözcüklerin hangisinde kaynaştırma harfi yoktur? A) Çocuklara, suyu boşa akıtmamaları gerekti ğini söyledi. B) Bahçenin etrafını dikenli tellerle çevirdiler. C) Bu tatlıda yumurtanın sarısı kullanılıyor. D) İçeri giren adamın yaşı elliye yakındı. E) Evin tavanı yeniden boyansa daha iyi olur.
Biyografisi yazılacak kişilerden olmanız dileğiyle… Dinlediğiniz için teşekkür ederim. Hüseyin Say Edebiyat Öğretmeni